Article

Gaziantep Yerel Medyasında Çalışan Gazetecilerin Prekaryalaşma Deneyimleri

Authors:
To read the full-text of this research, you can request a copy directly from the author.

Abstract

Çalışma koşullarında yaşanan güvencesizliğin derinleşmesi prekarya kavramına dönük çalışmaların artmasına neden olmuştur. Neoliberal politikaların etkisiyle risk faktörü dışında birçok olgunun geçicilik ve belirsizlik içermesi, çalışanların başta çalışma koşulları olmak üzere tüm yaşam alanlarını derin biçimde etkilemektedir. Meslek, yaş, cinsiyet ve coğrafya ayırt etmeksizin birçok alanda çalışanları etkileyen bu görece yeni koşullar, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de medya çalışanlarını da güvencesizliğe tabi kılmaktadır. Bu araştırma, önemli bir toplumsal kurum olarak yerel demokrasileri güçlendirme potansiyeline sahip olan yerel medyada çalışan gazetecilerin çalışma koşullarını prekarya tartışmaları bağlamında analiz etmeyi amaçlamaktadır. Nitel araştırma yöntemine başvurulan çalışmada, toplamda on yerel gazeteci ile yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Yapılan görüşmelerin sonucunda, gazetecilerin her an işten çıkarılma endişesi yaşadıkları, kadın gazetecilerin evlenmek ve çocuk doğurmak gibi kararları bu belirsizlik süreci içerisinde ertelemek zorunda kaldıkları görülmüştür. Herkesin birbirini tanıdığı bir yerel medya ortamında dayanışma ağları geliştiremeyecek ölçüde az sayıda oldukları belirtilen yerel gazetecilerin birbirleri ile girdikleri rekabet de güvencesizliğin daha yoğun biçimde deneyimlenmesine yol açmaktadır. Bununla birlikte istihdam güvencesinden yoksun olan gazetecilerin bu rekabet ve belirsizlik ortamında işlerinden atılmamak için işverenlerin talep ettiği her işi üstlenmek zorunda hissettikleri tespit edilmiştir. Yoğun biçimde hissettikleri bu güvencesizlik biçimlerine bakıldığında yerel gazetecilerin az sayıda yerel medya kuruluşu arasında yapmak zorunda hissettikleri seçim nedeniyle de güvencesiz çalışma koşullarının yeniden üretildiği sonucuna ulaşılmıştır.

No full-text available

Request Full-text Paper PDF

To read the full-text of this research,
you can request a copy directly from the author.

ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Article
Full-text available
Germany's public broadcasters, along with local newspapers, have consistently ranked among the top three most trusted news sources in Germany. Yet growing criticism of mandatory fees and recent revelations about public broadcasters' misuse of funds have put into question the health of Germany's news and information infrastructure. In fact, a perfect storm appears to be brewing: precarious working conditions, exacerbated by cutbacks in the wake of Covid-19 and the emergence of so-called zombie papers. These papers, published without a local staff, reporters, or newsrooms, threaten to complicate audiences' perceptions of news credibility and trust. This study explores Germany's emerging news deserts by examining the rise of zombie newspapers in two states, one in the Western and one in the Eastern part of the country. Analyses of existing literature through the lens of institutional political economy and of interviews with key informants show that Germany, despite its strong federalized system, is following in US footsteps by creating journalist-free zones. A network of hard-to-follow corporate collaborations is endangering the foundations of postwar Germany's media system: pluralism and media diversity.
Article
Full-text available
Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemlerine dayalı çalışmalar gittikçe artmaktadır. Farklı disiplin ve alanlarda yapılan nitel çalışmalarda en sık kullanılan veri toplama araçlardan biri mülakat, özellikle de yarı-yapılandırılmış görüşmelerdir. Makalede öncelikle nitel araştırma ve görüşmeye yönelik temel felsefi ve teorik tartışmalara değinilmektedir. Görüşmenin veri toplamaya yönelik bir araç ancak aynı zamanda görüşmeci ve katılımcı arasında sosyal etkileşime dayalı bir anlam inşa etme süreci oluşu ele alınmaktadır. Türkçe görüşme/mülakat, görüşmeci ve katılımcı sözcüklerinin barındırdığı dilsel kısıt ve olanak tartışılmaktadır. Bu çalışmada nitel araştırmaya yönelik önde gelen akademik kaynaklar kapsamında yarı-yapılandırılmış görüşmelerde soruların içerik ve özelliklerine dair bir kılavuz sunulmaya çalışılmıştır. Araştırma ve görüşme sorusunun ayrıştırılması, sınırlı sayıda temel soru ardından sonda ve takip soruları yöneltilmesi, tek katmanlı ve odaklı sorular oluşturulması, soruların anlaşılır ve yanıtlanabilir kılınması, önceden belirlenmiş kategoriler içermeyen açık uçlu sorular hazırlanması ve analitik, çıkarımsal veya yargılayıcı sorulardan sakınılması detaylıca açıklanmıştır. Araştırmacıların görüşmede kullanıp uygulayabilecekleri çeşitli soru form ve türleri şemalarla gösterilmiştir. Yarı-yapılandırılmış bir görüşmede soruların sıralanmasına ilişkin mantıksal ve anlatısal bütünlük içeren, kolaydan zora giden ve başlangıç ve geçiş ifadeleriyle anlatıyı kolaylaştıracak bir düzenlemenin önemi vurgulanmıştır. Yarı-yapılandırılmış görüşmelerde “iyi” sorular yöneltebilmeye özgü tek bir altın kural olmamakla beraber makalede değinilen teorik tartışma ve pratiğe yönelik somut öneri ve örneklerin görüşme yapacak araştırmacılara katkı sağlayacağı düşünülmektedir.
Article
Full-text available
Türk sinemasında neoliberal üretim ilişkilerinde varlık gösteren yeni beyaz yakalı çalışan temsili 2010’lu yıllarla birlikte belirginleşmeye başlamıştır. Bu çalışmada güvencesiz ve fikir-yoğun endüstrilerde çalışan yeni beyaz yakalıların, neoliberal dönüşüme dair çapraz okumalar yapılarak sinemadaki temsilleri çözümlenmiştir. Böylece yeni beyaz yakalıların iş ve ev yaşamı arasındaki ayrımlarının silikleştiği, özel alanın piyasacı bir mantıkla soğurulduğu toplumsal, ekonomik, kültürel ve siyasal görünümlerin çerçevelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada amaçlı örnekleme aracılığıyla senaryosunu N. Can Kantarcı’nın yazdığı, Ramin Matin yönetmenliğinde hazırlanan Son Çıkış (2018) ile Kıvanç Sezer’in yazıp yönettiği Küçük Şeyler (2019) filmleri incelenmiştir. Türk sinemasında daha önce toplumsal üretimin nasıl örgütlendiği ve kaynakların ne şekilde dağıtıldığı sorularına yanıt arayan filmler üzerinden örneklemin özgünlüğünün altı çizilmiştir. Böylece örneklem üzerinden tematik ve anlatısal bir çözümleme yapılmıştır. Bunun yanı sıra kısmi olarak mizansen ve düzenleme temelli değerlendirmeler yapılarak kurgulanmış görüntü odağa alınmıştır. Filmlerde anlatılan hikâyelerin üretim ilişkileri, gündelik yaşam pratikleri ve kentsel çevre yapılanması üzerinden sahici ve gerçeklik yüklü referansları, içerisinde bulunulan maddi koşullara dair bir farkındalığı açıkça geliştirme eğilimi taşıdığını göstermiştir. Bununla birlikte metinlerde her ne kadar kurmaca bir biçemle de olsa söz konusu koşulların oluşturduğu somut durumun somut tahlilinin yapılmasının ötesine geçen bir anlatısal öğenin bulunmadığı tartışılmıştır.
Article
Full-text available
çalışma yaşamını ve istihdam biçimlerin derinden etkilemesi sınıf kavramının yeniden sorgulanmasına neden olmaktadır. Küreselleşme ve neoliberal politikaların bir sonucu olarak güvencesiz çalışmanın giderek yaygınlaşması hem vasıflı hem de vasıfsız işgücü açısından çalışma ve yaşam koşullarını derinden etkilemiştir. Bunun sonucunda sanayi toplumunun proletaryasından farklı olarak güvencesiz çalışanların oluşturduğu, prekarya olarak adlandırılan yeni bir toplumsal sınıfın varlığı tartışılmaya başlanmıştır. Böylece beyaz yakalılar da giderek prekerleşen meslekler içerisinde yerini almaya başlamıştır. Bu çalışmada alışveriş merkezlerinde yönetici pozisyonunda çalışanların sorunları, prekaryanın temel unsurlarından biri olan iş güvencesizliği bağlamında ele alınmıştır. Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılarak toplam on kişi ile derinlemesine mülakat yapılmıştır. Sonuç olarak AVM çalışanlarının prekarya olarak değerlendirilebileceği tespitine varılmıştır. Amaç: Çalışmada AVM’lerde çalışan beyaz yakalıların prekarya içerisinde yer alıp almadığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmada nitel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Bu kapsamda yarı yapılandırılmış soru formu kullanılarak derinlemesine mülakatlar gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Alan araştırmasından elde edilen bulgular AVM çalışanlarının prekaryanın özelliklerini önemli ölçüde taşıdığını göstermektedir. AVM çalışanlarının güvencesiz ve esnek çalışma şartlarıyla karşı karşıya kaldığını; yaşadıkları belirsizlik, risk, kaygı ve umutsuzluk dolayısıyla prekaryanın temel özellikleriyle benzerlik gösterdiğini söylemek mümkündür. Özgünlük: Prekarya tartışmalarıyla ilgili son yıllarda literatürde teorik ve uygulamalı çalışmalar bulunmasına karşın, AVM çalışanlarıyla ilgili bir alan araştırmasına rastlanılmamıştır. Oysa AVM çalışanlarının çalışma koşulları prekarya tartışmalarıyla önemli ölçüde örtüşmektedir. Bu bağlamda önemli bir istihdam alanı olan AVM’lerde çalışanların prekarya bağlamında incelenmesi çalışmanın özgün yanını oluşturmaktadır.
Article
Full-text available
Bu makalenin amacı son yıllarda nitel araştırmalarda yaygın biçimde kullanılmaya başlanan ve e-posta (elektronik posta) aracılığıyla gerçekleştirilen e-mail görüşmenin (elektronik-posta görüşmenin) nasıl bir araştırma tekniği olduğunu açıklamak ve yüz yüze görüşme ile kıyaslandığında ne tür avantajlara ve dezavantajlara sahip olduğu sorusuna cevap aramaktır. Ayrıca bu alanda Türkçe literatüre katkıda bulunmak amaçlanmaktadır. E-görüşme, zaman ve mekân sınırlaması olmaksızın, aynı anda farklı coğrafi bölgelerde yaşayan çok sayıda kişiye ulaşmayı sağlayan bir tekniktir. E-görüşme bilgisayar aracılığıyla gerçekleşen bir iletişim biçimidir ve yüz yüze görüşmeden farklı imkânlara ve sınırlılıklara sahiptir. Bu imkânlar ve sınırlılıklar makalede öncelikle araştırmacı katılımcı arasındaki ilişki ve beden görünmeksizin gerçekleşen etkileşimin bu ilişkiye etkisi üzerinden gösterilmeye çalışılmıştır. Bedensiz etkileşimin sağladığı veri, sözel olmayan anlık ifade ve ipuçlarını ayrıca katılımcının sosyal ve fiziki bağlamının bilgisini veremez. Bu nedenle, dış dünyadan görece yalıtılmış, düzenlenmiş ve hatta üretilmiş yazılı verinin niteliği ve katılımcının öznel ve toplumsal gerçekliği temsili üzerinde durulmuştur. Son olarak e-görüşmelerde iki temel araştırma etiği prensibi olarak bilgilendirilmiş rıza ve gizlilikten bahsedilmiştir. Gizlilik açısından sabit ve tüm araştırmalar için geçerli olacak etik kurallardan çok “konumlandırılmış etik” mülakatın esnek doğasına daha uygun bir prensip olarak önerilmiştir.
Article
Full-text available
Türkiye'de Yerel Medya Çalışanları, Yerel Medyanın Sorunları ve Çözüm Önerileri.
Article
Full-text available
Öz: Türkiye işgücü piyasasının yeni dinamikleri esnekleşme üzerinden tanımlanmaktadır. Esnekleşme ile birlikte eğreti çalışma işgücünün büyük bir bölümü için norm haline gelmekte ve böylece emek her türlü güvenceden yoksun bırakılarak prekaryalaşmaktadır. Kapitalizmin hep daha fazlasını arzulayan yoğun sömürü anlayışı çalışmanın bu yeni biçimiyle uyuşmaktadır. Ancak emek sömürüsünün devamlılığını sağlayabilmek için işgücünü baskı altında tutacak bir yedek işgücü ordusuna ihtiyaç vardır. Kapitalizm ve göçmen emeği arasındaki ilişki, emeğin sömürünün derinleşmesi ve yedek işgücü tanımlamasıyla yakından ilişkilidir. Bu çalışma Türkiye’deki nüfusları 3 milyonu aşan Suriyeli göçmenlerin işgücü piyasasındaki konumlarını kapitalizm ve göçmen emeği üzerinden tasvir etmeyi ve Suriyeli göçmenlerin neden Türkiye’nin yeni prekaryasını oluşturduğunu tartışmaya açmayı amaçlamaktadır. Anahtar Kelimeler: Göç, Göçmen Emeği, Prekarya Are Syrians the New Precariat in Turkey? Abstract: The flexibility is described as the new dynamic of Turkish labour market which also means to generate precarious work for the most in the labour market. Thereby the most face to work in precarious, informal and unsecure working conditions. Neoliberal capitalisms marches to integrate more vulnerable forms of labour into production processes and expands the application of flexible working conditions. In addition to this capitalism need to reserve army of labour for keeping pressure on wage levels and working conditions. In this regard, migrant labour comes into the scene as a further vulnerable form of labour and as reserve labour. This study aims to examine the current situation of Syrian immigrants in the Turkish labour market where the number of Syrians reached to 3 million. The article will also show why Syrian immigrants is the new precariat in Turkey. Keywords: Migration, Immigrant labour, Precariat
Article
Full-text available
This article explores the characteristics, experiences, and motivations of men and women who secure work through digital platforms. Drawing on quantitative survey data-the first of its kind-of Australian men (n = 251) and women (n = 253) it finds that the gig economy, much like the wider economy, is highly gender-segregated. Men dominate platforms which specialise in what might be considered traditionally male tasks like transport and women dominate platforms which specialise in more traditional female tasks like caring. The results suggest that the gig economy may be an alternative for women in the creative industries. Men and women are both drawn to the gig economy for income-related reasons, despite a significant proportion of them holding a job outside the gig economy. Flexibility was an important motivator for both genders, but women were more likely than men to report that they did gig work because it 'fitted with their schedule', indicating that non-work commitments such as family constrain women more than men. More men than women reported that gig work was effective in generating income. Over the last few decades, there have been seismic shifts in work and employment relations. The configuration, characteristics and cultural imagery of the standard employment relationship that emerged during the postwar era, exemplified by full-time work is slowly being replaced in favour of non-standard, highly casualised labour. As the second
Article
Full-text available
Along with a series of social changes that the increasing flexibility of production has generated since the 1970s, the nature of labor and class relations have underwent a major transformation. The white-collar workers who are confronted with an ever decreasing security at all levels, and who also seem to have lost the capacity to organize as a class, are often being called the precariat. These “new dangerous classes” are usually associated with political and social apathy and no hopes for a revolutionary change were put on them. However, despite the general conviction of them being “apolitical”, the precariat has become the actor of the largest protest wave in human history, which still continues to this day. To the extent they do the unexpected, the precarians seem to resemble, in a way, the workers of the 2 Prekarya Geceleri 21. Yüzyıl Dünyasında Geleceği Olmayan Beyaz Yakalıların Rüyası EUL Journal of Social Sciences (IV:II) LAÜ Sosyal Bilimler Dergisi December 2013 Aralık 1830s who were yet on the way to proletarianization, and were trying to resist that categorization with all their might, as depicted in Jacques Rancière’s monumental book The Proletarian Nights. Keywords: capitalism, class, class consciousness, time regime, flexible production, precariat, resistance
Article
Full-text available
Although many critics are reluctant to accept the trustworthiness of qualitative research, frameworks for ensuring rigour in this form of work have been in existence for many years. Guba's constructs, in particular, have won considerable favour and form the focus of this paper. Here researchers seek to satisfy four criteria. In addressing credibility, investigators attempt to demonstrate that a true picture of the phenomenon under scrutiny is being presented. To allow transferability, they provide sufficient detail of the context of the fieldwork for a reader to be able to decide whether the prevailing environment is similar to another situation with which he or she is familiar and whether the findings can justifiably be applied to the other setting. The meeting of the dependability criterion is difficult in qualitative work, although researchers should at least strive to enable a future investigator to repeat the study. Finally, to achieve confirmability, researchers must take steps to demonstrate that findings emerge from the data and not their own predispositions. The paper concludes by suggesting that it is the responsibility of research methods teachers to ensure that this or a comparable model for ensuring trustworthiness is followed by students undertaking a qualitative inquiry.
Article
This study uses the question, ‘what makes a freelancer specifically a journalist’ as a starting point for investigating the ways Australian freelance journalists experienced and managed precarious employment in COVID-19 impacted 2020. Drawing on qualitative interviews with 32 self-identified freelance journalists, we analyse the types of work they did, the influence of the precarious job situation on their work choices and the consequent ways they chose to display their identity as journalists. Our findings reveal a complex picture, which calls into question some of the binaries established around journalism. While nearly all participants had to resort to work outside journalism in 2020, at least half still displayed strong links to journalism, demonstrated by their sense of belonging to a community of journalists, and their continued interest in doing self-funded public interest journalism as ‘passion projects’. However, we also noticed a blurring between the descriptors of journalist and writer, based partly on employment opportunities but also, importantly, on interest in increasing creativity in the journalistic space. These results lead us to question work-test definitions as a signifier of a freelancer’s bond to journalism and to propose, instead, that freelancers merit a new standing in the flattening hierarchy of journalism.
Article
Proletarya’dan farklı olarak prekarya yeni kapitalizmin sunduğu yeni bir sınıf denemesidir. Beyaz yakalı da mavi yakalı da prekaryaya dâhil olabilir. Ölüm riskine rağmen pandemi sürecinde dahi çalışmak zorunda kalmak prekaryanın özelliklerinden sadece biridir. Dünya tarihinde pandemi olarak kabul edilen pek çok hastalık yaşanmıştır. İçinde bulunduğumuz çağda da salgınlardan payımıza Covid-19, korona şeklinde isimlendirilen hastalık düşmüştür. Çalışan bireylerin bazıları günümüz şartları neticesinde sokağa çıkma yasaklarının uygulandığı günlerde evlerinde çalışabilmişlerdir. Bazı meslekler dezavantajlı konumdadır. Market çalışanları söz konusu dezavantajlı grupta sayılabilir. Zira devasa ülke etkilenimleri dışında, homo economicus olan günümüz bireylerinin sosyal yaşantıları arasında en zaruri olan, hem fiziksel hem sosyal olma özelliğine sahip gıda ihtiyaçlarının karşılanması durumu, pandemi sürecinde gündelik hayatta zihni meşgul eden en önemli konu olmuştur. Bu nedenle marketler pandemi sürecinde sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde dahi açık kalmış ve çalışanlar da Covid-19 olma yüksek riskine rağmen çalışmak zorunda kalmışlardır. Bu çalışma pandemi sürecinde evden çalışma fırsatına sahip olmayan dezavantajlı konumdaki market çalışanlarının süreçte yaşadıklarına yönelik bir çalışma derdiyle ortaya çıkmıştır. Bu anlamda bir durum analizi yapmayı hedeflemektedir. Çalışma halkın en fazla tercih ettiği literatür de “indirim marketi” (discount store) olarak isimlendirilen market türlerinden olan A101, BİM ve ŞOK indirim marketlerinde çalışanlara yönelik olarak oluşturulmuştur. Çalışma yapılandırılmış görüşme formu aracılığıyla Denizli kenti özelinde yapılan nitel bir çalışmadır. Çalışmanın sonucunda indirim marketi çalışanlarının prekaryaya dahil edilebilirlikleri netleştirilmiştir. Öte yandan pandemi sürecinde yaşadıkları mesleki riskler, sosyal haklarındaki belirsizlikler, iş değişikliği, pandemide sağlık konularına yönelik deneyimleri bütünleşik olarak gözler önüne serilmiştir.
Article
Bu çalışmada her ikisi de pandemi döneminde çekilmiş ve çevrimiçi platformlarda gösterilmiş olan, Eve Sığmayan Hayatlar (Sertaç Yıldız, 2020) ve Pandemide Seks İşçileri (Ayşe Adanalı ve Volkan Işıl, 2020) isimli belgeseller ile birlikte, bir sınıf olarak prekarya ve onun beraberinde getirdiği güvencesizlik, kırılganlık, belirsizlik ve düzensizlik kavramları incelenmektedir. Makalenin amacı, filmlerde Judith Butler’ın “kaçınılmaz bağımlılıklar” olarak tarif ettiği ortaklıkları keşfetmektir. Her iki film birlikte düşünüldüğünde kurulan ortaklıklar, bize kırılganlıkları eşitlenme açısından düşünme olanağı verir. Ayrıca, prekaryadan ve varoluşsal güvencesizlikten bahsedilirken seks işçilerinden söz edilmemesi, alanda hâlâ bir boşluk olduğuna işaret etmektedir. Eşitlenme deneyimleri göz önünde bulundurulduğunda, belgesellerdeki seks işçileri, kurye, bankacı, hemşire ve market çalışanının her ne kadar aynı oranda olmasa da tüm kırılganlıklarının ekrana yansıdığı görülür. Sanatın pandemi koşullarında güvencesini kaybedenlere ya da zaten hâlihazırda güvencesiz olanlara görünürlük sağladığını söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle, pandemi döneminde tekrardan gündeme gelen işçi hakları ve/ya hak kayıpları göz önünde bulundurulduğunda, incelenen belgeseller bizi emeğin tanımını yeniden düşünmeye çağırır.
Article
Çalışmamız iktisadi bir zeminde tartışılan prekarya kavramının genel bir çerçevesini sunmaya daha sonra da Standing’in içerisine göçmen ve sığınmacıları da yerleştirerek bir sınıf statüsünde sunduğu prekaryanın göçmenlik ile ilişkisini irdelemeye çalışacaktır. Son olarak da prekarya ve göçmenlik olgusu arasındaki ilişki bağlamında prekaryanın bir sınıf değil varoluşsal bir durum olduğu gösterilecektir.Bu anlamda tanım-lanmasında güvencesizliğin kritik bir konum edindiği prekaryanın ikti-sadi bir zemine oturtulmasının sorunun anlaşılmasında perspektif kay-masına sebebiyet verdiği, sorunun iktisadi tanımlamaları da içeren da-ha geniş bir zeminde varoluşsal bir problemi işaret ettiği ifade edile-cektir. Çalışmamız esnasında iktisadi sınıfsal tartışmaların odağında bulunan prekarya tanımı, bu tartışmalardan faydalanılarak incelenmek-le birlikte bu tartışmaları incelemesinin odağına yerleştirmemekte-dir.Her ne kadar ekonomi temelli sınıfsal bir inceleme zemininde ele alınsa dahi prekaryanın iktisadi ilişkileri aştığı, çağımız insanının ya-şam ve düşünce düzeyinde varoluşsal kaygılarını barındıran geniş bir zeminde ele alınmasının gerekliliği üzerinde durulacaktır. Bu hali ile ekonomik ve sosyal haklardan yoksunluğun getirdiği güvencesizlik du-rumunda ele alınan prekaryanın, modern dünyanın içinde bulunduğu sü-rekli değişim ve akışkanlık halinin toplumun tüm katmanlarını saran bir belirsizlik ve esneklik üretmesinden kaynaklandığı ifade edilecektir.
Article
Digital platform capitalism, as exemplified by companies like Uber or Lyft has the potential to transform employment and working conditions for an increasing segment of the worforce. Most digital economy workers are exposed to the health damaging precarious employment conditions characteristic of the contemporary working class in high income countries. Just as with Guy Standing or Mike Savage’s “precariat” it might appear that digital platform workers are a new social class or that they do not belong to any social class. Yet the class conflict interests (wages, benefits, employment and working conditions, collective action) of digital platform workers are similar to other members of the working class.
Article
In recent years, the term precarity has proliferated in the social sciences at the risk of losing its analytical purchase. This review considers the value and limitations of precarity in the various ways it has operated as both a theoretical and political concept. It first traces the historical development of the term in sociology and cognate fields, ultimately arguing for a relational approach to the concept rooted in the analysis of specific labor conditions. It then examines emergent critiques of the (often hidden) political work that the concept of precarity performs. That is, the denunciatory discourse of precarity, ironically, has the potential to uphold normative forms of work and life, including the ideal of full-time wage labor. Instead, a critical politics of precarity leaves open the question of how precarious labor relates to precarious life and attends to ruptures that offer alternatives to the valorization of waged work.
Article
Discussion of the implications of precarious work for individual workers remains hesitant and often confused. A clear conceptualisation would separate out five analytical levels: precariousness in employment, precarious work, precarious workers individually and as an emerging class, and precarity as a general condition of social life. To illustrate the need to avoid slippage between the concepts of precarious work and precarious workers, we present one ‘theory-relevant’ example – full-time secondary school students in Australia who hold part-time jobs in the retail sector. Their part-time jobs are indeed precarious but the negative effects on the student-workers are modest, both because participation in precarious work is limited (moderate weekly hours and intermittent work within the framework of a brief stage of the life course) and because many (though not all) of the associated risks are cushioned by structural forces such as access to alternative income sources and career paths. At the same time, however, a longitudinal perspective reveals that the same group of student-workers faces major risks in the future, as a result of increasingly insecure labour markets. Reflections on this example help to identify conceptual tools that can be applied to a wide range of other examples of precarious work.
Article
Amid the current “crisis” in the business and practice of journalism, entrepreneurial journalism has been offered as a solution. While the precise set of practices that constitute entrepreneurial journalism remain unclear, such discourse promotes a notion of the enterprising individual journalist forging a career for herself through practices of self-branding and self-employment and learning to be adaptable, flexible, and self-sufficient. This essay challenges the notion of entrepreneurial journalism, arguing that it emerges at a time of institutional crisis for journalism and uncertainty for journalists, intersecting with neoliberal enterprise culture and the spread of digital technologies to promote an ideology that masks the precarious nature of contemporary media work. The article considers the work of freelance journalists in historical context and argues that the discourse of entrepreneurial journalism closes the space required to envision alternative ways to organize the production of journalism and journalistic labor.
Article
Memoirs is the one of important resource which history researcher use. The memoirs appears as a prose which is written down by people’s life style and mind. In this research, it is investigated about memoirs which retired colonel İrfan Durukan wrote because of Antep War. Mister was born in 1879 in İstanbul. His real name is Mahmut İrfan. He took part in different assignments in the ottoman border provinces like the Yemen, Çanakkale and the South front. His last assignment was in the president of department of regional draft Office in İzmir. In 1931 he retired because of age limit. After the Mondros truce which was signed after World War 1, Antep was invaded by english according to 7th provision. The english occupation lasted a year. English and French were agreed themselves and the english soldiers gave their military zone to french soldiers. After the french came to Antep, the hero youngs of Antep defended their city at the risk of their life. They were a model to regular army by fighting in the city. The colonel mister İrfan was the president of department of regional draft Office during occupation of English in Antep. He didn’t deliver weapons which were in the store of local draft Office to english commander who came to agreement because there wasn’t any decision. These weapons were carried secretly to villages and used in antep war. The weapons which weren’t delivered in Antep war is important as the General Kazım Karabekir’s the 15th army corps in the Turkish War of independence. Besides, mister İrfan’s meeting with law defence community, the idea was applied which mister İrfan suggested about the strategy of resistance.
Article
Economic cutbacks in the media sector diminish the chances of employment for journalists, and consequently the number of atypical workers in the media industry, such as freelancers, is growing worldwide. This study of Swedish freelancers is grounded in both quantitative and qualitative data. The quantitative data are taken from ongoing surveys conducted by researchers at the University of Gothenburg, based on representative samples of practising journalists made in 1989, 1994, 1999 and 2005. Around 2000 journalists were included in each survey. The qualitative material consists of 13 biographical interviews with freelancers in northern Sweden. The results will be compared with international studies. The choice to work as a freelance journalist is connected to lifestyle, and the idea of “life as a project”, as well as entrepreneurialism, in ways that are connected to the societal processes of individualization and “flexibilization”. http://dx.doi.org/10.1080/17512786.2012.667275
Article
This article discusses the social, economic, and political factors that led to the rise and consolidation of precarious work in various countries in Asia. We first define what we mean by “precarious work” and its utility for describing the growth of work that is uncertain and insecure and in which risks are shifted from employers to workers. We then provide an overview of the factors that generated precarious work in industrial nations, notably the spread of neoliberalism as a political and economic perspective, the expansion of global competition, and technological development. These macro structural influences created an impetus for greater flexibility among both states and employers, which in turn led to more precarious work in both formal and informal sectors of the economies of many Asian countries. This, in turn, has provoked various types of resistance on the part of workers against the negative consequences of precarious work.
Enformelleşme, kimlik, prekarizasyon emeğin Kürt hali
  • S P Alpman
Alpman, S. P. (2015). Enformelleşme, kimlik, prekarizasyon emeğin Kürt hali. Katkı. Sosyal Araştırmalar Vakfı, 6-23.
Plutonomy and the precariat: On the history of the U.S. economy in decline, The Huffington Post
  • N Chomsky
Chomsky, N. (2012). Plutonomy and the precariat: On the history of the U.S. economy in decline, The Huffington Post. Erişim Tarihi: 15.05.2023
Günümüzün modern teknolojik işçileri prekarya çalışanların evliliklerinde aile iletişimi kavramına bakışları
  • Atar Gürsoy
  • Ö Ulusoy Gürsoy
Atar Gürsoy, Ö., Ulusoy Gürsoy, Ş. (2020). Günümüzün modern teknolojik işçileri prekarya çalışanların evliliklerinde aile iletişimi kavramına bakışları. Kurgu, 28(1), 194-215.
Dijital emek ve Karl Marx
  • C Fuchs
Fuchs, C. (2015). Dijital emek ve Karl Marx, (Tahir Emre Kalaycı ve Senem Oğuz, Çev.) NotaBene.
Risk toplumu: Başka bir modernliğe doğru
  • U Beck
Beck, U. (2014). Risk toplumu: Başka bir modernliğe doğru. İstanbul: İthaki Yayınları Bourdieu, P. (1998). Acts of resistance. New York: New Press.
Enformasyon çağı: Ekonomi, toplum ve kültür I
  • M Castells
Castells, M. (2005). Enformasyon çağı: Ekonomi, toplum ve kültür I. Cilt Ağ toplumunun yükselişi 1. (Kılıç, E. Çev.), İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları.
Akışkan yaşam, yakınsama kültürü ve medya çalışması
  • M Deuze
Deuze, M. (2006). Akışkan yaşam, yakınsama kültürü ve medya çalışması. Erişim Tarihi: 26. 04. 2024. http://hdl.handle.net/2022/3343.
Medya ve Demokrasi. Medya merceğinde Almanya ve Türkiye
  • S Gezgin
Gezgin, S. (2006). Medya ve Demokrasi. Medya merceğinde Almanya ve Türkiye, 20. Alman-Türk Gazeteciler Semineri. 18-20 Mayıs 2006. Antalya. Erişim Tarihi: 06.12.2022. http://www.konrad.org.tr/Medya½20Mercek/19gezgin.pdf.
Suriye göçünün Türkiye'nin kentleşme süreçlerine etkileri: Gaziantep kenti örneği
  • L Lale
Lale, L. (2022). Suriye göçünün Türkiye'nin kentleşme süreçlerine etkileri: Gaziantep kenti örneği. Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 9(4), 75-96.
Araştırma yöntemleri teknikleri ve iletişim
  • A Aziz
Aziz, A. (1990). Araştırma yöntemleri teknikleri ve iletişim. Ankara: A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Basın Yayın Yüksekokulu Basımevi.
Paris sıkıntısı. Dünya Klasikleri
  • C Baudelaire
Baudelaire, C. (2001). Paris sıkıntısı. Dünya Klasikleri. Ankara: Çağdaş Matbaacılık.
12 Eylül, medya ve demokratikleşme sorunu
  • T Durna
  • A İnal
Durna, T., İnal, A. (2010). 12 Eylül, medya ve demokratikleşme sorunu. Mülkiye Dergisi, 34(268), 123-145.
Göç, göçmen politikaları ve Türkiye'de işgücü piyasalarında prekaryalaşma. İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi
  • G Ö Güney
  • S Cengiz
Güney, G. Ö., Cengiz, S. (2023). Göç, göçmen politikaları ve Türkiye'de işgücü piyasalarında prekaryalaşma. İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi, 8(20), 236-249.
Küresel medya-yerelleşme ve yerel medya
  • O Ö Güven
Güven, O. Ö. (2007). Küresel medya-yerelleşme ve yerel medya. (Gezgin, S. Ed.) İçinde, Türkiye'de yerel basın, 321-336. İstanbul: İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Yayınları.
Vitrinde yaşamak. İstanbul: Metis Yayınları
  • N Gürbilek
Gürbilek, N. (2001). Vitrinde yaşamak. İstanbul: Metis Yayınları.
Prekerleşen meslekler içerisinde gazeteciliğin izdüşümü: Eskişehir'de yerel gazeteciler üzerinde bir inceleme
  • E İ Özkan
  • A A Cengiz
Özkan, E. İ., Cengiz, A. A. (2019). Prekerleşen meslekler içerisinde gazeteciliğin izdüşümü: Eskişehir'de yerel gazeteciler üzerinde bir inceleme, Emek Araştırma Dergisi (Gead), Cilt 10, Sayı 15, Haziran 2019, 103-132