Available via license: CC BY-NC 4.0
Content may be subject to copyright.
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
TÜRK TARİH KURUMU
ISSN 0041-4255
BELLETEN
DÖRT AYDA BİR ÇIKAR
Cilt : LXXX Sa. 287
Nisan 2016
ANKARA – 2016
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS
(LEKELİ HUMMA) SALGINI
SEVİLAY ÖZER*
Giriş: Tifüs Nasıl Bir Hastalıktır?
Tifüs çok eski devirlerden beri bilinen, insandan insana bitler aracılığı ile bu-
laşan, savaş, kıtlık ve sefalet dönemlerinde salgın halinde seyreden, ateşli bir has-
talıktır. Hastalığa sebep olan Rikketsiya Prowazeki adlı bakteri ancak canlı hücre
içerisinde üreyebilir. Ateşli dönemde bulunan hastanın kanını emen bit, hastalık
etkenini almış olur. Rikketsiyalar bitin içerisinde çoğalarak beş gün sonra üredikle-
ri hücreleri patlatmak suretiyle bitin sindirim borusuna dökülür ve oradan dışkıyla
dışarıya atılırlar. Bitlerin kan emerken döktükleri tükürük salgısı insanda kaşıntı
yapar. İşte bu kaşınma sırasında bitin dışkıyla çıkardığı tifüs etkeni kan emerken
açılan yaradan vücuda girer. Bununla beraber kurumuş toz halindeki bit dışkısının
göze veya solunum yoluna kaçmasıyla hastalığın bulaşması mümkündür. Hastalık
etkeninin vücuda girişinden itibaren geçen 10 ile 13 günlük süre, hastalığın kuluçka
devrini oluşturur. Tifüs, baş ağrısı, ateş, üşüme, titreme, halsizlik ile kendini gös-
terir. Hastalar şiddetli baş ağrısı çeker, gözleri kızarır ve ışıktan rahatsız olur hale
gelirler. Kısa zaman içerisinde 40 dereceye kadar yükselen ateş hastanın iyileşmesi
ya da ölümüne kadar yüksek kalır. Ateşin yükselmesinden ortalama 4 ile 6 gün sonra
omuzlarda, göğsün yan tarafında, kollarda pembe renkli deri döküntüleri görülmeye
başlanır. Bu nedenle hastalığa lekeli humma adı da verilmiştir. Deride döküntülerin
oluşmasını takip eden iki hafta, hasta için oldukça kritiktir. Hasta çok halsizleşir,
bilinci bulanır ve kaybolur. Çevrelerine boş ve anlamsız gözlerle bakan hastalarda
hayal görme, uyku hali, koma ortaya çıkabildiği gibi saldırganlık ve intihar eğilimi
de görülebilmektedir. Bu dönemi atlatabilen hastalarda ateş düşer, bilinç açılır ve
iyileşme başlar1.
* Yrd. Doç. Dr., Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Burdur/
TÜRKİYE, sevilayozer07@gmail.com.
1 Mustafa Karatepe, I. Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde Tifüsle Mücadele, (Yayınlanmamış Doktora
Tezi), İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 1999, s. 4-5. Ayrıca bkz. Talat Vasfi Öz,
“Epidemik Tifüs II”, Klinik, S. 9, Mart 1944, s. 295-296. Vilayetin Köylüye Bulaşık Hastalıklardan Korunması İçin
Sağlık Öğütleri, Çankırı 1941, s. 3. Namık Uras, Lekeli Humma, İstanbul 1944, s. 5-6.
SEVİLAY ÖZER220
Daha çok fakirlik, sefalet ve kıtlığın hüküm sürdüğü muhaceret ve mahkûmiyet
zamanlarında salgın haline gelmesi sebebiyle fakirlik ve yoksulluk hastalığı olarak
da bilinmektedir2. Harp yıllarında fizyolojik sefaletle birlikte görülen yokluk ve te-
mizlik imkânsızlığı, tifüsün yayılmasını hızlandırarak salgın haline gelmesine yol
açmıştır. Tifüsün özellikle kış aylarında yayıldığı dikkat çekmektedir3.
Savaş dönemlerinde ordularda görüldüğünden “Harp Humması-Ordu Humması”
olarak adlandırılmıştır. Bu isimlerin yanı sıra Birinci Dünya Savaşı sırasında hastalık,
lekeli tifo adıyla da bilinmektedir4. Eski dönemlerde, sinir bozukluklarına neden oldu-
ğundan, tifo ve bazen de veba ile karıştırılmıştır. Hatta Balkan Harbi’nde hastalığın
adının “Tifüs mü? Tifo mu?” olduğu üzerine tartışmalar dahi yapılmıştır
5. Gülhane
profesörlerinden Tevfik Salim, Abdülkadir Lütfi (Noyan) ve Nazım Şakir (Yeşilköy
Hastanesi) bu hususta yaptıkları çalışmalar neticesinde o günlerde tifo (Karahumma)
olarak bilinen salgının gerçekte tifüs salgını olduğunu ortaya çıkarmışlardır6.
Osmanlı Devleti bu belalı hastalıkla savaş dönemlerinde karşılaşmıştır. I. Dün-
ya Savaşı’ndan önce Kırım ve 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda tifüs salgınları ciddi bir
tehlike olarak baş göstermiştir. Ahmet Muhtar Paşa’nın kâtibi Mehmet Arif Bey 93
Harbi olarak da bilinen Osmanlı-Rus Savaşı sırasında ortaya çıkan tifüs tehlikesinin
boyutunu şöyle anlatmıştır: “Hastanelerimizde mevcut yatanlardan başka her gün üç yüz dört
yüz hasta geliyordu. Bunlardan en az iki yüz, iki yüz ellisinin hemen hastaneye yatırılması gereki-
yordu. Ölüm o kadar arttı ki, hastanelerde yıkama ve kefenlemeye memur olan imamlar sabahtan
akşama kadar durmadan çalıştıkları halde başa çıkamıyor ve cenazeler odun kütüğü gibi birbiri
üzerine yığılıyor, sıra bekliyordu.”7
2 M. Zühdi Berke, Tıbbî Viroloji, C.2, Ankara 1974, s. 1281-1282.
3 Talat Vasfi Öz, “Epidemik Tifüs”, Klinik, S. 8, Birincikanun (Aralık) 1943, s. 266. Orduda Lekeli Humma
ve Bit Mücadelesi Talimatı, Ulusal Matbaa, Ankara, s. 18. Rikketsiya paraziti bitlerin pisliği içerisinde güneşe
maruz bırakılmadan uzun müddet (350-650 gün) yaşayabilmektedir. Tifüsün kış mevsiminde artmasına, bu
mevsimde bitlerin çoğalması ve yanı sıra bir sene evvelden dezenfekte edilmeden sandıklara kaldırılan yünlü
ve kalın eşyaların meydana çıkarılması sebep olmaktadır. Abdülkadir Noyan, Son Harplerde Salgın Hastalıklarla
Savaşlarım, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Yayını, Ankara 1956, s. 141.
4 Karatepe, a.g.e., s. 2.
5 Süheyl Ünver, “Tevfik Sağlam’ın Tarihe Geçmesi Lâzım Bir Hatırası”, Klinik Symposium, Yıl.2, S. 4,
Temmuz 1963, s. 323. Ayrıca bkz. “Hıfzıssıhha Derslerinden-Lekeli Humma”, Osmanlı Genç Dernekleri, C.2,
S. 17, 1 Teşrinisani 1335, s. 34.
6 Lutfi Aksu, Lekeli Humma (Tifüs), Ankara 1943, s. 6-7.
7 Mehmet Arif Bey, Başımıza Gelenler, (Sadeleştiren: Nihad Yazar), İrfan Yayınevi, İstanbul, s. 430-
431. Osmanlı-Rus Savaşı’nda kendisi de tifüse yakalanan Doktor Ryan hastalığın Erzurum’da bıraktığı
izleri şöyle anlatmıştır: “Birkaç sorgu neticesinde öğrendim ki, ben hastalık nöbeti içinde kendimi bilmeyerek çırpınırken
Erzurum’da korkunç şeyler oluyormuş. Kasaba baştanbaşa bir hastalık yuvası haline gelmişti ve gerek sivil halk, gerek askerler
(tifüs) hastalığı ile kırılıp giderken doktorlar arasında da nispeten daha büyük telefat olmuştu. En aşağı 27 doktor bu hastalığa
tutulmuştu. Hastalığın ne kadar şiddetle hüküm sürdüğünü anlamak için, bu 27 doktordan yarısının can verdiğini söylemek
yetişir.” Charles S. Ryan, Kızılay Emri Altında Pilevne ve Erzurum’da 1877-78 (Rus-Türk Harbi), (Çeviren: Ali Rıza
Seyfioğlu), İstanbul 1962, s. 206.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 221
I. Dünya Savaşı’nda ise İngiliz, Fransız, İtalyan, Birleşik Amerika ve Alman
ordularında tifüs salgını görülmüştür. Rus ve Avusturya ordularındaki vaka sayısı
hayli çoktur. 1915 yılı başlarında Avusturya esirleri ile Sırbistan’a tifüs gelmiş ve Sır-
bistan’ın tümüne yayılmış, buradan da Bulgaristan ve Romanya’ya sirayet etmiştir.
Savaş sırasında en büyük salgının görüldüğü Sırbistan’da, nüfusun 1/5’i hastalığa
yakalanmış ve bir yılda 150.000’den fazla Sırplı, tifüs nedeniyle ölmüştür. Yine Sır-
bistan’da 400 hekimin neredeyse tamamına yakını bu hastalığa tutulmuş ve bunla-
rın 126’sı hayatını kaybetmiştir. Rusya’da ise 1918-1922 yılları arasında 30.000.000
kişi tifüse yakalanmış ve 3.000.000’u ölmüştür8. Birçok ülkede olduğu gibi tifüs, I.
Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nde de çok ağır tahribat yapmıştır9.
Bu çalışmada; I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti’nde görülen tifüs sal-
gınının boyutu, ordu içerisinde ve halk arasında yarattığı etki ve hastalığa karşı
alınan tedbirler arşiv belgeleri ışığında ele alınmaya çalışılmıştır.
I. İstanbul’da Tifüs
Osmanlı Devleti’nde tifüs, 1916 yılı sonlarında taşradan İstanbul’a sirayet etmiş
ve 1917 yılı zarfında yayılmıştır. Tifüs İstanbul’a askerlik, göç, taşra ile artan müna-
sebet ve nakliyatın çokluğu sebebiyle taşınmıştır. Yılın ilk aylarında tifüs vakaların-
daki artış yüksek olmakla birlikte yaz aylarında düşmüş ancak sonbahar ve özellikle
de kış mevsiminde kapalı mahallerde sürdürülen hayat ve içinde bulunulan harp ko-
şullarının etkisiyle olsa gerek hastalık tekrar artış göstermiştir10. İsta nbu l’d a 21 Ara-
lık 1916 tarihinden 28 Aralık 1916 tarihine kadar geçen bir haftalık süre zarfında 66
kişi tifüse yakalanmış 2 kişi hayatını kaybetmiş11, 28 Aralık 1916’dan 4 Ocak 1917’ye
kadar geçen sürede 52 kişi tifüse yakalanmış ve yine iki kişi hayatını kaybetmiştir12.
1917 yılında vaka sayısında belirgin olarak artış gözlenmiştir. 31 Ocak 1917’den 6
Şubat 1917’ye kadar 109 kişi hastalığa yakalanmış 26’sı vefat etmiş13, 7 Şubat 1917
tarihinden 20 Şubat 1917’ye kadar geçen yaklaşık iki haftalık sürede 182 kişi tifüse
yakalanmış bunların 21’i hayatını kaybetmiştir. Yine 20 Şubat 1917 tarihinden 26
Şubat’a kadar geçen altı günlük süre zarfında 99 kişinin hastalığa yakalandığı, 6’sı-
nın hayatını kaybettiği görülmüştür14.
8 Berke, a.g.e., s.1286.
9 Kemal Hüseyin, Lekeli Hummaya Benzeyen Hastalıklar ve İstanbul’da Endemique Tifüs, Ahmet İhsan
Basımevi, 1936, s. 9.
10 BOA, DH.UMVM, 96/6; 8 Cemaziyelâhir 1335/ 1 Nisan 1917.
11 BOA, DH.İ.UM.EK, 105/27; 13 Rebiyülevvel 1335/ 7 Ocak 1917.
12 BOA, DH.İ.UM.EK, 105/83; 26 Rebiyülevvel 1335/ 20 Ocak 1917.
13 BOA, DH.İ.UM.EK, 28/12; 26 Rebiyülâhir 1335/ 19 Şubat 1917.
14 BOA, DH.İ.UM.EK, 29/45; 24 Cemaziyelevvel 1335/18 Mart 1917. İstanbul’da görülen tifüs
vakaları için bkz. BOA, DH.İ.UM.EK, 105/83; 26 Rebiyülevvel 1335/ 20 Ocak 1917. BOA, DH.İ.UM.EK,
17/21, 9 Ramazan 1334/10 Temmuz 1916.
SEVİLAY ÖZER222
İstanbul’un kazalarında da tifüs vakalarının olduğu bilinmektedir15. Tifüse
yakalanan kişi sayısı bir sene zarfında 1934’e ulaşmış ve bunların %12’si hayatı-
nı kaybetmiştir. Hastalığın yüzde altmışı Rum milleti ve geriye kalanı da İslâm,
Musevî, Ermeni ve diğer milletler arasında görülmüştür. Bunun üzerine İstanbul
Şehremaneti Sıhhiye Müdüriyeti, hastalığa karşı gereken tedbirleri almak için ha-
rekete geçmiştir16. Daha öncede İstanbul Şehremaneti Sıhhiye Heyetiyle, Sıhhiye
Müdüriyet-i Umumiyyesi tarafından görevlendirilen Doktor Yunus Vasfi’nin ortak-
laşa çalışması sonucunda alınacak önlemlere ilişkin bir rapor hazırlanmıştır. Söz
konusu raporda şu hususlara yer verilmiştir: Tifüslü mahallerden İstanbul’a gelecek
Anadolu ve Marmara havzasının yolcularının trene ve deniz araçlarına binmeden
önce sağlık kontrolünden geçirilerek, eşyalarının dahi temizletilmesi gerektiği taşra
sıhhi memurlarına tebliğ edilmelidir. Yeni gelen askerler Tuzla Tahuffuzhanesi’ne17
sevk edilerek temizlenmeli ve on dört gün müşahede altında tutulduktan sonra kıta-
larına dağıtılmalıdır. Hastaneler, kışlalar ve müteferrik kıtalarda bulunan tifüs has-
tası erlerin izinleri kaldırılmalı, terhisleri ertelenmelidir. Hastalıktan şüphelenildiği
takdirde en yakın polis merkezine ya da sıhhi merkezlere haber edilmelidir. Özellik-
le sağlık görevlileri bu konuda hassas davranmalıdırlar. Hastanelerin mevcut yatak
sayıları artırılmalıdır. Tramvay vagonları, vapurlar gibi taşıma araçlarında, kadife
ve kumaş döşemeler, maroken veya muşamba ile değiştirilinceye kadar kolaylıkla
temizlenmesi için beyaz keten örtülerle örtülmelidir. Bu usul tiyatro, sinema, lokanta
gibi yerlerde de uygulanmalıdır. Toplu olarak bulunulan yerlerin temizliğinin ihmal
edilmesi durumunda belirli cezai yaptırımlar yürürlüğe konulmalıdır. Bazı mahal-
lerde hamam kiralanmak suretiyle fakir halkın parasız yıkanması sağlanmalıdır18.
Hazırlanan bu rapor doğrultusunda alınan önleyici tedbirler ise şöyle sıralanabilir:
1- Sıhhiye Nezareti hastalık olan bölgelerden İstanbul’a gelecek olan yolcula-
rın muayene edilmeden ve temizlenmeden İstanbul’a gönderilmemesi için Edirne,
Kale-i Sultaniyye, Karesi, İzmit ve Hüdavendigar Sıhhiye Müdüriyetleri’ne tebligat
göndermiştir19.
2- Şehremaneti’ne bulaşıcı hastalıklar ödeneğinden aylık 1000’er lira verilmek
suret iyle fakir f ukara nın b edava y ıkanm ası nı sa ğla mak adına beş hamam açtırılmış-
tır. Açılan hamamlarda iki ayda 25.000 nüfus temizlenmiştir20.
15 BOA, DH.İ.UM.EK, 107/68; 22 Cemaziyelâhir 1335/15 Nisan 1917. BOA, DH.İ.UM.EK, 107/98,
22 Recep 1335/ 14 Mayıs 1917.
16 BOA, DH.İ.UM.EK, 29/45; 24 Cemaziyelevvel 1335/18 Mart 1917.
17 Tahaffuzhane: Bulaşıcı hastalıkların ortaya çıkışıyla, karantinada bulundurulacak hastaların, belirli
bir müddeti geçirmek için ikametlerine tahsis olunan yerlere verilen addır. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı
Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü III, Milli Eğitim Bakanlığı Yay., İstanbul 1993, s. 373.
18 Mehmet Temel, “Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Yıllarında Türkiye’deki Bulaşıcı ve Zührevi
Hastalıklara Karşı Alınan Önlemler”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, III/8, 1998, s. 332-336.
19 Temel, a.g.m., s. 337.
20 BOA, DH.İ.UM.EK, 105/74; 22 Rebiyülevvel 1335/ 16 Ocak 1917.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 223
3- Şehremaneti sıhhiye teşkilâtından yardım alınmıştır. Lüzum görülen yer-
lerde doktorlar ve sağlık personelinin sayısı artırılmış ve bunlar arasında görev
dağılımı yapılmıştır. Her mıntıka bir hekimin idaresine verilmiş olmakla birlikte
özellikle İstanbul, Beyoğlu ve Üsküdar tarafları için tifüs tedavisi konusunda uzman
birer hekim tayin olunmuştur.
4- Mahallerinde tecrit ve tedavisi mümkün olmayan hastalar hastanelere
alınarak tedavileri burada sürdürülmüştür.
5- Hastalık mahallerinde bitleri imha suretiyle temizlik ve tütsüleme yapılmış
ve hasta ile temasta bulunan kimseler müşahede altına alınmak suretiyle temizlikleri
ihmal edilmemiştir.
6- Hastalığın tekrar edip çoğaldığı mahaller ile sokaklardaki sakinler birer bi-
rer gezilerek eşyaları temizletilmiş, kendilerinin de hamama gönderilerek temizlen-
meleri sağlanmıştır.
7- Hamamlarda bit ve uyuz için ilaçlar verilerek, bitli olanların elbiseleri ütü-
lettirilmiştir.
8- Şahısların temizliğine hizmet etmek üzere açılmış olan çamaşırhanelerde
çamaşırlar, ücret alınmaksızın yıkatılarak temizlettirilmiştir. 1 Nisan 1917’ye kadar
50.520 parça eşya yıkattırılmıştır.
9- Kara ve deniz, nakil ve ulaşım araçları için temizlik usulü konulmuş, ayrıca
bir talimat çıkarılarak ilgililere tebliğ edilmiştir. Bu arada binek kira arabalarına
birer vesika verilerek günlük temizliklerinin yapılması ve bunun kaydı mecburi tu-
tulmuştur.
10- Sinema ve tiyatro gibi umum mahallerde temizlik meselesi bir usule bağ-
lanmışt ır.
11- Kullanılmış, eskimiş eşyaların (ikinci el eşyaların) temizlenmeksizin satışı
ve bir taraftan diğer bir mahale nakli yasaklanmıştır.
12- Bütün Rum göçmenleri tercithanelere alınarak temizlikleri ve beraberinde
çiçek, kolera ve tifo aşıları yaptırılmıştır.
Ancak alınan önlemlere rağmen istenilen başarı yakalanamamıştır. Bunun en
önemli nedeni, açılan yeni hamamlara rağmen, su, sabun ve yakacak kıtlığı çekil-
mesinden dolayı İstanbul’daki hamamların 80 kadarının kapılarına kilit vurulma-
sıdır21. Bu duruma, tifüs hastalığı hakkında incelemelerde bulunmakla görevlendi-
rilen Sıhhiye Müfettişlerinden Ali Agâh Bey hazırladığı raporunda değinmiştir. Ali
Agâh Bey yaptığı tetkikler sonucu hazırladığı raporunda; İstanbul’daki hamamların
büyük bir kısmının kapatıldığını geriye kalanların ise ücretlerini olağanüstü şekilde
21 BOA, DH.İ.UM.EK, 29/45; 24 Cemaziyelevvel 1335/ 18 Mart 1917.
SEVİLAY ÖZER224
artırdıklarını belirtmiştir. Oysaki, o gün itibariyle büyük bir halk kitlesinin yıkan-
maya ihtiyacı olduğunu ancak bu ihtiyacın yeni açılan beş hamamla karşılanması-
nın mümkün olmadığını ifade eden Ali Agâh Bey, mevcut hamamların fakir halkın
temizlenmesine yönelik faaliyetine devam etmesi ve ayrıca Şehremaneti tarafından
on yeni hamamın daha açılması ve bunların iki üç kuruş gibi makul fiyatlar üzerin-
den orta gelirli halkın hizmetine sunulmasının aciliyetini dile getirmiştir22.
Gelinen noktada Sıhhiye Nezareti, tifüsle mücadele etmenin aynı zamanda
bitle mücadele etmek olduğunu, bunun da ancak bedenin temiz tutulmasıyla sağ-
lanabileceğini belirtmiştir. İstanbul’da tramvay, vapur gibi insanların toplu olarak
bulundukları yerlerde yakın temasın etkisiyle bitlenmemenin mümkün olmadığını
hatırlatarak, su, sabun ve yakacak meselesinin bir an evvel halledilmesini gerektiğini
yoksa tifüs vakalarının önünün alınamayacağını Dâhiliye Nezareti’ne bildirmiştir23.
Bununla birlikte taşrada tifüs görülmeye devam ettiği sürece İstanbul’daki hastalı-
ğın ortadan kaldırılamayacağı anlaşıldığından hali hazırda alınan önlemlerin uy-
gulanmasına devam kararı verilmiştir24.
Tüm bu çalışmalar sürdürülürken bulaşıcı hastalıklara karşı ayrılan bütçenin
yetersiz olması tifüsle mücadeleyi olumsuz etkilemiştir25. Zira 7 Nisan 1917 tarihi
itibariyle Dâhiliye Nezareti İstanbul’daki bulaşıcı hastalıklarla mücadele için Sıh-
hiye Nezareti’nden 5000 lira bütçe talep etmişse de Nezaret, Mart ayında önemli
masraf lar yapıldığını, ellerinde 3000 liralık bütçe kaldığını, bunun yarısının vilayet
ve livalara, geriye kalan 1500 liranın ise İstanbul’a ayrıldığını söyleyerek, belirtilen
miktarın maddeten karşılanmasının mümkün olmadığını dile getirmiştir26.
Mayıs 1917’de Dâhiliye Nazırı Talat Paşa tifüsle mücadelenin layıkıyla sürdü-
rülebilmesi adına Başkumandan Vekili Enver Paşa’dan gerekli olan bütçenin tahsisi
için ricada bulunmuştur. Talat Paşa, İstanbul ve Bilâd-ı Selase’de (Galata, Üsküdar
ve Eyüp) uygulamaya konulan tedbirlere karşın tifüsün tamamen ortadan kaldırıla-
madığını, tehlikeli olan bu hastalığın önlenmesi için öncelikle halkın pislikten kur-
tarılması gerektiğinin altını çizmiştir. Ordunun terhisinin ardından memleketlerine
dönecek olan askerlerin yıkanıp temizlenmeleri için tesis edilecek yeni hamamlar ve
bu hamamların devamlılık gerektiren masrafları için 15.000 liraya ihtiyaç olduğunu
ancak ne Dâhiliye Nezareti, ne Sıhhiye Nezareti ne de belediye tahsisatında bunun
karşılığı olmadığından gerekli olan paranın seferberlik tahsisatından ya da Harbiye
22 BOA, DH.İ.UM.EK, 105/74; 22 Rebiyülevvel 1335/ 16 Ocak 1917.
23 BOA, DH.İ.UM.EK, 29/45; 24 Cemaziyelevvel 1335/18 Mart 1917.
24 BOA, DH.UMVM, 96/6; 8 Cemaziyelâhir 1335/ 1 Nisan 1917.
25 1915 yılında memleketin çeşitli yerlerinde ortaya çıkan tifüsün yayılmasına mani olmak için gerekli
tedbirlerin alınması yolunda yapılacak masraflara karşılık olmak üzere 1 milyon kuruşluk bir ilavenin
yapılması lüzumlu görülmüş, ek tahsisat layihası görüşülmek üzere Meclis-i Mebusan’a sevk edilmiştir. BOA,
MV, 199/144; 27 Muharrem 1334/ 5 Aralık 1915.
26 BOA, DH.UMVM, 96/9; 28 Cemaziyelâhir 1335/ 21 Nisan 1917.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 225
Nezareti örtülü ödeneğinden (tahsisat-ı mesture) verdirilmesini Enver Paşa’dan rica
etmiştir27. Bu durum aslında ekonomik anlamda içinde bulunulan zor koşullardan
dolayı mücadelenin ne derece kısıtlı imkânlarla yürütüldüğünün bir göstergesi ola-
rak değerlendirilebilir.
II. Taşrada Tifüs
Savaş yıllarında İstanbul dışında, Edirne28, Kayseri29, Sivas, Aydın, Halep,
Beyrut, Kudüs30, Niğde31 , Bayburt32 gibi memleketin daha pek çok yerinde tifüs gö-
rülmüştür. 1915 yılı Ocak ayı itibariyle Kafkas Cephesi’nde görevlendirilen Dr. Ser-
ver Kamil (Tokgöz), salgının Sivas’taki durumuna dair şu bilgileri vermiştir: “Yollar-
da lekeli hummanın Erzurum ve havalisinde salgın bir tarzda icra-i tahribat ettiğini işitmiştim,
Şubat evasıtına doğru Sivas’a geldiğimiz zaman ise bu felaket daha bariz bir surette kendini göster-
mişti. O vakit on beş bin talimgâh efradına aramgâh bulunan Sivas muhitinde gerek efrad ve gerekse
ahali arasında lekeli salgınına karşı mücadelede bulunmaklığı Vali Muammer Beyefendi arzu
etmiş ve ordudan istihsal edilen mesaide üzerine üç hafta kadar Sivas’ta çalışmış ve icabat eden
tedabir-i şedidenin tatbiki ile salgının tevsii yollarını kapamaya muvaffak olarak Mart nihayetinde
Sivas’ı terk etmiştik.”33. 26 Ocak’ta Erzincan’a gelen Dr. Ser ver Bey, burada kaldığ ı bir
haftalık süre zarfında Dr. Süfyan, Dr. Recai Beylerin de içlerinde bulunduğu sekiz
arkadaşını tifüsten kaybetmiştir. Bunun yanı sıra günlük 50-60 kişinin de yine tifüs
nedeniyle ölmesinin kendisini çok etkilediğini “Kafkas Cephe-i Harbinde Lekeli Humma”,
adlı eserinde dile getirmiştir34.
Tifüsün Osmanlı topraklarında hızla yayılması üzerine gereken tedbirler alın-
maya çalışılmış35, söz konusu vilayetlere imkânlar dâhilinde maddi destek sağlan-
m ış tı r. Kony a’da görülen tifüs vakalarının bir müddet sonra bölgedeki depo taburla-
rına bulaşması üzerine I. Kolordu Hıfzıssıhha Müşaviri Yüzbaşı Abdülkadir Efendi
lazım gelen incelemeleri yapmak ve gerekli önlemleri almakla görevlendirilmiştir36.
27 BOA, DH.İ.UM.EK, 33/16; 6 Şaban 1335/ 28 Mayıs 1917.
28 BOA, DH.İD, 165/36; 17 Cemaziyelâhir 1332/ 13 Mayıs 1914.
29 BOA, DH.İ.UM.EK, 27/45; 12 Rebiyülâhir 1335/ 5 Şubat 1917.
30 BOA, DH.İ.UM, 79/84; 20 Şaban 1334/ 22 Haziran 1916.
31 1915 yılı Haziran ayında Niğde’de tifüs hastalığı gibi tehlikeli bir illetin ortaya çıkması nedeniyle,
bu hastalıkla mücadele edebilmek için acele bir merkez tabibinin tayin edilmesi istenmiştir. BOA, DH.ŞFR,
477/13; 11 Haziran 1331/ 24 Haziran 1915.
32 Seferberliğin başlangıcından Nisan 1915’e kadar geçen süreçte Bayburt kazası dâhilinde tifüs ve
diğer hastalıklardan toplam 2400 kişi vefat etmiştir. BOA, DH.İ.UM, 89/1; 10 Cemaziyelâhir 1333/ 25
Nisan 1915.
33 Server Kamil, Kafkas Cephe-i Harbinde Lekeli Humma, Matbaa-i Amire, Sivas 1332, s. 3. Sıhhiye
Müdüriyeti 7 Ocak 1917’de Ankara, Sivas, Erzurum, Trabzon vilayetleri ile Niğde, Kayseri ve Canik
sancaklarının salgın hastalıklarla mücadele işini 3. Ordu Sıhhiye Başkanlığı’na vermiştir. BOA, DH.İ.UM.
EK, 6/42; 26 Rebiyülevvel 1333/ 11 Şubat 1915.
34 Server Kamil, a.g.e., s. 4.
35 BOA, DH.KMS, 31/2; 3 Rebiyülâhir 1333/ 18 Şubat 1915.
36 BOA, DH.ŞFR, 48/308; 22 Safer 1333/ 9 Ocak 1915.
SEVİLAY ÖZER226
Ayrıca Halep, Suriye, Kudüs ve Beyrut havalisinde tifüsün şiddetli seyretmesi ne-
deniyle Dâhiliye Nezareti, Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’dan hastalığın
yayılışının durdurulması ve ortadan kaldırılması için ihtiyaçlarını tespit etmesini ve
süratle bildirmesini istemiştir37. Nisan 1916’da Beyrut’a 50.000 kuruşluk bir havale
gönderilmiştir. O güne kadar tifüse karşı alınan tedbirlerin eldeki vasıta noksanlı-
ğından istenilen neticeye ula şma dığı hatırl atı lara k, en kısa zam anda t ecr ithane inşa-
sının zorunluluğuna dikkat çekilmiştir38. Savaş yıllarında halkın arasında tifüsün ne
kadar yaygın hale geldiğinin en çarpıcı örneklerinden biri Afule Yahudi Köyü’dür.
Tifüs yatağı haline gelen köy, komutanının emriyle yakılarak imha edilmiştir39.
1915 yılı Mayıs ayında Musul’da henüz hastalığa yakalanan olmadığı belirtilse
de40 aynı dönemde Dâhiliye Nezareti ile yapılan bir başka yazışmada durumun öyle
olmadığı anlaşılmaktadır. Bağdat Valiliği, Musul’dan gelen askerler arasında iki tane
tifüs vakasına rastlandığını söyleyerek, büyük sıkıntılar doğurabilecek bu hastalığın
yayılmasına mani olmak için Musul’dan çıkacakların muayeneye tabi tutulmasını
istemiştir41. Musul’daki durum gerçekte hiç de iç açıcı değildir. Hastanelerde tifüse
yakalanmış hastalar sırt sırta yaslanmış bir şekilde yerlere serilmiştir. Bu ortamda
hastaları tedavi etmeye çalışan doktorlar da bitlenmişlerdir”42. Musul Valiliği tifüsle
mücadelede Diyarbakır’dan geleceklere karşı sağlık tedbirlerinin alınabilmesi için
10.000 kuruşluk tahsisata ihtiyaç duyduğunu Dâhiliye Nezareti’ne bildirmiştir43.
Devlet, tifüsün yayılmasının engellenmesi amacıyla gerekli fenni tedbirlerin
zamanında alınmasını, bütün sağlık personeline tamim ve tebliğ etmiştir. Tifüsün
yayılmasında bitin rolü göz önünde bulundurularak han, bekâr odaları, vakıf ma-
halleri gibi yerler temizliğe tabi tutulmuş, hastalık vakaları haber alınır alınmaz im-
kânlar dâhilinde ne gerekiyorsa yapılmıştır44. Çünkü bu mekânlar tifüsün yayılması
açısından yüksek risk taşımaktadır. Örneğin 1915 yılında, Fransa ve İngiltere teba-
asından olup Kayseri’de ikamete mecbur tutulan kişiler arasından bir kaçının tifüse
yakalandığı anlaşılınca, hastalığın yayılma tehlikesi göz önünde bulundurularak
haddinden fazla kalabalık olan handan bu kişilerin, Talas ya da Kayseri civarında
uygun olan başka bir mahale nakillerinin yapılması istenmiştir45.
37 BOA, DH.İ.UM, 79/84; 20 Şaban 1334/ 22 Haziran 1916.
38 BOA, DH.ŞFR, 63/152; 28 Cemaziyelevvel 1334/ 2 Nisan 1916.
39 Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Sina-Filistin Cephesi, IV. Cilt 1. Kısım, Genelkurmay Basımevi,
Ankara 1979, s. 679-680. Afule’nin yeri için bkz. a.g.e., s. kroki 42:b.
40 BOA, DH.ŞFR, 465/115; 7 Mayıs 1331/ 20 Mayıs 1915.
41 BOA, DH.ŞFR, 465/33; 2 Mayıs 1331/ 15 Mayıs 1915. BOA.DH.ŞFR, 51/39; 29 Rebiyülâhir 1333/
16 Mart 1915.
42 Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C.I, Yörük Basımevi, İstanbul 1976, s.
185.
43 BOA, DH.ŞFR, 466/27; 11 Mayıs 1331/ 24 Mayıs 1915.
44 BOA, DH.İD, 165/36; 17 Cemaziyelâhir 1332/ 13 Mayıs 1914.
45 BOA, HR.SYS, 2408/31; 13 Nisan 1915.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 227
Halkın temizleme evlerinden yararlanmaları, bulundukları yerde yoksa en
azından hamamlardan istifade etmeleri gereklidir. Bu doğrultuda kasabalarda en
az bir hamamın parasız olarak halka açılmasının önemine işaret edilmiştir. Ayrıca
evlerin badana edilmesi, tahta zeminlerin kaynar su ile fırçalanması alınması talep
edilen diğer önlemlerden bazılarıdır46.
Osmanlı Devleti savaş koşulları içerisinde tifüsün yaratacağı tehlikeyi dikka-
te alarak mülki amirlere, hastalığın ihbarını kanunen mecbur tutmuştur. Görevini
layıkıyla yerine getirmeyenlere, daha önceden belirlenen cezai müeyyide uygu-
lanmıştır. Bunun örneği Adapazarı’nda görülür. Sıhhiye Nezareti, 22 Kasım 1917
tarihinde Adapazarı kazasına bağlı Akyazı nahiyesi köylerinden Bıçkı Dere’de, 30
kişinin tifüse yakalanıp 9’unun vefat ettiğini, Kara Burçak köyünde ise 50 kişinin
hastalığa yakalanıp, 5’inin hayatını kaybettiğini, İzmit Sancağı Sıhhiye Müdüriye-
ti’nden gelen telgrafla haber almıştır. Ancak Akyazı Nahiye Müdürlüğü’nün kanu-
nen mecbur olduğu halde bu konuda bir bilgi vermemesi üzerine adı geçen nahiye
müdürü hakkında gereken cezanın verilmesi, emsallerine ibret olması açısından da
önemsenmiştir. Hatta Sıhhiye Nezareti, Dâhiliye Nezareti’nden bu olayın bütün na-
hiye müdürlüklerine genelge olarak tebliğini dahi istemiştir47.
Ayrıca tifüsten korunma yolları hakkında halkın bilgilendirilmesi adına bir ta-
mim yayınlanmıştır. Tifüsün, Avrupa memleketlerinde yapılan ilmî araştırmalar
neticesinde, bulaşması ve yayılmasının bitler vasıtasıyla gerçekleştiği, bit mevcut ol-
mazsa hasta bir adamdan sağlam bir şahsa temas ve başka şekillerle hastalığın geç-
meyeceğinin anlaşılmış olduğu, bu nedenle tifüsle mücadelenin bitlerle mücadele ile
eş kabul edilmesinin lazım geleceğine dikkat çekilmiştir. Bitler yok edildiği takdirde
tifüs belâsının insanlığın başından defedilmiş olacağının altı çizilerek bu gerçeği
bilen fenni memurların bitleri ortadan kaldırmaya yönelik çalıştıkları ifade edil-
miştir. Ancak ahali arasında bitler zararlı bir haşere gibi kabul olunmadıkça ve bu
konudaki ilmi gerçekleri ahaliye anlatmadıkça diğer devlet memurları, bütün kuv-
vetleriyle sağlık personeline yardım etmedikçe yapılan bölgesel gayretlerden olumlu
bir netice elde edilmesinin mümkün olamayacağı belirtilmiştir. Evleri veya köyleri
geçici olarak temizlemenin çözüm olmadığı, zira memleketin her tarafında olağa-
nüstü bir biçimde yayılmış bulunan bitlerin birkaç gün zarfında yeniden buraları
istilâ edeceği hatırlatılmıştır. Halkı bu konuda bilgilendirmek, temizliğe alıştırmak
ve bu mücadeleyi millî bir terbiye şekline sokmanın zaruriyetine değinilerek bunun
da ancak halkla sürekli temasta bulunan hükümet memurları ve bütün millî ve sos-
yal cemiyetlerin gayret göstermeleri ile mümkün olabileceği üzerinde durulmuştur.
Bu nedenle hükümet memurlarının görev yerleri dâhilinde bu mühim emre uyması
ve halka, bitlerin zararları ve temizliğin faydaları hakkında sözlü ve yazılı her şe-
46 Tevfik Sağlam, Büyük Harpte 3.Orduda Sıhhî Hizmet, Askeri Matbaa, İstanbul 1941, s. 276.
47 BOA, DH.İ.UM.EK, 42/50; 11 Safer 1336/ 26 Kasım 1917.
SEVİLAY ÖZER228
kilde lazım gelen telkinleri yapmalarının önemine işaret edilmiştir.48 Söz konusu
tamimde de belirtildiği üzere birçok yerde bildiriler yayınlanmak yoluyla halk tifüse
karşı uyarılmıştır. Bu bildirilerden biri Teke mutasarrıflığı tarafından yayınlanmış-
tır. Alanya kazasında görülmeye başlanılan tifüsün bir ay kadar sonra Antalya’ya
sıçraması üzerine Teke mutasarrıflığının yayınladığı bildiri şöyle başlamaktadır:
“Vatandaşlar,
Memleket bu gün pek büyük tehlikeye, bütün halkı -Allah korusun- ölü-
me sürükleyecek müthiş bir hastalığa maruz bulunuyor. Bu hastalık tıp ilminde
“tifüs” denilen ve halk dilinde “lekeli humma” tabir olunan kötü hastalıktır. Bu
hastalığın tedavisi yoktur. Buna yakalananların yüzde doksanı nihayet bir hafta
zarfında vefat eder. Olağanüstü bulaşıcı bir hastalıktır. Bir evde ortaya çıktığı
zaman o aile bireylerine bulaşacağı gibi o aile ile az çok münasebet ve ilişkisi
olanları da sağ bırakmaz. Bir ay kadar evvel Alanya kazasında başlayan bu pis
hastalık üzülerek belirtelim ki, şehrimizde de baş göstermiş ve bir iki hastalığa
tutulan görülmüştür. Bununla beraber hükümet bütün kuvvetiyle, bütün varlığı
ile bu hastalıkla mücadeleye karar verdi. Gerek siz vatandaşlarımızın boş yere
telef olmasına meydan bırakmamak gerek kendinizin ve ailenizin sağlığını koru-
mak için bana yardım ederseniz emin olunuz ki, bu mücadelede galip gelecek ve
hastalığı yok edeceğiz. Şurasını iyi biliniz, bu hastalık pislik hastalığıdır. Temiz
olan ve temizliğe dikkat eden, edilen bir yerde bu hastalık yaşayamaz. Çünkü
hastalık bit ve pireler vasıtasıyla bulaşır. Bit ve pire de hepinizin bildiğiniz gibi
pislikten ileri gelir. Bundan dolayı bu gün her zamankinden ziyade bit ve pire-
den sakınmak mecburiyetindeyiz. Bunu tıp ilmi bize emrettiği gibi yüce İslam
şeriati de bunu emreder. Bir kere büyük bir tehlike mevcuttur. İkinci olarak “te-
mizlik imandandır” buyrulmuş ve şu hekimâne söz temizliğe riayeti iman ile
beraber tutmuştur.”
Bildirinin devamında kadınların otuz, kırk parçadan oluşan saç örgülerinin
uzun süre açılmaması nedeniyle bitlenmeye ortam hazırladığı dolayısıyla tifüs has-
talığının kaynağını teşkil ettiğine değinilmiştir. Sağlığı korumak amacıyla kadınla-
rın her sabah saçını taraması, hiç olmazsa haftada bir kere saçını yıkaması gerek-
tiği ifade edilmiştir. Bitlenmenin görülmesinde saç örgülerinin yarattığı tehlike göz
önünde bulundurularak Müslüman-Hristiyan bütün kadınların ince örgü denilen
birden fazla saç örgüsü yapmaları yasaklanmıştır. Hanedeki erkekler de kadınların
saçlarını bu şekilde örmemelerini sağlamakla mükellef kılınmışlardır. Bu kararlara
riayet etmeyenler için hem gereken işlemin başlatılacağı ve hem de ısrarla saçlarını
bu şekilde örenlerin çocuklarının okullara kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Ha-
mamlarda saç örücülüğü yapan kadınların örgü yapmalarına yasak getirilmiştir.
Kadınlardan saçlarını tek ve kalın örgü denilen kolayca çözülüp taranması mümkün
olan bir şekilde örmeleri istenmiştir49.
48 BOA, DH.İ.UM.EK, 25/89; 27 Zilhicce 1335/ 14 Ekim 1917.
49 BOA, DH.UMVM, 74/15; Tarih Yok.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 229
Bunun dışında halkın tifüs hakkında bilgilendirilmesi amacıyla bildirilerin
yanı sıra resimli afişlerden de yararlanılmıştır. Afişte, büyük bir mezarlıkla, bite
aynı kare içerisinde yer verilerek bitin tehlikesine dikkat çekilmek istenmiştir. Bu
maksatla resmin hemen yanına “Bit ufaktır ama insanı mezara sürükleyebilir”, “Bir topal
bit bir mezarlık dolduracak kadar iş görür”, “Lekeli hummaya bit götürür” gibi ifadeler ek-
lenmiştir50.
İstanbul’da olduğu gibi taşrada da yakacak sıkıntısı çekilmesi alınacak tedbirleri
sekteye uğratmıştır. Sorun bazen yakacak odunun azlığından bazen de odunların
taşınmasında görülen problemler nedeniyle meydana gelmiştir. Konya’da vilayet
merkezinin ihtiyacı için Karapınar İstasyonu’nda depolanan odunların nakliyesinde
çekilen sıkıntı bu duruma örnek gösterilebilir. Bu hususta Levâzım-ı Umumiye Baş-
kanlığı ve Hat Komiserliği ile yapılan yazışmalar sonucunda belediye adına 7-8
vagon kadar odun gönderimi yapıldıktan sonra nakliyenin kesilmesi sebebiyle vi-
layet dâhilinde tifüsle mücadele, istenilen şekilde yürütülememiştir. Konya’da tifü-
sün yayılmasının durdurulması için asker ve göçmenlerden bir kısmının elbiseleri-
nin kontrolü yapıldıktan sonra hamamlarda temizlenmelerine ilişkin alınan karar,
odunsuzduk nedeniyle uygulamaya konulamamıştır. Hatta askerlerin yıkatıldığı iki
hamamla birlikte birkaç fırının da kapatıldığı belirlenmiştir51.
Tifüs Aydın ve İzmir vilayetlerinde de etkisini göstermiştir. Aydın vilayetin-
de görülen tifüs vakalarındaki artış üzerine Sıhhiye Müfettişi Tevfik Rüştü Bey bu
vilayette incelemeler yapmakla görevlendirilmiştir52.Vakit kaybedilmeksizin alınan
tedbirler gereği köylerin temizliğine başlanmıştır. Yapılan çalışmalar sonucu tifüs
mücadelesinde gelişme kaydedilmiş, hastalık eski şiddetini yitirmiş, ölüm oranları
azalmıştır. 5. Ordu Menzil Müfettişliği Baş Tabibi ve Bulaşıcı Hastalıklar Mücadele
Memuru Tabip Yüzbaşı Kemal Bey, 8 Mayıs 1917 tarihinde Dâhiliye Nezareti’ne
gönderdiği malumatında bu hususa yer vermiştir53. 1918 yılının Mart ayının ilk on
beş gününde Ankara’da 21 kişi tifüse yakalanmış bunlardan biri vefat etmiştir. Ya-
pılan incelemelerden sonra telaş edilecek bir durumun olmadığı bildirilmiştir. An-
cak Eskişehir için aynı şeyi söylemek güçtür. Eskişehir’de bir sağlık müdürü bir de
merkez tabibinden başka kimse yok iken Ankara’da ikisi sivil dördü askeriyeden ol-
mak üzere altı doktor bulunmaktadır. Esasen doktor olan Kamil Bey’in Ankara’da
ticaretle ve şahsi işleriyle vakit geçirdiği ve bu nedenle kendisinden yeterince istifade
edilmediğinin anlaşılması üzerine Sıhhiye Umum Müdürlüğü, Kamil Bey’in der-
hal tifüsün oldukça yayıldığı Eskişehir’e gönderilmesini eğer gitmemekte inat edecek
olursa, memuriyetine son verileceğini vilayete bildirmiştir54.
50 “Lekeli Humma”, Servet-i Fünun, C. 52, S. 1345, 3 Mayıs 1333, s. 326.
51 BOA, DH.İ.UM, 79/66; 21 Rebiyülâhir1334/ 26 Şubat 1916.
52 BOA, DH.ŞFR, 48/308; 22 Safer 1333/ 9 Ocak 1915.
53 BOA, DH.İ.UM.EK, 33/63; 13 Şaban 1335/ 4 Haziran 1917.
54 BOA, DH.ŞFR, 85/129; 3 Cemaziyelâhir 1336/ 16 Mart 1918.
SEVİLAY ÖZER230
Tifüsün taşrada yayılmasında muhacirlerin ciddi ve sıkı sağlık kontrollerine
tabi olmaksızın sevk edilmelerinin de etkisi olmuştur. Özellikle Halep’te, 1915 yılın-
da Anadolu’dan gelen Ermeni muhacirler nedeniyle tifüs salgını hızla yayılmıştır55.
Bundan dolayı Halep’teki hapishaneler yayılma tehlikesine karşı teyakkuz haline ge-
çirilmiştir. Bir kısım mahkûmun elbise, yatak ve yorganları temizlenemeyecek kadar
yıpranmış olduğundan bunların yenilenmesi için 5000 kuruşluk tahsisat gönderil-
miştir56. 6. Orduya tifüsü, hem Erzurum’dan hem de Halep’ten gelen askerler taşı-
mışlardır57. Hatta bu dönemde tedbir olarak Musul’a sevk olunmak üzere Resülayn’a
gelen Ermeni muhacirlerin tifüs ve sair bulaşıcı hastalıklara yakalanmış olmala-
rından dolayı askerin kullandığı menzil hattına uğratılmayarak Musul’a başka bir
yoldan gönderilmeleri hususu 6. Ordu Kumandanlığı’ndan bildirilmiştir58. Anado-
lu’da da 1916 yılı Ocak ayında Eskişehir’de sayıları bine yaklaşan Ermeni muhacire,
tifüsün sirayet etmesinden korkulduğundan Eskişehir mutasarrıf lığı, bunların bir an
önce geçici olarak tutuldukları mahalden sevki için lazım olan vagonların verdiril-
mesini Dâhiliye Nezareti’nden talep etmiştir59.
Bu durum Rum muhacirler için de geçerlidir. 1916 yılı Mart ayında Bandırma
kasabasında tifüs hastalığının ortaya çıkması üzerine orada bulunan muhacirlerin
başka bir yere nakilleri gündeme getirilmiştir. Karesi mutasarrıf lığından muhacir-
lerin sayısı ve nerelere sevklerinin mümkün olduğuna ilişkin bilgi istenmiştir60. 1917
yılı Nisan ayında ise tifüs ve diğer bulaşıcı hastalıklara tutulmuş olan Rum ahali
Ayvalık’ta toplanmış, bunların bir kısmı hastanede, bir kısmı da tecrit edilmiş ha-
nelerde tedavi edilmeye çalışılmıştır61. Ayvalık’tan Hüdavendigar vilayetine iskân
edilmek üzere sevk olunan Rumlar, Susurluk’ta bekletilmişlerdir. Yaşanan izdiham
sebebiyle bunların tifüse yakalanma ihtimalleri yüksek olduğundan hemen iskân
mahallerine ulaştırılmaları gerekmektedir. Ancak Karesi mutasarrıflığı, 300 kilo-
metrelik mesafenin liva arabalarıyla devam imkânının olmadığını belirterek adı ge-
çen Rumların, tedarik olunacak mahallî nakliye araçlarıyla bir an evvel mahallerine
sevk edilmelerini istemiştir62. Muhacir kitlelerin gelişi güzel sevklerinin tifüsün ya-
yılıp genişlemesine sebep olduğu tecrübelerle sabit olduğundan, Dâhiliye Nezareti,
Ayvalık’tan iç kesimlere ve özellikle demiryolu hattı boyuna sevk olunan muhacirler
için güzergâh üzerinde mutlaka bir sağlık teşkilatı oluşturulmasının lüzumunu Ka-
resi mutasarrıflığına bildirmiştir63.
55 Ali Fuad Erden, Birinci Dünya Harbinde Suriye Hatıraları, İstanbul 1954, s. 123.
56 BOA, DH.MB.HPS, 58/56; 22 Recep 1333/ 5 Haziran 1915.
57 Noyan, a.g.e., s. 54.
58 BOA, DH.ŞFR, 60/219; 28 Rebiyülevvel 1334/ 3 Şubat 1916.
59 BOA, DH.ŞFR, 505/42; 31 Kanunuevvel 1331/ 13 Ocak 1916.
60 BOA, DH.ŞFR, 62/72; 16 Cemaziyelevvel 1334/ 21 Mart 1916.
61 BOA, DH.ŞFR, 551/117; 19 Nisan 1333/ 19 Nisan 1917.
62 BOA, DH.ŞFR, 75/268; 8 Recep 1335/ 30 Nisan 1917.
63 BOA, DH. ŞFR, 75/80; 15 Cemaziyelâhir 1335/ 8 Nisan 1917.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 231
1916 yılı kış aylarında 30-40 bin mültecinin kışlattırıldığı Harran’da da
mülteci ler a ras ında ti füs vakala rı görü lmeye başlanmıştır. Buranın, demiryolu hattı-
nın büyük bir kısmını kapsaması nedeniyle hemen koruyucu tedbirlerin alınmasına
yönelik çalışma içerisine girilmiştir64. Mültecilerin toplu olarak bir mahalde bulun-
masının önüne geçilmesi adına çadır tedarik edilerek yeniden iskânları temin edil-
meye çalışılmıştır65. Bu durum sadece savaş yılları ile sınırlı kalmamıştır. Mudanya
Mütarekesinden sonra Ayastefanos’ta (Yeşilköy) muhacirler arasında baş gösteren
tifüse karşı Hilal-i Ahmer Cemiyeti ile Sıhhiye Müdüriyeti ortaklaşa bir çalışma
yürüterek mücadele etmişlerdir66.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında yabancılardan ve gayrimüslimlerden de pek
çok kişinin tifüsten hayatını kaybettiğ i görülmektedir. Amerikan elçisi Alekos67, Eski
Samsun Fransız Konsolosu Edwar Bertran’ın oğlu68, İngiltere tebaasında n olan A lf-
red K asi l69 bunlardan bazılarıdır. Tehcir sırasında Ankara’dan Konya’ya gönderilen
Satenik ve onun küçük yaştaki iki kızı da tifüse yakalanmışlardır70. Yine Erzurum
vilayeti istinaf mahkemesi azası olarak on beş sene görev yapan Agavyan Filibos’un
15, 17 ve 19 yaşlarında bulunan üç kızı tifüs nedeniyle hayatını kaybetmiştir71.
Esirler arasında da tifüsten ölen kişiler mevcuttur. İspanya Sefareti, Kütahya’nın
köylerine yerleştirilen Romanyalı esirlerden bazılarının tifüsten hayatlarını kaybet-
tiklerini belirterek, bunların başka mahale sevk edilmelerini, Hariciye Nezareti’n-
64 BOA, DH.ŞFR, 69/253; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916. BOA, DH.ŞFR, 69/256; 16 Muharrem
1335/ 12 Kasım 1916. BOA, DH.ŞFR, 69/257; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916. BOA, DH.ŞFR,
69/259; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916.
65 BOA, DH.ŞFR, 70/19; 19 Muharrem 1335/ 15 Kasım 1916.
66 BOA, HR.İM, 131/70; 7 Şubat 1925.
67 BOA, DH.EUM.2.Şb, 37/2; 11 Recep 1335/ 3 Mayıs 1917.
68 BOA, DH.EUM.5.Şb, 51/20; 8 Rebiyülevvel 1336/ 22 Aralık 1917.
69 BOA, DH.EUM.SSM, 27/48; 12 Zilkade 1336/ 19 Ağustos 1918. Alfred Kasil hastalandıktan sonra
bir ameliyat geçirmiştir. Taburcu olduktan sonra adı geçen şahsın Polis Müdürlüğü’ne sevk edilmesine
nişanlısı Marmavazil Nosi, sağlık durumunun buna elverişli olmadığını söyleyerek karşı çıkmıştır. BOA,
DH.EUM.SSM, 27/48; 12 Zilkade 1336/ 19 Ağustos 1918.
70 BOA, DH.EUM.2.Şb, 39/27; 15 Ramazan 1335/ 5 Temmuz 1917. İstanbul’da oturan Satenik’in
annesi Noris Agopyan adlı kadın evladı ve torunlarının yanına gelmesine müsaade edilmesi talebinde
bulunmuştur. Yapılan incelemelerden sonra Satenik ve iki çocuğunun İstanbul’a dönmesine müsaade
edilmiştir. BOA, DH.EUM.2.Şb, 39/27; 15 Ramazan 1335/ 5 Temmuz 1917.
71 BOA, DH.EUM.2.Şb, 31/13; 7 Safer 1335/ 3 Aralık 1916. Agavyan Filibos’un ölümünden sonra eşi
1915 yılında, üç kızıyla birlikte Malatya’ya gelmiştir. Ancak birkaç ay sonra üç kızı da tifüs nedeniyle hayatını
kaybetmiştir. Agavyan Filibos’un eşi, Malatya’da kimsesiz kaldığını, kendisine gerekli yardımı ancak amcası
Erzurum milletvekillerinden Oseb Mededyân Efendi’nin yapabileceğini belirterek, İstanbul’da yaşayan
amcasının yanına gitmesi hususunda gereken yardımın yapılmasını talep etmiştir. BOA, DH.EUM.2.Şb,
31/13; 7 Safer 1335/ 3 Aralık 1916. Araplardan Suriye’den sürülüp uzaklaştırılan ve Kalecik kazasına
yerleştirilen Şamlı Fransız Konsolosu Tercümanı Habib Donato ve Bekaa Reji İdaresinin Eski Müdürü
Balbekli İlyas Melmeha da hayatını bu illet hastalık nedeniyle kaybetmiştir. BOA, DH.EUM.4.Şb, 20/60; 23
Ramazan 1336/ 2 Temmuz 1918.
SEVİLAY ÖZER232
den talep etmiştir72. İngiliz esirlerinden Başçavuş William Smith 30 Nisan 1917’de
Davut Paşa Hastanesi’nde vefat etmiştir73.Yine yakalandıkları tifüs nedeniyle İngiliz
harp esirleri arasında bulunan Zaida Yatı mürettebatından Albert James Mayol,
1917 yılında Ankara civarında Kurbağalı denilen mevkide74, ziraat işlerinde istih-
dam edilen Higguis P. D. ise Konya’da hayatını kaybetmiştir75.
Görüldüğü üzere savaşın başlangıcından sonuna değin tifüs memleketin her ta-
rafını tehdit etmiştir. Savaşın yarattığı olağanüstü koşullardan beslenen, yokluğun,
kıtlığın ve imkânsızlıkların körüklediği tifüse karşı verilen mücadele söz konusu yıl-
larda hiç kolay olmamıştır.
III. Hapishanelerde Tifüs
“Hapishane Humması Jail Fever”76 olarak da bilinen tifüs I. Dünya Savaşı sırasın-
da Osmanlı hapishanelerinde deyim yerindeyse kol gezmiştir. 1916 Mayıs’ında Ak-
hisar hapishanesinde 25 mahkûmun tifüse yakalandığı 10 kişinin de şüpheli olduğu
ve hastalığa yakalananlardan ikisinin öldüğü bilgisi Dâhiliye Nezareti’ne ulaştırıl-
mıştır77. Yozgat hapishanesinde tifüsten çok sayıda mahkûm hayatını kaybetmiş78,
Havran79, Maraş80, Eskişehir81, Orhaneli82 Ankara, gibi pek çok yerleşim yerindeki
hapishanelerde tifüs vakalarının görülmesi üzerine hastalığın yayılmasının engel-
lenmesi için çalışmalar başlatılmıştır. Öyle ki Ankara merkez hapishanesinde tifüs
vakaları nedeniyle hapishanenin yoklaması dahi yapılamamıştır83. Hapishanede ya-
pılan incelemelerden sonra hazırlanan raporda durumun vahameti açıklıkla ortaya
konulmuştur. Özellikle kasaba ve köylerden gelen mahkûmlar oldukça sefil ve ga-
ribandırlar, değiştirecek çamaşırları bile yoktur. Bu nedenle mahkûmları bitlerden
kurtarmanın çok da kolay olmayacağı açıktır. Bundan dolayı bulaşıcı hastalıklar
tahsisatından sarf edilmek üzere çamaşır tedariki ve çamaşırcı tayin ettirilmesinin
gerekliliğine değinilmiştir. Merkez Hükümet Tabibi hapishanelerde tifüsün yayıl-
72 BOA, HR.SYS, 2224/45; 10 Nisan 1917.
73 BOA, HR.SYS, 2225/18; 19 Haziran 1917.
74 BOA, HR.SYS, 2261/20; 10 Ağustos 1917.
75 BOA, HR.SYS, 2226/37; 7 Eylül 1917.
76 XVI. yüzyılda İngiltere’de tifüs hastalığı hapishanelerde daima mevcut olduğundan bu hastalık o
dönemde “Hapishane Humması- adı ile bilinmektedir. Berke, a.g.e., s. 1284.
77 BOA, DH.MB.HPS, 75/14; 6 Şaban 1334/ 8 Haziran 1916.
78 BOA, DH.MB.HPS, 79/17; 16 Muharrem 1337/ 22 Ekim 1918. 1919 yılında Yozgat hapishanesinde
tifüsün tekrar görülmeye başlaması ve hastalıktan ölenlerin çoğalması üzerine hapishanede gereken
tedbirlerin alınması için harekete geçilmiştir. BOA, DH.MB.HPS, 80/60; 20 Şaban 1337/ 21 Mayıs 1919.
79 BOA, DH.MB.HPS, 75/3; 13 Recep 1334/ 16 Mayıs 1916.
80 BOA, DH.İ.UM, 31/89; 10 Recep 1335/ 2 Mayıs 1917.
81 1915 yılı Haziran ayına gelindiğinde Eskişehir hapishanesinde daha önce ortaya çıkan tifüs
hastalığının savuşturulmuş olduğu, 2,5 aydan beri mahkûmlardan hastalığa yakalanan olmadığı Dâhiliye
Nezareti’ne bildirilmiştir. BOA, DH.MB.HPS, 74/28; 9 Şaban 1333/ 22 Haziran 1915.
82 BOA, DH.MB.HPS, 75/6; 14 Recep 1334/ 17 Mayıs 1916.
83 BOA, DH.MB.HPS, 75/39; 23 Zilkade 1334/ 21 Eylül 1916.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 233
masının engellenmesi ve hastalığın tamamen ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenleri şöyle sıralamıştır:
1- Bütün koğuşlar ve bahçeler ilaçlarla temizlettirilerek bit pire gibi haşerelerin
tamamen yok edilmesi lazımdır.
2- Söz konusu temizliğin uygulanması ve tatbiki mevcut gardiyan ile mümkün
olamayacağından hapishanedeki diğer memurlar ve jandarmanın da yardımcı ol-
ması gereklidir. Bu iş için 2 ton kadar kireç, 15 kilo kadar kükürt, 500 gram sodyum
ve kaynar su, hazırlayabilmek için de dört beş adet kazan, tahta fırçası, badana fırça-
sı ve oduna ihtiyaç vardır. Ciddi bir ihtimamla temizlenmiş koğuşlara iade edilecek
tutukluların eşya ve elbiseleri kontrolden geçirilmek suretiyle hapishanenin hastalık-
tan kurtarılması mümkündür.
3- Şartlar dâhilinde tutuklular geçici bir süre başka bir mahale nakledilmeli84,
her türlü fennî tedbirler tatbik olunarak pis olmadıklarına yani tamamen temizlen-
diklerine kanaat getirildikten sonra hapishaneye iade olunmalıdırlar. Buna imkân
bulunmayan hallerde kolay olmasa da koğuş ve bahçelerin ayrılması yoluyla bu usul
uygulanabil ir.
4- Nakledilecek tutuklular ilaçlarla yıkatılıp temizlendikten sonra eşyaları
kontrolden geçirilmelidir. Bu şekilde temizlenmiş olan mahkûmlar on dört gün tıbbî
gözetim altında bulundurulup temiz olduklarına kanaat getirildikten sonra tekrar
mahallerine iade olunmalıdır.
5- Daima dışarıyla ilişkide bulunabilen tutuklular, mahkûmlardan ayrılıp te-
mastan men ile hastalığın yayılma tehlikesi ortadan kaldırılmalıdır85.
Tifüsün görüldüğü yerlerden biri Kudüs Hapishanesi’dir. 1915 yılı Haziran
ayında Kudüs hapishanesinde bir tifüs vakası görülmüşse de alınan tedbirlerle has-
talık yayılma eğilimi göstermeden sonlandırılmıştır86. Ancak 1916 yılı bahar ay-
larında hastalık tekrar nüksetmiştir. Sıhhiye Müfettişi Muhyiddin Bey’in hazırla-
dığı rapor, Kudüs hapishanesindeki vaziyete ilişkin çarpıcı bilgileri içermektedir.
Müfettiş, hapishaneye alacağı miktarın neredeyse on katı mahkum konulduğunu,
hapishanenin koruyucu sağlık kaidelerinden tamamen uzak bir halde olduğunu,
bu konuda gerek sözlü gerek yazılı olarak defalarca bir karantina dairesinin tahsis
edilmesi ve hastaların tecrit edilmesi hakkında müracaatta bulunulduğunu ancak
bu hususa kulak asılmadığını, bundan dolayı iki aydan beri hapishanedeki tifüs ve
84 1914 yılı bahar aylarında Amasya hapishanesinde tifüs vakalarının görülmesi üzerine mahkûmlardan
bir kısmının diğer mahallere nakli için yetkili birimlere başvuruda bulunulmuşsa da uygun bir mahal
bulunamadığından bu nakil gerçekleştirilememiştir. BOA, DH.MB.HPS, 90/47; 23 Cemaziyelâhir 1332/
19 Mayıs 1914.
85 BOA, DH.MB.HPS, 75/24; 12 Ramazan 1334/ 13 Temmuz 1916.
86 BOA, DH.MB.HPS, 74/35; 19 Ramazan 1333/ 31 Temmuz 1915.
SEVİLAY ÖZER234
humma-yı racianın önünün alınamadığını, 800’e yakın mahkum için yeni bir bina-
nın kiralanması hakkında Kudüs mutasarrıflığına yapılan müracaattan bir netice
elde edilemediğini, farklı zaman dilimlerinde beş defa temizlenip dezenfekte edilen
hapishanenin içinde bulunulan şartlar dahilinde bulaşıcı ve mikrobik hastalıklardan
kurtarılmasının mümkün olmadığını, sağlık memurlarının, mevcut talepleri “bu gün
yarın diyerek” ertelediklerini dile getirerek hapishanenin, bu tehlikeli durumdan kur-
tarılması için en kısa zamanda genel ve koruyucu sağlık kurallarına uygun başka bir
yere taşınmasının aciliyetine dikkat çekmiştir. Belirtilen hususları göz ardı etmeyen
Dâhiliye Nezareti, Kudüs hapishanesindeki izdihamın giderilmesi, hastalığa yaka-
lanmış olanların tecrit edilmesi, gerekli temizliğin yapılarak lüzumlu sağlık tedbir-
lerinin alınmasına itina gösterilmesi hususlarını Kudüs mutasarrıf lığına bildirmiş-
tir87. Kordon altına alınan hapishanenin88 masrafının Sıhhiye Nezareti tarafından
karşılanması istenmişse de Sıhhiye Nezareti, bulaşıcı hastalıkların geçici olduğunu,
hapishane dâhilinde hastane tesis olunacağını hatırlatarak masrafların eskiden ol-
duğu gibi hapishaneler tertibinden karşılanmasının uygun olacağını belirtmiştir.
Ancak yıllık masrafı 52.800 kuruş olan hapishanenin ilk dört aylık masraf karşılığı
olan 17.200 kuruşun bulaşıcı hastalıklar bütçesinden ödenmesi kararlaştırılmıştır89.
1917 yılı Ocak ayında Kudüs hapishanesinde tifüs vakalarının yeniden ortaya çık-
ması üzerine Adliye Nezareti Beyrut hapishanesinden Kudüs hapishanesine gönde-
rilecek olan mahkûmların sevklerinin ertelenmesini istemiştir90.
Anlaşıldığı üzere savaş yıllarında tifüsün yayılmasını tetikleyen en önem-
li etkenlerden biri hapishanelerin kapasitesinin üzerinde doldurulmasıdır. Bu
durum hapishanelerin ortak sorunu olarak görünmektedir. Örneğin 180 kişilik
Denizli hapishanesine 440 kişi konulunca tifüs etkisini göstermeye başlamıştır. Bu
izdihamın engellenmesi amacıyla Divan-ı Harbi Örf i tutukluları Aydın vilayetine
gönderilmiştir. Alınan tedbirler sayesinde bir buçuk aylık bir mücadele sonunda Eylül
1917 itibariyle hastalık sona erdirilmiştir91. Bir diğer örnek İzmit hapishanesidir.
1916 y ılında İzmit hapishanesinde yaşanan izdihamdan dolayı hapishanede bulaşıcı
hastalıkların ortaya çıkmasının engellenemeyeceği anlaşıldığından mahkûmların
bir kısmı tahaffuzhane olarak kullanılan barakalara yerleştirilmiştir. Doktorlarca
lüzum görülmesi üzerine bir otel de tecrithane olarak kullanılmaya başlanılmışt ır.
Bu baraka ve tecrithanelerden ara sıra mahkûmların kaçtığı öğrenildiğinden görevli
gardiyanların vazifelerini layıkıyla yapmaları aksi takdirde haklarında takibat yapı-
lacağı duyurulmuştur92.
87 BOA, DH.MB.HPS, 74/77; 6 Recep 1334/ 9 Mayıs 1916.
88 BOA, DH.MB.HPS, 92/29; 13 Şevval 1334/ 13 Ağustos 1916.
89 BOA, DH.MB.HPS, 75/19; 22 Şaban 1334/ 24 Haziran 1916.
90 BOA, DH.ŞFR, 72/96; 1 Rebiyülâhir 1335/ 25 Ocak 1917.
91 BOA, DH.MB.HPS, 77/35; 3 Zilhicce 1335/ 20 Eylül 1917.
92 BOA, DH.MB.HPS, 106/40; 4 Rebiyülâhir 1336/ 17 Ocak 1918.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 235
Benzer bir durum Urfa’da yaşanmıştır. Mayıs 1918’de Urfa mutasarrıfı, Nab-
lus’tan nakledilen mahkûmları merkez hapishanesine yerleştirmenin mümkün ol-
madığını, memlekette ortaya çıkan tifüsün mahkûmlar arasında da görüldüğünü,
bu nedenle hapishanenin bu kadar mevcudu kaldıramayacağını hatta mahkûmi-
yetleri kürek cezasına çevrilen 50 kadar mahkûmun Ergani Madeni hapishanesine
sevklerinin yapılmasına çalışıldığını ifade etmiştir93. 1918 yılında tifüsün görüldüğü
yerlerden biri olan Beyrut merkez ve mülhakat hapishanelerinde de aynı sorunla
karşılaşılmış, hapishanelerin kapasitelerinden kat kat fazla mahkûm ile doldurul-
ması ve bu mahkûmların temizliklerine dikkat etmemesi sonucu her gün ölüm va-
kaları görülmüştür. Beyrut merkez hapishanesi fakir mahkûmların ihtiyaçlarının
giderilmesi adına 150 gömlek imali ile 5 kıy ye94 sabun ve altmış okka odun verilmesi
için valiliğe müracaat etmişse de ödenek yokluğundan sonuç alınamamıştır. Tifüs-
ten 6 kişinin hayatını kaybettiği hapishanede hastalığın yayılmasının engellenmesi
için Dâhiliye Nezareti en azından beş kıyye sabunun acilen tedarik edilmesini vila-
yete bildirmiştir95.
Pislikten nemalanan tifüse karşı en etkili silah temizlik olduğundan bu hususa
ayrıca temas edilmiştir. Dâhiliye Nezareti bu noktada tifüsle mücadeleye gereken
önemin verilmediği ve lakayıt davranıldığına yönelik endişe taşımaktadır. Bu ne-
denle 1915 yılında Edirne, Erzurum, Adana, Ankara, Aydın, Bitlis, Basra, Bağdad,
Beyrut, Halep, Hüdavendigar, Diyarbekir, Suriye, Sivas, Trabzon, Kastamonu,
Konya, Mamuratül-aziz, Musul, Van vilayet leriyle, Urfa, İzmit, Bolu, Canik, Çatal-
ca, Zor, Karesi, Kudüs, Kala-i Sultaniye, Menteşe, Teke, Kayseri, Karahisar-ı Sahib
mutasarrıf lıkları ve Medine-i Münevvere muhafızlığına umumi bir yazı göndermiş-
tir. Bu yazıda tifüsün ortaya çıkmasına ve yayılmasına en fazla izdihâm ile temizliğe
riayetsizlik ve bitin sebep olduğu, bundan dolayı hastalığın özellikle hapishanelerde
şiddetini gösterdiğine işaret edilmiş, mahkûmların ve çamaşırlarının düzenli olarak
temizlenmesi ve izdihamın giderilmesinin, uyulması gereken en önemli kurallardan
olduğu halde valilik ve mutasarrıflıkların -para ve tahsisat yokluğu beyanı ve ba-
hanesiyle- işe gereken ehemmiyeti vermediklerine dikkat çekilmiştir. Oysaki savaş
halinin devam ettiği günlerde bu illetin yayılmasının durdurulmasının çok mühim
olduğu, hapishaneler tayinât ve müteferrika tertibinden istenildiği kadar tahsisat ve-
rildiği gibi sıhhiye bulaşıcı hastalıklar tertibinden de tahsisat alınabildiğini, ancak
bütün bunlara nazaran bu hususta görülen lakaydi hareketin asla hoş görülemeye-
ceği adı geçen vilayetlere yazılmıştır96. Karahisar-ı Sahib mutasarrıf lığı cevap ola-
rak bulaşıcı hastalıklar hususunda ihmale kesinlikle izin verilmeyeceğini belirtmiş
93 BOA, DH.MB.HPS.M, 33/53; 21 Recep 1336/ 2 Mayıs 1918.
94 Kıyye: Okka, dört yüz dirhem. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 2012,
s. 596.
95 BOA, DH.MB.HPS, 77/38; 6 Cemaziyelevvel 1336/ 17 Şubat 1918.
96 BOA, DH.ŞFR, 50/57; 6 Rebiyülâhir 1333/ 21 Şubat 1915.
SEVİLAY ÖZER236
ancak gerekli tedbirlerin alınması için 30.000 kuruşluk miktarın en kısa zamanda
havale edilmesini istemiştir97.
Genel olarak yazışmalara bakıldığında hapishane masraf larının karşılanması
noktasında sıkıntı çekildiği görülmektedir. Örneğin, 1916 yılı Aralık ayında Niğ-
de hapishanesinde tifüs vakalarının görülmesi üzerine hastalığın yayılmaması için
mahkûmların temizliğine önem verilmesi istenmiştir. Hastalığın bir an evvel orta-
dan kaldırılması için mahkûmların hamama gönderilip yıkanmaları şarttır. Ancak
bunların büyük bir kısmı fakirdir. Bu noktada gerekli olan paranın bulunamaması
üzerine Niğde mutasarrıf lığı, lazım olan parayı Dâhiliye Nezareti’nden talep etmiş-
tir. Dâhiliye Nezareti ise hapishane temizliği ve diğer tedbirler için nezaret bütçe-
sinden böyle bir tahsisat verilemeyeceğini ifade ederek, vakit kaybedilmeksizin mu-
tasarrıflık bütçesinden karşılanmak suretiyle tutukluların temizliğinin yaptırılması
ve diğer ilmi ve fenni tedbirler çerçevesinde hastalığın önüne geçilmesi gerektiğini
bildirmiştir98.
Tahsisata ilişkin bir başka ilginç örnek, Karesi mutasarrıf lığına bağlı Balya
kazasında yaşanmıştır. Balya hapishanesinde tutuklu bulunan mahkûmlardan on iki
kişi tifüse tutulduklarından, hastalığın diğer mahkûmlara da bulaşmasını engelle-
mek amacıyla başka bir yere nakledilmişlerdir. Bu hasta mahkûmlara hizmet etmek
üzere aylık 240 kuruş ücretle bir gardiyan tayin olunmuştur. 25 Nisan 1916 tarihinde
göreve başlayan gardiyanın 13 Eylül 1916 tarihine kadar tahakkuk eden 1400 ku-
ruşluk gardiyan maaşı için tahsisat olmadığından gerekli paranın havalesi Dâhiliye
Nezareti’nden istenmişse de olumlu yanıt alınamamıştır. Dâhiliye Nezareti, tayin
olunan gard iyan ın h izmetinin geçici olduğunu belirterek ücretinin müteferrikadan99
ödenmesini istemiştir100.
Tifüsle mücadelede tahsisat talebinde bulunan yerler arasında Adana Valiliği
de bulunmaktadır. Valilik Ocak 1916 itibariyle hapishanelerde tifüs vakalarının gö-
rülmeye başlandığını belirterek, yeni gelecek tutuklular için başka binalar tedarik
mecburiyetinin hâsıl olduğunu bu nedenle yeterli miktarda havalenin yapılması-
nı Dâhiliye Nezareti’nden talep etmiştir. Dâhiliye Nezareti, hapishanelerde geçici
tedbirlerin alınabilmesi için bir defaya mahsus olmak üzere tahsisat gönderilmesini
kabul ve gerekli görmüş ancak hastalığın ortadan kalkması halinde alınan tedbir-
lerin terk edilmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Yani geçici olarak başka binaların ha-
pishane olarak kiralanmasını onaylamış, ancak hastalık geçtikten sonra kiralanan
97 BOA, DH.MB.HPS, 57/55; 9 Cemaziyelevvel 1333/ 25 Mart 1915.
98 BOA, DH.MB.HPS, 76/18; 29 Safer 1335/ 25 Aralık 1916.
99 Müteferrika: Ufak tefek masraflar için ayrılan para. Devellioğlu, a.g.e., s. 897.
100 BOA, DH.MB.HPS, 75/26; 14 Ramazan 1334/ 15 Temmuz 1916. Dahiliye Nezareti benzer bir
şekilde Urfa merkez hapishanesindeki tifüs mücadelesi için de gerekli olan masrafın müteferrika tertibinden
karşılanmasını istemiştir. BOA, DH.MB.HPS, 65/32; 4 Mayıs 1334/ 4 Mayıs 1918.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 237
bu binalardan çıkılması gerektiğini belirtmeyi ihmal etmemiştir101. Tifüse karşı
verilen mücadelede kısa sürede sonuç alınmış Mart 1916 itibariyle Adana merkez
hapishanesinde tifüs tehlikesi bertaraf edilmiştir102.
Tifüse karşı alınan en etkili tedbirlerden biri mahkûmların tecrit edilmesidir.
Bu noktada ayrı bir yer kiralanması yönteminin devreye sokulduğu görülmektedir.
1916 yılı sonunda Bursa hapishanesinde mahkûmlar arasında tifüsün yayılması üze-
rine gereken fenni tedbirler alınarak yeni gelenler için ayrı bir yer kiralanmasının
uygun olacağına karar verilmiştir103. Bunun örneğini diğer hapishanelerde de gör-
mek mümkündür. Kula hapishanesinde mahkûmlar arasında tifüsün hızla yayılması
nedeniyle tifüslü mahkûmların ayrılması sağlanarak bunlara kalacakları ayrı bir yer
kiralanmıştır. Bunun için 330 bin kuruşluk tahsisat ayrılmıştır104.
Hüdavendigar vilayetindeki hapishanelerde ise tifüs daha 1915 yılı sonların-
dan itibaren görülmeye başlanmıştır. Hastalığın ortaya çıkışıyla birlikte hapisha-
nede sağlık ve koruma tedbirleri artırılmıştır. Hatta o dönemde hapishane yöneti-
mi, tutukluların başka yere nakledilerek tevkif hane binasında ciddi bir temizliğin
yapılmasını vilayet makamından talep etmişse de tutukluların muhafazasının zor
olacağı gerekçesiyle talepleri reddedilmiştir. Alınan fenni tedbirler sayesinde hasta-
lık güçlükle durdurulabilmiştir. Ancak 1917 yılı başında hastalığın tekrardan hem
de çok şiddetli olarak nüksetmesi üzerine tutuklular başka mahallere nakledilmiş,
hapishane, hastalığın tekrar etmesine mahal bırakılmayacak şekilde titizlikle te-
mizlenmiş ve bir müddet boş bırakıldıktan sonra tutuklular hapishaneye tekrardan
nakledilmişlerdir. Temizliğin yanı sıra mahkûmlara günde iki saat teneffüs zamanı
ayrılmış, gıdaları için günlük 500 gram ekmek verilmiştir. Haftada bir tıraş ile ara
sırada banyo yaptırılmıştır. Hastalığa yakalananlar derhal diğerlerinden ayrılarak
hastaneye gönderilmiş, iyileştikten sonra hapishaneye sevkleri gerçekleştirilmiştir.
Yapılan bu uygulamalar neticesinde başarılı olunmuştur. Hapishane yönetimi has-
talığa karşı her türlü önlemi almakla birlikte hapishanelerin hastalıktan tamamen
muhafazasının ancak geniş, ferah binaların yapımı ile mümkün olabileceğini belirt-
mi ştir. Hapishanelere hastalık, genellikle dışardan gelen tutuklu yakınları aracılığı
ile bulaşmıştır. Zira hapishanede tecrithane bulunmadığından dışardan gelenlerle,
101 BOA, DH.MB.HPS, 74/58; 17 Rebiyülâhir 1334/ 22 Şubat 1916.
102 BOA, DH.MB.HPS, 74/64; 13 Cemaziyelevvel 1334/ 18 Mart 1916. 1918 yılı Şubat ayında
Adana’da Orman İdaresi’nin altındaki Jandarma Dairesi Tevkifhanesinde ortaya çıkan tifüs Orman
İdaresi’ne bulaşmış ve personelden Müfettiş Nuri ve Başkatib Mehmet Ali Efendiler ile Odacı Remzi
Efendi tifüse yakalanmışlardır. Tevkifhanenin kapatılmasıyla, orman idare binası olarak kullanılan dairenin
de dezenfekte edilmesi için vilayete müracaat edilmiş ise de tevkifhane için uygun bir yer bulunamadığı
belirtilmiştir. Bunun üzerine Dahiliye Nezareti, valilikten tevkifhanenin bir an önce temizlettirilmesini ve
dezenfekte edilmesini, orman idaresinin de başka bir mahalle kaldırılmasını istemiştir. BOA, DH.MB.HPS,
78/56; 15 Cemaziyelevvel 1336/ 26 Şubat 1918.
103 BOA, DH.MB.HPS, 76/8; 3 Safer 1335/ 29 Kasım 1916.
104 BOA, DH.MB.HPS, 46/9; 22 Safer 1335/ 18 Aralık 1916.
SEVİLAY ÖZER238
tutuklular arasında tecridi lazım gelenlerin tecrit edilememiş olması hastalığın ya-
yılmasına sebep olmuştur.10 5. Bu durumun tersini de görmek mümkündür. Haziran
1916’da Halep hapishanesindeki mahkûmlar arasında tifüsün görülmesi üzerine
mahkûmların halkla görüşmeleri yasaklanmıştır. Hastalığın diğer mahkûmlara bu-
laşmasına meydan verilmeyerek bir an evvel ortadan kaldırılması hususunda gerekli
çalışmalar yapılmış olumlu netice de alınmıştır. Hastalığa ilişkin yeni vaka görülme-
mesine karşın tedbirli davranılmıştır106.
Hapishaneler dışında, sevk edildikleri hastanelerde de mahkûmların tifü-
se yakalandıkları görülmüştür. Beyrut’tan Şam Merkez Hastanesi’ne nakledilen
mahkûmlar arasında 4 Mayıs 1916 tarihinden 6 Mayıs 1916 tarihine kadar geçen
iki günlük süre zarfında 29 kişi hastalığa yakalanmıştır. Beyrut Hastanesi’nde de
125 mevcuttan 90’ı bu hastalığa yakalanıp 20’si vefat etmiştir. Adı geçen hastaneler-
de verilen emre rağmen hastaların tecrit edilmeden mahkûmların hastaneye kabul
edilmiş olduğu anlaşılmış yani verilen talimat ve yapılan tavsiyelere uygun hare-
ket edilmediği gerçeği ortaya çıkarılmıştır. Gönderilen talimatlara mülki memurlar
tarafından gereken önemin verilmediğinin anlaşılması üzerine hastalığın yayılma-
sının daha elim neticeler doğuracağı dikkate alınarak bütün valilikler ile mutasar-
rıf lıklar bu konuda uyarılmıştır107.
1918 yılına gelindiğinde bile tifüs vakalarını görmek mümkündür. İstanbul
tevkifhanesinde sağlık kurallarına uyulmadığından tifüs hastalığının ortaya çıktığı
görülmüş, bu nedenle Dâhiliye Nezareti adı geçen hastalığın ortadan kaldırılması
için gerekli fenni ve sağlık tedbirlerinin alınmasını istemiştir108. 1919 yılında da
Üsküdar tevkifhanesinde tifüs hastalığı ortaya çıkmıştır. Gerek mutasarrıflık
tarafından gerek jandarma kumandanlığınca yardımda bulunularak hastalığın bir
an evvel yok edilmesine gayret gösterilmesi, hızlı bir şekilde gerekli tebligatın ilgili
yerlere yapılması İstanbul Valiliği’nden istenmiştir109. 1919 yılında tifüs vakaları-
nın görüldüğü bir diğer hapishane Ankara hapishanesidir. Şubat ayında Ankara
hapishanesinde üç kişinin tifüsten hastalandığının doktor tarafından haber verilmesi
üzerine hemen koruyucu ve hastalığı yok edici tedbirlere teşebbüs edilmiştir. Hapis-
hanedeki hasta sayısının dokuza çıkması ve şehirde tek tük tifüs vakalarının görül-
düğünün anlaşılmasıyla süratle gerekli tedbirler alınmaya başlanmıştır110.
Özetle savaş yıllar ında hapishaneleri pençesine alan tifüsün savaşın sona erme-
sinden sonra görülme yoğunluğu azalmakla birlikte tamamen ortadan kaldırılama-
dığı dikkati çekmektedir.
105 BOA, DH. MB.HPS, 76/44; 7 Cemaziyelevvel 1335/ 1 Mart 1917.
106 BOA, DH.MB.HPS, 75/17; 17 Şaban 1334/ 19 Haziran 1916.
107 BOA, DH.MB.HPS, 106/20; 7 Şevval 1334/ 7 Ağustos 1916.
108 BOA, DH.MB.HPS, 78/64; 6 Cemaziyelâhir 1336/ 19 Mart 1918.
109 BOA, DH.MB.HPS, 80/43; 23 Cemaziyelâhir 1337/ 26 Mart 1919.
110 BOA, DH.MB.HPS, 80/28; 24 Cemaziyelevvel 1337/ 25 Şubat 1919.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 239
IV. Mekteplerde Tifüs
Kalabalık yerlerde daha fazla yayılma alanı bulan tifüsün mekteplerde görül-
meye başlanması üzerine Maarif-i Umumiye Nezareti gereken tedbirleri almak için
harekete geçmiştir. Ancak bu mücadele halkın cehaletinden dolayı hiç de kolay ola-
mamıştır. Çünkü bit hakkında bilgisi olmayan halkın büyük bir kısmı bunun zararlı
bir hayvan olmadığı inancındadır. Hatta bitlerin yumurtadan değil kendiliğinden
oluştuğunu öne sürenler bile vardır. İşte tüm bunlar göz önünde bulundurularak
mekteplerde, bitin tehlikesi ve tifüsün yayılmasındaki rolü anlatılmak suretiyle işe
başlanmıştır111.
Yatılı ve gündüzlü mekteplerde hastalığın okullardaki öğrencilere bulaşıp ya-
yılmasına mani olmak için aşağıdaki kararlar alınmıştır: Öncelikle mektep binası-
nın her yeri toz ve topraktan arındırılıp gayet temiz bir halde bulundurulacaktır.
Bu hususta mekteplere gönderilen sağlık talimatı gereğince dershanelerin döşeme-
leri her gün derslerin bitmesini müteakip ıslanmış talaşla, sıralar ve diğer mefruşat
ise yaş bezle temizlenecektir. Abdesthanelere günde birkaç defa bol su dökülerek
kokmasına meydan verilmeyecektir. Yatılı mekteplerin yatakhane ve tuvalet mahal-
leri dahi aynı şekilde temizlenecektir. Yatak, çarşaf ve yastıklar ile yorgan yüzleri her
sabah kontrol edilerek kirli bulunanlar derhal değiştirilecek ve şayet bite rastlanırsa
şiltelerin yüzü sökülerek birkaç saat sabunlu su ile kaynatılacaktır.
İkinci olarak, yatılı mekteplerde gece eğitimi gören öğrencinin baş ve bede-
ni ile çamaşır ve elbiselerinin gayet temiz bulundurulmasına ve erkek öğrencinin
saçlarının kısa kesilmesine, kızların saçlarının ise her öğrencinin kendi tarağının
evvela seyrek dişli ve sonra sık dişli olan kısmıyla her gün sabah, akşam dikkatle
taranılmasına özen gösterilecektir. Bundan başka öğrenciler sınıfa girmeden önce
öğretmenler tarafından sıkı bir muayeneye tâbi tutulacaklar ve temiz bulunmayan-
lar sınıfa kabul edilmeyeceklerdir. Gerek yatılı ve gerek gündüzlü öğrenci, mektebe
geldiği zaman sınıfa girmeden önce elbisesi kontrolden geçirilecek, saçı kesilmemiş
olan erkek çocuğu, üzerinde bit bulunan erkek ve kız öğrenci derhal evine gönderi-
lecek ve temizleninceye kadar kaç gün geçerse geçsin mektebe hiçbir şekilde kabul
edilmeyecektir.
Üçüncü olarak, yatılı mekteplerde gerek öğrenciler ve gerek öğrencinin aile
fertleri arasında tifüsten hastalandığı tespit edilen bir vaka görülür ise hasta çocuk
tecrit olunarak diğer öğrenciler ile temas ettirilmeyecektir. Çocuğun ailesine, Şeh-
remaneti’ne durum haber verilecek ve hasta anne-babasına teslim edilecek veya
hastaneye gönderilecektir. Bunlar da olmadığı takdirde mektep hastanesinin ayrı
bir odasında tedavi altına alınacaktır. Bulunduğu koğuşta beraber yatan çocuklar
dahi ayrıca kontrolden geçirilerek müşahede altına alınacak, çamaşır ve elbiseleri
derhâl değiştirilerek bunlar temizlik makinesine gönderilecek ve çocuklar hamam-
111 “Maarif-i Umumiye’nin Bitlere Karşı Vazifesi”, Tedrisat Mecmuası, C.7, S. 38, 7 Mayıs 1333, s. 8.
SEVİLAY ÖZER240
da sabunla yıkanarak, saçları taranacaktır. Diğer koğuşlardaki öğrenciler de aynı
şekilde temizlenecektir. Gündüzlü öğrencilerden hasta olan çocuk derhâl evine gön-
derileceği gibi aile fertleri arasında mektepte okuyan başka kardeşi var ise o da aynı
uygulamaya tabi tutulacaktır. Bunun dışında diğer öğrencilerin temizlenmesi, ça-
maşır değiştirmesi, elbiselerinin ütülenmesi ve yanı sıra mektebin genel temizliğinin
yapılması için mektep iki gün tatil edilecektir. Genellikle hastalanıp evine gönderi-
len çocuklar ile o hanede bulunup mektebe devam eden çocuklar dört gün mektebe
kabul edilmeyecektir112.
Maarif Nezareti ayrıca tifüsün yoğun olarak görüldüğü yerlerdeki okullara,
alınması gereken tedbirler hakkında tebliğ göndermiştir. Bu okullardan biri Asir
Sancağı Mekteb-i İdâdisi’dir. 17 Nisan 1917 tarihli söz konusu tebliğde, Asir sanca-
ğında gittikçe şiddetini artıran tifüs hastalığında bitlerin mühim rol oynadığı, bun-
dan dolayı bu zararlı, pis haşerata karşı, milletin bütün fertlerinin mücadeleye giriş-
mesinin bir zorunluluk halini aldığı belirtilmiş, mücadele f ikrinin ilk önce okullarda
ve gençlerde yerleştirilerek bu sayede bütün halka yayılmasının amaç edinildiği dile
getirilmiştir.
Mekteplerde bulunan öğretmenler ve mubassırlar(öğrenci gözeticileri) aracılı-
ğıyla bu yolda gerekli telkinlerin, yayınların yapılmasının, öğrencilerde bit yokla-
masının düzenli hale getirilmesinin, bitli ve pis görülenlerin temizleninceye kadar
evlerine gönderilmesi usullerinin düzenli olarak uygulanıp takip edilmesinin önemi-
ne işaret edilmiştir113 . Suriye Vilayeti Maarif Müdürlüğü söz konusu tebliğden önce
de talebelerde her gün bit yoklaması yapıldığını, bitli olanların temizleninceye ka-
dar evlerine gönderildiğini belirttikten sonra söz konusu tebliğin bütün mekteplere
iletildiğini Maarif Nezareti’ne bildirmiştir114 . Bunların dışında İ st an bul’da 1917 yılı
Mayıs ayında hastalık hakkında bilgilendirici 500 adet ilan bastırılıp bütün mektep-
lere dağıtılmıştır115.
V. Kafkas Cephesi’nde Tifüs
Tifüs 3. Ordu’nun savaş ortamında baş etmek zorunda kaldığı en büyük bela-
lardan birini oluşturmuştur. Özellikle savaşın ilk yıllarında artan tehlike doğrultu-
sunda salgının durdurulması için çok çaba sarf edilmiştir. Savaş başlamadan evvel
1914 yılı bahar aylarında doğu vilayetlerinde görülmeye başlanılan tifüs, k ısa zama n
içinde memleketin her tarafını sarmıştır. Seferberliğin ilanıyla birlikte en büyük yı-
ğınağın Erzurum’da yapılıyor olması, beraberinde birçok askerin Erzurum’a yaya
112 BOA, MF.MKT, 1225/93; 9 Recep 1335/ 1 Mayıs 1917. “Maarif-i Umumiye’nin Bitlere Karşı
Vazifesi”…, s. 11.
113 BOA, MF.MKT, 1225/30; 25 Cemaziyelâhir 1335/ 18 Nisan 1917.
114 BOA, MF.MKT, 1225/27; 25 Cemaziyelâhir 1335/ 18 Nisan 1917.
115 BOA, MF.MKT, 1225/110; 11 Recep 1335/ 3 Mayıs 1917.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 241
olarak gelmesini de gerektirmiştir116. 3. Ordu’nun bulunduğu Kafkas Cephesi’nin
ordu karargâhı Erzurum’dur117. Boğazlar bölgesinden sonra en kalabalık kuvvet 3.
Ordu’nun bünyesinde toplanmıştır118. Harpten önce IX. X. ve XI. kolordulardan
kurulan 3. Ordu’nun birlikleri Elazığ-Muş-Van-Erzurum-Samsun arasında tahmi-
nen 1250-1500 kilometrelik bir mesafe içerisinde dağılmıştır. Askerin Erzurum’da
toplanması, yolu olmayan bir bölgede hiç kolay değildir. Şevket Süreyya Aydemir,
bu durumun güçlüğünü şöyle anlatmıştır: “Bölge baştanbaşa dağlık, yaylalıktı. Muş’tan,
Van’dan, Erzincan’dan, Sivas’tan, Amasya’dan, Samsun’dan Erzurum cephesine asker çekmek,
bütün bu birlikleri kar, tipi, yağmur, çamur altında yaya yürüyüş temposuna tabi kılmak demek-
tir”119.
Askerler Erzurum’a gelirken güzergâh üzerindeki köylerde kalmış ve halk ile
temasta bulunmuştur. Zaten halkın arasında görülmekte olan bit, temizlenme ola-
nağından yoksun askerin arasında temasın da etkisiyle hızla yayılmıştır. Kıtalarına
ulaşan askerlerin bitten temizlenme imkânlarının olmadığı ve dezenfeksiyon vasıta-
larının yok denecek kadar az olduğu bilinmektedir. Savaşın başında 3. Ordu’da sa-
dece Erzurum’da ve Trabzon’da birer sabit etüv120, Trabzon’da iki seyyar etüv maki-
nesi bulunmaktadır. Kıtalar için dezenfeksiyon tertibatının olmamasının da etkisiyle
kısa bir süre içerisinde tifüs, salgın haline gelmiştir121. Hatta bu dönemde cepheye
giden askerlerin hastalığa muhakkak tutulacağı düşünüldüğünden onlar için “kur-
banlık koyun gibi” tabiri kullanıldığı bilinmekted ir122. Erzurum bölgesinde ısı teminine
yarayacak malzeme sağlanamadığından ve iklimin soğuk gidişatından dolayı tifüsle
mücadele hayli zor şartlarda yürütülmüştür123.
Osmanlı Devleti 4 Ağustos 1914’te seferberlik ilan etmiştir. 2 Kasım 1914 tarihi
itibariyle Rusların sınırı geçmesiyle Kafkas Cephesi’nde çatışmalar başlamıştır. Er-
zurum hastanelerine çok sayıda yaralı asker gelmiştir. Erzurum Amerikan Mektebi
Hastanesi Doktoru Nazım Şakir Bey durumun ciddiyetini şöyle anlatmıştır: “Harbin
başlamasından bir hafta sonra hastanenin 300 yatağı doldu. Berbat bir bakım ve tedavi örneği
116 Sağlam, a.g.e., s. 77-78.
117 Karatepe, a.g.e., s. 22.
118 Yahya Okçu, Türk-Rus Mücadelesi Tarihi, Ankara 1941, s. 141.
119 Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.3, Remzi Kitabevi, İstanbul 1972,
s. 104-105.
120 Bitler için en uygun hararet derecesi 30 derecedir. 37 dereceden fazlası bitler için zararlıdır. Bu
nedenle bitlerle mücadelede etüvler kullanılmıştır. Selami Işındağ, Tifüs Ekzentematikus ve Böbrek İhtilafı, Afyon
1945, s. 95. Bitler etüvde; 45 derece hararette 3, 50 derecede 1,5, 55-60 derecede yarım saatte, kaynar sodalı
suda ve su buharında ise hemen ölürler. Neşet Ömer, Bitler: Bitlerin Ahval-ı Hayatiyye ve Vesait-i İtlafiyyesi Lekeli
Tifo ve Humma-yı Racianın Bitler İle Sirayeti, Kudüs 1332, s. 14.
121 Sağlam, a.g.e., s. 78-79.
122 “İctimaî Hıfzıssıhha/Lekeli Humma”, Türkiye Hilal-i Ahmer Mecmuası, C. 5. Sene, S.54, 15 Şubat
1926, s. 311.
123 Orhan Zihni Sanus, Son Lekeli Humma Olguları ve Önemi, Kader Basımevi, 1944, s. 9.
SEVİLAY ÖZER242
verdik. Otoklav olmadığı için derhal ve bolca bitlendik. Şehirde harpten evvel de mevcut olan lekeli
humma birden bire alevlendi, bütün evlere ve hastanelere yayıldı. Tifüs bir afet halini aldı. Has-
talara yetişemiyorduk. O esnada mektepten yeni çıkan 1914’lü genç doktorlar Erzurum’a geldi.
Bunlar genç ve tecrübesiz olduklarından bizden evvel tifüse yakalandılar. Hastalık gayet vahim
seyrediyor ve %70 öldürüyordu. İyi bakılanlar ve bünyesi pek kuvvetli olanlar kurtulabiliyordu.”124
Kaf kas Cephesi’nde çeşitli vazifelerde görev alan Aziz Samih ise anılarında o
günleri şöyle anlatıyor: “28 Teşrinisanide Köprüköyü’nden Hasankale’ye geliyorum. Her yer
ayna gibi parlıyor. Gelip geçilen yerlerdeki buzlar ezilmiş, toz olmuş. Yazın kalkan tozlar gibi rüz-
gârl arla havaya savruluyor. Yolun üstü arabal ar, h astala r, de ve ve mekk ârele rle dolu. Yolu n iki t ara-
fı da bunların ölüleri ile dolu. Hasankale’de hastaların adedi 4000, bütün bunlara bakacakta bir
doktor (Rıf kı Ali Bey). Hastahaneler kâf i değil, açıkta kalanlar bile var. Hastahanenin önünden
sedye içinde ölmüş bir jandarma neferi duruyordu. Doktor diyor ki: Bütün bu hastalara bakıp teşhis
ve tedavi değil, hepsine bir bardak su vermeye bile yetişilemiyor. Kağnılarla bu mevsimde hasta ve
bilhassa yaralı naklini görmek insanın yüreğini parçalıyor. Sağları bile donduran deve boynundan
bunların geçip Erzurum’a gitmeleri bir mucize sayılıyor.”125
Kaf kas Cephesi’nde yaşanan felakete 3.Ordu Kurmay Başkanı olan Yarbay
Guze de anılarında değinmiştir: “Hastanelerin adedi ve büyüklüğü hiç kâfi değildi, mevcut
hastaneler de çok kirli idi. Çamaşır ve yatak noksandı. Doktorların miktarı da ihtiyaçla mütenasip
değildi. Islahına çalışılan vaziyet bu kadar felaket aver idi. Islah için atılan terakki adımları filha-
kika çok yavaş atılıyordu. Memlekette ne varsa peyderpey toplattırıldı ve hastanelerin adedi tedricen
artırıldı. Sarf edilen mesai ve ihtimam ile efradın maneviyatı da yavaş yavaş yükseliyor, iaşe kemali
itina ile tanzim ediliyor ve hastalar için makul ve muvafık tedbirler alınıyordu. Hastaların geriye
nakillerinde çok büyük müşkülat vardı; bu iş için demiryolu yahut otomobil yok idi. Hastaların
sıhhatlerine uygun olmayan at arabası, kağnı, mekkâre gibi vasıtalarla hastaların nakledilmesi
zaruri idi. Bu vesaiti nakliyenin miktarı da kâf i gelmiyordu; yaya yürümeleri caiz olmayan bazı
hastalar yaya gidiyorlardı. Her gün cephede hasta miktarı artmakta idi. Geriye nakliyattan sarfı
nazar etmekte mümkün olmuyordu. Müşkülat çoğalmış idi.”126
Sert iklimin hüküm sürdüğü, köylerin seyrek olduğu, geniş harekât alanına sa-
hip olan Kafkas Cephesi, yol olanaklarından mahrumdur127. Diğer cephelerde ya-
ralıların taşınabileceği sahra hastaneleri bulunmakta iken bu cephede yoktur. Sağ-
lık, beslenme, hijyen ve hastane teşkilatı açısından bakıldığında cephenin durumu
içler acısıdır128. Ancak asıl dram Sarıkamış Muharebesi’nden sonra yaşanmıştır. 22
124 Mustafa Karatepe, “1. Dünya Savaşı’nda Kafkasya Cephesi’nde Tifüs”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür
Dergisi, S. 176, Ağustos 2001, s. 23.
125 Aziz Samih, Büyük Harpte Kafkas Cephesi Hatıraları, Ankara 1934, s. 2.
126 Guze, Büyük Harpte Kafkas Cephesindeki Muharebeler, Çeviren: Kaymakam Hakkı, Askeri Mecmua, Yıl.5,
S.20, 1 Kanunisani 1931, s. 61.
127 Özbay, a.g.e., s. 125.
128 Helmut Becker, I. Dünya Savaşında (1914-1918) Osmanlı Cephesinde Askerî Tababet ve Eczacılık,
(Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 1983, s. 24.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 243
Aralık 1914’te Enver Paşa’nın emriyle başlatılan taarruz harekâtı başarısızlıkla sona
ermiştir129. Sert kış koşulları altında harekete geçen askerlerin büyük bir kısmı bi-
lindiği üzere açlığa ve soğuğa yenik düşmüşlerdir. Geri kalanlarını da ordu içinde
salgın halinde seyreden tifüs kırıp geçirmiştir130. Bu sefer sonrasında Pasinler, Tor-
tum Vadisi ve Erzurum ova köylerine sığınan erlerin pek çoğu ölmüş, diğerleri ise
bakımsız kalmıştır.131.
Sağlık teşkilatı açısından yetersiz koşullar içinde bulunulması tifüsle mücade-
leyi hiç şüphesiz çok zorlaştırmıştır. Tifüs salgını sadece Kaf kas Cephesi’yle sınırlı
kalmamış başka yerlere yayılmıştır. Tecrübeli bir hijyenci olan Bentmann durumu
şöyle özetlemiştir: “Tifüs salgını güçlü, bütün ülkeyi kasıp kavuran ve ilk olarak 1915 Oca-
ğında Kaf kasya’daki 3. Ordu’nun yıkıntıları arasında doğan bir çöl yangınıydı”. Gerçekten de
bu yangın İstanbul başta olmak üzere birçok vilayete sıçramıştır132. Hilal-i Ahmer
Mecmuası’nda hastalığın yayılışına ilişkin şu bilgilere yer verilmiştir: “Bu müthiş sal-
gın ordudan terhis edilen ve tebdil-i hava alan efrat ile az zamanda cephe gerisine ve memleket
dâhiline doğru intişar etti. Evvela menzil güzergâhlarında badehu en ücra kasaba ve köylere kadar
sirayet ederek gezmedik köy, girmedik ev bırakmadı. Yüz binlerce kurban vererek harpten dehşetli
bir afet hükmüne geçti.”133
Hastalık kısa zaman zarfında halk arasında tam bir salgına dönüşmüştür. Ulu-
kışla’ya kadar menzil ana hattı, Erzurum- Kiğı- Palu- Maden- Diyarbakır ile Erzu-
rum- Erzincan- Harput- Diyarbakır yolları civarındaki köylere hastalık yayılmıştır.
Sahra Sıhhiye Genel Müfettişi Vekili Mayer durumun ciddiyeti “3. Orduda sıhhi va-
ziyet son derece fenadır. Ne olduğunu, nerelerde hangi hastaneler bulunduğunu ve ne kadar hasta
olduğunu bilmiyorum. Yalnız Erzurum son derece fenadır, adeta bir yangın içindedir. Siz etrafı ko-
ruyunuz, hastalığı yaymamaya bakınız, yoksa Erzurum’da yapacak büyük bir iş yoktur” diyerek
anlatmıştır134. Erzurum’dan iade olunan ve Diyarbakır’da toplanan askerlerde ihmâl
olunamayacak derecede tifüsün hüküm sürdüğü anlaşılmıştır. Koruyucu tedbirlerin
alınıp uygulanabilmesi için elde para ve doktorun bulunmaması nedeniyle Diyarba-
kır Valiliği, hastalığın ortadan kaldırılabilmesi için Dâhiliye Nezareti’nden acilen
para talebinde bulunmuştur135.
Dr. Kemal Özbay çalışmasında yaşanan acı ve çaresizliğe ilişkin şu bilgilere yer
vermiştir: “Büt ün k öy odaları ve samanl ıkl ar hasta ve ölülerl e dolm uşt u. Ateş ve sefa let içinde kı v-
ranan er, ölecek bir yer aramıştı. Cesetler çok kere odunlar gibi istif edilmiş; canlılar imkân bulduk-
ça karavanalarını, üst üste yığılmış cenazelerin sırtında yemişti. Erler, bu hal karşısında ölüm ile
129 Özbay, a.g.e., s. 130.
130 Becker, a.g.e., s. 24-25.
131 Özbay, a.g.e., s. 132.
132 Becker, a.g.e., s. 24-25.
133 “İctimaî Hıfzıssıhha/Lekeli Humma”…, s. 311.
134 Sağlam, a.g.e., s. 79-80.
135 BOA,DH.ŞFR, 461/96; 4 Şubat 1330/ 17 Şubat 1915.
SEVİLAY ÖZER244
yaşamanın farkı olmadığını da acı ile seyretmişlerdir. Mezar kazma imkânsızlığı yüzünden İd de
açılan hastanenin her yanı bir morg halini almıştı. Bit her tarafı sarmıştı. Erler bunları kırmakla
bitirememiş, yaptığı hastalıktan değil, bizzat bitlerin saldırısından ölenler olmuştu. Cenazeler
soğuyunca bitler hemen uzaklaşıyor, diğer bir canlının üzerine saldırıyordu. Bu yüzden tifüs artış
hızını sürdürmekten geri kalmıyordu.”136
Erzurum’daki vaziyet öyle vahimdir ki 1914 yılı sonları ile 1915 yılı başlarında
askerden ve halktan beş ay zarfında Erzurum kalesi içindeki mezarlıklara gömülen
cenaze miktarı 10.000’i a şmıştır. Bunların dışında handa, sokakta telef olan binlerce
hayvan dahi etrafa atılmış, askerlerin, mezarlıkları gelişi güzel yapmış olmasından,
ölülerin derine gömülmemesinden dolayı ilkbahar gelince memlekette kolera ve
buna benzer tehlikeli, bulaşıcı hastalıkların görülme riski ortaya çıkmıştır. Beledi-
yenin hiç parasının kalmaması nedeniyle içinde bulunulan bu zor koşullar altında
hazineden gereken yardımın yapılması istenmiştir. İlk etapta gerekli sağlık tedbirle-
rini alabilmek, cenazeleri uygun şekilde tekrar gömmek, hayvan iaşelerini yakarak
suyollarını temizlemek ve buna benzer pek çok işe girişebilmek üzere 5000 liralık
bir tahsisatın vakit kaybedilmeksizin gönderilmesinin zaruriyetine değinilmiştir.137.
3. Ordu Kumandanı olan Hafız Hakkı Paşa da 15 Şubat 1915’te tifüsten hayatını
kaybetmiştir138. Erzurum Valisi Tahsin (Uzer) Bey, 21 Şubat 1915 tarihinde Dâhiliye
Nazırı Talat Paşa’ya çektiği telgrafta tifüsten vefat eden Hafız Paşa’nın kendilerinde
unutulmaz bir keder bıraktığını söylemiştir. Hafız Hakkı Paşa için Erzurum’da bir
âbide yapmak teşebbüsünde olduğunu, Ruslardan alınan toplarla mübarek türbe-
lerinin parmaklıklarını yapabileceklerini, 5 metre yüksekliğinde bir sütun yapmak
ve taşa da paşanın hayat hikâyesini yazmayı düşündüklerini, tahminen bu abide işi
için 1000 lira kadar bir paraya ihtiyaç olduğunu, bu konuda yardımcı olunmasını
talep etmiştir. Telgrafta tifüs belasına da değinen Tahsin Bey, en büyük dertlerinin
hastalık olduğunu, doktorları, en kıymetli arkadaşlarını götüren bu zalim tifüsün
koleradan daha beter bir hastalık olduğuna değinmiştir139.
Erzurum Valiliği tarafından tifüs ve humma-yı racianın ordu ve halk arasında
mühim tahribatta bulunduğu, askerden 20.000 kişinin hasta olduğu, bazı köylerde
ölümlerin korkunç bir şekil aldığı, nakliye ve ulaşım imkân ve vasıtalarının yokluğu
ile birlikte kışın şiddeti ve doktor azlığının durumu daha da vahim hale getirdiği
açıklanmıştır. Yine 20 doktorun hastalıktan vefat ettiği, 30’unun da hasta bulundu-
136 Özbay, a.g.e., s. 132-133.
137 BOA, DH.İ.UM.EK, 6/42; 26 Rebiyülevvel 1333/ 11 Şubat 1915.
138 Murat Bardakçı, Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul
2014, s. 11. Hafız Hakkı Paşa 23 Ocak 1915’te günlüğüne “Hava güzel ben hastayım. Derece-i hararetim
37,5. Her tarafım ağrıyor.” diyerek not düşmüştür. Bardakçı, a.g.e., s. 111.
139 BOA, DH.ŞFR, 462/43; 8 Şubat 1330/ 21 Şubat 1915. Bitlis Valiliği tarafından Dahiliye Nezareti’ne
çekilen telgrafta Hafız Hakkı Paşa’nın ölümünden duyulan büyük üzüntü dile getirilmiştir. BOA, DH.ŞFR,
461/64; 2 Şubat 1330/ 15 Şubat 1915.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 245
ğu, Dr. Süleyman Numan Bey’in ise gelir gelmez hastalanması üzerine tedavisi ve
istirahati için İstanbul’a dönmek mecburiyetinde kaldığı bu nedenle bu zattan yarar-
lanma imkânının olmadığı, hali hazırda Dr. İbrahim Tali Beyle birlikte hastalığın
yok edilmesi için çalışmaların yürütüldüğü ifade edilmiştir. Hastalığın yayılma ve
genişleme sebepleri ise şöyle açıklanmıştır:
1. Askerlerin pislikten sakınmaması ve hastalıktan korunma kaidelerinden ha-
berdar olmaması.
2- Savaş meydanının çok soğuk ve bir metre karla kaplı olması.
3- Hastalığın birden bire yayılma ve genişleme eğilimi göstermesiyle, Erzurum
ve civarında özel evlerde tedavilerine mecburiyet görülmesi üzerine halka bulaşma-
sı.
4- Son muharebede yaralanan çok sayıda zabit ve askerin yatırıldıkları hasta-
nede tedavilerine itina edilerek gereği gibi bakılamaması.
5- Yaralı ve hastalıklı olanların en yakın merkezlerden sayılan Erzincan’a,
Trabzon’a, Mamuretül-azize sevkine soğukların ve yolların müsaade etmemesi, ge-
reken sayıda at arabasının bulunamaması.
6- Erzurum’daki izdihamı elden geldiği kadar hafif letmek için askerlere hava
değişimi verilmesi, ancak bunların yaya olarak uzun mesafeyi gidememeleri nede-
niyle köylerde kalarak vefat etmeleri ve hastalığı uzaklara kadar bulaştırmaları.
7- Seferberlikten itibaren harbin ilanına kadar maalesef hastalık ve hastane na-
mına hiçbir teşebbüste bulunulmaması, harbin başlamasıyla beraber hastalığa karşı
tedbirsiz yakalanılması.
8- Doktorların, bilhassa hastabakıcıların az olması, Erzurum şehrinin pis ve
kalabalık olması.
Hastalığın yayılma sebepleri bu şekilde açıkladıktan sonra Dâhiliye Nezare-
ti’nden, Erzurum’a, İstanbul’dan ve civardan mülkî-askerî, resmî veya özel 40-50
doktor140 ile 200 hastabakıcı ve bunun yanı sıra hasta ve yaralıların süratle ve ko-
lay bir şekilde hastanelere ulaştırılabilmesi adına da 100 at arabası gönderilmesi
talebinde bulunulmuştur. Bunların dışında tifüsün nasıl bir hastalık olduğu ve nasıl
yayıldığının bir türlü tam olarak anlaşılamadığı belirtilerek, memleket için mühim
bir tehlike teşkil eden tifüsün ortaya çıkışı ve yayılışı hakkında gerekli incelemeleri
yapmak, ilmi tecrübelerde bulunmak üzere Avusturya ve Almanya profesörlerinden
140 19 Şubat 1915 tarihinde Dâhiliye Nezareti’ne çekilen telgrafla, doktor azlığının tifüsün yayılmasında
ve önlenememesinde mühim bir sebep teşkil ettiği belirtilerek 8-10 gün zarfında Erzurum’a yetişebilecek
mevkilerden 20-30 kadar seyyar doktor ile iktidar ve maharetleri herkesçe bilinen tıp mektebi muallim
yardımcılarından birkaç kişinin vakit kaybetmeksizin gönderilmesinin aciliyetine değinilmiştir. BOA,
DH.ŞFR, 462/9; 6 Şubat 1330/ 19 Şubat 1915.
SEVİLAY ÖZER246
oluşan bir tıp heyetinin Erzurum veya Erzincan’a gönderilmesinin gereğine işaret
edilmiştir. Böyle bir tıp heyetinin gelmesinin ordu ve halkın lehine büyük yarar
sağlayacağı önemle belirtilmiştir141. 1915 yılının Mart ayına gelindiğinde Hasanka-
le’de, ceza reisi, savcı muavini, sorgu hâkimi ile iyileşme saf hasına giren kaymakam
ve mal müdürü dışındaki tüm memurlar ve kâtipler tifüsten vefat etmiştir. Harbin
başlangıcından beri Hasankale hastanelerinde hasta hademeliği de dâhil olmak
üzere birçok hizmette özveriyle görev yapan memurların, tifüs nedeniyle hayatını
kaybetmesi üzerine Erzurum Valiliği, hayatını kaybedenlerin yakınlarının mağdur
olmaması için harekete geçmiştir. Valilik, ailelere 500’er kuruştan 1000 kuruşa ka-
dar bir ikramiye verilmesinin uygun olacağını, bunun için de 15.000 kuruşluk bir
paranın vilayete havale yapılmasını talep etmiştir. Dâhiliye Nezareti vefat edenlerin
ailelerine örtülü ödenekten istenilen meblağın verilmesinin uygun olacağını Erzu-
rum Valiliği’ne bildirmiştir142.
VII. Alınan Tedbirler
Orduda tifüse karşı mücadele başlatılmış ve birliklere <bit kırma> emri veril-
miştir. İmkânsızlıklar içinde bitler avuçlarla toplanmıştır143. Yanlış teşhis de baş-
langıçta mücadeleyi olumsuz etkilemiştir144. 14 Mart 1915’te 3.Ordu Sıhhiye Reis-
liği’ne getirilen Tevfik Salim Bey, Erzurum’a gelirken yollarda gördüğü çok sayıda
tifüslü hastaya grip teşhisi konulduğunu görmesi üzerine göreve başladığında grip
teşhisi konulmasını yasaklamıştır145. 3. Ordu’ya geldiği zaman karşılaştığı manzara
ise içler acısıdır. Hastanelerde neredeyse bütün hekimler ve idare memurları tifüse
yakalanmışlardır. Tevfik Salim Bey Erzurum Hastanesi’nde yaşadığı dramatik bir
karşılaşmayı şöyle anlatır: “Bir subay koğuşunu gezerken bir karyoladan bitkin bir sesin bana
seslendiğini duydum. İstanbul’da cerrahi kliniği asistanlarından Dr. Emin Bey, zavallı tanınmaz
bir hale gelmiş ateşler içinde yatıyor. Hatırını sordum, arkasından şikâyet etti. Açıp baktığım za-
man kocaman bir yatak yarasının açılmış olduğunu bir pansuman bile yapılmadığını gördüm”146 .
Tevfik Salim Bey görevine başlar başlamaz yoğun bir çalışma temposunun içi-
ne girmiştir. Erzurum’da Erzincan’da görülen salgınlara karşı Kızılay Kurulu Baş-
kanı Prof. Dr. Server Kamil Bey ile alınacak tedbirlere ilişkin konferanslar düzenle-
miş,147 hastanelerin durumunun iyileştirilmesi için uğraş vermiştir. Hastaların cephe
gerisine taşınmasında var olan imkânsızlıklar çözülememiş olsa da Tevfik Salim
141 BOA, DH.İ.UM.EK, 6/42; 26 Rebiyülevvel 1333/ 11 Şubat 1915.
142 BOA, DH.KMS, 31/11; 15 Rebiyülâhir 1333/ 2 Mart 1915.
143 Özbay, a.g.e., s. 150.
144 Sağlam, a.g.e., s. 82.
145 Ekrem Kadri Unat, “Birinci Dünya Harbinde Türk Ordusunda Tifüs Savaşı”, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Dergisi, C.20, S.2, Nisan 1989, s. 260.
146 Mustafa Karatepe, “I. Dünya Savaşı Yıllarında Tifüs Aşısının Uygulanmasında Türk Hekimlerinin
Rolü”, Mikrobiyoloji Bülteni, C.42, S.2, Nisan 2008, s. 305.
147 Özbay, a.g.e., s. 150.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 247
Bey’in çabaları neticesinde sağlık sektöründe önemli iyileştirmeler yapılmış ve 1915
yılı yazında tifüs salgını önemli ölçüde bastırılmıştır. Ne var ki 1916 savaşları arka-
sından tifüs tekrar patlak vermiştir. Alman Doktor Liebert hastalığın o günlerdeki
boyutunu “ameliyat olsalar da olmasalar da ölüyorlardı” diyerek anlatmıştır. Ancak bu
dönemde ölümlere tezat gibi görünse de sağlık teşkilatı yönünden hayli ilerleme kay-
dedilmiştir. Hatta bu gelişmeyi 5. Ordu Komutanı Guse “artık genellikle tatmin edici”
sözleriyle ifade etmiştir148 .
İmkân dâhilinde sıhhi haberleşme bir düzene sokulmuştur. Kendisi de tifüse
yakalanan Sahra Sıhhiye Genel Müfettişi Süleyman Numan, hekimlerin Erzu-
rum’da büyük bir gayret gösterdiklerine tanıklık etmiştir. Hekimlerin büyük bir
kısmının hastalanması üzerine İstanbul’a döndüğünde kendilerini İstanbul’daki
arkadaşları ile değiştireceğini vadetmişse de bu değişim yapılmamıştır. Cephede he-
kimlerin yanı sıra birçok subayın da tifüs hastalığı geçirdiği bilinmektedir. Ancak
o gün için salgın devam ederken tifüs hastalığı geçirmiş olan hekim ve subayların
gönderilip yerlerine yenilerinin getirtilmesi demek, yeni gelen hekim ve subayların
tifüse yakalanması ve en azından üçte birinin ölmesi demek olacağından, tifüs has-
talığı geçirmiş ve bu hastalığa karşı daimi bir muafiyet kazanmış olan subay ve özel-
likle sıhhiye subaylarının görev yerlerini değiştirmeme kararı alınmıştır. Bu subaylar
bulundukları yerde dinlendikten sonra yine eski vazifelerinin başına geçeceklerdir.
Böylece yeniden birçok subayın hastalanması ve ölmesinin önüne geçilmek istenmiş-
tir149.
Tifüs mücadelesi aynı zamanda bitle mücadele demek olduğundan bitlerin im-
hası için çok uğraş verilmiştir. Çünkü hastalığı bir kişiden diğerine taşıyan bittir.
Bu noktada hastalığın yayılışı açısından en tehlikeli yerler arasında askeri kıtalar,
sevkiyat yerleri, hapishaneler gibi insanların toplu olarak bulunduğu yerler gelmek-
tedir.15 0. Dolayısıyla bu gibi yerlerin temizlenmesi hayati önem taşımaktadır. Ancak
hiç de kolay olmamıştır. Buna 1917 yılındaki Kayseri sevkiyat yeri örnek gösterile-
bilir. Buradaki başhekim sevkiyat yerini temizlemek için her şeyi yapmış olmasına
rağmen bitle mücadele edilememiştir. Sonra bitlerin askerin altına serilmiş kaba
hasırların içine sığındıkları anlaşılmıştır. Buraların da temizlenmesi sonucu Kay-
seri sevkiyatı tifüsten tamamen kurtarılmıştır. Hastanelerde de aynı durum hüküm
sürmektedir. Tamamen bitten temizlenmemiş hastaneler, hastalığın yayılmasına hız
kazandırmıştır. Bu nedenle belirtilen bu yerlerde bir dezenfeksiyon teşkilatı oluş-
turulmasına önem verilmiştir. Sabit ve seyyar etüvlerle bu belanın giderilmesinin
mümkün olmadığının anlaşılmasıyla yeni çareler aranmıştır151.
148 Becker, a.g.e., s. 25-27.
149 Sağlam, a.g.e., s. 80.
150 Sağlam, a.g.e., s. 82.
151 Sağlam, a.g.e., s. 83.
SEVİLAY ÖZER248
Öyle ki erler bitle mücadelede ilginç yöntemleriyle dikkat çekmişlerdir. Oltu
yakınlarında bir birliğin komutanı olan Yüzbaşı Kemal Öner Bey, askerlerin elbi-
selerini üst üste yığıp üzerine toprakla örterek yaptıkları tepeciklerin ortasını tü-
fek harbisiyle birkaç delik açarak beklemeye başladıklarında, havasız kalan bitlerin
sürüler halinde delikten çıktıklarına şahit olmuştur152. Bitle mücadelede aşağıdaki
yöntemlere başvurulmuştur.
Fırınlarda Dezenfeksiyon: İlk zamanlarda, Abdülkadir Lütfi’nin (Noyan, 1866-
1977)153 ekmek fırınlarında dezenfeksiyon usulü uygulanmıştır. 3 Mart 1915’te
Kandire amele taburları arasında çıkan tifüs salgınına karşı mücadele için bölge-
de görevlendirilen Abdülkadir Lütfi (Noyan), Kandire’ye gittiğinde 3000’den faz-
la askerin perişanlığını ve bunun yanı sıra askerler arasında vefat oranının hayli
yüksek oluşunu görmüştür. Kandire çarşısını gezerken ekmek fırınlarını bitle mü-
cadele için kullanmaya karar vermiştir. Anılarında o günü şöyle anlatır: “Kandire
çarşısını gezerken sıra ile ekmek fırınları gördüm. Meslekte ilk memuriyetim olan Servi-Burnu
Tahaffuzhanesi kolera mücadelesinde askerin peksimetlerini ve peksimet çuvallarını asker fırın-
larında temizlettiği hatırıma geldi. Bu düşünce ile Kandire fırınlarını etüv yerine kullanmak ve
askeri çadır hamamlarında hamamlandırarak temizleme f ikri gönlümde bir sevinç yaratttı.” Bu
fikirden hareketle Kandire’de 3 fırın ve 6 hamam çadırı ile birlikte 10 gün yapılan
mücadele sonucunda amele taburlarının temizlenmesi sağlanmıştır. Böylece tifüs
vakalarında da azalma kendini göstermiştir. İstanbul’a döndüğünde Sahra Sıhhiye
Müfettişliği’ne rapor vermiş ve hatta vasıtası olmayan yerlerde ordunun söz konusu
usulden yararlanmasını teklif etmiştir. Fırın olmayan yerlerde meyilli arazide toprak
oyularak sahra fırını yapılabileceğini de dile getirmiştir. Abdülkadir Lütfi (Noyan)
anılarında, sonraları Çanakkale ve Irak cephelerinde birçok yerde birliklerin sahra
fırını yaparak bitle mücadele ettiklerine şahit olduğunu ifade etmiştir154.
Bu usulde fırın içinde ateş yakılır. Hararet derecesini tayin için içerisine bir
beyaz kâğıt konulur, kâğıt kavrulmaz sararırsa istenilen ortam hazırlanmış demek-
tir. İçeriden ateş çekilerek fırının zeminine yaş bir çuval serilir ve onun da üzeri-
ne, su püskürtülmüş elbiseler konularak fırının kapısı kapatılır. 10-15 dk. içerisinde
bitlerin tamamen telef olması sağlanır. İkinci kez aynı işlem 20-25 dk., üçüncü işlem
de ise yarım saat bekletmek üzere tekrar edilir. Ancak bundan sonra dezenfeksiyona
devam edilecekse fırın soğuduğu için tekrar yakılması gerekecektir. Fırında dezen-
feksiyonun tek sıkıntısı bazen elbiselerin yanmasıdır155. 1915 yılı bahar aylarından
152 Kemal Özbay, “Tarihte Lekeli Humma-Tifüs ve Ordularımızdaki Tahribatı”, Dirim, Yıl. 54, S. 3-4,
Mart-Nisan 1979, s. 118-119. Karatepe, I. Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde Tifüsle Mücadele…, s. 32.
153 Nuran Yıldırım, “I. Dünya Savaşı’nda Tıbbiyeliler ve 14 Mart’ın Tıp Bayramı Oluşu”, Toplumsal
Tarih, S.171, Mart 2008, s. 44. Engin Kurt ve Mustafa Nuri Günçıkan, “Ord. Prof. Dr. Abdülkadir Lütfi
Noyan’ın Gözü ile Hastanelerin Yapısı ve İşleyiş Tarzı”, Lokman Hekim Journal, 3(2), 2003, s. 12.
154 Noyan, a.g.e., s. 39-40.
155 Sağlam, a.g.e., s. 85.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 249
itibaren 3. Ordu’da bu usulün kullanılması suretiyle tifüsle mücadelede bir hayli iler-
leme sağlanmıştır156. 3. Orduda sahra fırınları, taştan ve çamurdan on takım elbiseyi
alabilecek kapasitede yapılmıştır157.
Tandır Usulü: Bu usul, fırınlarda dezenfeksiyon yönteminin köylerde benzer
şekilde tandırda uygulanmasıdır. Burada da tandır iyice kızdırıldıktan sonra içinden
ateş çekilip ıslatılmış eşya bir çuvala sarılarak konulur. 15-30 dakika tutulduktan
sonra çıkarılır158.
Buğu Sandıkları: Bu yöntem Sivas Menzil Mıntıka Başhekimi Ahmet Fikri
(Tüzer)159 tarafından geliştirilmiş ve onun teklifi üzerine 3. Ordu’da uygulanmış-
tır. Buğu sandığı bir kazan ve bir sandıktan ibarettir. Kazan ocağa gömme olarak
yerleştirilir. Ocağın üst sathı düz olarak tesviye edilir. Sandık iki metre boyunda
bir metre eninde, bir metre yüksekliğinde ve kalın tahtalardan yapılmıştır. Üzerine
ayrıca kalınca tahta kirişler vurulmuştur. Sandığın kaidesinin tam ortasında, eldeki
kazanın ağzından biraz küçük olmak üzere dairevi bir delik açılmıştır. Sandığın
zemininden 40 cm yukarda ızgara konulur. Sandığın ortasına da ayrıca bir ızgara
yerleştirilir. Kapak ile sandık arasından buhar kaçmasını önlemek amacıyla keçe
kaplanır. Ocağın üst yüzüne elenmiş topraktan yapılmış cıvık bir çamur yayılarak
üzerine sandık oturtulur. Kazan ile sandık arasında buharın kaçmasını engellemek
için çamur o hizalarda bol dökülmelidir. Kazanın dörtte üçü su ile doldurulur. Ocak
yakılır. Alt ızgara yerleştirilir. Elbise ve eşya sık olamamak üzere konulur. İkinci ız-
gara yerleştirilir. Bunun üzerine yine eşya konularak kapak hafifçe kapatılır. Kazan
iyice kaynayıp sandığın kenarlarından çokça buhar çıkmaya başlayınca çengellerle
kapak sıkıştırılır. Bu halde yarım saat bekletilen eşya çıkartılır. Çok kullanışlı ve
pratik olan bu buluş kısa bir süre içerisinde hem ordu içerisinde hem de sivil halk
arasındaki salgını önlemek amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Kıtalarda özellikle
seyyar buğu sandıkları kullanılmış böylece askerlerin bitten arındırılmaları sağlan-
mıştır160.
Kükürt Usulü: Deri, çarık, post gibi etüv, fırın ya da buğu sandığında bozulabi-
lecek eşyaların temizlenmesinde uygulanan yöntemdir. Söz konusu yöntemde küçük
bir odada bulunan büyük bir dolap içine teller gerilerek elbiseler asılır. Her metre-
sine 50 gram olarak hesap edilen kükürt, içinde kor bir ateş bulunan mangal veya
saç üzerine konularak üzerine çok az ispirto dökülerek ateşe verilir. Odanın kapı
ve pencereleri iyi kapatılır. 12 saat kükürt buharına bırakılan eşya böylece bitten
kurtarılmış olur161.
156 Sağlam, , a.g.e., s. 274.
157 Özbay, Türk Asker Hekimliği…, s. 155.
158 Sağlam, a.g.e., s. 274.
159 Yıldırım, a.g.m., s. 44.
160 Sağlam, a.g.e., s. 85-87.
161 Sağlam, a.g.e., s. 274.
SEVİLAY ÖZER250
Tifüs Aşısı: Bitleri ortadan kaldırmak için uygulanan bu yöntemlerin yanı sıra
tifüslü hasta kanı kullanılarak sınırlı miktarda üretilmiş olan aşılardan da yarar-
lanıldığı belirtilmelidir. Üretilen bu aşı daha çok hekim, hastabakıcı gibi hastalığa
yakalanma riski yüksek olan sağlık görevlilerine uygulanmıştır162. Tifüse karşı ilk
aşı araştırmaları Reşat Rıza ve Mustafa Hilmi Beyler tarafından yapılmıştır. Dr.
Reşat Rıza Bey 3. Ordu’daki görevine başlamadan önce kendisi ile görüşen Tevfik
Salim Bey’e kendi usulüyle hazırlanacak bir aşının uygulanmasını teklif etmiştir. Dr.
Tevfik Salim hazırladığı aşıyı ilk olarak 28 Mart 1915 tarihinde 5’i hekim 9 subaya
uygulamıştır. Aşılanan dört kişinin üç, beş ve yedi gün sonra hastalanması başta aşı-
ya tereddütle bakılmasına yol açmışsa da bu kişilerin tifüs hastaları arasında çalış-
mış olduklarından hastalığın daha önce bulaşmış olduğu kanaatine varılmıştır. Geç
hasta olanların hastalığı hafif geçirmesi ise aşının olumlu etkisi olarak değerlendiril-
miştir. Bu nedenle Hasankale, Erzurum, Erzincan ve Bayburt’ta çok sayıda kişiye aşı
uygulanmıştır. Erzurum’da Dr. Alaattin Bey tarafından 23 Nisan-7 Haziran 1915
tarihleri arasında 263 kişiye uygulanmıştır. Bu kişilerden üçü tifüse yakalanmıştır.
Bakteriyolog Dr. Abdulhalim Asım Bey tarafından Bayburt’ta 130 kişi aşılanmıştır.
Aşılamadan bir buçuk ay sonra hazırlanan raporda olumsuz bir neticenin gelişme-
diği belirtilmiştir. Sivas’ta Tabip Yüzbaşı İzak Bey hepsi hastabakıcı 156 kişiye aşı
yapmıştır. Bunlardan beşi hastalığa yakalanmışsa da biri vefat etmiştir. Erzurum’da
da Dr. Tevfik İsmail Bey tarafından Erzurum Mevkii Müstahkem erlerinden 110’u
aşılanmıştır. Erzurum Kızılay Hastanesi hekimleri tarafından 28 Nisan-19 Haziran
1915 tarihleri arasında 166 kişi aşılanmıştır. Ekim ayına kadar yürütülen takipte bir
kişinin tifüse yakalandığı ancak hafif geçirdiği rapor edilmiştir. Hasankale’de 44 kişi
Dr. Mihran Bey tarafından aşılanmıştır163.
Bunların dışında Dr. Abdülkadir Lütfi (Noyan) tarafından Bağdat’ta 6. Or-
du’da 76 subay, 30 hekim ve 20 hastabakıcı aşılanmıştır. Abdülkadir Lütfi (Noyan)
aşılananların durumunu hakkında şöyle bilgi vermiştir: “Bütün harp devamınca bunlar-
dan 3 tabip hastalığa tutuldu, biri intihar etti. Başka vefat eden olmadı. Subaylardan hiç kimse
tifüse tutulmadı. 20 hastabakıcıdan 2 kişi aşıdan 3-4 gün sonra hastalandı. Hastalığı nispeten
hafif geçti, birisi 30 gün sonra hastalandı ve hastalığı hafif atlattı. Aşısız 32 hastabakıcıdan on
beşi hastalığa tutuldu. Ateşli hasta çok azaldığından daha fazla aşı yapmak imkânı bulunmadı.”
162 Karatepe, “I. Dünya Savaşı Yıllarında Tifüs Aşısının Uygulanmasında Türk Hekimlerinin Rolü”…,
s. 301.
163 Karatepe, “I. Dünya Savaşı Yıllarında Tifüs Aşısının Uygulanmasında Türk Hekimlerinin Rolü”…,
s. 303-306. Bu dönemde halkın aşıya gereken önemi vermediği anlaşılmaktadır. Örneğin Kayseri’de tifüs
ve diğer bulaşıcı hastalıkların yoğun olarak görüldüğü bu süreçte sıhhiye memurları tarafından hastalığa
yakalanmamanın tek çaresinin aşılanmaktan geçtiği duyurulmaya çalışılmışsa da halkın işin ciddiyetini
anlayamaması nedeniyle müracaat çok sınırlı sayıda kalmıştır. BOA, DH.İ.UM.EK, 27/45; 12 Rebiyülâhir
1335/ 5 Şubat 1917.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 251
Noyan, aşının Kut-ül-Amara cephesinde de yapılarak uygulandığını belirtmiştir.
Ancak 6. Ordu Kumandanı Mareşal von der Goltz Paşa’nın özel hekiminin itirazı
üzerine aşılanmayı kabul etmemiş ve daha sonra doktoru ve kendisi bu hastalıktan
vefat etmiştir164 . 1917-1918 yılları arasında Yıldırım Ordular Grubu Başhekimi Mi-
ralay Stoyber anılarında tifüsten ölen Alman hekimlerine şöyle değinmiştir: “Hava-
lar soğuduktan sonra lekelihumma vukuatı çoğaldı. Buna taaccüp edilmemelidir. Çünkü cephede
bit temizleme ameliyatı hiç yapılmamakta, hastanelerde de pek noksan tatbik edilmekte idi. Hatta
hastaneleri ziyarette lekelihumma koğuşlarını ziyaret büsbütün tehlikesiz değildi. Cephede vazife
dolayısıyla Türk efradı ile temasa gelen Alman hekimlerinden birçoğu lekelihummaya yakalanarak
mesleğe kurban gitti.”165
Sonuç
I. Dünya Savaşı boyunca ortaya çıkan salgın hastalıklar arasında yaptığı tah-
ribatla dikkati çeken tifüs, toplumda derin yaralar açmış, telafisi mümkün olamaya-
cak acılar yaşatmıştır. Savaş koşullarında hızla yayılarak salgına dönüşen hastalık
nedeniyle binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Sivil yaşamdaki kayıplara dair bir
rakam vermek mümkün değilse de tutulan istatistiklere dayanarak 3. Ordu ve 6.
Ordu’ya ilişkin bilgi verilebilir. Hastalığın şiddetinin en yoğun olarak hissedildiği
cephe olan Kafkas Cephesi’ndeki bilanço şöyledir:
Rakamlarla 3. Ordu’da Tifüs
Sene Tifüse Yakalanan Hayatını Kaybeden Hayatını Kaybedenlerin
Oranı (%)
1915 (10 Ay) 9489 4377 46.1
1916 6641 2060 31
1917 2912 791 27.2
1918( 9 Ay) 577 82 14.2
Toplam 19619 7310 37.3
Kaynak: Tevfik Sağlam, Büyük Harpte 3.Orduda Sıhhî Hizmet, Askeri Matbaa,
İstanbul 1941, s. 90.
Yukarıdaki verilerde görüldüğü üzere 3. Ordu’da tifüs vaka sayısının ve ölüm
oranının en yüksek olduğu yıl 1915’tir. 1918 yılına kadar tifüslü hasta sayısı ve ölüm
oranında görülen azalış belirgindir. 3 Ordu’da, yıllara göre, aylık ortalama tifüse
yakalanan ve hayatını kaybeden sayısı da bu durumu teyit etmektedir:
164 Noyan, a.g.e., s. 53-54.
165 Stoyber, Yıldırım, Çeviren: Kay. Nihat, Resmi Alman Neşriyatından 1932, s. 93.
SEVİLAY ÖZER252
3. Ordu’da Aylık Ortalama Tifüse Yakalanan ve Hayatını Kaybeden Sayısı
Sene Hastalığa Yakalanan Hayatını Kaybeden166
1915 949 438
1916 553 171
1917 242 66
1918 64 9
6. Ordu’da ise vaziyetin 3. Ordu ile paralel olmadığı belirtilmelidir. Aşağıdaki
rakamlardan da anlaşılacağı üzere 6. Ordu’da tifüse yakalanan sayısı 1917 yılına
kadar artış göstermiştir. Ancak burada üzerinde durulması gereken nokta, tifüse ya-
kalanan kişi sayısındaki artışa rağmen 1916’dan 1917’ye geçerken hayatını kaybeden
insan sayısındaki azalıştır. 1918’de ise hem hastalığa yakalanan insan sayısı hem de
hayatını kaybetme oranı azalmıştır. Bu durum hastalığın yayılmasına karşı verilen
mücadeleyle birlikte tedavi süreçlerinin başarısı olarak yorumlanabilir.
Rakamlarla 6. Ordu’da Tifüs
Sene Tifüse Yakalanan Hayatını Kaybeden Hayatını Kaybedenlerin
Oranı (%)
1915 1153 272 23.6
1916 1668 552 33.1
1917 1886 421 22.3
1918 276 60 21.7
Toplam 4983 1305 26.2
Kaynak: Kemal Özbay, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C.I, Yö-
rük Basımevi, İstanbul 1976, s. 220.
Savaş yıllarında yoklukla, sefaletle baş etmeye çalışan halkın, su, sabun ve ya-
kacak sıkıntısı çekildiği bir dönemde bu illet hastalıkla mücadele etmek durumunda
kalması hiç de kolay olmamıştır. Daha 1915 yılı Şubat ayında Erzurum Valiliği as-
kere verilecek sabunun bitmek üzere olmasından dolayı Hilâl-i Ahmer ve Müdafaa-i
Milliye cemiyetlerinden Erzurum’a 25.000 kıyye sabun göndermelerini istemiştir167.
Orduda böyle bir durumun yaşanması halkın çektiği zorlukları anlamak bakımın-
dan da oldukça önemlidir.
166 Sağlam, a.g.e., s. 90.
167 BOA, DH.İ.UM.EK, 6/42; 26 Rebiyülevvel 1333/ 11 Şubat 1915.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 253
Tifüs ya da diğer adıyla lekeli humma salgınının ortadan kaldırılması ama-
cıyla farklı metot ve yollar denenmiş, halk temizliğe teşvik edilmeye çalışılmıştır.
Bitleri imha için tandır usulü, kükürt usulü gibi farklı dezenfeksiyon yöntemlerin-
den yararlanılmıştır. Gerçekten de bu yöntemler sayesinde hatırı sayılır bir gelişme
kaydedilmiştir. Bunların dışında savaş sırasında hazırlanan aşılar birçok cephede
uygulanmış, aşılananlardan bir kısmının hastalığa tutulduklarında hafif geçirdiği
diğer taraftan ölüm vakalarının nispeten azaldığı tespit edilmişse de hazırlama ve
uygulamada yaşanan güçlükler ile üretilen aşının sınırlı olması nedeniyle beklenen
fayda sağlanamamıştır168.
I. Dünya Savaşı boyunca bu hastalığa karşı verilen mücadele genel olarak de-
ğerlendirildiğinde olumlu bir gelişmenin kaydedildiği söylenebilir. Ancak tamamen
ortadan kaldırıldığını iddia etmek güçtür. Zira Milli Mücadele Döneminde ve son-
rasında ülke içerisinde zaman zaman kendini göstermiştir169. 21 Nisan 1919’da Mef-
kure Dergisi’nde yayınlanan bir makalede bu durum “Seferberliğin mülkümüze yadigâr
bıraktığı o afet, tamamen bir bit meselesidir. Bir bitli, umumun sıhhati için bombalarla, dinamitle
mücehhez bir düşmandan daha gaddar, daha insafsızdır” diyerek açıklanmıştır170. Abdülfey-
yaz Tevf ik de 1918 yılında İçt ihat D ergisi’nde “Güneşin rehâ-kar şaşa’ası altında uyuşmuş
canavâr uyanıyor. Gözümüzü açalım. Tifüs yine baş göstermeğe başladı. Gıdâsızlıkdan mukâve-
meti kırılmış, bitkin bir hale gelmiş olan bi-çâre halkımızı kemirmeğe hazırlanıyor…” diye-
rek hastalığa karşı halkı uyarmıştır171. Savaş yıllarında yakınlarını hastalığa kurban
vererek edinilmiş acı tecrübeler, kendisini savaştan sonra zaman zaman hatırlatacak
anca k h içbir vak it 1914-1918 döneminde olduğu gibi tarihsel bir dram olarak hafı-
zalarda yer almayacaktır.
168 “İctimaî Hıfzıssıhha/Lekeli Humma”…, s. 314.
169 1923 yılına gelindiğinde tifüsün İstanbul’da halkın sağlığını tehdit etmeye başlaması üzerine gereken
tedbirler alınmıştır. BOA, HR.İM, 70/50; 31 Mart 1923.
170 “Lekeli Humma”, Mefkure, C.1, S.4, 21 Nisan 1335, s. 8.
171 Abdülfeyyaz Tevfik, “Acı Bir Hasbihal (Tifüs Yine Baş Göstermeye Başladı)”, İçtihat, C.15, S.134, 12
Kânunuevvel 1918, s. 2858.
SEVİLAY ÖZER254
KAYNAKLAR
I. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Belgeleri:
(Dosya No/Gömlek No; Hicri-Rumî/ Miladî tarih şeklinde gösterilmiştir).
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti İkinci Şube (DH.EUM.2.Şb)
31/13; 7 Safer 1335/ 3 Aralık 1916.
37/2; 11 Recep 1335/ 3 Mayıs 1917.
39/27; 15 Ramazan 1335/ 5 Temmuz 1917.
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Dördüncü Şube (DH.
EUM.4.Şb)
20/60; 23 Ramazan 1336/ 2 Temmuz 1918.
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Beşinci Şube (DH.
EUM.5.Şb)
51/20; 8 Rebiyülevvel 1336/ 22 Aralık 1917.
Dahiliye Nezareti Emniyet-i Umumiye Müdüriyeti Seyrüsefer Kalemi (DH.
EUM.SSM)
27/48; 12 Zilkade 1336/ 19 Ağustos 1918.
Dahiliye Nezareti İdâre-i Umumiye (DH.İ.UM)
89/1; 10 Cemaziyelâhir 1333/ 25 Nisan 1915.
79/66; 21 Rebiyülâhir1334/ 26 Şubat 1916.
79/84; 20 Şaban 1334/ 22 Haziran 1916.
31/89; 10 Recep 1335/ 2 Mayıs 1917.
Dahiliye Nezareti İdare-i Umumiye Ekleri (DH.İ.UM.EK)
6/42; 26 Rebiyülevvel 1333/ 11 Şubat 1915.
17/21; 9 Ramazan 1334/ 10 Temmuz 1916.
105/27; 13 Rebiyülevvel 1335/ 7 Ocak 1917.
105/74; 22 Rebiyülevvel 1335/ 16 Ocak 1917.
105/83; 26 Rebiyülevvel 1335/ 20 Ocak 1917.
27/45; 12 Rebiyülâhir 1335/ 5 Şubat 1917.
28/12; 26 Rebiyülâhir 1335/ 19 Şubat 1917.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 255
29/45; 24 Cemaziyelevvel 1335/18 Mart 1917.
107/68; 22 Cemaziyelâhir 1335/15 Nisan 1917.
107/98; 22 Recep 1335/ 14 Mayıs 1917.
33/16; 6 Şaban 1335/ 28 Mayıs 1917.
33/63; 13 Şaban 1335/ 4 Haziran 1917.
25/89; 27 Zilhicce 1335/ 14 Ekim 1917.
42/50; 11 Safer 1336/ 26 Kasım 1917.
Dahiliye Nezareti İdarî Kısım (DH.İD)
165/36; 17 Cemaziyelâhir 1332/ 13 Mayıs 1914.
Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsûs Müdüriyeti Belgeleri (DH.KMS)
31/2; 3 Rebiyülâhir 1333/ 18 Şubat 1915.
31/11; 15 Rebiyülâhir 1333/ 2 Mart 1915.
Dahiliye Nezareti Mebânî-i Emîriye ve Hapishaneler Müdüriyeti (DH.
MB.HPS)
90/47; 23 Cemaziyelâhir 1332/ 19 Mayıs 1914.
57/55; 9 Cemaziyelevvel 1333/ 25 Mart 1915.
58/56; 22 Recep 1333/ 5 Haziran 1915.
74/28; 9 Şaban 1333/ 22 Haziran 1915.
74/35; 19 Ramazan 1333/ 31 Temmuz 1915.
74/58; 17 Rebiyülâhir 1334/ 22 Şubat 1916.
74/64; 13 Cemaziyelevvel 1334/ 18 Mart 1916.
74/77; 6 Recep 1334/ 9 Mayıs 1916.
75/3; 13 Recep 1334/ 16 Mayıs 1916.
75/6; 14 Recep 1334/ 17 Mayıs 1916.
75/14; 6 Şaban 1334/ 8 Haziran 1916.
75/17; 17 Şaban 1334/ 19 Haziran 1916.
75/19; 22 Şaban 1334/ 24 Haziran 1916.
75/24; 12 Ramazan 1334/ 13 Temmuz 1916.
75/26; 14 Ramazan 1334/ 15 Temmuz 1916.
SEVİLAY ÖZER256
106/20; 7 Şevval 1334/ 7 Ağustos 1916.
92/29; 13 Şevval 1334/ 13 Ağustos 1916.
75/39; 23 Zilkade 1334/ 21 Eylül 1916.
76/8; 3 Safer 1335/ 29 Kasım 1916.
46/9; 22 Safer 1335/ 18 Aralık 1916.
76/18; 29 Safer 1335/ 25 Aralık 1916.
76/44; 7 Cemaziyelevvel 1335/ 1 Mart 1917.
77/35; 3 Zilhicce 1335/ 20 Eylül 1917.
106/40; 4 Rebiyülâhir 1336/ 17 Ocak 1918.
77/38; 6 Cemaziyelevvel 1336/ 17 Şubat 1918.
78/56; 15 Cemaziyelevvel 1336/ 26 Şubat 1918.
78/64; 6 Cemaziyelâhir 1336/ 19 Mart 1918.
65/32; 4 Mayıs 1334/ 4 Mayıs 1918.
79/17; 16 Muharrem 1337/ 22 Ekim 1918.
80/28; 24 Cemaziyelevvel 1337/ 25 Şubat 1919.
80/43; 23 Cemaziyelâhir 1337/ 26 Mart 1919.
80/60; 20 Şaban 1337/ 21 Mayıs 1919.
Dahiliye Nezareti Müteferrik (DH.MB.HPS.M)
33/53; 21 Recep 1336/ 2 Mayıs 1918.
Dahiliye Nezareti Şifre Kalemi (DH.ŞFR)
48/308; 22 Safer 1333/ 9 Ocak 1915.
461/64; 2 Şubat 1330/ 15 Şubat 1915.
461/96; 4 Şubat 1330/ 17 Şubat 1915.
462/9; 6 Şubat 1330/ 19 Şubat 1915.
462/43; 8 Şubat 1330/ 21 Şubat 1915
50/57; 6 Rebiyülâhir 1333/ 21 Şubat 1915.
51/39; 29 Rebiyülâhir 1333/ 16 Mart 1915.
465/33; 2 Mayıs 1331/ 15 Mayıs 1915.
465/115; 7 Mayıs 1331/ 20 Mayıs 1915.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 257
477/13; 11 Haziran 1331/ 24 Haziran 1915.
466/27; 11 Mayıs 1331/ 24 Mayıs 1915.
505/42; 31 Kânunuevvel 1331/ 13 Ocak 1916.
60/219; 28 Rebiyülevvel 1334/ 3 Şubat 1916.
62/72; 16 Cemaziyelevvel 1334/ 21 Mart 1916.
63/152; 28 Cemaziyelevvel 1334/ 2 Nisan 1916.
69/253; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916.
69/256; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916.
69/257; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916.
69/259; 16 Muharrem 1335/ 12 Kasım 1916.
70/19; 19 Muharrem 1335/ 15 Kasım 1916.
72/96; 1 Rebiyülâhir 1335/ 25 Ocak 1917.
75/80; 15 Cemaziyelâhir 1335/ 8 Nisan 1917.
551/117; 19 Nisan 1333/ 19 Nisan 1917.
75/268; 8 Recep 1335/ 30 Nisan 1917.
85/129; 3 Cemaziyelâhir 1336/ 16 Mart 1918.
Dahiliye Nezareti Umûr-ı Mahalliye-i Vilâyât Müdüriyeti (DH.UMVM)
74/15; Tarih Yok.
96/6; 8 Cemaziyelâhir 1335/ 1 Nisan 1917.
96/9; 28 Cemaziyelâhir 1335/ 21 Nisan 1917.
Hariciye Nezareti İstanbul Murahhaslığı (HR.İM)
70/50; 31 Mart 1923.
131/70; 7 Şubat 1925.
Hariciye Nezareti Siyasi Kısım (HR.SYS)
2408/31; 13 Nisan 1915.
2224/45; 10 Nisan 1917.
2225/18; 19 Haziran 1917.
2261/20; 10 Ağustos 1917.
2226/37; 7 Eylül 1917.
SEVİLAY ÖZER258
Maarif Nezareti Mektubi Kalemi (MF.MKT)
1225/27; 25 Cemaziyelâhir 1335/ 18 Nisan 1917.
1225/30; 25 Cemaziyelâhir 1335/ 18 Nisan 1917.
1225/110; 11 Recep 1335/ 3 Mayıs 1917.
1225/93; 9 Recep 1335/ 1 Mayıs 1917.
Meclis-i Vükela Mazbataları (MV)
199/144; 27 Muharrem 1334/ 5 Aralık 1915
II. Araştırma-İnceleme Eserleri
Abdülfeyyaz Tevfik, “Acı Bir Hasbihal (Tifüs Yine Baş Göstermeye Başladı)”,
İçtihat, C.15, S.134, 12 Kânunuevvel 1918, s. 2857-2858.
Aksu, Lutfi, Lekeli Humma (Tifüs), Ankara 1943.
Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.3, Remzi Ki-
tabevi, İstanbul 1972.
Aziz Samih, Büyük Harpte Kafkas Cephesi Hatıraları, Ankara 1934.
Bardakçı, Murat, Hafız Hakkı Paşa’nın Sarıkamış Günlüğü, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul 2014.
Becker, Helmut, I. Dünya Savaşında (1914-1918) Osmanlı Cephesinde Askerî Taba-
bet ve Eczacılık (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Enstitüsü, İstanbul 1983.
Berke, M. Zühdi, Tıbbî Viroloji, C.2, Ankara 1974.
Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Sina-Filistin Cephesi, IV. Cilt 1. Kısım, Genel-
kurmay Basımevi, Ankara 1979.
Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 2012.
Erden, Ali Fuad, Birinci Dünya Harbinde Suriye Hatıraları, İstanbul 1954.
Guze, “Büyük Harpte Kafkas Cephesindeki Muharebeler”, Çeviren: Kayma-
kam Hakkı, Askeri Mecmua, Yıl.5, S.1 ,20 Kanunisani 1931, s. 1-106.
“Hıfzıssıhha Derslerinden-Lekeli Humma”, Osmanlı Genç Dernekleri, C.2, S. 17,
1 Teşrinisani 1335, s. 34-37.
Işındağ, Selami, Tifüs Ekzentematikus ve Böbrek İhtilafı, Afyon 1945.
“İctimaî Hıfzıssıhha/Lekeli Humma”, Türkiye Hilal-i Ahmer Mecmuası, C. 5.
Sene, S.54, 15 Şubat 1926, s. 311-314.
I. DÜNYA SAVAŞI’NDA OSMANLI DEVLETİ’NDE TİFÜS SALGINI 259
Karatepe, Mustafa, “1. Dünya Savaşı’nda Kaf kasya Cephesi’nde Tifüs”, Tü rk
Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi, S. 176, Ağustos 2001, s. 22-24.
________, “I. Dünya Savaşı Yıllarında Tifüs Aşısının Uygulanmasında Türk
Hekimlerinin Rolü”, Mikrobiyoloji Bülteni, C.42, S.2, Nisan 2008, s. 301-313.
________, I. Dünya Savaşında Kafkas Cephesinde Tifüsle Mücadele, (Yayınlanmamış
Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul 1999.
Kemal Hüseyin, Lekeli Hummaya Benzeyen Hastalıklar ve İstanbul’da Endemique Ti-
füs, Ahmet İhsan Basımevi, 1936.
Kurt Engin ve Mustafa Nuri Günçıkan, “Ord. Prof. Dr. Abdülkadir Lütfi No-
yan’ın Gözü ile Hastanelerin Yapısı ve İşleyiş Tarzı”, Lokman Hekim Journal, 3(2),
2003, s. 11-15.
“Lekeli Humma”, Mef kure, C.1, S.4, 21 Nisan 1335, s. 8.
“Lekeli Humma”, Servet-i Fünun, C. 52, S. 1345, 3 Mayıs 1333, s. 325-330.
“Maarif-i Umumiye’nin Bitlere Karşı Vazifesi”, Tedrisat Mecmuası, C.7, S. 38, 7
Mayıs 1333, s. 8-13.
Mehmet Arif Bey, Başımıza Gelenler, (Sadeleştiren: Nihad Yazar), İrfan Yayınevi,
İstanbul.
Neşet Ömer, Bitler: Bitlerin Ahval-ı Hayatiyye ve Vesait-i İtlafiyyesi Lekeli Tifo ve Hum-
ma-yı Racianın Bitler İle Sirayeti, Kudüs 1332.
Noyan, Abdülkadir, Son Harplerde Salgın Hastalıklarla Savaşlarım, Ankara Üniver-
sitesi Tıp Fakültesi Yayını, Ankara 1956.
Okçu, Yahya, Türk-Rus Mücadelesi Tarihi, Ankara 1941.
Orduda Lekeli Humma ve Bit Mücadelesi Talimatı, Ulusal Matbaa, Ankara.
Öz, Talat Vasfi, “Epidemik Tifüs II”, Klinik, S. 9, Mart 1944, s. 295-297.
________, “Epidemik Tifüs”, Klinik, S. 8, Birincikanun (Aralık) 1943, s. 264-
268.
Özbay, Kemal, “Tarihte Lekeli Humma-Tifüs ve Ordularımızdaki Tahribatı”,
Dirim, Yıl. 54, S. 3-4, Mart-Nisan 1979, s. 113-120.
________, Türk Asker Hekimliği Tarihi ve Asker Hastaneleri, C.I, Yörük Basımevi,
İstanbul 1976.
Pakalın, Mehmet Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü III, Milli Eği-
tim Bakanlığı Yay., İstanbul 1993.
Ryan, Charles S., Kızılay Emri Altında Pilevne ve Erzurum’da 1877-78 (Rus-Türk Har-
bi), (Çeviren: Ali Rıza Seyfioğlu), İstanbul 1962.
SEVİLAY ÖZER260
Sağlam, Tevfik, Büyük Harpte 3.Orduda Sıhhî Hizmet, Askeri Matbaa, İstanbul
1941.
Sanus, Orhan Zihni, Son Lekeli Humma Olguları ve Önemi, Kader Basımevi, 1944.
Server, Kamil, Kafkas Cephe-i Harbinde Lekeli Humma, Matbaa-i Amire, Sivas
1332.
Stoyber, Yıldır ım, Çeviren: Kay. Nihat, Resmi Alman Neşriyatından 1932.
Temel, Mehmet, “Birinci Dünya Savaşı ve Mütareke Yıllarında Türkiye’deki
Bulaşıcı ve Zührevi Hastalıklara Karşı Alınan Önlemler”, Çağdaş Türkiye Tarihi
Araştırmaları Dergisi, III/8, 1998, s. 329-348.
Unat, Ekrem Kadri, “Birinci Dünya Harbinde Türk Ordusunda Tifüs Savaşı”,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dergisi, C.20, S.2, Nisan 1989, s. 255-63.
Uras, Namık, Lekeli Humma, İstanbul 1944.
Ünver, Süheyl, “Tevfik Sağlam’ın Tarihe Geçmesi Lâzım Bir Hatırası”, Klinik
Symposium, Yıl.2, S. 4, Temmuz 1963, s. 326-323.
Vilayetin Köylüye Bulaşık Hastalıklardan Korunması İçin Sağlık Öğütleri, Çankırı 1941.
Yıldırım, Nuran, “I. Dünya Savaşı’nda Tıbbiyeliler ve 14 Mart’ın Tıp Bayramı
Oluşu”, Toplumsal Tarih, S.171, Mart 2008, s. 42-49.