ArticlePDF Available

Bir Yumuşak Güç Unsuru Olarak Hollywood Yapımlarında Doğulu Algısı ve Zero Dark Thirty Filmi Üzerine Eleştirel Söylem AnaliziThe Perception of the East in Hollywood Productions as a Soft Power Element and Critical Discourse Analysis on Zero Dark Thirty

Authors:

Abstract

11 Eylül 2001'de El-Kaide’nin üstlendiği bir terör saldırısı ile Dünya Ticaret Merkezi kuleleri yerle bir edildikten sonra Amerika, saldırının sorumlusu olarak Usame Bin Ladin’in arama faaliyetlerine girişir. Bu süreç. Yaklaşık 10 yıllık bir süreyi bulan bir zaman dilimini kapsar. Zero Dark Thirty (2012) işte Amerikan istihbaratının bu süreci nasıl yönettiğini anlatması bakımından ilginç bir filmdir. Türkiye ve Dünyada ilginç tartışmalara neden olan film Hollywood üretim kalıpları içinde Amerikan hegemonyasının güncel bir versiyonunu oluşturur. Bu makale eleştirel söylem analizi yöntemini güç, iktidar, adalet, tarih ve öteki kavramlarından oluşan analiz kitini kullanarak filmin başlattığı tartışmayı analiz etmektedir. Gerek filmin ortaya koyduğu söylem gerek basında çıkan tartışmalar, diğer yandan tarihsel ve sosyolojik bağlamlar dikkate alındığında incelenen filmin öncekilerden tek farkının daha nitelikli bir senaryoyla ve daha etkili teknolojik donanımla çekilmiş olmasıdır. Amerikalılara göre terörün nedeni cihatçı İslami görüşlerdir. İslam, Amerikan değerleri ve yayılmacı politikalarına hizmet ettiği ölçüde muteber ve mukaddestir mesajı incelikli bir şekilde sunulmaktadır. Özünde Amerikan kapitalizmi, anti hümanist pozitivizm, bireysel pragmatizm gibi Amerikan devletinin ideolojik aygıtları görsel kompozisyon içinde öne çıkan unsurlar olarak varlığını devam ettirmektedir.
International Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS)
December 2022: Volume 8 (Issue 2) / e-ISSN : 2458-9381
DOI: 10.46442/intjcss.1201765
** Sorumlu yazar: Mustafa Aslan, aslanm@sakarya.edu.tr 233
Araştırma Makalesi ● Research Article
Bir Yumuşak Güç Unsuru Olarak Hollywood Yapımlarında Doğulu Algısı ve Zero Dark
Thirty Filmi Üzerine Eleştirel Söylem Analizi
The Perception of the East in Hollywood Productions as a Soft Power Element and Critical
Discourse Analysis on Zero Dark Thirty
Mustafa Aslan,a Serhat Yetimovab
a Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi, Sakarya, Türkiye.
aslanm@sakarya.edu.tr
ORCID: 0000-0001-5322-767X
b Doç. Dr. Sakarya Üniversitesi, Sakarya, Türkiye.
serhaty@sakarya.edu.tr
ORCID: 0000-0001-5674-0284
MAKALE BİLGİSİ
Makale Geçmişi:
Başvuru tarihi: 09.11.2022
Düzeltme tarihi: 28.12.2022
Kabul tarihi: 28.12.2022
Anahtar Kelimeler:
Siyasal İletişim,
Sinema,
Propaganda,
Savaş, Terör,
11 Eylül.
ÖZ
11 Eylül 2001'de El-Kaide’nin üstlendiği bir terör saldırısı ile Dünya Ticaret Merkezi kuleleri yerle
bir edildikten sonra Amerika, saldırının sorumlusu olarak Usame Bin Ladin’in arama faaliyetlerine
girişir. Bu süreç. Yaklaşık 10 yıllık bir süreyi bulan bir zaman dilimini kapsar. Zero Dark Thirty
(2012) işte Amerikan istihbaratının bu süreci nasıl yönettiğini anlatması bakımından ilginç bir
filmdir. Türkiye ve Dünyada ilginç tartışmalara neden olan film Hollywood üretim kalıpları içinde
Amerikan hegemonyasının güncel bir versiyonunu oluşturur. Bu makale eleştirel söylem analizi
yöntemini güç, iktidar, adalet, tarih ve öteki kavramlarından oluşan analiz kitini kullanarak filmin
başlattığı tartışmayı analiz etmektedir. Gerek filmin ortaya koyduğu söylem gerek basında çıkan
tartışmalar, diğer yandan tarihsel ve sosyolojik bağlamlar dikkate alındığında incelenen filmin
öncekilerden tek farkının daha nitelikli bir senaryoyla ve daha etkili teknolojik donanımla çekilmiş
olmasıdır. Amerikalılara göre terörün nedeni cihatçı İslami görüşlerdir. İslam, Amerikan değerleri
ve yayılmacı politikalarına hizmet ettiği ölçüde muteber ve mukaddestir mesajı incelikli bir şekilde
sunulmaktadır. Özünde Amerikan kapitalizmi, anti hümanist pozitivizm, bireysel pragmatizm gibi
Amerikan devletinin ideolojik aygıtları görsel kompozisyon içinde öne çıkan unsurlar olarak
varlığını devam ettirmektedir. Nitekim Zero Dark Thirty filminde kullanılan ileri kamera ve efekt
teknolojisi ve yenilenmiş Hollywood estetiği pragmatik-kapitalist söylemini ve Amerikan
hegemonyasını örneklendirir şekildedir.
ARTICLE INFO
Article history:
Received: 16.08.2022
Received in revised form: 26.12.2022
Accepted: 22.09.2022
Keywords:
Political Communication,
Cinema,
Propaganda,
War,
Terrorism,
9/11.
ABSTRACT
Digitalization affects and transforms areas that are an integral part of daily life such as education,
After the World Trade Centre towers were destroyed by a terrorist attack undertaken by Al-Qaeda
on September 11, 2001, America began searching for Osama Bin Laden as the culprit of the attack.
This is the process covers a period of approximately 10 years. Zero Dark Thirty (2012) is an
interesting film in that it tells how the American intelligence manages this process. The film, which
causes interesting debates in Turkey and the world, creates a current version of American hegemony
within Hollywood production patterns. This article analyzes the discussion initiated by the film by
using the critical discourse analysis method and the analysis kit consisting of power, power, justice,
history and other concepts. Considering both the discourse of the film and the debates in the press,
as well as the historical and sociological contexts, the only difference of the examined film from its
predecessors is that it was shot with a more qualified scenario and more effective technological
equipment. According to Americans, the cause of terrorism is jihadist Islamic views. The message
that Islam is dignified and holy to the extent that it serves American values and expansionist policies
is delicately presented. In essence, the ideological devices of the American state, such as American
capitalism, anti-humanist positivism, and individual pragmatism, continue to exist as prominent
elements in the visual composition. As a matter of fact, the advanced camera and effects technology
and the renewed Hollywood aesthetic used in Zero Dark Thirty exemplify the pragmatic-capitalist
discourse and American hegemony.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
234
Atıf Bilgisi / Reference Information
Aslan, M., Yetimova, S. (2022). Bir Yumuşak Güç Unsuru Olarak Hollywood Yapımlarında Doğulu Algısı ve Zero Dark Thirty Filmi Üzerine
Eleştirel Söylem Analizi. Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 8 (2), Güz, s. 233-250.
Giriş
Kamu diplomasisi, devletlerin ulusal çıkarları için diğer devletlerin politik aktörlerini ve halkını etkilemeye yönelik
stratejik girişimler olarak tanımlanmaktadır. Ülkelerin imajının ve itibarının yükseltilmesi hedefiyle birçok faaliyetin
çok yönlü planlanması, kamu diplomasisin yumuşak güç ile yürütülmesi anlamına gelmektedir.
Kitleleri etkileme gücüne sahip sinema; kurgu, belgesel, animasyon, çizgi film ve daha birçok alt türleriyle kamu
diplomasisinin en işlevsel araçlarından birisidir. Kamu diplomasisi bağlamında en etkili yumuşak güç unsuru ise
sinemadır. Televizyon, gazete, radyo gibi konvansiyonel araçlar bilgi yoğun kitle iletişim araçlarıdır. Bu araçlar daha
çok bilgi aktarmak, bilgilendirme yapmak için kullanılmaktadır. Kitle iletişim araçları içinde duygu yoğun bir araç
olan sinema ise hedef kitleyi harekete geçirme kabiliyetine sahiptir. Doğrudan duyguya hitap eden sinema; gündem
belirleyebilme, kamuoyu oluşturabilme ve algıları şekillendirebilmektedir.
Sinemanın kitleleri manipüle etme gücünün farkına varan Amerika, Hollywood’u diplomatik bir enstrüman olarak
kullanmaktadır. Hollywood filmleri ile Amerikan dış politikası karşılıklı bir okumaya tabi tutulduğunda,
Hollywood’un ABD politikalarının servis edildiği bir mecra olduğu görülecektir. Bu yapısıyla Hollywood film
endüstrisi sistemini beslerken aynı zamanda sistemden de beslenmektedir.
Toplumların dini değerleri, düşünce sistemleri, sosyo-kültürel ve ekonomik yapısı Hollywood sineması aracılığıyla
biçimlendirilmektedir. Toplumların politik eğilimlerine ve politika yapıcıların kararlarına etki etmek bir yana, yeme
içme alışkanlıkları, yaşam tarzı gibi dönüşümü zor ve fakat etkisi çok uzun sürecek kültürel değişimi de
tetiklemektedir. Amerikan kültürü Hollywood aracılığıyla tüm dünyaya pazarlanmaktadır.
Zero Dark Thirty (2012) filmine bakmadan önce konunun tarihsel planına dair genel bir tarihsel tarama yapmak
oldukça önemli bir zemin oluşturacaktır. Filmdeki olayların geçtiği Pakistan ve Afganistan’ın yakın tarihini
incelemek için öncelikle İngiltere’nin Hindistan özelinde yürüttüğü kolonyal faaliyetleri hatırlamak gerekmektedir.
İngiltere ile Rusya arasında bir egemenlik mücadelesi ile geçen 19. Yüzyılın dünyasında, İkinci Dünya Savaşı’na
kadar İngiltere başat bir rol üstlenmişken, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribat nedeniyle İngiltere süreç içinde
geri atmak zorunda kalmış, Hindistan da bu arada bağımsızlığını kazanmıştır. Bu sefer de ikili küresel rekabet
Amerika ile SSCB arasında 1990’lara kadar yaşanmıştır. SSCB’nin dağılmasıyla birlikte ise Amerika 2021’e kadar
Afganistan’da doğrudan, Pakistan’da da dolayıyla şekilde iktidarı elinden tutan; onu temelden etkileyen bir güç
haline gelmiştir. Pakistan ve Afganistan’daki aşırı hareketlerin dinsel, ulusal veya etkin kökende ortaya çıkmasının
temel nedeni yürütülen kolonyal saldırıların ülkelerin sosyo-ekonomik ve politik düzenlerini alt üst etmesi
nedeniyledir. Marjinal hale getirilen Hindistan, Pakistan ve Afganistan gibi bu ülkelerin toplulukları son çare olarak
silaha ve terör hareketlerine yönelmiş, sorunların daha da içinden çıkılamaz hale gelmesine görece katkı sunmuştur
(Yetimova, 2019).
Zero Dark Thirty (2012) adlı film ile ilgili yapılan literatür taramasında makale çalışmasına ulaşılmamakla birlikte
Kaymaz’ın (2018) hazırladığı Post-Yapısalcı Uluslararası İlişkiler Bağlamında Görüntünün Rolü: 11 Eylül Sonrası
Holywood Sinemasının Yarattığı Irak ve Afganistan İmajı adlı yüksek lisans tezinde bir alt bölümün hazırlandığı
tespit edilmiştir.
1. Yumuşak Güç ve Kamu Diplomasisi
Gündem belirlemenin ve politik aktörlerinin karar alma süreçlerine etki etmenin en bilinen iki yöntemi; sert ve
yumuşak güç kullanımıdır. Soğuk savaş döneminde devletlerin askeri kapasiteleri ve operasyon kabiliyetlerinin
yerini hedef kitleyi yönlendirebilme ve ikna edebilme kapasitesi almıştır. Amerikalı siyaset bilimci Joseph Nye,
devletlerin bir başka ülkeyi ve o ülkenin vatandaşlarıetkileme ve yönlendirebilme kabiliyetini “yumuşak ç
olarak tanımlamaktadır. (Nye, 2005: 14). Nye’a göre dünyada (2005); küresel sistemin çok kutuplu yapısı ve
medyanın artan etkisiyle birlikte sert güç olarak nitelendirilen askeri ve ekonomik gücün etkisi azalırken, ikna ve
rızaya dayalı bir sistem olan yumuşak güç kullanımı yaygınlaşmaktadır. Hem daha düşük maliyetli ve daha kalıcı
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
235
sonuçlar doğurabilmesi hem de rıza unsuru içermesi bakımından yumuşak güç, uluslararası politikada en etkin ç
olarak kabul edilmektedir (Medin, Koyuncu, 2017).
Devletler kültür ve ideolojilerini diğer ülke insanlarına anlatma, onlarda hayranlık uyandırma, gündem belirleme,
algıları şekillendirme ve politik aktörleri etkileyebilmek için; radyo, televizyon, gazete, edebiyat, müzik, tiyatro ve
sinema gibi bir takım yumuşak güç unsurlarını bir arada veya ayrı şekilde kullanırlar. Bu araçlar arasında daha geniş
kitlelere ulaşabilme ve yoğun duygu aktarımı sayesinde sinema, ABD başta olmak üzere devletler tarafından en sık
kullanılan araçlardan biridir (Çevik, 2015: 396-397). Uygun izleme koşullarında beş duyu organına aynı anda hitap
edebilen sinema; bir fikir ve düşüncenin karşı tarafa aktarılmasında oldukça etkili bir araçtır.
2. Hollywood Film Endüstrisi
Hollywood kapasitesi, insan kaynağı ve ekonomisiyle dünyanın hiçbir yerinde başka bir sinemada olmayan işletim
modeliyle endüstrileşmesini tamamlamış bir sistemdir. Amerikalıların daha şanslı, daha zengin ve daha özgür
oldukları anlatılan Hollywood, dünyaya Amerika’yı ve “Amerikan rüyası”nı hegemonik bir söylem olarak
sunmaktadır. Amerikan dış politikası gözetilerek yazılan senaryolar, bu senaryolardaki roller için seçilen oyuncular,
gerçekliğin aktarılmasında önemli işlev gören mekânlar, hikâyede amaçlanan duygunun seyirciye doğru geçmesi için
bestelenen müzikler ve daha birçok detay küresel ölçekte ABD’nin aldığı kararlar için meşru bir zemin
oluşturmaktadır. (Pınar, 2017: 254) Amerika, Hollywood yapımlarını kendi toplumunun siyasi ve kültürel
değerlerini, inançlarını ve düşüncelerini dünyaya yaymak için bir fırsat olarak değerlendirmektedir.
Amerika, filmler aracılığıyla tüm dünyaya kültürünü ve yaşam tarzını pazarlamaktadır. Bunu yaparken Amerika
sadece politik/psikolik üstünlüğü elde etmiş olmuyor; diğer ülke vatandaşlarının kültürel değişimini de tetikleyerek
uzun vadede Amerikan mallarının (filmler, teknolojik ve endüstriyel ürünler vb.) uluslararası pazar paylarını
artırıyor. Bu açıdan bakıldığında Amerika, Hollywood endüstrisine yaptığı yatırımları geri kazanıyor. Filmlerde
aktörlerin giydikleri kot pantolonlardan aktrislerin saç modellerine, film içinde görülen arabalardan evlerde
kullanılan araç-gereçlere, yemeklerden içeceklere kadar bütün detaylar Amerikan ürünlerinin uluslararası pazarlarda
kullanım oranının artmasını hedefliyor.
Bugün dünya üzerinde dağıtım ağı en yaygın gazlı içecek Amerikan kolasıdır. Metropollerdeki süpermarketlerden
Afrika’nın en ücra köşesindeki köy bakkalına kadar dünya üzerinde CocaCola’nın girmediği, satış yapmadığı bir yer
yoktur. Aynı şekilde McDonald’s da dünya genelinde merkezi yerleşim yerlerinin hemen hepsinde şubesi olan dünya
üzerinde en yaygın hazır yiyecek marketlerin başında gelmektedir. Sadece CocaCola ve McDonald’s örnekleri bile
Amerikan fastfood kültürünün dünyaya pazarlanması ve Amerika’nın büyük bir ekonomik sermayeyi elinde
tutmasına gösterilebilecek en somut örneklerdir. Konuyu Toplumun McDonald'laştırılması adlı çalışmasında oldukça
detaylı şekilde inceleyen Ritzer (2011, s.2) konuyu şu şekilde özetlemektedir: "McDonaldlaştırma yalnızca restoran
sanayisini değil, eğitim, iş, sağlık, seyahat, zevk, rejim, politika ile birlikte toplumun tüm diğer özelliklerini de
etkilemektedir. McDonaldlaştırma, dünyanın etkilere kapalı gibi görünen kurum ve kısımlarına yayılarak
değiştirilemez bir süreç olmanın her tür belirtisini göstermiştir.”
Herkesin CocaCola sevdiği ve McDonald’s şubelerinden yemek yediği bir sistemde, beğeniler ve zevkler
aynılaşmakta, yerellik ortadan kalkmaktadır. Yerel değerlerin, beğenilerin, kültürün yavaşça silinerek yerine
Amerikan kültürünün yerleştirilmesi projesi Hollywood filmleri aracılığıyla yürütülmektedir.
Dünya sinemasında bir filmin Hollywood filmi olup olmadığını anlamak hiç de zor değildir. Hollywood filmlerinin
anlatı yapısı benzer kalıpları kullanmaktadır. Literatürde buna klasik anlatı sineması adı verilir. Hikâye ikili
karşıtlıklar üzerine kuruludur. Bu ikili karşıtlıklar çok temel olarak iyiler ve kötüler şeklinde karşımıza çıkar. İyiler
genellikle olağanüstü özelliklerle donatılırken; kötüler beceriksiz, konusuna yeterince hâkim olmayan ve görece
eksik bilgiye sahiptirler. Filmin kahramanı çoğunlukla saf/beyaz Amerikalı ve bir erkektir. Anti-kahraman ise
Amerikan olmayan ya da Amerikalı olması durumunda sistemin kabul etmediği kişilerden seçilir. Hollywood
filmlerinin iyi karakterleri birbirine çok benzerken, karşısına konumlandırılan öteki; kimi zaman Rus ajanı olur, kimi
zaman Çinli ya da Japon, kimi zaman da Orta Doğulu teröristlerdir. Dahası iyi karakterler güzel, bakımlı ve temiz
giyinirken kötüler çirkin, bakımsız, pis ve özensiz olarak sunulmaktadır.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
236
Hollywood bir endüstrisidir. Tıpkı bir fabrika gibi işler ve bu sistemde her şeyin bir karşılığı vardır. Tomruklar
marangoz atölyesine geldiğinde hiçbirisi birbirine benzemez. Boyları, kalınlıkları ve yapıları birbirinden farklıdır.
Marangozun tezgahından geçen tomruklar atölyeden çıkarken tek tipleşirler. Hollywood bu haliyle bir marangoz
öteleyesini andırmaktadır. Seyircinin farklılıklarını ortadan kaldırmayı amaçlar, özgün bakışları yok eder ve bireyleri
tektipleştirir (stereotype).
Güncel Box Office istatistiklerine bakıldığında dünya film piyasasını Hollywood kontrol etmektedir denebilir.
Gösterim ve dağıtım ağını elinde bulunduran büyük yapım şirketlerinin (bu şirketler Hollywood endüstrisini
oluşturlar) izni olmadan sinema salonunda hiçbir film izlenemez. Bağımsız sinema gösterim salonları hariç (bu
salonların sayısı oldukça azdır) diğer salonlar Hollywood’un kontrolündedir. Bu açıdan bakıldığında ülke olarak çok
film üretmek bir anlam ifade etmemektedir. Bir yerli yapım filmin vizyona ne zaman gireceği, hangi salonlarda
gösterileceği ve kaç hafta gösterimde kalacağının kararı Hollywood tarafından verilmektedir. Böyle bir sistemde
seyirci Hollywood yapımlarına muhtaç bırakılırken tüm nyaya sinema filmleri aracılığıyla “Amerikan rüyası”
pazarlanmaktadır
1
.
Ulusoy (2006), Amerikan sinemasının yükselişinin belli toplumsal koşullara ve bazı önemli farklılıklara borçlu
olduğunu bildirmektedir. Bunlar maddeler halinde özetlenecek olursa;
a) Amerikan sineması, Amerika’nın bir göçmenler ülkesi olması dolayısıyla herkesin anlayabileceği bir sadelik
içermektedir. Hikâyede ve anlatımda yalınlık ilkesi bu sebeple farklı kültürlerden gelen insanların rahatlıkla
anlayabileceği bir yapıyı oluşturmuştur. Bu durum herkese hitap etmesinde belirginleşen popülerlik anlayışını
geliştirmiştir.
b) Klasik Hollywood tarzının doğmasında toplumun homojen tek bir ulusal kültüre sahip olmaması önemli bir
nedendir: “Daha sonra bu filmler, tüm dünyadaki farklı kültür ve anlayışlardan gelen pek çok insanı rahatlıkla
etkileyebilerek onların sinema anlayışını değiştirmiştir. Klasik Hollywood tarzı sinema anlayışı, anlatının
devamlılığını, temsilin gerçekliğini ve anlaşılırlığını öne çıkaran, seyirciyi kurgunun içine çeken bir tarzdır
(Barbier ve Lavenir, 2001, s.194’ten aktaran Ulusoy, 2006, s.13).”
Melis Behlil ise Seyir Sinema Dergisi’nin 2005 yaz sayısında kelem aldığı Global Sinema ve Dünya Sineması başlıklı
yazısında standart bir Amerikan sineması dilinin oluştuğu ve tüm dünyada taklit edildiği artık bir gerçektir:
“Kendi başına bir sinema tarihi, yenilenen ve genişleyen bir sinema dili olan Amerikan Sineması'nın gücü,
standartlaşması, kurduğu ekonomik denge, yeni teknolojileri kullanması, star sistemi, her sosyal sınıfa hitap
etmesi ve de profesyonel satıcılar aracılığıyla pazarlanmasından gelmektedir. Kültürel ürünün
sanayileşmesinin özgür bir biçimi olan Hollywood endüstrisi kendisinde kalıcı olarak evrim geçirebilecek
kaynakları bularak, bunları işlemekte ve insanlara sunmaktadır. Özellikle tamamen 'Amerikalı' olduğu halde
klasik devamlılık kurgusu ile tüm dünyayı etkileyen ve hatta Western kültürü olmayan ülkelerde dahi
taklitleri yapılan Western filmler, Hollywood Sineması'nı tüm dünyada popülerleştiren en önemli
faktörlerden biri olmuştur (Behlil, 2005, s.34'ten akt. Ulusoy, 2006, s.13).
Amerikan sinema endüstrisinin küresel çapta başarı kazanmasının en önemli nedenlerinden biri de tür sinemasını
etkin bir biçimde kullanmış olmasıdır. Western, korku, gerilim, müzikal, melodram, dram, komedi, belgesel, savaş
vb. türlerin daha kolay bir izleme gerçekleştirmek için ön plana çıkarıldığı ürünler, sinemanın ticari bir işletmeye
dönüşmesinde etkin birer rol üstlenmiştir:
“(...) her biri birer kültürel sime, yapay ama yaşayan ve tüm insanlara hitap eden kültür taşıyıcısı olan
yıldızları, daha önce bahsettiğimiz üzere vodvil tiyatrosu geleneğinden sinemaya geçmesi, Hollywood'un
popülerliğini arttırmıştır. Kârı ve ilgiyi standartlaştıran işletme stratejileri olan film türler ve yıldız sistemi
Hollywood'un en önemli ihtiyacı olan satışı garantilemiştir (Abisel, 1995, s.42-43’ten aktaran Ulusoy, 2004,
s.13-14).
1
Bu bağlamda Kapalı Gişe: Türkiye'deki film dağıtım krizi üzerine bir alan araştırma (Only Blockbusters Left Alive) adlı
belgeselin sunduğu bilgiler oldukça önemlidir. Belgeseli izlemek için: https://www.youtube.com/watch?v=QXRJnj-jVvU
(Erişim Tarihi: 07.11.2022)
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
237
Hollywood sisteminin başarısındaki temel faktörlerden biri de Fordizm adıyla bilinen endüstriyel ürün üretim
mantığında bir üretimi içermesidir. Bu üretimin temel özelliği bir fabrikada üretilen araba gibi seri bir biçimde ve
belli uzmanlaşmaların yardımıyla sayıca fazla bir üretim gerçekleştirip ihracat yapmak ve kitle ekonomisini standart
ürünlerle güçlendirmektir. Bu bakımdan Amerikan ekonomisi Avrupa pazarında, sinema salonlarına daha ucuz
maliyetle filmler satabilmiş, Avrupa ülkelerinin kendi ürünlerinin böylelikle önüne geçebilmiştir (Türkoğlu 2003;
O’Regan, W, Adorno, 2003’ten akataran Ulusoy, 2004, s.16)
3. Hollywood-Devlet İlişkisi
Amerikan sinemasının küresel bir aktör haline gelişinde tarihsel temellerin ve bir dizi kurumun rolü bulunmaktadır.
Hennebelle (1992) Amerikan sinemasının özellikle 1918’den sonra küresel ölçekli politikalarla dünyada egemen hale
gelmeye başladığını belirtmektedir. Bu politikalar arasında yer alan “Brain Drain” uygulamasında örneğin Charles
Ford, Avrupalı yönetmenlerin Amerika'ya gelmelerinin Amerika tarafından teşvik edildiğini belirtmektedir. Bu
sayede Michael Kertesz, Alexander Korda, Paul Fejos, Victor Sjostrom, Mauritz Stiller Greta Garbo Benjamin
Chiristensen gibi yönetmenlerin Avrupa’dan Amerika’ya gittiği görülmektedir. Diğer taraftan 1925'te Amerika
Sinema Filmleri Derneği (Motion Picture Association of America- MPAA)'nın kurulması ile birlikte sinema
şirketlerinin faaliyetleri uluslararası düzeyde belirgin bir biçimde artış göstermeye başlamıştır. Thomas H. Guback
İkinci Dünya Savaşı sonrasında MPAA'nın Avrupa'daki üstünlüğünü kanıtladığı görüşündedir. Örneğin, 1946-1949
yılları arasında 2600'den fazla Amerikan filmi İtalya'da; 1300'ü aşkın film de Hollanda'da gösterime girmiştir.
1946’ya gelindiğinde ise Amerika Sinema Filmleri İhracatı Derneği (Motion Picture Export Association of America-
MPEAA) kurulmuştur. Bu kurumun küçük bir dış işleri bakanlığı gibi çalışarak; kurumun, Amerika’nın yabancı
hükümetlerle doğrudan anlaşma yapmaya yönelik yetkilendirilmesi Amerikan sinemasının küresel gelişmesinde
öncü bir rol üstlenmiştir.
Hollywood Amerikan devlet politikasının bir ürünüdür. O sebeple Amerikan ulusal çıkarları ile ters düşen hiçbir
projeye onay verilmez. Pentagon ile sinema endüstrisi arasında tahmin edilenin ötesinde bir birliği vardır.
Amerikalı yazarlar Michael Ryne ve Dougles Kellner, 1988 yılında yayınladıkları ve 2002 yılında Politik Kamera
ismiyle Türkçeye çevrilen kitaplarında; Beyaz Saray ve Hollywood arasında resmi temasın olduğu ilk toplantıdan
bahsederler. ABD başkanı Franklin Roosevelt bir grup yapımcı yönetmeni Beyaz Saray'a davet ederek, Amerikan
çıkarlarına uygun filmler yapmalarını istemiştir. 1942 yılında Beyaz Sarayda yapılan bu toplantının hemen ertesinde
Hollywood'da bir irtibat bürosu kurulmuştur (Ryne & Kellner, 2002). Hollywood’un içinde kurulan bu büronun
görevi Amerikan hükümetinin politikalarını filmler aracılığıyla ulusal ve uluslararası kamuoyuna anlatmaktır.
Bu birliği sayesinde büyük bütçeli filmler yapabilme kabiliyeti elde eden Hollywood Amerikan ordusunun tüm
imkanlarından yararlanmakta ve devlet reflekslerini öğrenmektedir. Helikopterler, savaşta kullanılan mühimmatlar,
askeri araçlar, tanklar, uçak savarlar, savaş gemileri, jetler, askeri üstler vb. Hollywood’un kendi bütçesiyle temin
edemeyeceği imkanlar filmlerde sıklıkla kullanılmaktaydı (Ryne & Kellner, 2002: 32-36).
Pentagon’un lojistik olarak desteklediği filmler arasında; Im Legend, Transformers II, The Lucky Ones, Iron Man,
The Messenger, War of The Worlds gibi filmler sayılabilir. ABD, Hollywood sinemasının büyümesini ve bir endüstri
olmasını planlamıştı. Daha sonra Hollywood sinemasını ulusal politikaları için kullanmaya başladı. Aslında buna
tam olarak “kullanma” diyemeyiz. Çünkü Hollywood, Louis Althusser’in tanımlamasıyla devletin ideolojik aygıtı
haline gelmişti. Soğuk savaş döneminde ABD sinemayı etkin bir enstrüman olarak kullandı. O dönemde sinemalarda
yoğun bir şekilde SSCB aleyhine filmlerin vizyona girmesi sağlandı. SSCB’nin dağılmasının ardından; İran, Kuzey
Kore, Çin, Irak gibi uluslararası arenada ABD’nin sorun yaşadığı ülkeler Hollywood yapımlarında kahramanın
karşısındaki “öteki” olarak yerini almaktaydı.
4. Hollywood’un “Ötekisi”
Hollywood sistemi her şeyden önce siyasi ve ekonomik fayda sağlayıcı endüstriyel bir mekanizmadır. Stüdyolarda
oluşan bir şehir büyüklüğündeki yapıların ortak adıdır. Bu yapının üç temel şubesi vardır: Üretim, dağıtım ve
gösterim. Üretim Los Angeles ve çevresinde 1910’lardan itibaren Hollywood diye bilinen bol güneşli vadide yapılır.
Dağıtım da aynı şekilde Hollywood şirketlerince dünyaya yapılır. Hiçbir şirket Hollywood kadar uzaklara uzanan bir
endüstri değildir. 1960’larda televizyonun günlük hayata girmesine kadar sinema filmleri 6.000 kişilik sinema
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
238
salonlarında izlenir bir görünümdedir. Hollywood’un bu üç alandaki etkinliğini dünya çapında kurmasında şu tarihsel
süreçler önemli bir rol oynamıştır (Gomery, 1998, s.245-246):
1. 19. Yüzyılın sonlarından itibaren Hollywood’un yükselişi
2. 1930-1940’lardaki stüdyo sistemi
3. 1950’lerle birlikte televizyonun gündelik hayata girişi
4. 1970’lerle birlikte gişe rekorları kıran “blocbuster
2
”ların sahneye çıkışı
Mayer, Gomery, Vogel’in de belirttiği gibi Hollywood’un dijital olarak yeni bir dönemi başlattığı yıl 1970’ler
sonrasıdır. Özellikle Jaws (1975) ve Star Wars (1977) ile başlayan yeni akım Hollywood’un egemenliğini
perçinlemesinde başat roller üstlenmişlerdir. Televizyonların banliyö insanlarını da izleyici olarak içine aldığı bir
dönemde sinemaya gitme eğilimi bitmiş gözükse de hala 1 milyar insan Amerika’da sinemaya gitmeye devam
emektedir. Milyonlarca insan alışveriş merkezlerindeki multiplex sinema salonlarına gitmekte ve Hollywood
“blockbuster”larını görmek istemektedirler. Günümüzde Amerika’da insanlar 250 milyar saatini televizyon başında
geçirmektedir. Bu durum ortalama saatlik ücretin 10 $ olduğu Amerika’da çok önemli bir yatırımı da beraberinde
getirmekte ve Hollywood’un televizyon yatırımlarına neden önem verdiğini açıklamaktadır (Gomery, 1998, s.249-
253).
Who Framded Roger Rabbit? (1988), Jurassic Park (1993) gibi filmlerde açıkça görülen teknolojik yaratımlar ve
bilgisayarın egemen olduğu kurgusal görsellikler sinemanın büyüsünü daha da arttırmıştır. Fakat unutmamak gerekir
ki sinema ne kadar teknolojik olsa da metin bazında ideolojik kurgudan bağımsız değillerdir (Gomery, 1998, s.249).
Amerikan sinemasının ya da görsel-işitsel gücünün dünya çapında etkin olmasının en önemli belirleyicisi medya
yakınsamasında ortaya çıkmaktadır. Yapımcı sinema şirketleri sadece sinema ile değil medya veya görsel-işitsel-
yazılı basın gibi tüm iletişim alanlarıyla entegre çalışmalar yürütmekte; birinden kazandıkları ile bir diğerini
beslemekte böylelikle büyüme daha hızlı gerçekleşmektedir. Bu üretim modeli günümüzde etkinliğini fiber optik
sistemlerin gelişmesine paralel olarak daha da arttırmıştır. Viacom adlı şirketin Paramount adlı birimi, Simon &
Schuster ile birlikte dünyanın öncü kitap yayımcılığını yapmaktadır. Aynı şekilde MCA, Warner ve Sony müzik hem
yapım hem de dağıtım başlıklarında aktiflerdir. Time Warner yine dünya çapında dergicilikte öncüdür. Disney, MCA
ve Viacom’un Paramouth’un geliştirdiği tema parklar dünyada öncü birer eğlence odaklı tüketim zincirini
oluşturmaktadır. Robert Murdoch’un haber kanalı imparatorluğu dünya çapında bir yayıncılık ağı ile çalışmaktadır.
Hollywood bu yolla video ve bilgisayar ve interaktif medyanın merkezinde yer almaktadır (Gomery, 1998, s.251).
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan Soğuk Savaş döneminde SSCB, ABD için en büyük tehlikeydi. O dönemde
çekilen filmler arasında örneğin Rambo I, II, III, Yaratık II, Top Gun, Av, Zor Ölüm, Zafer, Kızıl Ekim gibi filmler
her iki ülkenin ideolojik savaşının da perdeye yansımasıydı. ABD’nin kamu diplomasisi bağlamında sinemayı etkin
enstrüman olarak kullanımına en iyi örnek hiç şüphesiz Rocky ve Rambo serileridir. ABD–SSCB ilişkisini
hikayesinin merkezine alan bu filmlerde Amerika, uluslararası kamuoyuna barışçıl, dürüst ve özgürlükçü bir politika
yürüttüğünü anlatır. Rambo filminde kahramanın kilometrelerce uzağa başka bir coğrafyaya neden gittiğine ilişkin;
bölgeyi Sovyet-Rus sömürüsünden kurtarmak ve Afgan halkının özgürleştirilmesini sağlamak iki temel argüman
olarak sunulmaktadır (Esen ve Aslan, 2015).
ABD ile SSCB arasındaki siyasal gerilimin ele alındığı filmlerde; iki ülkeyi temsil eden karakterlerin karşı karşıya
gedikleri, Amerika’nın iyiyi SSCB’nin ise kötüyü temsil ettiği görülmektedir. Hollywood filmlerinde Amerikalı
karakterler ile Rus karakterlerin sürekli karşı karşıya geldiğinin altını çizen Ebru Ejder (2007: 88), karşılaşmaların
hiçbirisinin romantik bir karşılaşma olmadığına, hikâyenin bir aşk etrafında şekillenmediğine, filmlerin sonunda
karakterlerin birbirlerini anlamaya çalışmadıklarına ve empati yapmadıklarına dikkat çekmektedir.
Filmlerde Amerikalı karakterlerle sıklıkla karşı karşıya gelen ya da hikâyede olumsuzlanan sadece SSCB değildir.
Hollywood yapımlarında; büyüyen sanayisiyle tehdit oluşturan Almanya, Uzak Doğu’da yükselen ve günden güne
2
Gişe hasılatını doğrudan amaçlayan filmler için kullanılan terim
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
239
parlayan ekonomisiyle Japonya, Orta Doğu planlarının uygulanmasında ABD’nin hızını yavaşlatan İran ve ucuz
gücü sayesinde küresel piyasaları etkileyen Çin filmlerde “öteki” olarak konumlanmaktadır.
İkinci Dünya Savaşı’nda Japon askerlerinin işgal ettiği topraklarda yerli halka yaptığı işkencelerin Hollywood
filmlerine (Thin Red Line, Pearl Harbour) sıklıkla konu olmasının sebebi; Japonya’nın ABD sermayesine ve
mallarına ulusal pazarında yeterince yer açmaması olabilir. Orta Doğu’da Amerika’nın çıkarı doğrultusunda hareket
etmeyen; Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Irak, Suriye vb. ülkeleri ötekileştiren Hollywood; uluslararası kamuoyu
nezdinde bu ülkelerin imajını zedelemekte ve politikacılara olan güveni sarsmaktadır. Bu kapsamda örnek olarak
aşağıdaki filmleri belirtmek anlamlı olacaktır.
Hollywood sinemasının yapımlarından olan Rocky (1976) adlı filmde ABD’li boksör Rocky ile Rus boksör arasında
yaşanan kıyasıya mücadele ele alınmaktadır. David Robb Rocky filmleri serisine ilişkin Hollywood Operasyonları
isimli kitabında filmin sadece sıradan bir Amerikan filmi olarak değerlendirilmesinin eksik bir bakış olacağını dile
getirmiştir. ABD tehdit olarak gördüğü komünist rejimi Rocky filmi üzerinden ötekileştirmektedir.
Full Metal Jacket (1987) Vietnam Savaşı’na gitmek üzere bir grup askerin aldıkları eğitime odaklanan filmde, vatan
sevgisi ve dine bağlılık anlatılmaktadır. Amerikan ulusal çıkarlarına karşı olan herkesin ve her şeyin düşman olarak
kabul edilmesi gerektiğinin anlatıldığı filmde, askerlerin dinlerine bağlılıklarının önemi vurgulanır. Filmde askerlerin
savaş meydanında Hz. İsa ile birlikte savaşacakları, komünizmin yok edileceği ve savaş sonunda Vietnam halkına
özgürlük getirileceği anlatılmaktadır.
Er Ryan’ı Kurtarmak (1998) ise İkinci Dünya Savaşı’nda kaybettiği üç oğlunun ardından Normandiya çıkarmasında
dördüncü çocuğunu da kaybetmek istemeyen bir kadının Amerikan Başkanına ulaşarak oğlunun sağ olarak geri
dönmesini istemesiyle başlar. Başkan tarafından verilen bir emirle James Ryan’ın savaştan sağ çıkması sağlanacaktır.
Ordunun her bir neferinin ne kadar kıymetli ve değerli olduğunun anlatıldığı film, Amerikan ordusunun yüceltildiği
sahnelerle doludur. Çıkartma esnasında yaşanan olumsuzluklara ve can kayıplarına rağmen komutanların yaptığı
akıllıca planlar sayesinde başarıya ulaşıldığı ve Amerikan ordusunun disiplinli yapısı vurgulanmaktadır. Filmde
Alman askerlerine karşı acımasız olunması gerektiği ve Almanların güvenilmez olduklarına ilişkin diyaloglar
bulunmaktadır.
Ölümcül Tuzak (2008) adlı filmde herkesin potansiyel düşman ve her objenin de ölümcül bomba olarak görüldüğü
Irak’ta, Amerikan ordusundan seçilmiş bomba imha uzmanı ve bir grup askerin yaşadıkları anlatılmaktadır. Filmde
Amerikan askerleri ile Iraklı askerler arasında ikili karşıtlık kurulurken, kaos ve gerilim sahnelerinde ezan ve Kur’an
sesinin duyulması, filmin içine ustaca yerleştirilen detaylar olarak dikkati çekmektedir.
Argo (2012) ise bir grup Amerikalının, ABD büyükelçiliği baskının ardından Tahran'dan kurtarılması hikâyesini
anlatmaktadır. 2012 yılında ABD-İran arasında gerginliğin tırmandığı, ABD’nin İran’a olası askeri müdahalesinin
konuşulduğu bir dönemde filmin vizyona girmesi sadece tesadüf kelimesiyle açıklanamaz. ABD, Argo filmini ile
uluslararası kamuoyunun dikkatini İran’ın üzerine çekmeye çalışmıştır. Filmde İranlılar yağmacı, çirkin, yakıp yıkan,
aşırı dinci, cahil, kaba-saba insanlar olarak sunulmaktadır. Filmde diplomatlarını İran’dan kurtarmak isteyen ABD,
insanların İran rejiminden kurtarılması ve özgürleştirilmesi gerektiği mesajını vermektedir. Ey iyi film Oscar ödülünü
alan Argo’nun ödül sunumunu Beyaz Saray’dan bağlanarak First Lady Michelle Obama yapmıştır. İran Kültür
Bakanı Muhammed seyni ise Argo filmi hakkında yaptığı bir yorumda ABD’nin tarihi çarpıttığını Hollywood
aracılığıyla İran’a karşı yumuşak güç uyguladığını belirtmiştir.
Olympus Has Fallen (2013) filmine bakılacak olursa Kuzey Koreli teröristlerin Beyaz Saray’ı gizli bir operasyonla
ele geçirerek Amerikan başkanını rehin almasını anlatır. ABD özel kuvvetler biriminde görevli ajan olan Mike
Banning, başkanı ve Beyaz Saray’ı teröristlerden kurtarır. Hollywood film aracılığıyla Kuzey Kore’nin nükleer füze
denemeleriyle bölge barışını tehdit ettiği imajı oluşturarak uluslararası politik aktörelerin dikkatini Kuzey Kore’nin
üzerine çevrilmesini amaçlamıştır.
American Sniper (2014), Amerikan ordusunda görevli bir keskin nişancının yoğun savaş ortamının hüküm sürdüğü
Irak’a silah arkadaşlarını korumak için gönderilmesi ve Irak’ta yaşadıkları anlatılmaktadır. Amerika’nın Orta Doğu
politikalarını meşrulaştırmaya hizmet eden film, Orta Doğu halklarının terörist olduğu varsayımından hareket eder.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
240
Birçok Hollywood filminde olduğu gibi savaş sahnelerinde arkadan ezan sesi duyulmaktadır. Filmde klasik
Hollywood anlatı kalıplarına uyularak, hikâye ikili karşıtlıklar üzerinden anlatılmıştır. Irak askerleri işbirlikçi,
korkak, üzerleri pis şekilde sunulurken; Amerikalılar temiz, cesur ve özgürlük savaşçıları olarak sunulmaktadır.
Fury (2014), İkinci Dünya Savaşı'nın son günlerinde beş Amerikan askerinin 300 Alman askeriyle karşılaştığı ve
tüm imkânsızlıklarla savaşmak zorunda kaldığı 24 saati konu alır. Tecrübesiz bir askerin bile yeterince
cesaretlendirilirse ülkesinin değerleri için nasıl bir kahramana dönüşebileceği filmin ana konusunu oluşturmaktadır.
Filmde klasik anlatı kalıpları tekrar edilmektedir. Amerikan askerleri zor durumda olsalar da inançlarından ve
cesaretlerinde bir şey kaybetmezler. Filmde Amerikan askerleri ile sayıca fazla olsalar da cesur olmadıkları için
yenilen Alman askerleri karşılaştırılmaktadır.
Hollywood film stüdyolarının film arşivleri, ABD’nin İslam’ı ve Müslümanları doğrudan hedef aldığı yüzlerce film
ile doludur. Hollywood yapımlarında her fırsatta İslami değerlerin aşağılandığı ve Müslümanların açık hedef olarak
gösterildiği ve İslam’ın terörle eşleştirildiği sahnelere yer verilmektedir. 11 Eylül saldırısı öncesinde de İslami
değerlerle alay eden filmler yapılsa da 11 Eylül bir milat olmuştur. 11 Eylül ile birlikte İslam’ı ötekileştirme
projelerine ağırlık vermeye başlayan Hollywood, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sistematik bir şekilde
İslam’ın adil bir düzen önerisini hedefe almıştır. Günümüzde Hollywood halen adil düzenin itibarsızlaştırılması için
yüzlerce film yapmaya devam etmektedir.
5. Araştırmanın Yöntemi, Araştırma Soruları ve Sınırlılıklar
Uluslararası İlişkiler alanında kullanılan Post-Yapısalcı yaklaşımla bir yönelme ele alınan çalışmadan farklı olarak
bu makalede film eleştirel söylem analizi yöntemi ile incelenmiştir. Nitel araştırma alanı içinde kullanılan “eleştirel
ylem analizi” metodu özellikle metin analizleri, toplum ve kültür araştırmalarında en çok başvurulan yöntemlerden
birisidir. Bu yöntem özellikle söylem üzerinden güç, iktidar ve hegemonya ilişkilerine odaklanan bir yaklaşımı ifade
etmektedir (Dedeoğlu, 2013, s.39).
Bu alanda önemli referanslardan biri olan Dijk (2013) ideolojilerin içerdiği metinler arası özellik nedeniyle, ideolojik
mesajların söylemler içinde açıkça görülemeyebileceğine işaret etmektedir. Söylemler sayısız bağlantı içerdiğinden
ideolojiler dolaylama, sezdirmeli, üstü kapalı şekilde tonlama, duraksama veya bir zamir şeklinde ifade
edilebilmektedir. Dijke göre dolaylı ideolojik temsillerin en fazla görüldüğü alanlardan biri de etnik ya da ırka dayalı
dışavurumlardır. Beyaz adamın siyah adamdan daha güçlü veya nitelikli olmakla daha iyi bir yaşamı hak edeceği
önermesi bir yönüyle toplumsal eşitsizliği meşru kılarken diğer yönüyle de beyaz olmayanların maddi imkânlara,
eğitim, bilgi, enformasyon, statü gibi kaynaklara daha az erişeceğini iddia etmektedir. Göçmenler bu sebeple Batı
Avrupa ve Kuzey Amerika'da daha az yaşam hakkına sahip görülmüştür. Eğer bu ülkelere bir şekilde girmişlerse de
görece "daha kötü" yaşam koşullarına sahiptirler. Fakat ırkçılığı asıl önemli yapan durum gündelik hayat içinde
sistemin ve gündelik yaşam dilinin içine ırkçı uygulamaların gizlenmiş olmasıdır. Bu ırkçılık kendini şakalarda,
adalet ile ilgili kararlarda, tacizlerde, marjinalleştirme gibi pratiklerde gösterebilmektedir. Gündelik yaşam içinde
etnik ya da ırksal üstünlük yaklaşımından daha çok "olumsuz davranma" ve "olumsuz sınıflandırma" biçiminde
kendini göstermektedir (Dijk T. v., 2013, s.51-55).
Eleştirel söylem analizi yöntemi bağlamında Zero Dark Thirty adlı filmin üretildiği ltürel ve politik ekosistem
incelenmiştir. Bu ekosistemin bir ayağını Hollywood oluşturuyorken, diğer ayaklarını ise Amerikan kamu
diplomasisi, filmde vurgulanan metinsel ve ideolojik göstergeler ve basın eleştirileri oluşturmaktadır. Bu açıdan
bahsedilen tüm bu ayaklarla film arasındaki ilişkiler ideoloji, güç, iktidar ve öteki şeklinde belirlenen eleştirel söylem
analizinin kavram/tema kiti ile inceleme konusu yapılmıştır.
Araştırma kapsamında Zero Dark Thirty adlı filmin seçilmesinin nedeni filmin eleştirel söylem analizi kapsamında
yoğun bir içerik sunduğu varsayımdır. Ayrıca filmle ilgili Türkiye’de doğrudan bir makale çalışmasına
rastlanılamamıştır. Bu sebeple araştırma literatüre bir katkı niteliğindedir. Araştırma filmin evreni ile sınırlandırılmış
olup, Hollywood endüstrisinin güç ve iktidar ilişkileri bağlamında incelenmiştir.
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
241
Araştırma soruları:
1. Zero Dark Thirty filminde adalet, güç ve iktidar ilişkileri hangi kurum, kişi, olay ve söylemlerle temsil edilmiştir?
2. Zero Dark Thirty filminde tarih algısı hangi söylemlerle oluşturulmuştur?
2. Zero Dark Thirty filmi diğer Hollywood benzeri filmlerle hangi özelliklerde benzeşmektedir?
4. Zero Dark Thirty filminde ötekiler olarak Pakistan halkı ve Müslümanlar nasıl resmedilmiştir, hangi kültürel
özellikleri ön plana çıkarılmıştır?
5. Zero Dark Thirty filmi yerli ve yabancı basında hangi açılardan tartışma konusu olmuştur, filme yönelik
yaklaşımların kültürel farklılıkları nelerdir?
6. Bir Hollywood Klasiği Olarak Zero Dark Thirty Filmi Hakkında ve Filmle İlgili Basında Çıkan
Tartışmalar
Yönetmenliğini Kathryn Bigelow’un yaptığı 2012 Amerikan yapımı Zero Dark Thirty adlı film Karanlık Operasyon
adıyla Türkiye’de 2013 Şubat’ında vizyona girmiştir. Box Office Türkiye rakamlarına göre 10 hafta vizyonda kalan
film toplamda 21.377 kişi tarafından izlenmiş ve 265.392 TL hâsılat yapmıştır. Imdb verilerine göre ise bütçesi
$40,000,000 olan filmin elde ettiği küresel hasılat $132,820,716 şeklindedir. Filmin senaryosunun ise Mark Boal
tarafından gerçeklere sadık kalınarak kaleme alındığı belirtilmektedir (Habertürk, 2012).
Görsel 1: Filmin Afişi: www.beyazperde.com
Filmin kadın başkahramanı Maya, ilk görevi olarak 11 Eylül 2001’de Amerika’ya saldırı düzenlemiş olan El Kaide
mensuplarının sorgulanması için CIA tarafından Pakistan’a gönderilmiş bir ajandır. Tutuklulara uygulanan ileri
düzeydeki işkence seanslarına ve baskı ortamlarına isteksiz şekilde katılsa da gerçeklerin yalnızca bu tip taktikler
aracılığıyla elde edileceğine inanmaktadır. Bu doğrultuda birkaç yıl sürecek olan süreçte, El Kaide lideri Usame Bin
Ladin’in bulunduğu yeri açığa çıkarmaya çalışan ekipte en kararlı ve idealist olanlardan birisi olacaktır. Nihayet,
2011 yılına gelindiğinde Maya’nın çabaları işe yarayacak ve Amerikan Deniz Donanması Bin Ladin’i yakalamak ve
öldürmek için gönderildiğinde ekibin başında yer alacaktır. Filmin bütünü dikkate alındığına Bin Ladin’in yerini en
doğru şekilde tahmin eden de bu konuda kararlı ve istikrarlı bir mücadele sergileyen Maya olmuştur. Maya’nın sırrı
kadınsal içgüdüleri ve uzun soluklu-kararlı takipleridir.
Amerika’nın Sesi (VOA) adlı yayın organının da yakın planda incelediği filmin Amerikan siyasetçileri ve film
eleştirmenleri tarafından olumsuz taraflarıyla eleştiri konusu yapıldığı belirtilmektedir. Filmle ilgili bir haber dosyası
yayımlayan VOA, kimi senatörlerin bu filmde yer alan işkence sahnelerinin gerçeği yansıtmadığını savunurken
kimileri de bazı istihbarat sistemine yakın siyasetçilerin film yapımcılarına bilgi sızdırdığını savunmaktadır.
Amerikan sinema tarihinde benzer filmlerin az sayıda olmadığını belirten haberde, kimi filmlerden örnekler verilerek
Amerikalıların bazı önemli bilgilere ulaşmak için ileri zey işkence yöntemlerini kullandıkları gösterilmektedir.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
242
Nitekim Zero Dark Thirty’nin senaristi Bigelow ise verdiği röportajda gerçeğin bu olduğunu savunarak savının
arkasında durduğunu göstermiştir (Poulou, 2013).
İşkence konusunu Öteki Sinema adlı sinema platformunda işleyen Taşkaya (2013) ise filmin, Amerikalılardan daha
iyi bir dünyada yaşamak için işkenceye onay vermelerini istendiğini düşünmektedir. Amerika’nın bu sebeple kendi
egemenliklerine sahip ülkelerde izinsizce ve kuralsızca operasyon yapmaları da meşru hale getirilmiş olacaktır.
Tamamen Amerika’nın çıkarlarının söz konusu olduğu bir bakış açısını yansıtan filmde Amerika’nın kural ve sınır
tanımaza hareket serbestîsi bu bakımdan sıradanlaştırılmıştır. Filmi söylem boyutunda da inceleyen Taşkaya (2013)
Amerikalıların Makyavelist bir tutum için hedefe giden her yolu meşru ve mubah hale getirdiğinin de altını çiziyor.
İşkence sahnelerinin sıradanlaştırılması, egemen devletlerin egemenlik haklarının yok sayılarak askeri
operasyonların yapılması ve bunca kıyımdan sonra Amerikan askerlerinin takım elbise giyecek pozisyonlara
getirilerek ödüllendirilmesi insan hakları ihlallerinin onandığı anlamına gelmektedir.
Filmin etkisi Amerikan basınında olduğu kadar Fransız basınında da öne çıkmaktadır. “Amerika Bir Kırmızı Saçlı
Ülke” adlı başlıklı yazısıyla filmi eleştiren Fransa’nın etkili sinema dergilerinden Positif’in eleştirmenlerinden Fabien
Baumann, 11 Eylül saldırısının yankılarını merceğe alan bir film olarak gördüğü Zero Dark Thirty’nin temel olarak
iki noktadan beslendiği düşüncesindedir. Bunlardan biri “adalet istemi” diğeri de “öç alma” duygusudur. Baumann,
filmde “faillerin azmettiricisi olarak görülen Oussama Ben Laden’in bulunması” ve “İkiz Kuleler’in içine gömüldüğü
karanlıktan kurtarılması” düşüncesinin var olduğunu belirtmektedir. Baumann’ın Oussama Ben Laden’in
yakalanmasına giden yolda birçok noktanın altını önemle çizdiği görülmektedir. Bunlar arasında özellikle araştırmayı
yürüten Şef Williams’ın açtığı çatlakların Maya tarafından doldurulamaması ve “ne ailesi ne de bir sevgilisi olan
Maya”nın katı ve acımasız bir hiyerarşi altında dosya araştırmasını yürütmesi, işkence altında yürütülen
soruşturmaya muhalif olmaması, Amerikan basınının konuyu gündemine alması ve Amerikan kültürünün
resmedilmesi yer almaktadır. Baumann, idama giden yolda Amerikan askerleri ile kameramanların milli hasretlerini
giderdiklerini (öç alma duygusu) vurgularken yönetmenin olup bitenleri yargılamak yerine “gösterme yolunu”
seçtiğinin de altını çizmektedir. Baumann, Amerikan’ın intikam duygularıyla çıktığı bu yolda elde ettiği başarının
yeterli olup olmadığını sormaktadır: “Bu durumda Amerika terör belasından ve onun yakıcı etkilerinden kurtulmayı
başarmış mıdır?” Bu soruya Baumann’ın olumlu bir yanıt vermediği görülmektedir.
“Arzuladığın Aslında Nedir?” adlı yazısıyla filmi Altyazı dergisinde ele alan Murat Tırpan (2013) ise Usame Bin
Ladin’in yakalanma öyküsünün anlatıldığı filmde “gerçek” ile “temsil” arasındaki farka sinema anlatısının gücü,
Amerikan ideolojisi, Che Guevara’nın yakalanma öyküsü gibi unsur ve örnekler üzerinden baktığı ve arzunun
yarattığı gerçek ile fiiliyatta yaşanan arasındaki gerilime odaklandığı görülmektedir. “9 Ekim 1967’de Amerikalıların
eğittiği bir birliğin La Higuera’da giriştiği çarpışma sonucu” öldürülen Che Guavera ile bir operasyonu sonucu
Usame Bin Ladin’i ele geçirilmeye çalışmasını yorumlayan Tırpan, Amerikan ideolojisinin kendini gerçekleştirmeye
çalışan arzu nesneleri yarattığını ve böylelikle tarifsiz bir şiddetin de açığa çıktığını düşünmektedir. Tırpan’ın
gönderme yaptığı Lacan’cı psikanalitik yaklaşım “Irak’ta kitle imha silahları vardır” yaygarasıyla ortaya çıkan
Amerika’nın ölçüsüz şiddetini anlamakta referans bir yaklaşım olmaktadır. Bu argümanlar Tırpan’ın Amerikan
ideolojisinin gerçeği temsil etmek yerine onu çarpıttığı iddiasına temel oluşturmaktadır. Filmin anlatı yapısının da
gerçeği tartışmak yerine gerçeğe obsesif bir arzu ile bağlandığından dolayı bozuk olduğunu savunan eleştirmen,
Usame Bin Ladin’in peşindeki Maya ile Homeland adlı dizide Nicholas Brody adlı teröristin peşindeki Carrie
Mathison arasında bir karşılaştırma yaptığında böyle bir sonuca vardığını belirtmektedir. Eleştirmen, gerçeği arzu
nesnesine dönüştürmek yerine onu anlamaya çalışmanın daha anlamlı bir eylem olacağı görüşündedir. Aynı şekilde
eleştirmenin gözünde Zero Dark Thirty hedefe kilitlenmiş ve böylece gözü dönmüş bir First Person Shooter (FPS-
İlk Kişi Avcısı) oyunu iken Homeland “kendimizi hem teröristin hem de askerin yerine koyabileceğimiz” bir Role
Playing Game (RPG-Rol Yapma Oyunu) örneği sunmaktadır Yönetmenin “göstermek onaylamak demek değildir”
düşüncesine kameranın durduğu noktanın gerçekte bir ahlaki duruş olduğunu düşünen Godard ile yanıt veren Tırpan,
kamerası arzu ve tatmin peşinde koşan bir yönetmenin böbürlenmekten ve kendine güvensizlikten başka bir şeyi
ifade edemeyeceğini düşünmektedir. Filmin temel düşüncesinin teröre ahlaki bir noktadan değil de estetik ve aksiyon
boyutundan yaklaşmak olduğu düşüncesinde olan Tırpan, bu sebeple filmi ideolojik bir tavır takınmakla
eleştirmektedir. Maya karakterinin filmin final sahnesinde ağlıyor oluşunu ise görevini başarıyla tamamlayan bir
asker olmasına değil, belirsiz bir arzunun (Usame Bin Ladin’i yakalama ve öç alma duygusu) kendini gerçekleştirme
idealine yenik düşmesine bağlamaktadır Zero Dark Thirty’yi gündemine alan Baumann’ın Usama Bin Ladin’in
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
243
yakalanması yolunda Amerikan yönetiminin uyguladığı yöntemi tartışmaya açtığı görülmektedir. Milli
hassasiyetlerden ilham alan bir öç alma duygusunun şiddet üretme durumuna vurgu yapan bu rüş, katilin
yakalanması sırasında ayrıca bir şiddetin üretildiğini de düşünmektedir. Bu durumda Baumann katilin
yakalanmasının şiddeti önlemede yetersiz kalacağı düşüncesindedir. Çünkü öfke kontrolsüzlüğü ülke dışında şiddet
ürettiği gibi içeride de şiddet üretmektedir. Tırpan’ın Zero Dark Thirty ile ilgili temel yaklaşımı ise Amerikan
ideolojisinin gerçekliği manipüle etmesi; kendisine düşmanlar yaratması ve sonrasında da o düşmanları alt etmek
için kendinde otoriter bir hak görmesinde belirgindir. Gözü dönmüş bir iktidar hırsı yerine kendini hem askerin hem
de teröristin yerine koyan bir yaklaşımı Tırpan’nın daha önemli bulduğu görülmektedir. Filmi ulusötesi ile
ilişkilendiren husus Amerikan egemenlik ideolojisinin kendini gerçekleştirme biçimleri, kullandığı araçlar ve kendini
temsil biçimlerinde yattığı söylenebilir.
Filmi tezinde ideolojik yönleriyle inceleyen Kaymaz’a göre (2018, s129) film terör saldırıları ile İslam’ı bira araya
getiren bir kodlamaya sahiptir ve terörün kaynağı de kişileştirilerek Bin Ladin şeklinde sunulmuştur. Kaymaz
(2018)’a göre filmde 11 Eylül’e doğrudan bir atıf bulunmamakla birlikte genel bir terör sorunundan bahsedilir ve bir
dizi patlama ile terör faaliyetlerinin süre giden yapısına vurgu yapılır. Amerikalılar filmde oldukça kararlı, bilgili,
tutkulu, etkili düşüncelere ve inanca sahip kişiler olarak sunulur.
Görsel 2. Filmin kahramanı Maya, mücadele azmini ülke sevgisinden ve inançlarından aldığını gösterir.
Diğer ABD yapımı filmlerle Zero Dark Thirty’i karşılaştıran Kaymaz’a göre (2018, s.130) bu filmde diğerlerinden
farklı olarak terörle İslam’ın özellikle bir arada sunulmasıdır. Amerikan üssünde ABD askerleri ile anlaşma vaadiyle
onları kandıran bir Arabın intihar eylemiyle üssü patlatması ve bu esnada “Allahu Ekber” demesi bu filmin önemli
bir ayırt edici leitmotifidir. Benzer şekilde filmde doğulular vahşi, eğitimsiz, kaba, düşüncesiz, akılsız insanları olarak
betimlenirken Amerika moderniteyi, bilgi ve teknoloji toplumunu ve dolayısıyla özgürlüğü ve gelişmişliği sembolize
etmektedir. Bu yönüyle Amerikan hegemonyasının görsel olarak vurgulandığını belirten Kaymaz (2018), Amerika
ile ittifak yapan Kuveyt’in doğuda olmasına rağmen özgür şekilde eğlence ve ticaret hayatının sunduğu görece huzur
ve güvenliği yaşadığını vurgulamaktadır. Filmde, tarih bilgisinden yoksun izleyiciler için Amerika’nın yaydığı düzen
ve huzuru bozan ötekilerin Müslümanlar, doğulular bunların içinde Afgan ve Pakistanlıların İslam inancı/anlayışı
olduğu oldukça belirgin şekilde sunulur.
Filmin söylemsel düzeyde de inceleyen Kaymaz (2018, s.131-132), bir kadın olarak Maya’nın ancak Amerikan
hegemonyası ve erkek egemen toplumsal cinsiyet normları içinde hareket ettiğinde kabul gördüğünü vurgular. Diğer
bir söylem de özellikle 11 Eylül sonrası Amerikan filmlerinde terör, deprem, sel, yanardağ, uzaylılar gibi unsurların
birer korku iklimi yaratmak için özellikle kullanıldığıdır. Simüle edilmiş ve sinematik bir zaman-mekânla çok
boyutlu hale getirilmiş bu korkunun toplumun rahatça yönetilebilmesine, yönlendirilmesine ve gösterilen hedeflerle
uyumlu bir tarz içinde hareket edebilmesine de etkisi oldukça yüksek düzeyde olmaktadır. Nitekim filmde Bin
Ladin’in yüzünün gösterilmemesi bu korku mitinin bir gereği olarak durumu daha da fantastik hale getirmekte,
izleyicide ileri bir gerilim ve rahatlama yaşanmasına imkân vermektedir.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
244
Görsel 3. Filmde Amerikalılar teknolojiyi üreten, onu etkin kullanan, kanıta göre hareket eden, her türlü bilgiyi bulan
kaydeden ve onu etkin şekilde kullanan demokratik, müşfik ve modern bir ülke ve onun yurttaşları olarak resmedilmektedir.
7. Bir Hollywood Klasiği Olarak Zero Dark Thirty Filminin Eleştirel Söylem Analizi
Filmin uzun işkence sahneleri ile başladığı ve ortalama olarak 25 dakikalık kısmın işkenceye ayrıldığı görülür.
İşkence sahneleri aralıklarla devam eder. Bir intikam ayinini andıran işkenceler tutsak El kaide mensuplarını
konuşturmak için tercih edilen birincil bir yöntem olarak ön plana çıkar.
Amerikalıların El kaide üyelerini ve Amerikan safında yer alan yerel halktan kişileri parayla ikna etme yöntemini de
tercih ettiği görülür. Arap-Afgan-Pakistanlı dostlardan Amerika lehine çalışanlardan yardım isteme Amerika’nın
işlettiği önemli tekniklerden biri diğeri olduğu görülür. Bu durumda doğuluların veya Müslümanların değerli olması
Batılı sisteme, düşünceye ve ideolojileri hizmet etmesi ile doğru orantılı sayılır.
Bin Ladin’e doğrudan ulaşamayan Amerikan istihbaratı birtakım aracıları tespit edip onlar vasıtasıyla Bin Ladin’e
ulaşmaya çalışır. Amerikan istihbaratına göre Bin Ladin 11 Eylül öncesi mağaralarda saklanırken 11 Eylül sonrası
kente geçerek labirent ve kaleye benzer bir yerde kalmaktadır. Filmde vurgulanan yaklaşıma göre, Bin Ladin’in
çevresi halka halka genişlemektedir. Kimse Bin Ladin’den doğrudan mesaj almamakta, mektuplar aracılığı ile diğer
halkalardaki kişilere mesajlar gitmektedir. Bin Ladin’in lideri olduğu El-Kaide mensuplarının teknolojiyi de çok
dikkatli ve etkin kullandıkları görülür. Aynı anda birkaç telefonla, farklı görüşme noktalarından bağlantı kurdukları
görülür. Bin Ladin’in karargâhında ise kesinlikle telefon bulundurulmamaktadır. Uyduya yakalanmamak için Bin
Ladin bahçeye çıksa bile ağaçların altında durur. Kaldığı ev ise kamera ile izlenemeyecek kadar yüksek duvarlarla
örtülü bir durumdadır. Bu betimlemeler doğuluların saklanan, savunma halinde olup kaçak yaşayan insanlar olarak
görülmesine etki eder.
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
245
Filmde dikkat çeken bir diğer nokta ise Bin Ladin’in yüzünün hiç gösterilmemesidir. Öldürüldüğünde bile yüzü
gösterilmemekte sadece sakalı ve yüzündeki kanı gösterilmektedir. Bu durum mitleşen terör olgusunun efsanevi bir
şekilde yenildiği düşüncesini işleyen bir yaklaşım olarak öne çıkarak bir mitle savaşan Amerikan askerlerini ve
diplomatlarını da birer karşı mit haline getirmektedir.
Bin Ladin’in yakalanması için başlatılan soruşturmayı başta erkek bir komutan yürütürken daha sonra kadın bir
komutan olarak Maya’nın süreçte hâkim rol üstlendiği görülür. Erkek komutan artık işkencelere dayanamadığından
merkeze görev tayin ister. Kadın komutan ise Amerikan ideallerinin vücut bulmuş şekli olarak ülkesini, dinini ve
inançlarını temsil eder şekilde bir idealizm örneği sergiler. Burada erkek yerine kadının temsil edilmesi doğulu
toplumlarda kadının varlık planında olmayışına bir eleştiri niteliği de taşıyabilmektedir.
CIA direktörünün ise Bin Ladin’in evine baskın yapmak için kanıt arıyor olduğunu vurgulaması ayrıca dikkat çekici
bir unsur olarak öne çıkar. Operasyon öncesi yapılan son toplantıda her bir şef veya komutanın ayrı ayrı olasılıklar
üzerinde duruyor olması Amerika’nın ne kadar teknik, hukuk yanlısı olduğuna vurgu yapmaktadır. Bu sahne
Amerika’nın bir hukuk devleti olduğu fikrini de işleyen önemli bir sahnedir.
Filmde, Amerikan istihbaratına ve askeriyesine yardım eden doğulu-Müslüman insanlar akıllı-düşünceli-insancıl
kimseler olarak temsil edilirken ötekiler ise ya anonim planlarla ya da yığınların birer parçası gibi kuş bakışı planlarla
gösterilir. Ayrıca Amerikan istihbaratına ve askeriyesine yardım eden kişilerin paraya düşkün olabilecekleri de
vurgulanır ki bu bir beklenir ama her zaman karşılık bulmaz. Örneğin Ürdünlü doktorun Balawi’ye 25 milyon teklif
edilmesine rağmen kendisini Amerikan üssünde patlaması ve intihar etmesi bu bakımdan dikkat çekicidir. Fakat diğer
taraftan filmin başında işkence gören Ammar da para ve özgürlüğe karşı işkenceyi tercih eder görünse de artık
dayanamaz ve bir süre sonra ihbarcı olmayı kabul eder. Bu örnekler Amerikan’ın üst ideolojisinin kapitalizm
olduğunu gösterir ve iş birliğinin para karşılığında yapılmasını ya önerir ya da doğuluları para üzerinden onursuzluk
yaşayan kimseler olarak resmeder.
Bin Ladin’in ele geçirilme operasyonu en ince ayrıntısına kadar teknik ve askeri bakımdan planlanır ve Pakistan
devletine haber verilmeden gerçekleştirilir. Bu durumda Pakistan’ın radar sistemlerinin ne kadar yetersiz olduğu da
vurgulanmış olur. Operasyon esnasında kadınlara ve çocuklara dokunulmuyor olsa da birkaç kadının bağırdığı için
öldürüldüğü görülür. Bu görüntüler ilgili ülkeleri, ulus devlet olsalar bile ülkelerine hâkim olamayan aciz topluluklar
olarak gösterir.
Pakistan ve Afganistan halkından yerlilerin filmde yer aldığı görülmemektedir. Amerika bu savaşı bir intikam aracı
olarak görür ve kamera bu konuda işkence sahneleriyle doğrudan mesajlar verir. Fakat, bölgede uzun yıllardır süren
askeri kolonyal faaliyetlerin ülkelere (Pakistan-Afganistan) verdiği zararlara yönelik bir öz eleştiri görülmez.
Amerikan elçiliği önünde protesto gösterileri düzenleyen halkın “Terörist Amerika” yazılı pankartlarına yığınların
bağrışmaları ve kaos eşlik eder. Fikir planında neden yerel halkın neden böyle düşündükleri dile getirilmez. Büyük
bir uğultu, mırıldanma, söylenme yerel halkın duygu ve düşüncelerine tercüman olmaz. Filmin neredeyse tamamı
Amerikalı diplomat, istihbarat personeli, asker ve onlara destek veren doğuluların söylemleri ile şekillenmiş olarak
sunulur. Bu durumda söylemin tek boyutlu ve tek taraflı oluşturulmuş olduğu anlaşılır.
Özetlenecek olursa, filmde Pakistan ve Afganistan’ın kentlerinde yaşayan insanlar kuş bakışı planlarla verilir. Filmin,
sokaklara tuttuğu kamerasına yansıyan görüntülere bakıldığında burada yaşayan insanların ilk çağ insanlarına
benzediği, demokrasi ve insan haklarından uzak, kadın ve çocuk haklarının olmadığı ve modern yaşamın düzeni gibi
birtakım özelliklerin bulunmadığı bir takım ülkeler olduğu anlaşılır. Bu durumda Amerika’nın bu coğrafyaya bir nevi
düzen diğer bir değişle “medeniyet” getirmek için kendinde haklı nedenler bulduğu görülür. Fakat bu coğrafyada
yaşayan insanların hangi tarihsel ve sosyolojik koşullarla bu hale getirildiği, Amerika-SSCB savaşının bölgede
yarattığı tahribatın bir zamanlar SSCB eliyle otokratik yöntemlerle onarılmaya çalışıldığı ama başarısız olununca bu
sefer Amerika eliyle bölgenin düzene sokulmaya çalışıldığı hatırlara getirilmez.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
246
Görsel 4. Filmde Amerikalılar para ile doğuluları satın alabileceklerini düşünürler. Bu durumda doğulular ya da
Müslümanlar parayı bulduklarında değerlerine sırt çevirebilecek insanlar olarak gösterilir.
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
247
Görsel 5. Filmde Pakistanlılar ilk çağ insanları gibi, eğitimsiz, bilgisiz, donanımsız olarak gösterilirken anonim görüntüler,
geniş plan açılar bu söylemi destekler nitelikte kullanılır. Birer radikal olarak tanımlanan doğulular ya da Müslümanlar
Amerikalıların sunacakları parasal motivasyonlarla kendi saflarına çekebilecekleri kişiler olarak görülür.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
248
Sonuç
Amerika, Hollywood’u kültür ve ideolojisini dünyaya açılmak için etkili bir enstrüman olarak kullanmaktadır.
ABD’nin ulusal çıkarları gözetilerek yapılan filmler, Amerikan rüyasının kitlelere anlatılması ve rızanın imal
edilmesinde önemli bir işlev görmektedir.
Hollywood filmlerinde; güçlü, güzel, zengin, bakımlı, başarılı, cesur ve bilgiyi temsil eden karakterlerin Amerikalı
karakterler olduğu, klasik anlatıdaki ikili karşıtlık gereği kahramanın karşısına konumlandırılan “öteki”nin; çirkin,
korkak, bilgi yoksunu, hileye başvuran, pis vb. karakterler olarak sunulmaktadır. İyiler ile kötülerin çalışmasının
anlatıldığı Hollywood filmlerde her zaman iyiler kazanır. Filmlerin sonu umutla biter. Seyircinin sisteme olan
inancının sarsılmasına asla müsaade edilmez. Hemen her filmde siren seslerine, polis ve ambulans gibi ilk bakışta
kamu idaresini hatırlatan unsurlara yer verilir.
Hollywood klasik anlatı yapısını bozmadan hikayelerini modern dünyanın gerekliliklerine göre revize etmektedir.
Yıllardan beri anlattığı hikâye aynı olmasına rağmen her seferinde yeni bir anlatı duygusunu oluşturarak bakışları
sürekli üzerinde tutmayı başarmaktadır. Rocky, Rambo, James Bond ve Transformers ile başlayan hikayeler artık
Superman, Batman, Iron Man, Hulk, Örümcek Adam, Ant-Man vb. karakterlerle devam etmektedir Hollywood
tezgahından çıkan tüm filmler; Amerika’nın güçlü ve yenilmez olduğunu ve dünyaya özgürlük ve huzur getirdiğini
anlatmaktadır. Bu günümüz Amerikan filmlerinde de böyledir.
Özellikle tarihsel yaklaşımlarda 1970’lerden itibaren Hollywood merkezli Amerikan sinemasının tekno-küresel bir
özellik kazanarak sadece Batı dünyasını değil tüm doğulu dünyaları etkisi altına almaya başladığı görülmektedir. Bu
kapsamda Amerikan sineması sadece Amerika’nın imajını etkin göstermekle kalmayıp öteki ülkelerin tarihlerini,
sosyal ve kültürel yapılarını da dönüştürecek söylemler üretip, din, etnik yapı, değerler sistemi, siyasal ve sosyal
düzeni de Amerika’nın tespit ettiği şekilde tanımlayan bir aşamaya geçmiştir. Üst çatısı kapitalizm, pozitivizm ve
bireysel faydacılık olan bu ideolojik sistem Amerika’nın dünyayı hem tanımlamak hem de dönüştürmek için
kullandığı araç kitleri olmuştur. Nitekim Zero Dark Thirty filminde kullanılan ileri kamera ve efekt teknolojisi, estetik
kompozisyon, pragmatik-kapitalist söylem bu ideolojik yapıyı örneklendirir şekildedir.
Amerikan sineması tarih ve sosyoloji ile ilgilenen ve toplumsal eleştiri veya öz eleştiri yapan bir sinema olmak bir
yana anlatıya tarihi ve sosyolojiyi büyük oranda dahil etmeyen dahil etse de yanlı bir eklektik yapı kuran bir
yaklaşımla hareket ederek seyirciye düşünmeyi, analitik yaklaşmayı önermemektedir. Bunun yerine hazzı, katarsisi,
duygusal rahatlamayı, ruhsal gerilimi ve oyunlaştırılmış macerayı önermektedir. Marjinalleşen kitlelerin neden
marjinalleştikleri, eğitimsiz kalan kitlelerin neden bu hale geldikleri doğal bir gelişme gibi verilerek tarihin ve
sosyolojinin üzeri örtülür. Oysa kolonyal mücadelenin tarihi 2001’den gününüze uzanan süreçten çok daha uzun olup
yüz yılı aşkın bir belleğe ve talihsiz tecrübelere dayanır. Asimile ve dejenere edilen ülkelerin, kültür ve kimliklerinin
doğal akışı yapıbozuma uğratılmış buna karşın marjinalleşme başladığında da kasıtlı askeri müdahaleler söz konusu
olmuştur. Tarihsel diyalektiğin çok daha geniş bir perspektifte kurulması belki Amerika’nın bölgeye müdahale
sürecindeki önemini de küçültecek çok daha büyük etkilerin çatışmacı yapısı ile okuyucuları buluşturacaktır.
Sinemanın bir sanat oluşu dolayısıyla bu gibi konularda bir sorumluluğu olmadığı iddia edilebilir. Çünkü yönetmen,
senarist ve yapımcılar bu sürece kendi sübjektif dünyalarından bakarken tarihi de algıladıkları şekilde
senaryolaştırmaktadırlar. Tarih filmleri yaparken izleyicileri kritik düzeyde etkileyen en önemli nokta tarihin olgusal
nesnelliğinden uzaklaşıp olayların sübjektif akışına teslim olmaktır. Olayların akışı her ne kadar heyecan verici olsa
da tarihin çok yönlü katmanları ve determinist akışı daha çok düşünmeyi, sorgulamayı ve dersler çıkarmayı
gerektirmektedir.
Kaynakça
Baumann F. (2013) Zero Dark Thirty: critique, article sur un film, Positif n° 624, Fevrier 2013
Çevik, B. S. (2015). Kültürel diplomaside devlet dışı aktörler: Türk sineması ve dizileri. İçinde M. Şahin-B. S. Çevik
(Ed.), Türk dış politikası ve kamu diplomasisi (S. 391-437). Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Aslan, M., Yetimova, S. International/ Journal of Cultural and Social Studies (IntJCSS), 2022 8 (2): 233-250
249
Dedeoğlu, G. (2013). Medya ve İletişim Çalışmalarında Teun A. Van Dijk'in Yaklaşımı. Sosyal Bilimler
Dergisi, 3(1), 38-58.
Dijk, T. V. (2013). Söylem ve İdeoloji: Çok Alanlı Bir Yaklaşım. B. Çoban, Z. Özarslan (ed.). Söylem ve
İdeoloji: Mitoloji, Din, İdeoloji (Çev. N. Ateş). İstanbul: Su Yayınları.
Ejder, E. (2007). Dış Politika Aracı Olarak Tanıtım: ABD Dış Politikası ve Hollywood Örneği. Gazi
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Esen, H. & Aslan, M. (2015). Nationalist Discourse In Cinema An Analysis Upon Rambo III and Valley Of
The Wolwes Palestine Film. 13. International Communication in the Millennium Symposium.
Gomery, D. (1998). Hollywood as Industry. The Oford Guide to Film Studies. (Edited by John Hill and
Pamela Church Gibson, Consultatn Editors: Richar Dyer, E. Ann Kaplan, Paul Willeman). Oxford University Press.
New York
Habertürk (2012). Zero Dark Thirty. Habertürk. https://www.haberturk.com/sinema/film/1350-zero-dark-
thirty Erişim Tarihi: 07.11.2022
Hennebelle, G. (1992). Amerikan İmparatorluğu- I’Empire Americaine. (Sayı 2). (Çev. Odabaş, B.) Marmara
İletişim Dergisi Mart Sayısı http://bodabas.tripod.com/Amerimp.htm. adresinden alınmıştır. Erişim Tarihi:
07.11.2022
Kaymaz, K. (2018). Post-Yapısalcı Uluslararası İlişkiler Bağlamında Görüntünün Rolü: 11 Eylül Sonrası
Holywood Sinemasının Yarattığı Irak ve Afganistan İmajı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Medin, B. & Koyuncu, S. (2017). Cinema as a soft power instrument: Hollywood cinema case. International
Journal of Social Sciences and Education Research, 3 (3), 836-844.
Nye, J. (2005). Yumuşak Güç, (Çev: Rayhan İnan Aydın). Elips Kitap, Ankara.
Pınar, L. (2017). Amerika Birleşik Devletleri’nin Yumuşak Gücü ve Hollywood. İnsan ve Toplum Bilimleri
Araştırmaları Dergisi. 6 (1). 253-274.
Poulou, P. (2013). Oscar Adayı Film Amerika'da Tartışma Konusu Oldu. VOA Türkçe. Erişim Tarihi:
07.11.2022
Ritzer, G. (2011) Toplumun McDonald'laştırılması, Çağdaş Toplum Yaşamının Değişen Karakteri Üzerine
Bir İnceleme, Ayrıntı Yayınları, İstanbul.
Ryne, M. & Kellner, D. (2002). Politik Kamera Çağdaş Hollywood Sinemasının İdeolojisi ve Politikası.
(Çev: Elif Özsayar). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Taşkaya, Ö. (2013). Zero Dark Thirty (2012). Öteki Sinema. https://www.otekisinema.com/zero-dark-thirty-
2012/ Erişim Tarihi: 07.11.2022
Tırpan, M. (2013). Zero Dark Thirty: Arzuladığın Aslında Nedir? Altyazı.
https://altyazi.net/yazilar/elestiriler/zero-dark-thirty-arzuladigin-aslinda-nedir/ Erişim Tarihi: 07.11.2022
Ulusoy, N. (2004). Televizyon Sinema Dayanışması ve Fransa Örneği. Basılmamış Doktora Tezi. İstanbul:
T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Uslu, E., B. (2021). Yumuşak Güç Kavramı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin Yumuşak Güç Unsuru Olarak
Hollywood Sineması. Karabük Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Aslan, M., Yetimova, S. / Uluslararası Kültürel ve Sosyal Araştırmalar Dergisi (UKSAD), 2022 8 (2): 233-250
250
Yetimova, S. (2019) Dinsel Aşırılıkların Pakistan Sinemasındaki Yansımaları: Among The Believers
Belgeseli Üzerine Bir Ulusötesi Okuma. Kültürötesi İmgeler Ulusötesi Avrupa Sinemasında Göç, Sürgün, Kimlik ve
Aksan Tartışmaları (Ed. Yıldız Derya Birincioğlu- Uğur Baloğlu) İstanbul: Doruk Yayınları.
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Medya ve İletişim Çalışmalarında Teun A. Van Dijk'in Yaklaşımı
  • G Dedeoğlu
Dedeoğlu, G. (2013). Medya ve İletişim Çalışmalarında Teun A. Van Dijk'in Yaklaşımı. Sosyal Bilimler Dergisi, 3(1), 38-58.
Dış Politika Aracı Olarak Tanıtım
  • E Ejder
Ejder, E. (2007). Dış Politika Aracı Olarak Tanıtım: ABD Dış Politikası ve Hollywood Örneği. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Nationalist Discourse In Cinema An Analysis Upon Rambo III and Valley Of The Wolwes Palestine Film. 13. International Communication in the Millennium Symposium
  • H Esen
  • M Aslan
Esen, H. & Aslan, M. (2015). Nationalist Discourse In Cinema An Analysis Upon Rambo III and Valley Of The Wolwes Palestine Film. 13. International Communication in the Millennium Symposium.
Hollywood as Industry. The Oford Guide to Film Studies
  • D Gomery
Gomery, D. (1998). Hollywood as Industry. The Oford Guide to Film Studies. (Edited by John Hill and Pamela Church Gibson, Consultatn Editors: Richar Dyer, E. Ann Kaplan, Paul Willeman). Oxford University Press. New York Habertürk (2012). Zero Dark Thirty. Habertürk. https://www.haberturk.com/sinema/film/1350-zero-darkthirty Erişim Tarihi: 07.11.2022
Amerikan İmparatorluğu-I'Empire Americaine. (Sayı 2). (Çev. Odabaş, B.) Marmara İletişim Dergisi Mart Sayısı
  • G Hennebelle
Hennebelle, G. (1992). Amerikan İmparatorluğu-I'Empire Americaine. (Sayı 2). (Çev. Odabaş, B.) Marmara İletişim Dergisi Mart Sayısı http://bodabas.tripod.com/Amerimp.htm. adresinden alınmıştır. Erişim Tarihi: 07.11.2022
Post-Yapısalcı Uluslararası İlişkiler Bağlamında Görüntünün Rolü: 11 Eylül Sonrası Holywood Sinemasının Yarattığı Irak ve Afganistan İmajı
  • K Kaymaz
Kaymaz, K. (2018). Post-Yapısalcı Uluslararası İlişkiler Bağlamında Görüntünün Rolü: 11 Eylül Sonrası Holywood Sinemasının Yarattığı Irak ve Afganistan İmajı. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi.
Cinema as a soft power instrument: Hollywood cinema case
  • B Medin
  • S Koyuncu
Medin, B. & Koyuncu, S. (2017). Cinema as a soft power instrument: Hollywood cinema case. International Journal of Social Sciences and Education Research, 3 (3), 836-844.
Amerika Birleşik Devletleri'nin Yumuşak Gücü ve Hollywood. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi
  • L Pınar
Pınar, L. (2017). Amerika Birleşik Devletleri'nin Yumuşak Gücü ve Hollywood. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi. 6 (1). 253-274.
Oscar Adayı Film Amerika
  • P Poulou
Poulou, P. (2013). Oscar Adayı Film Amerika'da Tartışma Konusu Oldu. VOA Türkçe. Erişim Tarihi: 07.11.2022