Conference PaperPDF Available

YOKSULLUĞA ETİK İLKELER OLARAK İNSAN HAKLARI PERSPEKTİFİNDEN BİR BAKIŞ

Authors:
  • istanbul Nişantaşı Üniversitesi

Abstract

Çağımızda yoksulluk küresel boyutta her geçen gün derinleşen en önemli dünya sorunlarından biridir. Günümüze gelinceye kadar yoksulluk sorunuyla ilgili yürütülen çalışmalara ve tartışmalara bakıldığında, bunların çoğunlukla yoksulluğun nedenlerine, ne şekilde önlenebileceğine veya nasıl en aza indirgenebileceğine yoğunlaştığı, yoksulluğun daha çok ekonomi merkezli bir sorun olarak ele alındığı söylenebilir. Ancak son yıllarda ekonominin amacı, bu amacın hayata geçirilmesinde insanın/kişinin rolü, içinde bulunduğu durum, insani gelişmenin önemi gibi konuların sıklıkla gündeme gelmesiyle birlikte felsefi dayanakları bakımından yoksulluğun neliğinin sorgulandığı, yoksulluğu sadece gelir yetersizliği olarak değil, temel insani kapasitelerden, insansal olanaklardan yoksunluk bağlamında ele alan ve yoksulluğa hak temelli bir anlayıştan hareketle etik açıdan bakan yaklaşımların öne çıktığı görülmektedir. Günümüzde yoksulluğun ana nedenlerinin başında gelen gelir dağılımındaki adaletsizlik, dünyada zengin ve yoksul ülkeler arasında gittikçe büyüyen uçurum, birçok felsefi tartışmanın odak noktasını oluşturmakta, gerek filozofları gerekse farklı alanlardan bilim insanlarını yoksulluk sorununa eğilmeye ve bu sorunun çözümü yolunda "mutlak yoksullara, açlık çekenlere karşı etik bir sorumluluğumuz var mıdır, yoksullara yardım etmek gerekir mi, yoksa yapılan yardım onları başkalarına daha mı muhtaç kılar?" gibi soruları düşünmeye yöneltmektedir. Bu bağlamda kimileri Garrett Hardin'in "Cankurtaran Sandalı" benzetmesinden hareketle zengin ülkelerin yoksullara kaynak aktarmasının yoksulların sayısını artırmaktan başka bir işe yaramayacağını savunmaktadır. Hardin ve onun izinden gidenler, faydacı bir anlayışla bazı insanları ölüme terk etmenin uzun vadede daha çok insanın ölmesini önleyeceğini, dolayısıyla yoksullara yardım etmek gibi etik bir sorumluluğun olmadığını ileri sürerek yoksullara kaynak ayrılmasına şiddetle karşı çıkmaktadır. Buna karşılık Peter Singer gibi konuya yine faydacı bir perspektiften bakanlar ise insanların kendisi için yararlı olana doğal olarak öncelik verdiğini, ancak başkasına faydalı olanın da insanı dolaylı yoldan mutlu ettiğini, ayrıca genelin refahının mutluluğu artırdığını belirterek, zenginlerin yoksullara yardım etme yükümlülüklerinin olduğunu savunmaktadır. Singer'a göre, dünyada mutlak yoksulları, açlık çeken insanları görmezden gelmek, onları ölüme terk etmektir. Bu nedenle zenginlerin lüks tüketimden vazgeçerek yoksullara kaynak aktarması ahlaki bir ödevdir. Ancak Singer ve onun gibi düşünenlerin, yoksullara yardım etmeyi ahlaki bir yükümlülük saymalarına rağmen, yoksulluk sorununu faydacı ve duygudaşlık temelinde ele aldıkları, ayrıca yoksulluğu zenginlerin inayetiyle çözülebilecek bir sorun olarak gördükleri ve bu durumun da insan onuruyla bağdaşmayacağı ileri sürülebilir. Öte yandan, Hardin'in düşüncelerinin ise zenginlerin çıkarını ön plana aldığı, yoksulluk sorunuyla boğuşan insanların onurunu ve değerini görmezden geldiği, etik sorumluluk taşımadığı söylenebilir. Dolayısıyla bu çalışma, bir insanlık durumu olan yoksulluğun neliğini, nedenlerini ve çözüm yollarını, faydacı/yararcı bir anlayıştan veya duygudaşlığı, hayırseverliği, ahlaki birtakım değer yargılarını öne çıkaran bir yaklaşımdan hareketle değil, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin hazırladığı, İnsan Hakları Konseyi'nin 2012 yılında oy birliğiyle kabul ettiği "İnsan Hakları ve Derin Yoksulluk Kılavuz İlkeleri"ni göz önünde bulundurarak etik ilkeler olarak insanın onurunu ve değerini temel alan insan haklarına dayalı bir yaklaşımdan hareketle ele almak gerektiğine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
YOKSULLUĞA ETİK İLKELER OLARAK İNSAN HAKLARI
PERSPEKTİFİNDEN BİR BAKIŞ
Ayşe Çiğdem KOCAMAN
Öz: Çağımızda yoksulluk küresel boyutta her geçen gün derinleşen en önemli dünya sorunlarından
biridir. Günümüze gelinceye kadar yoksulluk sorunuyla ilgili yürütülen çalışmalara ve tartışmalara
bakıldığında, bunların çoğunlukla yoksulluğun nedenlerine, ne şekilde önlenebileceğine veya nasıl en
aza indirgenebileceğine yoğunlaştığı, yoksulluğun daha çok ekonomi merkezli bir sorun olarak ele
alındığı söylenebilir. Ancak son yıllarda ekonominin amacı, bu amacın hayata geçirilmesinde
insanın/kişinin rolü, içinde bulunduğu durum, insani gelişmenin önemi gibi konuların sıklıkla
gündeme gelmesiyle birlikte felsefi dayanakları bakımından yoksulluğun neliğinin sorgulandığı,
yoksulluğu sadece gelir yetersizliği olarak değil, temel insani kapasitelerden, insansal olanaklardan
yoksunluk bağlamında ele alan ve yoksulluğa hak temelli bir anlayıştan hareketle etik açıdan bakan
yaklaşımların öne çıktığı görülmektedir.
Günümüzde yoksulluğun ana nedenlerinin başında gelen gelir dağılımındaki adaletsizlik, dünyada
zengin ve yoksul ülkeler arasında gittikçe büyüyen uçurum, birçok felsefi tartışmanın odak noktasını
oluşturmakta, gerek filozofları gerekse farklı alanlardan bilim insanlarını yoksulluk sorununa
eğilmeye ve bu sorunun çözümü yolunda “mutlak yoksullara, açlık çekenlere karşı etik bir
sorumluluğumuz var mıdır, yoksullara yardım etmek gerekir mi, yoksa yapılan yardım onları
başkalarına daha muhtaç kılar?” gibi soruları düşünmeye yöneltmektedir. Bu bağlamda kimileri
Garrett Hardin’in “Cankurtaran Sandalı” benzetmesinden hareketle zengin ülkelerin yoksullara
kaynak aktarmasının yoksulların sayısını artırmaktan başka bir işe yaramayacağını savunmaktadır.
Hardin ve onun izinden gidenler, faydacı bir anlayışla bazı insanları ölüme terk etmenin uzun vadede
daha çok insanın ölmesini önleyeceğini, dolayısıyla yoksullara yardım etmek gibi etik bir
sorumluluğun olmadığını ileri sürerek yoksullara kaynak ayrılmasına şiddetle karşı çıkmaktadır.
Buna karşılık Peter Singer gibi konuya yine faydacı bir perspektiften bakanlar ise insanların kendisi
için yararlı olana doğal olarak öncelik verdiğini, ancak başkasına faydalı olanın da insanı dolaylı
yoldan mutlu ettiğini, ayrıca genelin refahının mutluluğu artırdığını belirterek, zenginlerin yoksullara
yardım etme yükümlülüklerinin olduğunu savunmaktadır. Singer’a göre, dünyada mutlak yoksulları,
açlık çeken insanları görmezden gelmek, onları ölüme terk etmektir. Bu nedenle zenginlerin lüks
tüketimden vazgeçerek yoksullara kaynak aktarması ahlaki bir ödevdir. Ancak Singer ve onun gibi
düşünenlerin, yoksullara yardım etmeyi ahlaki bir yükümlülük saymalarına rağmen, yoksulluk
sorununu faydacı ve duygudaşlık temelinde ele aldıkları, ayrıca yoksulluğu zenginlerin inayetiyle
çözülebilecek bir sorun olarak gördükleri ve bu durumun da insan onuruyla bağdaşmayacağı ileri
sürülebilir. Öte yandan, Hardin’in düşüncelerinin ise zenginlerin çıkarını ön plana aldığı, yoksulluk
sorunuyla boğuşan insanların onurunu ve değerini görmezden geldiği, etik sorumluluk taşımadığı
söylenebilir.
Dolayısıyla bu çalışma, bir insanlık durumu olan yoksulluğun neliğini, nedenlerini ve çözüm
yollarını, faydacı/yararcı bir anlayıştan veya duygudaşlığı, hayırseverliği, ahlaki birtakım değer
yargılarını öne çıkaran bir yaklaşımdan hareketle değil, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek
Komiserliği’nin hazırladığı, İnsan Hakları Konseyi’nin 2012 yılında oy birliğiyle kabul ettiği “İnsan
Hakları ve Derin Yoksulluk Kılavuz İlkeleri”ni göz önünde bulundurarak etik ilkeler olarak insanın
onurunu ve değerini temel alan insan haklarına dayalı bir yaklaşımdan hareketle ele almak
gerektiğine dikkat çekmeyi amaçlamaktadır.
Anahtar Kelimeler: Yoksulluk, Etik, İnsanın Değeri, İnsan Hakları.
Dr. Öğrt. Üyesi
Nişantaşı Üniversitesi, İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Sosyoloji Bölümü, Türkiye
aysecigdem.kocaman@nisantasi.edu.tr
Orcid Id: 0000-0003-1354-1335.
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
ResearchGate has not been able to resolve any references for this publication.