Content uploaded by Kubilay Düzenli
Author content
All content in this area was uploaded by Kubilay Düzenli on Jan 07, 2023
Content may be subject to copyright.
193
H
HALKLA İLİŞKİLER
Tekin AVANER
Doç. Dr., Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi, tekinavaner@
hotmail.com, https://orcid.org/0000-0003-4014-0131.
Kubilay DÜZENLİ
Araştırma Görevlisi, Karadeniz Teknik Üniversitesi İktisadi ve İda-
ri Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü, kduzenli@ktu.edu.
tr, https://orcid.org/0000-0003-3662-2656
GİRİŞ
İnsanlığın tarih boyunca deneyimlediği bir
dizi gelişmeye bağlı olarak, öğrendiği temel
gerçekliklerden bir tanesi; değişimin süreklilik
arz ettiğidir. Bu kapsamda, 20.yy’ın özellikle
son çeyreği itibarıyla, sosyal bilimler alanında
güçlü biçimde hissedilmeye başlayan zihniyet
dönüşümü çerçevesinde, bir eylem gerçekleş-
tiriliyorken, paydaşların sürece dahil edilmesi
fikri, yoğun biçimde kabul görmeye başlamış-
tır. Bu bağlamda halkla ilişkiler; kavramsal
çerçevesi, tarihi gelişimi ve kamu yönetimi
disiplinindeki yeri bakımından incelenmesi
gerekli bir kavramdır.
KAVRAMSAL ÇERÇEVE
Sosyal bilimler alanındaki çalışmalarda
karşılaşılan temel bir zorluk olarak, kavramla-
rın nasıl tanımlanacağı sorunu, halkla ilişkiler
kavramı özelinde de karşımıza çıkmaktadır.
Bu aşamada halkla ilişkilerin tanımlanmasına
ilişkin zorluk, kavramın dinamik bir karaktere
sahip olması kadar “halk” ve “ilişki” sözcük-
lerinin, halkla ilişkiler kavramsallaştırmasın-
da, aslî anlamlarını kısmen yitirmelerinden
kaynaklanmaktadır. Türk Dil Kurumu (TDK)
Sözlüğü’nde, halk; “aynı ülkede yaşayan, aynı
kültür özelliklerine sahip olan, aynı uyruktaki
insan topluluğu”, ilişki ise “iki şey arasındaki
karşılıklı, ilgi ve bağ” şeklinde tanımlanmak-
tadır (TDK, 2022). Literatürde halkla ilişkilere
dair üzerinde uzlaşılan bir tanım olmamakla
birlikte, belirli kurum ve kuramcılar tarafından
yapılan tanımlar mevcuttur. Smith (2002:4)
halkla ilişkileri; bir kuruluş ile diğer bileşenler
arasındaki uzun vadeli etkileşime odaklanan
faaliyetler bütünü olarak tanımlamakta, Le-
dingham (2008: 225-226) ise, 2000’li yıllarda
meydana gelen bir dizi gelişmeye bağlı olarak
tarihsel temellerinden uzaklaşan bir disiplin
biçiminde tanımladığı halkla ilişkilerin, geç-
mişte bir mesajın geniş toplumsal kesimlere
iletimi üzerinden ifade edilebilecekken; bu-
gün, kurumsal yönetim ve hesap verilebilirlik
gibi değerlerin etkisi altında yeni bir yöne ev-
rildiğini savunmaktadır. Mckie ve Sriramesh
(2017)’ye göre ise halkla ilişkiler; bireyler
ve toplum arasındaki ilişkileri anlamak ve
bunlara müdahale etmek için iletişim temelli
araştırma yolları sunan, uygulamaya dayalı bir
mesleki ve akademik alandır. Halkla ilişkiler
faaliyetleri bir bütün olarak incelendiği takdir-
de, demokrasileri önemli ölçüde etkileyebilme
kapasitesine sahiptirler. Türkçe alanyazında
yer edinen tanımlardan ilki; Türkiye’de, halkla
ilişkilerin, bir akademik disiplin olarak gelişi-
minde önemli rol sahibi olan Aleaddin Asna’ya
aittir. Asna (2006: 17)’ya göre halkla ilişkiler;
özel ya da tüzel kişilikleri yani, bir insan, der-
nek veya kamu kuruluşunun karşılıklı olarak iş
yaptığı gruplar ile ilişkiler kurması veya mev-
cut ilişkileri geliştirmek için sarf ettiği çabanın
bütünüdür. Sabuncuoğlu (2004: 4)’da benzer
biçimde, halkla ilişkileri bir çabalar bütünü
olarak tanımlamayı yeğlemekte ve bir kuru-
194
YÖNETİM BİLİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ
mun, toplumla bütünleşme yönünde harcadığı
çabalarının tümünün, halkla ilişkiler olduğunu
ifade etmektedir. Son olarak Türkçe ve yabancı
alanyazındaki halkla ilişkiler tanımları hakkın-
da genel bir değerlendirmede bulunan Ertekin
(1986: 13) söz konusu tanımlamalardaki ortak
noktaları şu şekilde özetlemektedir:
• Genellikle yönetimle ilgili olarak, belli bir
davranışı benimsetmek ya da belli yönde
bir hareket yaratmak için halkı inandırmak
(ikna etme) sanatıdır.
• Dış dünyanın sempati ve iyi niyetini sağ-
lamak amacı ile yönetici ve girişimcilerin
başvurdukları yöntemlerin tümü.
• Kamuoyunu etkileme ve ondan etkilenme
sürecinin, genel ismi.
TARİHİ GELİŞİM
Halkla ilişkiler kavramının tarihi gelişi-
mine ilişkin bir okuma neticesinde varılacak
ilk sonuç; eski çağlardan bu yana insanların
birbirleriyle ilişki kurdukları ve bu bağlamda,
halkla ilişkilerin, insanlık tarihi kadar köklü
bir maziye sahip olduğu biçimindedir. Antik
Yunan ve Roma toplumlarında, belirli aralık-
larla toplanan halk meclisleri, o toplumlarda
halkın görüşüne dolayısıyla halkla ilişki tesis
edilmesine verilen önemi göstermektedir (Tor-
top, 2003: 22). Halkla ilişkiler, bir akademik
disiplin olarak bugün sahip olduğu anlam
ve içerik bütünlüğünü kazanması sürecinde
esasen üzerinde durulması gereken tarih ve
coğrafya ise 1800’ler Amerika’sıdır. İlk kez
1807’de Thomas Jeorson tarafından, ülke-
nin dış ilişkileriyle ilgili biçimde dile getirilen
kavram, bugünkü anlamına en yakın biçimde
1882’de Yale Üniversitesi’nde, halk yararını
dile getirmek amacıyla kullanılmıştır (Pelte-
koğlu, 2007: 91).
Tarihi süreçte, halkla ilişkilerin bir akade-
mik ve mesleki disiplin hâlini almasında bir
başka önemli kırılma, 1900’lerin başında yine
Amerika’da yaşanmıştır. 1900 senesinde tari-
hin ilk halkla ilişkiler ve danışmanlık şirketini
kurmuş olan eski gazeteci Ivy L. Lee’nin ön-
cülüğünde, 1906 senesinde tarihin ilk halkla
ilişkiler kampanyası düzenlenmiştir (Bekman
ve Soncu, 2020: 194). Halkla ilişkilerin aka-
demik bir çalışma alanı olarak tanımlanmaya
başlaması ise yine 1920’ler Amerika’sında
mümkün olmuş; Edward.L. Bernays, mesleğin
ilkelerini, uygulamalarını ve ahlak kurallarını
ele aldığı, “Kamuoyunun Bilinçlendirilmesi”
isimli ilk halkla ilişkiler kitabını yazdıktan
sonra, 1923 senesinde New York Üniversite-
si’nde halkla ilişkiler alanında ders vermeye
başlamıştır (Peltekoğlu, 2007: 15).
Halkla ilişkilerin, Avrupa’daki gelişimi,
Amerika’ya nazaran görece geç bir tarihte II.
Dünya Savaşı sonrasında hız kazanmıştır. İn-
giltere’de 1946 ve 1948 senelerinde sırasıyla;
Merkezi Enformasyon Bürosu ve Halkla İliş-
kiler Enstitüsü kurulmuş, Fransa’da 1950’de
halkla ilişkilerle ilgili ilk mesleki kurum olan
“Cam Ev” faaliyet göstermeye başlamış, İtal-
ya’da 1961’de üniversitelerde halkla ilişkiler
konulu dersler okutulmaya başlanmış, Belçi-
ka ve Batı Almanya’da 1950’li yıllarda halkla
ilişkiler alanında kurumsallaşmaya yönelik bir
dizi gelişme yaşanmıştır (Göksel ve Yurda-
kul’dan akt. Avaner, 2018: 184).
Türk tarihi bakımından ise halkla ilişkiler
kavramı; halkın, idareciler tarafından bilgilen-
dirilmesi olarak ele alınacak ise ilk örneklerine
Orhun Yazıtları’nda denk gelinebilecek ölçü-
de köklü bir maziye sahiptir. Ancak Kazancı
(2006: 6-15), Türkiye’de halkla ilişkilerin ge-
lişimini Cumhuriyet idaresi öncesi dönemden
başlatan görüşe karşı çıkmakta; çağdaşı dev-
letlere benzer biçimde Osmanlı Devleti’nde de
planlı bir halkla ilişkiler uygulamasının yoklu-
ğuna dikkat çekmektedir. Yazara göre, Osmanlı
tarihi açısından, -bir sınırlılık dahilinde- halkla
195
YÖNETİM BİLİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ
ilişkiler faaliyetleri biçiminde yorumlanan, pa-
dişahların tebdil-i kıyafet ile sokaklarda gez-
meleri veya halkın mektuplar yazarak, şika-
yetlerini saraya iletmeleri birer halkla ilişkiler
faaliyeti değildir. Zira, bu uygulamalar yazılı
bir metne dayanmamaktadır ve idarecilerin, is-
tekleri doğrultusunda sonlandırılabilmektedir.
Türkiye’de halkla ilişkiler faaliyetlerinin tarihi
seyri bakımından açısından üzerinde durulma-
sı gereken gelişmelerden bir tanesi de Anadolu
Ajansı (AA)’nın teşkilatlandırılmasıdır. Millî
Mücadele döneminde, cephede kazanılan ba-
şarıların halka ve dış dünyaya duyurulması
ve hareketin, amacının anlatılamaması gibi
sorunların üstesinden gelebilmek amacıyla
kurulan bu ajans (Bengi, 2012: 302), ilerleyen
yıllarda halkla ilişkiler alanında yaşanacak bir-
çok gelişmeye de kaynaklık etmiştir. Bu geliş-
meleri şu şekilde özetlenebilir (Avaner, 2018:
186); 1950’li yıllarda Dış İşleri Bakanlığı
bünyesinde Enformasyon Genel Müdürlüğü,
1960’ta Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) fa-
aliyet göstermeye başlamış, 1962’de Merkezi
Hükûmet Teşkilat Araştırma Projesi (MEH-
TAP) gündeme alınmış, yine 1960’lar Türki-
ye’sinde Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı
olarak Basın ve Halkla Münasebetler Daire
Başkanlığı kurulmuş, akademik manada halkla
ilişkiler disiplinin saygın ismi James. B. Orri-
ck’e ait “Halkla İlişkiler Ders Notları” Türk-
çeye kazandırılmış, Ankara Üniversitesi SBF
Basın Yayın Yüksekokulu müfredatında kimi
değişiklikler yapılmıştır. Türkiye’nin ekonomi
ve siyasette neo-liberalizm ile tanışmasından
önceki son on yıla karşılık gelen 1970’lerde
ise 1971 tarihli İdari Reform Danışma Kurulu
önerilerinin bir dizi reform önerisinde bulun-
ması ve takip eden sene içerisinde Türkiye’de
ilk halkla ilişkiler derneğinin kurulması alan-
daki önemli gelişmeler arasındadır. 1980 son-
rası süreçte ise halkla ilişkiler daha çok; hesap
verilebilirlik, şeaık, denetlenebilirlik gibi
ilkelerin, kamu yönetiminde egemen kılınma-
sını öngören kanuni değişiklikler çerçevesinde
ilerlemiş; bu bağlamda, Millî Savunma Bakan-
lığı haricindeki bakanlıklarda Basın ve Halkla
İlişkiler Müşavirlikleri kurulmuş, bilgi edinme
hakkı temelli bir dizi kurum ve kuruluş ihdas
edilmiştir.
Kuşku yok ki halkla ilişkiler, yalnızca ba-
kanlıklar veya diğer kamu kuruluşları bünye-
sindeki gelişmeler ile açıklanamayacak ölçüde
girift niteliğe sahip bir kavram ve disiplindir.
Bu bağlamda 1969 yılından başlayarak özel
sektörde halkla ilişkiler birimleri kurulmaya
başlanmış; Koç, Eczacıbaşı ve Sabancı Hol-
ding gibi büyük sermaye kuruluşları ile Mo-
bil, BP, Shell gibi petrol şirketleri bu alanda
öncü olmak vazifesini üstlenmişlerdir (As-
na’dan akt. Kalender, 2013: 21). Yine Türki-
ye’de halkla ilişkilerin gelişimine ilişkin özel
sektör kaynaklı bir başka gelişme, 1990 senesi
itibarıyla, özel televizyon kanallarının yayına
başlaması olmuştur (Özçağlayan, 2000: 45).
İlerleyen süreçte özel televizyon ve radyo
kanallarının sayısında gözle görülür bir artış
yaşanmış, kamu-özel yayın kuruluşları ikili-
ğini düzenlemek adına, 1994 tarih 3984 sayılı
“Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın-
ları Hakkında Kanun” mecliste kabul edilerek
yürürlüğe girmiştir (Ünlüer, 2000).
HALKLA İLİŞKİLER FAALİYET-
LERİNİN TÜRK KAMU YÖNETİMİ
SİSTEMİNDEKİ YERİ ÜZERİNE
BİR DEĞERLENDİRME
Türk kamu yönetimi sisteminin, halkla iliş-
kiler disiplini ile kurduğu bağ ve bu iki olgu
arasındaki ilişki, temelde bir sınırlılık üzerine
inşa olunmuştur. Türk kamu yönetimi gelene-
ğinde inkârı yadsınamaz bir gerçeklik olarak;
güçlü devlet mitinin varlığı, halkla ilişkilerin
faaliyetlerinin gelişimi noktasında, bir engel
olarak değerlendirilmelidir. “Ya devlet başa
ya kuzgun leşe, balık baştan kokar, ulu’l emre
196
YÖNETİM BİLİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ
itaat, devlet baba, devlet kuşu, devlet malı, baş
nereye ayak oraya” gibi atasözü ve deyimlerin
dilimizde yer edişi söz konusu tarihi ve kültü-
rel gerçekliğin bir yansımasıdır (Avaner, 2018:
195).
Geleneksel anlamda devlete atfedilen aş-
kın güç olmak niteliği, 1980’li yıllarda gün-
deme gelen neo-liberal dönüşüm çerçevesinde
önemli ölçüde aşınmış; kamu yönetimi orga-
nizasyonunda halkla ilişkiler faaliyetlerinin
etkinlik kazanmaya başlaması bu bağlamda
gerçekleşmiştir. 1991 tarihli Kamu Yönetimi
Araştırma Projesi’nde “Halkla İlişkiler ve En-
formasyon” şeklinde bir başlığa yer verilmiş,
kamu kurumlarında halkla ilişkiler alanında
gerekli donanıma sahip personelin yokluğu ve
kamu örgütlerinin halkla ilişkileri faaliyetleri-
nin gereklerini kavrayamamış olması önemli
birer eksiklik biçiminde değerlendirilmiştir.
“Öneriler” başlığında ise yönetimin, kendisini
halkın hizmetinde bir araç olarak görebilme-
sinin, Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün,
Enformasyona Başkanlığı’na dönüştürülmesi-
nin, mevcut halkla ilişkiler birimlerinin görev
tanımlarının netleştirilmesinin, bakanlıklara
bağlı müşavirliklerde sözcülük uygulaması-
nın başlatılmasının ve halka ilişkiler alanında
yüksek öğretim programlarının geliştirilmesi-
nin birer gereklilik olduğu söylenmiştir (TO-
DAİE, 1991). 2000’li yıllara gelinceye kadar
kamu yönetiminde halkla ilişkiler faaliyetleri
bakımından mevcut olan dağınık görünümün
önüne geçebilmek mümkün olmamış; halkla
ilişkileri birimleri, bazı devlet kurumlarının
bünyesinde birer ana hizmet birimi iken, bazı-
larında birer yardımcı hizmet birimi hüviyeti-
ne sahip olmuşlardır (Avaner, 2018: 195).
2000’li yıllara gelindiğinde ise bu durum
belirli ölçülerde değişim eğilim göstermeye
başlamıştır. İnternet ortamına aktarılan kamu
hizmetlerinin tek bir portal üzerinden gerçek-
leşebilmesi adına e-devlet uygulamasının baş-
latılması (Karkın, 2015: 681), ilerleyen süreçte
portal üzerinden sunulan hizmetlerin biçim ve
içeriklerinin zenginleşmesi, 3071 sayılı Dilek-
çe Hakkının Kullanılmasına Dair Kanun’da
yapılan değişiklik çerçevesinde, söz konusu
haktan yararlanmanın Türkiye’de ikamet eden
yabancılara da tanınması (RG: 11.01.2003:
24990), 4982 sayılı “Bilgi Edinme Kanunu”
kapsamında vatandaşların her zaman ve her
yerden idareye müracaat edebilmelerinin, bu
müracaatlara hızlı ve etkin biçimde cevap ve-
rilebilmesinin mümkün kılınması (Bulduklu
ve Türkmenoğlu, 2015: 52) ve vatandaşların
tüm kamu kurum ve kuruluşları üzerinden
doğrudan Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlı-
ğı’na başvurabilmesini sağlayan Başbakanlık
İletişim Merkezi (BİMER) ve Cumhurbaşkan-
lığı İletişim Merkezi (CİMER)’in kurulmaları
(Karkın ve Zor, 2017: 35, Darıcı, 2020: 103)
halkla ilişkiler faaliyetlerinin, kamu yönetimi
sisteminde kuvvetli bir zemine sahip hâle gel-
diğine işaret eden gelişmeler olarak değerlen-
dirilmelidir.
Halkla ilişkiler uygulamalarının yerel
yönetimlerdeki gelişimi, yerel yönetimlerin
demokratikleştirilmesi tartışması ile başat bi-
çimde ilerlemiş ve katılım mekanizmalarının
etkin kılınması bu minvalde önem kazanmıştır
(Uzun ve Ersavaş Kavanoz, 2018: 253). Yine
son dönem itibariyle sosyal medya platform-
larının sistematik biçimde kullanımı ile vatan-
daşların talep, şikâyet ve önerileri yerel yöne-
tim birimlerince geliştirilen siyasalar üzerinde
etkili olmaya başlamıştır.2
KAYNAKÇA
• Asna, A. (2006), Kuramda ve Uygulamada
Halkla İlişkiler, İstanbul, Pozitif Yayınları.
• Avaner, T. (2018), “Yönetimde Halkla İliş-
kiler, Yönetim Genel Esaslar” (Ed. N. Kar-
2 Konu hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak için bkz. (Kü-
çükşen ve Firidin, 2021).
197
YÖNETİM BİLİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ
tal ve K.A. Demir), Ankara, Orion Kitabe-
vi, 181-202.
• Bekman, M. ve Soncu, A. (2020), “Halkla
İlişkiler Modellerinde Yeni İletişim Kanal-
larının Kullanımı”, Ekonomi Maliye İşlet-
me Dergisi 3(2), 191-203.
• Bengi, H. (2012), “Tarihsel Süreç İçinde
Anadolu Ajansı’nın Özgün Kurumsal Ya-
pısı”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap
Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, 50,
299-341.
• Bulduklu, Y. ve Türkmenoğlu, A. T. (2015),
“Bilgi Toplumunda Kamu Kurumlarının
Bilgi Edinme Birimleri ve Halkla İlişkiler”,
Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırma-
ları Dergisi, 22(22), 47-64.
• Darıcı, M. (2020), “Yeni Kamu Yönetimi
Ekseninde Bir Şikâyet Mekanizması Olarak
Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi (Cİ-
MER)”, Türk İdare Dergisi, 490, 93-114.
• Ertekin, Y. (1986), Halkla İlişkiler, Ankara,
Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Ensti-
tüsü Yayınları.
• Kalender, A. (2013), “Kavram Olarak Hal-
ka İlişkiler, Dünyada ve Türkiye’de Halk-
la İlişkilerin Tarihsel Gelişimi”, (Ed. A.Z.
Özgür), Eskişehir, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, 2-30.
• Karkın, N. (2015), “Türkiye’nin E-Devlet
Politikalarının Değerlendirilmesi”, (Ed.
M. Yıldız ve M.Z. Sobacı) Kamu Politikası
Kuram ve Uygulama, Adres Yayınları, İs-
tanbul, 670-696
• Karkın, N. ve ZOR, A. (2017), “Vatandaş-İ-
dare Etkileşimi Bağlamında Bilgi Edinme
Hakkı: Bimer Örneği ve İdarede İnovas-
yon”, Marmara Üniversitesi Siyasal Bilim-
ler Dergisi, 5(1), 25-44.
• Kazancı, M. (2006), “Osmanlı’da Halk-
la İlişkiler, Selçuk İletişim Dergisi”, 4(3),
5-20.
• Küçükşen, M. ve FİRİDİN, E. (2021), “Bü-
yükşehir Belediyelerinin ve Sosyal Medya
Kullanımı Etkinliği: Trabzon Büyükşehir
Belediyesi’nin Twitter Kullanımına İlişkin
Bir Analiz”, Giresun Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Dergisi, 7(3), 491-514.
• Ledingham, J.A. (2008), “Cross-Cultural
Public Relations: A Review of Existing Mo-
dels with Suggestions for a Post-Industrio-
nal Public Relations Pyramid”, Journal of
Promotion Management, 14, 225-241.
• Mckie, D.ve Sriramesh, K. (2017), The
International Encyclopedia of Organiza-
tional Communication (Ed. J.R. Barker, J.
Keyton, T. Kuhn, P.K. Turner), John Wiley
& Sons. Inc.
• Özçağlayan, M. (2000), “Türkiye’de Tele-
vizyon Yayıncılığının Gelişimi”, Selçuk İle-
tişim, 1(2), 41-52.
• Peltekoğlu, F.B. (2007), Halkla İlişkiler Ne-
dir, İstanbul, Beta Yayınları.
• RG, Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapıl-
masına İlişkin Kanun, RG:11.1.2003, Sayı:
24990.
• Sabuncuoğlu, Z. (2004), İşletmelerde Halk-
la İlişkiler, İstanbul, Aktüel Yayınları.
• Smith, R.D. (2002), Strategic Planning for
Public Relations, Lawrence Erlbaum Asos-
ciates Publishers, London.
• TODAİE (1991), Kamu Yönetimi Araştır-
ması Genel Rapor, No: 238, Devlet İstatis-
tik Enstitüsü Matbaası, Ankara.
• Tortop, N. (2003), Halkla İlişkiler, Ankara,
Yargı Yayınevi.
• Türk Dil Kurumu (2022), Halk, https://soz-
luk.gov.tr/, Erişim Tarihi: 20.08.2022.
• Türk Dil Kurumu (2022), İlişki, https://soz-
luk.gov.tr/, Erişim Tarihi: 20.08.2022.
• Uzun, A. ve Ersavaş Kavanoz, S. (2018),
“Katılım ve Etkinlik Boyutları Açısından
198
YÖNETİM BİLİMLERİ ANSİKLOPEDİSİ
Kent Konseylerinin Değerlendirilmesi:
Trabzon Büyükşehir Kent Konseyi Örne-
ği”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilim-
ler Enstitüsü Dergisi, 9(23), 251-271.
• Ünlüer, A. O. (2000), “3984 Sayılı Radyo
Televizyon Yasası Üzerine Bir Değerlendir-
me ve Bazı Öneriler”, Selçuk İletişim Der-
gisi, 1(3), 18-24.
HARWOOD ARAŞTIRMALARI
Kürşad Emrah YILDIRIM
Doç. Dr., Anadolu Üniversite İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü, Eskişehir/keyildirim@
anadolu.edu.tr / Orcid: 0000-0002-7824-4916
Davranış bilimleri ile ilgili birçok araştır-
ma yapılmış ve bu araştırmaların bazılarında
yönetim bilimini etkileyen sonuçlara ulaşıl-
mıştır. Özellikle örgütsel davranış alanını doğ-
rudan etkileyen sonuçların elde edildiği araş-
tırmalardan birisi Harwood Araştırmalarıdır.
Harwood imalat işletmesinde 1939 yılında
Lewin tarafından başlatılan sonrasında birçok
araştırmacı tarafından sürdürülen çeşitli deney
ve araştırmalar gerçekleştirilmiştir. Literatürde
yer alan “Harwood Araştırmaları” genellikle
1947-1948 yıllarında gerçekleştirilen deneyler
ile anılmaktadır. Yapılan Harwood deneyleri
incelendiğinde genel olarak grup halinde ka-
rar verme, öz yönetim, liderlik, stereotipleri
değiştirme ve değişime karşı oluşan direnci
ortadan kaldırma gibi konularda çalışmaların
yapıldığı (Marrow, 1969: 217) söylenebilir.
Coch ve French tarafından gerçekleştirilen
Harwood Araştırması’nda yapılan deneyler
yönetim alanında yeni yaklaşımların orta-
ya çıkmasını sağlamıştır (Parlak, 2013: 81).
Araştırmanın yapıldığı, konfeksiyon alanın-
da faaliyet gösteren ve özellikle pijama ima-
latında uzmanlaşmış bir firma olan Harwood
imalat işletmesinde en önemli sorunlar; kesim
ve dikim modellerinde yapılan değişikliklerin
çalışanlarda işe geç gelme, devamsızlık ve
işten ayrılma gibi olumsuz sorunlar olmuş-
tur. İşletme, model değişikliğinin zorunluluk
olduğunu düşündüğü için yapılan değişiklik-
lerin olumsuz sonuçlarını azaltmak amacıyla
bu deneylere başlamıştır. Deneylerde çalışan-
lar üç farklı gruba ayrılmış ve her gruba farklı
yöntemler uygulanmıştır. Birinci grup kontrol
grubu niteliğindedir. Grubun günlük çalışma
düzeninde değişiklik yapılmamıştır. İşletmede
gerçekleşecek değişiklikler ustabaşı tarafından
anlatılmış ve anlatılan değişiklikler çalışanlar
tarafından uygulanmıştır. İkinci grupta ise ça-
lışanların seçtiği temsilcilerin üretim süreci-
ne dahil olması söz konusudur. Grup içinden
seçilen temsilciler yapılacak değişiklikler ile
ilgili olarak detaylı bilgilendirilmiş, üretim
miktarı, parça başı ücretler, iş standartları gibi
konularda yönetime ve değişime aktif olarak
katılımları sağlanmıştır. Grup temsilcileri tüm
gelişmeleri grubun diğer üyelerine aktarmış-
tır. Üçüncü grupta ise grubun bütün üyeleri
değişime dahil edilmiş, süreçlerin tamamında
görüşleri alınarak yönetime tam katılım sağ-
lanmıştır (Eren, 2003: 41 ve Şener, 2021: 63).
Deneyler sonucunda mevcut düzenin de-
vam ettirildiği ve değişiklik gerçekleştiril-
meyen birinci grupta üretim sürecindeki de-
ğişikliklerin grubun verimliliğini düşürdüğü
dolayısıyla üretimin azaldığı, işletmenin kro-
nik sorunu haline gelen işe gecikme, işe gel-
meme ve işten ayrılma oranlarının yükseldiği
gözlemlenmiştir. Seçilen temsilcilerin yöneti-
me katıldığı ikinci grupta ise bir süre verim-
liliğin azaldığı belirli bir süre sonra eski se-
viyelere yükseldiği, işletmenin kronik sorunu
haline gelen işe gecikme, işe gelmeme ve işten