Content uploaded by Zübeyir Aslan
Author content
All content in this area was uploaded by Zübeyir Aslan on Sep 14, 2024
Content may be subject to copyright.
e-ISSN: 2619-9114
December / Aralık 2023, Volume / Cilt 7, Issue / Sayı 2
İSLÂM HUKUKUNDA MÜELLEFE-İ KULÛB KAPSAMINDAKİ
GAYRİ MÜSLİMLERE ZEKÂT FONUNDAN PAY/HİSSE TAHSİSİ
Allocation of Shares/Portions from the Zakat Fund for Non-Muslims
under Muallafa-i kulûb in Islamic Law
Zübeyir ASLAN
Dr. Öğr. Üyesi, Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi (İslam
Hukuku)
zubeyir.aslan@ahievran.edu.tr
https://orcid.org/0000-0002-4834-8749
Article Information / Makale Bilgisi
Article Types / Makale Türü: Research Article / Araştırma Makalesi
Received / Geliş Tarihi: 14.11.2023
Accepted / Kabul Tarihi: 13.12.2023
Published / Yayın Tarihi: 31.12.2023
Pages / Sayfa: 198-215
Plagiarism / İntihal:
This article has been reviewed by at least two referees and scanned via a plagiarism software. / Bu
makale, en az iki hakem tarafından incelendi ve intihal içermediği teyit edildi.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
199
Öz: İslâm’ın beş temel rüknünden biri zekâttır. Zekâtın farz oluşu ve zekât verilecek sınıflar
Kur'an nassına dayanmaktadır. Hz. Peygamber zamanında farklı zamanlarda müellefe-i kulûb
kategorisi dâhil tüm sınıflara zekât verilmiştir. Ancak Hz. Ebû Bekir döneminde Hz. Ömer, ülü’l-emr
olarak müdahale etmiş ve müellefe-i kulûba verilen zekât uygulamasını nihayete erdirmiştir. Bu yeni
tatbikat, Hz. Ebû Bekir ile diğer sahabeden kabul görmüştür. Bu itibarla, Kitap ve Sünnet’le sabit olan
müellefe-i kulûba zekât verme hükmünün askıya alınmasından hareketle fakihler farklı içtihatlarda
bulunmuşlardır. Nitekim Hanefîler Hz. Peygamber’den sonra müellefe-i kulûba zekât verilemeyeceğini
savunurlarken, Mâlikîler’in mezhep görüşüne göre hüküm bakidir. Şâfiîler, müellefe-i kulûba zekât
verilmesinin “ibâha” bildirdiğini vurgularlarken, Hanbelîler’e göre de müellefe-i kulûb dâhil bütün
sınıfların hükmü bakidir. Keza günümüzdeki fıkıh meclislerinin kararları ile bazı fakihlere göre de ilgili
âyet hükmünün neshedilmediği teyid edilmiş ve bu grubun halen zekât sarf edilecek sınıflardan
sayıldığı ifade edilmiştir. Bu itibarla; fakihlerin mezkûr kategoriye zekât verilip-verilmemesiyle ilgili
çeşitli görüşleri ile müellefe-i kulûbun günümüzdeki kapsamı ve bu sınıfa kimlerin sokulabileceği
hususları çalışmamızın ana konusunu oluşturmaktadır. Keza çalışmamız; günümüzde çeşitli İslâmî
kuruluşlarca gayri müslimlere zekât adı altında yapılan bir takım maddi/nakdi fonlamalara fıkhî
pencereden ışık tutma amacını taşımaktadır.
Anahtar Kelimeler: İslâm Hukuku, Sadaka, Zekât, Gayri Müslim, Müellefe-i kulûb.
Abstract: One of the five fundamental requirements of Islam is for financially capable Muslims
to give zakat to the deserving eight categories. The obligation of zakat and the eligible recipients are
based on Quranic verses. During the time of the Prophet Muhammad, zakat was given to all categories,
including the "muallafa-i kulûb" (those whose hearts are to be reconciled). However, during the reign
of Hz. Abu Bakr, Hz. Umar intervened as the leader and put an end to giving zakat to muallafa-i kulûb.
This new practice was accepted by Hz. Abu Bakr and other companions. Therefore, based on the
suspension of the ruling to give zakat to muallafa-i kulûb, jurists have made different interpretations.
For instance, Hanafis argue that zakat cannot be given to muallafa-i kulûb after the Prophet
Muhammad, while according to the Maliki school of thought, the ruling still applies. Shafi'is emphasize
that giving zakat to muallafa-i kulûb indicates permissibility, whereas according to the Hanbali school,
the ruling for all categories, including muallafa-i kulûb, continues. Additionally, according to some
scholars and the decisions of contemporary Islamic jurisprudential councils, it has been declared that
the relevant verse's ruling has not been nullified. Hence, the various opinions of jurists regarding giving
zakat to this specific category and the current scope of muallafa-i kulûb, as well as who can be included
in this category, constitute the main focus of our study. Furthermore, our work aims to shed light on
certain financial support provided to non-Muslims under the name of zakat by various Islamic
organizations today, from a jurisprudential perspective.
Keywords: Islamic Law, Charity, Zakat, Non-Muslim, Muallafa-i kulûb.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
200
Giriş
İslâm, Müslümanlara uhrevi saadeti vadetmenin yanında, dünyada da Müslüman ve
gayri müslimlere iktisadi açıdan müreffeh bir hayat tarzı sunmaktadır. Bunu sağlamak için de
birtakım tedbirlerin alınması gerekmiştir. Nitekim bir nevi sosyal yardımlaşma kurumu
sayılan zekât müessesesi bu minval üzere meşrulaştırılmış ve bu sayede ekonomik refah
sağlanmaya çalışılmıştır.
İslâm zekât kurumu; Müslümandan Müslümana ve bazı fakihlere göre Müslümandan
gayri müslime (müellefe-i kulûba) zekât verilerek toplumun birçok muhtacına dokunan, fert
ve toplumlar için müspet katkı sunan bir ekonomik modeldir ve asıl amacı, toplum katmanları
arasında sosyal adaleti sağlamaktır.
İslâm’da prensip olarak gayri müslimlere zekât verilmez. Müellefe-i kulûb kavramı
altına sokulanlar ise genel anlamda gayri müslimlerden farklı bir statüde
değerlendirilmişlerdir. Bu sebeple zekât dağıtılırken Kur’an nassıyla sabit olan müstahaklara
verilir. Söz konusu müstahakların birine mi, birkaçına mı veya tamamına verilmesi gerektiği
hususuna daha sonra değinilecektir. Ancak esas olan zekâtın, içinde müellefe-i kulûb’un da
bulunduğu sınıf/sınıflar arasında paylaşılmasıdır.
Zekât sınıfları arasında bulunan “müellefe-i kulûb” kavramının; ilgili âyette “umum”,
yani “Müslüman olmaları umulan gayri müslimler” ile “yeni İslâma girmiş olanların, yeni
girdikleri dinde sebatlarının sağlanmaları” şeklinde ifade etmesi ile Hz. Peygamber’in söz
konusu umuma uygun olan tatbikatından hareketle, bazı fakihler tarafından “Müslüman
olmaları umulan gayri müslimler”i kapsayacak şekilde geniş bir yelpazede ele alınması, İslâm
zekât müessesesinde, toplumun sadece inanç yönünden gözetilmediğini göstermektedir. Bu
itibarla zekât, Müslümanların mali ibadeti yönüyle birlikte, müellefe-i kulûb gibi toplumun
birçok gurubu için sosyal ve iktisadi yönüyle de öne çıkmaktadır. Bu sebeple zekât; tarihte
olduğu gibi günümüz finans çevrelerinin sosyal adalet sağlamada istifade ettikleri bir
müessese olup, gerçek anlamıyla uygulandığında en iyi iktisadi model olabilen İslâm
ümmetinin yardımlaşma sandığı olmuştur.
1. İslâm’da Zekât: Genel Bakış
1.1. Zekâtın Sözlük ve Terim Anlamı
Kur’an’da, zekâtın karşılığı olarak “sadaka” kavramı geçmektedir. Dolayısıyla ilgili
âyette geçen “sadaka”dan maksat; bir vecibe olarak Müslümanlara farz kılınan mali
yükümlülük yani zekât olarak anlaşılmalıdır. Zekât ise; sözlükte temizlik, arınma, bereket,
nema ve artma anlamlarına gelmektedir.
1
Istılahta ise fıkıh mezhepleri arasında farklı
tanımları yapılmıştır. Hanefîler’e göre zekât, “ortalama refah düzeyinin üzerindeki
mükelleflerin (zekâta tabi malı nisaba ulaşan zenginlerin), belirli şartları taşıyan mal
varlıklarının muayyen bir miktarını, muayyen bir zaman sonra hak sahibi olan düşük gelir
sahiplerine verilmek üzere Allah Teâlâ’nın rızası için temlik etmeleridir.”
2
Mâlikîler’e göre,
1
Ahmed b. Muhammed b. Ali Feyyûmî, el-Misbâhü’l-münîr (Dımaşk: 2016), 253; Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî
el-Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr (Beyrut: 1994), 3/83; Mansur b. Yunus b. Salâheddin b. Hasan b. İdris Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-
iknâ‘ (Beyrut: 1983), 2/165; Mehmet Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü (İstanbul: 2019), 618.
2
Muhammed b. Abdilvahid es-Sivâsî İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye (Beyrut, 2003), 6/163; Ömer Nasuhi Bilmen,
Hukuku İslâmîyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu (İstanbul: 1970), 4/77; Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 618; Komisyon,
Dinî Kavramlar Sözlüğü, (Ankara: 2006), 711.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
201
“sahibine zekât düşebilmesi, nisaba
3
ulaşmış olması gereken mal parçasıdır.”
4
Şâfiîler’e göre,
“belli bir maldan belli bir miktarın, belli şartlar çerçevesinde belli kişilere verilmesidir.”
5
Hanbelîler’e göre ise, “belli miktardaki bir malda vacip bir hak olup belli bir vakitte belli bir
taifeye verilen mal”
6
şeklinde tarif edilmiştir.
1.2. İslâmda Zekâtın Farz Oluşu ve Önemi
Zekâtın Medine’de farz kılındığına dair ihtilaf yoktur. Zekâtın hangi yılda farz
kılındığı hususunda ise ihtilaf yaşanmıştır. Hicri ikinci yılda farz olduğunu dile getirenler
olduğu gibi dördüncü yılda farz olduğunu savunanlar da vardır.
7
İslâm inancına göre, insanların maddi açıdan farklı yaratılmaları Allah’ın iradesiyle
gerçekleşmiştir. Bu sebeple kimileri zengin kimileri de fakir olarak hayatlarını devam
ettirmektedirler.
8
Bununla birlikte İslâm, zekât müessesesiyle zenginleri sosyal sorumluluk
altına alarak fakirlerin de temel ihtiyaçlarını giderecek düzeyde hayat şartlarını yaşamalarını
hedeflemiştir. Nitekim şâri‘, zekâta tabi malı nisaba ulaşan Müslümanlardan zekât
vermelerine hükmederken muhtaçları gözetmeyi tamamen onların insafına bırakmamış ve
üzerlerine bir vecibe olarak yüklemiştir.
9
İslâm’da kurumsal olarak zekât toplama işi âmillere (devlet adına zekât toplayan)
verilmiştir. Nitekim klasik kaynaklarda fakihler, emvâl-i zâhiri kabul edilen malların zekâtını
vermeyenlerle gerektiğinde savaşılacağını, zekâtın farz oluşunu inkâr edenlerin kâfir
sayılacağını bildirip
10
bu hususta Hz. Ebû Bekir’in zekât vermeyenlerle güç kullanarak
mücadele etmesini delil gösterirler.
11
Bu durum, zekâtın İslâm dinindeki önemini
vurgulamakla birlikte, sosyal denge ve huzuru sağlamak için gerektiğinde zor kullanmaya
başvurulabileceğini göstermektedir. Ayrıca zekât ibadeti yerine getirilirken dikkat edilmesi
gereken hususlar vardır. Bunlardan biri zekâtın verilme biçimidir. Yani zekâtın açıktan mı
yoksa gizliden mi verilmesinin daha iyi olacağı meselesidir. Zekâtın açıktan verilmesini
gerekli kılan bir durum söz konusu olmadığı yerlerde gizli verilmesinin daha iyi olacağını
savunan görüşler vardır. Bu görüş, zekâtın gizli olarak verilmesi halinde işin içine gösterişin
girmeyeceği/ihlâs ilkesiyle desteklenmiştir.
12
Zekât’ın farziyeti hususunda Kur’an’da birçok âyet bulunmaktadır. Bazıları şunlardır:
3
Nisâb: Zekât gibi bazı vecibelerin vücûbuna alamet olmak üzere Şâri-i Hakîm tarafından konulan belirli miktarlar, asgarî hadler.
(Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 455).
4
Ebû Abdillah Şemsüddin Muhammed b. Muhammed b. Abdirrahman er-Ruaynî Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh
Halîl (Kahire: bty.), 3/80; Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Arafe el-Vergammî et-Tûnisî İbn Arafe,
Şerhu Hudûdu İbn Arafe (Beyrut: 1993), 140.
5
Muhyiddîn Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref en-Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb, thk. Muhammed Necîb el-Mutî‘î (Cidde: bty.),
6/295. Mâverdî, el-Hâvi’l-kebîr, 3/83.
6
Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘, 2/166.
7
Mansur b. Yunus b. Salâheddin b. Hasan b. İdris el-Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘ (Beyrut 1983), 2/166.
8
Nahl, 16/71.
9
Bazı kaynaklara göre zekâtla ilgili bilgiler Kur'an’da 32 âyette geçmekte olup bunlar doğrudan ve dolaylı olarak zekâtın
verilmesini emreder). (Muhammed Fuad Abdulbakî, el-Mu‘cemü’l-müfehres li-elf’azı’l-Kur’ani’l-kerîm (Kahire: 1945), 331-332; Ebû
Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî (Dımaşk: Dârü İbn Kesîr, 2002), İmân, 8; Ebû’l-
Hasan Müslim b. el-Haccâc en-Nisâbûrî Müslim, Sahîhü’l-Müslim Muhammed, thk. Fuâd Abdulbâkî, (Beyrut: 1955), İmân, 121;
Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ et-Tirmizî, el-Câmiu‘l’l-kebîr (Sünen-i Tirmizî) (Beyrut: Dârü’l-ğarbi’l-İslâmî, 1998), İmân, 3.
10
Yusuf Karadâvî, Fıkhü’z-zekât (Beyrut: 1973), 2/63.
11
Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb (tahk. Muhammed Necîb el-Mutî‘î), 5/307-308; Habîb İbn Tâhir, el-Fıkhü’l-Mâlikî ve edilletühü
(Beyrut, 1988), 1/89.
12
Mahsum Aslan, İslam Hukukunda Efdaliyet, (Ankara: İlâhiyat Yayınları, 2023), 89.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
202
“Namazı kılın, zekâtı verin, rükû edenlerle beraber rükû edin.”
13
“Onları arındırmak ve temize çıkarmak üzere mallarından sadaka (zekât) al! Bir de onlar için
dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işitmekte ve bilmektedir.”
14
“Ey iman edenler! Alım satım, dostluk ve aracılığın olmadığı bir gün gelip çatmadan Allah’ın
size verdiklerinden O’nun için harcama yapın (sadaka verin). Kâfirler zalimlerin ta kendileridir.”
15
Keza zekâtın Müslümanlar üzerine bir vecibe olduğunu gösteren birçok hadis-i şerif
bulunmaktadır ki bazıları şunlardır:
“Onlara bildir ki, Allah onlara mallarından sadaka (zekâtı) vermeyi farz kılmıştır ki, bu
zenginlerinden alınıp fakirlerine verilecektir.”
16
“Her Müslüman’ın sadaka vermesi gerekir.”
17
“Allah, zekâtın kimlere verileceği hususunda ne bir peygamber’e ne de bir başkasına yetki verdi
ve bizzat kendisi, onları sekiz kısma (sınıfa) ayırdı.”
18
1.3. Zekâtın Sarf Yerleri
Zekâtın sarf yerleri, Kur’an nassıyla sabit olmuştur. Müellefe-i kulûb da bu sınıflardan
birisidir. Bu kavram Kur’an’da sadece Tevbe sûresinin 60. âyetinde geçmektedir. Zekâtın
verileceği sınıfları ihtiva eden bu âyet meâlen şu şekildedir:
“Sadakalar (zekât gelirleri) şu kısım insanlar içindir: Yoksullar, düşkünler (daha yoksul
olanlar), sadakaların toplanmasında görevli olan memurlar, kalpleri (İslâm adına) kazanılacak olanlar
[ve’l-müellefeti kulûbühüm], âzat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda cihâd edenler (çalışanlar) ve
yolda kalmışlar. İşte Allah’ın kesin buyruğu (taksimi) budur. Allah bilmekte ve hikmetle
yönetmektedir.”
19
Fakihler, zekâtın âyette geçen sekiz sınıfın tamamına mı yoksa mevcut olan birisine
veya bir kısmına mı verilmesi gerektiği hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Şâfiî’ye
göre, zekât dâhil tüm sadakaların tüm sınıflara verilmesi vaciptir. Zira âyette “sadakalar”ın
“lâm-ı temlik”le adı geçen sınıflara izafe edilmesi ile onların “vâv’ı teşrik” ile ifade edilmeleri,
tüm sınıfların bu “sadaka”da ortak olduğunun delilidir.
20
Nevevî (ö. 676/1277) şunu
söylemektedir: “Şâfiî ve onun arkadaşları dediler ki: Zekât dağıtan kişi, mal sahibi veya onun
vekili ise âmil’in (sadakaların toplanmasında görevli olan memurlar) hissesi düşer ve şayet mevcut
iseler diğer yedi sınıfa zekâtın verilmesi gerekir. Bu mümkün olmadığı takdirde var olan
sınıflara verilmelidir. İkrime, Ömer b. Abdulaziz, Zührî ve Davud da zekâtın tüm sınıflara
temlik edilmesi gerektiği doğrultusunda görüş beyan etmişlerdir. Hasan-ı Basrî, Atâ, Said b.
Cübeyr, Dahhâk, Şa‘bî, Sevrî, Mâlik, Ebû Hanîfe, Ahmed ve Ebû Ubeyd ise, zekâtın adı geçen
sınıflardan bir tanesine de verilebileceğini söylemektedirler.”
21
Zekâtla ilgili âyette geçen sınıflar dışında kimse müstahak sayılmadığı için zekât
verilemez. Râzî (ö. 606/1210), zekâtta, mezkûr sınıflar dışında kimsenin hakkı olmadığını
13
Bakara, 2/43.
14
Tevbe, 9/103.
15
Bakara, 2/254.
16
Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, “Zekât”, 1, Mağâzî, 4347; Müslim, Sahîhü’l-Müslim, “İmân”, 130.
17
Müslim, Sahîhü’l-Müslim, “Zekât”, 55; Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, “Zekât”, 30.
18
Süleyman b. el-Eş‘as b. İshak b. el-Ezdi es-Sicistânî Ebû Dâvûd, Sünenü Ebî Dâvûd (Humus: 1969), “Zekât”, 24.
19
Tevbe, 9/60.
20
Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb (tahk. Muhammed Necîb el-Mutî‘î), 6/165.
21
Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb (tahk. Muhammed Necîb el-Mutî‘î), 6/165.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
203
vurgulamakta ve bu hususta icmâ olduğunu ifade etmektedir.
22
Beyzâvî de (ö. 685/1286)
zekâtın, sadece âyette sayılan kısımlara verileceğini, başkasına verilmeyeceğini
23
belirtmektedir. Zekâtın adı geçen sınıflara tahsisi konusunda İbnü’l-Hümâm (ö. 861/1457)
şunları söylemektedir: Âyetin başında geçen “/İnnemâ” edatı “hasr”ı ifade eder ki, bu nevi
sadaka (zekât), sadece bu sınıfları oluşturan gruplara hasredildiğini göstermektedir.
24
Şu halde
yol, mescid, hatta okul yapılması gibi umuma faydası olan hizmetler için zekât verilmez.
Buhûtî (ö. 1051/1641), bu hususta şunu söylemektedir: “Hayır ciheti olup kamusal yararı
bulunmasına rağmen; mescid bina etme, köprü yapma, taşkın suların önüne set çekme, ölüleri
tekfin etme, Mushaf basma gibi işler için zekâtın sarf edilmesi caiz değildir.”
25
Zekâtın sadece
adı geçen sınıfları kapsadığı hususu, Hz. Peygamber’in uygulamasını tasdik eden âyetle de
sabit olmuştur. Zira Hz. Peygamber’in zekât taksimini beğenmeyip kendilerine de verilmesini
isteyenler hakkında Yüce Allah şöyle buyurdu:
“Onlardan (topladığın) sadakaların (ganimet ve zekât gelirleri) taksimi hususunda sana dil
uzatanlar da var. Şayet bunlardan kendilerine verilmişse hoşnut olurlar, verilmemişse hemen
öfkelenirler. Hâlbuki Allah ve resulünün verdiğine razı olup, “Bize Allah yeter, Allah da resulü de bize
lütuf ve kereminden yine verir. Doğrusu biz yalnız Allah’tan umarız” deselerdi daha iyi olurdu.”
26
2. Müellefe-i Kulûba Zekât Verilmesi
2.1. Müellefe-i Kulûb ve Kapsamı
Müellefe-i kulûb ( ) kavramı sözlükte; “kalpleri ısındırılanlar” şeklinde
tanımlanmıştır. Bir fıkhî ıstılah olarak ise; “İslâm’ın ihtiyaç duyduğu sempati ve desteğini
kazanmak amacıyla zekât verilenler”, “Müslüman olmayan ancak bazı maddi teşviklerle
kalpleri İslâm’a ısındırılmaya çalışılanlar”
27
şeklinde tarif edilmiştir. Nitekim Hz.
Peygamber’in müellefe-i kulûba sadaka/zekât vermesi bu iki yönde olmuştur.
28
Mezkûr
kavram âyette mutlak anlamda kullanılarak Müslüman-gayri müslim ayrımına gidilmemiştir.
Ancak Hz. Ebû Bekir hilafetindeki farklı uygulama çerçevesinde, gayri müslimler tasnif dışına
çıkarıldığından, söz konusu kavramın ıstılahi kapsamında fakihler arasında ihtilaf yaşanmış
ve İslâm’a girmeyen gayri müslimleri kapsadığını dile getirenler olduğu gibi, henüz yeni
İslâm’a girmiş mühtedilerin kalplerinin İslâm’a ısındırılmak istenenleri içerdiğini
vurgulayanlar da olmuştur. Hz. Ebû Bekir dönemindeki müellefe-i kulûba yönelik muamele
ise kaynaklarda şu şekilde geçmektedir: “Temîm kabilesinin ileri gelenlerinden Akra‘ b. Hâbis
ile Fezâre kabilesinin reislerinden Uyeyne b. Hısn, Hz. Ebû Bekir’den devlete ait bir arazinin
kendilerine verilmesini istediler. O da bir yazıyla birlikte onları Hz. Ömer’e gönderdi. Hz.
Ömer yazıyı okuyunca yırtıp attı ve şunu söyledi: “Bu Hz. Peygamber’in kalplerinizi
kazanmak amacıyla size verdiği bir şeydi. Bugün ise Allah İslâm’ı azîz kıldı ve size ihtiyaç
22
Ebû Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn et-Taberistânî er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb (Beyrut: 1981),
16/107.
23
Nâsırüddîn Ebû Saîd (Ebû Muhammed) Abdillah b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-te
ʾ
vîl (Beyrut:
1997), 3/85.
24
İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye, 6/264.
25
Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘, 2/271-271.
26
Tevbe, 9/58-59.
27
Komisyon, el-Mu’cemü’l-vasît (İstanbul: 1992), 24. Muhammed Ruvâs Kal‘acî, Mu‘cemü lüğati’l-fukahâ (Beyrut: 1996), 367. Şinasi
Gündüz, Din ve İnanç Sözlüğü (Ankara: 1998), 273. Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 413.
28
Müslim, Sahîhü’l-Müslim.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
204
bırakmadı. İslâm’da sebat ederseniz ne alâ aksi takdirde aramızda kılıçlar konuşur. İslâm
(Müslüman olmanız) için kimseye bir şey vermeyiz.”
29
Hz. Ömer tatbikatıyla ortaya çıkan farklı muameleyle başlayan ihtilaf sebebiyle, fıkıh
mezhepleri mezkûr kavram için farklı yorumlar yapmışlardır. Nitekim Hanefîler’e göre
müellefe-i kulûb kategorisinde değerlendirilenler; Allah’ın farz kılmasıyla Hz. Peygamber’in
kendilerine, kalplerini İslâm’a ısındırmak maksadıyla zekâttan pay verdiği kişilerdir. Arap
kabilelerinin başında bulunan ve bazılarına göre Müslüman olan, bazılarına göre Müslüman
olacaklarını vadeden
30
Ebû Süfyan b. Harb, Safvân b. Ümeyye, Uyeyne b. Hısn ve Akra‘ b.
Hâbis gibi toplum lideri konumundaki kişilerdir.
31
Serahsîye (ö. 483/1090) göre İslâm’ın ilk
yıllarında, Yüce Allah’ın, Nebî’sine, onları ısındırmak ve kavimlerinin İslâm’a yakınlaşmasını
sağlamak amacıyla sadaka verilmelerini emrettiği nüfuzlu Arap lideri
32
konumundakilerdir.
33
Bâbertî (ö. 786/1384) ve İbnü’l-Hümâm’a göre, müellefe-i kulûb statüsündekiler üç kısma
ayrılır. Bir kısmı kâfir olup onların kalplerini İslâm'a ısındırmak; bir kısmı Müslüman olmakla
birlikte imanlarını güçlendirmek ile bir kısmı da şerlerini defetmek maksadıyla zekât verilen
kişilerdir.
34
Yazır’a (ö. 1361/1942) göre de müellefe-i kulûb üç kısma ayrılır: Şerlerinin def‘i ve
Müslümanlara yapılan eziyetin engellenmesi, eşraftan olup maiyetindeki insanların İslâm’a
girmelerinin sağlanması ile İslâm dinine henüz yeni girip imanlarının güçlendirilmesi
amacıyla zekât verilenler.
35
Mâlikîler’e göre müellefe-i kulûb; gayri müslim olup Müslüman olmalarının
sağlanması, zâhiren Müslüman olmakla birlikte İslâm’a tam olarak adapte edilmelerinin
istenmesi ile Müslüman olmuş bazı liderlerin hala Müslüman olmayan kavimlerini İslâm’a
girmelerinin desteklenmesi amacıyla zekât verilenlerdir.
36
Hattâb (ö. 954/1547) bu konuda
şunu söylemektedir: Bazı âlimler onların; kâfir olup Müslüman olmaları hedeflenenler
olduğunu, bazı âlimler, zâhiren Müslüman görünüp henüz İslâm’ın kalplerinde gerçek
anlamda istikrar yapmayanlar olduğunu, bir kısım âlim de, gayri müslimlerin ileri gelenleri
olup, tebaalarının Müslüman olmaları amacıyla zekât verilenler olduğunu dile
getirmişlerdir.
37
Mâlikîler, bu tanımlarının tamamının birbirine yakın tanımlar olduğunu,
özetle “zekât verilmeden gerçek anlamda İslâmîyetlerini dile getirmeyenler” şeklinde tarif
edilebileceğini de eklerler.
38
29
Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Mahmûd el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’an (Beyrut: 2004), 1/421. Ebû Bekr Şemsü’l-
eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed Serahsî, el-Mebsut (Beyrut: 1988), 3/9. Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes‘ûd b. Ahmed Kâsânî,
Bedâ
ʾ
i’u’s-sanâi
ʿ
fî tertîbi’ş-şerâ’i (Beyrut: 2003), 2/45. İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye, 2/265. Subhi Receb Mahmasanî,
Felsefetü’t-teşrî‘ fi’l-İslâm (Beyrut: 1961), 206-207.
30
Serahsî, el-Mebsut, 13/180. Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes‘ûd b. Ahmed Kâsânî, Bedâ
ʾ
i’u’s-sanâi
ʿ
fî tertîbi’ş-şerâ’i (Beyrut: 200
31
Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, 16/113.
32
Ebû Bekr Şemsü’l-eimme Muhammed b. Ebî Sehl Ahmed es-Serahsî, el-Mebsut (Beyrut: 1988), 13/180.
33
Muhammed b. Mükerrem İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab (Kahire: bty.), 1/108.
34
Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed er-Rûmî el-Mısrî el-Bâbertî, el-İnâye Şerhu’l-Hidâye (Beyrut: 2007), 1/584; İbnü’l-
Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye, 6/264.
35
Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili (İstanbul: bty.), 4/2575; Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘, 2/278.
36
Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl, 3/231.
37
Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Adevî Derdîr, Hâşiyetü’d-Düsûkî ala’ş-Şerhi’l-kebîr (Halep: bty.), 1/495.
38
Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl, 3/231; Ebü’l-Velîd Süleymân b. Halef b. Sa‘d et-Tücîbî el-Bâcî, el-Münteka
Şehul-Muvatta (Kahire: bty.), 2/153; Ebû’l-Abbâs Ahmed b. Muhammed el-Mâlikî es-Sâvî, Bülğatü’s-salik li’akrebi’l-mesâlik
(Kahire: 1991), 1/660.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
205
Şâfiîler, müellefe-i kulûbu, Müslüman olanlar ile gayri müslim (kâfir) olanlar şeklinde
iki kategoride değerlendirip
39
gayri müslim olanları iki kısma ayırmışlardır: a) Kavimlerinde
itibar sahibi olan ve İslâm’a iyiliklerinin dokunacağı umulanlar, b) Müslümanlara kötülük
yapmalarından korkulanlar. Müslüman müellefe-i kulûb ise dört kısma ayrılmıştır: a)
Kavimlerinde itibarları olup, zekât verilmekle tebaalarının Müslüman olmaları umulanlar, b)
Müslüman olup fakat İslâm inancı zayıf olanlar, c) Savaşta Müslümanlara destek olanlar, d)
Müslüman olup zekât vermekten imtina edenlerden zekâtın tahsil edilmesinde yardımcı
olanlar.
40
Şâfiîler’e göre mezkûr kategorilerde değerlendirilenler, Müslüman, gayri müslim
veya zengin bile olsalar müstahak görülerek zekât verilecekleri hususu hükme bağlanmıştır.
Hz. Peygamber’in tüm bu katmanlara zekâttan pay vermesini de delil gösterirler.
41
Hanbelîler’in müellefe-i kulûb tanımı, diğer fıkıh mezheplerininkine benzer bir
tanımdır. Nitekim İbn Kudâme’ye (ö. 620/1223) göre, zekâtı vermeyenlerden tahsili amacıyla
destekleri alınanlar ve İslâm’ı kabul etmeleri umulanlardır.
42
Buhûtî’ye göre de Müslüman
olmaları umulan ve kabilelerinde sözü dinlenilen kişiler, şerlerinden korkulan gayri
müslimler, yeni Müslüman olmuşların imanlarının güçlendirilmesi umulanlar, zekât
verilmesiyle benzer kişilerin Müslüman olacakları düşünülenler, zekât vermekten imtina
edenlerden zekât tahsil etmeleri amacıyla zekât verilenler ile Müslümanların savunulması için
zekât verilenlerdir.
43
2.2. Müellefe-i Kulûba Zekât Verilmesi ile İlgili Görüşler
Zekâtın ilgili âyette geçen mezkûr sınıflardan müellefe-i kulûb kategorisinde
değerlendirilenlere zekât verilip verilmemesi hususu fakihler arasında ihtilaflı bir konudur.
Konuyla ilgili mezheplerin görüşleri şöyle özetlenebilir:
2.2.1. Hanefîler’in Görüşü
Hanefîler, müellefe-i kulûb kategorisine zekât dağıtımını Hz. Peygamber devriyle
sınırlı tutmuşlardır. Zira onlara göre, illetin değişmesiyle hükmün değişmesi bağlamında,
günümüzde müellefe-i kulûb kategorisinde kimse kalmamış ve hüküm nesholmuştur. Bu
sebeple müellefe-i kulûb kategorisinde olsa bile Hz. Peygamber’in irtihalinden sonra gayri
müslimlere zekât verilmez ve bu hususta icmâ vardır.
44
(Bu görüşlerinden anlaşılıyor ki,
müellefe-i kulûb sınıfı günümüzde mevcut değildir.) Zira Hz. Ebû Bekir kendi hilafeti
döneminde, zekât verilmeleri için müellefe-i kulûbtan bazı insanları Hz. Ömer’e göndermiş,
ancak Hz. Ömer bu emri yerine getirmeyerek, desteklerine ihtiyaç kalmadığından onlara artık
zekât verilmeyeceğini söylemiştir. Bu durum Hz. Ebû Bekir ve diğer sahâbe tarafından
onaylanarak sükûti icmâ gerçekleşmiş ve hükmün yürürlüğü durdurulmuştur. Hanefîler,
39
Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb, 6/180. Takiyüddin Ebû Bekir b. Muhammed b. Abülmümin b. Harîz b. Mu‘la el-Hüseynî el-
Hısnî, Kifâyetü’l-Ahyâr fi halli Ğâyeti’l-ihtisâr (byy., bty.), 1/122; Yahya b. Ebi’l-Hayr b. Sâlim İmrânî, el-Beyân fi mezhebi’l-İmâmi’ş-
Şâfiî (Beyrut: bty.), 3/415-416.
40
İmrânî, el-Beyân fi mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiî, 3/415-416; Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb, 6/180; Hısnî, Kifâyetü’l-Ahyâr fi halli
Ğâyeti’l-ihtisâr, 1/123; İmrânî, el-Beyân fi mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiî, 3/415-416.
41
İbn Kudâme, el-Kâfî fî fıkhi’l-İmâmi’l-mübeccel Ahmed b. Hanbel, 3/197-198; Hısnî, Kifâyetü’l-Ahyâr fi halli Ğâyeti’l-ihtisâr, 1/123;
Şemsuddin Muhammed b. Ahmed el-Hatîb eş-Şirbînî, Muğni’l-muhtâc îlâ marifeti maânî elfâzi’l-Minhâc (Beyrut: 2000), 2/178;
Muhammed Emin b. Ömer b. Abdülaziz İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr ala’d-dürri’l-Muhtâr (Haşiyetü İbn Âbidîn) (Riyad: 2003);
3/287-288. Karadâvî, Fıkhü’z-zekât, 2/595-596; Said b. Ali b. Vahf el-Kahtânî, Masârifü’z-Zekâti fi’l-İslâm (Riyâd: bty.), 28.
42
Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed el-Cemmâîlî İbn Kudâme, el-Kâfî fî fıkhi’l-İmâmi’l-mübeccel
Ahmed b. Hanbel (Mısır: 1997), 3/425-426.
43
Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed İbn Kudâme, eş-Şerhu’l-kebîr (Beyrut: 1994), 7/231; Buhûtî,
Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘, 2/278-279.
44
Serahsî, el-Mebsut, 13/180. İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye, 2/265.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
206
vazgeçilme sebebini şöyle açıklarlar: Bu sınıfa zekât verilmesinin temel illeti ve gayesi, bu
kategoride bulunanların desteklerinin sağlanıp İslâm’ı üstün kılmaktır, ancak İslâm artık
“üstün” olduğundan illet sona ermiş ve bunların desteğine ihtiyaç kalmamıştır.
45
Kâsânî (ö.
587/1191), Hz. Peygamber’in dünyadan irtihalinden sonra müellefe-i kulûb sınıfına verilen
zekât payının nesh olduğunu savunmaktadır: “Âlimlerin tamamı, bu hükmün nesh olduğunu
ve müellefe-i kulûba zekâttan pay verilmeyeceğini söylemektedirler. Dolayısıyla günümüzde
bu sınıf adı altında kimseye zekât verilmez. Sahâbe “nesh” hususunda icmâ içerisindedir.
Keza ümmetin ittifakıyla sabit olmuştur ki Hz. Peygamber, kalplerini İslâm’a ısındırmak
amacıyla bunlara zekât vermekte idi. Bu yüzden Yüce Allah bunları “müellefe-i kulûb” diye
tanımladı. Zira İslâm o günlerde zayıftı ve müntesipleri azınlıkta idi. Müşrikler ise hem güç
itibariyle hem de sayıca Müslümanlardan daha fazla idiler. Bugün ise İslâm üstün olmuş ve
Müslümanlar çoğalmıştır. Müşrikler ise zelil olmuşlardır (azalmışlardır). Kural ise şudur: Özel
bir gaye için vazedilen hüküm, o hükmün ortadan kalkmasıyla geçerliliğini yitirir.”
46
İbnü’l-
Hümâm da bu hususta şunu dile getirmektedir: Zekât sarf edilenlerden olan müellefe-i kulûb
sınıfı sakıt oldu. Zira bu kategori Hz. Peygamber zamanında vardı ve üç kısım olarak tespit
edilmişti. Bir kısmı kâfir idi, Hz. Peygamber İslâm’a ısındırmak amacıyla bunlara zekât
veriyordu. Yine şerlerini defetmek amacıyla bir kısmına zekât veriyordu ve son olarak yeni
Müslüman olmuş olanlara zekât veriyordu ki bunun amacı onların İslâm’da sebatlarının
sağlanmasıydı.”
47
Şu hâlde Hanefîler’in cumhuruna göre, Hz. Peygamber’in vefatından sonra
müellefe-i kulûb sınıfı adı altında hiç kimseye zekât verilemez. Ancak azınlıkta da kalsalar
bazı Hanefî fakihler müellefe-i kulûba zekât verme hükmünün devam ettiğini beyan
etmişlerdir. Nitekim Bâbertî (ö. 786/1384), müellefe-i kulûba zekât verilme illetinin devam
ettiğini, zira İslâm’ın zayıf olduğu bir dönemde bu sınıfa zekât vermenin; şu anda ise İslâm’ın
güçlenmesi nedeniyle onlara zekât vermemenin İslâm’ı i‘zâz/destekleme anlamına geldiğini,
şayet zekât vermenin amacı “üstün kılmak”sa buna bugün de ihtiyaç duyulduğunu ve
hükmün nesh olmadığını söylemektedir.
48
Keza İbn Ebi’l-İzz de (ö. 792/1390), söz konusu
zekât payının sakıt olmayıp devam ettiğini söylemektedir.
49
Ayrıca günümüz Hanefî
fakihlerinden bazıları da bu hususta yerleşik Hanefî görüşüne katılmazlar. Nitekim İbrahim
Yılmaz bu konuda şunu söylemektedir: İbnü’l-Hümâm ve İbn Âbidîn (ö. 1252/1836) gibi
Hanefîler her ne kadar; “ictihad veya icmâ ile nassın neshi mümkün değildir” şeklindeki bir
itirazdan kurtulmak için “müellefe-i kulûba zekâttan verilen payın sâkıt olduğu hususunda
sahabenin icmâı hâsıl olmuştur” şeklindeki görüşlerini, “hüküm icmâ ile değil, icmâın
müstenedi olan âyet ve/ya hadislerle neshedilmiştir” şeklinde izah etmeye çalışsalar da;
Hanefîler, “ictihad veya icmâ ile nassın neshedildiği hususunu savundukları” şeklinde
şiddetli itiraz ve eleştirilere maruz kalmışlardır.”
50
Yılmaz ayrıca son dönem İslâm
âlimlerinden Hamîdullah’ın (ö. 2002) şu görüşünü de aktarmaktadır: “Bizzat Resûlullah ve
ondan sonra da halifesi Hz. Ebû Bekir tarafından “hükmü tatbik edilmiş bir Kur’an âyetinin”
Halife Hz. Ömer tarafından ilğâ edildiğini söylemek büyük bir cesaret işidir. Bir kısım Hanefî
45
Serahsî, el-Mebsut, 13/180-181; Bâbertî, el-İnâye Şerhu’l-Hidâye, 1/584; İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr ala’d-dürri’l-Muhtâr (Haşiyetü
İbn Âbidîn), 3/287-288; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye, 6/265; Ebû Muhammed Fahrüddin Osman b. Ali Zeyla’î,
Tebyînü’l-hakâik şerhu Kenzi’d-dakâik (Kahire, 1895), 1/296; Ebû Bekr Ahmed b. Alî er-Râzî Cessâs, Ahkâmü’l-Kur’an (Beyrut: 1996),
4/325-326.
46
Kâsânî, Bedâ
ʾ
i’u’s-sanâi
ʿ
fî tertîbi’ş-şerâ’i, 6/470.
47
İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye, 2/264.
48
Ekmelüddîn Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed el-Bâbertî, el-’İnâye şerhu’l-Hidâye (Beyrut: 2007), 2/260.
49
Sadrüddîn Ali b. Ali İbn Ebi’l-İzz, et-Tenbîh alâ Müşkilâti’l-hidâye (Riyad: 2003), 2/871.
50
İbrahim Yılmaz, Kamu Otoritesinin Mubahı Sınırlandırması Bağlamında Müellefe-i Kulûba Zekât Fonundan Pay Verilmesi İle İlgili Hz.
Ömer’in Uygulaması, “İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi” 31 (2018), 243.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
207
hukukçuların burada söz konusu edilen görüşleri, ya devletin duyduğu ihtiyaçlardaki
sebeplerin derinliğini anlayamamaktan ya da Hz. Ömer’in bu tasarrufundaki hikmet ve
manayı görememekten ileri gelse gerektir.”
51
2.2.2. Mâlikîler’in Görüşü
İmam Mâlik Hanefîler’in cumhuru gibi düşünerek; müellefe-i kulûba zekât vermenin
Hz. Peygamber’e has bir uygulama olduğunu, dolayısıyla ümmeti bağlamadığını, bu
kategorinin günümüzde var olmadığını ve İslâm’ın güçlenmesi sebebiyle buna ihtiyaç
kalmadığını savunmaktadır.
52
Ona göre, köleye verilmediği gibi, Mecûsî, Hıristiyan ve
Yahudilere de zekât verilmez.
53
Mâlikî mezhebine göre ise, müellefe-i kulûb hükmü bakidir
ancak Hz. Peygamber’in vefatından sonra ihtiyaç olmadığı sürece bunlara zekât verilmez.
54
Nitekim Hattâb, mezhebin azhar görüşünü dile getirerek, “sahih kavle göre müellefe-i
kulûbun hükmü baki olduğunu ve ihtiyaç duyulduğunda bunlara zekât verildiğini
55
vurgulamakta, bu itibarla müellefe-i kulûbun henüz Müslüman olmamış olanlarına,
Müslüman olmaları için zekât verilir.”
56
demektedir. Derdîr de (ö. 1201/1786), İslâmî
aidiyetlerini sağlamlaştırmak adına yeni Müslüman olmuş müellefe-i kulûba zekât verilir,
57
demektedir.
2.2.3. Şâfiîler’in Görüşü
İmam Şâfiî’ye (ö. 204/820) göre müellefe-i kulûb kavramı, henüz yeni Müslüman olmuş
olanları kapsamaktadır. (İleride de değinileceği üzere bu durumda olanlara zekât verilir.)
Ancak kalbi İslâm’a ısındırılsın diye henüz Müslüman olmamış olan müşriklere (gayri
müslimlere) zekât verilmez. Şâfiî fakihlere göre de genel anlamda gayri müslimlere zekât
verilmez.
58
Nitekim onlara göre Müslümanlardan müstahak bulunmayışı sebebiyle
verilemeyen zekât zimmetten düşmez.
59
Şirbînî (ö. 977/1570) bu hususta şöyle demektedir:
Zekâtın bazı “Müslümanlar” tarafından teslim alınması farz-ı kifâye’dir. Bu nedenle onun
mutlaka bir kısım Müslümana temlik edilmesi gerekir. Şayet müstahak olanlar var olup zekât
almayı kabul etmiyorlarsa, devlet başkanı bunlarla savaşır (zorla verir). Müstahak kalmadığı
takdirde, müstahakkı ortaya çıkıncaya kadar zekât hıfzedilir (saklanır).
60
Bu itibarla Şâfiîler’de
müellefe-i kulûb kavramı gayri müslim (kâfir) olanlar ve henüz yeni Müslüman olanlar
şeklinde iki kategoride değerlendirilmiş ve zimmî statüde bulunsalar dahi gayri müslim
olanlara kati surette zekât verilmeyeceği vurgulanmıştır.
61
Ancak yeni Müslüman olmuş
olanların bazı durumları istisna edilmiştir ki bunlar, diğer mezheplerde de müellefe-i kulûba
zekât vermeye cevaz veren hususlardır. Örneğin; İslâm’a yeni giren müellefe-i kulûbtan
destek alınmadan veya mükelleflerin uzak bir memlekette yaşamaları sebebiyle, zekâtın ne
yetkililerce ne de müstahak Müslümanlarca mükelleflerden tahsil edilememesi, mükelleflerin
51
Yılmaz, Kamu Otoritesinin Mubahı Sınırlandırması Bağlamında Müellefe-i Kulûba Zekât Fonundan Pay Verilmesi İle İlgili Hz. Ömer’in
Uygulaması, 244-245.
52
Ebü’l-Velîd Muhammed b. Ahmed b. Muhammed el-Kurtubî İbn Rüşd, Bidâyetü’l-müctehid ve nihâyetü’l-muktesıd (Kahire: 1995),
2/648.
53
Ebû Abdillâh Mâlik b. Enes b. Mâlik b. Ebî Âmir el-Asbahî el-Yemenî, el-Müdevvenetü’l-kübrâ (Beyrut: 1994), 1/346.
54
Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl, 3/231; Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl, 3/231. İbn Tâhir,
el-Fıkhü’l-Mâlikî ve edilletühü, 1/83.
55
Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl, 3/231.
56
Hattâb, Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl, 3/231; Habîb İbn Tâhir, el-Fıkhü’l-Mâlikî ve edilletühü (Beyrut: 1988), 1/83.
57
Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Adevî Derdîr, Hâşiyetü’d-Düsûkî ala’ş-Şerhi’l-kebîr (Haleb, ts.), 1/495.
58
Hısnî, Kifâyetü’l-Ahyâr fi halli Ğâyeti’l-ihtisâr, 1/122.
59
Hısnî, Kifâyetü’l-Ahyâr fi halli Ğâyeti’l-ihtisâr, 1/121.
60
Şirbînî, Muğni’l-muhtâc îlâ marifeti maânî elfâzi’l-Minhâc, 2/189.
61
İmrânî, el-Beyân fi mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiî, 3/416.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
208
adam sayısına ve güçlerine güvenerek zekât vermekten imtina etmeleri ile İslâm’a yeni girmiş
bir kavme, zekât vermekle güvenlerinin kazanılmasının hedeflenmesi durumlarında,
müellefe-i kulûb kategorisinde zekât verilebilir.
62
Şîrâzî’ye (ö. 476/1083) göre de, müellefe-i-
kulûbun bir kısmı Müslüman, bir kısmı Müslüman değildirler. Müslüman olmayanlara zekât
verilmesinin nedeni ya iyiliklerini ummak ya da şerlerinden korunmaktır. Hz. Peygamber’in
vefatından sonra ise müellefe-i kulûba zekât verilip verilmemesi hususunda iki farklı görüş
ortaya çıkmıştır: Bir görüşe göre bu sınıfa zekât verilmez. Nitekim Hz. Peygamber’in
vefatından sonra onun halifeleri bunlara zekât vermediler.
63
İkinci görüşe göre ise, Hz.
Peygamber zamanında müellefe-i kulûba zekât verilmesinde güdülen amaç (te’lîf), O’nun
vefatından sonra da devam etmektedir. Dolayısıyla bunlara zekât verilmeye devam edilir.
Şâfiîler’e göre, maslahat varsa gayri müslimlere zekât dışında fey’,
64
ganimet
65
ve humus
66
gibi
çeşitli isimler altında atıyye de
67
verilebilir.
68
Bu itibarla, Şâfiîler zekât vermeyi genel anlamda
Müslüman olma şartına bağlamakla birlikte, yukarıda zikredilen durumlarda gayri
müslimlere müellefe-i kulûb hissesi adı altında zekât verileceğini ifade etmişlerdir.
69
2.2.4. Hanbelîler’in Görüşü
Hanbelîler, müellefe-i kulûba zekât verilmesi hususunu diğer mezhep âlimlerinden
hayli geniş tutmuşlardır. Nitekim Hz. Peygamber’in vefatından sonra, muhtaç oldukları
takdirde müellefe-i kulûb sınıfında bulunanlara zekât verilmesi gerektiğini, zira âyetin
hükmünün baki olduğunu söylerler. Buna, Hz. Ebû Bekir’in Adiy b. Hatem ve Zübürkan b.
Bedir’e zekât vermesini delil gösterirler. Hanbelîler; Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali’nin,
hilafetleri dönemlerinde müellefe-i kulûba zekât vermemelerini ise; söz konusu halifelerin bu
payı ıskat (düşürme) ettiklerine değil, müellefe-i kulûbun onların hilafetinde zekâta muhtaç
olmamalarına bağlayıp istisnai özel bir durum olarak görürler. Zekât âyetinin en son nazil
olan âyetlerden olduğunu dolayısıyla bir bölümünün dahi mensuh olamayacağını ilave
ederler.
70
Bu hususla ilgili İbn Kudâme şunları söylemektedir: Zekât, sadece Allah’ın
isimlendirip tespit ettiği sekiz sınıfa verilir ve bütün sınıfların hükmü bakidir. Biz bu hususta
Allah’ın Kitabı ile Hz. Peygamber’in sünnetine (bunların hükmettiğine) bakarız. Zira Yüce
Allah müellefe-i kulûbu zekât verilecek sınıflar arasında saymıştır, Hz. Peygamber’in de bu
hususta kavlî ve fiilî tatbikatı vardır.
71
İbn Kudâme’ye göre, Zührî (ö. 124/742) ve Ebû Cafer
Muhammed b. Ali (ö. 160/777) de bu görüştedirler.
72
Ona göre, Hz. Peygamber’in bizzat
müellefe-i kulûba çok defa zekât verdiği hususu meşhur haberlerde geçmekte ve nesih
olmadığı sürece ne Kitap ne Sünnetin verdiği hükmü terk etmek caiz değildir. İhtimalî (kesin
62
Şâfiî, el-Ümm, 3/190.
63
Ebû İshâk Cemâlüddîn İbrâhîm b. Alî b. Yûsuf eş-Şîrâzî, el-Mühezzeb (Dımaşk: 1992), 1/566-568.
64
Fey’, Savaş yapılmadan düşmandan elde edilen mal, demektir. (Kal‘acî, Mu‘cemü lüğati’l-fukahâ, 320. Gündüz, Din ve İnanç
Sözlüğü, 130.
65
Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’an, çev. Muhammed Han Kayani vd. (İstanbul: 1996), 2/242.
66
Humus: Devletin savaş ganimetlerindeki beşte birlik payı (Kal‘acî, Mu‘cemü lüğati’l-fukahâ, 179).
67
Atıyye: Beytülmalden askerlere ve daha başkalarına senelik sıla olarak verilen pay. Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü,
37.
68
Muhammed b. İdrîs Şâfiî, el-Ümm (Mısır: 2001), 3/183. Nevevî, el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb, 6/180; Hısnî, Kifâyetü’l-Ahyâr fi
halli Ğâyeti’l-ihtisâr, 1/122; İmrânî, el-Beyân fi mezhebi’l-İmâmi’ş-Şâfiî, 3/415-416.
69
Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Mâverdî Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultâniyye (Kuveyt: 1989), 156-157; İbn Rüşd,
Bidâyetü’l-müctehid ve nihâyetü’l-muktesıd, 2/648. Şâfiîler’de kâfir olanlara da pay verileceğine dair görüşler vardır. (Bknz.
İbrâhîm b. Alî b. Yûsuf Şîrâzî, el-Mühezzeb fî fıkhi’ş-Şâfiî, thk. Muhammed Zühaylî, (Dımaşk: 1992), 1/565-568; Muhyiddîn Ebû
Zekeriya Yahya b. Şeref Nevevî, Ravdatü’t-tâlibîn ve
ʿ
umdetü’l-müftîn (Beyrut: 1992), 2/176-177.
70
Buhûtî, Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘. 2/278.
71
Hanbelîler, yukarıda verilen hadisi delil göstermektedirler: Ebû Dâvûd, Sünenü Ebî Dâvûd, Zekât, 24.
72
Ebû Muhammed Muvaffakuddîn Abdullah b. Ahmed b. Muhammed İbn Kudâme, el-Muğnî (Riyâd: 1997), 4/124.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
209
olmayan bilgi) ile nesih yapılamaz. Keza nesih sadece Hz. Peygamber hayattayken
mümkündü. Zira nesih “nass” ile yapılırdı. Hz. Peygamber’in vefatıyla vahiy kesildiğinden
“nass” ile nesih yapmak mümkün değildir. Kur’an’ı sadece Kur’an neshedebilir. Oysa ne
Kur’an’da ne de Sünnet’te (bu husustaki neshe dair) böyle bir hüküm yoktur. İbn Kudâme’ye
göre, neshin gerçekleştiğine hükmedenlerin ileri sürdükleri illet ile Kitap ve Sünnet arasında
bir çelişki yoktur ki neshe başvurulsun. Zira müellefe-i kulûb statüsünde olanların
zenginleşmeleri, zekât verilme hükümlerinin lağvedilmesini gerektirmeyip sadece zengin
kaldıkları süre zarfında onlara zekât vermemeyi ilzam eder.
73
Günümüzde bu hususu irdeleyen âlimlerden birisi Karadâvî’dir. Karadâvî müellefe-i
kulûbu, Müslümanlara zarar verme potansiyellerini ortadan kaldırma ve Müslümanların
düşmanlarından korunup savunulmaları sayesinde fayda sağlanma
74
şeklinde değerlendirip,
günümüzde bu kategoride zekât verilmesi hükmünün devam ettiğini şu şekilde beyan
etmektedir: “Müellefe-i kulûba verilen zekât payı nesholmamıştır. Zira neshe dayanak
gösterilen Hz. Ömer uygulamasına muhatap olanlar, Hz. Peygamber zamanından beri bu sınıf
altında zekât verilenlerdir. Hz. Ömer, illetin değişmesi nedeniyle belli kişilere zekâttan pay
vermeye ihtiyaç duymamıştır. Hz. Ömer tatbikatı, cüzî (tikel) bir durumdan ibarettir ve
günümüzde uygulanması uygun değildir. Zira Hz. Ömer’e göre onun uygulamasına muhatap
olanlar, bu sınıf adı altında zekât almayı hak etmiyorlardı. Nitekim günümüzde “köle”
uygulaması bulunmadığından bu kategoride (rikâb) zekât alan kimse yoktur. Bu ise âyet
hükmünün iptali anlamına gelmemektedir.
75
Karadâvî, İslâm’ın yeterince yayılması sebebiyle,
müellefe-i kulûb müessesesine ihtiyaç kalmadığını iddia edenlere karşı çıkmıştır. Ona göre,
bu sınıftaki insanlara zekât vermenin meşru olmasının sebebi, İslâm’ın yeterince yayılması
değil, onların İslâm’a ısındırılıp cehennem ateşinden kurtarılmalarıdır. Keza İslâm eski
zamanlarda dünyanın birçok tarafına yayılmıştı. Ancak şu an durum değişti. Yani İslâm
günümüz dünyasında yeterince hâkim değildir. Şu hâlde eğer müellefe-i kulûba zekât
vermenin illeti olarak İslâm’ın zayıf olması esas alınırsa, bu zayıflık devam etmektedir.
76
2.2.5. Değerlendirme
Genel anlamda İslâm âlimleri; “Allah, din konusunda sizinle savaşmayan ve sizi
yurtlarınızdan çıkarmayanlarla iyi ilişkiler içinde olmanızı ve onlara adaletli davranmanızı
yasaklamaz. Allah adaletli olanları elbette sever.”
77
âyetinin, insani ve ticari ilişkiler
doğrultusunda mali yardımları teşvik ettiğinden hareketle, Hz. Peygamber zamanından sonra
da gayri müslimlere zekât dışında fıtır sadakası, kurban etleri ve kefaretler gibi yardımda
bulunulabileceğini kabul etmişlerdir.
78
Zekât hususunda da Hanefîler’in cumhurunun karşıt
görüşleriyle birlikte, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerinin müftâbih görüşlerine göre, en son
nazil olan âyetlerden olan ve müellefe-i kulûba zekât verilmesini ihtiva eden âyet hükmü
bakidir. Bu itibarla ihtiyaç duyulduğunda bu kategoride bulunanlara zekât verilir. Hz. Ebû
Bekir’le başlayan ve diğer üç halifeyle devam eden müellefe-i kulûba zekât vermeme
hususunu, onların mezkûr payı ıskat ettikleri anlamında yorumlamamak gerekir. Zira bu
durum, müellefe-i kulûbun onların hilafetinde zenginleşmeleri gibi başka sebeplerle zekâta
73
İbn Kudâme, el-Muğnî, 4/124-125.
74
Karadâvî, Fıkhü’z-zekât, 2/584.
75
Karadâvî, Fıkhü’z-zekât. 2/601-602.
76
Karadâvî, Fıkhü’z-zekât, 2/606-608.
77
Mümtehine, 60/8.
78
el-Mâtürîdî, Te’vîlâtü’l-Kur’ân, 1/229; Kâsânî, Bedâ
ʾ
i’u’s-sanâi
ʿ
fî tertîbi’ş-şerâ’i, 2/49; Ebü’l-Kasım Mahmûd b. Ömer b. Muhammed
el-Hârizmî Zemahşerî, el-Keşşâf (Kahire, 1947), 1/317; Ebû Abdillâh Şemsüddîn Muhammed b. Ebî Bekr b. Eyyûb ez-Züraî ed-
Dımaşkî el-Hanbelî İbn Kayyim el-Cevziyye, Ahkâmü ehli’z-zimme (Beyrut, 1995), 1/223-224.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
210
muhtaç olmadıklarından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Nitekim daha sonra başa geçen
Ömer b. Abdulaziz, müellefe-i kulûba zekât verilmesi dâhil, dört halifenin aksine gayri
müslimlerle farklı muameleler geliştirmiştir.
79
Keza İslâm tarihinin genel teamülü
doğrultusunda Karadâvî gibi bazı günümüz fakihleri de aynı görüşte olup, zekâtın mezkûr
gayelerle gayri müslimlere temlik edilebileceği görüşünü benimsedikleri görülmektedir.
3. Günümüzde Müellefe-i Kulûba Zekât Fonundan Pay Verilmesinin Önemi
Müellefe-i kulûbün Hz. Peygamber devrindeki varlığı ve bu sınıfa verilen zekâtın
geçerliliği hususunda ne halifeler döneminde ne de sonraki dönemlerde fakihler arasında asla
ihtilaf yaşanmadığını, Hz. Peygamber’den sonra bu sınıfın varlığı ve onlara verilen payın sakıt
olup olmadığı hususunda ise, hükmün dayandığı illetin halen mevcut olup olmadığından
bahisle fakihler arasında farklı görüşler olduğunu daha önce belirtmiştik.
Günümüzde de müellefe-i kulûb adı altında gayri müslimlere zekât verilip
verilmemesi hususu tartışılan fıkhî konular arasındadır. Bu itibarla küreselleşen dünyamızda
Müslümanların karşılaşabilecekleri problemlere, dinî/fıkhî cemiyetler vasıtasıyla veya görüş
beyan eden bazı âlimler tarafından çözüm arayışları devam etmektedir. Buradan hareketle
fıkhî konularda yetkin olan bir kısım fıkhî cemiyetler ile bazı fakihlerin görüşüne yer vermek
istiyoruz:
Ülkemizde en yüksek dinî merci olan Din İşleri Yüksek Kurulu, mutlak anlamda gayri
müslimere zekât verilmeyeceğini beyan etmiştir. Nitekim kurul, gayri müslimlere zekât
verilmesi ile ilgili kararında şunu ifade etmiştir: “Aralarında dört mezhep imamının da
bulunduğu fakihlerin çoğunluğu zekâtın, gayri müslimlere verilemeyeceğinde görüş birliğine
varmışlardır. Çünkü esas olarak zekât Müslüman fakirlerin hakkıdır.”
80
Bununla birlikte
mezkûr Kurulun, münhasıran müellefe-i kulûba zekât verilip-verilmemesiyle ilgili herhangi
bir açıklamasını tespit edemedik.
Uluslararası Şer‘î Zekât Heyeti Genel Sekreterliği Zekât Ofisince, Kuveyt’te 02-
03.12.1992 tarihinde düzenlenen Güncel Zekât Meseleleri Üçüncü Toplantısında alınan karara
göre, müellefe-i kulûb, günümüzde de zekât sarf edilecek sekiz sınıftan birisidir ve buna dair
âyet hükmü neshedilmemiştir.
81
Keza Uluslararası İslâm Fıkhı Kongresi, 09-14.07.2007
tarihinde Malezya’da gerçekleştirdiği 18. Toplantısında aldığı (18/3) 165 sayılı kararla;
müellefe-i kulûba verilen zekât hükmünün nesholmadığına ve bunun hayat devam ettiği
sürece baki olduğuna hükmetmiştir.
82
Bazı fakihler de müellefe-i kulûb ve onlara zekât verilmesi konusunda çeşitli
beyanlarda bulunmuşlardır. Nitekim Karadâvî müellefe-i kulûba zekât verilmesini savunarak
şunları söylemektedir:
“Kalplerinin İslâm’a daha da ısındırılması veya kalplerinde İslâm’a yer açmak
amacıyla gayri müslimlere, Müslüman sadakası (zekâtı) verilmesinin garipsenecek bir yanı
yoktur. Zira bu da bir çeşit cihattır. Nitekim müşrikler, İslâm’a davet edilmeleri yönüyle üç
79
Ebû Abdillah Muhammed İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-kübrâ (Kahire: Mektebetü’l-Hânicî, 2001), 9/344; Muhammed b. Sa’d Şagir,
Fıkhü Ömer b. Abdülaziz (Riyad: Mektebetü’rüşd, 2003), 1/351.
80
https://fetva.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/444/zekat-gayrimuslimlere-verilebilir-mi (Erişim tarihi: 12.08.2023).
81
Uluslararası Şer‘î Zekât Heyeti Genel Sekreterliği Zekât Ofisi, “en-Nedvetü’s-sâlisse li-kadâya’z-zekâti’l-muʿâsırati’l-münʿakıde
bi’l-Küveyt” (03.12 1992).
82
Uluslararası İslâm Fıkhı Kongresi, “” (
, https://iifa-aifi.org/2261.html, 2007).
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
211
kısma ayrılır. Bunlardan bir kısmı burhân
83
ile, bir kısmı zor ve kuvvet kullanılarak, bir kısmı
da yapılacak iyilik ve mali yardımlarla küfürlerinden dönebilirler. Müslüman yetkililer, hangi
grupla hangi şekilde muamele edilip kurtuluşlarının sağlanacağını kendileri belirler.”
84
Orhan Çeker’e göre, Hz. Ömer uygulaması geçici olup, günümüzde bu sınıfa zekât
verilmesine devam edilebilir. Çeker bu hususta şunu söylemektedir:
“Ülü’l-emr’in, nassi farz ve nassi harama müdahale yetkisi yoktur. Çünkü bu ikisi dini
belirler ve bunlara müdahale dine müdahale, dolayısıyla dini değiştirme anlamına gelir.
Maslahata binaen (kamu yararı gözetilerek) ülü’l-emr’in sonuna kadar mübaha müdahale
yetkisi vardır. Şurası unutulmamalı ki, ülü’l-emr’in müdahalesi ile meydana gelen bu
değişiklik ebedi değil, geçicidir; asli değil ârızîdir. Hz. Ömer’in (müellefe-i kulûba zekât
vermemesi dâhil) yaptığı uygulamalar, mübahlarda yaptığı tasarruflardır.”
85
Saffet Köse’ye göre, Müslümanların güçlenmesinden dolayı bu fondan tahsisat alan
müellefe-i kulûbun bu özelliğini kaybetmesi sebebiyle onlar artık zekâta müstahak değildirler:
“İddia edilenin aksine Hz. Ömer’in tavrı âyetin tatbiki yönünde olmuştur. Çünkü artık
onlar Müslümanların güçlenmesi sebebiyle zararlı olabilme özelliklerini yitirmişler
dolayısıyla âyetin kapsamı dışına çıkmışlardır. Eğer bu vasıflarını kaybetmelerine rağmen
onlara zekât verilmeye devam edilseydi âyete muhalefet edilmiş olurdu. Bu noktadan
bakıldığında Hz. Ömer’in tavrının esas sebebi de budur.”
86
Cengiz Kallek, müellefe-i kulûb fonu adı altında zekâtın verilmeye devam etmesi
gerektiğini savunmaktadır. O bu hususta şöyle demektedir:
“Hem genel anlamda zekât vermek hem de zekâtın müellefe-i kulûba verilmesi,
İslâm’ın siyasî, dinî ve içtimaî güvenlik ve dayanışmasına vesile olmaktadır. Bu, İslâm dinin
yayılması amacıyla yapılan gayret ve çabaların malî kaynaklarla da desteklenebileceğini
göstermekte olup günümüzde de güncelliğini korumaktadır.”
87
Nihat Dalgın, çoğunluğu oluşturan İslâm hukukçularının görüşünün, bu payın
kalkmayıp devamlı olduğunu dile getirmektedir:
“Müellefe-i kulûb kavramı altına hem Müslümanlardan hem de gayri müslimlerden
giren şahıslar olabilir. Zira konu, toplumun sosyal ve siyasal yapısıyla, Müslümanların böyle
bir fon ayırmaya ihtiyaç duyup duymamasıyla ilgilidir. Dolayısıyla Müslümanların yanında
yer almalarında büyük fayda görülen bazı gayri müslim devletlere ve uluslararası etkin
kuruluşlara zekât dışı gelirlerden yardım yapılabileceği gibi, İslâm’ı duyurmak ve yaymak
amacıyla, Müslümanlar tarafından yapılan her türlü tanıtım ve ikna faaliyetleri de bu fondan
desteklenebilir. Aynı şekilde, yeni Müslüman olanlara yardım edilerek, bu sayede İslâm,
ülkelerindeki Müslüman olmayanlara sevdirilir.”
88
83
Burhân: Sayesinde hakk’ın (gerçeğin) bâtıl’dan ayrıldığı aklî delil. (Muhammed Ruvâs Kal‘acî, Mu‘cemü lüğati’l-fukahâ (Beyrut,
1996), 87; Hakkı bâtıldan, sahihi fâsidden ayıran kesin bilgi. Erdoğan, Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü, 62.
84
Karadâvî, Fıkhü’z-zekât. 2/598.
85
Orhan Çeker, Saffet Köse’nin, “Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâm’ın Değişmesi Tartışmalarına Bir Bakış” Başlıklı
Makalesi Üzerine Bazı Mülahazalar, “İslam Hukuk Araştırmaları Dergisi” 7 (2006), 52.
86
Saffet Köse, Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâm’ın Değişmesi, “İslâm Hukuk Araştırmaları Dergisi” 7 (2006), 18-19,
23.
87
Cengiz Kallek, “Müellefe-i kulûb”, TDV İslâm Ansiklopedisi (Ankara: 2020), 31/475.
88
Nihat Dalgın, Zekât Hükümleri, “Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi” 16/16 (01 Ağustos 2004), 63-64.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
212
İbrahim Yılmaz da Mansurizâde Mehmed Saîd’in müellefe-i kulûba zekât verilmeye
devam edilmesi gerektiği görüşünü destekleyerek kanaatini şu şekilde belirtmektedir:
“Bize göre en isabetli olanı “hükmün geçici olarak askıya alınması” görüşünü de
içerisinde barındıran Mansurizâde Mehmed Saîd’in dile getirmiş olduğu “kamu otoritesinin,
sahip olduğu velâyet-i âmme yetkisine dayanarak mubah kapsamında olan müellefe-i kulûba
zekât verilmesini kamu yararı gereği geçici olarak (kanun hükmünde olan ictihadı ile)
yasaklamasıdır.”
89
İslâm dini, insanların sosyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmuş
ve ona göre tedbirler almıştır. Nitekim Hz. Peygamber’in; kötülüklerinden emin olmak veya
kalplerini İslâm’a ısındırmak amacıyla birçok kişiye maddi ve nakdi yardımlarda bulunması
siyasetinin müspet sonuçlar verdiği zaten bilinmektedir.
90
Bu itibarla İslâm tarihi süresince
zekât fonundan müellefe-i kulûba pay vermenin amacının; bir kısım gayri müslimleri İslâm’a
kazandırmak, yeni Müslüman olmuşların İslâm’da sebat etmelerini sağlamak, inancı zayıf
olanların inancını güçlendirmek, İslâm’a taraftar kesbetmek ve İslâm’dan ve İslâm
devletinden tehlikeleri bertaraf etmek olduğu görülmektedir.
91
Zira sayılan bu hususlar İslâm
tarihi boyunca tecrübe edilmiş ve olumlu sonuçlar alınmıştır. Nitekim zekât dâhil gayri
müslimlere yapılan maddi yardımlar sayesinde İslâm toplumunun birçok coğrafyaya
yayılmasının gerçekleştiği, hatta günümüzde dünyada en hızlı yayılan dinin İslâm olduğu
müşahede edilmektedir.
92
Keza çağımızda zaman zaman mal-mülklerini, aile ve aşiretlerine
bırakmak durumunda kalıp bu yüzden maddi açıdan zayıf düşen ve İslâm uğruna tüm
malvarlıklarından vazgeçen mühtediler ile gayri müslimler, zekât verilmekle ekonomik
açıdan cesaretlendirilmişlerdir.
93
Nitekim mezkûr fondan gayri müslimlere pay verilmesi
sayesinde, onların eski dinleriyle bağları koparılarak dönmeleri engellenmiştir. Bu itibarla;
günümüzde cumhuru oluşturan fıkıh meclisleri ile bazı fakihlerin yukarıda zikredilen
görüşleri de göz önünde bulundurarak, bu müesseseye halen de ihtiyaç duyulduğunu
düşünüyoruz. Nitekim mali ve nakdi yardımlarla, bir milleti etkilemek ve kendi saffına
katılmasını sağlamak günümüz dünya siyasetinin kullandığı önemli bir argüman olarak
karşımızda durmaktadır. Ayrıca günümüz dünyasında Müslümanlarla gayri müslimler bir
bakıma hayatı iç içe yaşayarak ekonomik açıdan aynı kaderi paylaşabilmektedirler. Şu halde
zekâtın devlet erkiyle toplandığı ülkelerde Müslüman devlet başkanları, kendi kararlarıyla
tespit ettikleri kişi ve kurumlara, başta “te’lîf” olmak üzere yukarıda zikredilen hususlar
doğrultusunda gayri müslimlere çeşitli bağışlarla birlikte zekât mallarını da tahsis
edebilecekleri, hayır kuruluşları ile devlet destekli kurumlar vasıtasıyla çeşitli maddi-nakdi
yardım organizasyonları düzenleyebilecekleri, bunun da İslâm’ın tüm dünya düzenini âbâd
edici kuşatıcı mesajına uygun olabileceği değerlendirilmektedir.
89
Yılmaz, Kamu Otoritesinin Mubahı Sınırlandırması Bağlamında Müellefe-i Kulûba Zekât Fonundan Pay Verilmesi İle İlgili Hz. Ömer’in
Uygulaması, 256.
90
Ebû Muhammed Abdilmelik el-Himyerî İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye (Beyrut: 1992), 4/115-122.
91
Münâ Fâruk Muhammed Ahmed Musa, “İslâm Hukuku Araştırmaları Dergisi” 35 (2020), 408.
92
https://www.dw.com/tr/d%C3%BCnyada-en-h%C4%B1zl%C4%B1-yay%C4%B1lan-din-i%CC%87slam/a-18371262 (Erişim
tarihi: 19.05.2022); https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39127472 (Erişim tarihi: 19.05.2022);
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/islamiyet-dunyada-en-hizli-yayilan-din/1407483 (Erişim tarihi: 20.05.2022).
93
Karadâvî, Fıkhü’z-zekât, 2/596.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
213
Sonuç
İslâm dini ahiret saadetini vadetmekle birlikte, dünyada herkesin mesut olabileceği bir
sistem vazetmiştir. Bu itibarla İslâm, dünyada insanları siyasi açıdan idare etmeyi gaye
edindiği gibi onlara sosyal ve ekonomik olarak da müreffeh bir hayat tarzı sunmayı
hedeflemektedir. Nitekim meşruiyeti Kitap ve Sünnet’e dayanan zekât müessesesi, ibadet
yönüyle birlikte iktisadi yönüyle de öne çıkmaktadır. Zira İslâm tarihi boyunca zekât;
Müslümandan Müslümana ve bazı âlimlere göre gayri müslime (müellefe-i kulûb sınıfından)
tahsis edilmiş, bu sayede zekât ümmetin yardımlaşma ve yoksulluğu ortadan kaldırma
modeli oluşturmuş ve İslâm’ın ilk devirlerinden itibaren tatbik edilmiştir. Nitekim Hz.
Peygamber, dünyanın çeşitli bölgelerine gönderdiği sahabiden, İslâm’a davet edecekleri
toplumların zenginlerinden zekât alıp fakirlerine vermeyi kabul etmelerini istemiş ve O (sav)
hayattayken, fermanı sahabe tarafından harfiyyen yerine getirilmiştir. Hz. Peygamber’in dar-
ı bekâya irtihalinden sonra ise, Kur’an ve Sünnet nassıyla sabit olan müellefe-i kulûba zekâtın
verilmesi hususunda halifeler bir kısım farklı uygulamalarda bulunmuşlardır. Halifelerin
mezkûr tatbikatı neticesinde fıkıh mezheplerinin bu husustaki görüşleri de farklı cereyan
etmiştir. Nitekim Hanefîler, müellefe-i kulûb kategorisinde olan gayri müslimlere zekâtın
verilmeyeceği görüşünü savunurlarken, diğer üç mezhebin müftâbih görüşleri, günümüz
çeşitli fıkıh meclislerinin bu husustaki beyanları ile son dönem fakihlerin mülahazalarına göre,
müellefe-i kulûba zekât verilmesini emreden âyet hükmünün neshedilmediği teyid edilmiş ve
bu sınıfın halen zekât sarf edilecek gruplardan sayıldığı ifade edilmiştir.
İslâm’ın amacı, tüm insanlığı ekonomik dâhil her yönüyle ileriye taşımaktır. Nitekim
İslâm, zekât kurumu ve diğer yardım sandıklarıyla, başta yoksulluğun arttığı zamanlarda,
gayri müslimleri infak, sadaka, bağış, karz gibi alternatif yardım fonlarıyla desteklediği gibi
zekâtla da katkı sunmuştur. Bu itibarla zekât müessesesinin öteden beri temel gayesi,
ekonomik açıdan belli bir düzeyin altında bulunan insanların (belli şartlarda gayri müslimler
de dâhil) refahına katkı sunmak olmuştur. Nitekim İslâm tarihinin ilk dönemlerinin
teamülüne bakıldığında, Müslümanlara zekât verilmenin yanında, müellefe-i kulûb
kategorisinde; İslâm’ı korumak, İslâm’a yönelik menfi propaganda ve iftiraları bertaraf etmek,
nüfuz sahibi ve tebaasına öncülük edebilecek güçlü liderlerin Müslüman olmalarını sağlamak,
zekât vermekle şerlerinden korunmak vs. saiklerle gayri müslimlere de zekât fonundan hisse
verildiği müşahede edilmiştir. Bu sayede hem İslâm toplumu adına birtakım maslahatlar elde
edilmiş hem de bu kategoriden fonlananların dini kimliklerine bakılmadan onların ekonomik
refahı sağlanmaya çalışılmıştır. Neticede söz konusu fonlarla desteklenen kitleler,
Müslümanlarla birlikte yaşayan millet ve topluluklar meydana getirmiştir.
Kaynakça
Aslan, Mahsum, İslâm Hukukunda Efdaliyet, Ankara, 2023.
Beyzâvî, Nâsırüddîn Ebû Saîd (Ebû Muhammed) Abdullah b. Ömer b. Muhammed. Envârü’t-
tenzîl ve esrârü’t-te
ʾ
vîl. Beyrut, 1997.
Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukuku İslamiyye ve Istılahatı Fıkhîyye Kamusu. İstanbul, 1970.
Buhârî, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî. Sahîhu’l-Buhârî. Dımaşk: Dârü
İbn Kesîr, 2002.
Buhûtî, Mansur b. Yunus b. Salâheddin b. Hasan b. İdris. Keşşâfü’l-kınâ‘ ‘an Metni’l-iknâ‘.
Beyrut, 1983.
Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023) Zübeyir ASLAN
214
Çeker, Orhan. Saffet Köse’nin, “Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâm’ın Değişmesi
Tartışmalarına Bir Bakış” Başlıklı Makalesi Üzerine Bazı Mülahazalar. “İslam Hukuk
Araştırmaları Dergisi” 7 (2006).
Dalgın, Nihat. Zekât Hükümleri. “Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi” 16/16
(01 Ağustos 2004).
Derdîr, Ebü’l-Berekât Ahmed b. Muhammed b. Ahmed el-Adevî. Hâşiyetü’d-Düsûkî ala’ş-
Şerhi’l-kebîr. Haleb, ts.
Ebû Dâvûd, Süleyman b. el-Eş‘as b. İshak b. el-Ezdi es-Sicistânî. Sünenü Ebî Dâvûd,. Humus,
1969.
Erdoğan, Mehmet. Fıkıh ve Hukuk Terimleri Sözlüğü. İstanbul, 2019.
Fâruk Muhammed Ahmed Musa, Münâ. “İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi” 35 (2020), 408.
Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali. el-Misbâhü’l-münîr. Dımaşk, 2016.
Hattâb, Ebû Abdullah Şemseddin Muhammed b. Muhammed b. Abdurrahman er-Ruaynî.
Mevâhibü’l-celîl fi şerhi Muhtasari’ş-Şeyh Halîl. Kahire, bty.
İbn Arafe, Ebû Abdillâh Muhammed b. Muhammed b. Muhammed b. Arafe el-Vergammî et-
Tûnisî (ö. 803/1401). Şerhu Hudûdu İbn Arafe. Beyrut, 1993.
İbn Hişâm, Ebu Muhammed Abdilmelik el-Himyerî. es-Sîretü’n-Nebeviyye. Beyrut, 1992.
İbn Tâhir, Habîb. el-Fıkhü’l-Mâlikî ve edilletühü. Beyrut, 1988.
İbnü’l-Hümâm, Muhammed b. Abdilvahid es-Sivâsî. Fethu’l-kadîr Şerhu’l-Hidâye. Beyrut, 2003.
Kal‘acî, Muhammed Ruvâs. Mu‘cemü lüğati’l-fukahâ. Beyrut, 1996.
Kallek, Cengiz. “Müellefe-i kulûb”. TDV İslâm Ansiklopedisi. C. 31. Ankara, 2020.
Karadâvî, Yusuf. Fıkhü’z-zekât. Beyrut, 1973.
Komisyon. Dinî Kavramlar Sözlüğü. Ankara, 2006.
Köse, Saffet. Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâm’ın Değişmesi. “İslam Hukuk
Araştırmaları Dergisi” 7 (2006).
Mâverdî, Ebü’l-Hasen Alî b. Muhammed b. Habîb el-Basrî el-Mâverdî. el-Hâvi’l-kebîr. Beyrut,
1994.
Muhammed Fuad Abdulbakî. el-Mu‘cemü’l-müfehres li-elf’azı’l-Kur’ânı’l-kerîm. Kahire, Kahire.,
1945.
Müslim, Ebu’l-Hasan Müslim b. el-Haccâc en-Nisâbûrî. Sahîhü’l-Müslim. Beyrut: Muhammed
Fuâd Abdulbâkî, Dârü ihyâi’t-Türâsi’l-Arabî., 1955.
Nevevî, Muhyiddîn Ebû Zekeriyya Yahya b. Şeref. el-Mecmû
ʿ
şerhu’l-Mühezzeb (tahk.
Muhammed Necîb el-Mutî‘î). Cidde, bty.
Râzî, Ebû Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn et-Taberistânî.
Mefâtîhu’l-ğayb. Beyrut, 1981.
Tirmizî, Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ. el-Câmiu‘l’l-kebîr (Sünen-i Tirmizî). Beyrut: Dârü’l-ğarbi’l-
İslâmî, Beşşâr ‘Avvâd Marûf., 1998.
İslâm Huk. Gayri Müslimlere Zekât Fonundan Hisse Tahsisi Batman Akademi Dergisi 7/2 (Aralık-2023)
215
Uluslararası İslâm Fıkhı Kongresi. “
”. https://iifa-aifi.org/2261.html, 2007. https://iifa-aifi.org/2261.html
Uluslararası Şer‘î Zekât Heyeti Genel Sekreterliği Zekât Ofisi. “en-Nedvetü’s-sâlisse li-
kadâya’z-zekâti’l-muʿâsırati’l-münʿakıde bi’l-Küveyt”. Kuveyt, 03.12 1992.
Yılmaz, İbrahim. Kamu Otoritesinin Mubahı Sınırlandırması Bağlamında Müellefe-i Kulûba Zekât
Fonundan Pay Verilmesi İle İlgili Hz. Ömer’in Uygulaması, “İslâm Hukuku Araştırmaları
Dergisi” 31 (2018).
İstifade Edilen Bazı İnternet Siteleri:
https://iifa-aifi.org/2261.html, 2007. https://iifa-aifi.org/2261.html Uluslararası İslâm Fıkhı
Kongresi. “”.
Uluslararası Şer‘î Zekât Heyeti Genel Sekreterliği Zekât Ofisi. “en-Nedvetü’s-sâlisse li-
kadâya’z-zekâti’l-muʿâsırati’l-münʿakıde bi’l-Küveyt”. Kuveyt, 03.12 1992.
https://www.dw.com/tr/d%C3%BCnyada-en-h%C4%B1zl%C4%B1-yay%C4%B1lan-din-
i%CC%87slam/a-18371262
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-39127472
https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/islamiyet-dunyada-en-hizli-yayilan-din/1407483
https://fetva.diyanet.gov.tr/Cevap-Ara/444/zekat-gayrimuslimlere-verilebilir-mi
/