ArticlePDF Available

Kapitalist Küreselleşmenin Ortadoğu da Sosyo Ekonomik ve Politik Alana Etkileri İstikrar ve Kalkınma İçin Fırsat mı Tehdit mi

Authors:

Abstract

Kapitalizm, Ortadoğu’da tam yerleşememiş ama etkileri gün geçtikçe artan bir olgudur. Kapitalizmin Batı’nın sunduğu haliyle insanlığa refah ve mutluluk getirdiğini iddia etmek çok mümkün değildir. İkiz kardeşler olan küreselleşme ve kapitalizm, insani yönü son derece sorunlu olan bir süreç olarak bölgede mevzi kazanmaya devam etmektedir. Küreselleşme, kapitalist değerleri taşıyıcı ve yayıcı bir enstrüman olarak bölgeyi dönüştürmektedir. Küreselleşmenin, kapitalizm aracılığıyla neden olduğu gelir dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal, ekonomik ve politik eşitsizlikler, Arap dünyasında büyük sosyal ve siyasal sorunlara neden olmaktadır. Bölgede küreselleşmenin beslediği şeffaflık, demokrasi, insan hakları gibi olgular ise birer fırsat olarak değerlendirilmelidir. Ancak bu bakımdan da kat edilmesi gereken çok mesafe olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmada bölgenin politik olarak liberal demokratik değerlerin yaygınlaştırılmasına ihtiyacının olduğu, bölgeye dıştan müdahalelerin bölgeyi ekonomik, sosyal ve politik yönden istikrarsızlaştırdığı, bölgesel aktörlerin, bölge ve bölge dışı aktörlerle karşılıklı bağımlılık teorisi eksenli işbirliği olanaklarını maksimum düzeyde geliştirmesi gerektiği savunulmaktadır.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
86
KAPİTALİST KÜRESELLEŞMENİN ORTADOĞU’DA SOSYO-EKONOMİK VE
POLİTİK ALANA ETKİLERİ: İSTİKRAR VE KALKINMA İÇİN FIRSAT MI
TEHDİT Mİ?
1
Doç.Dr. Zafer AKBAŞ
Düzce Üniversitesi, İşletme Fakültesi,
zaferakbas@duzce.edu.tr
Öğr.Gör. Veysel BABAHANOĞLU
Düzce Üniversitesi, Akçakoca Meslek Yüksekokulu,
veyselbabahanoglu@duzce.edu.tr
Arş.Gör. Şahin ÇAYLI
Düzce Üniversitesi, İşletme Fakültesi,
sahincayli@duzce.edu.tr
Özet
Kapitalizm, Ortadoğu’da tam yerleşememiş ama etkileri gün geçtikçe artan bir olgudur. Kapitalizmin Batı’nın
sunduğu haliyle insanlığa refah ve mutluluk getirdiğini iddia etmek çok mümkün değildir. İkiz kardeşler olan
küreselleşme ve kapitalizm, insani yönü son derece sorunlu olan bir süreç olarak bölgede mevzi kazanmaya
devam etmektedir.
Küreselleşme, kapitalist değerleri taşıyıcı ve yayıcı bir enstrüman olarak bölgeyi dönüştürmektedir.
Küreselleşmenin, kapitalizm aracılığıyla neden olduğu gelir dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal, ekonomik ve
politik eşitsizlikler, Arap dünyasında büyük sosyal ve siyasal sorunlara neden olmaktadır. Bölgede
küreselleşmenin beslediği şeffaflık, demokrasi, insan hakları gibi olgular ise birer fırsat olarak
değerlendirilmelidir. Ancak bu bakımdan da kat edilmesi gereken çok mesafe olduğu anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada bölgenin politik olarak liberal demokratik değerlerin yaygınlaştırılmasına ihtiyacının olduğu,
bölgeye dıştan müdahalelerin bölgeyi ekonomik, sosyal ve politik yönden istikrarsızlaştırdığı, bölgesel
aktörlerin, bölge ve bölge dışı aktörlerle karşılıklı bağımlılık teorisi eksenli işbirliği olanaklarını maksimum
düzeyde geliştirmesi gerektiği savunulmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Küreselleşme, Kalkınma, Ortadoğu, İstikrar, Kapitalizm
THE EFFECTS OF CAPITALIST GLOBALIZATION ON SOCIO-ECONOMIC AND
POLITICAL SPHERE: AN OPPORTUNITY OR THREAT TO STABILITY AND
DEVELOPMENT
Abstract
Capitalism not fully inserted in the Middle East, but the effects are increasing day by day is a phenomenon. It is
not possible to claim that the West's offer of capitalism brought prosperity and happiness to humanity. Twin
1
Bu çalışma 26-27 Ekim 2014'te Stratejik Düşünce Enstitüsü (SDE) ve Petra Üniversitesi tarafından
Ürdün/Amman'da düzenlenen Türk Sosyal Bilimler Kongresi'nde sunulan ve özeti yayımlanan bildirinin
güncellenmiş ve genişletilmiş halidir.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
87
brothers globalization and capitalism as a process which is extremely problematic in human aspects continues to
gain leverage in the region.
Globalization, as an instrument of capitalist values which is carrier and spreader, is transforming the region.
Through globalization of capitalism caused in justice in income distribution, social, economic and political
inequalities has caused major social and political problems in the Arab world. In there gion that globalization
feeds, such as transparency, democracy, human rights should be considered as an opportunity. However, from
this aspect that is understood to be the far distanceto be covered.
In this study emphasizes that in the region there is need to expand politically liberal democratic values, external
interventions to the region economically, socially and politically caused destabilization, regional actors have to
develop cooperation oportunities with regional and non-regional actors based on interdependence theory on
meximumlevel.
KeyWords: Globalization, Development, Middle East, Stability, Capitalism
1. Giriş
Dönüşümün ve sürekli değişimin kaçınılmaz olduğu günümüzde değişimin yönü önem
kazanmaktadır. Vahşi olarak nitelenen kapitalizm, enstrümanlarıyla Ortadoğu’da toplumsal
sorunlara neden olmaktadır. Küreselleşmenin kapitalizm aracılığıyla neden olduğu gelir
dağılımındaki adaletsizlikler, sosyal, ekonomik ve politik eşitsizlikler, Arap dünyasında
büyük sosyal ve siyasal sorunlara neden olmaktadır. Bu bakımdan yakın zamanın tanık
olduğu en önemli toplumsal olaylardan biri 2011’de başlayan ve “Arap Baharı” olarak
nitelendirilen eylemlerdir.
Dünyada dinlerin merkezi, ticaretin önemli bir odak noktası olan Ortadoğu, bir taraftan
Müslüman ağırlıklı sosyal yapısı, diğer taraftan Batı’nın müttefiki olan İsrail’e ev sahipliği
yapması, Avrupa Birliği’ne, Çin’e ve Rusya’ya doğrudan sınır komşusu olması itibariyle
küresel ve bölgesel aktörleri ekonomik ve politik yönden cezbetmiştir.
Küreselleşmenin demokratik değerleri ve insan hakları söylemini ön plana çıkarması ise
olumlu yönü olup, Arap dünyasında otoriter rejimlerin tutumunun değişmesine katkı yapması
beklenen bir durumdur. Küreselleşmenin teknoloji, iletişim, hukuk, kadın hakları, eğitim,
demokrasi ve benzeri konularda getirdiği kabul edilebilecek avantajlar, bölge için bir fırsat
olarak nitelenebilir. Bilgiye erişim, eğitim hakkının yaygınlaşması, insan haklarına verilen
önem, bölgenin gelişmesine, ekonomik ve politik bakımdan ilerlemesine, gelişmelerin istikrar
kazanmasına fayda sağlayacaktır. Adil yargılanma, seçme ve seçilme haklarını kullanamayan,
düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünden mahrum olan ve bunlara dair kısıtlarla
mücadele etmek zorunda kalan Ortadoğu halklarının, kendi dinamikleriyle gelişmesi ve
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
88
kalkınmasının önündeki engellerin kaldırılması ve bölgeye yönelik dışarıdan müdahaleci
politikalardan vazgeçilmesi bölgesel kalkınma ve istikrar için anahtar rol oynayabilir.
Bu çalışmada, bölgenin politik olarak liberal demokratik değerlerin yaygınlaştırılmasına
ihtiyacının olduğu, dıştan müdahalelerin bölgeyi ekonomik, sosyal ve politik yönden
istikrarsızlaştırdığı, bölgesel aktörlerin, bölge ve bölge dışı aktörlerle karşılıklı bağımlılık
teorisi eksenli işbirliği olanaklarını maksimum düzeyde geliştirmesi gerektiği
savunulmaktadır. Anılan teorik temelde yürütülecek çalışmada söz konusu varsayımları
desteklemek üzere; ekonomik, politik ve sosyal veriler ile örnek vakalardan yararlanılmış,
küreselleşmenin bölgede hangi alanlarda fırsat ve tehditler içerdiği, çıkarların uyumu için
hangi yönlerin, nasıl desteklenmesi gerektiği üzerine odaklanılmıştır. Ayrıca istikrar ve
kalkınma için fırsat ve tehdit unsurlarının bölgenin hangi güçlü ve zayıf yönlerinden
beslendiği de değerlendirilmiştir.
2. Kuramsal Çerçeve: Karşılıklı Bağımlılık Yaklaşımı
Karşılıklı bağımlılık ülkelerin işbirliği ile kalkınabileceği tezini savunur. Buna göre devletler
ihtiyaç duydukları alanlarda, mal ve hizmetlerde adeta takasa giderler. Birbirleriyle güçlü ve
zayıf oldukları alanlardaki işbirliği devletleri birlikte daha güçlü hale getirir. Bu yaklaşım
çatışmayı değil işbirliğini içerir ve önceler.
Karşılıklı bağımlılığı ekonomik, kültürel ve siyasi olarak ayırmak pek mümkün değildir.
Çünkü karşılıklı bağımlılık ekonomik olarak başlar, siyasi ve kültürel olarak çıktılar oluşturur.
Ülkeleri birbirine bağlı kılan diplomatik dostluk anlaşmaları değil, dış ticaret ilişkileridir. Bu
ilişkilerin muhafazası adına ülkelerin birbirleriyle olan sorunla azalmaktadır. Güçlü
devletlerin dış politika kararlarında realist yaklaşım çerçevesinde davranış sergilemesi olağan
görünürken ve çıkarlarını maksimize etmekteyken, yeni bağımsız ve azgelişmiş ülkeler ise
güç peşinde koşmak veya çıkarlarını maksimize etmekten ziyade karşılıklı bağımlılık ilişkisi
ile hareket etmektedirler (Mammadov, 2013). Küreselleşme beraberinde karşılıklı bağımlılığı,
entegre olma zorunluluğunu ve sıkıntılarınıberaberinde getirmiştir. İletişim ve ulaşım
ağlarının farklılaşması, uluslararası arenadaki ilişkilerin kompleks ve kaotik oluşu devletler
arasındaki bağımlılık düzeyini belirlemektedir.
Küreselleşen dünyada büyük güçler nasıl petrole ihtiyaç duyuyorsa, bölge devletleri de büyük
devletlerin finansal ve teknik yardımına ihtiyaç duymaktadırlar. Bölge ülkelerine her yıl
ekonomik yardımlar yapılmaktadır. Örneğin ABD; Mısır, İsrail ve Ürdün’e her yıl finansal
yardım yapmaktadır. Böylece ekonomik yardıma ihtiyaç duyan devletler; kendi devletlerini
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
89
ekonomik, siyasi ve askeri olarak dışa açmak zorunda kalmaktadırlar. Küreselleşmenin de
etkisiyle devletler birbirlerine daha bağımlı hale gelmektedir. Küreselleşme süreci karşılıklı
bağımlılığı artırmıştır. Çalışmada karşılıklı bağımlılık yaklaşımı seçilmesinin amacı bu
yaklaşım kapsamında küreselleşmenin Ortadoğu ülkeleri için istikrar ve kalkınma noktasında
etkisini incelemektir.
Karşılıklı bağımlılık ilişkilerinde taraflar toplam kazanç isteyebildikleri gibi nisbi kazançta
isteyebilmektedirler. İki ülke arasındaki bu ilişki biçiminde ülkelerden birisinin diğeri
nezdinde önemi daha fazladır. Yani A devletinin B’ye gereksinimi B devletinin A’ya
gereksiniminden daha fazla olduğundan bu durumda B devletinin A’ya karşı pazarlık gücünün
daha fazla olduğu anlamına gelmektedir. Eğer B devleti bu ilişkiye son verirse, bundan A
devleti daha fazla etkilenen taraf olacağından, B devleti bu ilişkinin bozulmasına A’ya göre
daha az dikkat etmesi muhtemeldir. Bu tür bir ilişki sadece bir ülkenin diğerine bağlı olduğu
tam bağımlılık ilişkisinden farklıdır. Bu tür ilişkiden her iki taraf da etkileneceğinden taraflar
daha dikkatli olacaklardır (Arı, 2013).
3. Kapitalist Küreselleşme Süreci ve Ortadoğu
Kapitalizm, küreselleşmeyle birlikte, insanların alışkanlıklarını değiştirip tüketim hızını
artırmıştır. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin gelişmesi, bilimdeki ve sanattaki ilerlemelerin hız
kazanmasıyla birlikte insanların ihtiyaçları da artmıştır. Mal ve hizmet üretiminde ileri
teknolojinin kullanılması, dağıtım ve pazarlamanın hız kazanması ile birlikte firmalar yerel
olmaktan çıkmıştır.
Temelde kapitalist ülkelerden oluşan Kuzey ülkeleri refah seviyelerinin artması için serbest
ticareti, sınırların kalkmasını savunurken, aynı zamanda kendi çıkarları için korumacı tutum
izlemekte ve kendi dışındaki toplumlara karşı bir avantaj sağlamaya çalışmaktadırlar. Bununla
birlikte yer altı kaynakları ile şu an sömürülen bölge konumunda olan Ortadoğu, küreselleşme
sürecinde ekonomik, siyasi ve askeri değişim ve dönüşümler yaşamaktadır.
Scholte’ye (2000) göre küreselleşme kavramı beş farklı şekilde ele alınabilmektedir.
Bunlardan birincisi “uluslararasılaşma” olup, “küresel” ülkeler arasındaki sınır aşan ilişkileri
tanımlarken, “küreselleşme” ise, ülkeler arasındaki ithalat ve ihracatın ile karşılıklı
bağımlılığın artmasını tanımlamaktadır. İkincisi küreselleşme, liberalizasyon anlamında
kullanılmakta olup, ülkeler arasındaki hareketliliği engelleyen hükümet sınırlandırmalarının
kaldırılmasını ve bunun yerine açık, sınırsız ve entegre olmuş dünya ekonomisine geçilmesini
ifade etmektedir. Küreselleşme kavramının üçüncüsü, evrenselleşme anlamında
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
90
kullanılmaktadır. Bu bağlamda “küresel” dünya çapında, “küreselleşme” ise nesnelerin ve
insan tecrübelerinin dünyanın her köşesinde yaygınlaşmasıdır. Dördüncü olarak küreselleşme
“modernleşme”, “Batılılaşma” özellikle de “Amerikanlaşma” anlamında kullanılmaktadır ki
bu bağlamda küreselleşme, bazen CNN, McDonald’s veya Hollywood emperyalizmi olarak
da tanımlanmaktadır. Beşinci anlamda küreselleşme ise mekânsızlıktır. Dolayısıyla sosyal
alan, mekânsal yer, mekânsal sınır ve mekânsal uzaklık olarak tanımlanamaz. Bu yönüyle
küreselleşme mekândan bağımsız bir süreç ya da süreç setidir.
reselleşme, insan yaşamının en temel ihtiyaçları olan yiyecek üretimi ve tüketimi gibi
birçok insan aktivitesini etkilemektedir. Küreselleşme yeni bir olgu olmamasına rağmen,
değişimin kavramı ve hızı, eşi görülmemiş bir şekilde ulaşımın gelişmesi, bilgi ve iletişim
teknolojisinin gelişmesinden etkilenmiştir. Bununla birlikte küreselleşmenin arka plandaki
konsepti farklı olduğu için küreselleşmenin sadece bir tanımının yapılması zor ve
problemlidir. Çünkü küreselleşme sürecinin tarihsel gelişiminin ve bu gelişim içerisinde
getirmiş olduğu yeniliklerin sonuçlarının farklı bakış açılarından yorumlanması mümkündür.
Giddens’a göre küreselleşme sanılanın aksine kilometrelerce uzaklıktaki yerel aktivitelerin
şekillendirmesiyle birlikte dünyayı daha da birleştirmiştir. Robertson’a göre küreselleşme
dünyanın gittikçe küçülmesi ve dünyanın bir bütün olarak yoğun bir şekilde bilinçlenmesidir.
Waters’a göre ise küreselleşme ekonomide, politikada sosyal ve kültürel anlaşmalarla coğrafi
kısıtlamaların kaldırılmasıdır. Küreselleşme dünya genelinde karşılıklı bağımlılık meydana
getirmekte ve küresel bilinçlenmeyle bütünlük sağlamaktadır (Mak, ve diğ.,2012).
Küreselleşmeyle birlikte tüm dünyadaki insanlar; ortak dil, din, fikir, spor, sanat, kültür gibi
noktalarda biraraya gelmektedirler. Ortak ihtiyaçlar, faaliyetler, eylemler, söylemler
insanların hızlı bir değişimini sağlayarak, ortak bir kültür meydana getirmektedir.
BM 1999 İnsani Gelişme Raporu’nda, küreselleşmenin insanlık için büyük fırsatlar sunduğu,
fakat bununla birlikte sadece güçlü hükümetler için geçerli olduğu
vurgulanmaktadır.Özellikle 1980’lerden sonra küreselleşmenin ekonomik ve teknolojik
alanlarda fırsat ve faydalarının olduğu, ancak bunun daha geniş şekilde paylaşılmasına ihtiyaç
duyulduğu belirtilmekte ve küreselleşmenin hem zengin hem de yoksul ülkelerde insan
güvenliği için ekonomik, politik, kişisel, kültürel ve finansal yeni tehditler meydana getirdiği
vurgulanmaktadır (Akt. Akbaş, 2012).
Küreselleşmeyi besleyen bir süreç olarak, uluslararası finansal akışların ve likitidenin
artmasının nedenleri; döviz kurlarının dalgalanması, petrol fiyatlarının yükselmesi ve bunun
sonucunda üçüncü dünyadaki borç probleminin doğması, büyük ölçekli ve hareketli OPEC
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
91
fonlarının beklenmedik bir şekilde ortaya çıkması, uluslararası durgunluk ve 1970’lerden beri
devlet borçlarının büyümesi, birkaç büyük ekonominin ödemelerinde yapısal dengesizliklerin
ortaya çıkması, ulusal hükümetler tarafından gerçekleştirilen finansal piyasa liberalizasyonu
ve deregülasyonu, sermaye kontrollerinin kaldırılmasıdır (Hirst ve Thompson, 1996).
Hızlı bir değişimin yaşandığı günümüzde çok taraflı yatırım anlaşmaları ile birlikte büyük
uluslararası şirketlerin önündeki engeller temizlenerek; yatırım, sermaye ve döviz hareketleri,
doğal kaynaklar, çevre gibi konularda çokuluslu şirketlere geniş bir alan yaratılmaktadır.
Bunun için anlaşmalar, bir yatırımın kurulması, satın alınması, genişletilmesi, yönetilmesi ve
işletilmesiyle bağlantılı olarak bir yatırımcının mal ve hizmetlerinin belli bir yüzdesini ihraç
etmeye, belli bir yerli içerik düzeyine ulaşmaya, icraat düzeylerini ithalatla ilişkilendirmeye,
teknoloji transfer etmeye ya da merkezini ülke içinde kurmaya zorlanmamasını
öngörmektedir (Bozatay, 2013).
Küreselleşme ile beraber bölgesel ve uluslararası ekonomik kuruluşların sayısı ve etkinliği
artmaktadır. Çok uluslu şirketlerin uluslararası sistemde ağırlıkları artmakta ve devletler de
şirket gibi hareket etmeye başlamaktadır. Uluslararası sistemde yeni ortaya çıkan aktörler ile
birlikte; hali hazırdaki aktörlerin güç ve fonksiyon kaybı, sistemik bir değişimin işaretleri
olarak algılanmaktadır (Akbaş ve Çaylı, 2016: 671).
Uluslararası düzen içinde aktörlerin konumu zaman içinde değişmektedir. Bu değişim bazen
devlet yöneticilerinin tutumlarından bazende halklardan ve diğer etkenlerden
kaynaklanmaktadır. Nedeni ne olursa olsun değişimin kesin ve sürekli olduğu uluslararası
düzende değişim kesin ve süreklidir. Bu bağlamda baktığımızda 1980’lerin ya da 1990’ların
koşulları farklıdır, 2000’lerden sonra ise bambaşka bir ortam hâsıl olmuştur. Arap halklarında
yaşanan değişim ile birlikte; ABD ve Ortadoğu da değişmiştir ve değişmeye devam
etmektedir (Akbaş, 2011).
3.1. Teknoloji ve Altyapı
Küreselleşmenin gelişmesinde, bilgi ve iletişim teknolojisinde yaşanan ilerleme ve ulaşım
olanaklarının artması önemli rol üstlenmiştir. Küreselleşmeyle birlikte fiziki ve beşeri
sermaye dolaşımı yaygınlık kazanmıştır. Uluslararası şirketlerin sermayelerinin artması,
varlıklarının ve sermaye yatırımlarının dünya geneline yayılması beraberinde değişimi ve
teknoloji paylaşımını getirmiştir. Çokuluslu şirketler ile birlikte teknolojik, siyasi, ekonomik
ve askeri değişimler hızla yayılmıştır.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
92
Küreselleşme ile birlikte teknoloji ve teknoloji kullanımı hızla gelişmekte ve yayılmaktadır.
Teknolojinin etkisiyle dünyanın bir ucundaki gelişmeler, diğer ucunda rahatlıkla
duyulmaktadır. Teknoloji; insan hakları, demokrasi, özgürlük taleplerine ve dahası askeri
gelişmeler ile ticari faaliyetlere kaynaklık etmektedir. Askeri alanda geliştirilen birçok projeyi
artık özel sektör de kullanmaktadır. Örneğin, ABD’nin uzay teknolojisi artık telefonlarda,
bilgisayarlarda kullanılmaktadır.
Teknolojiyi geliştirmeye uğraşanlar yaptıkları Ar-Ge yatırımları ile teknoloji olarak ileri
gitmişler ve teknoloji transferinde, araştırmalarında çok iyi sonuçlar elde etmişlerdir. Türkiye,
İsrail ve İran üçlüsü teknolojik altyapı için iyi bir yatırım yapmış, yenilikçi ve bilimsel
araştırmalara ve sistematik olarak ulusal eğitime önem vermişlerdir. Aynı zamanda bu ülkeler,
gelişmiş ülkelerde akademik eğitimini tamamlayarak ülkesine dönen yetişmiş kişilerin bilgi
ve deneyiminden yararlanmaktadırlar. Bölgedeki diğer ülkeler teknoloji bakımından dışa
bağımlı durumdadırlar ve kendi ihtiyacı olan teknolojiyi geliştirememektedirler. Teknoloji
üreticileri ile tüketicileri küresel piyasayla ve teknolojik olarak gelişmiş devletlerle ileri
derecede entegre olmuş durumdadırlar (Brach, 2010). AOL, Apple, Facebook, Samsung,
Google, Linkedin, Microsoft, Twitter, Instagram ve Yahoo gibi uluslararası teknoloji
şirketleri kurdukları veri ağlarıyla tüm dünyayla iletişim sağladıkları gibi, sahip oldukları
gücü zaman zaman devletlere karşı da kullanmakta ya da kullanmaya aracı olmaktadırlar.
Batı toplumu teknolojide ileri gitmesi ile birlikte, sanayideki baş döndürücü gelişmelerle
ortaya çıkan enerji ihtiyacını Ortadoğu petrolüyle karşılamaya çalışmaktadır. Ortadoğu, Know
How denilen üretim bilgisi bakımından Batı’ya bağımlıyken, Batı da bölgenin hammaddesine
ihtiyaç duymaktadır. Bu karşılıklı bağımlılık, her iki tarafın da çıkarına uygun olacak şekilde
dengeli bir surette işlememektedir. Ortadoğu’yu sömüren taraf olarak Batı, bu ilişkide daha
karlıdır. Bu nedenle bölgenin geri kalmışlık maka kapanmamaktadır. Örneğin ABD’nin
Gayri Safi Milli Hasılası 14.526 trilyon dolar, ihracatı 1.280 trilyon dolar, ithalatı 1.948
trilyon dolardır (MFA, 2014).
Altyapının gelişmesi, ulaşımın ve iletişimin kolaylaşması ülkelerin gelişmesini ve halkın
yaşam standardının iyileşmesini sağlayan önemli unsurlardır. Kuzey Afrika ve Ortadoğu
ülkeleri yıllardır altyapı yatırımı yapmaktadırlar. 1990 ve 2000’lerde kamu yatırımları,
Ortadoğu Bölgesinde petrol ihraç eden ülkelerin petrol fiyatlarının yükselmesiyle birçok
gelişmiş bölgeye göre daha da yüksek olmuştur. 2000’li yıllarda altyapı harcamalarıyla inşaat
sektöründeki istihdam diğer sektörlere ve ülkelere göre daha fazla olmuştur. Altyapı
harcamaları yapılırken yeni iş sahası oluşturma ve büyüme üzerinde önemli bir etki olmuştur
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
93
(Estache ve diğ., 2013). Petrolü olmayan ve ekonomisi zayıf ülkeler ise; altyapı yatırımı az
olmakla birlikte, iletişim, teknoloji gibi yönlerden de yeterince gelişememekte ve
büyüyememektedir.
3.2.Yabancı Yatırımlar
2000 yılında Körfez ülkeleri hariç olmak üzere, Kuzey Afrika ve Ortadoğu Bölgesi yaklaşık
2.2 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım almıştır. Bu rakam gelişmekte olan ülkelerin sahip
olduğu 158 milyar dolarlık doğrudan yabancı yatırımın yüzde birinden fazladır. Doğu Avrupa
ülkesi olan beş ülke, Çek Cumhuriyeti, Bulgaristan, Polonya, Türkiye ve Rusya, Kuzey
Afrika ve Ortadoğu’dan 9 kat fazla olmak üzere 19 milyar dolarlık yabancı yatırım
almaktadırlar. Üç doğu ülkesi Malezya, Filipinler ve Tayland, Kuzey Afrika ve Ortadoğu
Bölgesi’nden yaklaşık 4 kat fazla olarak, 8 milyar dolarlık yabancı yatırım almaktadırlar.
Latin Amerika ülkesi olan Bolivya, Şili, Meksika ve Brezilya 22 kat fazla olarak 50 milyar
dolarlık doğrudan yabancı yatırım almaktadırlar. Bu karşılaştırmalar Ortadoğu Bölgesinde
yabancı yatırımlar için büyük bir potansiyel bulunduğunu göstermektedir. Bu girişlerin çoğu
yüksek gelirli Avrupa’dan gelmektedir. Mısır 1.2 milyar dolarlık yatırımla Ortadoğu
Bölgesinin neredeyse yarısını almaktadır (Iqbal ve Nabli, 2004). Ortadoğu ülkelerine yabancı
sermaye girişinin önündeki en büyük engel güvenliktir. Kaosun ve kargaşanın eksik olmadığı
ülkelerde, otoriter yönetimlerin uygulamalarıda yabancı yatırımın önündeki en yük
engellerden biridir.
3.3. Küreselleşmenin Politik Alana Etkileri
Küresel krizlerin ulusal ekonomileri çok derinden etkilediği, ekonomik ve siyasi değişimlerin
yaşandığı günümüz dünyasında politik alanda birçok kaos ve istikrarsızlık durumu
yaşanmaktadır. Bu kaos durumu genelde Batı’nın emperyal amaçlarına sahne olmuş Ortadoğu
gibi bölgelerde daha çok yaşanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkileri düzenleyen güç ilişkilerinin, devletler ve
örgütler arası işleyişin ve bunlara eşlik eden temel değerlerin dağıldığı sessiz bir değişimin
ortasındayız. Ancak, insanın başını döndüren bu hıza, İkinci Dünya Savaşı sonrasında küresel
sistemin istikrarını sağlamak için kurulmuş kurumların dönüşümü eşlik etmemektedir (Paker,
2012). Örneğin Birleşmiş Milletler (BM) kendinden bekleneni verememekte ve
dönüşememektedir. Uluslararası barış ve istikrarı sağlaması umularak kurulan bu yapı amaca
hizmet etmemekte ve böylece çatışma ve kaos ortamları devam etmektedir.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
94
Dünyada ki bazı kuruluşlar büyük güçlerin yönetimlerinin, bütün dünyayı etkilemesinde
önemli rol oynamaktadırlar. Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret
Örgütü, Dünya Bankası gibi kuruluşlar buna çok iyi örnek olmakla beraber, bu kuruluşlar
devletlerarasında adalet, insan hakları ve politik meselelerin çözümüne aracılık etmektedirler.
Mesela Dünya Ticaret Örgütü’nün görevi dünya ticaret sistemini bir bütün hale getirmektir.
2005 yılına kadar 148 ülke Dünya Ticaret Örgütü üyesiydi.
2
Uluslararası Para Fonu’nun
görevi ise dünya para sistemini düzenlemektir. 191 ülkenin üye olduğu Birleşmiş Milletlerin
görevi ise dünyada barışı sağlamaktır (Ch ve diğ., 2011). Teoride her ne kadar böyle olsa da
aslında bu kuruluşlar ekonomisi güçlenmiş süper güçlerin yaptığı uygulamaların
meşrulaştırıldığı yerlerdir. Bununla birlikte Körfez Arap Ülkelerinin İşbirliği Konseyi (Körfez
İşbirliği Konseyi-GCC), İslam Konferansı Örgütü, Arap Birliği, OPEC, Şanghay İşbirliği
Örgütü, OECD gibi örgütler bölgedeki entegrasyonu kuvvetlendirerek, ülkeler arası işbirliğini
artırmaktadır
Küreselleşme süreci ile birlikte yerel birçok tehlike ya da risk de bütün dünyayı ilgilendirir
hale gelmiştir. Politik risk toplumu ve bölgesel eşitsizlikler zamanın baş edemediği
sorunlardandır. Küresel ısınma gibi çevresel riskler, küresel finans piyasalarının çökmesi ya
da krize girmesi küreselleşme sürecinde karşılaşılan diğer tehditlerdir (Beck, 2003). Bölgede
yaşanan çatışma ve savaş durumları politik riskin yanında askeri riski de beraberinde
getirmiştir. Bununla birlikte çevrenin de küreselleşmesiyle birlikte dünyanın herhangi bir
yerindeki biyolojik salgın diğer bölgeleri etkileyerek, çevresel risk ortaya çıkarmaktadır.
Küreselleşmeyle beraber insan hakları ve politik meşruiyetin kaynağı olarak kabul edilen
demokrasi olgusu her ne kadar güçlense de, bunun sonuçlarını pratikte görmek kolay
olmamaktadır. Batı demokratik değerleri iddia ettiğinin aksine zaman zaman yeterince
desteklememekte ve her zaman da reel politikada demokratik uygulamalara yer
vermemektedir. Örneğin ABD için Ortadoğu’nun otoriter rejimlerinden biri olan Suud
yönetimiyle ilişkilerinde birincil öncelik demokratik değerlerin desteklenmesi değildir.
Küreselleşme süreci ile birlikte demokrasi uygulamaları yerel ve küresel boyutta güç
kazanmıştır. Demokrasi söylemi, rejimlerin meşruiyetini sağlamada bir araç olarak
kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu süreç sorunsuz ve doğrusal işleyen bir süreç de değildir.
Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü ile ilişkili tercihlerde modern ulus devletlerin
bazen bu ilkelere aykırı tutum geliştirdiklerine de tanık olunmaktadır. Ayrıca küreselleşme
2
DTÖ’ye üye olan devlet sayısı 160’dır (2016).
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
95
sürecinin politik boyutunda da demokrasi ve insan hakları söylemlerinin güvenlik
politikalarına kurban edildiğine tanık olmaktayız.
Irak’a demokrasi söylemi ile yapılan müdahale başarısız olmuştur. Halkın mevcut durumdan
hoşnut olmasa da, Saddam dönemini aradığı söylenebilir. Bunun da en büyük nedenleri
ülkede can ve mal güvenliğinin olmaması ve bölgenin demokrasiye geçişi sağlayamamasıdır.
Bununla birlikte Batı’nın demokrasi anlayışı da kendi emperyal çıkarları doğrultusundadır.
Örneğin Mısırda seçimle başa gelen Mursi yönetimi Batı’nın çıkarlarına ters geldiği için
devrilmiştir. Binlerce insanın hayatını kaybettiği yönetim değişikliği sonucunda kendi
desteklediği yönetim başa gelmiştir.
Bölge rejimleri otoriter eğilimlidir. Halk, yönetimde yeterince söz sahibi değildir. Bölge
halkları her ne kadar yönetimlerinden memnun olmasa da alternatiflerinin oluşturulmasına ve
politik değişime bölgesel ve küresel güç odaklarınca izin verilmemekte ya da yeterince
desteklenmemektedir. Ürün, hizmet ve sermaye hareketliliğinin artması, yaşam şartlarının,
ihtiyaçların değişmesi, bölge halklarının dünyadaki gelişmelerden haberdar olması, halkların
yönetime katılma taleplerini de beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte uzun yıllardır
iktidarda olan ve otoriter yönetime sahip olan liderler, halkları ile karşı karşıya gelmiş ve
birçok ülkede çatışmalar çıkmıştır. Bu çatışmalar sonucunda bazı liderler yönetimden
ayrılmak durumunda kalmış ve binlerce insan hayatını kaybetmiştir.
Bölgede rejimler ile halk arasındaki iletişimin zayıf olması nedeniyle, rejimlerin,
küreselleşmenin getirdiği daha fazla insan hakları, özgürlük, adalet, eğitim gibi kavramları
kendilerine tehdit olarak algılaması bölgede halkların yönetimlere isyan etmesi ile
sonuçlanmıştır. Suriye, Irak gibi ülkelerde birçok insanın vatandaşlığının bile olmaması, Mısır
gibi bir ülkede binlerce insanın sokaklarda yaşaması, daha fazla kaybedecek bir şeyi olmayan
halkı, zenginlik içinde yaşayan yönetimlere karşı isyana zorlamıştır.
17 Aralık 2010’da Tunus’ta “Arap Baharı” adı altında başlayan ve domino taşları gibi yayılan
gösteriler ile birlikte Tunus’ta Zeynel Abidin bin-Ali ülkeyi terk etmiş ve hükümet
devrilmiştir. Cezayir, Ürdün, Suudi Arabistan ve Lübnan’da yük gösteriler yapılarak
yönetimler protesto edilmiştir. Yemen’de devlet başkanı Salih istifa etmiştir. Mısır’da
yaklaşık 30 yıl iktidarda kalan Mübarek istifa etmiştir. Suriye’de halkın istifa çağrılarına
uymayan Esat yönetimi ile halk çatışmaya başlamış ve ülke de savaş çıkmıştır. Irak’ta
yapılan gösteriler ve yaşanan mezhep kavgaları ile birlikte, ülkeye tam bir kaos ve çatışma
ortamı hakimdir. Bahreyn’de yapılan gösteriler ve protestolar Suudi Arabistan’ın müdahale
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
96
etmesiyle sonuçlanmıştır. Libya’da yaklaşık 40 yıl iktidarda kalan Kaddafi yönetimi ortaya
çıkan iç savaşla devrilmiştir.
Bölgede yaşanılan iç savaşlarda, çatışmalarda, yönetim değişikliklerinde; ülkelerde yaşanılan
fakirlik, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar; bölge halkının eğitim, sağlık, adalet gibi temel
hizmetlerden yararlanamaması önemli yer teşkil etmektedir. Bununla birlikte bu durum
küreselleşen dünya ile birlikte bölge halklarının daha fazla insan hakları, demokrasi, özgürlük
istemesi olarak da algılanabilmektedir. Batının bölgeye bakış açısı tamamen çıkar odaklı
olmasına rağmen çok karışıktır. Bir yandan serbest piyasa ekonomileri kendi değerlerini ihraç
etmek isterken, bir yandan da kendilerine yakın mevcut rejimleri ve krallıkları
desteklemektedirler.
4. Ortadoğu Bölgesi’nde İstikrar ve Kalkınma İçin Fırsat ve Tehditler
Kapitalist küreselleşmenin karşılıklı bağımlılık yaklaşımına göre işlemesi gereken süreci
sorunlarla doludur. Söz konusu süreç tarafların karşılıklı ve dengeli çıkarları özelinde
gelişmediği, ağırlıklı olarak Batı’nın çıkarları odağında işlediği için, bölgesel refah ve
huzurun kaynağı olamamıştır. Özellikle ekonomik kaynakların dağıtımındaki adaletsizlik ya
da adaletsizlik hissi Ortadoğu Bölgesi’nde hem küreselleşme sürecine hem de sürecin ana
aktörleri olan Batılı aktörlere yönelik bakışı zayıflatmaktadır. Bu nedenle kapitalist
küreselleşmenin ekonomik, politik ve sosyal yansımalarının bölgesel istikrar ve kalkınmaya
kaynaklık edeceğini iddia etmek zordur.
4.1. Fırsatlar
Başı ve sonu, boyutu, etkileri hala tartışılan küreselleşmenin getirdiği teknoloji ve bilimsel
yenilikler, iletişim ve ulaşımın gelişmesi, insan hakları ve demokrasi noktasında yaşanılan
pozitif gelişmeler, kadın haklarının yavaş yavaş verilmeye başlanması, sivil toplum
kuruluşlarının etkinliğinin artması bölgenin küreselleşme vesilesiyle elde ettiği kazanımlardır.
Ortadoğu’da 2007 ve 2008 yıllarında hayatına ilişkin önemli ticari reformlar yapılmaya
devam edilmiştir. Piyasaya ilk girişlerin zor olduğu bilinen bölgede, Suudi Arabistan, Tunus
ve Yemen önemli reformlara imza atarak, yeni kurmadaki asgari sermaye şartını
kaldırmıştır. Ürdün 2008 yılında kurmak için gerekli olan prosedürleri % 96 oranında
azaltmıştır. Yemen de kurmanın kolaylaşması için bir kurum kurmuştur. Mısır ise özel
mülkiyet noktasında reform yapmış ve özel mülkiyetteki kayıtların artmasıyla birlikte özel
mülkiyetten elde edilen gelirler % 39 artmıştır. Genel olarak bölge diğer bölgelere göre daha
düşük olarak mülkiyet kaydı başlangıçtan bitişine kadar 37 gün sürmektedir. Diğer
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
97
bölgelerdeki prosedür ise Doğu Asya ve Pasifikte 113 gün, Avrupa ve Merkez Asya’da 59
gün, Latin Amerika’da ve Güney Amerika’da 66 gün, Güney Asya’da 106 gün ve Güney
Afrika’da 97 gündür (Regional Fact Sheet From The World Development Indicators, 2009).
Küreselleşmeyle birlikte okuryazarlık oranın ve yükseköğrenim gören kişi sayısının arttığı
anlaşılmaktadır. Bu durum bölge ülkeleri için her ne kadar pratiğe dönüşmese bile bir
kalkınma fırsatıdır. Dünya genelinde çocuk ve anne ölüm oranları azalmış ve dünya
nüfusunun artmasıyla birlikte metropol kentler ortaya çıkmıştır. Kırsal alanda yaşayan nüfus
oranı azalırken, kentte yaşayan nüfus düzenli olarak artmıştır. Sağlık alanında yaşanan
gelişmeler çok fazla insanın yer değişmesine, ortalama yaşam süresinin uzamasına ve sağlık
turizminin doğmasına neden olmuştur. Büyük şehirler sanat ve bilim merkezi haline gelmiştir.
Spor alanında dünya genelinde yapılan organizasyonlar ortak bir kültürün oluşmasına vesile
olmuştur. Eğitim alanında yaşanan yenilikler beraberinde, eğitim için yer değişmeleri, bu
alanın küresel anlamda bir sektör olarak ortaya çıkmasını sağlamıştır. Örneğin ABD’nin en
seçkin üniversiteleri Katar gibi ülkelerde devasa kampüsler açmaya başlamıştır.
Bir ülkede internet kullanımı, okuryazarlık oranı ve kişi başına düşen elektrik tüketim miktarı
özgürlüklerin yaygınlığı, teknolojiye erişimin sağlanması ve eğitim olanakları bakımından bir
fikir verebilir. Kapitalist küreselleşme süreci güçlendikçe bu verilerde iyileşme olması
beklenir. Ortadoğu özelinde anılan verilerde bir iyileşmeden söz edilebilir. Ancak, Batı ile
kıyaslandığında yetersizdir. Kişi başına düşen Kws olarak elektrik tüketim miktarı; Irak’ta
1.18, Ürdün’de 2.23, Lübnan’da 3.57; Kanada’da 15.137, ABD’de 13.393’tür. Kanada, ABD
gibi sanayisi, turizmi, teknolojisi gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen elektrik miktarı
fazlayken; Irak, Ürdün, Lübnan gibi dışa bağımlı ve sanayisi gelişmemiş ülkelerde kişi başına
kullanılan elektrik miktarı düşmektedir (Index Mundi, 2015). Okuryazarlık oranı artarak;
2013 yılı itibariyle 316 milyon nüfusu olan ABD’de %99, 80,6 milyon nüfusu olan Almanya
da %99, 64 milyon nüfusu olan İngiltere de % 99; 33,4 milyon nüfusu olan Irak’ta % 78,1,
77,4 milyon nüfusu olan İran da % 85 olmuştur
3
(Index Mundi, 2014).
4.1.1. Sivil Toplum
2011 yılı itibariyle, Mısır’da yaşanan gelişmeler ile birlikte hukuk sistemi ciddi zarar
görmüştür. Yaşanan devrim ve darbe süreci yasal çerçeveye çok zarar vermiştir. Ekonomi,
ticaret, kamu sektörü ve özel sektör ciddi sıkıntılar yaşamıştır. Mısır’da altyapı yatırımlarına
olan ihtiyaç altyapı için yapılan yatırımları artırmaktadır. Yapılan darbe ise kamu imajında
3
Nüfus ile ilgili veriler Dünya Bankası web sitesinden alınmıştır
(http://data.worldbank.org/indicator/SP.POP.TOTL, ErişimTarihi: 12.09.2015)
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
98
onarılamayan zararlar ortaya çıkarmıştır. Mısır’da yaşananların yük bir kısmını bütün
dünya yakından izlemiştir. Müslüman Kardeşler’e bağlı bütün sivil toplum kuruluşları
kapatılmıştır.
Irak’ta işgal sonrası yaşanılan süreçte güvenlik noktasında sıkıntılar devam etmiş, hukukun
üstünlüğü sağlanamamıştır. Ülkedeki kaos hali, ülke içi çekişmeler, ekonomiyi ve ülke
istikrarını olumsuz etkilemiştir. İşgal sırasında neredeyse bütün altyapı çökmüş ve sonrasında
altyapı onarım süreci çokta başarılı olmamıştır. Mezhepler arası ve etnik çatışmalar ülkedeki
istikrar ve kalkınmayı olumsuz etkilemiştir. Sık sık patlayan bombalar yaşanan savaş
durumu ülkede kamu imajını, halkın devlete güvenini sarsmıştır. Güven bunalımı, ülkenin içe
kapalı oluşu, şeffaf olmayışı sivil toplumun gelişmesinin önündeki en büyük engellerdir.
Lübnan yıllarca yaşadığı çatışma ortamından sonra, hukuk ve adalet sisteminde gelişme
kaydetmiştir. Bununla birlikte bölgede yaşanılan kaos ortamına rağmen ülkedeki güvenlik
noktasında iyileşme ile birlikte, ekonomisinde ve ticaretinde olumlu gelişmeler olmuştur.
Altyapıya ayrılan kaynakların da artmasıyla birlikte iletişimde ve ulaşımda ülkede olumlu
gelişmeler olmuştur. Ülkenin ticaret yolları üzerinde bulunması ve dış ülkelerinde desteğiyle
sivil toplumda gelişmeler olmuştur. Ürdün, küreselleşmenin de etkisiyle, bölgede yaşanılan
sıkıntılara rağmen yaşam standartlarının ve yasal düzenin geliştiği bir ülke konumundadır.
Ülkenin enerji noktasındaki dar boğazı, sanayisinin gelişmemiş olması, ekonomisinin dış
yardımlara bağlı olması ülkeyi finansal yönden olumsuz etkilemektedir. Altyapısı gelişen
Ürdün, küreselleşmenin etkisi ve Amerika’nın da desteğiyle bölgenin istikrarı noktasında çok
önemli rol oynamaktadır. Halkın kralı sevmesi ve son yıllarda halkın isteklerine daha önem
verilmesiyle birlikte, halkın gözünde kamunun imajında düzelme eğilimi vardır. Yemen’de
Arap Baharı’yla devlet başkanı Salihi’nin görevi bırakması, ülkedeki hukuk ve adalet
sistemini de olumlu yönde geliştirmiştir. Bununla birlikte ülkede çıkan kaos ortamı ve
güvenlik noktasındaki sıkıntılar ülkenin finansal durumunu sekteye uğratmıştır. Ülkedeki
ekonomik durumun, ticaretin ve sanayinin zayıf olması altyapı yatırımlarını engellemektedir.
Halkın isteğiyle Salihi’nin istifa etmesi kamunun imajını düzeltmiştir. Bununla birlikte
ülkedeki güvenlik ortamının zayıf olması sivil toplumun sürekliliğinide negatif etkilemektedir
(USAID, 2011).
Bölge genelinde otoriter yönetim ve rejimler, güvenlik algısının zayıf olması, hukuk ve adalet
sisteminin gelişmesini negatif etkilemektedir. Bölgenin petrole ve küresel güçlere bağımlı
olması, sanayisinin ve ekonomilerinin zayıf olması bölgenin finansal durumunu negatif
etkilemektedir. Bölgede yaşanan savaşlar, işgaller, savaşlar, krizler bölgenin istikrarını ve
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
99
altyapı yatırımlarını durdurmaktadır. Halkın yönetime katılamaması, yönetimlerin şeffaf
olmaması, demokrasinin bölgede hâkim olmaması kamu imajını olumsuz etkilemektedir ve
bölgede sivil toplumun gelişmesini engellemektedir. Küreselleşme sürecinde demokratik
değerlerin genişlemesi ve derinleşmesine rağmen, Ortadoğu toplumlarında sivil toplumun
örgütlenmesi ve faaliyetleri yeterince gelişmemiştir. Temelde otoriteryen anlayışa sahip olan
Ortadoğu rejimleri sivil topluma imkânlar sunmak bir tarafa hep kuşkuyla bakmış ve onları
çevrelemiştir. Anılan süreçte de kayda değergelişmelerin olduğunu söylemek zordur.
4.1.2. Demokrasi ve İnsan Hakları
Bölgedeki politik ve kültürel küreselleşme de Batı standartlarından oldukça uzaktır.
Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve yönetimlerin hesap vermesi gibi temel ilkelerin işleyişinde
büyük sorunlar vardır. Batı demokratik ilkelere uymasa bile zaman zaman bölgedeki otoriter
yönetimlerle sorunsuz çıkar ilişkileri kurmaktadır. Bu tutum, bölgedeki otoriteryenliği güçlü
ve sürekli kılmaktadır. Dünyanın en baskıcı bölgeleri olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika
Bölgelerinin demokrasi puanında bölgedeki ayaklanmalara rağmen iyileşme bulunmaktadır.
MENA Bölgesinde bulunan 20 ülkeden 12’si otoriter olarak kategorize edilmektedir. Sadece
Libya, Mısır, Tunus ve Yemen’de önemli bir ilerleme olmuştur. Bahreyn ve Lübnan’da da,
demokrasi bağlamında önemli olaylar yaşanmıştır (The Economist, IntelligenceUnit, 2012).
Halklar ve yönetimler arasında yaşanan güç mücadelesi, büyük güçlerin bölgedeki güç
dengelerine de yansımıştır. Bunun en büyük örneği Batı ile Rusya arasında Suriye’de
yaşanmıştır.
Kapitalist küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan işgücü ihtiyacı, kadınların hayatında daha
fazla rol oynamasına yol açmıştır. Son yıllarda kadının sosyal statüsü konusunda, bölgedeki
17 ülkenin 14’ünde önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Körfez İşbirliği Konseyi üyesi
devletler çok iyi derecede iyileştirme göstermişler ve kendi aralarındaki ve bölgedeki bazı
konulardaki boşluklarda daralma olmuştur. En önemli gelişme 2005 yılında Bahreyn’de
kadınların da erkekler gibi aynı siyasi haklara sahip olması olmuştur. Kadınlar 2009 yılında
parlamento üyeliği için yarışmışlardır. Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde sırasıyla
2006 ve 2008’de ilk kadın yargıçlar atanmıştır. Kadınlar Suudi Arabistan dâhil bölgede
kamusal yaşama, eğitim ve yaşantısına daha katılır duruma gelmiştir. Kadınlar kendi
kendilerine seyahat etme noktasında daha fazla özgürlük kazanmışlardır. Bahreyn, Kuveyt ve
Katar’da kadınların pasaport almak için velilerinin iznini alması iptal edilmiştir (Kelly, 2010).
Ancak bütün bunlar yine de Batı standartlarından oldukça uzak gelişmelerdir.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
100
4.2. Tehditler
4.2.1. Savunma ve Güvenlik Sorunları
Bölgede 20. yüzyılın başından beri akan kan durmamaktadır. Yaşanılan mezhep kavgaları,
milliyetçilik kavgaları ve bölgede paylaşılamayan petrol ile birlikte, bölge büyük güçlerin
kozlarını paylaştığı bir arena gibidir. İran, Suudi Arabistan ve Mısır’ın bölgede izlediği
politikalar, her bir devletin diğer devleti dengelemesi üzerine kurulmuştur. Bu ülkeler
milliyetçilik ve mezhepler üzerinden bölgede etkin olmaya ve askeri, ekonomik ve siyasi
olarak birbirlerini dengelemeye çalışmaktadırlar.
Batı’nın Ortadoğu’ya bakışının en önemli noktalarından biri İsrail’in güvenliğidir. Bu noktada
nükleer enerjide ileri giden İran uzun yıllar ambargoya maruz kalmıştır. Bölgede İsrail’in
varlığını hemen hemen bütün Ortadoğu ülkeleri tehdit olarak algılarken, bir yandan da büyük
güçler bölgede İsrail lehine önemli girişimlerde bulunmaktadırlar. İsrail’in güvenliği için
bölge ülkeleri iyice baskılanmış durumdadırlar. Bu baskılanmayla birlikte ülkelerin
silahlanma yarışı devam etmekte ve bölge uluslararası silah şirketleri için çok büyük bir pazar
konumundadır. Ortadoğu, dünyanın diğer tüm bölgelerinden daha çok silahlanmaktadır.
Jeopolitik, kültürel, ekonomik ve askeri saldırılardan kendini koruma yönündeki refleksler
sonucu adeta bölge ülkeleri silahlanma yarışındadırlar. Ortadoğu ülkelerinin 1996 yılında
savunma harcamalarına ayırdıkları miktar 54 milyar dolar iken 2010 yılı savunma harcamaları
111 milyar dolara ulaşmıştır (Mutlu, 2007).
Suriye ve Irak’ta yaşanan savaş; 2010 sonrası Mısır, Libya, Tunus, Yemen’de yaşanan
yönetim değişiklikleri bölgeyi tam bir kaos ortamına sürüklemiştir. Yaşanan çatışmalar,
savaşlar yönetimlerin zayıflamasına yol açmıştır. Güçsüz ve dışa bağımlı yönetimler ile
birlikte bölge de terörizm güç bulmuştur. Güç mücadeleleriyle birlikte bölgede yaşanan güç
paylaşımı kavgası, bölge istikrarını olumsuz etkilemektedir.
4.2.2. Sosyal Adaletsizlik ve Toplumsal Yansımaları
Küreselleşmenin sosyal alana dair en önemli etkilerinin hissedildiği bir diğer alan gelir
adaletsizliğidir. Küresel eşitsizlik günümüzde en çok tartışılan konulardan birisidir.
1980’lerden sonra dikkatler ekonomilerin yümesi noktasında yoğunlaşmış ve büyümenin
toplumun en yoksul katmanlarına da yansıyacağı düşünülmüştür. Ancak sonuç beklendiği gibi
olmamıştır. Eşitsizlik hem sosyal bir sorun hem de başka sosyal sorunların kaynağı olarak
dikkat çekmektedir (Subaşat, 2007).
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
101
Khanna’ya (2011) göre dünya daha önce hiçbir zaman böyle zengin olmamıştı ama hiç bu
kadar da fakirlik görmemişti. Küresel kapitalizmin getirdiği nüfus artışı, finansal krizler ve
siyasi istikrarsızlık, 2 milyar insanın kötü sağlık koşulları ve ekonomik sıkıntılar içinde
yaşamasına neden olmaktadır. Dünyanın gelir düzeyi bakımından en altta kalan bir milyar
insanı için Ortaçağ’dan itibaren pek fazla bir şey değişmemiştir.
Ortadoğu ülkelerinin nüfusları kendi sahip oldukları kaynaklara ve imkânlara göre
artmaktadır. Ortadoğu nüfusunun artmasıyla birlikte genç işsiz sayısı sürekli artmaktadır.
Bölge ekonomilerinin petrole bağımlı olması, sanayilerin fazla gelişmemesi, yeni
sahalarının açılmaması, eğitimli nüfusun artmasıyla birlikte işsizlik oranları yükselmektedir.
Bununla birlikte halkların adil ve eşit hizmet aldığını iddia etmek de kolay değildir. Yemen,
Libya, Irak, Mısır gibi ülkelerde suç oranının yüksek olması sosyal yapıda ki bozukluklara ve
küreselleşmenin getirdiği bilinçle halkın düzenden memnun olmadığını göstermektedir
(Numbeo, 2014).
Bölgenin nüfusu en kalabalık ülkeleri; Mısır, İran, Suudi Arabistan ve Irak’tır (Nations
Online, 2014). Mısır’ın genç ve eğitimli nüfusuna rağmen ekonomisinin güçlü olmaması,
genç nüfus için yeterince sahası bulunamamasına neden olmaktadır. Buda ülkedeki sosyal
sistemi tehdit edecek patlamalara neden olmaktadır. Suudi Arabistan ve İran ise sahip olduğu
nüfusu ve yer altı kaynaklarıyla bölgede güçlü iki önemli ülkedir. Bununla birlikte uzun
yıllardır maruz kaldığı ambargolarla İran sanayisi, ekonomisi, ticareti önemli yaralar almıştır.
Suudi Arabistan ise sahip olduğu krallık rejimiyle birlikte içine kapalı bir ülke
konumundandır. Irak ise sahip olduğu yer altı kaynaklarının bedelini topraklarının işgaliyle
ödemiş ve son on yılını mezhepsel kavgalarla geçirerek, sahip olduğu insan ve yer altı
kaynaklarından yararlanamamıştır. Bu dört ülkede ekonomilerinin, siyasetlerinin olumsuz bir
şekilde ülkeye yansıdığını görmekteyiz. Aynı ölçüde de bu ülkeler küreselleşmenin
nimetlerinden yararlanamadıkları gibi küreselleşmenin getirmiş olduğu güçlüklere maruz
kalmaktadırlar.
Ortadoğu nüfus artış oranı Batılı ülkelere göre daha fazladır. İngiltere, Kanada gibi ülkelerin
nüfus artış hızı Ortadoğu ülkelerine göre çok daha azdır. Nüfusu artış hızına paralel olarak
ekonomisi gelişmiş büyük ülkeler istihdam noktasında yetişmiş yeni nesil bulmakta
zorlanmaktadırlar. Örneğin Almanya, Türkiye, İspanya, Portekiz gibi ülkelerden göç
almaktadır. Göç ile gelen insanların sosyal ve ekonomik entegrasyonu noktasında Batılı
devletler sosyal, siyasi ve askeri problemler yaşamaktadırlar. Bunun en büyük örneği yine
Almanya’dır. Ortadoğu hızla artan nüfusa paralel olarak yeni sahaları açılamamaktadır.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
102
Eğitim, sağlık, adalet gibi en temel ihtiyaçların karşılanabilmesinde devlet kaynakları
yetmemektedir. İşsizlerin çoğaldığı bölgelerde soranları artmakta, sosyal yapıda toplumu
ve devlet sistemini etkileyecek oranda problemler ortaya çıkmaktadır.
Nüfus artış hızı Katar’da %4.93, Ürdün’de %3.86, BAE’de %3.06, İtalya’da %0,3,
Almanya’da sıfırın altında %0.18, Fransa’da %0.45’dir. Gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı
çok düşükken, küresel bir güç olan Almanya’da nüfus azalışı yaşanırken, nüfus planlaması
olmayan ve ülke olarak içe kapalı olan Ürdün, Katar, BAE gibi ülkelerde de nüfus artış hızı
çok yüksektir. Küresel güç olan ve ekonomileri çok güçlü olan bu ülkelerin, gelecekte
çalışacak iş gücü bulma noktasında sıkıntı çekmeleri söz konusudur. Gelişmemiş ülkelerde ise
yetişmiş gücüne istihdam noktasında yeni alanların açılamaması ekonomik, siyasal ve
sosyal sistemi olumsuz etkilemektedir (CIA, 2014).
Gelişmiş ülkelere baktığımızda kadının yaşantısında fazlasıyla yer almasıyla beraber,
toplumun en küçük birimi olan aile yaşantısında bozulmalar olmuş, boşanma oranlarında artış
olmuş ve insanlar evliliğe daha uzak hale gelmişlerdir. Bu durum doğum oranlarını
etkilemesiyle beraber, gelişmiş ekonomiler nüfus planlaması yaptıklarında uzun vadede
istihdam için işgücü bulamayacakları yönde çıkarım yapıp, ona göre dışardan göç alma gibi
nüfus politikalarının uygulanmasına neden olmaktadır. Bölgede ise kadınların ekonomi ve
siyasete katılımları az olduğundan, daha çok ataerkil bir durum söz konusudur. Bölgede
doğum oranı yüksek olduğundan ve işsizlik yüksek olduğundan yeterli istihdam alanları
sağlanamamaktadır. Bununla birlikte bölge ülkeleri gelişmiş ülkelere göç vermektedir.
4.2.3. Göçler
Küreselleşmenin getirdiği avantajlar ve dezavantajlar, bölgede siyasi kararsızlık, istikrarsızlık
ve çatışma ortamı insanların yer değişimini beraberinde getirmektedir. 1948 Arap İsrail
Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 6 gün savaşı, 1973 Yom Kippur savaşı, büyük miktar da
doğrudan doğruya ve bölgesel olarak göçe sebep olmuştur. Bu durum dolaylı yönden Arap
ülkelerini etkilemiştir. Uzun süren çatışmalar ve savaşlar sonucunda bölge ülkeleri soğuk
savaş zamanında göçe karşı bariyerler koymuş ve politik baskılar ile birlikte kötü ekonomik
koşullar göçe engel olmuştur. 1973’te yaşanan İsrail ve Mısır arasındaki savaş, Mısır’dan
körfez ülkelerine göçü tetiklemiştir. Yükselen petrol fiyatları ile birlikte Enver Sedat’ın
izlediği açık kapı politikası Mısırlı işçi göçünün önünü açmıştır. 1990-1991 yıllarında yaşanan
Körfez Savaşı’nda 3 milyon kişi, ülkede yaşanan zulüm ve savaş nedeniyle Irak’tan göç
etmek durumunda kalmıştır. 1948 yılından beri en çok sığınmacının olduğu, 2003 yılında
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
103
yaşanan ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte, 2007 yılında sığınmacıların sayısı 2 milyonu
aşmıştır (Fargues, 2008). Bununla birlikte körfez ülkelerinde; Katar, Kuveyt, Birleşik Arap
Emirlikleri’nde; Asya’dan, Mısır’dan gelen işçiler çalışmaktadır. sır’ın bütçesinde,
Avrupa’da, Amerika’da ve Körfez’de çalışarak ülkeye döviz getirenlerin önemli bir yeri
vardır. Ulaşımın, iletişimin ve teknolojinin etkisiyle Ortadoğu’dan diğer bölgelere insanlar;
eğitim, turizm, sağlık ve ticaret için göç etmektedirler.
4.2.4. Siyasal İstikrarsızlık
Ortadoğu tarihi süreç içerisinde birçok kavme, kültüre, dine ev sahipliği yapmıştır. Günümüze
gelindiğinde nüfusun artması, ekonomik, siyasi, askeri sorunların varlığı, mezhepsel
ayrılıkların derinleşmesi, kimlik sıkıntıları bölgede bir kaos ortamına sebebiyet vermiştir.
Ortadoğu’nun geneline bakıldığında demokrasinin tam manasıyla uygulandığı ülke yoktur.
Yönetimler genel olarak otoriterdir. Kemikleşen ve değişmeyen yönetim ve yöneticilerin
çevresi halktan uzak bir profil çizmektedir. Sürekli gelişen teknoloji, bilim ile birlikte
küreselleşen dünyada, otoriter yöneticiler kendi yönetimlerini kaybetmemek ya da daha da
kuvvetlendirmek için yeni uygulamalara gitmektedirler. Bazı krallar halka yeni haklar
verirken bazı yönetimler ise alınan güvenlik önlemlerini artırmaktadırlar.
Siyasal istikrarsızlık kavramı sadece bir ülkenin bir hükümete ya da yönetime uzun süre sahip
olamamasının yanında sahip olunan yönetimlerin etkisizliğini, kötü yönetimini, halkın
isteklerinin dikkate alınmamasını da ifade etmektedir. Bölgede muhalif seslere rahat
verilmediği gibi, muhaliflerin yaşam haklarının da genel anlamda tehlikede olduğu algısı
mevcuttur. Mısır’da baskılanan Müslüman Kardeşler ya da Irak’ta yönetim noktasında söz
verilmeyen Sünniler, Suriye ve Irak’ta kendi halkı tarafından bombalanan halklar yönetime
muhalif oldukları için cezalandırılmışlardır.
Bölgenin büyük güçlerin etkisi altında olması, İran gibi ülkelerin ambargolara maruz kalması;
çatışma, savaş ve terör faaliyetlerinin eksik olmaması siyasal istikrarı olumsuz etkilemektedir.
Suriye ve Irak’ta yaşanan İç savaş, İsrail-Filistin ve İsrail-Arap dünyası arasında yaşanan
doğrudan veya dolaylı çatışmalar, bölgede yaşanan Arap Baharı kapsamında ki gösteriler
siyasal istikrarı bölgede olumsuz etkilemektedir. Diğer yandan ABD’nin bölgede etkin
olmasına rağmen güç kayması ile birlikte Rusya ve Çin’in bölgede daha fazla rol oynamak
istemesi, bölgedeki dengeleri değiştirmektedir. Örneğin, Amerika Esad’ın gitmesini isterken,
Çin ve Rusya ise Esad’ın kalmasından yana tavır almaktadırlar.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
104
5. Sonuç
Kapitalizmin üzerinde durduğu sermaye, işçi sınıfı, emek, ücret, kar, pazar, sömürü ve
çatışma kavramları, küreselleşmeyle birlikte dünya geneline gelişerek ve değişerek
yayılmaktadır. Ortadoğu’nun küresel güçler tarafından bir pazar olarak görüldüğü ve bu
kapsamda, bu pazar için küresel çlerin çatıştığını görmekteyiz. Ortadoğu bölgesinde
çatışmanın en büyük nedeni küresel güçlerin sahip olduğu ekonomilerinin, sanayilerinin bu
bölgedeki petrole bağlı olmasıdır. Bu bölgedeki petrol küresel güçlerin ulusal güvenlik
stratejisinde çok önemli bir yere sahiptir.
Kapitalist küreselleşmeyle birlikte hayatın merkezine yerleşen para ve güç odaklı yaşam tarzı;
sosyal bir varlık olan insanı makineleştirme yönlü prensipleri insanoğluna sunmuştur.
Kapitalizm medeniyetleri doğrudan etkileyerek, gelenek, görenek gibi adetleri zayıflatmıştır.
Yaşam tarzları değişmeye devam etmektedir. Kurulan güç odaklı sistemde güçlü olan ayakta
kalmaktadır. Örneğin devletler kendi çıkarı doğrultusunda başka bir ülkeyi işgal
edebilmektedirler.
Bölgede elde edilen petrol gelirleri halka eşit miktarda adil dağıtılmamaktadır. İçe kapalı olan
rejimler, küreselleşmeyi rejimlerinin geleceği için tehlikeli görmektedir. Halk dünyadaki
gelişmeler ile birlikte daha iyi bir eğitim ve yaşam şartları arzulamaktadır. Bununla birlikte
bölgedeki yoksulluk, rüşvet orta sosyal sisteme onarılamaz hasarlar vermektedir. Yaşam
standartlarındaki eşitsizlik ülkenin sahip olduğu devlet kurumlarını olumsuz etkilemektedir.
Bölgedeki ülkelerin reform adı altında yaptıkları yenilikler rejimleri daha da
otoriterleştirmektedir. Batı kendi güvenliği ve çıkarları doğrultusunda kapitalizmi bölgede
şekillendirmektedir. Batılı ülkeler çıkarları doğrultusunda darbeye demokrasi inşa süreci
olarak bakabilmektedirler. Küreselleşmeyle Ortadoğu ülkeleri küresel güçlere daha bağımlı
hale gelmiştir.
Küreselleşmenin hızlanmasıyla bölgede varlığını hissettiren kapitalizm bölgeye mutluluk ve
huzur getirmemiştir. Bölgenin kaynakları adil bir şekilde paylaşılmamaktadır. Uluslararası
aktörlerin bölgedeki çıkarları bölge halklarının kendi kaderlerini tayin etmesine izin
vermemektedir. Fakirlik, eğitim seviyesinin düşüklüğü, kötü sağlık koşulları, adalet
duygusunun tatmin edilememesi ve bölgesel çatışma ve ihtilaflar, bölgesel kalkınma ve
istikrarın önündeki önemli engellerdir.
Küreselleşme süreci, bölge halklarına; teknoloji, eğitim, sağlık, sosyal yeni imkânlar sunsa da,
herkes bu imkânlardan adil yararlanamadığı için yönetimler ve halklar arasında derin
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
105
ayrılıklar oluşmuştur. Küreselleşmenin, uluslararası toplumun hukukun üstünlüğü, demokrasi,
insan hakları, özgürlük gibi değerlerine dair olan katkıları istikrar ve kalkınma için birer fırsat
olarak ifade edilebilirken; özellikle bölgesel ve küresel düzeyde gelir dağılımındaki
adaletsizlik, yoksulluğun sürekli artışı, zengin ile yoksul kesim arasındaki farkın
kapanmaması istikrar ve kalkınma için birer tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.
Küreselleşme, Batı eksenli işleyen bir süreç olmakla beraber, Doğudan Batıya kaynak aktaran
bir süreç olarak değil; karşılıklı bağımlılık ekseninde birlikte kalkınma anlayışıyla işlemesi
halinde, küresel ve bölgesel güçlerin yararınadır. Aksi halde küreselleşme sürecine ve
küreselleşmenin getirdiklerine dair muhalefet ve güvensizlik artacak ve küreselleşmenin yeni
bir tür emperyalizm olarak algılanması güçlenerek devam edecektir. Bu durum ise istikrar ve
kalkınma için bir kaynaklık etmek bir tarafa, bölgesel ve küresel çatışmaların devamına neden
olacaktır.
Yönetimlerin otoriter oluşu piyasanın dışa açılmamasında en önemli faktördür.
Demokratikleşemeyen toplumlar küreselleşmenin getirdiği eğitim, adalet, sağlık ve teknoloji
gibi imkânlardan yararlanamamaktadırlar. Küreselleşme ve karşılıklı bağımlılık çerçevesinde
Ortadoğu bölgesine baktığımızda, toplumlar arası ve devletlerarası bağımlılık vardır. Mısır’da
olduğu gibi, burada yapılan darbeye diğer toplumlar ve devletler sessiz kalmamaktadırlar.
Küreselleşmeyle birlikte bölgede ki herhangi bir sorun aynı zamanda dünyanın ortak sorunu
halini almaktadır. Suriye ve Irak’ta yaşanan iç savaş ve DEAŞ gibi terör örgütleri buna en iyi
örneklerdir.
Bölgede refah, özgürlük ortamının artması, istikrarın ve barış ortamının tesisi için, bölge
halkları içinde koordinasyonun en ileri seviyeye çıkarılması; ideolojik, mezhepsel
ayrılıklardan çok ortak değerlerin önplana çıkarılması gerekmektedir. Arap Birliği, İslam
İşbirliği Örgütü gibi kuruluşlar ile bölgenin sorunlarının çözümünde, bölge ülkeleri beraber
hareket etmelidirler. Bölge gelişmiş olan Batı medeniyetinin bilim ve teknolojisini en kısa
zamanda transfer etmelidir. Bölgede ortaya çıkan çatışmalar ve savaşların bertaraf edilmesi
için, yerel ve uluslararası güçlerin ortak karar ve eylem birliğinin olması gerekmektedir.
Otoriter yönetimlerden, demokratik yönetimlere geçmek bölge için sancılı olsa da, yönetimler
demokratikleşmeli, insan hakları ve özgürlükler genişletilmelidir.
Küreselleşmenin mevcut haliyle Ortadoğu’da istikrar ve kalkınma için fırsat olduğunu
söylemek mümkün görünmemektedir. Tek taraflı Batı çıkarlarına hizmet etmeyen ve sadece
büyük oranda tek yönlü kaynak aktarımına aracı olmayan bir küreselleşmenin Ortadoğu’da
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
106
istikrar ve kalkınma için fırsat vesilesi olabileceği aşikâr iken mevcut sorunların buna imkân
tanımadığı gözlemlenmektedir.
Kaynakça
Akbaş, Z. (2011). ABD’nin Ortadoğu Politikalarının Sürdürülebilirliği ve
Ortadoğu’da Güç Mücadelesi, HistoryStudies International Journal Of History, ABD ve Büyük
Ortadoğu İlişkileri Özel Sayısı, ss.1-18.
Akbaş, Z. (2012). Küreselleşmenin Gelir Dağılımına Etkisi: Yoksulluk, Gelir
Adaletsizliği ve İnsani Güvenlik İlişkisi, CPRS Turkey Coventry University, International
Human Security Conference Series, ss. 121-138.
Akbaş, Z ve Çaylı Ş. (2016). Küreselleşen Dünyada BRICS ve ŞİÖ Üzerinden Çok
Kutupluluğun Güçlenişi ve Batı’yla Rekabet: Güçlü ve Zayıf Yönler, Edt. Cem Can ve
Abdurrahman Kilimci, Detay Yayıncılık, Ankara, ss.670-687.
Arı T., (2013). Uluslararası İlişkiler Teorileri, MKM Yayıncılık, Bursa.
Beck, U. (2003). The Silence of Words: On TerrorandWar, Security Diallogue, 34(3),
ss. 255267.
Bozatay, Ş. A. (2013). Küresel Siyaset, İstanbul, Beta.
Brach, J., (2010). Technological Readiness in the Middle East and North Africa-
Implications for Egypt, German Institute of Global and Area Studies, ss. 1-21.
Ch, M.A.,Faheem, M.A., Bin Dost, M.K., Abdullah, I. (2011). Globalisation and its
Impacts on the World Economic Development, International Journal of Business
andSocialScience, 2(23), ss. 291-297
CIA (2015), https://www.cia.gov/library/publications/the-world-
factbook/geos/jo.html, (23.09.2015).
CIA, (2014) https://www.cia.gov/library/publications/the-world-factbook/fields
/2103.html, (23.09.2014).
Dışişleri Bakanlığı, Amerika Birleşik Devletleri'ninEkonomisi,
http://www.mfa.gov.tr/amerika-birlesik-devletleri-ekonomisi.tr.mfa, (26.11.2014).
Democracy Index 2012, (2012). Democracy at a Standstill, Areport from The
Economist Intelligence Unit, The Economist, Intelligence Unit,
http://pages.eiu.com/rs/eiu2/images/Democracy-Index-2012.pdf, (23.10.2016).
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
107
Dünya Bankası (2014).
http://databank.worldbank.org/data/views/reports/tableview.aspx?isshared=true, (22.09.2014).
Dünya Bankası (2014). http://data.worldbank.org/indicator/SL.UEM.TOTL.ZS,
(22.09.2014).
Estache, A.,lanchovichina, E., Bacon, R., Salamon, I., (2013) “Infrasture and
Employment Creation in the Middle East and Nort Africa”, The World Bank Press.
Fargues, P. (2008). Emerging Demographic Patternsacross the Mediterranean and their
Implications for Migration Through 2030, Migration Policy Institute,
www.migrationpolicy.org/pubs/Fargues-Paper.pdf, ss. 18-19.
Hirst, P.,Thompson, G. (1996). Küreselleşme Sorgulanıyor. Ankara, Dost Kitabevi.
Indeksmundi,
http://www.indexmundi.com/facts/indicators/EG.USE.ELEC.KH/map/middle-east,
(23.09.2014).
Indexmundi, Kişi Başına Elektrik
Tüketimi, http://www.indexmundi.com/g/r.aspx?v=81000, (24.08.2015).
Nations Online, Ülke
NüfusFaktörleri, http://www.nationsonline.org/oneworld/population-by-country.htm,
(24.11.2014).
Numbeo, Suç, http://www.numbeo.com/crime/, (26.11.2014).
Iqbal, F.,Nabli, M.K., Trade, (2004). Foreign Direct Investmentand Development in
theMiddle East and North Africa, World Bank, Washington DC, ss. 1-24.
Kelly, S., (2010). Hard-Won Progress Ans A Long Road Ahead: Women’s Rights ın
the Middle East And North Africa”, https://freedomhouse.org/sites/default/files/270.pdf, ss.1-
21, (23.11.2015).
Khanna, P. (2011). Dünya Nasıl Yönetilmeli: İstikrarsız Dönemde Yeni Diplomasi,
Çev. Mert Akcanbaş, İstanbul, Destek Yayınevi.
Mak, A.H.N., Lumbers, M., Eves, A., (2012) “Globalisation and Food Consumption in
Tourism”, Annals of Tourism Research, 39(1), ss.171-176.
Mammadov, A., (2013). Azerbaycan Dış politikasında Enerji Faktörü, Akademik Bakış
Dergisi, (35), ss. 1-15.
DÜSOBED
Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 6, Sayı: 2.
108
Mutlu, M., “Ortadoğu’da Savunma Harcamaları: ABD Örneği”, Uluslararası
Ortadoğu Barış Araştırmaları Merkezi.
Orsam, Ortadoğu ve Kalkınma, (2014)
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2012131_Ortado%C4%9Fu%20ve%2
0Kalk%C4%B1nma.pdf. (27.09.2014).
Paker, E. B. (2012). Küresel Güvenlik Kompleksi Uluslararası Siyaset ve Güvenlik,
İstanbul, İletişim Yayınları.
Regional Fact Sheet From the World Development Indicators 2009, Middle East and
North Africa, MiddleEast&NorthAfrica:regionaldatafromthe WDI Database,
http://siteresources.worldbank.org/DATASTATISTICS/Resources/regional-
backgrounders.pdf, (23.09.2015).
Scholte, J. A. (2000). Globalization: A Critical Introduction, London, Palgrave
Macmillan Press.
Subaşat, T. (2007). Küreselleşme ve Eşitsizlik’ Küreselleşme Üzerine Notlar, Oğuz
Kaymakçı (Editör), İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım.
United StatesAgency International Development, 2011. CSO Sustainability Index For
The Middle East And North Africa, http://www.usaid.gov/, (23.09.2015).
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Book
Full-text available
Uluslararası ilişkiler alanında yaşanan hızlı değişim bu alandaki teorik tartışmaları da sürekli kılmaktadır. Uluslararası ilişkilerde, toplum bilimlerinin diğer alanlarında olduğu gibi tek bir teori ile tüm dış politika ve uluslararası ilişkileri analiz etme olanaklı değildir. Bu durum uluslararası ilişkilerin kendine özgü nedenleri kadar toplum bilimlerin genel niteliğinden de kaynaklanmaktadır. Temelinde insan olgusuna dayanan toplum bilimi, incelediği alanın ve ögenin değişkenliğine ayak uydurmak zorunda kalmaktadır. Bu nedenle siyasal bilimlerde ve uluslararası ilişkilerde teorik tartışmaların geçmişini devlet olgusunun ortaya çıkışına kadar geri götürmek mümkündür. Bu durum insanın ve onu etkileyen olguların sürekli değişmesinden ve bu alana uygulanabilecek genel teorilerin geliştirilmesinin doğa bilimleri kadar kolay olmamasından kaynaklanmaktadır. Doğa bilimlerindeki düzenlilikler, bu alana uygulanabilecek genel teori ve yasaların ortaya konmasına olanak sağlarken, aynı durum toplum bilimleri, siyasal bilimler ve uluslararası ilişkiler için söz konusu olamamaktadır
Article
Full-text available
In this paper, the common perception of globalisation as a threat to local gastronomic identities is contrasted by its other facet,as an impetus that opens up new opportunities for reinvention of local gastronomic products and identities. Relevant perspectives and theories of globalisation are reviewed to provide a theoretical framework for the study. Key dimensions underlying food consumption in tourism are elucidated, and the impacts of globalisation on the culinary supply and tourist food consumption are discussed. A conceptual model is developed in an attempt to illustrate the influence of globalisation on food consumption in tourism. This study concludes that from the world culture theory perspective, globalisation can be an impetus to reconstruct or reinvent local gastronomic traditions and particularities.
Article
Innovation is widely recognized as a key driver of sustainable economic development. Governments, international organizations, donors and investors are increasingly interested in evaluating the technological capabilities and innovative capacities in developing countries, but often lack appropriate approaches for such measurement. This paper focuses on innovation and technological progress in the MENA region and discusses the challenges of understanding, expanding and fostering innovative potential in Egypt.
ABD'nin Ortadoğu Politikalarının Sürdürülebilirliği ve
  • Z Akbaş
Akbaş, Z. (2011). ABD'nin Ortadoğu Politikalarının Sürdürülebilirliği ve
Küreselleşmenin Gelir Dağılımına Etkisi: Yoksulluk, Gelir
  • Z Akbaş
Akbaş, Z. (2012). Küreselleşmenin Gelir Dağılımına Etkisi: Yoksulluk, Gelir
Küreselleşen Dünyada BRICS ve ŞİÖ Üzerinden Çok
  • Akbaş
  • Ş Ve Çaylı
Akbaş, Z ve Çaylı Ş. (2016). Küreselleşen Dünyada BRICS ve ŞİÖ Üzerinden Çok
  • Ş A Bozatay
Bozatay, Ş. A. (2013). Küresel Siyaset, İstanbul, Beta.