Salih Usta’s scientific contributions

What is this page?


This page lists works of an author who doesn't have a ResearchGate profile or hasn't added the works to their profile yet. It is automatically generated from public (personal) data to further our legitimate goal of comprehensive and accurate scientific recordkeeping. If you are this author and want this page removed, please let us know.

Publications (6)


Pülümür'ün 1001 Çeşit Bitkisi
  • Book
  • Full-text available

February 2024

·

302 Reads

·

·

Ahmet Demirtaş

·

[...]

·

Salih Usta

Pülümür’ün bitki çeşitliliği çalışmasının başlangıcı Temmuz 2015’e kadar uzanır: Mustafa Bektaş’ın rehberliğinde Kırsal Çevre Derneği’nden 8 kişilik bir ekip ile 30 Haziran- 5 Temmuz 2015 arasında Pülümür-Tunceli-Ovacık’a düzenlenen gezi ile başlar. Takip eden yıllar içerisinde Pülümür’ün doğasına olan ilgimiz ve bunu kapsamlı bir çalışmaya dönüştürme isteğimiz artarak devam etti. 2018-2019 yıllarında Ankara’da çeşitli ön hazırlık toplantılarının ardından Kırsal Çevre Derneği’nden, Ankara Üniversitesi Biyoloji Bölümü Herbaryumu ve Eczacılık Fakültesi Herbaryumu’ndan oluşan gönüllü bir ekip Pülümür’ün bitki çeşitliliğini araştırmak üzere bir araya geldi. Eylül 2019 tarihinde başlayan arazi çalışmaları Covid-19 pandemisi nedeniyle 2 yıl kesintiye uğrasa da Haziran 2022 ve Haziran 2023 tarihlerinde kaldığı yerden devam etti. İlçenin doğusunda Şampaşakaraderbent’ten batıda Sarıgül’e, kuzeyde Yarbaşı’ndan güneyde Altınhüseyin’e kadar Pülümür’ün her köşesinde, dağlarında (Buyer Baba Dağı, Bağır Paşa Dağı,Heldağ), vadilerinde (Karol vadisi, Pülümür Çayı Vadisi) arazi çalışmaları gerçekleştirildi. Bu arazi çalışmalarında gözlenen otsu ve odunsu bitkilerin fotoğrafları çekildi, tür teşhisinde kullanılmak üzere herbaryum örnekleri toplandı, yöre halkı ile görüşmeler yapıldı. Arazi çalışmalarını takip eden dönemlerde Pülümür’den toplanan bitki örnekleri uygun biçimde kurutulmalarının ardından tür teşhisi amacıyla Ankara Üniversitesi Herbaryumu’nda (ANK) incelendi. Bitki türlerinin teşhisinde arazi çalışmalarından elde edilen geniş fotoğraf arşivinden de faydalanıldı. Ayrıca, bitki teşhislerinin doğrulanması amacıyla Prof. Dr. Zeki Aytaç, Prof. Dr. Kemal Yıldız, Prof. Dr. Birol Mutlu, Prof. Dr. Hasan Yıldırım, Prof. Dr. Ali Kandemir gibi birçok botanik uzmanı akademisyenin desteğine başvuruldu. Ek olarak, internet üzerinden yayınlanan ve botaniğe meraklı her kesimi biraraya getiren Flora grubu ya da Inaturalist uygulaması gibi farklı platformlar vasıtasıyla ulusal ve uluslararası birçok farklı uzmanın da tür teşhisinde katkıları oldu. Arazi çalışmalarından elde edilen tüm bu bilgilerin yanı sıra geçmişte Tunceli’nin florası üzerine yapılmış tüm yayınlar taranarak (Ör. Davis, 1965-1985; Yıldırımlı, 1995; Armağan, 2020; Armağan, 2018; Babacan ve Eker, 2017; Paksoy, 2022) bu yayınlardaki Pülümür bitki kayıtları tespit edildi. Bitki çeşitliliğinin belirlenmesinin yanı sıra Pülümür’de halk arasında bitkilerin yöresel isimleri ve kullanımları konusunda Pülümür halkından kişiler ile görüşmeler yapıldığı gibi daha önce bölgede etnobotanik alanında yapılmış çalışmalardan da faydalanıldı (Doğan ve Tuzlacı, 2015; Doğan ve Yeşil; Doğan, 2008). Ballı bitkiler konusundaki bilgiler Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden Doç Dr. Golshan Zare tarafından derlenirken, arazi çalışmaları sırasındaki gözlemlerden de yararlanıldı. Sonuç olarak, arazi çalışmalarından, geçmişte yayınlanmış tez ve makalelerden elde edilen tüm bu bilgiler ışığında oluşturulan veritabanı Pülümür’ün bitki çeşitliliğini ortaya koymayı amaçlayan bu kitabın hazırlanmasında kullanıldı.

Download

2021 TurkiyeninArdiclari

August 2021

·

296 Reads

Giriş Ardıçlar özellikle kuzey yarımkürede geniş yayılış gösterirler. Toplam tür sayısı ise her kaynakta farklılıklar göstermektedir. Türkiye’de yakın zamana kadar yayılış gösteren tür sayısı 7 olarak kabul edilmekteydi: Juniperus drupacea (andız), J. oxycedrus (katran ardıcı), J. communis (adi ardıç), J. excelsa (boylu ardıç), J. foetidissima (kokulu ardıç), J. sabina (sabin ardıcı), J. phoenicea (Finike ardıcı). Ancak artan saha araştırmaları ve genetik bilimdeki ilerlemeler bu sayının daha yüksek olduğunu işaret etmektedir. Geçmişte katran ardıcının alttürü olarak tanımlanmış olan büyük kozalaklı katran ardıcının (J. oxycedrus subsp. macrocarpa) günümüzde J. macrocarpa adıyla ayrı bir tür olduğu benimsenmiştir (Yaltırık ve Akkemik, 2011). Diğer yandan ülkemizde yaygın olarak gözlenen katran ardıcının (J. oxycedrus) gerçekte J. deltoides olduğunu öne süren kaynaklar bulunmaktadır. Adams 2004 yılında J. oxycedrus’un Buzul Çağı kaynaklı coğrafik izolasyon neticesinde Akdeniz havzasının batısında yetişen bir tür olduğunu, daha önceki bilgilere göre Akdeniz havzasının tümünde, Kafkasya, İran, Kırım ve Türkiye’de yayılış gösteren J. oxycedrus subsp. oxycedrus olarak bilinen türün de J. deltoides türü olduğunu belirtmiştir. Ancak bu konuda çok örneklemeli ve detaylı bir çalışma yapılıncaya kadar ülkemizdeki türün J. oxycedrus subsp. oxycedrus olarak değerlendirilmesi kabul görmüştür (Yaltırık ve Akkemik, 2011). Yine ülkemizde boylu ardıcın bir alttürü olarak bilinen J. excelsa subsp. polycarpos, 2004 yılında Adams tarafından yapılan genetik araştırmaların ardından J. polycarpos adıyla ayrı bir tür olarak kabul edilmiştir. Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Davis’in 1965 yılında yayınladığı ve Hakkari, Zap Geçidi, Kalolan yakınlarında bulunan J. excelsa bireylerinden alınan örnekler üzerinde yaptığı morfolojik incelemelerde belirgin farklılıklar bulmuş, ancak bu farklılıkların ayrı bir tür tanımını destekleyebilecek yeterlilikte olmadığı sonucuna varmıştır. İleride yapılacak kimyasal ve moleküler araştırmaların bu bireylerin ayrı bir tür olarak kabul edilmesine fırsat vermesi olasıdır, ancak bugünkü mevcut veriler değerlendirilerek bu yayında J. excelsa subsp. polycarpos ayrı bir tür olarak kabul edilmemiş, J. excelsa altında bir alttür olarak ele alınmıştır. Doğal ve egzotik ardıç türleri ülkemizde yaygın olarak park ve bahçelerin düzenlenmesinde kullanılmaktadır. Kitapta, Türkiye’de doğal olarak yetişen ardıç türlerinin yanı sıra, şehirlerde sıkça gözlenebilen egzotik türlerden J.chinensis ile J. virginiana da ayrı başlıklar şeklinde ele alınacaktır.


Türkiyenin Ardıçları (The Junipers of Turkey)

July 2021

·

721 Reads

Türkiye’nin ardıçları üzerine hazırlanmış en kapsamlı yayın özelliğindeki bu kitap ardıçların evriminden jeolojik devirlerde Anadolu’daki ardıç varlığına, ardıç türlerinden ardıç ormanlarına, ardıçlar ile ilişkili mantar ve likenlerden tarihî yapılarda ardıç kullanımına kadar ardıçlara dair hemen hemen her konuyu içinde barındırmakla kalmayıp başlı başına bir kitap konusu olabilecek Anadolu kültüründe ardıçlar, anıtsal ardıçlar gibi bölümleri de içermektedir.


Yeniden ormanlaşmada öncü bir tür: Katran Ardıcı (Juniperus oxycedrus L.)

April 2021

·

770 Reads

Son 20-30 yıl, kırsal yerleşimlerde yaşayanların kentlere, daha çok da büyük kentlere göç ettiği dönem olmuştur. Yaşanan bu göç beklenen veya tahmin edilenden daha fazla ve hızlı gerçekleşmiştir. Yaşanan sürecin birçok nedeni vardır kuşkusuz. Uygulanmakta olan tarım, ormancılık ve genel iktisat politikaları, kırdan kente olan göç sürecini daha da hızlandırmıştır. Bunun sonucunda İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerindeki orman köyü olarak nitelenen, orman içinde veya kenarında yerleşmiş olan köyler nerdeyse boşalmıştır. Günümüzde bu köylerde az sayıda evde insan yaşamakta, köyde yaşayanların çoğu da yaşlı kişilerdir. Bu yüzden özellikle İç Anadolu bölgesindeki köylerde tarımsal etkinlikler ile koyun, keçi yetiştiriciliği (hayvancılık) azalmıştır. Geçmiş dönemlerde orman açılarak kazanılmış olan, günümüzde ise sürülüp ekilmeyen tarlalarda, doğal bir süreç olarak ormanlaşma başlamıştır. Koyun ve keçi sayısının fazla olduğu ve otlatmanın yoğun olduğu yerlerdeki ormanlarda ve orman kenarında, tohumdan çıkmış fidanların yenmesi biçiminde tahribatın yaşandığı bilinmektedir. Yanı sıra orman kenarlarındaki fidanların büyüyememesi nedeniyle ormanlar genişleme olanağı bulamamıştır. Günümüzde ise tarımsal etkinliklerin azalmış olması ve hayvancılığın gerilemesi sonucunda, bu ormanların yapısında düzelmeler ve çevrelerinde ormanlaşma olduğu gözlenmektedir. Bu durum terkedilmiş tarım alanlarında ve antropojen bozkırlarda daha belirgindir. “Yeniden Ormanlaşma” diye adlandırdığımız bu gidişatın öncü bitkilerinden bir tanesi de katran ardıcıdır (Juniperus oxycedrus L.).


İç Anadolu'nun Kalıntı Ormanları

April 2019

·

183 Reads

İç Anadolu Bölgesi’nin Kalıntı Ormanları Projesi, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği üyesi ve gönüllüleri için heyecan verici bir çalışmanın başlangıcı oldu. Projeye 30’un üzerinde gönüllü katıldı. Önce işin kavramsal çerçevesini tartışmaya başladık. “Kalıntı orman” ve “orman kalıntısı” hakkında eldeki yazılı kaynakların sınırlı olması azmimizi kıramadı. Tam aksine çalışmalarımıza daha sıkı sarılmamızı sağladı. Elimizdeki kaynakların ilki saygı ile andığımız Prof. Dr. Selman USLU’nun kitabıydı. Başlangıçta olduğu gibi bugün de görüş birliğinde olduğumuz bir gerçeklik şudur: Kalıntı ormanlar her açıdan önemlidir ve bu ormanların nerelerde ve kaç adet olduğu, yapısal özellikleri ve karşı karşıya kaldıkları tehditler bilinmemektedir. Bu konuları kapsayan bir envanter çıkarılmamıştır. Ormanlarda halihazırda yaşanan süreç de bilinmemektedir. Yüklendiğimiz görevin zor ve ağır olduğunu proje çalışmasına başladığımızda daha iyi anladık. “Kalıntı orman” ve “orman kalıntısı” kavramları üzerine yürüttüğümüz tartışmalar kalıntı orman konusundaki düşüncelerimizin daha da netleşmesini sağladığı gibi, çalışmanın çerçevesini de belirlemiş oldu. Projemiz ve çalışmalarımız Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Küresel Çevre Fonu Küçük Destekler Programı (UNDP GEF SGP) içinde heyecanla karşılandı, yüreklendirici tepkiler yarattı. Uzun süren arazi çalışmaları sırasında hiç beklemediğimiz yerlerde ormanlar gördük. İç Anadolu koşullarında yetişeceğini tahmin etmediğimiz ağaç/ ağaççık türlerini ve orman yapılarını görünce çok şaşırdık. Katran ardıcının (Juniperus oxycedrus) toprak yüzeyindeki köklerinden sürgün verdiğine tanık olduk. Ankara ve Kırıkkale kalıntı ormanlarının bazılarında menengiç (Pistacia terebinthus) yetiştiğini belirledik. Kalıntı ormanlarda İspir meşesi (Quercus macranthera), kasnak meşesi (Quercus vulcanica), saçlı meşe (Quercus cerris var. austriaca), Türk fındığı (Corylus colurna) türlerini saptadık. Palamut ve kasnak meşesi ile alıç ormanları karşımıza çıkınca şaşırdık. Buna karşın bazı ormanlarda karşılaştığımız görüntülere (yanlış türle yapılan ağaçlandırma, taş/maden ocakları, çöpler, yapılaşma, otlatma baskısı vb.) üzüldük. Çalışmalarımız sırasında köylülerden, çobanlardan, muhtarlardan, okuduğumuz yayınlardan çok şey öğrendiğimiz için kendimizi şanslı sayıyoruz. Belirtmemiz gereken bir konu, bizim meşe ormanı dediğimiz kimi ormanları, köylülerin meşelik olarak adlandırıyor ve hayvan otlatılacak mera olarak görüyor olması. 5 ildeki 44 kalıntı ormanın bazılarını bir kez, bazılarını ise iki veya daha fazla kereler inceleme fırsatı bulduk. Yapısal özelliği ve yer aldığı yakın çevresi ile 44 kalıntı ormanın her birinin bizde yarattığı izlenim terkedilmişlik, bakımsızlık ve geleceğinin belirsizliği oldu. Günümüze kadar ulaşabilmeleri bir rastlantı veya yakınında yaşayan halkın inançsal nedenlerle ormana zarar vermemiş olmasından kaynaklanıyor. Amasyalı Strabon’un 2000 yıl önce yazdığı kitapta yer alanlar günümüzdeki kalıntı ormanlar gerçeğine ne denli benziyor: “Amastris’in (çok iyi planlanmış ve bakımlı bir şehir) başlıca özelliklerinden biri çok güzel, uzun bir caddedir. Bu cadde boyunca adına dere denilen, ancak berbat bir lağımdan farksız olan bir su akmaktadır. Görünüşü ne kadar kötüyse, yaydığı kokular da o kadar sağlığa zararlıdır. Halk sağlığı kadar, şehrin güzelliği de bu suyun üzerinin kapatılmasını gerektirmektedir; ve izniniz olursa bu iş yapılacaktır. Bu kadar önemli bir işte, para sıkıntısının çekilmeyeceğini görüyorum.” Bu satırlar Genç Plinius’un Bitinya Valisi iken Roma İmparatoru Traian’a yazdığı mektuplardan birisinde geçiyor. Ülkeleri ve toplumları yönetenler her daim derelerin kirlenmesini, ormanların tahrip edilmesini görmezden gelerek veya bunlara göz yumarak sorunların büyümesini beklemişler, sorunlar büyüyüp sıkıntılar katlanılamaz boyuta erişince önlem almak zorunda kalmışlardır. Peki, alınan önlemler yeterli olacak, doğal varlıklar eski durumuna gelecek midir? 6831 Sayılı Orman Kanunu’nun 2-A maddesinde yapılan değişiklik ile “orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin” orman dışına çıkarılarak ormancılık dışı kullanımına olanak sağlandığı ve bu yöndeki hazırlık çalışmalarının yürütüldüğü günleri yaşıyoruz. Ormanların, bozkırların, suların ve öteki doğal varlıkların tahribine yol açacak hukuksal düzenlemelerin yapıldığı süreçte kalıntı ormanlarla ilgilenmek, korunmasına yönelik önerilerde ve girişimlerde bulunmak yeterli midir? Bu soruyu soranlara vereceğimiz yanıt ”yeterli değil ama gerekli” olacaktır. Derneğimizin diğer tüm etkinlikleri gibi tamamen gönüllü emeğe dayalı olarak yürüttüğümüz bu çalışma, ormancılık ve çevre sorunlarına yönelik araştırmaların ve çözüm önerilerinin yalnızca uzmanlar tarafından değil, bu işe gönül veren her kesimden insanlar tarafından da ortaya konabileceğinin göstergesidir. Kalıntı ormanlara ilişkin bilgi birikimi ve deneyimlerimizi ormancılık örgütleri, araştırmacılar ve toplumla paylaşıyoruz ve paylaşmaya devam edeceğiz. Kitapta yer alan bilgilerin ilgili ve yetkililer için uyarıcı olmasını, araştırmalar için kolaylık sağlamasını diliyoruz.


Orman Kalıntısı mı, Kalıntı Orman mı?

March 2018

·

430 Reads

Relict forest, remnant forest and forest remnant terms are often mentioned in the literature to refer certain forest ecosystems that used to cover larger areas in the past and presently sustain its existence in a restricted area at certain locations. In botany field,“relict” and “remnant” terms are sometimes used interchangeably. However, typically, relict forest term refers to the forests that diminish from its past large coverage due to different ice ages through the geological times and presently occurs only at certain shelter areas. While,“remnant forest” or “forest remnant” terms refers to the forests that are reduced from its past larger areas usually due to the anthropogenic effects and presently exist as islands among the step areas. Although the distinction of the remnant forest and forest remnant areas from the relict forests is relatively clear, the difference of the ecosystems indicated by remnant forest and forest remnant terms is uncertain and arguable. In this article, different forest categories of Inner Anatolia, where remnant forests and forest remnants are most often encountered, will be elaborated; afterwards a framework will be presented to identify remnant forest or forest remnant areas; and finally some recommendations will be presented for the differentiation between remnant forest and forest remnant terms. In this manner, it is suggested that if a remnant area presently satisfy the “forest” criteria then it is named as remnant forest, while if a remnant area contains traces of the past forest but presently not satisfy the “forest” criteria then it is named as forest remnant.