Nefroloji, temel olarak böbrek hastalıklarıyla ilgilenen bir tıp bilimi dalıdır. Nephros böbrekler, -ology çalışma anlamına gelen Yunanca kökenli bir terimdir. Türkçede böbrek kelimesinin kökeni araştırıldığında, Orhun Yazıtlarında kaburga ve kalça arasındaki boşluğun adının “bögür” olarak geçtiği görülür. Uygurca tıp metinlerindeki kullanımı bügür’dür. Eski Türkçeden beri kullanılagelen bögür kelimesi “böbrek, böğür, yan” anlamındadır. Türkçenin tarihi dönemlerinde, Karahanlıcada bögür, Çağataycada ise bögr şeklindedir. Dîvânu Lugâti't-Türk’te (1070, Kaşgarlı Mahmut) bögür, böbrek adı olarak geçmektedir. 1400’den önce Osmanlı Döneminde muhtemelen böğür kelimesine -ek eki getirilerek böğrek kelimesi böbrek anlamında kullanılmıştır. Halk arasında hâlâ organın bulunduğu yerle ilişkilendirilmek için böğür kelimesi yaygın kullanılsa da, günümüzde artık böbrek olarak ifade edilmektedir.
Günümüzde epidemiyolojik çalışmalar, böbreklerimizi olumsuz etkilediğini bildiğimiz diabetes mellitus, hipertansiyon, obezite, aterosklerotik kalp hastalığı, romatolojik hastalıklar ve kanser gibi sağlık problemlerinin sıklığının giderek arttığını göstermektedir. Ayrıca bunlara primer böbrek hastalıkları ve sekonder olarak böbreği tutan başka birçok sistemik hastalığı da ekleyince günlük hekimlik pratiğinde böbrek rahatsızlığı şüphesi olan ya da bu tanı ile tedavi-izlem altında olan bir çok hasta ile karşılaşmaya devam edeceğimizi öngörebiliriz.
Böbrekler sıvı, elektrolit, asit ve baz dengesini düzenleyen, ilaçlar ve toksinler dahil bir çok endojen ve eksojen atık ürünleri ve fazla sıvıyı kandan filtreleyen karmaşık kan damarı ve tübül ağına sahip boşaltım sisteminin yaşam için hayati önem taşıyan organıdırlar. Nefroloji uzmanları; böbrek yetmezliği, hipertansiyon, elektrolit (sodyum, potasyum, kalsiyum, fosfor vb.) bozuklukları ve idrar anormalliklerinin (hematüri ve proteinüri vb.) nedenlerinin araştırılması, tedavi ve takibi, ayrıca kullandığımız ilaçlara bağlı böbrek toksisitesinin olumsuz etkilerinin önlenmesi konularında rol alırlar.
Kronik böbrek hastalığı dünyada ve Türkiye’de giderek artan önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Böbrek hastalığı farkındalığını arttırmak için Uluslararası Nefroloji Derneği (ISN) ile Uluslararası Böbrek Vakıfları Federasyonunun (IFKF) ortak girişimiyle 9 Mart 2006 tarihinde ilk kez “Dünya Böbrek Günü” kutlanmıştır ve o günden bu yana her yıl Mart ayının 2. perşembe günü tüm dünyada “Dünya Böbrek Günü” olarak kutlanmaya devam edilmektedir. Kronik böbrek hastalığının en önemli nedeni diabetes mellitustur. Ülkemizde yapılan taramalara göre erişkinlerde kronik böbrek hastalığı sıklığı %15.7 (~7.5 milyon kişi), böbrek hastalıklarının farkındalığı ise %1.6 düzeyinde tahmin edilmekte ve sorunun boyutunun tahmin edilenin çok üzerinde olduğu görülmektedir. Hâlen tüm dünyada 2 milyondan fazla kişi diyalize girmekte ve böbrek nakli tedavileri ile yaşamını sürdürmektedir. Önümüzdeki 10 yıl içinde bu sayının ikiye katlanacağı, tedavi maliyetlerinin 1.5 trilyon doları aşacağı hesaplanmaktadır. Dolayısıyla temel olarak böbrek sağlığımızı korumak için gerekli önlemleri almak, yani koruyucu hekimlik her zaman daha önemlidir. Kronik böbrek hastalığından korunmak için bireyler; düzenli egzersiz yapmalı, sağlıklı beslenmeli, vücut ağırlığını korumalı, tuzu azaltmalı, yeterli sıvı almalı, sigara içmemeli, alkolden uzak durmalı, ağrı kesici ilaçlardan hekim önerisi olmadığı sürece kaçınmalı, kan basıncını ve kan glukozunu düzenli olarak ölçtürmeli ve risk grubunda ise böbreklerini düzenli olarak kontrol ettirmelidirler.
Diğer mesleklerden insan sağlığı ile uğraştığı için daha kutsal sayılan hekimlik mesleğinin bir diğer özelliği ise sürekli yenilenme ihtiyacının olmasıdır. Modern tıp çağında teşhis ve tanı yöntemleri, görüntüleme teknikleri, cerrahi ve robotik müdahaleler, girişimsel işlemler, özellikle moleküler düzeydeki bilimsel gelişmeler yaygınlaşmaktadır. Bununla birlikte hastadan anamnez almanın ve muayene etmenin yani hastayı dinlemenin, yakınmalarını doğru yorumlamanın ilk önceliğimiz olduğu unutulmamalıdır. Çünkü Hipokrat hekimliği döneminden beri “Hastalık yoktur, hasta vardır.” ilkesi hiç değişmemiştir. Böbrek hastalıklarında da, hastalığın özelliği olan semptom ve bulgular hiçbir zaman hastalar arasında aynı ölçüde görülmemektedir.