Murat ŞENGÖZ’s research while affiliated with National Defense University and other places

Bu makale, teopolitik kavramını merkezine alarak, dinî inançların ve eskatolojik beklentilerin modern siyaset ve uluslararası güvenlik üzerindeki etkilerini derinlemesine incelemektedir. Nitekim, teopolitik, dinî ideolojilerin toplumsal ve siyasi yapılar üzerindeki etkilerini anlamak için geliştirilmiş bir disiplindir, çünkü kavramsal olarak din ve siyasetin kesişim noktasında yer almaktadır. Bu bağlamda, makale, Armagedon savaşı gibi kıyamet senaryolarının dinî ve siyasi liderler tarafından nasıl araçsallaştırıldığını ve bu kavramın küresel güvenlik üzerindeki etkilerini değerlendirmektedir. Özellikle, Hristiyanlık, İslam ve Yahudilik gibi büyük dinlerin eskatolojik beklentileri, toplumsal ve siyasal yapıları şekillendiren önemli faktörlerdir ve çoğu kez uluslararası güvenlik ortamının ve gelişmelerin anlaşılmasında kıymetli ipuçları vermektedir. Zira, zamanın her döneminde yaygın biçimde sahip olunan eskatolojik inanışlar ve bu hususta bilinçaltı müktesebatlarına nüfuz eden kabul gören anlayışlar, ulusal güvenlik politikalarını ve uluslararası ilişkileri etkileyen bir dinamik olarak ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda, makale, zaman şümul bir perspektifle teopolitik kavramının dinî eskatolojik beklentilerle nasıl şekillendiğini ve bu beklentilerin iç ve dış politikalar ile uluslararası güvenlik üzerindeki etkilerini açıklamayı hedeflemektedir. Çünkü dinî inançların ve eskatolojik beklentilerin siyasi stratejilerde nasıl kullanıldığını anlamak, günümüz küresel güvenlik ortamını anlamada kritik bir unsurdur. Bundan dolayı, çalışmada bilhassa Hristiyanlık, İslam ve Yahudilik gibi büyük dinlerin eskatolojik inançlarının politik süreçlerde nasıl bir rol oynadığı ve bu dinamiklerin küresel güvenlik üzerindeki etkileri analiz edilerek, politik hadiselerin anlaşılması ve yorumlanmasında teopolitik incelemelerin önemi vurgulanmaktadır.

The trajectory of scientific development has demonstrated a continuous acceleration throughout history. This acceleration has facilitated the emergence of various interdisciplinary domains of expertise. Concurrently, the ongoing evolution of scientific paradigms has resulted in increased specialization and compartmentalization within the scientific community. This trend has, in turn, fostered the development of novel eclectic disciplines, exemplified by the emergence of business administration as a notable instance. In this context, a discernible accumulation of substantial knowledge concerning business administration as an eclectic discipline has manifested, complemented by the documentation of innovative scientific approaches. Consequently, this study aims to elucidate the scientific dimension of business administration within the framework of scientific evolution and contemplation. In summary, the review furnishes a comprehensive portrayal of the evolutionary trajectory of business administration and its integration with scientific methodologies.

Günümüzde kamuoyu algısının oluşturulması ve kontrol edilmesi noktasında yapay zekâ destekli sistemler tarafından üretilen teknolojilerden daha sıklıkla istifade edilmektedir. Bu kapsamda burada bu çalışmada makina öğrenmesi, derin öğrenme gibi yapay zekâ destekli teknikler tarafından üretilen algoritmaların, kamuoyu algısının oluşturulması noktasında kullanılabilirliğine dair bir inceleme gerçekleştirilmiştir. Bu bağlamda ilkin yapay zekâ aracılığıyla üretilen algoritmalara ve yapay zekâ algoritmalarının oluşturulmasında makina öğrenmesi ve derin öğrenme tekniklerinin katkı ve önemine dair bir inceleme yapılmıştır. Müteakiben, üretilen yapay zekâ algoritmaları aracılığıyla algıların manipüle edilebilmesine dair pratik hususlar üzerine kavramsal bazda bazı izahatlar yapılmıştır. Sonrasında ise pratikte kamuoyu algısı oluşturulması açısından yapay zekâ algoritmalarının kullanılması ile alakalı olarak dikkate alınması gereken hususlarla ilgili bir değerlendirme gerçekleştirilmiş ve müteakip araştırmalar için önerilerde bulunulmuştur.

The military command and control process refers to a process of the methods and principles to be followed in order to fulfill military missions or achieve an objective. The main components of this process are the information that has been analyzed and gathered concerning the description, classification, and evaluation of parameters and variables related to the enemy, air and land, in proportion to the available resources. This study examines the algorithms needed for strategic, operative, and tactical-level units, and the usability of algorithms produced by artificial intelligence-supported techniques such as machine learning and deep learning in military command and control processes in a way to adapt to the modern warfare environment, which requires speed, tempo, and flexibility. So, in this study, an explanation was made about the nature of the algorithms required for military command and control and preparation of the operational environment as a component, and suggestions were made for subsequent research.

Kemalist felsefe, ilkesel olarak toplumda huzur, refah, barış ve güven iklimin tesis edilmesi noktasında önemli bir potansiyele sahiptir. Bu kapsamda Kemalizm benimsediği ilkeler nispetinde, etnik ve mezhepsel ayrımcılığa, toplumun bir kesiminin yok sayılarak sesinin kısılmasına, her türlü emperyal, tahakküm, asimilasyon ve tenkil politikalarına karşı korunaklı bir kale hükmündedir, çünkü Kemalizm homojen bir etnisite tarifinden ziyade kültürel bir birlikteliği tarif eder, çoğulculuğu temsil eder. Nitekim Kemalist düşünce, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletinin teminatı olarak kuşatıcı ve kapsayıcı bir paradigmayı temsil etmektedir. Bu kapsamda bu çalışmanın amacı, bilhassa tenkit ile tahkir sınırlarına riayet, ifrat ve tefrit tuzağına düşmeden ve gereksiz övgü ve yergilerden de imtina etmek ve Mustafa Kemal Atatürk’ün aydınlanmacı ve vizyoner kişiliği merkeze alınmak suretiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi Kemalizm üzerinden yapılan tartışma ve istismarlarla alakalı olarak özgün bir değerlendirme gerçekleştirmektir. Bu çalışma, bir hermenötik bir nitel araştırmadır. Yapılan araştırmada kullanılan tüm doküman ve yayınlar, literatür tarama tekniği ile elde edilen ikincil veri kaynaklarıdır.

Bu çalışmada, "Dimitri Şostakoviç ve Türkiye" isimli eser tanıtılmaktadır. Söz konusu eser Doçent Doktor Ferah Tahirova tarafından kaleme alınmış ve 2010 yılında Pan Yayıncılık tarafından yayınlanmıştır. Söz konusu eser, Mustafa Kemal Atatürk’ün sanat ve sanatçıya verdiği değerin anlaşılmasına katkı sunması bakımından bilhassa değerlidir. Bu kitap ayrıca, kitapta bahsi geçen aktörlerin önemi ve sanata verdikleri kıymetli katkılara ışık tutması noktası itibariyle de tarihi bir vesika hükmündedir. Bu yönüyle bu eser, Türkiye Cumhuriyeti’nin muasır medeniyet seviyesine ulaşma idealinin öncüsü Mustafa Kemal Atatürk’ün sanat ile alakalı olarak sahip olduğu vizyoner bakış açısı, basiret ve ferasete dair bir tutanak hükmünde olması ve tarihin bir dönemine şahitlik etmesi bakımından oldukça değerlidir. Bu sebeple bu kitap tanıtımı, söz konusu eserin bilinirliliğinin artırılarak daha fazla kişiyle buluşmasına katkı sunmak ve bu vesileyle bir dönemin büyük sanat ustalarına saygı duruşunda bulunmak amacıyla hazırlanmıştır.

Yumuşak güç, ekonomik ve askeri gücü öncelikleyen sert gücün yanında politik gücü kullanmanın dolaylı bir yolu olarak tanımlanmakta ve muhatap olunan aktörlerin ve toplumların tutumlarını ve tercihlerini etkileme çabalarını ifade etmektedir. Bu kapsamda bir yumuşak güç bileşeni olarak kamu diplomasisi, maddi olmayan manevi unsurlar marifetiyle muhatap olunan aktör ve toplumların tercihlerinin etkilenmesi şeklinde kavramsallaştırılmaktadır. Dolayısıyla kamu diplomasisi ekonomik ve askeri teşviklere ve tehditlere dayalı güç kullanımının aksine, maddi olmayan varlıklarla yakından bağlantılıdır. Kamu diplomasisi temelde bir ülkenin politikalarının ve toplumunun bir başka ülke yönetimi ve halkı tarafından hoş görülmesi ve desteklenmesi maksadıyla, ülkenin belirli politikalarının anlatılması ve muhatapların ikna edilmesi, ülkenin kaynaklarının tanıtımının yapılması için, sivil toplum kuruluşları veya gerçek kişiler gibi devlet dışı kurumlar tarafından gerçekleştirilen çabaların tümüdür. Bu çalışmada kamu diplomasisi olgusu çeşitli boyutlaruyla açıklanmakta, akabinde önemli bir kamu diplomasisi vasıtası olarak diaspora ve Avusturya Türk diasporası üzerinden ve Avusturya Türkiye minasebetleri bağlamında bir değerlendirme yapılmaktadır. Bu bağlamda başarılı birer kurumsallaşmış kamu diplomasisi vasıtaları olarak Yunus Emre Enstitüsü ile Avusturya Türk Kültür Vakfı üzerinden kavramsal bir inceleme yapılmaktadır.

Ulusal kimlik özünde sosyal olarak inşa edilmiş bir fenomendir. Ulus bilinci bir toplum tarafından paylaşılan bir ulusal kimlik duygusunu ifade eder, bu bakımdan bireyin kolektif farkındalık düzeyini gösterir. Paylaşılan inançlar, ortak değerler ve müşterek beklentiler ulus bilincinin gelişmesine katkı sağlayan sosyalizasyon araçlarıdır. Ulus bilinci halkların kontrol ve denetim altına alınmaları ile değil, bilakis, değerli birer varlık olarak yüceltilmeleri ile oluşur. Yalnızca belirli bir gruba ait olma bilinci, grup hakkında olumlu duygular uyandırır ve diğer grup üyeleri bazen kişisel olarak bilinmese bile, o grup adına hareket etme eğilimine yol açar. Ulusal kimlik, bir kendi kendini kategorizasyon sürecidir. Bu süreç, hem kişinin ulusuyla özdeşleşme, hem de diğer uluslarla farklılaşmasını içerir. Bu çalışmada ulusal kimlik, ulus bilinci ve gelişimi, kültürel izomorfizm, müşterek ve kolektif ulus bilincinin tesisi üzerine özgür ve çoğulcu bir toplum paradigması bağlamında bir inceleme gerçekleştirilmektedir.

Today, the concept of national security is expanding and deepening in terms of its framework and dimensions, and threat perceptions evolve and take on an asymmetric and uncertain nature. In this context, it can be stated that conceptualizations related to national security become more complex with its interdisciplinary, pluralistic, and multidimensional structure. Thus, today's national security issues require a multidimensional and holistic understanding that balances military and non-military methods, considers cyber and asymmetric threats, and envisages comprehensive approaches. Therefore, this article presents a holistic approach to security conceptualizations that should be considered in the context of a rational and real-political foreign policy. In this study, the mainstream approaches related to national security within the discipline of international relations are discussed, and in this context, an examination of the aforementioned schools to national security within the international relations discipline are elaborated and summarized as of the cold war era and after. In this context, an analytical study is presented about the factors and components affecting national security issues, considering both current and future security paradigms, and national security issues are explained through different aspects of national security.

Issues such as globalization, developments in communication and information technologies, economic and social inequalities that are becoming more evident between countries, conflicts between lower and upper identities, and the emergence of new identities, cause conflicts to become globalized by going beyond regional borders. Therefore, the issue of national security gains value in proportion to the process and direction of developments, rather than creating absolute equations. In this context, the current security environment is characterized by an increase in the number of military conflicts and other human-induced problems that threaten human life and co-existence. These challenges force the mindsets, whose first duty is the establishment of security, to focus more on security issues in order to realize and adopt their duties. The quality of security conception is critical to the establishment of today's both secure and peaceful environment. This study is established which is relevant to the national security administration to provide a detailed understanding of the current security environment and the challenges. Unlike other studies on national security that do not focus on wider areas affecting the perception and execution of national security, this study will provide readers with a wealth of information about the current security environment.