Emine Seda ÇAĞLAYAN MAZANOĞLU’s research while affiliated with Hacettepe University and other places
What is this page?
This page lists works of an author who doesn't have a ResearchGate profile or hasn't added the works to their profile yet. It is automatically generated from public (personal) data to further our legitimate goal of comprehensive and accurate scientific recordkeeping. If you are this author and want this page removed, please let us know.
Arnold Wesker’s The Kitchen (1957) presents the world of labour where the two social classes, the capitalist class and the working class, with hierarchies between each other and among themselves, clash, which ends with the exploitation of the proletariat by the bourgeoisie. The harsh working conditions at the restaurant, the changing pace of work, little time given by the employer to the employees to rest and socialise, and the dehumanising aspect of labour are presented through the relationships between the two social classes and also among the working class people. Hence, the aim of this paper is to argue that the relationship between the capitalist class and the working class based on labour and production and the working class people’s submission to the practices of the ruling class in The Kitchen can be analysed through the Marxist concepts of class conflict and ideology, respectively. Accordingly, it will be demonstrated that class conflict is seen not only between the bourgeoisie, the owner of the capital, and the proletariat, the agent of production, but also among the members of the proletariat of different nationalities, which is expressed through racial hatred. Furthermore, it will be displayed that the employees of the restaurant not only consciously accept the economic conditions under which they work but also reveal their cultural/artistic tastes during short breaks that are set by the employer, which shows that both work and leisure are controlled by the capitalist class.
Amerikalı folklorcu Alan Dundes’ın 1960-2000 yılları arasında folklor üzerine yazdığı, yabancı der-gilerde ya da özel sayılarda basıldığı için erişimi sınırlı olan çeşitli makaleleri, ölümünden sonra Simon J. Bronner tarafından The Meaning of Folklore (Folklorun Anlamı) (2007) isimli kitapta bir araya getirilmiştir. Bu makalenin amacı, Alan Dundes’ın folklorik gerecin incelenmesi ve bu inceleme sonrasında folklorun anlamına, amacına ve işlevine ulaşabilmek için kullandığı iki temel yaklaşımı ortaya koymaktır. Alan Dundes, biçimsel sorgulamaları, dolayısıyla biçimsel işleyiş konusunda Rus biçimcilerden, özellikle Vladimir Propp’un biçim bilgisi teorisinden, Çek yapısalcılardan ve Claude Lévi-Strauss’un mit çözümlemeleri konusunda uyguladığı biçimiyle yapısalcılığın verilerinden yararlanır. Folkloru Ferdinand de Saussure’un tanımladığı biçimiyle gösteren düzlemine indirgemekle yetinmeyip aynı zamanda gösterilen düzleminde, bir başka anlatımla anlamsal ve içeriksel olarak sorgularken psikanalizin verilerini de kullanır. Dolayısıyla, bu çalışmada bu iki düzlemde (yapısal ve psikanalitik) Alan Dundes’ın kendine özgü yaklaşımı ve aralarındaki olası bağlar ortaya konulacaktır. Yapısalcı bir tutuma bağlı kalarak gerçekleştirdiği incelemesinde Alan Dundes, Propp’un hikâye anlatımında sıralı ve değişmez yapıları inceleyerek “işlev” terimiyle ifade ettiği en küçük birim için dilbilimci Kenneth Pike’den uyarladığı motifeme terimini kullanır ve bu birimleri, hem kültüre has olan “emic birim” hem Claude Lévi-Strauss’un ikili karşıtlıklar teorisi ile inceler. Psikanalitik incelemesinde, özellikle bilinçaltına bastırma gibi Freudyen kavramları uyarlayarak “yansıtma” kavramını kullanır. Ayrıca, simgesel anlamlara cinsel kimlik üzerinden ulaşır; erkeklerin erilliklerini ispat etme dürtüsü içinde rakiplerini kadınlaştırmalarını, “diğeri” algısı gibi kolektif kurgu içinde toplumun ve kültürün bastırıl-mış kaygılarını ve korkularını simgesel anlamlar bağlamında inceler. Bu bağlamda, Alan Dundes, folklorik incelemesinde yapısalcı ve psikanalitik yaklaşımları bir araya getirerek “tanımlama” ve “yorumlama” basamaklarını önerir. Tanımlama basamağında yapısalcı incelemenin verilerini kullanarak gereci saptar; yorumlama basamağında ise psikanalitik incelemenin verilerini kullanarak açık anlam yanında örtülü anla-ma ulaşır. Bu bağlamda, bu çalışmada Alan Dundes’ın erkek-kadın ikili karşıtlığını içeren erkek oyunlarının rekabetçi yapısını horoz dövüşü örneği üzerinden tanımlama basamağında yapısal olarak incelemesi, yo-rumlama basamağında ise psikanalitik verilerle yorumlaması; tanımlama basamağında ortaya çıkan simgesel eşleşmelerin yorumlama basamağında simgesel anlamlarına ulaşması üzerinde durulacaktır. Alan Dundes’ın folklor alanına önemli bir katkısı da hem yapısalcı hem psikanalitik yaklaşımda folklorik materyali sosyal ve kültürel ifadeler yani tüm sözel ve sözel olmayan türler olarak değerlendirerek Propp’un halk hikâyesi, Strauss’un mit sınırlaması içinde kalmamasıdır. Alan Dundes, yapısalcı ve psikanalitik incelemele-rini başlıca türler olan mit, atasözü, bilmece, halk hikâyeleri, halk şarkıları yanında ikincil türler olan halk dansı, çocuk oyunları, alışkanlıklar, jestler, bulmaca, argo, dua, kutlama ve batıl inanç üzerinden de yaparak hem simgesel anlamlara ulaşır hem de türler arası analiz yöntemiyle türler arasında simgesel eşdeğerlik kurar.
Frank McGuinness’ Observe the Sons of Ulster Marching Towards the Somme (1985) presents the struggle of the eight Ulstermen, the Unionists and Protestants, at the Battle of the Somme in 1916 during the First World War. The aim of this paper is to demonstrate that McGuinness, an Irish nationalist, makes the audience/reader see the issues of war and heroism from the Unionist perspective. The Ulstermen who enlist in the military to support Britain in the war and honour both Britain and Ireland abandon their ideals as they witness the horrors of war and recognise the possibility of losing their comrades. The characters in pairs depend on each other, and have a strong sense of brotherhood during their march to death at the Somme. In a sense, fighting for Britain and Ireland is no longer an act of heroism, which becomes illusionary, but they show heroism as they risk their lives to save each other and support one another in difficult circumstances. Hence, it will be argued that McGuinness uses the ‘illusion of heroism’ to deconstruct the military, and show that the national, political, religious and cultural differences lose meaning in the face death, which is a reference to the separation between Unionist Protestants and Nationalist Catholics with regard to political and religious affiliation. In this respect, the historical and political background information on the conflicts within Ireland which lead the Southern part to become the Republic of Ireland and the Northern part to remain as a part of Britain will be given as McGuinness questions not only the recruitment of Irish soldiers to fight in the First World War but also the Ulstermen’s devotion to Britain.
William Shakespeare’in Measure for Measure oyunu (1603), on sekizinci yüzyıldan bu yana problem oyunu olarak sınıflandırılmaktadır. Ancak bilim insanları ve eleştirmenler, oyunu problem oyunu yapan özellikler konusunda farklı fikirler sunmuşlardır. Oyundaki edebi tür problemi, oyunun üslubundaki belirsizlik ve okuyucuyu/izleyici tatmin etmeyen sonu, oyunu problem oyunu yapan özellikler olarak incelenmiştir. Bu makalenin amacı, Measure for Measure oyununu adalet konusunun ele alınışı açısından problem oyunu olarak incelemektir. Dük’ün yokluğu sırasında yönetimi devralan Angelo, merhamet ilkesini yok sayarak kanunları katı bir şekilde uygular ve adaleti kötüye kullanır. Dük ise ülkede artan yozlaşmayı engellemek yerine izler ve oynadığı oyunlarla vatandaşlarını kendi çıkarı için kullanır. Dolayısıyla, Angelo’nun adaleti kötüye kullanması kanunlarla ilgiliyken, Dük, vatandaşlarının adalet duygusunu yok eder. Buna bağlı olarak, kanunların uygulanmasında kanunun ruhunun yeri ve Dük’ün dolaylı ancak aktif bir şekilde olaya dâhil olurken geri planda kalmayı istemesi konularında seyircinin/okuyucunun kafasında oluşan sorular Measure For Measure oyununu problem oyunu yapan özellikler olarak incelenecektir.
In his history plays Shakespeare presents the idea of perfect monarch who achieves to unite the nation regardless
of class distinctions, and demonstrates that if a sovereign violates the laws and disregards common consent, s/he
fails to exercise justice, and consequently establishes despotic rule. Hence, the aim of this article is to argue that
in Richard II Shakespeare puts forth the distinction between a perfect monarch and a tyrant through the
comparison of Richard II, the legitimate king, and Bolingbroke, who accedes as King Henry IV after he usurps
the throne. Richard is presented as an unjust king who violates the laws and customs, suppresses his people
through illegal monetary practices, empowers insufficient counsellors, and loses the love and support of the
noblemen and the common men; whereas, Bolingbroke is portrayed as an effective sovereign as he respects the
laws and customs, fights injustice and gains the admiration of the nobility and the commoners. Therefore, it will
be argued that as Shakespeare presents, being law-abiding and protecting the rights of the people are the qualities
of an ideal ruler while flouting the laws and dispossessing the people are the features of an ineffective and a
despotic monarch. Accordingly, it will also be demonstrated that through the medieval English history and
politics Shakespeare refers to the idea of perfect monarch in the Elizabethan era. He refers to Elizabeth I’s abuse
of her sovereign authority to entrust her favourites with authority and to suppress her people by corrupt financial
practices.
... Freud'un yaklaşımlarını özellikle folklorun sembolik-örtülü anlamlarını sosyal ve psikolojik, bireysel ve zihinsel süreçler kapsamında çözümleyen çalışmalarıyla dikkat çeken Alan Dundes'e göre tüm folklor ürünlerinde önce karşıtlıkları yaratma, sonrasındaysa çözümleme esastır. Karşıtlıkların çözümüyle gerilimin azaltılması kuralının, folklor ürünlerini diğer sanat ürünlerinden ayıran ve bu ürünlerin sosyolojik, psikolojik ve estetik açıdan haz vermesini sağlayan temel özellikler olduğunu düşünen Dundes, folklor ürünlerindeki tüm ögeleri parçalarına ayırarak her parçayı diğer parçalarla olan ilişkileri içinde tanımlamanın, bunların özellikle psikolojik temellerini dikkate alarak çözümlemenin önemini sıklıkla vurgular (Dundes 1987;Dundes 1997;Dundes 2007;Çağlayan Mazanoğlu 2022). Mitin yalnızca zıtlıkları vurgulamakla yetinmeyip bu zıtlıklara çözüm üretme gibi bir işlevinin de bulunduğu yaklaşımıyla (Segal 2004:114) psikomitolojinin mitleri benlik, toplumsallık ve psişik dönüşümler odağında tartışarak yorumlamaya çalışması; folklor, mitoloji ve psikoloji arasındaki ilişkilerin tutarlı ve anlamlı bütünlüğüne işaret etmektedir. ...