ArticlePDF Available

TÜRKİYE SELÇUKLU DÖNEMİ İPEK YOLU'NDA KAYSERİ

Authors:

Abstract

İpek Yolu, tarih boyunca Asya ile Avrupa arasındaki ticaret, iletişim ve bilgi transferi için kullanılan antik bir yoldur. Yol ismini ana ticaret ürünlerinden biri olan ipekten alır; ancak İpek Yolu üzerinde birçok farklı malzeme ve ürün de taşınmıştır. Milattan önce 206 ve milattan sonra 220 yılları arasında Çin’de hüküm süren Han Hanedanı’nın batıya bağlanmak için yolun temelini atmış olduğuna inanılır. Farklı kolları ve rotaları olan yol boyunca önemli bölgelerde ticaret merkezleri ve kültürel etkileşim noktaları ortaya çıkmıştır. İpek Yolu üzerinde yer alan şehirlerde, bilgi ve fikir alış-verişi sayesinde değişik kültürlerle tanışılmış; çeşitli din ve inançlar bu yolla tanınmış ve yayılmıştır. Ayrıca tıp, matematik, astronomi, felsefe gibi alanlardaki bilgilere de bu yolla ulaşılmıştır. Orta-Anadolu’nun iç bölgesinde bulunan Kayseri, İpek Yolu’nun geçtiği noktada, dinamik bir ticaret merkezi olarak hem geçmişte hem de günümüzde büyük öneme sahiptir. Türkistan coğrafyasından özellikle de Çin’den gelip; Anadolu üzerinden batıya, kuzeye ve güneye gidecek kervanların, tüccarların, seyyahların, dervişlerin, misyonerlerin, elçilerin ve hatta hükümdarların savaşta veya barışta geçiş güzergahı ve dinlenme yeridir. Bu vesiyleyle şehir, İpek Yolu ticaretinin bir merkezi olarak faaliyet göstermiş ve büyümüştür. Orta-Çağ’da İpek Yolu’nun Anadolu’daki doğu-batı, kuzey-güney istikametinde önemli bir noktasında yer alan, tarihî ve kültürel zenginliğe sahip Kayseri’nin Türkiye Selçuklu dönemindeki konumu, ticarî hayatı, devlet ekonomisindeki yeri ve önemi, çalışmanın amacı olarak ortaya konmaya çalışılacaktır.
ERCİYES AKADEMİ, 2023, 37(4), 1782-1799
https://doi.org/10.48070/erciyesakademi.1379715
TÜRKİYE SELÇUKLU DÖNEMİ İPEK YOLU’NDA KAYSERİ*
Dilber USUL
a
Öz
İpek Yolu, tarih boyunca Asya ile Avrupa arasındaki ticaret, iletişim ve bilgi transferi için kullanılan antik bir
yoldur. Yol ismini ana ticaret ürünlerinden biri olan ipekten alır; ancak İpek Yolu üzerinde birçok farklı
malzeme ve ürün de taşınmıştır. Milattan önce 206 ve milattan sonra 220 yılları arasında Çin’de hüküm süren
Han Hanedanı’nın batıya bağlanmak için yolun temelini atmış olduğuna inanılır. Farklı kolları ve rotaları olan
yol boyunca önemli bölgelerde ticaret merkezleri ve kültürel etkileşim noktaları ortaya çıkmıştır. İpek Yolu
üzerinde yer alan şehirlerde, bilgi ve fikir alış-verişi sayesinde değişik kültürlerle tanışılmış; çeşitli din ve
inançlar bu yolla tanınmış ve yayılmıştır. Ayrıca tıp, matematik, astronomi, felsefe gibi alanlardaki bilgilere
de bu yolla ulaşılmıştır. Orta-Anadolu’nun bölgesinde bulunan Kayseri, İpek Yolu’nun geçtiği noktada,
dinamik bir ticaret merkezi olarak hem geçmişte hem de günümüzde büyük öneme sahiptir. rkistan
coğrafyasından özellikle de Çin’den gelip; Anadolu üzerinden batıya, kuzeye ve güneye gidecek kervanların,
tüccarların, seyyahların, dervişlerin, misyonerlerin, elçilerin ve hatta hükümdarların savaşta veya barışta geçiş
güzergahı ve dinlenme yeridir. Bu vesiyleyle şehir, İpek Yolu ticaretinin bir merkezi olarak faaliyet göstermiş
ve büyümüştür. Orta-Çağ’da İpek Yolu’nun Anadolu’daki doğu-batı, kuzey-güney istikametinde önemli bir
noktasında yer alan, tarihî ve kültürel zenginliğe sahip Kayseri’nin Türkiye Selçuklu dönemindeki konumu,
ticarî hayatı, devlet ekonomisindeki yeri ve önemi, çalışmanın amacı olarak ortaya konmaya çalışılacaktır.
Anahtar Kelimeler: İpek, Yol, Selçuklu, Kayseri, Ticaret.
KAYSERİ IN TURKEY'S SELJUK PERIOD SILK ROAD
Abstract
The Silk Road is an ancient route used for trade, communication and information transfer between Asia and
Europe throughout history. The road takes its name from silk, one of the main trade products; However, many
different materials and products were also transported on the Silk Road. It is believed that the Han Dynasty,
which ruled in China between 206 BC and 220 AD, laid the foundations of the road to connect to the west.
Trade centers and cultural interaction points have emerged in important regions along the road, which has
different branches and routes. In the cities along the Silk Road, people were introduced to different cultures
through the exchange of information and ideas; Various religions and beliefs were recognized and spread in
this way. In addition, information in fields such as medicine, mathematics, astronomy and philosophy was
obtained this way. Kayseri, located in the inner region of Central Anatolia, has great importance both in the
* Bu makale 2. Uluslararası İpek Yolu Bilimsel Araştırmalar Kongresi, 26-27 Eylül 2023 tarihinde sunulmuş olup sadece
özet kısmı kongre kitabında yayınlanmıştır.
a
Dr. Öğr. Üyesi, Kastamonu Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi, Tarih, ilimalem@gmail.com
Makale Geliş Tarihi: 22.09.2023, Makale Kabul Tarihi: 11.12.2023
| 1783 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
past and today as a dynamic trade center at the point where the Silk Road passes. Coming from Turkestan
geography, especially China; It is the transit route and resting place of caravans, merchants, travelers,
dervishes, missionaries, ambassadors and even rulers going west, north and south through Anatolia, in war
or peace. On this occasion, the city operated and grew as a center of Silk Road trade. The purpose of the study
is the location, commercial life, place and importance in the state economy of Kayseri, which has historical and
cultural richness and is located at an important point of the Silk Road in the east-west, north-south direction
in Anatolia in the Middle Ages, during the Turkish Seljuk period. It will be tried to be presented as.
Keywords: Silk, Road, Seljuks, Kayseri, Trade.
Giriş
Ticaret dolayısıyla da ticaret yolları, devletlerin iktisadî ve ekonomik yapısında önemli rol
oynarken değişik coğrafyalarda yaşayan halkların da günlük yaşamlarının vazgeçilmez bir geçim
kaynağıdır. Birbirinden farklı kültürlere sahip birçok milletin, buluşmasına ve tanışmasına ortam
sağlayan tarihî İpek Yolu, ticaretten başka siyasî, askerî, dinî, sosyal ve kültürel alanlarda da etkisini
göstermiştir. Türkistan coğrafyasında başlayan doğu-batı ticareti ve ulaşım sistemi üzerindeki çeşitli
yaşantılar ve düşünceler, toplumların değişmesine, medeniyetlerin gelişmesine ve yeni kültürlerin
oluşmasına da sebep olmuştur.
İpek Yolu’nun bir bölümünü de olsa ele geçirebilen veya kontrol altına alabilen devletler, bu yol
sayesinde hızlı bir şekilde büyüyüp, güçlenmişlerdir. Bu amaçla birbiriyle mücadele eden ve
savaşmaktan hiç çekinmeyen Çinli, Türk, Hintli, İranlı, Romalı ve Arap gibi milletler, yolun ticarî
ganimetinden ve zenginliklerinden fazlasıyla yararlanmışlardır. Türkiye Selçuklu Devleti de
Anadolu’daki İpek Yoluna ve ticaretine sahip olabilmek amacıyla Kayseri dahil birçok şehir ve limanları
ele geçirmiştir. İpek Yolu güzergahında merkezî ve hareketli bir noktada yer alan Kayseri’nin Selçuklular
dönemindeki ticarî önemi, birçok açıdan değerlendirilmeye çalışılacaktır.
A. İPEK
Çince’de sı/si olarak telaffuz edilen, “Üçüncü Teyze” anlamına gelen san-gu yani üretim/bereket
tanrıçasına adanmış mamullerden olan ipeğin üretimi, M.Ö. ikinci bine kadar gitmektedir. Çin tarihinin
M.Ö. 1600-M.Ö. 1027 yıllarında adı geçen Shang Hanedanı’nın başkentlerinden biri olan An-yang
kentinde bulunan ipek kumaşa sarılı bedenlerin tasvir edildiği bronz bir baltadaki süslemeler, bu tarihe
kanıt gösterilebilir. Diğer taraftan Batılılar, ipek ile ilk kez M.Ö. IV. yüzyılda İskender’in Hindistan Seferi
(M. Ö. 326) sırasında karşılaşırlar. Yunanlılar, başta ipeğe Çince kullanımına yakın olarak “serik”, daha
sonra Latince serucum’dan türetilen “Serici Culture” terimini kullanmışlardır. Öncelikle kumaş olarak
kullanılan ipek, dikiş ipliği, bazı çalgılarda tel, savaş aletlerinin darbelerine karşı koruyucu zırh gibi
ürünlerin hammaddesi olmuştur. Bundan başka Hanbalık (Pekin)’da ipekten yapılan kağıt paralar,
Hindistan’da “Abadi” diye söylenen ipek kağıt ile aynı işlevdedir (Şahin, 2020, s.74).
Yine o dönemlerde yalnızca devlet yönetimindeki şahısların ve bazı imtiyazlı ailelerin ayrıcalıklı
olduklarını yansıtan ve seviye göstergesi olan ipek kumaştan yapılmış giysiler, daha sonra hem doğu
hem de batı ülkelerindeki topluluklarda da statüyü belli eden durumlardan biri olmuştur. Bununla
| 1784 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
birlikte kıymetli bir takas unsuru olarak para ya da altının muadili seviyesinde değer kazanan ipek,
ülkeler arası ticarette ve kadim ticarî yollarda yeni ve önemli bir alış-veriş aracı olarak kabul edilmiştir.
Bununla birlikte yeni tali yolların ortaya çıkmasına sebep olan ipeğin giderek artan kıymeti harbiyesi,
“İpek Yolu” terimini ortaya çıkaracaktır. (Şahin, 2020, s.75).
1. İpek Yolu Terimi
Asırlar boyunca Çin’den Akdeniz’e kadar uzanan Asya ve Avrupa ticaretini, hem kara hem de
deniz yoluyla birbirine bağlayan İpek Yolu’nun tarihî çıkışı, tahminen Bronz Çağı (M.Ö. 3000-2000)’na
kadar gitmektedir. Ticarî menfaatler doğrultusunda Sakalar ile Çinlileri, ortak noktada birleştiren İpek
ticaretinin varlığına ilk defa M.S. IV. yüzyılda Ammianus Marcellinus (322-400) tarafından kaleme alınan
Roma Tarihi adlı eserde karşılaşılmaktadır (Kalan, 2014, s.47). Ancak yolun geçmişinin burada verilen
tarihten çok eskilere dayanması kuvvetle muhtemeldir.
Kaynaklardan bu yolun doğudan batıya giden yönünün daha önemli ve daha işlek olduğu
anlaşılmaktadır. Çin’in başkenti Çang-an’dan çıkıp kuzeyde Çin Seddi’ni geçtikten sonra kuzeydeki
Uygur Devleti toprağına gelenler, Uygur başkenti Karabalasagun’a ulaşırlardı. Oradan batıya doğru
yürüyerek, Altay Dağları üzerinden Beşbalık’a gelip; yine batıya doğru hareketle İli ovası ve Yedisu
üzerinden Maveraü’n-nehr’e ve Batı Asya’ya giderlerdi. Bu yol, yoğunlukla Uygur Orhun Hakanlığı’nın
topraklarından geçtiği için tarihte Uygur Yolu adıyla anılmıştır (Cinkara, 2019, s.334).
Ancak Doğu ve Batı medeniyetlerini birbirine bağlayan ve geçmişten günümüze kadar önemini
hiçbir zaman kaybetmeyen bu ticarete adını veren İpek Yoluteriminin XIX. yüzyılın son çeyreğine
kadar kullanıldığı görülmemiştir. İlk kez 1877’de Alman coğrafyacı Ferdinand von Richthofen (1833-
1905)’in yazdığı Çin başlıklı eserde bu bilinmeye ve İpek Yolu terimiyle anılmaya başlamıştır
(Kar, 2017, s.4).
2. İpek Yolu
İpek Yolu’nun varlığı M.Ö. X. yüzyıldan itibaren birçok Çinli Budist rahip ve askerler tarafından
bilinmekteydi. Batıdan doğuya gidip-gelirken İpek Yolu’nu kullanan batılı gezgin, tüccar ve elçiler,
tuttukları günlüklerinde yolculuklarını anlatmışlar, dolayısıyla bu yol güzergahının bilinmesinde önemli
katkı sağlamışlardır. Çin ve Hindistan gibi uzak doğu ülkelerinin İran ve Akdeniz ülkeleriyle olan ticarî
münasebetlerinden başka bu yolu kullanan hacılar ve misyonerler, kültürel bağlarının kurulmasında
aracı olmuşlardır (Günel, 2010, s.134).
Moğolistan’a elçi göreviyle giden Dominiken papaz Longjumeau’lu Andrew (1245-1247, 1249-
1251), Ascelinus ve San Quentin Simon (1245-1248), Papa İnnocent IV’ün Moğol elçisi Fransizken Papaz
John Plano Carpini (1245-1247), Fransizken misyoner William of Rubruck (1253-1255), Ermeni Kral
Hayton I (1254-1255), amcaları Niccolò Polo (1260-1269) ve Maffeo Polo (1271-1295) ile seyahat eden
Marco Polo (1271-1295), Fas/Tancalı gezgin İbn Battuta (1325-1354), Papalık elçisi Fransizken rahip John
Marignolli (1339-1353), Floransalı tüccar Francesco Balducci Pegolotti (1340), İspanya Kralı III. Henry’nin
elçisi Ruy Gonzales de Clavijo (1403-1406), Fransız tüccar Jean Baptiste Tavernier (1629-1675) İpek Yolu
| 1785 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
güzergahında adı geçen ve yolun Anadolu’ya uzantısından ve Anadolu’daki varlığından haberdar eden
seyyahlardandır (Eravşar, 2000).
Diğer taraftan XI. yüzyıldan itibaren Anadolu’yu ziyaret eden Nasır-ı Hüsrev (XI. yy.), Marco Polo
(1271-95), William of Rubruck, (1255), İbni Bibi (1280), Rahip Odoric (1318), Francesco Balducci Pegolotti
(1330- 40), İbni Battuta (1330-1333), HamdulAllah el-Mustevfî Kazvinî (1340), Ruy Gonzales de Clavijo
(1404), (Günel, 2010, s.134) gibi gezginlerden Anadolu’nun dolayısıyla da Kayseri’nin İpek Yolu
güzergahını öğrenmek mümkün olabilmiştir.
2.1. İpek Yolu’nda Kayseri Güzergahı
Hunlar zamanından itibaren Kuzey, Güney ve Orta yol olarak isimlendirilen, doğu ile batıyı
birbirine bağlayan yolların bulunduğu çeşitli kaynaklardan bilinmektedir. Çin’den batıya doğru giden
üç yoldan Kuzey Yolu, Turfan-Urumai yönünde seyretmekte; Orta Yol, Kurla ve Kuça’dan geçip
Kaşgar’a varmakta; Güney Yolu ise Tarlik’ten geçerek Kaşgar’a ulaşmaktaydı. Aynı zamanda batıdan
doğuya giden güzergâh ise Roma İmparatorluğu’nun Suriye’deki şehri olan Antakya’dan ve Suriye
kıyılarından Dicle ve Fırat’ı geçip; Hazar Denizi’nin güneyinden Afganistan’ın Belh şehrine ve oradan
Pamir’i geçerek Kaşgar’a gitmekteydi (Atar vd., 2018, s.337-338). O dönemlerde Semerkant Yolu,
Kaşgar Yolu, Tebriz Yolu, batıdan doğuya giden kervanların adlandırdıkları şehir güzergahları iken
Kuzey Yolu, Güney Yolu, Batı Yolu, Doğu Yolu olarak yönle tayin edilen yollar ise doğudan
batıya gelenlerin (Özdaşlı, 2015, s.585) kullandıkları tabirlerdi.
Başlangıç noktası günümüz Doğu Türkistan (Xinjiang) Bölgesi olan İpek Yolu, Çin’in Dunhuang
şehrinden çıkıp, Turfan’a uğradıktan sonra Taklamakan Çölü ve Tanrı Dağları’nın güneyinden ilerleyip,
Kaşgar’a ulaşmaktadır. Kaşgar’dan sonra Pamir Dağları’nın kuzeyinden Semerkant veya Buhara’ya;
Pamir Dağları’nın güneyinden ise Belh ve sonrasında da Merv üzerinden İran topraklarına ulaşır.
Buradan da Anadolu’ya geçmektedir (Yılmaz, 2020, s.74).
Anadolu’da çok sayıda şehri, çeşitli hatlarla birbirine bağlayan tarihî İpek Yolu, güneyden Cizre,
Hasankeyf, ortada Doğu-Beyazıt, Erzurum, Erzincan, Sivas; kuzeyden Kars, Trabzon olmak üzere üç
koldan Anadolu’ya giriş yapmaktadır. Kuzeyden giden kol Erzurum, Erzincan, Tokat, Amasya, Sinop
ve Kastamonu yönünden Karadeniz limanlarına; güneyden giden kol ise Bitlis, Malatya, Kayseri,
Kırşehir, Konya, Isparta, Antalya üzerinden Akdeniz limanlarına ulaşmaktadır. Güney kolun diğer en
uç noktası ise Denizli vilayeti sınırları içerisinde bulunan Akhan’dan çıkıp; 20-30 km. sonra Menderes
Nehri’ne buradan da Ege limanlarına ulaşır (Günel, 2010, s.135).
| 1786 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
Şekil 1. Anadolu’da ipek yolu rotası.
Kaynak: (https://www.cekulvakfi.org.tr/haber/ipek-yolu-kultur-yolu-haritasi-yayimlandi, 2023)
Selçuklu dönemi İpek Yolu’nun Kayseri merkezli güzergahı ise şöyledir. İran coğrafyasında
Tebriz’den başlayıp Merend, Hoy, Van, Muş, Varto, Hınıs ya da Van, Erzurum, Erzincan, Sivas’ı takip
eden orta yolun güney-batı istikameti, Kayseri üzerinden Nevşehir, Aksaray, Konya, Beyşehir,
Seydişehir, Ortapayam Hanı, Aspendos ve Perge’den Antalya’ya ulaşmaktaydı. Bu yol yine Antalya,
Alanya ve Yumurtalık üzerinden Anadolu’ya girerek Kayseri-Sivas veya Kayseri-Konya’dan kuzeye
devamla Ankara, Çankırı, Kastamonu, Sinop üzerinden Kırım’a gitmekteydi. Ayaş limanının işlek bir
şekilde kullanıldığı zamanlarda buradan Konya ve Kayseri’ye giden bir rota daha mevcuttu. Ayrıca
Nusaybin, Şanlıurfa, Kahramanmaraş ve Kayseri güzergahından başka Samsun’dan başlayıp Amasya ve
Kayseri üzerinden Karadeniz’in Anadolu ile Kırım arasındaki bağlantısını sağlayan (Yılmaz, 2020, s.74)
yollardan Kayseri’nin doğu-batı, kuzey-güney doğrultusunda önemli bir kavşak noktası olduğu
anlaşılmaktadır.
Bunlardan başka İstanbul’dan başlayan Bursa, İznik, Beypazarı, güney ve güney-doğuda Antakya,
Konya, Adana, Ayas (Yumurtalık), Tarsus, İskenderun, Samandağ, Antakya, Antep, Maraş yolu ile
ortada Kayseri, Sivas üzerinden doğuya doğru Kemah, Erzincan, Erzurum, kuzeyde Trabzon istikameti
(Kırpık, 2012, s.177) İpek Yolu’nun İstanbul üzerinden Batı ülkelerine, batının da Orta-Doğu ülkelerine
bağlantısını sağlayan güzergâh olarak gösterilebilir.
3. İpek Yolu’nda Ticari Mallar
Medeniyetlerin buluşma ve kaynaşma noktası haline gelen İpek Yolu’nun adını aldığı tek ve özel
ürünü olan ipekten başka dönemin özelliklerine göre binlerce çeşit mal, bu yoldan geçmiştir (Koçak,
2019, s.39). Çin ve Avrupa arasında ticareti yapılan malların başında öncelikle at ve at arabası gelir.
| 1787 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
Çin’de bulunmayan at ve araba bu yolla ülkeye gelmiştir. Şöyle ki M.Ö. II. yüzyılda İpek Yolu’nun büyük
bir kısmını kontrolünde tutan Hunlar, Çin’e karşı bu avantajı kullanmışlar ve Hun hakanı Mete (Mo-
tun), Çin ile ilk uluslararası ticarî antlaşmasını yapmıştır. Böylece hem sınırlarını güvenliğini sağlamış
hem de dünya pazarlarına girerek yalnızca ihracat değil ithalatı da ülke ekonomisine kazandırmıştır
(Şahin, 2020, s.76).
M.Ö. VI. yüzyıldan itibaren başta ipek olmak üzere aromalı bitkiler, baharat, ilaç, pamuk, parfüm,
şeker kamışı, yeşim taşı gibi ürünler İpek Yolu’nun ana malları olarak taşınmaya başlamıştır. (Şahin,
2020, s.77). Bunlardan başka batıdan doğuya giden mallar arasında atlar, eyer takımı ve koşum, asma ve
üzüm hem egzotik hem evcil hayvanlar ve köpekler, hayvan derileri ve kürkleri, bal, meyve, züccaciye, yün,
battaniyeler, kilimler, halılar, tekstil (perde vs.), altın ve gümüş, develer, köleler, silah ve cephane vardır. Doğudan
batıya giden ana mal çoğunlukla ipek ve baharat (tarçın ve zencefil vs.) olsa da barut, boya, çay, çinî (tabak,
kâse, bardak, vazo), değerli taşlar, fil dişi, ilaç, kağıt, parfüm, pirinç, porselen gibi ürünler ile bronz ve altından
eserleri söylemek mümkündür (Joshua, 2018).
4. İpek Yolu’nun Türkler Açısından Önemi
Orhun Yazıtları’nda bu yol, Ol yirgerü barsar türük bodun ölteçisen ötüken yir olurup arkış tirkiş ısar
neng bungug yok ötüken yış olursar benggü il tuta olurtaçı sen…diye yer almaktadır. Açıklaması: (Ey) Türk
milleti (Kutsal) Ötüken topraklarında oturup, (buradan) kervanlar gönderirsen (ticaretle uğraşırsan) hiçbir sıkıntın
olmayacak ve sen, Ötüken Ormanı’nda sonsuza kadar devlet sahibi olarak hükmedeceksin…(Alyılmaz, 2004,
s.183) şeklindedir. Bir Özbek deyişinde, evrende iki büyük yolun varlığından bahsedilir. Bunlar:
Gökyüzünde Saman Yolu, yeryüzünde ise İpek Yolu’dur. Her iki örnekten yolun cazibesi, değeri ve
önemi anlaşılmaktadır.
Bu sebeple Türkistan coğrafyasında Hotan, Kaşgar, Kuça, Turfan, Harezm’de Buhara, Semerkant,
Horasan’da Belh, Merv, Nişabur gibi oldukça önemli şehirlerden geçen İpek Yoluna sahip olmak
neredeyse hayatî bir mesele olmuş; tüm ticarî hayatını bu yola bağlamış devletler arasında yola
hakimiyet mücadelesi yaşanmıştır (Kar, 2019, s.193). Çünkü bu yola sahip olmak demek, dünya
ekonomisine ve gücüne sahip olmak demekti.
Türk tarihinde apayrı bir önemi olan İpek Yolu, yoğun ticarî akışı ve iktisadî kazancından başka,
farklı coğrafî bölgeleri birbirine bağlarken değişik yaşantıların tanınmasına da imkan vermiştir. Bu
durum Türk boylarının hem ekonomik hem de kültürel alanda zenginleşmelerine sebep olmuş hem de
o zamanın medeniyet seviyesi yüksek, büyük yerleşim birimlerinin kurulmasında ana rol oynamıştır.
Yolun önem kazanmasında büyük etkisi olan Türkler, çeşitli mal ve ürünlerin doğudan batıya ya da
batıdan doğuya taşıyan (İsayev & Özdemir, 2011, s.112) kervanların ve kervanlardaki yolcuların
güvenliğini sağlayarak ticaretin yapılmasını kolaylaştırmışlardı. Bunun sonucunda uluslararası
ulaşımda, haberleşmede ve taşımacılıkta misyonerler, diplomatlar (Koçak, 2019, s.38) tacirler, seyyahlar,
elçiler tarafından da tercih edilen, güvenilir ve hızlı bir yol olmuştu.
Çin’in eski başkenti Ch'ang-an’dan başlayıp Akdeniz kıyılarına kadar giden bu uçsuz bucaksız
kervan yolu, M.Ö. IV. yüzyıldan günümüze kadar Asya ile Avrupa arasında yoğun bir şekilde (Çakan,
2008, s.208) yapılan ticaretin yanı sıra doğuda ve batıda ilim, bilim, edebiyat ve sanat gibi alanlarda bir
| 1788 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
kültür ağı oluşturabilmiştir. Kervanlardaki yolcular, farklı ve değişik kültürlerin, dinlerin, inançların, örf,
adet, gelenek ve göreneklerin ve hatta dillerin insanlar arasında tanınmasında, öğrenilmesinde,
uygulanmasında ve yayılmasında aracı olmuşlardır (Kar, 2017, s.4). Dolayısıyla ileri, zengin ve yüksek
seviyeli medeniyetler ve uygarlıklar, bu yol sayesinde oluşabilmiş ve insanlığın ortak mirası olarak
ortaya çıkmıştır (Karaca, 2022, s.158). Bu sebeple İpek Yolu, Türkler için stratejik, ekonomik ve kültürel
açıdan önem taşımaktaydı (Karaca, 2022, s.163).
B. TÜRKİYE SELÇUKLU DEVLETİ’NİN TİCARET POLİTİKASI
Türkiye Selçuklu Devleti’nin siyasî otoritesinden çok, iktisadî ve ekonomik politikalarından
haberdar olmak Selçuklu dönemi İpek Yolu ticaretinde Kayseri’nin yeri ve öneminin anlaşılması
bakımından önemli bir husustur. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu’nun coğrafî pozisyonu,
Türkiye Selçuklularını kuzeyde ve güneydeki kıyı şehirlerine yönlendirmişti. Zira sahip oldukları
sahanın ticarî anlamda dışarıya açılmasını sadece kara tarafından sağlanması mevcut siyasî ortamda
zordu. Ayrıca kıyılardaki önemli şehirlerin zaptı ve deniz bağlantısının meydana getirilmesiyle çok daha
geniş bir ticarî hinterlant sağlama imkanı vardı (Usta, 2015, s.342).
Tarih boyunca iktisadî menfaatlerini sağlamak ve korumak uğruna fetihler yapmış, yayılma
hedeflerini fetih hareketleri miğferinde gerçekleştirmiş Selçuklular, hayat mücadelelerini ve yaşam
alanlarını ekonomiye dolayısıyla da bu alandaki güç kaynaklarına yöneltmişlerdi. Bu amaçla Türkiye
Selçuklu Devleti (1077-1308)’nin ilk hükümdarı Süleyman Şah (1077-1086), Akdeniz’in önemli ticaret ve
kültür şehri olan Antakya (12 Aralık 1084) ve kalesini (12 Ocak 1084); I. Gıyaseddin Keyhüsrev (1204-
1211) ise Samsun ve Antalya’yı almıştır (1206/7). Böylece Akdeniz’den Anadolu’ya hatta Karadeniz’e
giden bir ticaret kapısı açılmış hem de deniz ticareti güvence altına alınmıştı. Selçukluların ticarî bir üssü
haline getirilen Antalya ile Akdeniz’e açılan Selçuklular, aynı zamanda Mısır’dan ve Akdeniz’in diğer
bölgelerinden gelen yük ve yolcu gemileri için önemli ve güvenli bir limana sahip olmuşlardı (Güçlüay,
2002, s.552).
Akdeniz ile ticarî teması sağlayan ve güneydeki deniz ticaretini güven altına alan Selçuklular,
özellikle Asya ticaretinin can damarlarından olan Karadeniz’i de hedef aldılar. Bu yöndeki hareketler ise
I. İzzeddin Keykavus (1211-1220) döneminde gerçekleştirildi. Sinop’u ele geçiren (Kasım 1214) İzzeddin
Keykavus, Selçuklu’nun kuzeydeki deniz ticaret limanını güvenli haline getirmişti. (Güçlüay, 2002,
s.553). Türkiye Selçuklularını siyasî, idarî, askerî, ilmî ve iktisadî başarılarıyla zirveye ulaştıran ve en
parlak dönemini yaşatan I. Alaeddin Keykubat (1220-1237), Alanya (Kalanaros)’yı zapt etmiştir (1221).
Karadeniz’in kuzeyi ile mevcut ticaretin tehlike altına girmesi üzerine 1224’te Hüsameddin Çoban
emrindeki bir donanmayla Suğdak (Kırım)’ı fethederek (Usta, 2015, s.342); Selçukluların Karadeniz
dolayısıyla kuzey deniz yolu ticaretinin hakimiyetini daha da güçlendirmiştir (1239). Bunun sonucunda
İskenderiye-Antalya-Sinop yolunu daha emniyetli bulan Anadolu tacirleri ile Mısır tacirlerinin, Güney
Rusya ülkeleriyle yaptıkları ticaret de emniyet altına alınmış oldu (Güçlüay, 2002, s.554).
Türkiye Selçukluları, ticareti yeniden canlandırmak amacıyla karada ve denizde ele geçirdikleri
önemli şehir ve limanlarla Anadolu İpek Yolu güzergahındaki ticaret yollarını güven altına almışlardı.
Çünkü Anadolu’da siyasî, idarî ve askerî sahada olduğu kadar iktisadî alanda da iyi ve güçlü olmaları
| 1789 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
gerektiğinin farkında idiler. Yapılan fetih hareketlerinde amaç, iskân ve imar politikalarının yanında
ticaret yollarını ele geçirmek, bu yolların güvenliğini sağlamak ve ticareti canlandırmaktı. Kolaylıkla ve
güvenle yapılan ticaret sayesinde ülke ekonomisi gelişmiş, ürün çeşitliliği ile Anadolu’nun Avrupa,
Güney Rusya, Orta-doğu ve Orta-Asya ile ticarî bağlantısı sağlanmış; büyük sermayeli tüccarlar buralara
çekilebilmiştir (Güçlüay, 2002, s.555).
1. Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu
Türkiye Selçuklu döneminde doğu-batı, kuzey-güney yönünde Anadolu’yu bir gibi dolaşan
İpek Yolu, doğuda Erzurum’da başlayıp Sivas, Kayseri ve Konya istikametine doğru yol alırken kuzeyde
Sinop, güneyde Antalya’ya kadar gitmekteydi (Günel, 2010, s.135).
1101 yılında Anadolu’ya gelen Haçlıların bir bölümünün, Beypazarı-Ankara-Kırıkkale hattındaki
İpek Yolu güzergahını takip ettikleri bilinmektedir. Haçlıların bu yol üzerinde verdikleri tahribat ve
zarar bölgedeki ticarî hayatı sekteye uğrattığı (Kırpık, 2012, s.180) gibi yolun güvenliğini de etkilemiştir.
XI. yüzyılın sonunda Doğu Akdeniz’in yaklaşık iki yüz yıl boyunca Haçlıların istilasında kalmasının
Selçuklular açısından birçok olumsuz sonuçları oldu. Akdeniz ticaretinin Suriye ve Filistin’e yerleşen
Haçlıların eline geçmesi; Ege Adalarını ve kıyılarını Ceneviz ve Venediklilerin zapt etmesi; Papanın,
Selçuklulardan mal alınmasını yasaklaması; Avrupa’da ticaretle uğraşan batılı bir burjuva sınıfının
oluşması bu sonuçlardan sadece bir kaçıdır. Aynı zamanda dokuma endüstrisinin Flander ve İngiltere’de
gelişmesi de slümanların ticaret, ziraat ve sanayi bakımından büyük zarara uğramalarına sebep
olmuştur (Kırpık, 2012, s.191). Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulma aşamasında ekonomisini ve iktisadî
hayatını olumsuz etkileyen bu gibi gelişmeler, Anadolu’nun Türkleşmesini geciktirmiş, imarını ve
refahlaşmasını da engellemiştir.
Haçlıların ardından çok geçmeden Cengiz Han idaresinde doğudan gelen Moğollar, yeni bir istila
dalgası halinde Anadolu’ya girdiler. XIII. yüzyılın ilk yarısında Anadolu’da siyasî düzeni alt üst eden
Moğollar, sosyal ve iktisadî hayatı da etkilemiş ve İpek Yolu ticaretini durdurmuşlardı (Kırpık, 2012,
s.192; İbni Bibi, 1941, s.219-221). Siyasî, idarî ve askerî hamle olarak görünen her iki olay, aslında Selçuklu
ticaretine ve ekonomisine yapılmış bir darbedir. Coğrafî konumu ve stratejik önemi bakımından
Anadolu İpek Yolu üzerinde yer alan Kayseri’nin ve Kayseri ticaretinin bu durumdan etkilendiği
söylenebilir.
C. TÜRKİYE SELÇUKLU DÖNEMİ İPEK YOLU’NDA KAYSERİ
Asya Hunlarından itibaren Göktürkler, Uygurlar ve diğer küçük hanlıklar, Çin, Bizans ve İran ile
yapılan ticarî anlaşmalar çerçevesinde Çin’den ipek ve ipekli kumaş, hububat; Bizans’tan ve İran’dan da
diğer bir takım ihtiyaç maddelerini (Yaşar, 1994, s.21) satın alarak; İpek Yolu ticaretinin temelini
atmışlardı. Bizans’tan başlayıp İran ve Çin’e giden ya da tam tersi hatta yer alan Kayseri’nin merkezî ve
işlek konumu, Anadolu İpek Yolu ticaretindeki öneminin anlaşılmasında etkilidir.
Sosyal ve ekonomik hayatta, meslekî ve dinî anlayışla kurulan aynı zamanda Selçuklu siyasî ve
askerî yapısında etkin olan Ahilik Teşkilatı ve Bacılar Teşkilatı, Kayseri ticaretinin önemli iki ayağı idi.
Bu iki teşkilatın kapsamında külahduzlar (şapkacı), debbağlar (derici), örgücüler, çizmeciler, bakırcılar
| 1790 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
olmak üzere otuz iki farklı meslek grubu vardı. Selçuklu dönemindeki bu ticarî yapının “Sanayi Sitesi”
adıyla (Özcan, 2015, s.194-195) günümüze kadar gelmiş olması, İpek Yolu ticaretinde Kayseri’nin
önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
1. İpek Yolu’nda Kayseri’de Kervansaraylar
Kervansaray, Farsça’dan alınmış karban (kervan) ve saray kelimelerinin birleşiminden
türetilmiştir. Kervansaraylar, şehirlerarasında inşa edilen, kervanların ve yolcuların konaklamaları için
ana yollar üzerinde yapılan hayır kurumlarıdır (Günel, 2010, s.138). Her tür milletten insanların ve
tüccarların kalabildiği kervansaraylar, savaş zamanında askerî amaçlarla kullanılabildiği gibi aynı
zamanda derbent ve posta teşkilatlarına da hizmet veren yapılardı (Günel, 2010, s.140).
İpek Yolu üzerinde yaptırdığı kervansaraylarla bilinen Gazneli Devleti (963-1186)’nden başka
Devletin sağlamlığı ve halkın refahı için ticaretin emniyeti gerekli ilkesini ile hareket eden Nişabur merkezli
Selçuklu Devleti ve ardılları, hakim oldukları coğrafyalarda kervansaray yapımına önem vermişlerdir
(Kırpık, 2012, s.179). Anadolu ticaretinin canlılığını sağlamak amacıyla İpek Yolu’nu ele geçiren Türkiye
Selçuklu Devleti (1176-1237), kervansaraylar aracılığıyla tüccarların ve kervanların ihtiyaçlarını
karşılayıp, can ve mal güvenliklerini sağlamışlar; ticarete yön veren ve ticarî hayatı kolaylaştıran her
türlü hizmeti de temin etmişlerdi (Güçlüay, 2002, s.557).
Bu anlayışla hareket eden Türkiye Selçukluları, İpek Yolu’nun Anadolu’daki güzergahları
üzerinde çok sayıda kervansaray yaptırmışlardır. Anadolu’da ilk kervansaray inşası, XII. yüzyılda
Selçuklu sultanı II. Kılıç Aslan (1155/6-1192) tarafından Konya-Kayseri güzergahı üzerindeki Aksaray
yakınlarında inşa edilen kervansaray ile başlamıştır. Özellikle XIII. yüzyılda hız kazanan kervansaray,
han ve köprü yapımı gibi faaliyetlerin Konya, Kayseri ve Sivas güzergahı üzerinde yoğunlaştığı
görülmektedir (Özcan, 2015, s.188; Cahen, 1979, s.167). Bundan başka Kayseri-Aksaray, Konya-Ankara,
Konya-Beyşehir, Konya-Afyon, Antalya-Afyon, Antalya-Adana, Alanya-Antalya, Kayseri-Malatya,
Kayseri-Sivas, Sivas-Amasya’yı birbirine bağlayan doğu-batı, kuzey-güney güzergahlarında
kervansaraylar vardır. Anadolu İpek Yolu ticaretinde işlek bir noktada yer alan Kayseri’nin yakın
çevresinde çok sayıda kervansarayın olması, şehrin ticarî hayattaki önemini açıkça ortaya koymaktadır
(Yılmaz, 2020, s.78-79).
Bilhassa I. İzzeddin Keykavus (1211-1220) ve I. Alaeddin Keykubad (1220-1237) dönemlerinde
birçok kervansaray yaptırılmıştı. Ticarî malların korunması, tüccarın güvenliğinin sağlanması için
kervanların geceleyin açık alanda herhangi bir saldırıya maruz kalmaması amacıyla kervansarayların
arasındaki uzaklığın birer günlük yol mesafesinde olmasına dikkat edilmiştir. Misafirlere sağlanan her
türlü ihtiyaç ve konforun dışında kervansarayların birer kale gibi korunaklı inşa edilmesi de yine
güvenlik gereksinimi sebebiyledir. (Usta, 2015, s.344).
Türkiye Selçukluları zamanında Anadolu’da bir ağ gibi yayılan İpek Yolu’nda ticaret, altın çağını
yaşamaya başlamıştı. İpek Yolu üzerinde deve yürüyüşü hesabıyla 7-8 saatlik zaman dikkate alınarak
her 35-40 km’lik mesafe ile inşa edilen 200’e yakın kervansaraydan bahsedilmektedir. Bazı güzergahlarda
daha sık aralıklarla kervansaraylara rastlanılmaktadır. Örneğin, sadece Kayseri-Sivas arasında 24
kervansarayın varlığı şaşırtıcı bir rakamdır (Karaca, 2022, s.160; Gordlevski, 1988: s. 216). Roux’a göre,
| 1791 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
XIII. yüzyılda Anadolu’da inşa edilmiş kervansarayların çoğu, tüccarların İstanbul’a ve oradan Avrupa’ya gitmek
veya güney ülkelerine ulaşmak için Selçuklu topraklarını kullanmak zorunda olmaları sebebiyle yapılmış
olmalıdır (Yılmaz, 2020, s.79). Dolayısıyla İstanbul’a ulaşmak ya da İstanbul’dan başka coğrafyalara
gitmek için gelenlerin, güzergahları üzerinde bulunan Kayseri’ye uğradıkları veya Kayseri çevresindeki
kervansaraylarda konaklamış oldukları ihtimali kuvvetle muhtemeldir.
Türkiye Selçuklu kervansarayları, konaklama mekanları olduğu gibi aynı zamanda devletin silah
ve erzaklarının korunduğu yerlerdi. Barış ve savaş zamanlarında kervanların ve yolcuların herhangi bir
saldırıya uğramadan, güvenle dinlenebilecekleri ve mallarını koruyabilecekleri bir tesis olarak
kullanılabilen kervansaraylar, yaklaşık 30 km. ile o günün şartlarında bir günlük yol mesafesindeydi.
(Yılmaz, 2020, s.78). Döneme ait Karatay Kervansarayı, Cansuz Kervansarayı, Mirza Bey Kervansarayı (Baş,
1996, s.52-53) gibi yapılar, günümüzde mevcut olmasa da dönemin kaynaklarında adı geçen Kayseri-
Sivas ve Kayseri-Konya yol güzergahında olması muhtemel kervansaraylardandır.
2. İpek Yolu’nda Kayseri’de Hanlar
Türkiye Selçuklu döneminde İpek Yolu ticaretinde kervansaraylardan başka hanlardan da söz
edilebilir. Büyük şehirlerde meydan pazarlarındaki ticaret hanları ile içinde esnaf ve zanaat
dükkanlarının yer aldığı hanlar, Selçuklular ve Beylikler devrinde ticarî açıdan büyük rol oynamıştır. Bu
dönemde her rlü hammadde yahut gıda ürünleri için ayrı ayrı maddelerin alım ve satım işlerinin
yapıldığı hanlar inşa edilmiştir. (Akdağ, 2018, s.31). Pirinçciler Hanı, Pamuk Hanı, Meyve Hanı gibi…
Günümüzde mevcut olan veya belgelerde adı geçen Kayseri’de Han Hanı, Kapan (Pamuk) Han, Piri
Paşa (Gön) Han, Vezir Hanı, Mahkeme Hanı, Körükçü Hanı, Karatay kervansarayı vakfına ait han, On üç Ocaklı
Han, Nasrullah Zade Hanı, Kağlamaz Hanı, Baldöktü Hanı, Bedreddin Mahmud Hanı, Çukur Hanı, At Pazarı
Hanı, Marif Hanı ve Yeni Han (Baş, 1996, s.52-53) gibi yapılar bulunmaktadır. Ancak bu hanların
tamamının Selçuklu dönemine ait olduğuna dair kesin kanıt yoktur. İsmi geçen bu hanlar, Kayseri’nin
İpek Yolu üzerindeki ticarî önemini kanıtlamaktadır.
İpek Yolu güzergahının değişmesi, Anadolu’ya yapılan Haçlı akınları, Bizans’ın zamanla siyasî,
idarî, askerî ve iktisadî otoritesini kaybetmesi; Moğol işgalleri gibi hadiseler, Anadolu’da ticarî ve
ekonomik hayatı sekteye uğratan önemli sebeplerdendir. Bunun sonucunda ıssızlaşan kervan yolları
üzerinde bulunan kervansaraylar, kendi hallerine terk edilerek işlevselliklerini yitirmiş ve kullanılmaz
olmuşlardır. Beylikler döneminde bu yollar üzerinde daha küçük hanlar yapılmış olsa da daha sonra bu
hanlara da uğranılmaz olmuştur (Karaca, 2022, s.168). Bu duruma karşın Kayseri ticaret yolunun işlek
olması, Kayseri’deki hanların varlığının ve işlerliğinin devam etmesinde etken ve etkili olduğu
söylenebilir.
3. İpek Yolu’nda Kayseri’de Çarşı ve Pazarlar
İpek Yolu ticaretinin işlevselliğinin sağlanmasında ve bunun süreklilik kazanmasındaki sorunlar,
fizikî şartlardan çok siyasî veya kişiseldi. Yolun geçtiği komşu ülkeler arasında doğrudan bazen de
dolaylı olarak ortaya çıkan anlaşmazlıklar, bu ticaretin güvenliğini tehlikeye sokmuş; zaman zaman
ticareti kesintiye uğratmış hatta ülkeler arası savaşlara kadar varan sorunlara neden olmuştur. Tarihî
| 1792 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
süreçte Hun-Çin, Harzemşah-Moğol ve Osmanlı-Safevî gibi büyük devletler arasındaki siyasal ve
ekonomik çekişmelerde İpek Yolu, özelliğini ve değerini hep korumuştur. İpek Yolu’nun geçtiği her
ülkenin bu yoldan kazanç elde etmesi sebebiyle yol güvenliğinin sağlanması en önemli gereklilikti.
Çünkü yolun geçtiği merkezlerde kurulan ve her zaman yoğun talep gören çarşı ve pazarların ekonomik
hayata katkısı ve etkisi, bu güvenceyi zorunlu kılmakta idi. (Şahin, 2020, s.79).
İpek Yolu’na bin yıldan fazla hâkim olan Türk devletleri, ticaret yollarının denetimini ve
güvenliğini sağlarken; yol üzerindeki çarşı ve pazar yerlerinin de işletmesini ele geçirmişler, kıymetli
madenlerin ve malların bu yolla alımını ve satımını sağlamışlardır. Ticaretin yapılmasında ve aynı
zamanda kültürlerin taşınmasında (Karaca, 2022, s.162-163) Anadolu’da kurulan çarşı ve pazarlardan
özellikle de Kayseri’dekiler önemli yer teşkil etmektedirler.
3.1. Çarşılar
Türkiye Selçukluları dönemi ticaretinde ön planda olan Kayseri, devletin doğu-batı ve kuzey-
güney istikametinde mutlak uğranılması gereken ticarî merkez konumuyla ekonomik açıdan refaha
kavuşmuş bir şehir özelliğini kazanmıştır. Bu oluşum, şehirde birçok çarşı ve pazarın kurulmasına ortam
sağlamıştır. Günümüzde mevcut olmayan fakat kaynaklarda adı geçen Kasaplar Çarşısı, Habbazlar
Çarşısı, Uzun Çarşı, Kürtüncüler Çarşısı, Bakkallar Çarşısı, Eskiciler Çarşısı, Kuyumcular Çarşısı,
Halaçlar Çarşısı, Ebdulfettah Efendi Çarşısı, Pamukçular Çarşısı, Takyeciler Çarşısı, Nalband Çarşısı,
Arpacılar Çarşısı, Gazezler Çarşısı, Muytablar Çarşısı, Demirciler Çarşısı, olmak üzere Kayseri’de toplam
16 çarşının varlığından söz edilmektedir (Baş, 1996, s. 52). İhtiyaca ve hammaddesine göre başka
çarşılardan da bahsetmek mümkündür. Örneğin Samurcular Çarşısı, birçok değişik ürünün alınıp-
satıldığı, küçük ölçekli esnaf topluluğunun bir arada olduğu Kapalı Çarşı (Baş, 1996, s.51) ya da Bakırcılar
Çarşısı gibi…
Türkler, komşu milletlerle giriştikleri ticarî münasebetlerde umumiyetle canlı hayvan ve
hayvansal ürünleri, et konserve, deri, kösele, kürk satarlar; karşılığında da kendilerinde bulunmayan
ihtiyaç maddelerini (özellikle hububat ve giyim eşyası vb.) satın alırlardı (Yaşar, 1994, s.20-21).
Günümüzde Kayseri kalesi dışında Ahî Evran’a ait olduğuna dair görüşlerin kuvvetli olduğu Debbağlar
Çarşısı ile kale inde ismi geçen Kasaplar Çarşısı, bu tür malzemelerin alınıp-satıldığı yer olarak
gösterilebilir. Takyeciler Çarşısı’nı, günlük hayata dair pamuklu veya yünlü el-dokuması halı, kilim,
çorap, iç ve dış giyim gibi ihtiyaçlardan başka özellikle Selçuklu ordusunun gereksinimlerini karşılayan
Bacıyan-ı Rum Teşkilatı’na bağlı olması muhtemel Külahduzlar Çarşısı ile ilişkilendirmek mümkündür
(Bayram, 2002, s.366). Bunlardan başka Selçuklu döneminden kaldığı tahmin edilen ve günümüzde bile
aktif olan Kapalı Çarşı” adı verilen yapının içinde yer alan birçok dükkan, Kayseri’deki ticaretin
günümüze kadar değişmeden geldiğinin en güzel kanıtıdır.
3.2. Pazarlar
Türkiye Selçuklu Devleti’nin yürüttüğü siyaset neticesinde bu devirde ekonomi yeniden
canlandırılarak elverişli şartlar oluşturulmuştur. Karada ve denizdeki önemli ticarî merkezlerin ele
geçirilmesiyle İpek Yolu’na hakim olunmuş; Anadolu’da milletlerarası ticaret gelişmiş, birtakım çarşı ve
pazarlar (panayır-foire) kurulmaya başlanmıştır. Bu pazarlar, genellikle şehirlerin uzağında yabanda
| 1793 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
yani yabancı diyarlarda kurulduğu için yabanlu(ğ) adını almışlardır. Kayseri-Elbistan arasında
Karahisar Ovası’nda bulunan Yabanlu Paza, Anadolu, Suriye ve Irak gibi milletlerarası büyük
kervanların yolları üzerinde bulunan ve mutlaka uğradıkları en meşhur pazardır.
Kayseri ile doğusundaki Pınarbaşı arasında ilk-baharın başlarında 40-45 gün süre ile kurulan
Yabanlu Pazarı, alınıp-satılan mal ve ürün çeşitliliği açısından oldukça hareketli ve önemli bir ticaret
merkezi idi. Güney Rusya ve Kırım gibi kuzey ülkeleri ile Çin, Hindistan, brıs, Suriye, el-Cezire,
Venedik ve Bizans gibi farklı bölgelerden gelen değişik ve çeşitli her türlü değerli, ürün ve malların,
kaliteli cins Türkmen at ve katırların alınıp-satıldığı işlek bir pazardı. Arap, Acem, Yahudi, Tatar ve Latin
gibi yabancı tüccarların Yabanlu Pazarı’na katıldığına dair kayıtlar, pazarın milletlerarası işlevini ve
önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.
İpek Yolu üzerinde bulunan tüm ülkelerin değerli eşyaları, maden ve taşlarından başka tarım ve
hayvancılık ürünleri, savaş aletlerinin satıldığı dünyanın en büyük uluslararası panayırı (fuar) olan
Yabanlu Pazarı, Türkiye Selçuklu ülkesi ticaretinin İpek Yolu ile bütünleşmesinin en dikkat çekici
örneğidir. Bütün tacirlerin katılmak için büyük gayret sarf ettiği pazarda doğuluların ürünlerini batılılar,
batılılarınkini doğulular, kuzeylilerinkini güneyliler, güneylilerinkini ise kuzeyliler alıp-satarlardı (Usta,
2015, s.344). Kayseri’nin Pazarören İlçesi’nde her yıl kurulan “Yabanlu Pazarı”’nın günümüzdeki
milletlerarası büyük fuarlara denk olduğunu söylemek mümkündür (Sümer, 1985, s. VI, İbni Bibi, 1941,
s. 66; Aksarayi, 2000, s. 80). Selçuklu dönemi Kayseri’sinde “Yabanlu Pazarı’ndan başka Kazancılar
Pazarı, Debbağlar Pazarı, Odun Pazarı, At Pazarı, Koyun Pazarı, Saraçhane Pazarı, Haffafhane Pazarı
(Baş, 1996, s. 51) Eşek Pazarı, Saman Pazarı, Değirmen Pazarı gibi günümüzde adı kalmış pazarlar da
vardı.
Selçuklu Devleti’nde dış ülkelerle yapılan kervan ticaretinin genişlemesi, ekonomiye olumlu tesir
etmiş; şehirlerin iktisadî anlamdaki refahı, devletin uluslararası ticarette rolünü daha da artırmıştır. Bu
dönemde ticarette uygulanan tek tip para kullanımının da etkisi büyüktür (İsayev & Özdemir, 2011,
s.119). Türkiye Selçuklu dönemi ticarî hayatında ve özellikle de adı geçen pazarlarda takas usulünden
çok, tek para kullanımının tercih ediliyor olması kuvvetle muhtemeldir. Kaliteli malların yanında adi
malların da bulunduğu bu pazarlarda kusurlu kumaşların yanında inci kadar değerli kumaşlar da
satılmaktaydı. Pazarda ticaretten iyi anlayan ve ticarî hilelere karşı uyanık olan tacirler kâr ederken; bu
incelikleri bilmeyenler zarara uğrarlardı. (Sümer, 1985, s.12). Bu ve bunun gibi alış-verişlerin yanında
satılan malın ne olursa olsun geri alınmaması, borç para ya da mal verilmemesi, peşin olmazsa takas
usulüyle alış-verişin yapılması, ürün garantisinin olmaması, malda kefil gösterilmesi… vb. gibi bu
pazara has, kaide ve kuralları günümüz Kayseri ticaret anlayışında görmek mümkündür.
4. İpek Yolu’nda Kayseri’de Köprüler
İpek Yolu’nun gelişip, büyümesinde ve önem kazanmasında Türk devletlerinin büyük rolü vardır.
Yol üzerindeki şehir güzergahlarına inşa edilen kervansaraylar, hanlar ve köprüler, doğudan batıya ve
batıdan doğuya giden kervanlara ait çeşitli ticarî malların güvenlikle taşınmasında (İsayev & Özdemir,
2011, s.112) gerekli kolaylığı ve imkanı sağlamakta idiler.
| 1794 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
XII ve XIII. yüzyılda Anadolu’da ticaret güvenli bir hal alınca canlanan İpek Yolu üzerindeki
nehir/ırmaklara köprü yapılması ihtiyacı duyulmuştur. Kervanların geçtiği yollarda ve kervansarayların
yakınlarındaki dere, ırmak, göl, vadi gibi stratejik yerlerden geçen kervanların ulaşımında kolaylık ve
sürati sağlamak, ticareti güvenli bir ortamda yapabilmek amacıyla engelleri aşmak için köprüler
yapılmıştır. Kızıl Irmak ve Yeşil Irmak’ın aktığı düz yerlerde, uzun ve çok gözlü (kemerli) köprülerden
(Günel, 2010, s.143) birisi de Kayseri içerisinden akan Yeşil Irmak üzerindedir. Geçmiş dönemlerde Nil,
Tuna, Volga, Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde yapılan ticarette küçük gemi kervanları bulunmakta idi
(Kırpık, 2012, s.177). İpek Yolu ticaretinin kara ulaşımı Yeşil Irmak üzerine yapılan köprü ile
sağlanıyorken aynı zamanda gemi, tekne, sal veya sandal ile su taşımacılığının da yapıldığı söylenebilir.
5. İpek Yolu’nda Kayseri’de İnançlar
İpek Yolu, M.Ö. X. yüzyıldan itibaren çeşitli Budist rahip ve Çinli askerler tarafından bilinmekteydi
(Günel, 2010, s.134). Yol üzerinde bulunan birbiriyle bağlantısı veya yakınlığı olan şehirlerde kurulan
çarşı ve pazarlarda farklı kültürlere sahip ve uygarlıklara mensup tüccarların iletişimiyle Çin, Hint, İran
ve Doğu Avrupa gibi kültürler, doğal olarak Türkler ve diğer milletler arasında tanınmış ve yayılmıştı.
Aynı şekilde Türk kültür ve inançları da bu yol aracılığıyla çeşitli topluluklarca bilinmekteydi. (Kar, 2017,
s.4).
Dolayısıyla gerek inançlar ve ritüeller gerekse yaşamlar ve alışkanlıklar konusunda birbirinden
haberdar olan Doğu ile Batı dünyasının Hindistan’da doğan Budizm’den, Arap coğrafyasına ait
İslamiyet’ten veya diğer dinlerden haberdar olmasında ve etkilenmesinde bu yolun katkısı vardır demek
mümkündür. Örneğin VII. ve XIV. yüzyıllarda etkin ve hâkim olan İslamiyet’teki mezar kültürünün
(Kar, 2017, s.4) ve ölümden sonraki hayat anlayışının Türk inanışlarında yer alması; Türklerin bu dini
kabul etmesinde ve dinin, Türk coğrafyalarında yayılmasında etkendir. Dolayısıyla inançlar konusunda
Kayseri’de Selçuklu dönemine ait mezarlardaki yazı ve süslemeler ile kümbetlerin yapı tarzları ve yapılış
amaçlarındaki etkiler, İpek Yolu’na bağlanabilir.
6. İpek Yolu’nda Kayseri’de Düşünce Hayatı
Çinlilerin ipek, Hintlilerin baharat üretimi, tarihteki iki önemli ticaret yolunun doğmasına sebep
olmuştur. Dönemin güçlü ülkelerinden Mısır ve Roma’nın ipeğe ve baharata düşkünlükleri sebebiyle bu
malları taşıyan kervanların belli güzergahla Anadolu, Mezopotamya, Çin ve Hindistan arasındaki
yolların gelişmesinde ve yeni kültürlerin tanınmasında önemli rol oynamıştır (Karaca, 2022, s.157). Yeni
arazilere veya kurulmuş şehirlere yerleşen Türk halkları arasında fikir ve düşünce hayatının
oluşmasında ve medeniyetlerin karşılıklı olarak etkileşiminde İpek Yolu’nun katkısı büyüktür (İsayev &
Özdemir, 2011, s.113). Ticaret aracılığıyla oluşan kültürler arası temas sonucunda Çin, İran, Sogd, Türk
ve Arap kültürlerinin ve yaşantılarının kaynaşmasına bağlı olarak çeşitli düşünce ve fikirler ortaya
çıkmıştır.
Türkiye Selçuklu döneminin en önemli şehirlerinden birisi olan Kayseri, Orta-Çağ fikir ve düşünce
dünyasında yer almış; şehirdeki medreselerde ders vermek üzere gelen değerli şahıslar sayesinde önemli
bir konum elde edebilmiştir. Ahmed Yesevî, Fahreddin Razî, İbnü’l-Arabî, Mevlâna Celaleddin Rumî,
Mevlana’nın hocalarından Seyyid Buhaneddin, Evhadü’d-din Kirmanî, Ahî Evran, Bacıyan-ı Rum,
| 1795 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
Davudî Kayserî ve daha birçok önemli isim, Kayseri ile bütünleşmişlerdir. Bu şahısların veya onlara ait
düşüncelerin Anadolu’ya geliş hikayelerinde elbette İpek Yolu’nun rolü olmalıdır.
7. İpek Yolu’nda Kayseri’de Sözlü ve Yazılı Edebiyat
Orta Çağ’da ticaret denildiği zaman akla ilk gelen İpek Yolu, Çin’den başlayıp Anadolu ve
Akdeniz’e hatta Avrupa’ya kadar giden dünyaca ünlü bir yoldur. Doğu ile batı arasında Kıtalararası
Yolculuk olarak atfedilebilen bu ticaret yolunun iktisadî öneminden başka siyasî, askerî, dinî, sosyal ve
kültürel ilişkilerin oluşumunda rolü vardır (Işıktaş & Duran, 2017, s.585). Başlangıcından itibaren
güzergahındaki bölgelerde yaşayan çeşitli halklardan ve ırklardan izler taşıyan İpek Yolu, olağanüstü
bir zenginlik sunmuştur (Işıktaş & Duran, 2017, s.585).
Maddî ve manevî değere sahip birçok ürünle birlikte sözlü kültüre ait ürünler de bu yol ile
taşınmıştır. Örneğin yaşayan farklı topluluklarda görülen çeşitli masallar, fıkralar, hikayeler, efsaneler
gibi sözlü edebiyata dair anlatılar, bu etkileşimin önemli bir kanıtıdırlar (Kar, 2017, s.6). Keloğlan,
Nasreddin Hoca, Dede Korkut, Gılgamış, Yaratılış, Tufan gibi yazılı edebiyata geçmiş sözlü ürünler, bu
konuya örnek gösterilebilir. Anadolu’daki Keloğlan masalları, Kırım Tatar masallarındaki Keloğlan’a
benzer. Aynı şekilde Gençlikte mi Kocalıkta mı? masalı, Kırgızların Kedeylan ile Özbeklerin
Küntoğmuş destanlarının masal varyantları; Kazakların Zengin ile Oğlu, Özbeklerin Baba
Vasiyeti, Altay Türkleri’nde Közödöy masalları, İpek Yolu’yla Anadolu’ya gelmiş olmalıdır. (Kar,
2017, s.6). Bundan başka rivayetler, atasözleri, destanlar, mitolojiler, kahramanlık öykülerinin de bu yolla
yayıldığı ve tanındığı söylenebilir. Ortak ve aynı kültüre mensup milletler arasında birleştiricilik ve
devamlılık rolünden söz edebileceğimiz İpek Yolu’nun sözlü edebiyata katkısı Kayseri’de halk
arasındaki söyleşilerde görülmektedir.
8. İpek Yolu’nda Kayseri’de Mimarî Yapılar
Çinli seyyah Çiang Kian, M.Ö. 138-115 yılları arasında yaşadığı Türkistan’da kurulmuş şehirlerden
yalnızca Fergana Bölgesi’nde 70 kadar şehir ve kasaba bulunduğundan bahseder. Ticaretin ve ticaret
yolunun doğudan Çin, güneyden Hint ve batıdan da İran medeniyetinin Orta-Asya’ya tesir etmesi ile
Orta-Asya medeniyeti hızla inkişaf etmiştir. Doğu ile batının Türkistan’daki temasları neticesinde
muhtelif kavimlerin Türkistan’a taşımış oldukları kültürel inkişafın yanında maddî medeniyet
hususunda da büyük tesirleri olmuştur (Yaşar, 1994, s.22).
İlerleyen zamanlarda tarih sayfalarında yer alan Moğollar, ticareti canlandırmak ve yolların
güvenliğini sağlamak için posta sistemine büyük önem vermişlerdi. Kuzey Çin’deki Jin Hanedanlığı
(1115-1134)’dan etkilenerek edindikleri Yam Sistemi’nin ilk olarak Cengiz Han (1162-1227) tarafından
uygulamaya konulduğu; Ögedey Han (1229-1241) tarafından yeniden organize edildiği bilinmektedir.
Genellikle 30 ile 50 km.de, 1 günlük mesafeye göre ayarlanan ve bu şekilde şehirleri ve limanları birbirine
bağlayan Yam Sistemi ile Moğollar, ülkenin ticarete hizmet eden önemli bir yapı oluşturmuşlardı
(Koçak, 2019, s.41). Anadolu’daki kervansaray türü mimarî eserlerin Moğolların Yam Sistemiile aynı
işlevde olduğu söylenebilir. Moğollardan çok önce Çin’e komşu ve Çin kültüründen haberdar Türklerin
mimarî yapı anlayışlarını, İpek Yolu aracılığıyla Anadolu’ya getirmiş olmaları mümkündür.
Dolayısıyla Anadolu’da çeşitli ve değişik anlayışla yapılan eserlere rastlanılmaktadır. Kayseri’deki
| 1796 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
kervansaraylardan başka hanlar ve mbet türü eserlerde Orta-Asya ve Horasan izleri görülmekle
beraber bu konudaki sanatsal ve yapısal detaylar, Sanat Tarihi, Arkeoloji ve Mimarlık gibi dalların
alanları olması sebebiyle fazla değinilmemiştir.
Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar dikkate alınarak devasa boyutları dışında İran ve Orta-Asya’nın ilk
dönem yapılarının birer kopyası olarak değişik plan tiplerinde inşa edilen kervansaraylar (Yılmaz, 2020
s.78), daha çok Kayseri’ye güzergahı olan yollarda görülmektedir. Özellikle Kayseri-Sivas, Kayseri-
Konya ve Kayseri-Aksaray istikametlerinde sayıları fazladır. Selçuklu döneminde Anadolu’da yaptırılan
en büyük kervansaraylardan Sultan Han’ın Konya-Sivas bağlantısında ortak nokta olan Kayseri’ye yakın
inşa edilmesi, bu güzergahta yer alan Kayseri’deki ticaretin etkin ve işlek olduğunu göstermesi
bakımından önemlidir. Bu tespitlere dayanarak Selçuklu çağında Anadolu şehirlerinden Kayseri’nin
konumlandığı kervan güzergahındaki üretim, dağıtım, ulaşım sisteminin ana merkezi veya omurgası
olması dolayısıyla şehirleşme dinamiklerinde üretimin ve dağıtımın ana geçiş koridoru olduğunu kabul
etmek gerekir (Özcan, 2015, s.188).
Anadolu’nun ilk fethedilen şehirlerinden olan Kayseri, Danişmendliler devrinden beri imar
faaliyetleri ile kısa sürede Türk-İslam şehri karakterini kazanmış olması yanı sıra Orta-çağ tarihinin en
parlak devirlerini Selçuklu hakimiyetinde yaşamış ve değerli abideler ile süslenmiştir (Gökhan vd., 2016,
s.100). Bu durum, Kayseri’deki tarihî yapılardan olan medreseler, kervansaraylar, hanlar ve
kümbetlerden anlaşılabilmektedir. İpek Yolu’nun etkisiyle İran, Azerbaycan, Ermenistan, Hindistan’da
oluşturulan mimarî tarz ve yöntemler, Anadolu’nun çeşitli coğrafyalarında görülmeye başlamıştır. (Kar,
2017, s.5). Bu sebeple Kayseri’deki medreselerde, kervansaraylarda ve hanlarda Orta-Asya etkileri
görülürken kümbet türü yapılarda Horasan etkisinden söz edilebilir (Cirtil, 2001).
Sonuç
Türkler, İpek Yolu’na ve yol üzerindeki ticarete mutlak hakim oldukları dönemlerde hem Orta-
Asya (Türkistan) hem de Anadolu’da tarihlerinin en güçlü devleti olmuşlardır. Ancak coğrafî keşifler
sonucunda değişen ekonomik ve sosyal şartlar ile bu güç, zamanla zayıflamış ya da el değiştirmiştir.
Türkiye Selçuklu Devleti zamanında siyasî, idarî, askerî, iktisadî, dinî, sosyal ve kültürel öneme sahip
Kayseri, aynı zamanda Anadolu İpek Yolu ticaretinde doğu-batı, kuzey-güney güzergahında en işlek, en
hareketli, en güvenli bir noktada yer almaktaydı. Yol üzerindeki hanlar, hamamlar, bedestenler,
kervansaraylar, imarethaneler, yollar, köprüler, çarşı ve pazarlar, Kayseri’nin tarihî zaman sürecinde
ticaretteki işlevini ve ticarî itibarını ortaya koymaktadır.
İpek Yolu’nun Anadolu’daki şehirlerinden birisi olan Kayseri, sahip olduğu imkanlar
doğrultusunda kervanların ve kervanlardaki yolcuların, seyyahların, misyonerlerin, elçilerin, çevre
bölgelerden gelen halkların hatta hükümdarların mola verdikleri, dinlendikleri, ihtiyaçlarını
giderdikleri, alış-veriş yaptıkları bir şehir olarak karşımıza çıkmaktadır. Selçuklu döneminde özellikle
dokumacılık, boyacılık ve dericilik alanlarında kendinden söz ettiren şehir, Ahilik ve Bacı teşkilatlarıyla
oluşturulan esnaflar sitesiyle de bir öncüdür. Günümüzde ise pastırma, sucuk, mantı gibi çeşitli
ürünleriyle tanınmış; aynı zamanda sanayi alanında yeni ve gelişmiş bir ticarî görünüm kazanmıştır.
Sonuç olarak, her ne kadar zamanla İpek Yolu güzergahı değişmiş olsa da konumu ve ticarî faaliyetleri
| 1797 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
ile Kayseri, geçmişten günümüze bu coğrafyada yaşayan ve burada kurulan devletler için her zaman
önemli olmuş, değerini kaybetmemiştir.
Etik Kurul İzni
Bu makale etik kurul izni gerektiren bir çalışma grubunda yer almamaktadır.
| 1798 |
Dilber USUL
ERCİYES AKADEMİ
Kaynakça
Akdağ, M. (2018). Türkiye’nin iktisadi ve içtimai tarihi. Yapı Kredi Yayınları.
Aksarayi, K. M. (2000). Müsameretül-Ahbar. (Çev. M. Öztürk). Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Alyılmaz, C. (2010). İpek yolu ve Orhun yazıtları. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü
Dergisi, 11(24), 181-192.
Atar, A., Şahin, H.& Çavuşoğlu, T. (2018). Geçmişten günümüze ipek yolu hakkında genel bir
değerlendirme. Econder International Academic Journal, 2(2), 334-348.
Baş, A. (1996). Kayseri ticaret yapıları üzerine bir araştırma. Kayseri Büyükşehir Belediyesi.
Bayram, M. (2002). Bacıyan-ı Rum (Anadolu bacıları) ve Fatma bacı. Türkler Ansiklopedisi C.6. 365-379.
Bedirhan, Y. (1994). Orta çağda ipek yolu hâkimiyeti ve Türk yurtları (Yüksek Lisans Tezi). Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Cahen, C. (1979). Osmanlılardan önce Anadoluda Türkler. E Yayınları.
Çakan, V. (2008). Tarihi süreç içerisinde Kaşgar’ın ipek yolu üzerindeki konumu. Dünden Bugüne İpek
Yolu: Beklentiler ve Gerçekler Uluslararası Sempozyumu Bildiriler Kitabı. İstanbul: Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 208-221.
Cinkara, A. (2019). Uygurlar ve ipek yolu. Asya Araştırmaları Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 3(2), 329-
346.
Cirtil, S. (2001). Eratna Beyliği mimarisi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Eravşar, O. (2000). Seyahatnamelerde Kastamonu. Kayseri Ticaret Odası Yayınları.
Gökhan, İ., Koçak, K., & Saraç, H. (2016). Anadolu Selçukluları döneminde Nevşehir, Niğde, Kayseri ve
Aksaray çevresinin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel tarihi. Cappadocia Journal of History and
Social Sciences, 1(7), 83-117.
Gordleviski, V. (1988). Anadolu Selçuklu Devleti, (Çev. A. Yaran). Onur Yayınları.
Güçlüay, S. (2002). Anadolu Selçuklu Devletinin ticaret politikası., Türkler Ansiklopedisi C.7: 365-374.
Günel, G. (2010). Anadolu Selçuklu dönemi’nde Anadolu’da ipek yolu-kervansaraylar–köprüler. Kebikeç,
29, 133-146.
https://www.cekulvakfi.org.tr/haber/ipek-yolu-kultur-yolu-haritasi-yayimlandi, 2023
İbni Bibi. (1941). Anadolu Selçuklu Devleti tarihi. (Çev. M. N. Gencosman). Uzluk Basımevi.
İsayev, E. & Özdemir, M. (2011). Büyük İpek Yolu ve Türk Dünyası. Zeitschrift für die Welt der
Türken/Journal of World of Turks, 3(1), 111-120.
Işıktaş, E. & Duran, A. (2017). Geçmişten günümüze ipek yolu’nun önemi ve buna ilişkin yapılmış
bilimsel çalışmalar. Social Scıences Studies Journal, 3(8), 584-596.
Joshua, M. (2018). İpek yolu [silk road]. (M. İlhan, Çevirmen). World History Encyclopedia. alınmıştır
https://www.worldhistory.org/trans/tr/1-466/ipek-yolu/
Kalan, E. (2014). XIII-XIV. Yüzyıllarda kuzey ipek yolu ve Altın Orda hanları’nın ticaret politikaları,
Avrasya Etüdleri, 45(1), 43-62.
| 1799 |
Türkiye Selçuklu Dönemi İpek Yolu’nda Kayseri
ERCİYES AKADEMİ
Kar, A. (2017). İpek Yolu’nun Türk dünyası ülkelerine geçmişten günümüze sosyo-kültürel etkileri.
Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Araştırma Dergisi, 1(2), 3-8.
Kar, A. (2019). İpek yolu’nda Türkler. The Journal of Turk-Islam World Social Studies, 3(7), 191-196.
Karaca, Ö. (2022). Tarihin iz dokunduğu ve ses verdiği güzergâh ipek yolu. Tarih Araştırmaları Dergisi,
41(71), 154-173.
Kırpık, G. (2012). Haçlılar ve ipek yolu. Biliğ Türk Dünyası” Sosyal Bilimler Dergisi, (62), 173-200.
Koçak, M. E. (2019). Moğollar zamanında ticaretin beşiği: ipek yolu. Genel Türk Tarihi Araştırmaları
Dergisi, 1(1), 37-46.
Özcan, K. (2015). Selçuklu çağında Anadolu kentleşme koridoru. Bilig, (73), 185-206.
Özdaşlı, E. (2015). Çin’in yeni ipek yolu projesi ve kültürel etkileri. Electronic Turkish Studies, 10(14), 579-
596.
Şahin, T. E. (2020). İpek yolu: tarihsel geçmişi, kültürü ve Türk dünyası için önemi. Tarih Araştırmaları
Dergisi, 39(67), 71-97.
Sümer, F. (1985). Yabanlu pazarı (Selçuklu devrinde milletlerarası büyük bir fuar). Türk Dünyası
Araştırma Vakfı.
Usta, A. (2018). İpek yolu ve Selçuklular. İçinde A. Taşağıl (Ed.). İpek Yolu (s.349-362). Türk Kültürüne
Hizmet Vakfı Yayınları
Yılmaz, E. (2020). XII. ve XIII. yüzyıllarda Anadolu’da ipek yolu. Journal of Universal History Studies, 3(1),
73-84.
... Araştırmalar göstermektedir ki Selçuklu Devleti Döneminde kente pek çok ticari faaliyet işleviyle mimari yapı tasarlanmıştır. Harita okumalarında, yerinde tespit çalışmalarında ve yapılan incelemelerde Kayseri Selçuklu dönemine ait şu an mevcut olmayan ancak haritalarda ve kaynaklarda ismi geçen çarşı isimleri şu şekildedir: Kuyumcular Çarşısı, Demirciler Çarşısı, Pamukçular Çarşısı, Kasaplar Çarşısı, Uzun Çarşı, Muytablar Çarşısı, Arpacılar Çarşısı, Takyeciler Çarşısı, Halaçlar Çarşısı, Kürtüncüler Çarşısı, Habbazlar Çarşısı, Bakkallar Çarşısı, Eskiciler Çarşısı, Gazezler Çarşısı, Ebdulfettah Efendi Çarşısı, Nalband Çarşısıdır (Baş, 1996, s. 52), (Usul, 2023(Usul, , s. 1792. Bu çarşılar ihtiyaca ve hammaddesine göre başkalaşmaktadır. ...
... Yabanlu Pazarı'nın günümüzde yapılan uluslararası büyük ölçekli fuarlara eş değer olduğu ifade edilmektedir (Sümer, 1985, s. 6). (Bibi, 1941, s. 66), (Usul, 2023(Usul, , s. 1793. ...
Article
Her kentin zaman içinde birikerek oluşmuş, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutları içeren kendine özgü bir kimliği bulunmaktadır. Bu kimlik, kentleri birbirinden ayırarak onlara özgünlük kazandırır. "Kültürel Süreklilik" kavramı, kentsel kimliğin ve mekânsal hafızanın korunarak sürdürülebilir bir şekilde gelişiminde önemli bir rol oynamaktadır. Kayseri kenti, tarih boyunca önemli bir kültürel ve tarihsel merkez olma özelliği taşımıştır. Özellikle Selçuklu Dönemi, bu şehrin kültürel mirasının oluşumunda ve şekillenmesinde kritik bir yere sahiptir. Selçuklu Dönemi öncesi ve sonrası süreçlerde katmanlaşarak gelişen kentsel doku hem geleneksel hem de modern dönemlerde birçok değişim ve dönüşüm geçirmiştir. Bu çalışmada, Kayseri'nin kentsel kimliğini oluşturan Selçuklu Dönemi kültürel mirası, kentsel morfolojideki süreklilik ve süreksizlik bağlamında değerlendirilmiştir. Araştırma kapsamında, kültürel süreklilik kavramının kentsel mekânlarla ilişkisi ele alınmış ve bu kavramsal çerçeve doğrultusunda Kayseri’deki Selçuklu Dönemi kültürel mirasının tespiti, gelişimi ve kentsel yapıdaki yeri incelenmiştir. Bu bağlamda, çalışma Selçuklu Dönemi’ne ait kültürel mirası belgelemeyi ve kentsel kurguyu bütüncül bir perspektiften değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Selçuklu Dönemi kültürel mirası, kartografik yöntemler kullanılarak analiz edilmiştir. Çalışmada, 1882 tarihli kent haritası ile 1945 ve 1986 tarihli imar planları karşılaştırılmış; tarihsel yapıların izleri okunarak ve farklı dönemlere ait veriler üst üste getirilerek değerlendirilmiştir. Bu kapsamda üretilen özgün dijital haritaların, Selçuklu Dönemi tarihine, kentsel ve kültürel miras çalışmalarına önemli katkılar sağlayacağı düşünülmektedir. Çalışmanın sonucunda, Selçuklu Dönemi’nden itibaren kentsel coğrafyada fiziksel ve kültürel varlığı belirlenen kırk beş mimari eserden otuz sekizinin günümüze kadar sürekliliğini koruduğu tespit edilmiştir. Bu süreklilikte, Selçuklu Dönemi’nin kentsel mekân organizasyonunun modern Kayseri kentsel yapısını biçimlendirdiği ve benzer yer seçim kararlarının kentin tarihsel katmanlarında sürdürüldüğü görülmüştür. Sonuç olarak, Selçuklu kent kimliği ve kültürel sürekliliğin modern Kayseri'nin kentsel yapısında sürdürüldüğü ve bu tarihsel mirasın kent kimliğine katkı sağlamaya devam ettiği ortaya konmuştur.
Article
Full-text available
Tarih boyunca kentler, kültür ve medeniyetlerin doğduğu, geliştiği ve yayıldığı yerler olmuştur. Kentler, tarihsel süreçte insanların çeşitli gereksinimlerinin ürünü olarak sürekli bir gelişme göstermiştir. Bu gelişme sürecinde hem insanlığın birikiminin gelecek kuşaklara taşıyıcısı, hem de taşıdığı uygarlık birikimi ile insanoğlunun geleceğini şekillendiren en önemli faktörlerden biri olmuştur. Kentleri bir damar gibi birbirine bağlayan yollar; iletişimin sağlandığı, alışverişin sürdürüldüğü ve bilgilerin aktarıldığı yapı olmuştur. Antik çağlardan günümüze tarihin akışını değiştiren ve nice hadiselerin yaşandığı uluslararası yollarda vardır. Antik yolların binlerce kilometrelik güzergâhı günümüzün teknolojik imzasında modern görünüm ve vasıtalarla hala fonksiyonunu sürdürmektedir. Bu makalede tarihi süreç içerisinde İpek Yolu’nun yol ağlarının durumu, gelişimi ve muhtemel güzergâhları açıklanmaktadır. Çağlar boyunca işlevini sürdüren ve geniş coğrafyaya yayılan İpek Yolu’nun yol durumları ve zaman içerisinde geçirdikleri değişimlere yer verilmiştir.
Article
Full-text available
Humans, due to their creation, have been in constant communication and interaction with each other in order to meet their needs. Societies have tried to obtain the items that they needed and have applied various ways to get them since the early ages. Trade has been one of these ways. Through trade, different civilizations have met each other and discovered new products. The Silk Road, which has nearly 2000 years of history and emerged as a result of commercial activities between East and West, has been well-trodden route of its time. The Silk Road is not a single road. It is divided into several routes. These routes include different geographies. For this reason, many states have fought each other for the dominance of the Silk Road within the historical process. The Mongols dominated a large part of the Silk Road. The jam system, established during the period, was aimed to help commercial activities. New cities were established, trade was supported and Mongolian cities became the centres of attraction. With merchant association system which was supported by dynasty members and government officials, Mongol territories were made suitable for trade. Additionally the insurance system applied to merchants' goods by the Mongols and the fact of not harming the trade caravans even in the time of war indicate how much the Mongols value trade. In this article, the Silk Road in the period of the Mongol Empire, which was founded in the early 13th century and deeply influenced world history, is examined. * Bu çalışma, Aksaray Üniversitesi tarafından 03-05.05.2018 tarihleri arasında Aksaray'da düzenlenen V. Genç Tarihçiler Öğrenci Çalıştayı'nda sunulan bildiriden faydalanılarak hazırlanmıştır.
Article
Full-text available
One of the oldest trade routes at past is the Silk Road. The states that have dominated this road, where the caravans continually traveled from China to Europe, have enriched, and on the other hand, they have seen a duty for themselves to make caravanserais and inns to the important points on the road in order to ensure the safety of the road. Since most of the Silk Road passed through the area of Turkestan, it was the Turks who controlled the Silk Road from the beginning until the 19th century. The Turks have made countless struggles among themselves or with different states to maintain their dominance on the road. For the reason that China’s biggest source is linked to silk, the longest struggles have been the ones between China and the Turks in almost every period of history. The most important trade center on the Silk Road was East Turkestan. Therefore, the strongest battles have been carried out by the aim of seizing or retaining East Turkestan. China dominated East Turkestan, the homeland of Uighur Turks today in history, at the end of the 19th century. Nowadays, China wants to have a say in world trade by reviving the historical Silk Road. China applies the policy of total extermination of the Turks and their ccultures from East Turkestan located at the crossroads of the Silk Road, which is the homeland of the Turks and the main geography of Turkish-Islamic civilization, because of the fear that it might lose its dominance over the region in time. The Silk Road, which has provided significant economic and commercial gains to the Turks for nearly 2000 years, has been recently seriously threatening the existence of the Uighur Turks in the region because of the new Silk Road project of China. In this article, the role of Uighur Turks in the context of historical Silk Road and new Silk Road project is discussed in the light of historical information and documents.
Article
Full-text available
XIII. yüzyılın başlarında Moğol İmparatorluğu'nun kurulmasıyla birlikte Avrasya'da barış ve huzur ortamı yeniden tesis edilmiştir. İmparatorluğu kuran Cengiz Han daha saltanatının ilk yıllarından itibaren ticaretin önemini kavramış ve ticari faaliyetlerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmıştır. Moğolların Orta Asya'dan sonra Doğu Avrupa'ya girmeleriyle, bölgede ticarî ve ekonomik ilişkiler bir süreliğine bozulsa da, aynı zamanda bölgedeki Türk kabilelerinin merkezî ve güçlü bir devletin idaresinde birleştirilmesi, ticaretin yeniden gelişmesine vesile olmuştur. Moğolların, bilhassa da Altın Orda Hanlarının izlemiş olduğu olumlu politikalar neticesinde Moğol akınları sebebiyle kesintiye uğrayan ticaret yeniden canlanmış ve Deşt-i Kıpçak'a Bizanslı, İtalyan, Ermeni ve diğer yabancı tüccarlar tekrar gelmeye başlamıştır.
Article
İlk kez 1877 yılında Alman Jeolog Ferdinand von Richthofen tarafından kullanılan İpek Yolu terimi Çin’den başlayan ve Hindistan’a, İran’a, Anadolu’ya ve Roma’ya kadar uzanan devasa ticaret rotasını tanımlamaktadır. Anadolu coğrafyası, tarihin çeşitli dönemlerinde topraklarını bir ağ gibi saran ticaret yolları ile bu güzergâha aktif olarak katılmayı dilemiş, özellikle Anadolu Selçukluları, fetihleri ekonomik çıkarlar doğrultusunda planlayarak ve fethedilen bölgelerin ticari faaliyetlerinde devamlılığına itina göstererek ekonomik istikrarı sağlama konusunda önemli adımlar atmışlardır. Yabancı devletlerle ticari antlaşmalar imzalanarak uluslararası ticarette yer edinilmeye, kervansaraylar ve köprüler inşa edilerek seyahatin güvenliği teminat altına alınmaya, pazar ve panayırlar kurularak ise Anadolu’ya ulaşan tüccarlara özgür bir alışveriş ortamı oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çabalar Anadolu’yu hem ekonomik hem de kültürel açıdan zenginleştirmiştir.