Article

Osmanlı’da vebanın sona erişine dair bir değerlendirme

Authors:
To read the full-text of this research, you can request a copy directly from the authors.

No full-text available

Request Full-text Paper PDF

To read the full-text of this research,
you can request a copy directly from the authors.

... Dolayısıyla roman gerçekte var olan bir hadise üzerine inşa edilmiştir. Fakat konuyla ilgili kaynaklar 1900 yılında İzmir'de, 1901 yılında ise İstanbul'da ortaya çıkan veba salgınının romanda anlatıldığı kadar tahrip gücü yüksek bir hastalık olmadığını kaydetmektedir (Karacaoğlu, 2019;Ayar ve Kılıç, 2017). Yazar, gerçekte var olan bu salgını, yukarıda da sözünü ettiğimiz korku duygusunu yaratmak için romancı kimliğinin verdiği tasarrufla tahrip gücü daha yüksek bir salgın olarak bizlere aktarmaktadır. ...
Article
Hemen her romanıyla büyük yankı uyandıran ve çok tartışılan Orhan Pamuk’un hayalî bir Osmanlı adasında ortaya çıkan bir salgını konu edindiği Veba Geceleri isimli son romanı, okurla buluştuğu ilk günden beri diğer eserleri gibi adından çokça söz ettirdi. Veba Geceleri, merkezine salgın ve karantinayı almış olsa da romanda iktidar çekişmeleri, aşk, Doğu-Batı çatışması gibi konular da eserin ağırlık kazanan diğer konularıdır. II. Abdülhamit’in Sağlık Başmüfettişi Bonkowski Paşa’nın esrarengiz ölümüyle polisiye özellikler de taşıyan Veba Geceleri, gerek tarihî şahsiyetlere gerek günümüzün siyasi ve sosyal olaylarına atıflarda bulunuyor olması yönüyle alegorik bir eser özelliği taşımaktadır. Bu çalışmamızda Orhan Pamuk’un bu son romanını yapı ve izlek bakımından inceleyerek romancının hem roman tekniğine ilişkin izlediği yolu hem de alegorik bir dille anlattığı olayları gün yüzüne çıkarmaya çalıştık.
... Literatürde salgın hastalıkları konu edinen, farklı disiplinlerden çok sayıda çalışma mevcuttur. Türkiye'de Osmanlı Devleti ve/veya erken Cumhuriyet döneminde etkili olan kolera, veba, çiçek, sıtma gibi bulaşıcı hastalıklar toplumsal etkileri, sonuçları, salgınla mücadelede alınan önlemler, uygulanan sağlık politikaları ve sağlık iletişimi gibi yönlerden çokça çalışılmıştır (Yılmaz, 2017: Sezgin, 2015Özkaya, 2016;Yıldız, 2014;Menekşe, 2020;Ayar & Kılıç, 2017). Salgın hastalıklar içerisinde tifüsü konu edinen çalışmalar da bulunmaktadır. ...
Article
Full-text available
Basın tarihi çalışmalarında gazeteler incelendiğinde, tarihe tanıklık eden sayfalarda süreç hakkında bilgi edinmenin yanı sıra, metinlerde kullanılan dil ve söylem aracılığıyla da gündelik hayata dair pek çok bilgi ve sosyal sınıflar arasındaki eşitsizlikler de okunabilmektedir. Bu çalışmada, İkinci Dünya Savaşı döneminde tifüs özelinde Türkiye’de süren salgın hastalıkların gazetelerde nasıl sunulduğuna, hastalıkla ilgili enformasyon akışının nasıl sağlandığına ve hangi düşüncelerin yansıtıldığına bakılmıştır. Çalışmanın amacı olağanüstü dönemlerde ve koşullarda basının genel tavrı üzerine okuyucuya fikir sunmaktır. Bu amaçla Cumhuriyet, Akşam, Ulus ve Tan gazetelerinde 1940-1945 yılları arasında yer alan tifüsle ilgili haberler, köşe yazıları, sağlık sütunları ve reklamlar tarihsel betimleyici analiz yöntemi ile incelenmiştir. İncelenen haberler; Resmi Söylemin Yeniden İnşası Olarak Gazete Haberlerinde Tifüsle Mücadele, Bit Mücadelesi ve Haberlerin Ayrımcı Dili: Tifüs Salgınında ‘Öteki’, Sağlık Sütunlarında Tifüs Hakkında Kamu Sağlığı Enformasyonu, Basında Bit Üzerinden Üretilen Mizah ve Gazete Reklamları ve Afişlerde Tifüs başlıkları altında sunulmuştur. Dönemin koşulları ile birlikte düşünüldüğünde hastalık hakkında doğru bilgiyi sunma ve salgınla mücadelede hastalığı önleyici ya da yayılımını azaltıcı önlemleri kamuya aktarma sürecinde rol oynayan basının tutumunun ve konuya yaklaşımının incelenmesi önem taşımaktadır. Bu yönüyle çalışmanın, kamu sağlığını tehdit eden bir sorun olarak salgın hastalık dönemlerinde, basının toplumu bilgilendirme rolünü değerlendirmeye ve bu çerçevede basın-toplum ilişkisini anlamaya yardımcı olacağı düşünülmektedir.
... In the 19 th century, the Ottoman Empire continued to fight epidemics (plague, cholera, smallpox, malaria, and Spanish flue), with many deaths and loss of property in Anatolia (Ayar & Kılıç, 2017;Yıldız, 2014;Yılmaz & Ersoy, 2017). Quarantine practices were practiced by isolating areas with infectious diseases such as plague and cholera, and those who were found to have no infectious disease during isolation period were allowed to enter the country. ...
Article
Full-text available
Aside from the health, social, economic, and financial damages brought about by the COVID-19 pandemic, one of the most painful aspects of this phenomenon is the death of patients who succumbed to the coronavirus disease without their loved ones having to at least view their dead bodies and accord them the usual funeral and burial rites as dictated by tradition, culture, and religion. I first outline the guidelines that comprise dignified management of dead bodies from international organizations, and the Philippine legal mandates regarding the matter. I then argue that there is incongruence between the legal mandates and real events regarding the dignified management of dead bodies of persons who died from COVID-19 in the country as evidenced by some anecdotal accounts. As a subject and not an object, dead bodies of human beings have inherent worth and value that should be respected; their loved ones should not be deprived of having a last view and saying goodbye to COVID-19 victims' dead bodies. Finally, I offer ways to improve the management of dead bodies in the country to ensure dignified death of COVID-19 victims and offer loved ones the opportunity for a dignified send-off, and pave the way for better responses to future related crises.
... In the 19 th century, the Ottoman Empire continued to fight epidemics (plague, cholera, smallpox, malaria, and Spanish flue), with many deaths and loss of property in Anatolia (Ayar & Kılıç, 2017;Yıldız, 2014;Yılmaz & Ersoy, 2017). Quarantine practices were practiced by isolating areas with infectious diseases such as plague and cholera, and those who were found to have no infectious disease during isolation period were allowed to enter the country. ...
Article
Full-text available
The Covid-19 Pandemic manifests the important role of moral leadership in managing a crisis. In the light of the big disruptions to both public life and private enterprise, the need for an ethics of virtue becomes apparent. Most governments usually look into the consequences to the economy but disregard the meaningful role of moral character in making sound judgment. This article is an attempt to look into local experiences and values in contrast to institutional approaches in the West when it comes to the response to the Covid-19 public health emergency in the Philippines and elsewhere.
Article
Veba altıncı yüzyıldan başlayarak yirminci yüzyıla kadar Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika’da milyonlarca insanın ölümüne yol açmış korkunç bir hastalıktır. İstanbul, bu korkunç hastalığa tarihinde birçok kez tanık olduktan sonra, 1919 sonbaharında bir kez daha yüzleşmiştir. İlk vakalar İstanbul Galata’da Haşim Bey Un Fabrikasında ortaya çıkmıştır. Vakaların ortaya çıkmasından sonra sağlık kuruluşları hemen harekete geçmişler ve uluslararası kararlara uygun olarak bazı önlemler almaya başlamışlardır. Alınan ilk önlem Şişli Etfal Hastanesi pavyonlarının veba hastaları için tahsis edilmesi olmuştur. Ardından ilgili sağlık kurumlarınca, halkın evlerde alması gereken önlemler gazeteler aracılığıyla duyurulmaya çalışılmıştır. Bu önlemler fare zehri kullanmak, fareleri itlaf etmek, farelerin barınmasına olanak sağlayacak delik deşik yerleri kapamak, temizlik yapmak gibi uygulamalardan ibarettir. Vebanın görüldüğü haneler boşaltılmış, hanelerin bulunduğu mahalleler kordon altına alınmış ve mahalle halkı aşılanmıştır. Aşı, Şişli Etfal Hastanesi’nde veba hastalarına ayrılan altı pavyonda görevli sağlık çalışanlarıyla güvenlik görevlilerine, hapishanedeki mahkumlara ve kışlalardaki askerlere de uygulanmıştır. Veba, genellikle gemi ambarlarında barınan farelerin üzerinde yaşayan pirelerden bulaştığı için, liman çalışanları da aşılanmış, İstanbul limanlarına giren ve çıkan gemilerde fare itlafı ve tahaffuz uygulamaları yapılmış, yolcular sağlık kontrolünden geçirilerek aşılanmışlardır. Gelen yolcular 12-15 gün tecrit altında tutulmuşlar ve veba belirtisi görülmemesi durumunda kendilerine vesika verilmiştir. İstanbul dışına çıkmak isteyen yolculara da resmi doktorların yaptığı muayeneden sonra çıkış izni verilmiştir. Bu çalışmada 1919 sonbaharında İstanbul’da görülen veba vakaları ve vakalara karşı yürütülen mücadele arşiv belgelerine ve dönemin gazete koleksiyonlarına dayanılarak incelenmiştir.
Article
Full-text available
Lesbos Island was one of the first places where quarantine was applied in the Ottoman Empire due to its location. Many diseases such as smallpox, measles, cholera, rabies, meningitis, typhoid, and plague were widespread on the island. The plague, which broke out in 1907 had great effects on the island.With the outbreak of the plague, precautions had to be taken in many places, especially in the island and Istanbul, to which it was connected. A bacteriologist was brought from Istanbul and Izmir for the diagnosis of the cases, and measures were taken accordingly. The plague, which spread in a short time, infected two confectioner’s apprentices who came into contact with the dead mice in the sacks; the number of contacts increased after one of the shopkeepers, Grocery Yorgi, threw the mouse away. The symptoms of the plague in the baker’s apprentice were understood from the inguinal swelling. The plague also spread to Anatolia from those who went from Lesbos to Dikili. The government attempted to treat plague with medication. Given the course and spread of the disease, serum was brought from the Pasteur Institute in Paris and used as a treatment. The plague, which first appeared on Lesbos Island in 1907, continued for three months; was prevented by quarantines and tight cordons. The public was not satisfied with the disease prevention and the assistance provided. In particular, the financing of health maintenance by local municipalities resulted in social unrest. In this study the diseases that occurred in Lesbos Island and how the plague, which occurred in 1907, affected the island and surrounding sanjaks were examined based on the documents. The studies of the Ottoman Empire especially on protection of public health and how they struggled with diseases were discussed.
Article
Bulaşıcı hastalıklar, salgına dönüştükleri dönemlerde insanlık tarihi için derin izler bırakmıştır. Bu hastalıklardan biri de şüphesiz veba olmuştur. Bu hastalığının tarih sahnesindeki serüveni eski dönemlere kadar dayanmaktadır. Milattan önce ve sonra olmak üzere veba hastalığından bahsedilmekte olup, dünya coğrafyasında Justinyen vebası, Kara veba ve Bombay vebası olmak üzere üç büyük veba salgını yaşanmıştır. Bu salgınlar insanları yalnızca fiziksel anlamda tahribata uğratmamış, aynı zamanda psikolojik ve toplumsal olarak derin izlerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu sebeple, söz konusu makalede etkileri ve sonuçları bağlamında vebanın tarihsel ve sosyolojik analizi yapılmaya çalışılacaktır. Böylece bir taraftan, veba salgının toplumda meydana getirdiği etki ve sonuçlar sosyolojik olarak tartışılırken, diğer taraftan bahse konu veba salgını hakkında tarihsel süreç incelenecektir.
Article
Throughout history the epidemics have caused radical changes and transformation to be experienced having affected the communities politically, administratively, socially and economically. One of the epidemics that negatively affected the mankind has been plague. It was discovered in the 19th century that the bacteria that caused plague was “Yersinia pestis”. Due to its location and the geography on which she spread, the Ottoman State had to face with plague epidemics having been experienced frequently. The Ottomans not only accumulated information from the very early periods but also went through changes in their perception and attitude towards it through the course of time. The purpose of this study is to deal with and evaluate the subjects such as the nature of plague, the reasons of its outbreak, the precautions taken against this disease, the ravages it created upon the socio-economic life of İstanbul in the 1839 plague epidemics will be dealt with through the travel accounts of American Presbyterian missionary, Horatio Southgate and thus make some contributions to the literature.
Article
Giriş ve Amaç: Salgın hastalıklar, günümüzde olduğu gibi geçmişte de insanlığı etkileyen savaşlarda ölen insan sayısından daha çok ölüme ve yıkıma neden olabilen bir tür afettir. Bir salgına neden olabilen virüs ya da bakteri gözle görülemeyecek kadar küçük varlıklar olmasına rağmen insanlık henüz bu varlıklara karşı bir zafer kazanabilmiş değildir. Yüzyıllar içinde salgın ya da pandemiye karşı insanlığın tutum ve davranışı gibi devletlerin salgın hastalıklara karşı politikaları ve uygulamaları da değişmiştir. Yöntem: Araştırmada arşiv belgeleri, telif eserler, makale ve gazeteler taranmıştır. Çalışmada açıklayıcı ve öğretici anlatım şekilleri kullanılarak devletlerin salgın hastalıklar karşısındaki yaklaşımının salgın hastalığın seyri üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir. Bulgular: Araştırma konusunun çerçevesini, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde karşılaşılan salgın hastalıklara karşı alınan önlemler; Osmanlı mirasını devralan Cumhuriyet kadrosunun sağlık sisteminde getirdiği değişimle salgın hastalıklarla mücadelesi ve COVID-19’a karşı alınan önlemlerin neoliberal sağlık sistemi bağlamında değerlendirmesi oluşturmaktadır. Sonuç: Bugün bilim, teknoloji ve tıptaki ilerlemelere rağmen bir pandeminin insanlığı nasıl etkisi altına aldığı, ülke ekonomilerinin bu süreçten nasıl etkilendiğini XXI. yüzyıl insanı da tıpkı geçmiş yüzyıllardaki ataları gibi tecrübe etmektedirler. Bu bağlamda gelecekte yaşanabilecek pandemilere yönelik en etkili sağlık politikalarının alınması geçmiş dönemdeki sağlık politikaları ve bu politikaların etkisinin bilinmesiyle mümkün olacaktır.
Article
Full-text available
Salgın hastalıklar Doğu-Batı yönünde bir köprü konumunda olan Osmanlı coğrafyasında her dönem önemli bir tahribat yapmıştır. 19. yüzyılda vebanın yerini alarak küresel bir tehdit halini alan kolera Osmanlı topraklarında kolera ilk defa 1822 senesinde görülmüştür. Gerek büyük salgınlar gerekse de ara salgınlar halinde Osmanlı topraklarından eksik olmayan kolera bu yüzyılda, deniz ve kara ticaret yollarının kesişme noktasında bulunan Osmanlı ülkesinde de büyük çaplı zayiata sebep olmuştur. Bu süreçte koleranın en çok kurban aldığı şehirler ulaşım ağının merkezinde yer alan liman şehirleri olmuştur. Bu çerçevede İzmir, başkenti Akdeniz’deki diğer limanlara bağlayan önemi bir liman olarak kolera salgınlarına maruz kalmıştır. İzmir’de ilk defa 1831’de görülen kolera bu yüzyıl içinde 1848, 1854 ve 1865, 1871-1872, 1890-1896 yıllarında da yeniden şehirde etkili olmuştur. Bu çalışma, kaynaklarda hakkında çok fazla bir bilgi bulunmayan 1865 kolera salgınını, salgın döneminde İzmir’de görev yapan hekimlerin salgın hakkındaki araştırmaları üzerinden incelemeye ve salgının şehre olan etkisine ve salgınla mücadelede yapılan çalışmalara odaklanacaktır.
Article
Full-text available
Amaç: Bu çalışmada, 1896 yılında Hindistan’ın Bombay şehrinde başlayan, buradan çıkan gemiler ve Hindistanlı hacılar vasıtasıyla Hicaz’a taşınan, Hicaz’da Osmanlı yönetimi boyunca devam eden veba hastalığının etkileri ve hastalığa karşı alınan önlemlerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.Yöntem: Veba salgınlarının ortaya çıkışı ile ilgili literatür taranmış ve Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’ndaki Osmanlı Arşivi vesikaları ışığında Bombay odaklı veba salgınının Hicaz Vilayeti’ne taşınması ve yetkililerin aldığı önlemler araştırılmıştır.Bulgular: 1896 yılında Hindistan’da “Bombay vebası” olarak isimlendirilen yeni bir veba salgını dalgası başlamıştı. Osmanlı yetkililerinin, Bombay’da ve Hindistan genelinde yeniden ortaya çıkan bu salgın haberini alır almaz, salgının Osmanlı topraklarına ulaşmasını engellemek için gerekli tedbirleri aldıkları görülmüştür. Vebanın Osmanlı topraklarına iki yoldan gelme ihtimali vardı. İlki Kızıldeniz yolu ikincisi de Basra Körfezi yoluydu. Bu sebeple hastalığın sirayetini engellemek için bu iki güzergâh üzerinde karantina istasyonları kurulmuş ve haccın yasaklanması gibi önlemler düşünülmüştür. İngiltere ve Fransa gibi sömürgesi olan devletlerin haccı yasaklamalarına karşın Osmanlı yönetiminin böyle bir yasağın mümkün olamayacağı fikrinde olduğu görülmüştür.Sonuç: Dünya tarihinde diğer salgın hastalıklardan daha sık görülen ve daha öldürücü olan veba, Avrupa’da 1700’lerin başında, Osmanlı’da ise 1850’lerden itibaren etkisini azaltmıştı. Ancak 1896 yılında Bombay’da yeniden ortaya çıkan salgın, II. Dünya Savaşı sonuna kadar devam etmişti. Veba bu tarihlerde çok etkin olmasa da korkulan bir hastalık olmayı sürdürmüştü. Bu sebeple hem Hicaz’ı salgınlardan korumak hem de Avrupalı devletlerin Hicaz’da etkinliklerini engellemek amacıyla Osmanlı hükümetinin karantina ve temizlik uygulamaları gibi gerekli tedbirleri almaya çalıştığı görülmüştür.
Article
Full-text available
Giriş ve Amaç: Salgın hastalıklar, günümüzde olduğu gibi geçmişte de insanlığı etkileyen savaşlarda ölen insan sayısından daha çok ölüme ve yıkıma neden olabilen bir tür afettir. Bir salgına neden olabilen virüs ya da bakteri gözle görülemeyecek kadar küçük varlıklar olmasına rağmen insanlık henüz bu varlıklara karşı bir zafer kazanabilmiş değildir. Yüzyıllar içinde salgın ya da pandemiye karşı insanlığın tutum ve davranışı gibi devletlerin salgın hastalıklara karşı politikaları ve uygulamaları da değişmiştir. Yöntem: Araştırmada arşiv belgeleri, telif eserler, makale ve gazeteler taranmıştır. Çalışmada açıklayıcı ve öğretici anlatım şekilleri kullanılarak devletlerin salgın hastalıklar karşısındaki yaklaşımının salgın hastalığın seyri üzerindeki etkisi değerlendirilmiştir.Bulgular: Araştırma konusunun çerçevesini, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde karşılaşılan salgın hastalıklara karşı alınan önlemler; Osmanlı mirasını devralan Cumhuriyet kadrosunun sağlık sisteminde getirdiği değişimle salgın hastalıklarla mücadelesi ve COVID-19’a karşı alınan önlemlerin neoliberal sağlık sistemi bağlamında değerlendirmesi oluşturmaktadır.Sonuç: Bugün bilim, teknoloji ve tıptaki ilerlemelere rağmen bir pandeminin insanlığı nasıl etkisi altına aldığı, ülke ekonomilerinin bu süreçten nasıl etkilendiğini XXI. yüzyıl insanı da tıpkı geçmiş yüzyıllardaki ataları gibi tecrübe etmektedirler. Bu bağlamda gelecekte yaşanabilecek pandemilere yönelik en etkili sağlık politikalarının alınması geçmiş dönemdeki sağlık politikaları ve bu politikaların etkisinin bilinmesiyle mümkün olacaktır.
Article
Full-text available
Mekke ve Medine her yıl dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanların ziyaret ettikleri kutsal şehirlerdir. Osmanlı Devleti, XVI. yüzyılda bu kutsal şehirlere hakim olduktan sonra hac organizasyonunun da sorumluluğunu üstlenmiş oldu. Hacıların Hicaz’a güvenli bir şekilde ulaşmalarını sağlamak, rahat bir şekilde ibadetlerini gerçekleştirmek için her türlü olanağı sunmak zorundaydı. Hicaz’a her yıl gelen hacılar içinde sayıca kalabalık Hindistanlı Müslümanların ayrı bir yeri vardır. Hindistan’dan üst düzey devlet yöneticileri fariza-i hac için Mekke ve Medine’ye geldiği gibi hacı olmak için fakir pek çok Hindistanlı Müslüman da bu kutsal görevi yerine getirmek için kutsal topraklara akın etmekteydi. Ancak çoğunlukla geriye dönecek paraları olmayan fakir Hintli hacılar Hicaz’da büyük sorunlara sebep oluyorlardı. Yine Cidde’de ticaretle uğraşan zengin pek çok Hindistanlı yaşamaktadır. Bu çalışmada, Hicaz’a hacı olmak için gelen yönetici ve fakir hacılarla birlikte ticaretle uğraşan zengin Hindistanlılarla ilgili meseleler izah edilmeye çalışılacaktır.
Article
Fransız filozof Albert Camus’nun 1947’de yayımlanan ‘Veba” adlı romanında, salgınla boğuşan bir şehrin halkının yaşadığı psikososyal süreçler anlatılmaktadır. Cezayir’in liman şehri Oran’da önce fareler topluca ölmeye başlar. İlk başta bunun kötü bir şaka olduğu düşünülür ve pek önemsenmez. Sonra, veba insanlara bulaşsa da neredeyse hiç kimse bunun bir salgın olduğunu kabullenemez. Günlük ölüm sayısının artmasıyla birlikte Dr. Rieux önderliğinde, bir toplantı yapılır ve bu toplantıda salgının resmen kabul edilmesiyle birlikte sosyal dayanışma zinciri kurulur. Böylece salgınla mücadele dönemine girilir, ancak alınan ilk önlemler yetersiz kaldığından her geçen gün ölü sayısı artmaya devam etmektedir. Bunun üzerine önlemler daha da sıklaştırılır ve karantina uygulaması hayata geçirilir. Karantina döneminden sonra, insanlar, en sevdiklerini göremedikleri gibi öldüklerinde de cenaze törenine dahi katılamazlar. Çaresizce salgının bitmesini bekleyen insanlar, ölüm, ayrılık gibi aynı duyguları yaşadıklarından adeta aynı kaderi paylaşırlar. Artık romanda salgın ortak bir yazgı olarak nitelendirilmektedir. Bu süreçlerin benzeri günümüzde pandemi sürecinde de yaşanmaktadır. Bu çalışmada romandaki endemi süreciyle günümüzdeki pandemi sürecinde yaşanan psikososyal süreçler birbirleriyle karşılaştırılmış ve çalışmanın sonunda romanda yaşanan süreçlerin birçoğunun günümüzde de yaşandığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda değerlendirildiğinde zamanın hatta olanakların ve koşulların farklı olmasına rağmen günümüzdeki insanların da, daha önce yaşamış insanlar gibi benzer süreçleri yaşadıkları ve bu nedenle daha önceki çağlarda yaşamış insanlar ile benzer veya aynı hislere sahip oldukları tespit edilmiştir.
Article
Full-text available
The human being in the twenty-first century faced the reality of the infectious disease which taught to remain in history. COVID-19 disrupted mobility and travel plans in every country. By doing this, it created economic imbalances the most and governments had been determining new policies in order to protect certain sectors. The disease has been affecting the entire economic system of the world economies. However, the tourism industry is affected faster and more deeply of political crises, epidemics, economic crises, etc. than the other sectors. Travel restrictions as a means of preventing the epidemic have made the travel industry the most affected sector. Therefore, the article seeks an answer to the question of how the tourism industry was affected in the past during the pandemic and quarantine processes. The subject was tried to be revealed by examining archival documents on how the Ottoman authorities took measures to protect the economy and human power. Therefore, measures are taken in port cities, different measures in checkpoints for people, goods, and especially merchant mobility are analysed. This study shows that quarantine measures were not aimed to limit travel restrictions to tourism but tired to handle diseases and provide secure travel environment.
Chapter
Full-text available
Article
Full-text available
Osmanlı Devleti XVIII. ve XIX. yüzyılda birçok değişim ve dönüşüm yaşadı. Bu yüzyıllarda Osmanlı Devleti’nin yaşamış olduğu olumsuzluklar sadece kayıp edilen savaşlar ve buna bağlı olarak artan toprak kayıpları ve göçler, içerde yaşanan isyanlar ve buhranlar, Avrupalı Devletlerin Osmanlı’daki gayrimüslimleri bahane ederek iç işlerine müdahale etmeleri değildi. Osmanlı şehirlerini ve toplumunu etkileyen diğer önemli bir hadise ise XVII. yüzyılda Avrupa’dan sonra XVIII. ve XIX. yüzyıllarda da Osmanlı’nın neredeyse bütün vilayetlerine yayılan veba, sığır vebası ve kolera gibi salgın hastalıklardı. Bu salgın hastalıklar şehirlerde insan ölümlerine neden olurken, salgın hayvan hastalıkları da birçok hayvanın telef olmasına yol açtı. Ayrıca yaşana n hayvan hastalıkları insan sağlığını belirli ölçülerde tehdit eden diğer bir durumdu. Osmanlı yaşanan bu salgın hastalıklara karşı karantina uygulaması başlattı ve çeşitli önlemler aldı. XVIII. ve XIX. yüzyılda Antep’te yaşanan kıtlık, deprem, celali isyanları şehri olumsuz etkileyen faktörlerdi. Bunların yanı sıra şehirde artan veba ve kolera salgınları şehirde birçok insanın ölmesine ve yıkımlara neden oldu. Kolera salgınından Aralık 1888-89’da Antep ve civarında 47, Ekim-Aralık 1890’da 743, Ocak, Ağustos ve Eylül 1891’de yine 259 kişi öldü. Ayrıca hayvanlardan bulaşan salgın hastalıklardan da Antep ve çevresinde birçok hayvan telef oldu. Osmanlı Devleti yaşanan bu salgın hastalıklara karşı diğer Osmanlı kentlerinde olduğu gibi Antep’te de bir takım önlemler aldı. Bu çalışmada XVIII ve XIX. yüzyıllarda Antep ve çevresinde ortaya çıkan veba, kolera vb. salgın hastalıklar ve hayvanlardan kaynaklı salgınlar incelendi. Bu salgın hastalıklardan kaynaklı insan ölümleri de gün gün sayılarıyla birlikte verildi.
ResearchGate has not been able to resolve any references for this publication.