Doğu kültüründe de Batı kültüründe de dünya bir sahne olarak görülmüştür. Bu sahnede, her bir insanın kendine has kimliği bulunur. Bu kimlikler sayesinde, bireyler birbirlerinin kim olduklarını tanıdıkları gibi, bu insanların özelliklerini, onları diğerlerinden ayıran ya da benzer kılan yanlarını öğrenme olanağını bulur. “Kimlik, terimi, ayniliği ve sürekliliği içeren Latince “idem” kökünden üretilmiştir. Türkçede ise kimlik, “kim” soru kökünden türetilmiş olup aynı şekilde zorunlu bir mensubiyeti, aynı olmayı, tek olmayı, hangi kişi olmayı ifade
etmektedir” (Aydoğdu, 2004, s. 117). Türk Dil Kurumu ise, kimlik için “toplumsal bir varlık olan insanın nasıl bir varlık olduğunu gösteren belirti, nitelik ve özelliklerin bütünü” tanımını yapmaktadır. Birey, doğduğunda sahip olduğu isimle çevresine kendisi hakkında
bir fikir vermeye başlar. Farklı durumlar da olabileceği gibi, örneğin bazen ailenin dünya görüşü çocuğun isminin belirlenmesinde rol oynayabilir. Buna bağlı olarak birey sadece ismiyle bile çevresine nasıl bir aileden geldiğiyle ilgili bir tahmin olanağı sunmaktadır. İlerleyen zamanlarda ise bireyler sahip oldukları kimliği kendi tecrübeleriyle şekillendirmeye başlamaktadır. Bu süreçte de edindikleri tecrübeler yanında, kendilerinin çevrelerince nasıl algılanmasını istediklerine bağlı olarak bir kimlik inşa süreci gerçekleşmektedir. Bunun yanı sıra, bireyin içinde bulunduğu toplumsal yapı, kimliğin oluşmasında bir etkiye sahiptir. Bireyin ailesinden bütün sosyal çevresine kadar olan kültürel etkileşimi, kimlik inşasında bir yapı taşı oluşturmaktadır. Kimlik, aile ve toplumsal rol modellemesi, cinsiyet, yaş, sınıf, ırk, etnik köken, vb. beklentileri içeren yaşam deneyimleri aracılığıyla büyük ölçüde inşa edilmektedir. “Kimliğimizin bazı bölümleri de bizim kültür, cinsiyet, etnik köken ve ırk gibi ait olduğumuz grupların üyeleriyle paylaşılmaktadır” (Rosenfeld, 2015, s. 17). Bu paylaşımlar yanında belli toplumsal
kurallar da kimliğin oluşmasında pay sahibidir. “Birey tüm kimlik oluşturma eylemlerini toplum tarafından oluşturulan ve bireye yüklenen değer yargıları çerçevesinde gerçekleştirmektedir” (Dursun ve Barut, 2017, s. 537). Bir kimlik, bireyin kim olduğunu düşündüğü, başkalarının onu nasıl algıladıklarını ve aslında onu nasıl algıladıklarını içeren karmaşık bir kişisel ve sosyal yapıdır. İnsanlar başkalarının kendilerini nasıl algılamasını istediği ile ilgilenir. “Başkalarının algılamasını istediği bir imaj ortaya koyma süreci, kendini
sunma (self-presentation) olarak bilinmektedir” (Wood ve Smith, 2005, s. 52). Erving Goffman’ın “Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu” çalışmasında, aynı Shakespeare ve Hayyam örneklerinde olduğu gibi toplumsal hayat bir sahne olarak ele alınır. Bireyler bu sahnede çeşitli “performanslar” sergiler. Goffman’a (2014, s. 32) göre bu performanslar, bir kimsenin gözlemlendiği süre boyunca sürekli olarak sergilediği ve gözlemciler üzerinde biraz da olsa etkisi olan faaliyetleri kapsamaktadır. Ayrıca bu faaliyetler, kişinin performansının gözlemcilere durumu tanımlamak için genel ve değişmez bir şekilde işleyen bir “vitrin”de gerçekleşmektedir. Bu performans ve vitrin ilişkisi günlük hayatın her
alanında karşılaşılabileceği gibi, çevrimiçi iletişime de kimlik inşa ve sunum süreci olarak yansımaktadır.
Kır, B. (2019). Çevrimiçi iletişim ve kimlik. (içinde) Çevrimiçi İletişim ve Yansımaları (ed. Küçük, M). Ankara: Gece Akademi., s. (57-74).