DEĞİŞİM SÜRECİNDE ALEVİLİKTE DİNİ OTORİTE -Adıyaman Dedeleri Örneği
Abstract
Dinlerin ortak bir özelliği, ister farklı ya da karşıt kültürel ortamlarda olsun, ister bir alt kültür olarak konumlansın, bir uyum mekanizması olarak çalışmasıdır. İslam'ın farklı bir yorumu olarak Alevilik de dini otorite figürleri olarak dedelerin şahsında toplumumuzda benzer bir işlevi yerine getirmektedir. Bu çalışmada belli bir bölgeden hareketle Alevilikte dini otoritenin yapısı, etkinliği ve boyutları değişim ve dönüşüm ekseninde ele alınıp tartışılmıştır.
***
"Dr. Yılmaz Arı bu eserinde bir tez için gereken hassasiyeti sonuna kadar göstermiş olup, modern dünyada geleneksel dini otoritenin değişimini Adıyaman Alevileri üzerinden göstermeye çalıştı. Kanaatimce bu eseri değerli kılan en önemli özelliklerden biri, Dr. Arı'nın canlı ve değerli bir saha tecrübesiyle bütünleşmesidir."
Prof. Dr. Celaleddin Çelik
***
“Dr. Yılmaz Arı'nın "Değişim Sürecinde Alevilikte Dini Otorite" başlıklı bu çalışmasında, Alevilikte dedelerin daha çok kırsal kesimlerde birtakım ritüeller yoluyla bir otorite temsilcileri olarak nasıl işlev gördükleri ve bu yolla soysal ilişkilerin düzenlenmesine katkıları özenle vurgulanmıştır. Bunun yanında, kentleşme süreciyle birlikte dedelik kurumu ve dedelerin rollerindeki farklılaşmalar din sosyolojisi bakış açısından değerlendirilip tartışılmıştır.”
Prof. Dr. Abdulvahap Taştan
Din Antropolojisi Perspektifinden Alevilik ve Bektaşilik Ritüelleri Üzerine Bir Değerlendirme
Sosyal bir varlık olarak insan, toplumun bir ferdi olması sebebiyle yaşamış olduğu her mekânda sadece kendisini değil aynı zamanda ailesi ve çevresindeki tüm insanları da düşünmek durumundadır. Hayatının farklı zaman dilimlerinde kişinin yaşamını sürdürdüğü çevreler ve bu süre içerisinde etkileşim halinde olduğu çeşitli faktörler onun pek çok yönünü etkiler ve ona farklı özellikler katar. Farklı nüfus sayısına ve özelliklerine sahip şehirler, bireyler tarafından inşa ve ihya edildiği gibi şehrin tarihî, coğrafî, dinî, sosyal ve kültürel dinamikleri de şehrin insanlarına etki eder. Bu araştırma, şehirlerin ve insanların farklı açılardan birbirlerine karşı olan bağlılığından hareketle “İlahiyat Bilimleri Açısından Şehir” konusunu ele almaktadır.
Bugün yüksek din öğretimi kurumları olan İlahiyat ve İslami İlimler fakültelerinde Temel İslam Bilimleri, Felsefe ve Din Bilimleri ile İslam Tarihi ve Sanatları olmak üzere üç bölüm bulunmaktadır. Her ne kadar her bir bölümde yer alan anabilim dallarının çalışma alanları farklı gibi düşünülse de bu anabilim dallarının kendi pencerelerinden bazı üst başlıkları disiplinler arası bir yaklaşımla inceleyebilmeleri ve kapsamlı çalışmalar sunabilmeleri mümkündür. Şehir teması da bu üst başlıklardan biridir. Çünkü şehrin tarihi, coğrafyası, medeniyeti, kültürü, yaşamı, inançları, ekonomik yapısı ve gelenekleri gibi özellikleri ilahiyat bilimleri açısından incelenebilecek bir yapıya sahiptir. Şehirler ve ilahiyat bilimleri arasında çok farklı şekillerde ilişkiler kurulabilir. Bu ilişki şehirlerin tarihî ve kültürel yapısına, dinlerin etkisine ve şehirlerdeki dinî kurumların özelliklerine bağlı olarak değişkenlik gösterir. Örneğin bazı tarihî şehirlerin aynı zamanda önemli dinî merkezler olduğu bilinir. Bu şehirlerde ilahiyat, şehrin tarihî dokusuna, kültürüne ve yaşam tarzına derinden etki etmiştir. Bu şehirlerin dini, kültürü, mimarisi, sanatı ve diğer yönleri şehrin sosyal ve kültürel hayatının önemli bir parçası olmuştur. Diğer yandan, modern şehirlerde ilahiyat bilimlerine dair hususların daha az belirgin olduğu söylense de bu hususların şehirlerdeki dinî kurumlar, sosyal hizmet alanları ve toplumsal etkinlikler gibi konularda önemli bir rol oynadığı görülmektedir.
Şehir, insanın tarih boyunca inşa ettiği en büyük medeniyetlerin izini sürdüğü, kültürlerin kucaklaştığı, düşüncelerin şekillendiği ve inançların karşılaştığı bir mekândır. İlahiyat bilimleri, şehrin ve insanın kutsal ile olan ilişkisini anlamaya yönelik derinlemesine bir araştırma ve düşünce alanı sunar. İlahiyat bilimlerinin sunduğu teolojik bakış açısı, şehrin sadece fiziksel yapılardan oluşmadığını, aynı zamanda ruhî ve manevî bir mekân, bir inanç ve kültür hazinesi olduğunu vurgular. İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin şehirlere gönderilmiş olmaları, kutsal kitapların çeşitli şehirlerdeki olaylara atıfta bulunması, ilahiyat bilimlerini şehirlerin dinî ve kültürel önemini anlamaya sevk eder. Bu kitap, tarih boyunca manevî zenginlikleri ve toplumsal dinamikleriyle öne çıkmış bir yerleşim birimi olan şehri ilahiyat bilimleri perspektifinden incelemeyi amaçlamakta ve çeşitli yönlerde dinî yapının şehir hayatındaki tesirlerine temas etmektedir. Umuyoruz ki bu kitap, okuyucularımızın şehrin manevî havasını daha derinden teneffüs etmesine ve bu zengin mirası daha yakından anlamasına vesile olur.
Yedi kısımdan müteşekkil olan kitabın ilk bölümünde Doç. Dr. Duran Ali Yıldırım, şehir kavramını Kur’ân-ı Kerim açısından incelemekte. Bu bölümde ayet-i kerimelerde şehir anlamıyla zikredilen medine, karye, belde, mısır, mesken ve dâr gibi kavramlar hakkındaki kanaatler serdedilmekte ve bu ayetlerin mahiyeti üzerine değerlendirmelere yer verilmektedir. Akabinde Doç. Dr. Mesut Can, Orta Çağ İslâm topraklarının doğusunda önemli bir medeniyet merkezi olan Belh şehrinin İslâmî ilimlerin Kur’ân ve Hadis alanında yetiştirdiği âlimleri ve bu âlimlerin ilmî çalışmalarını “Şehir ve Âlim: Belh’te Kur’ân ve Hadis İlimleri Alanında Yetişen Âlimler” başlıklı incelemesinde ele almaktadır. Kaynaklarda dağınık vaziyette bulunan malzemelerin bir araya getirilmek suretiyle, zaman dizinsel olarak yer verilen Belhli ulemânın tespiti ve İslâm ilim geleneğinin ilgili alanlarına katkılarının derli toplu bir şekilde okurlara sunulmuş olması, araştırmanın tebarüz eden yönlerindendir.
Dr. Talha Fortacı tarafından kaleme alınan üçüncü bölüm, medeniyet tarihi için de önemli kaynaklar arasında yer alan seyahatnameleri Dinler Tarihi bakış açısıyla ele alan özgün bir yaklaşıma sahiptir. Yazar bu bölümde spesifik olarak İbn Cübeyr ve İbn Battuta’nın seyahatnamelerini merkeze almak suretiyle ilgili seyyahların tasvirini yaptıkları şehirlerdeki Hristiyanları farklı yönleriyle irdelemektedir. Dördüncü bölümde klasik Türk şiirinde metaforik bir anlatım unsuru olarak “Gönül Şehri” terkibi incelenmektedir. Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Muaz Güven, şairlerin gönül kavramına dair duygu ve düşüncelerini şehir metaforu vasıtasıyla kurgusal bir anlatım alanına nakletmelerini sağlayan bu terkibi, örnek kullanımlar ve bu kullanımlar hakkındaki analizlerle ele almaktadır. Yunus Emre ve Hacı Bayram-ı Veli gibi düşünce dünyasının merkezine gönül kavramını koyan tasavvuf ehlinin yanı sıra Fuzûlî, Taşlıcalı Yahya ve Nâbî gibi klasik Türk şiirinin tanınmış şairlerinin de şehir metaforundan istifade ettiği görülmektedir.
Çeşitli boyutlarıyla şehir temasının işlendiği eserde Doç. Dr. Mesut Can’ın Belh şehrine dair kaleme aldığı “Şehir ve Mânâ: Belh’in Mânâ Dünyasını İnşa Eden Zâhidler, Sûfîler, Şâirler, Edîpler ve Dilciler” başlıklı beşinci bölüm, şehrin İslâm medeniyetinin mânâ dünyasına katkılarını konu edinmektedir. Bu çerçevede çalışma kapsamında mânâ mefhumunun zenginleşmesinde en büyük etkiye sahip olduğu düşünülen, Belh’te yetişen ediplere, şairlere, zâhidlere ve mutasavvıflara yer verildiği gibi Belh’in Müslümanların mânâ dünyasına katkılarının varlığını ve boyutunu gözler önüne serilmeye çalışılmaktadır. Kitabın altınca bölümünde Dr. Ali Osman Balcı İslam’ın ilk dönemlerinden itibaren hayatın her alanında merkezî bir konuma sahip olan camilerin dinî oluşumlar açısından önemine değinmiştir. Araştırmada dinî oluşumların özellikle şehir merkezindeki camileri mesken edinmesinin olumlu ve olumsuz sonuçlarına da yer verilmektedir.
Son bölümde Doç. Dr. İrfan Çakıcı ve Ali Rıza Küçükçetin Bursa şehrini ve Kıraat ilminin gelişimine büyük katkısı olan İbnü’l-Cezeri’yi okuyucularla buluşturmaktadır. Şehrin pek çok kültür ve medeniyete ev sahipliği yapmış olması Osmanlı hükümdarlarının ilmî ve kültürel faaliyetler açısından buraya yönelmelerine sebep olmuştur. İstanbul’un henüz fethedilmemiş olması ve Bursa’nın her yönüyle tam bir ilim merkezi potansiyelinde olması hasebiyle Yıldırım Bayezid doğudan ve batıdan pek çok İslam âlimini buraya davet etmiştir ki bunlardan biri de İbnü’l-Cezerî’dir. Bölümde Cezerî’nin Bursa’da kaldığı süre içinde gerek eğitim öğretim faaliyetleri gerekse alanla ilgili telifleriyle ilm-i kıraate sağladığı büyük katkılardan bahsedilmektedir.
Çalışmamıza bölüm yazarı olarak katkı sunan, tüm yoğunluklarına rağmen bölümlerini büyük bir özveri ve ciddiyetle tamamlayan, eserin belirlenen sürede tamamlanmasına katkı veren ve “Şehir” temasına “İlahiyat Bilimleri” çerçevesinde yaklaşım sergileyen Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İslami İlimler Fakültesinin kıymetli bilim insanları Duran Ali Yıldırım, İrfan Çakıcı, Mesut Can, Talha Fortacı ve Ali Osman Balcı’ya değerli katkıları için teşekkür ederiz. Ayrıca çok daha geniş kitlelere ücretsiz bir şekilde ulaşımının sağlanması için siz okuyucularımızın bu eseri paylaşmasını rica ederiz. Bölümlerin, yazarların sorumluluğu altında olduğunu hatırlatarak birlikte görev yaptığımız hocalarımızla farklı konulara ilahiyat bilimlerinin bakışının işlendiği yeni çalışmalar yapmayı ümit ediyoruz. Böyle bir çalışmanın hazırlanarak okuyucuya ulaşmasında bizleri vesile kılan Mevlâ’ya hamd ederiz.
Dr. Yılmaz Ari'nin bu çalışması, Adıyaman'daki Alevi kültür ve inancını, dede ve taliplerin bakış açılarına odaklanarak incelemektedir. Yazar, dedelerin dini otoriteler olarak rolünü ve önemini ve Alevi kültürüne nasıl katkıda bulunduklarını araştırıyor. Çalışma, Alevi kültürünün Adıyaman'daki altı ocakta hala varlığını sürdürdüğünü ve dedelerin törenleri yürütmek ve çatışmalara arabuluculuk etmek gibi önemli rolleri yerine getirdiğini, ancak dedelik kurumunun sekülerleşmeden etkilenerek dini ve sosyal değerlerde değişikliklere yol açtığını kabul etmektedir. Çalışma ayrıca, kentleşme nedeniyle dede ve talip arasındaki ilişkinin zayıfladığını ve bunun etkileşimleri ve dini ritüellere katılımları üzerindeki etkisini vurguluyor. Yazar, genç kuşakların modernleşme ve daha eğitimli bir zihniyet nedeniyle dedelerden uzaklaştığını öne sürüyor. Ancak çalışma, zorluklara rağmen Alevi kültürünün korunmasında dedelerin önemini ve işlevlerini sürdürdüğünü de vurguluyor. Sonuç olarak bu çalışma, Alevilik ve dedelik kurumu hakkında aydınlatıcı bir analiz sunmakta ve daha ileri araştırmalar için değerli perspektifler sağlamaktadır.
Humans are constantly changing and transforming. It is unthinkable to get away from these changes or to escape their effects. Religion is one of the institutions that affect people in the social sphere. The individual's way of looking at the world includes the idea of belief that he creates in the world of mind. The institution of religion is the most important factor that affects people, and therefore society, in a deep and broad framework. However, the individual; In order to reveal the world of meaning he is in, he has some interactions in social life. The aim of this study is to reveal the effects of religion on young people studying at university on their practical, social, daily life, socio-cultural life and individual preferences. In this study, an online questionnaire study with random sampling was applied to one hundred participants over the age of 18 who received university education in Eskişehir in the 2021-2022 academic year. As a result, we can say that religion affects the social life of the individual in many ways and we should consider the existence of its influence on the sociality he is in.
Hz. Nûh ve Nûh Tûfanı, tarihsel süreç içerisinde birçok kültür içinde yaşatılarak günümüze kadar gelen, insanlığın her dönem dinî, kültürel bir motif olarak kullandığı önemli argüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Alevî Bektaşî kültürü üzerine yaptığımız çalışmalardan aldığımız veriler ve çalışmalar dikkate alındığında günümüze kadar Hz. Nûh ve Nûh Tûfanı metaforu kullanılmış olmasına rağmen detaylı bir şekilde bu konunun dikkatlerden kaçması bizleri bu başlığı atmaya mecbur bırakmıştır. Bu sebeple Hz. Nûh ve Nûh Tûfan’ına genel anlamda farklı anlamlar yüklenildiği gibi özel anlamda da Alevî-Bektaşî kültüründe de farklı betimlemelerin kaynağı olarak kullanılmıştır. Örneğin Alevî ve Bektaşî nitelemeli gruplarda tevellâ ve teberrâ inanç ilkelerini merkeze alan Ehl-i Beyt kavramı, klasik kaynaklarda da Hz. Nûh ve Nûh Tûfanı metaforuna benzetilerek kullanılmaktadır. Muharrem orucunun ardından Kerbelâ şehitlerinin ruhu için âşûrâ dağıtmak Alevîlik kültürünün gereklerinden birisidir. Âşûrânın tarihçesi Nûh tûfanına kadar götürülerek âşûrânın önemi Alevîler tarafından ortaya konulmaktadır. Alevî Bektaşî kültüründe Nevruz 21 Mart’ta kutlanır. Çünkü Alevî Bektaşî kültüründe Hz. Nûh, tûfandan sonra karaya ilk defa bugün ayak basmıştır. Bununla birlikte özellikle kuş mitolojisi etrafında şekillenen inanış boyutuyla Alevî ve Bektaşîlikte güvercine farklı anlamlar yüklenmiş ve kurtuluşun mitik bir simgesi olarak kullanılmıştır. Biz de yukarıda anlatılanları dikkate alarak bu çalışmamızda Alevî-Bektaşî olarak tanımlanan gruplarda Hz. Nûh ve Nûh Tûfanı çerçevesinde şekillenen ve günümüze kadar ulaşan anlatıları ve kullanılan sembolleri bu çalışmamızda işlemeyi uygun bulduk. Özet bir ifadeyle tûfan kültürünün Alevîlerin inanç dünyalarında ve sosyal hayattaki yansımaları Alevîlerin kendileri ve Alevî-Bektaşî klasik kaynakları merkeze alınarak bu kültürün teorik ve pratik yansıması ortaya konulmuştur.
The system of beliefs and practices related to Bektashism seems to have corresponded to a kind of liberation theology, whereas the structure of Bektashi groups corresponded more or less to the type of religious organization conventionally known as charismatic groups. It becomes understandable therefore that their spiritual tendency could at times connect with and meet social, cultural and national perspectives. In turn, when members of the previously persecuted religious minority will acquire a degree of religious and political respectability within society at large, the doctrines of heterodoxy and liberation theology fade into the background. In the end, the heirs of the heterodox promoters of spiritual reform and social movement turn into followers and faithful defenders of a legitimate authority. They become the spokespeople for an institutionalized orthodoxy whose support is sought by the political regime.
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi
- Tunceli'de Alevi Ocakları
- Saltik Veli
Tunceli'de Alevi Ocakları, Veli SALTIK, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî
Araştırma Dergisi 2009/52 s. 146.
Yoksulum ey gerçek er, bana himmet et" dedi
- Hünkâr ' Gelip
Gelip, Hünkâr'ın elini öptü. "Yoksulum ey gerçek er, bana himmet et" dedi.
Hünkar: "Adın ne senin?" dedi.
Gelen Er: "Can Baba" dedi.
Can Baba'nın yüzünü, gözünü okşayıp, sırtını sıvazladı. Can Baba'nın gözleri açılıp erlik mertebesine ulaştı
- Hünkar
Hünkar, Can Baba'nın yüzünü, gözünü okşayıp, sırtını sıvazladı. Can
Baba'nın gözleri açılıp erlik mertebesine ulaştı...''
https://www.uludivan.de/Karadonlu-Can-
Erzurumlu Halk Ozanı Noksanî Baba
- Adil Ali
Adil Ali Atalay, Erzurumlu Halk Ozanı Noksanî Baba, İstanbul 1997.
- Ali Akdoğan
Akdoğan, Ali, Dini Hayat Açısından İlahiyat Fakülteleri ve Diyanet
Teşkilatı'nın Fonksiyonu, Diyanet İlmi Dergi, c. 44, sayı 3, Ankara 2008.
Vadi Yayınları, 3. Baskı
- Yasin -Köktaş Aktay
- M Emin
- Din Sosyolojisi
Aktay, Yasin -Köktaş, M. Emin, Din Sosyolojisi, Vadi Yayınları, 3.
Baskı, Ankara 2007.
- Bülent Akın
- Alevilikte '' Ocak
Akın, Bülent, Alevilikte ''Ocak'': Kavramsal Çerçeveye ve Tarihî Arka
Plana Yeni Bir Bakış, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi/Journal
of Turkish World Studies 17/2 Kış -Winter 2017, ss. 239-264.