ChapterPDF Available

Osmanlı Devleti'nde Köle ve Cariye Sahibi Gayrimüslimlerden Alınan Vergi: Resm-i Üsârâ

Authors:
EDİTÖRLER
Mehmet Yaşar Ertaş
İlhami Yurdakul
Ömerül Faruk Bölükbaşı
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
Ali Akyıldız Armağanı
CİLT-2
TİMAŞ YAYINLARI | 6166
Tarih Kitaplığı - Hatırat | 56
EDİTÖRLER
Mehmet Yaşar Ertaş
İlhami Yurdakul
Ömerül Faruk Bölükbaşı
KAPAK TASARIMI
Kısmetgül Albayrak
İÇ TASARIM
Nur Kayaalp
1. BASKI
Haziran 2024, İstanbul
ISBN
TİMAŞ YAYINLARI
Bahçelievler Mah. Zübeyde Hanım Cad. No: 8
Üsküdar / İstanbul
Telefon: (0212) 511 24 24
timas.com.tr
timas@timas.com.tr
timasyayingrubu
Kültür Bakanlığı Yayıncılık
Sertifika No: 45587
BASKI VE CİLT
Uzunist Dijital Matbaa A.Ş.
Akçaburgaz Mah. 1584. SK. No : 21
Esenyurt/İstanbul
Telefon: (0212) 945 48 42
Matbaa Sertifika No: 68922
YAYIN HAKLARI
© Eserin her hakkı anlaşmalı olarak
Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim Şirketi’ne aittir.
İzinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
ISBN: 978-625-6767-23-2
9 7 8 6 2 5 6 76 7 2 3 2
352
OSMANLI DEVLETİ’NDE KÖLE VE CARİYE
SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ:
RESM-İ ÜSÂRÂ
MURAT ULUSKAN*
GİRİŞ
Osmanlı Devleti, tebaası olan gayrimüslimlerle münasebetlerini düzenlerken, İslam
hukukunun zimmilere1 ilişkin prensiplerini esas almıştır. Mensubu oldukları devletin
egemenliğini tanıma, hukuk kurallarına ve kamu düzenine uyma, Müslümanların örf,
âdet ve inançlarına saygı gösterme gibi asli vazifelerine sadık kalmaları koşuluyla gay-
rimüslimlerin mal, can ve namuslarına dokunmamış, din ve mezheplerine müdahale
etmemiştir.
2
Temel hak ve hürriyetleri devletin koruması ve güvencesi altında olan
gayrimüslim tebaa ise kendilerine sağlanan bu teminata (zimmet akdi) karşılık “cizye
adı verilen baş vergisiyle yükümlü kılınmıştır.3
* Prof. Dr., Marmara Üniversitesi.
Bu makale, 17-19 Aralık 2021 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenen Mehmet Genç Anısına
Uluslararası Osmanlı İktisat Tarihi Sempozyumu’nda sunulmuş aynı başlıklı yayımlanmamış
sözlü bildirinin genişletilmiş halidir.
1
“Sözlükte ‘Bir kimsenin yüklendiği, ödemeye mecbur olduğu borç, alacak; himaye, sahip çıkma;
antlaşma, ahid’ anlamlarındaki zimmet kökünden gelen zimmî (çoğulu zimem) “kendisine
güvence verilen, koruma altına alınan kişi” demektir. İslâm ülkesinde (dârülislâm) vatandaş
olarak müslümanlarla beraber yaşayan başka din mensuplarına zimmî yanında ehl-i zimme de
(ehlü’z-zimme) denilir.” Bk. Mustafa Fayda, “Zimmî”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
(DİA), XLIV (2013), 428.
2
Ayrıntılı bilgi için bk. M. Macit Kenanoğlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Dinlerarası İlişkiler
(14-20. Yüzyıllar), Milel ve Nihal, inanç, kültür ve mitoloji araştırmaları dergisi, VI/2 (Mayıs-A-
ğustos 2009), 103-164.
3
Mehmet Erkal, “Cizye, DİA, VIII (1993), 42. Osmanlı Devleti’nde gayrimüslimlerin ödediği şer‘i
ve örfi vergiler hakkında bk. Yavuz Ercan, Osmanlı Yönetiminde Gayrimüslimler, Kuruluştan
Tanzimata Kadar Sosyal, Ekonomik ve Hukuki Durumları, Turhan Kitabevi, Ankara 2001, s.
251-273.
KÖLE VE CARİYE SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ
353
İstanbul’un fethinden sonra gayrimüslimlerle yapılan zimmet antlaşmaları arasın-
da Galata halkına verilen 1453 tarihli ahidnâmenin özel bir yeri vardır. Bu belge ile
zimmi statüsü kazanan ve cizye vergisi ödemekle mükellef tutulan Galatalılara; ibadet
ve seyahat özgürlüğü, kiliselerini muhafaza, angaryadan muafiyet, ticaret serbestisi
gibi hak ve imtiyazlar tanınmıştır. Bununla birlikte, teminat altına alınan hususlardan
biri de sahip oldukları mal ve mülklere, köle ve cariyelere dokunulmaması, mülkiyet
haklarının korunmasıdır.4
Galata zimmilerine verilen bu ahidnâme, gayrimüslimlerin köle ve cariye sahibi
olabileceklerine dair bilginin yer aldığı en eski belge olması hasebiyle önemlidir. Yeni
fetihlerle birlikte başta İstanbul olmak üzere tüm Osmanlı coğrafyasında esir ticareti
ve istihdamı artmış, zimmiler de aynı Müslümanlar gibi rahatlıkla köle ve cariye satın
alabilmişlerdir; ancak buradaki en önemli şart, İslam hukukunun getirdiği sınırlar
dâhilinde hareket etmeleri yani Müslüman köle ve cariye kullanmamalarıdır.
Tarihi çok eskilere dayanan köleliğin en önemli kaynağını savaş esirleri oluştur-
maktadır. İslam hukukuna göre, “köle statüsüne geçirilen esirlerin gayrimüslim olması
şarttır; savaş esirleri arasında bulunan Müslümanlar köle yapılamaz.
5
Bu bağlamda
esir kelimesi Arapçada “savaş tutsağı” karşılığında kullanılırken,
6
bunların içinden
ticari eşya gibi alınıp satılanlar mülkiyete, hukuki işlemlere konu olduklarından köle
olarak adlandırılır. Esir olduktan veya köle statüsüne geçirildikten sonra din değiştirip
İslamiyeti kabul etmek de köleliğe mani değildir.7
Osmanlılarda ise esir kelimesi (çoğul hali üserâ/üsârâ), kadın-erkek ayırımı yapıl-
maksızın hem savaş tutsağı hem de köle anlamında kullanılmış, özgürlükten mahrum
bırakılan kimseler her iki kavramla da anılmıştır.
8
Muhtevası oldukça geniş olan bu
kavramların Osmanlı kaynaklarındaki kullanımı çeşitlilik arz etmektedir. Örneğin
savaş, çarpışma ve akınlarda ele geçirilerek devlete ait inşaatlarda, tersane, donanma
gibi resmî ve kurumsal alanlarda istihdam edilen erkek tutsaklar için köle kelimesi
yerine üsârâ-yı mîrî tanımlaması yapılmıştır.9 Savaş yoluyla doğrudan ya da ticaret
4 Kerim İlker Bulunur, “II. Mehmed Tarafından Galatalılara Verilen 1453 Ahidnâmesi ve Buna
Yapılan Eklemeler Hakkında Yeni Bilgiler”, Tarih Dergisi, 50 (2009/2), 59-85.
5
Mehmet Âkif Aydın-Muhammed Hamîdullah, “Köle”, DİA, XXVI (2002), 239. İslam hukukunda
kölelik hakkında geniş bilgi için bk. Hasan Tahsin Fendoğlu, İslâm ve Osmanlı Hukukunda Kölelik
ve Cariyelik –Kamu Hukuku Açısından Mukayeseli Bir İnceleme-, Beyan Yayınları, İstanbul 1996,
s. 90-254.
6
Arap dilinde esir kelimesinin, savaşta ele geçen ve asıl muharip unsur olan yetişkin erkekler için
kullanılmasına karşılık kökünde “gönlünü çelmek” anlamı bulunan seby yalnız kadın ve çocuk
tutsakları ifade eder. Esir kelimesi bazen erkekleri ve kadınları kapsayacak şekilde kullanıldığı
halde seby erkekler hakkında kullanılmaz.” Bk. Ahmet Özel, “Esir”, DİA, XI (1995), 382.
7 Aydın-Hamîdullah, “Köle, 239.
8 Nihat Engin, Osmanlı Devletinde Kölelik, M.Ü. İlahiyat Fak. Vakfı Yayınları, İstanbul 1998, s. 174.
9
Bu konuda yapılmış önemli bir çalışma için bk. Esen Salarcı Baydar, Osmanlı İmparatorluğu’nda
Savaş Esirleri Üsârâ-yı Mîrî (1650-1720), (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
354
kanalıyla dolaylı olarak elde edilip alım satımı yapılan esir erkeklere genellikle kul ya
da köle, kadınlara ise cariye denilmiştir.10
Osmanlı Devleti’nde ister harp isterse ticaret yoluyla olsun, elde edilen esirler gani-
metten sayılır ve beşte biri İslam hukukuna istinaden vergi olarak alınırdı. Farsça penc
ü yek / penc-yekten gelen ve “beşte bir” anlamında pencik (pençik) kelimesiyle ifade
edilen bu vergi esir sahiplerinden esir ya da para alınarak tahsil edilirdi. Sefer dönüşü
sınırlarda, köprü, iskele ve gümrüklerde pençik vergisini toplamakla görevlendirilen
kişilere ise pençik emini denirdi.
11
Emin, vergisi ödenen esirin sahibine pençik tezkiresi
/ varakası denilen bir belge verirdi. Bu belge olmadan Osmanlı topraklarında esir satışı
ve nakli yapılamazdı.12 Köle ve cariyelerin satışı esirci adı verilen tüccarlar tarafından
esir pazarlarında gerçekleştirilirdi. Esir Pazarı’nın düzeninden ve satışların kanunlara
uygun yapılmasından esirciler kethüdası, güvenliğinden ise yiğitbaşı sorumluydu.
Esirlerin pazarda sergilenmesi, fiyatının duyurulması ve açık artırmayla satışı dellallar
vasıtasıyla yürütülürdü.13
Lüks olarak nitelendirilebilecek ticari bir mal olarak umumiyetle ev hizmetlerinde
kullanılan esirleri satın almak isteyenler ya kendileri giderek ya da vekilleri aracılığıyla
esir pazarından köle ve cariye temin ederlerdi. Satın alınan esir Müslüman olmadığı
sürece gayrimüslimler de bu hakka sahipti; lâkin bunu belirleme ve sınırlama yetkisi,
Galata zimmilerine verilen ahidnâme örneğinde olduğu gibi hükümdara aitti. Osmanlı
Devleti’nde gayrimüslimlere tanınan köle ve cariye edinme hakkı, tarihî süreç içeri-
sinde getirilen yasak ve düzenlemelerle farklı uygulamalara konu oldu. Kanunî Sultan
Süleyman 1560 yılında verdiği bir emirle zimmilere o tarihe kadar serbest olan esir
alımı ve istihdamını yasakladı. Kölelik ve gayrimüslimler üzerine yapılan araştırmalar
son yıllarda epeyce artmış olsa da bu yasağın ne zaman ve nasıl son bulduğuna dair
Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul 2020.
10 Mehmet Zeki Pakalın, “Cariye, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, İstanbul
1983, I, 259.
11
Abdülkadir Özcan, “Pencik”, DİA, XXXIV (2007), 226-228. 1618 yılı itibariyle Kefe, Azak ve
Rumeli canibinden gelen esirlerin, sahipleri tarafından doğrudan İstanbul İskelesi’ne getiril-
mesi ve pençik vergilerinin verilmesi kanun iken gemi reislerinin ve esir tüccarlarının vergiden
kaçmak amacıyla Karadeniz’de Trabzon, Şarkî Karahisar, Canik, Kastamonu, Bolu ve Kocaeli
sancaklarındaki iskelelere esir çıkartıp satmaları İstanbul’da Gümrük ve Pençik Mukataası Emini
Murad’ın şikâyetine neden olmuştu. Bunun üzerine verilen emirle, mukataa emini tarafından
ilgili yerlere tahsilat için vekil atanmasına ve vergisi alınmayan her esir için kanun gereği 250
akçe pençik vergisi tahsil edilmesine karar verilmişti. İlgili belge için bk. Cumhurbaşkanlığı
Devlet Arşivleri Başkanlığı, Osmanlı Arşivi (BOA), Kâmil Kepeci Tasnifi Deerleri (KK.d.) 71,
s. 739 (20 R 1027 / 16 Nisan 1618).
12 Osmanlı Devleti’nde pençik vergisi ödenen esirlerin satışından alınan vergiler hakkında bk. Alan
W. Fisher, “e Sale of Slaves in e Ottoman Empire: Markets and State Taxes on Slave Sales,
Some Preliminary Considerations, Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, 6 (1978), 163-169.
13 Esir Pazarı görevlileri hakkında bk. Zübeyde Güneş Yağcı, “İstanbul Esir Pazarı”, Osmanlı Dev-
leti’nde Kölelik: Ticaret, Esaret, Yaşam, ed. Zübeyde Güneş Yağcı, Fırat Yaşa, Dilek İnan, Tezkire
Yayınları, İstanbul 2017, s. 77-85.
KÖLE VE CARİYE SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ
355
verilen bilgiler tutarlılık arz etmemektedir. Bu çalışmanın amacı, gayrimüslimlere köle
istihdam yasağının kalkmasına vesile ve dayanak teşkil eden; fakat hakkındaki bilginin
sınırlılığı nedeniyle literatürde pek değinilmeyen resm-i üsârâ konusunu, ihdasından
uygulanışına, Osmanlı arşiv kayıtlarında yer alan bilgiler doğrultusunda inceleyip
açıklığa kavuşturabilmektir. Bu doğrultuda metinde ilk olarak “yasak”, ardından da
“vergi” bahsi ele alınmaktadır.
GAYRİMÜSLİMLERE KÖLE EDİNME YASAĞI
Kanunî Sultan Süleyman 22 Kasım 1559 tarihinde İstanbul kadısına hitaben bir
emir yayımlar. Konusu; Suriçi İstanbul’unda yaşayan gayrimüslim reayanın elinde
olduğu işitilen köle ve cariyelerin araştırılması, kimin elinde ne miktar esir olduğu, ne
zaman satın alındıkları ve nerede bulundukları bilgisinin ayrıntılarıyla kaydedilerek
gönderilmesi, soruşturmanın hakkaniyetle yürütülerek kimsenin kayırılmamasıdır.14
İstanbul kadısı yaklaşık bir buçuk ay süren teftiş sonucunda otuz ikisi esir (köle ve
cariye), elli biri mu‘tak acûzeden (azatlı yaşlı kadın) müteşekkil 83 kişilik bir listeyi
Dîvâna iletir. Gelen bilgi üzerine çıkan 9 Ocak 1560 tarihli fermanla da Yahudi ve
Hristiyanların bundan böyle köle ve cariye satın alıp istihdam etmeleri yasaklanır.
Ellerindeki azatlı yaşlı kadınların Müslümanlardan talip olanlara verilmesine, köle
ve cariyelerin de Müslüman halka satılıp parasının sahiplerine teslimine karar verilir.
Ayrıca İstanbul kadısından, emre aykırı hareket edenlerin şiddetle cezalandırılacağı
uyarısında bulunması ve hükmün icrasında kararlılık göstermesi istenir.15
1560 tarihli emir ve yasak, ilk bakışta her ne kadar İstanbul ve Galata kadılarına
hitaben yazılmış görünse de aslında muhteva olarak Osmanlı topraklarının tamamını
kapsayan genel bir hükümdü. Nitekim ilerleyen yıllarda esir ticaretinin, köle ve cariye
istihdamının yoğun olduğu başta Kefe olmak üzere Selanik, Bursa gibi şehirlere ve Mısır
eyaletine de çeşitli vesilelerle benzer emirler gönderildi. Aralarında özellikle 1565 tarihli
emir, köle ve cariye istihdamında Selanik Yahudileri hakkındaki şikâyetlerin ayrıntı-
larına dair kıymetli bilgiler içermektedir. Buna göre; Selanik Yahudileri Dârülharp’ten
gelen esirleri satın alarak İslamiyeti kabul etmeleri ihtimalini engellemekte, kitâbet
16
sözleşmelerinde yer alan sürenin üzerinde esir istihdam etmek istemekte, bu yüzden
firar edip Müslümanlığı seçenleri “esirimdir” diye dava ederek Müslüman köle ve cariye
14
BOA, Bâb-ı Âsafî Dîvân-ı Hümâyûn Sicilleri Mühimme Deerleri (A.DVNS.MHM.d.) 3, s. 189,
h.525 (21 S 967 / 22 Kasım 1559).
15 BOA, A.DVNS.MHM.d. 3, s. 239, h.684 (10 R 967 / 9 Ocak 1560). Aynı emir, 2 Ca 967 / 30
Ocak 1560 tarihinde Galata kadısına da gönderildi (A.DVNS.MHM.d. 3, s. 257, h.744). Bu
yasak emrinin Sultan Süleyman zamanında verildiği, 17 yıl sonrasına ait bir başka hükümde
hatırlatılmaktadır. Bk. A.DVNS.MHM.d. 31, s. 90, h.222 (12 Ca 985 / 28 Temmuz 1577).
16
Kitabet/mükâtebe, kölenin hürriyete kavuşmak için efendisiyle anlaşma yapması anlamında
kullanılan bir fıkıh terimidir. Bk. Fahreddin Atar, “Mükâtebe”, DİA, XXXI (2020), 530-532.
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
356
istihdamını sürdürmekte, azatlı Müslümanları da ücretle çalıştırmaktaydılar. Yapılan
soruşturma neticesinde, Yahudilerin elinde bu şekilde dokuz yüzden fazla Müslüman
esir bulunduğu tespit edilmişti. Bunun üzerine Selanik kadısından; verilen emirle bir-
likte gelen mübaşir marifetiyle Yahudi cemaatbaşılarını ve ileri gelenlerini tutuklaması,
dikkatli ve özenli bir soruşturma yürüterek ellerindeki esirleri talep etmesi, yerlerini
öğrenmesi, bulunan Müslim ve gayrimüslim esirleri kimlikleri ve sahiplerinin isimleriyle
birlikte kaydederek İstanbul’a Müslümanlara satılmak üzere ulaştırması istendi. Ayrıca
Yahudiler arasından emre uymayanları, bunu bildirmeyen cemaatbaşılarıyla birlikte
hapsederek küreğe konulmak üzere göndermesi talep edildi. Son olarak da Yahudilere
esir kullanımının tamamen yasaklandığı bildirilerek, yanlarında küçük-büyük tek bir
esir dahi bulundurmalarına ve Müslümanları ücretle çalıştırmalarına izin verilmemesi
istendi. Emrin icrasındaki gecikmeden ve menfaat karşılığı Yahudilerin himaye edil-
mesinden kendisinin mesul tutulacağı uyarısında bulunuldu.17
Osmanlı Devleti’nde zimmilerin köle ve cariye kullanımının örfi hukuka göre düzen-
lendiği, padişahın emrine uygun hareket edildiği görülmektedir. Nitekim Kanunî devri
şeyhülislamlarından Ebussuud Efendi’nin (ö. 1574) bu konudaki fetvaları da 1560 tarihli
emre mutabık olup, köle edinme yasağına uymayanların cezalandırılmasıyla ilgilidir:
18
“Mesele: “Zimmiler kul ve cariye kullanmasınlar” deyu emr-i şerif var iken, kullananlara
şer‘an ne lazım olur?
Elcevap: Ta‘zîr-i şedîd ve habs-i medîd lâzımdır.
Mes’ele: Zeyd Dâr-ül-harbden getirdiği Hind-i sagîreyi kâfir Zeynebe verip mezbûreyi
Zeyneb kiliseye iletip islâmdan men‘ eylediğini Zeyd bilse, şer‘an ne lâzım olur?
Elcevap: Ta‘zîr-i şedîd ve habs-i medîd lâzımdır, anasız atasız çıkan esir şer‘an müslimdir.
Kanunî dönemine ait 1560 ve 1565 tarihli iki emri, oğlu II. Selim zamanında 1568’de
Mısır ve Cezayir beylerbeylerine, 1570’de Kefe sancakbeyine yazılan benzer hükümler
takip etti.19 Sultan III. Murad’ın 21 yıllık saltanatı süresince de İstanbul, Mısır, Halep,
Selanik, Manastır, Edirne, Bursa
20
kadılarına gönderilen hükümlerle özellikle Müslüman
esir kullanımından duyulan rahatsızlık tekrar tekrar hatırlatılmaya devam edildi.
Zimmilerin köle ve cariye satın alıp istihdam etmeyi sürdürdükleri, kendilerine satılan
17 BOA, A.DVNS.MHM.d. 6, s. 552, h.1197 (27 L 972 / 28 Mayıs 1565).
18 M. Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, En-
derun Kitabevi, İstanbul 1972, s. 94, 119.
19
BOA, A.DVNS.MHM.d. 7, s. 572, h.1611 (Gurre-i M 976 / 26 Haziran 1568); A.DVNS.MHM.d.
9, s. 5, h.14 (15 N 977 / 21 Şubat 1570).
20 Bursa kadısına hitaben yazılmış bazı hükümler için bk. Ali İhsan Karataş, “Bursa Şer’iyye Sicilleri
Işığında Osmanlı Devleti’nde Köleliğe Bir Bakış”, İstem, 9 (2007), 139-144. Ayrıca, 16. yüzyıl
öncesi Bursadaki köleler hakkında bk. Halil Sahillioğlu, “Onbeşinci Yüzyılın Sonu ile Onaltıncı
Yüzyılın Başında Bursa’da Kölelerin Sosyal ve Ekonomik Hayattaki Yeri”, ODTÜ Gelişme Dergisi,
1979-1980 Özel Sayısı, s. 67-138.
KÖLE VE CARİYE SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ
357
esirler arasında Müslümanların olduğu, ihtida etmesi mümkün genç esirleri alarak kendi
dinlerine geçmelerini sağladıkları hatta şehadet getirip Müslümanlığı seçenlerin dahi
esaretleri altında tekrar din değiştirdikleri vurgulandı. Emirlerin sonunda ise her zaman
olduğu gibi, Yahudi ve Hristiyanların esir alıp satmamaları hususunda uyarılması, kulak
asmayıp yakalananların cezalandırılması, esirlerinin ellerinden alınarak Müslümanlara
değerinden satılması ve bedellerinin kendilerine ödenmesi istendi.
21
Nitekim İslam
hukukuna göre de ihtida eden esirler zimmi sahiplerinden alınıp Müslümanlara satıl-
malı ya da azat edilmeliydi. Bu şekilde hem köle ve cariyeler hem de zimmilerin kutsal
olan mülkiyet hakkı korunmuş olurdu.22
Muhtevalarına değindiğimiz 1560-1595 yılları arasına ait Mühimme defterlerin-
de kayıtlı hükümler, söz konusu yasağın nedenleri hakkında bizlere ayrıntılı bilgiler
sunmaktadır. Başta İstanbul olmak üzere esir ticareti ve istihdamının yoğun olduğu
şehirlerde Müslüman halkı rahatsız ve rencide eden, doğal olarak merkezî yönetimi
de harekete geçmeye zorlayan konu; gayrimüslim tebaanın ve özellikle de Yahudilerin,
satın aldıkları köle ve cariyelerin İslamiyeti kabullerine mâni olmaları, Müslümanlığı
seçenleri istihdam etmeyi sürdürmeleri, seçme ihtimali olanları da kendi dinlerine
geçmeleri yönünde teşvik etmeleridir.
23
Belgelere yansıyan bilgiler, zimmilere getirilen
köle edinme yasağının temelinde dinî hassasiyetlerin yattığını çok net bir şekilde ortaya
koymaktadır. 1560 tarihli kararın da o tarih itibariyle beş yıldır sadaret makamında
bulunan Rüstem Paşa zamanında yaşanan rahatsızlık ve şikâyetler sonucu alındığı
anlaşılmaktadır. Fakat gönderilen çok sayıda emre rağmen zimmilerin ne esir alımı
ne de Müslüman köle ve cariye istihdamı engellenebilmiş, bu konudaki şikâyetler 17.
yüzyılın ilk yarısında da devam etmiştir. Elbette bunda, yasağı umursamayan hali vakti
yerinde gayrimüslimlerin pervasızlıkları kadar, onlarla iş birliği içerisindeki esircile-
21
Örnekler için bk. BOA, A.DVNS.MHM.d. 27, s. 179, h.409 (26 N 983 / 29 Aralık 1575); A.DVNS.
MHM.d. 31, s. 90, h.222 (12 Ca 985 / 28 Temmuz 1577); A.DVNS.MHM.d. 43, s. 34, h.71 (14 R
988 / 29 Mayıs 1580); A.DVNS.MHM.d. 42, s. 324, h.988 (15 L 988 / 23 Kasım 1580); A.DVNS.
MHM.d. 66, s. 129, h.270 (3 Ra 998 / 10 Ocak 1590); A.DVNS.MHM.d. 69, s. 308, h.603 (Gurre-i
Ca 1000 / 14 Şubat 1592); A.DVNS.MHM.d. 71, s. 23, h.46 (13 Z 1001 / 10 Eylül 1593); A.DVNS.
MHM.d. 73, s. 201, h.465 (14 N 1003 / 23 Mayıs 1595).
22 Osman Çetin, Sicillere Göre Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları, TTK, Ankara 1999,
s. 95-97.
23
Osmanlı Yahudileri ve kölelikle alakalı öncü çalışmalara imza atan Haim Gerber, Yahudilerin Müs-
lüman köle sahipliğini belgeler üzerinden ele alan tarihçilerin başında gelmektedir. Makalelerini
bir araya getirdiği kitap ve ilgili bahis için bk. Haim Gerber, Crossing Borders: Jews and Muslims
in Ottoman Law, Economy and Society, e ISIS Press, İstanbul 2008, s. 37-39. Konuyla alakalı
bir diğer önemli çalışma ise Yaron Ben-Naeh’e aittir. Ben-Naeh, Osmanlı Devleti’nde orta ve üst
sınıf Yahudiler arasında köle mülkiyetinin büyük şehirlerde yaygın olduğunu, Yahudilerin hem
genel yasağı hem de Müslüman köle sahipliği yasağını Müslüman aracılar kullanarak ve rüşvet
teklif ederek atlattıklarını belirtmektedir. Bk. Yaron Ben-Naeh, “Blond, tall, with honey-colored
eyes: Jewish ownership of slaves in the Ottoman Empire, Jewish History, 20 (2006), 321.
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
358
rin, esir kethüdalarının, esir dellallarının ve belgelerde geçen ifadeyle, “hâkimü’l-vakt
olanların ihmâl ü müsâhelesi”nin de çok büyük payı bulunmaktadır.24
Osmanlı Devleti’nde zimmilere getirilen 9 Ocak 1560 tarihli köle edinme yasağı,
Müslüman esir kullanımındaki hassasiyet her daim sürmekle birlikte 11 Haziran 1588’de
kısmen sona erdi. Esir satın alımına getirilen yasak kalkmadı; fakat önceden sahip
olunan gayrimüslim köle ve cariyelerin istihdamına izin verildi. Bu iznin verilmesinin
iki önemli nedeni vardı. Birincisi ve en önemlisi, söz konusu yasağı gündelik hayatın
pratiğinde uygulamanın zorluğu ve denetimde yaşanan sıkıntılar, ikincisi de bu güçlüğün
farkında olan Osmanlı idarecilerinin ihdas ettiği özel bir vergi yani üsârâ vergisiydi.
Esir ticareti ve istihdamının yoğun olduğu İstanbul, Galata, Selanik, Bursa, Edirne ve
bağlı bölgelerinde yaşayan zimmilerin sahip olduğu gayrimüslim köle ve cariye sayısını,
istihdamını bir bedele bağlamak suretiyle kontrol altında tutmayı amaçlayan devlet,
bu yeni vergi kaynağını 1588 yılında mukataa haline getirerek iltizam sistemine dâhil
etti. Resm-i üsârâ, kapsama alanına giren şehirlerde25 zimmilerin gayrimüslim köle
istihdamına resmî bir dayanak oluşturdu ve bu şekilde kendilerine bir tercih yapma
imkânı sunuldu: Ya sat ya da vergisini ver!
RESM-İ ÜSÂRÂ
İltizam, devlete ait gelir kaynaklarının yıllık bir bedel karşılığında ve sınırlı bir süre
(tahvil) ile kâr ve zararı kendilerine ait olmak üzere mültezimlere devredilmesiydi.26
1588 yılında ihdas edilerek “Kesim
27
-i Üsârâ” adıyla bir vergi gelir birimi (mukataa)
haline getirilen üsârâ vergisinin tahsilatı da taahhüt edilen iltizam bedeli üzerinden
mültezimler vasıtasıyla gerçekleştirilirdi. Bu tarih itibarıyla kapsama alanı İstanbul,
Galata, Selanik, Bursa, Edirne ve bağlı bölgeleri olan mukataanın taliplileri üç Yahudi
olup teklifleri neticesinde kabul edilen iltizam bedeli altı yıl için 1.225.000 akçeydi.
Vergi mükellefleri ise bu şehirlerde yaşayan, ellerinde mevcut erişkin (bâliğ ve bâliğa)
gayrimüslim köle ve cariye başına her yıl devlete seksen akçe vergi vermekle mükellef
tutulan Yahudi, Ermeni ve “kefere” olarak nitelendirilen diğer zimmilerdi. Mültezimler
24 17. yüzyılın ilk yarısında yazılmış emirlerden örnekler için bk. BOA, A.DVNS.MHM.d. 75, s.
33, h.40 (22 Za 1013 / 11 Nisan 1605); A.DVNS.MHM.d. 75, s. 167, h.308 (4 Z 1003 / 23 Nisan
1605); A.DVNS.MHM.d. 81, s. 213, h.485 (13 N 1022 / 27 Ekim 1613); BOA, Bâb-ı Âsafî Dîvân
(Beylikçi) Kalemi Mühimme Deerleri (A.DVN.MHM.d.) 940, s. 88, h.1 (3 Ca 1023 / 11 Hazi-
ran 1614); A.DVNS.MHM.d. 85, s. 175, h.421 (Gurre-i M 1041 / 30 Temmuz 1631); A.DVNS.
MHM.d. 88, s. 20, h.296 (29 L 1047 / 16 Mart 1638).
25 Üsârâ vergisinin uygulanmadığı Mısır eyaletinde gayrimüslimlere esir istihdam yasağı, pratikte
sorunlar yaşansa da 1595 yılında devam ediyordu. Bk. BOA, A.DVNS.MHM.d. 73, s. 422, h.932
(13 L 1003 / 21 Haziran 1595).
26 Mehmet Genç, “İltizam, DİA, XXII (2000), 154-155.
27 Osmanlı mukataa sisteminde “kesim” kavramının taşıdığı anlamlardan biri de “bedel” dir. Bk.
Baki Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi (XVI-XVIII. Yüzyıl), Kitabevi, İstanbul 2003, s. 179.
KÖLE VE CARİYE SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ
359
tarafından Esirler Mukataası olarak da adlandırılan mukataaya bir yıl sonra, 1589’da
daha yüksek teklifle farklı isimlerde üç Yahudi talip oldu. Yeni mültezim adayları,
yukarıda zikredilen kadılıklara Üsküdar kadılığının da dâhil edilmesi, verginin köle ve
cariye başına yüz altmış akçeye çıkartılması koşuluyla iltizam bedelinde 575.000 akçelik
bir artış yapmayı teklif ettiler. Kabul edilen bu teklifte, altı yıl için hazineye ödemeyi
taahhüt ettikleri rakam ise 1.800.000 akçeydi.28
Bu iltizam sözleşmesinin üzerine sonradan düşülen bir kayıt, 28 yıllık yasağın
ardından zimmilere verilen köle istihdam izninin hukuki dayanağı ve sınırları hakkında
bizlere önemli bir ipucu vermektedir. Bu kayda göre; mukataanın ihdasından bir buçuk
yıl sonra Yahudilerin ellerindeki esirler soruşturulmuş ve şöyle bir karar alınmıştır:29
Zikr olunan Yehûd üsârâsı yerlü yerinden teftîş olunup, ba‘de’t-teftîş acûzeleri hidmetlen-
dirmek üzre ber-mûceb-i fetvâ yine kullandırmaları mukarrer olmağın.
Bu karar, söz konusu iznin gayrimüslimlerin ellerinde mevcut acûzeleri yani yaşlı
kadınları hizmetlerinde kullanmaları30 koşuluyla verildiğini ve o doğrultuda alınan fetva
gereğince de yinelendiğini ortaya koymaktadır. Ancak ilginç olan nokta, ne iltizam
sözleşmesinde ne de daha sonra verilen emirlerde bu sınırlamadan bahsedilmemesi-
dir. Öyle anlaşılıyor ki Merkezî otorite, yasağın kaldırılması ve üsârâ resminin ihdası
için gerekli hukuki zemini, talibi olmayan acûzelerin istihdamı meselesi üzerinden
oluşturmaya çalışmıştır. Sözü edilen soruşturma ise verilen izne rağmen yaşanan
sorunlara işaret etmektedir. Şöyle ki yukarıdaki karardan on beş gün önce İstanbul ve
Selanik kadılarına hitaben yazılan hükümde; daha önce verilen emre rağmen Yahudi ve
Hristiyanların ellerinde sayısız esir bulunduğu, haham ve cemaatbaşıların getirtilerek
bu esirlerin soruşturulması, genç ya da yaşlı tüm esirlerin teslim alınarak Müslümanlara
değerinden satılması ve ücretlerinin sahiplerine ödenmesi, emre aykırı esir kullanımının
engellenmesi istenmektedir.31 Hükmün gerek içeriği ve gerekse sonunda yer alan “Bu
28 BOA, Maliyeden Müdevver Deerler (MAD.d.) 3902, s. 28-29, 32, 58; MAD.d. 23407, s. 18-19.
Mukataanın adı belgelerde, “Mukātaa-i Kesim-i Üsârâ-yı Yehûdiyân ve Ermeniyân ve Kefere-i
mahmiye-i İstanbul ve Galata ve livâ-i Selânik ve Bursa ve Edirne ma‘a tevâbi‘ihâ” şeklinde geç-
mekte olup iltizam tarihi 16 B 996 / 11 Haziran 1588’dir. Bir yıl sonra yeni taliplilerine verildiği
tarih ise 27 B 997 / 11 Haziran 1589’dur.
29 BOA, MAD.d. 3902, s. 28 (Gurre-i S 998 / 10 Aralık 1589).
30
Yaron Ben-Naeh makalesinde; Haim Gerber tarafından yayımlanan İbranice belgelerdeki resmî
kayıtların, Yahudi ve Hristiyanların sahiplendiği birkaç yaşlı kadın köleyi ya da Yahudilerin
önceden sahip oldukları kölelerin isimlerini kaydettiğini belirtir. Ayrıca Yahudilerin, büyük
şehirlerde köle sahibi olma hakkı karşılığında özel bir vergi ödemeyi 1570’li yıllarda kabul ettik-
leri tahmininde bulunur (Ben-Naeh, “Blond, tall, with honey-colored eyes: Jewish ownership of
slaves in the Ottoman Empire”, s. 321-322). Ben-Naeh’in verdiği bilgiler değerli olmakla birlikte,
söz konusu tarihlerde zimmilere köle edinme yasağı sürmektedir. Verilen izin ise yeni köle
sahipliğini değil, sadece mevcutların istihdamını kapsamaktadır. Bu kısıtlama, uygulamadaki
sorunlara rağmen 17. yüzyıl ortalarına kadar devam etmektedir.
31 BOA, A.DVNS.MHM.d. 66, s. 74, h.151 (15 M 998 / 24 Kasım 1589).
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
360
bâbda Yehûd ve Nasârâ tâifesinin hîle vü hud‘ası olsa gerekdir.” ifadesi, kalkan yasakla
birlikte ihdas edilen üsârâ vergisinin halk ve idareciler nezdinde tanınmasının zaman
aldığını ve başlangıçta bazı sorunlar yaşandığını göstermektedir. O yüzden, yukarıda
zikredilen kararın da Yahudi mültezimlerin bu manada karşılaştıkları anlaşılan hukuki
problemlerin bir sonucu olduğu söylenebilir.
Sultan III. Murad devri (1574-1595), genişleyen iltizam sektörü içerisinde Yahudi
sermayedarların faaliyetlerini artırdığı bir dönemdi.32 Osmanlı Yahudileri pek çok
alanda olduğu gibi esir ticareti ve bu ticaretten elde edilen pençik vergisi tahsilatında
da varlık göstermekteydi. Nitekim İstanbul Pençik Mukataasını 1581-1590 yılları ara-
sında on yıl boyunca işletenler, bazen müşterek bazen de müstakil olmak üzere Yahudi
mültezimlerdi.
33
Keza Selanik Pençik Mukataası da 1586-1590 yılları arasında Yahudiler
tarafından işletilmişti.
34
O yüzden, adına ilk kez bu tarihlerde rastladığımız Kesim-i
Üsârâ Mukataasına teklif verenlerin, isimleri farklı da olsa pençik vergisi tahsilatına
hâkim durumdaki Yahudi cemaati içinden gelmesi şaşırtıcı değildi.
Kesim-i Üsârâ Mukataası, 3 Nisan 1593’te İstanbul Gümrüğü Mukataası bünyesine
alındı.35 Gümrük eminleri, bu tarihlerde genişlemeye başlayan sorumluluk alanlarına
üsârâ vergisi tahsilini de kattılar. Esir istihdam bedeli olarak “Kesim-i Üsârâ” adıyla
tanımlanan ve Osmanlı mali kayıtlarında “Resm-i Üsârâ” olarak da geçen bu verginin
tahsilini her yıl verdikleri mühürlü zabt temessükü ile bir kişiye ihale ettiler. Bu tayini
resmîleştirmek, verginin eksiksiz ve sorunsuz bir şekilde tahsilini sağlamak amacıyla
da ilgili kadılara hitaben emir talebinde bulundular.36
İltizam şartları gereği vergiyi toplama hakkını üzerlerine almış gümrük eminlerinin
tahsildarlar için her yıl talep ettiği bu emirler, verginin kapsama alanı, kimlerden nasıl
32
Yahudi mültezimlerin 16. ve 17. yüzyıllarda iltizam sisteminde oynadıkları aktif role dair bk.
Haim Gerber, Crossing Borders: Jews and Muslims in Ottoman Law, Economy and Society, s. 125-
140.
33 BOA, MAD.d. 3237, s. 2; MAD.d. 3247, s. 2-6; MAD.d. 3902, s. 34-38.
34 BOA, MAD.d. 3902, s. 4-11. Yahudi sermayedarların iltizam sözleşmelerini örnek ihale metinleri
üzerinden inceleyen bir çalışma için bk. Zafer Karademir, “Osmanlı İltizam Sözleşmelerine Yan-
sıyan Yönleriyle Yahudi Girişimciler (1560-1630) (7 Belge ile Birlikte)”, Osmanlı Araştırmaları,
L (2017), 73-216.
35
Kesim-i Üsârâ Mukataasının Gurre-i B 1001 / 3 Nisan 1593 tarihinde İstanbul Gümrüğüne ilhak
edildiğine dair bk. MAD.d. 451, s. 2; KK.d. 5207, s. 9. Mukataanın 1602 ve 1611 yıllarında güm-
rük bünyesinde yer aldığına dair iltizam kayıtları için bk. BOA, KK.d. 5169, s. 24 (18 R 1011 / 5
Ekim 1602); BOA, Bâb-ı Deerî Maden Mukataası Kalemi, İstanbul Gümrük Emini Deerleri
(D.MMK.İGE.d.) 23379, s. 2 (18 Ra 1020 / 31 Mayıs 1611).
36 Örnekler için bk. BOA, Ali Emiri Tasnifi Sultan IV. Mehmed Belgeleri (AE.SMMD.IV), 16/1730
(16 B 1095 / 29 Haziran 1684); BOA, KK.d. 2472, s. 127, h.3 (13 M 1102 / 17 Ekim 1690); BOA,
Bâb-ı Deerî Maden Mukataası Kalemi Belgeleri (D.MMK), 55/39 (Gurre-i B 1105 / 26 Şubat
1694); D.MMK, 68/104 (27 B 1109 / 8 Şubat 1698); D.MMK, 80/99 (9 B 1113 / 10 Aralık 1701);
D.MMK, 94/39 (3 Ş 1118 / 10 Kasım 1706); BOA, İbnülemin Tasnifi Maliye Belgeleri (İE.ML),
114/10856 (22 Z 1123 / 31 Ocak 1712).
KÖLE VE CARİYE SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ
361
tahsil edileceği, karşılaşılan sorunlar ve bu sorunların çözümüne yönelik mültezimi
koruyan ve yetkilendiren ifadeler içerirdi. Üsârâ vergisinin nizamnamesi diyebileceğimiz,
17. yüzyıl ortalarında zimmilere köle satışının yaş sınırı olmaksızın serbest olduğuna
dair bilgilerin de yer aldığı bu hükümler, vergi tahsilinde edinilen tecrübeler sonucu
zamanla standart metinlere dönüşmüş ve 1713 yılına kadar değişmeden yürürlükte
kalmıştır.37 Buna göre;
Kesim/Resm-i üsârâ, İstanbul Gümrüğü sınırlarına dâhil İstanbul, Galata, Üsküdar,
Eyüp, Haslar, Tekirdağ, Gelibolu, İznik, Bursa, Mudanya ve Mihaliç kadılık bölgelerinde
yaşayan Yahudi, Ermeni, Rum, Karamanlı ve sair gayrimüslim tebaadan tahsil edilirdi.
Ödedikleri rakam, tasarrufları altında olup hizmetlerinde kullandıkları küçük-büyük
köle ve cariyelerin her biri için yıllık 180 akçe kesim (istihdam bedeli), 20 akçe de
huddâmiye (hizmet bedeli) olmak üzere toplam 200 akçeydi. Köle ve cariye sayısı, her
yıl gayrimüslim cemaatlerin cemaatbaşı, haham, papaz ve köy kethüdalarından kadı
marifetiyle soruşturulur, ardından da gümrük emininin defterlerine kaydettirilirdi.
Köle ve cariye sahibi gayrimüslimlerin vergi ödememek için başvurdukları yollar
ve öne sürdükleri bahaneler karşısında alınan tedbirler ise söz konusu emirlere şu
başlıklarla yansımaktaydı:
1. Tasarruflarında ne kadar esir bulunduğu sorulduğunda üç gün içerisinde bildir-
mez, on güne kadar da vergilerini ödeyip ellerine mühürlü eda tezkirelerini almazlar
ise iki kat vergiyle cezalandırılmaları.
2. Esirlerini önceden alıp gizlice başka yere gönderenler ya da alıp gidenler yaka-
landıklarında, kadı marifetiyle esirlerine el konularak vergilerinin tahsil edilmesi.
3. Taşradan satış amacıyla getirdikleri esirlerin kimlik ve eşkal bilgilerini (ism
ü resim) Emin Defteri’ne yazdırmayanlar yahut pençik vergisini Müslüman adına
kaydettirenler, hileleri ortaya çıktığında her kimin elinde esir bulunur ise vergilerinin
zorla tahsil edilmesi.
4. Kendilerinden resm-i üsârâ talep edildiğinde vermemek için; “Biz doğancıyız,
madenciyiz, filoriciyiz, menzilciyiz, celebiz, kasabız, derbentçiyiz, suyolcuyuz, barutçuyuz,
cerrahız, Sultan reayasıyız” diyerek bir şekilde elde ettikleri emirlerle vergi tahsiline
muhalefet edenlerin, ellerinde Hazine-i âmirede mahfuz defterlerden çıkmış mühürlü
ve nişanlı Defter-i cedid sureti, geçerli temessük, berat ve yenilenmiş emirleri olmadıkça
muafiyet iddialarına itibar olunmaması, muayyen vergilerinin eksiksiz tahsil edilmesi.
5. Diğer emin, âmil ve Harc-ı hassa eminlerinin, nâzır ve mal mübaşirlerinin, iş
erlerinin, askerî kesimin ve ehl-i örfün vergi tahsiline müdahil olmaması.
37 İlgili emirlerden örnekler için bk. BOA, Bâb-ı Âsafî Dîvân Kalemi Deerleri (A.DVN.d.) 899-A,
s. 13 (9 M 1067 / 28 Ekim 1656); BOA, Bâb-ı Deerî Başmuhasebe Kalemi Deerleri (D.BŞM.d.)
221/A, s. 14, h. 2 (22 S 1089 / 15 Nisan 1678); BOA, D.MMK, 53/51 (5 N 1104 / 10 Mayıs 1693);
D.MMK, 102/120 (13 Z 1119 / 6 Mart 1708).
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
362
6. Yıl içinde ölen esirin isminin Emin Defteri’nden çıkarttırılması, bunu ihmal
edenlerden iltizam şartları gereği verginin tahsil edilmesi.
7. Eminin izni ve haberi olmadan karadan beygirlere ve arabalara, denizden de
gizlice gemilere ve kayıklara esir taşıyanlar yakalandıklarında, mirî için kadı marifetiyle
esirlerine el konulması ve vergilerinin alınması.
8. Zikrolunduğu üzere; “Tabip, cerrah ve balyos adamlarıyız ve harbî Frenk taifesiyiz”
diyenlere kulak asılmayıp vergilerinin alınması.
9. Bazı esirleri “resmi (pençiği) edâ olunmuştur” bahanesiyle istihdam edip, hiz-
metlerinde ve evlerinde tutup dışarı çıkarmayanların vergilerini edada asla tereddüt
etmemesi.
10. “Cariyemiz azadlıdır” ya da “Esirimiz Müslüman olmuştur” bahanesiyle yıl içinde
vergi vermekten kaçınanlara kulak asılmaması.
11. Satın alınan esiri yirmi dört saat içinde Emin Defteri’ne kaydettirmeyenlerin
ciddi şekilde uyarılması.
Gümrük eminlerinin vergi tahsilini güçleştiren ve geciktiren faktörlerden biri de
gayrimüslimlerin, tasarrufları altındaki köle ve cariyelerin çoğunu cemaatbaşı, haham,
papaz ve kolcularla iş birliği yaparak gizlemeleriydi. Örneğin 1693 yılında İstanbul
Gümrük Emini Hacı Ali Ağa, bu tür nedenlerle tahsil edemediğini belirttiği vergiden
dolayı 3.000 kuruştan fazla zararı olduğunu bildirmişti.
38
Ali Ağa’nın aynı yıl içinde
karşılaştığı bir diğer sorun da İstanbul Cizyedarı Rahtvan Hacı Mehmed’in gayrimüs-
limlerden, sahip oldukları köle ve cariyeler için cizye talep edilmesine yönelik çıkarttığı
fermandı.
39
Gümrük Emini, kanuna ve iltizam şartlarına aykırı bu emir dolayısıyla girdiği
hukuk mücadelesinde Şeyhülislamdan, “Azadsız Nasrânî kölelerden cizye alınmasının
hilâf-ı şer‘-i şerîf” olduğuna dair fetva almak zorunda kalmış ve cizyedarın kendi yetki
alanına müdahalesini önlemeye matuf yeni bir emir çıkartmaya muvaffak olmuştu.40
Üsârâ vergisi, “Kesim-i Üsârâ-yı Yehûdiyân-ı Selânik” adıyla Selanik Yahudilerinden
de alınmaktaydı. Esir ticareti ve istihdamının önemli merkezlerinden biri olan Selanik,
bu vergi ihdas edildiğinde Kesim-i Üsârâ Mukataasının kapsamına dâhildi. 1593 yılında
mukataanın İstanbul Gümrüğü bünyesine katılmasıyla, Selanik Yahudilerinden alınan
verginin tahsili de ayrı bir başlık altında yine gümrük eminlerinin sorumluluğuna
bırakıldı. Kesim-i Üsârâ-yı Yehûdiyân Mukataasının özelliği, tahsil edilen akçenin
Yeniçerilerin çuka mühimmatına sarf edilmesiydi. Örneğin 1602-1604 yılları arasında
Hazineye teslimi şart koşulan yıllık 120 bin akçenin yüz bini Yahudilerden, yirmi bini
38 BOA, D.MMK, 53/51 (5 N 1104 / 10 Mayıs 1693).
39 BOA, Ali Emiri Tasnifi Sultan II. Ahmed Belgeleri (AE.SAMD.II), 4/343 (23 C 1104 / 1 Mart
1693).
40 BOA, Bâb-ı Deerî Maden Mukataası Kalemi Deerleri (D.MMK.d.) 22725, s. 9, h.3 (Gurre-i
Ş 1104 / 7 Nisan 1693).
KÖLE VE CARİYE SAHİBİ GAYRİMÜSLİMLERDEN ALINAN VERGİ
363
ise Hristiyanlardan karşılanmıştı.
41
Aynı şekilde, İzmir Gümrüğünün İstanbul Gümrük
Eminlerinin iltizamında olduğu tarihlerde bu şehirdeki gayrimüslimlerden de resm-i
üsârâ tahsil edilmişti.42
Buna mukabil, 1588 yılında mukataa kapsamında olan Edirne’deki tahsilatın ise
17. yüzyıl sonu itibariyle uygulanmadığı görülmektedir. Örneğin 1694 yılında İstanbul
Gümrük Emini, veba salgınından dolayı İstanbul ve civarından Edirne’ye gelerek yerleşen
gayrimüslimlerden üsârâ vergisi tahsil edilmesi için Edirne kadısına hitaben emir talebinde
bulunmuştu. Kabul gören bu istek üzerine çıkan fermanla şehirdeki gayrimüslimlerden
vergi talebinde bulunulması şikâyet konusu olmuş ve bunun üzerine ilgili kalemden,
Edirne’de doğup aslen Edirneli olan Yahudi, Ermeni ve Rumlardan resm-i üsârâ alındığına
dair bir kaydın bulunmadığı bilgisi verilerek tahsilatın önüne geçilmişti.43
1713 yılında, zimmilerin sahip olacakları köle ve cariyelerin yaşlarına önemli bir
sınırlama getirildi. Küçük yaştaki kız ve erkek esirlerin, sahiplerinin dinini benimse-
yip kabul ettiği, bu yüzden Yahudi ve Hıristiyanlara satılmalarının emr-i kerih olduğu
belirtilerek Şeyhülislam Mahmud Efendi’den fetva istendi. Şeyhülislam’ın;
Zeyd-i sağîr Dârülharbden seby olundukda ebeveyninden biri ile seby olunmayup yalnız
seby ve Dâr-ı İslâm’a ihrâc olundukdan sonra Zeyd’i Amr ve Yehûdî iştirâ eylese, hâkim
Amr’dan, “Zeyd’i bir Müslim’e bey‘ eyle” diyü cebre kādir olur.
fetvası gereğince, ebeveyninden ister biri isterse ikisiyle birlikte esir alınsın, küçük
yaştaki çocukların bundan sonra ebeveynlerinden ayrı bırakılmaması, ebeveynsiz
olsalar dahi Yahudi ve Hıristiyanlara satılmaması emredildi. İstanbul ve Bilâd-ı selâse
kadılarından ve İstanbul Gümrük Emini’nden, başta Esirciler Kethüdası olmak üzere
konuyla ilgili tüm yetkilileri uyarmaları ve ayrıca gayrimüslimlerin ellerinde önceden
satın aldıkları küçük yaşta esir var ise onları da cebren ve sümün (sekizde bir) misliyle
Müslümanlara sattırmaları istendi.44
Gayrimüslimlerin köle ve cariye istihdamına getirilen bu sınırlama, doğal olarak
gümrük eminlerinin üsârâ vergisi tahsili için her yıl talep ettikleri emirlerin muhte-
vasında da değişikliğe yol açtı. Öncesinde, tahsilatı güçleştiren etkenlere karşı alınan
tedbirlerin tek tek zikredildiği metnin yerini, ağırlık noktasını 1713 tarihli fetva ve
41
BOA, KK.d. 5006, vr, 52b, 55b (17 B 1010-22 Ş 1012 / 11 Ocak 1602-25 Ocak 1604). Diğer örnekler
için bk. BOA, MAD.d. 7151, s. 13 (1016 / 1607-1608); MAD.d. 1097, s. 4 (1042 / 1632-1633);
BOA, D.MMK, 26/129 (1047 / 1637-1638); BOA, D.MMK.d. 22714, s. 2 (1093 / 1682).
42 BOA, D.MMK, 88/59 (12 S 1116 / 16 Haziran 1704).
43 BOA, D.MMK, 55/3 (15 Ca 1105 / 12 Ocak 1694), D.MMK, 55/100 (11 Ş 1105 / 7 Nisan 1694).
Aynı yıl yapılan benzer bir şikâyet üzerine çıkartılan kayıt, Sofya Yahudilerinden de resm-i üsârâ
alınmadığını göstermektedir. Bk. D.MMK, 55 /101 (13 Ş 1105 / 9 Nisan 1694).
44
Şeyhülislâmın fetvası gereği evâil-i Za 1125 / 19-28 Kasım 1713 tarihinde Dîvândan verilen
emrin bir sureti Edirne, Van, Musul, Şehrizor, Kıbrıs, Girid, Cezayir, Rumili, Özi, Kefe, Bosna,
Sirem, Semendire sancak ve eyaletlerine de yazıldı. Bk. BOA, A.DVNS.MHM.d. 120, s. 67-69,
h.259-271.
AŞK İLE ÇALIŞAN YORULMAZ
364
sonucunda verilen emrin oluşturduğu bir içerik aldı.45 Tahsilatta yaşanan sorunlar daha
kısa ifadelerle özet bir şekilde belirtilmeye başlandı. Şüphesiz bu yeni format, istihdam
edilecek köle ve cariyelerin yaşça büyük ve çocuksuz olması esasına dayanıyordu. Vergi
miktarı, kapsama alanı ve mükelleflerinde bir değişiklik söz konusu değildi.
Şikâyet konuları genelde değişmemekle birlikte birinci sırayı, sahipleri tarafın-
dan evlerinde saklanarak sayıları doğru bildirilmeyen köle ve cariyeler almaktaydı.
Metropolit, papaz, cemaatbaşı ve hahamlar her yıl mensuplarından, mülklerinde bulunan
köle ve cariyelerin listesini talep eder, gelen listeler (defterler) üzerinden tespit edilen
vergi de emin tarafından tayin edilen kişi marifetiyle tahsil edilirdi. Resm-i üsârânın
eksiksiz ve sorunsuz tahsili, söz konusu defterlerin sıhhatine ve her yıl düzenli olarak
bildirilmesine bağlıydı. Bundan imtina edilmesi ve 1741 tarihli bir örnekte olduğu gibi
tahsildarlara “Var kendin tahsil eyle” şeklinde cevap verilmesi, bundan zarar gören
gümrük eminlerinin şikâyetlerinde ilk gündem maddesi olmaya devam etti.46
SONUÇ
İstanbul Gümrüğü Mukataası, bünyesinde pek çok mukataa grubunu barındıran ve
tüm hesapları Maden Mukataası Kalemi tarafından denetlenen büyük bir işletmeydi.
Kesim/Resm-i üsârâ ve tahsilatı hususunda uygulanan kanun, yapılan düzenleme
ve yazışmalar da bu kalemde tutulurdu. 18. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Kesim-i
Üsârâ Mukataasının idaresinde önemli bir değişim yaşandı. Yine İstanbul Gümrüğüne
tâbi olmakla birlikte, gümrük bünyesindeki bir başka mukataaya, İstanbul Beytülmal
Mukataasına47 bağlandı. Nev‘imâ cihet-i câmi‘ası olmak (bir dereceye kadar alakası/
ortak yönü olmak) yaklaşımından hareketle, beytülmal eminlerinin sorumluluğunda
yed-i vâhidden (tek elden) idare edilmeye başlandı.48 1759 ve 1762 yıllarında İstanbul
Beytülmal Eminleri tarafından tahsil edildiğini tespit ettiğimiz resm-i üsârânın hangi
tarihe kadar uygulandığına dair net bir bilgiye sahip değiliz; fakat en azından cizyenin
kaldırıldığı ve köle ticaretiyle ilgili yasakların başladığı
49
19. yüzyıl ortalarına kadar
yürürlükte kaldığı tahmininde bulunabiliriz.
45 BOA, A.DVNS.MHM.d. 120, s. 166, h.688 (Evâsıt-ı Ra 1126 / 27 Mart-5 Nisan 1714).
46 Bu konuda verilen emirlerden örnekler için bk. BOA, D.MMK, 130/130 (23 S 1130 / 26 Ocak
1718); D.MMK, 174/137 (23 Ra 1133 / 22 Ocak 1721); BOA, MAD.d. 18432, s. 13, h.1 (6 B 1154
/ 17 Eylül 1741).
47 Beytülmâl-i Âmme ve Hassa Mukataası 1130/1718 yılından 14 Ş 1190 / 28 Eylül 1776 tarihine
kadar İstanbul Gümrük Eminlerinin tasarrufundaydı. Bk. BOA, Cevdet Tasnifi Maliye Belgeleri
(C.ML) 320/13152.
48 İstanbul Beytülmal Eminlerine resm-i üsârâ tahsili hususunda 29 Za 1172 / 24 Temmuz 1759
ve 3 R 1176 / 22 Ekim 1762 tarihinde verilen emirler için bk. BOA, D.MMK 342/54.
49 İstanbul Esir Pazarı 1847 yılında kapatılmış, 1857 yılında ise Afrikalı köle ticareti yasaklanarak
gümrüğe gelen esirlerden pençik vergisi alınması uygulamasına son verilmiştir. Geniş bilgi için
bkz. Ehud R. Toledano, Osmanlı Köle Ticareti, çev. Y. Hakan Erdem, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 1994, s. 90-91, 161.
Article
Full-text available
This article addresses the intercommunal relations between the 17th century Jewish community of Rodoscuk and other social groups. It examines the community’s social structure, housing distribution and economic activities, placing particular emphasis on its interactions with Muslims in areas like trade, religious practices and social dynamics. By drawing on local court records, particularly the Qadi Registers, this article reveals how these interactions were shaped by the legal and social frameworks of their day, highlighting the complexities of coexistence in those contexts. In doing so, it evidences not only that Rodoscuk’s Jewish community took part in vibrant economic exchanges with its Muslim neighbors but also that it engaged with common social and religious contexts. Via a detailed analysis of these records, this study offers new insights into the nature of intercommunal relations in Rodoscuk. It challenges the often-assumed narrative of segregation and conflict in Ottoman society by testing existing claims in the literature through the case of the Jews of Rodoscuk. It concludes that Jews in this region in fact lived in relative harmony with Muslims and other groups in their vicinity.
MHM.d. 120, s. 166, h.688 (Evâsıt-ı Ra 1126 / 27 Mart-5 Nisan 1714)
  • A Boa
  • Dvns
BOA, A.DVNS.MHM.d. 120, s. 166, h.688 (Evâsıt-ı Ra 1126 / 27 Mart-5 Nisan 1714).
Âmme ve Hassa Mukataası 1130/1718 yılından 14 Ş 1190 / 28 Eylül 1776 tarihine kadar İstanbul Gümrük Eminlerinin tasarrufundaydı
  • Beytülmâl-I
Beytülmâl-i Âmme ve Hassa Mukataası 1130/1718 yılından 14 Ş 1190 / 28 Eylül 1776 tarihine kadar İstanbul Gümrük Eminlerinin tasarrufundaydı. Bk. BOA, Cevdet Tasnifi Maliye Belgeleri (C.ML) 320/13152.