Hokand Hanlığının Son Hükümdarı Hüdayar Han ve Dönemi (1845-1875) Fergana Vadisinde Rus İşgali
Abstract
Seyit Muhammed Hüdayar Han bin Şiralı Han, XIX. yüzyılın Türkistan’ında üç hanlıktan birisi olan Hokand’ın üç kez tahta oturan hükümdarıdır. Onun döneminde birçok tarihî vâkayinâmeler bitilmiş, süreli yayında haberler yapılmış, bugüne kadar arşivde saklanan şahsı ve faaliyeti ile ilgili çok sayıda not tutulmuş olmasına rağmen yıllar boyunca kimliği önemsiz kalan bir şahsiyet olarak köşede bırakılmıştır. Tarihî şahıs ve devlet adamı olarak bütün bir şekilde ele alınmamış, sahip çıkılmamış, hakkında çok fazla yazılmamıştır. Hatıralarda çizilen portresi ise, galip emperyalistlerin tarif ettiği kadar ülke tarihinde etki yaratamayan, güçsüz ve dirayetsiz bir hükümdar simasını zihinlere kazımıştır.
Hüdayar Han dönemini ve Han’ın şahsiyetini inceleyerek anlamaya çalışırken, birbirine zıt bilgiler ve fikirler içinde doğruları aradım. Ming Hanedanı vekili olan Hüdayar Han’ın zihnimdeki simasını, renkli kelimelerle çizmeye, yapboz gibi sözlerin yerini bulup dizmeye gayret ettim.
Bir hükümdar her şeyden önce bir şahsiyettir. Kişilik, şahsiyetin manevi ve ruhi özelliğini oluşturan bir ifadedir. Hüdayar Han, zayıf kişiliğine münhasır kalan bir devlet adamı olarak bilim ve tecrübenin yetersizliğine, zamanın zorluğuna, şanssızlığına mal olan bir hayata mahkûm kalan han oldu.
Hüdayar Han’ın şahsiyetinde coğrafî, iklimsel, kültürel ve siyasî ortamın etkisi baskındır. Siyaset meydanında at koşturmak için mıntıka politikasının birer neferi olmak mecburiyetini hisseden irade gerekirken, Hüdayar Han’ın politik mekanizması özgünlük gösteremedi. Doğru yolu izlemek, geleceği inkişaf ettirecek akıl ve liyakatle hareket etmek Hüdayar Han’da ne yazık ki mümkün olmadı.
Sergilediği siyasî tutumu, zekâsının ve mizacının payını incelediğimde çoğu zaman çaresizlikle karşı karşıya kalan bir hükümdarın bazen düşünen, bazen karar verme yetkisini yanındakilerle paylaşan, bazen yaratıcı, bazen komplekse kapılan karakterini izledim.
Gençliğinin getirdiği tecrübesizlikle başkaları tarafından kullanılmışlığı, Hüdayar Han’ın şahsiyetini zedelemiş olsa da onun bu durumdan kurtulmak için gayret gösterdiği, bağımsız hükümdar olma potansiyelini sonuna kadar korumaya çalıştığı bir gerçektir.
Hüdayar Han, tahta geldiğinde halk zaten sefil ve perişan idi. Buhara Emirliği tarafından yağmalanan, yeniden ayağa kalkmaya direnen hanlığın kapılarına dayanan Ruslar, Türkistan üzerine gölge gibi çökmüş, devlet bir toplumsal krizle karşı karşıya kalmıştı.
Hüdayar Han döneminde sosyal hayatı etkileyen demografik değişim, güçler dengesini kökünden mübadele etmişti. 1842 yılına kadar Hokand hâkimiyetinde etkili olan Hocalar’ın yerine, Cungarlardan ve Ruslardan kaçarak merkeze yoğunlaşan, savaşçı yönüyle de bilinen konar-göçer kavimlerden Kırgızlar ve Kıpçaklar geçmişti.
Yerleşik ve konar-göçer boyların nüfuz çatışması, hükümeti serkeş rüzgârlara maruz kalan ağaç yaprakları gibi savurdu. Memleketteki istikrarsızlık Hüdayar Han’ın tahtını, sarayını güvensizlik içinde bırakmıştı. Bu hadiselere müsaade eden husus, güçsüz merkez idi. Hüdayar Han’ın yönetimindeki hükümdarlık, konar-göçer boylardan daha üstün olamamıştı.
Bunun yanısıra Hüdayar Han’ın yanında güvendiği, sırtını dayayabilen deneyimli kişilerin olmaması da onun çok hatalar yapmasına neden olmuştu. Siyasî kültüre sahip, akıllı devlet adamlarından yoksun kalmıştı. Onun yönettiği hükümet, iç ve dış politikada emir verici değil uzlaşıcı ve ikna edici veya ikna olucu konumuna gelmişti.
Devletin kanun ve kurallarının etkili güçlerin çıkarına işleyen bir siyasî düzene dönüşmesi, kendisine karşı büyük çapta itirazları beraberinde getimişti. Hüdayar Han, şahsiyeti merkezde tutulmasına rağmen zekâsı siyaset merkezinde yer alamadı. O, iç siyasette tam olarak otorite kuramadığı gibi bir devlet başkanı olarak dış siyasette de mevkidaşlarıyla eşit makamlarda diyalog kuramadı.
Hüdayar Han düşman karşısında kendini hep çaresiz ve güçsüz hissetti. Geniş çapta memleketi saran tehlikelere karşın birlik ve beraberlik düşüncesini sağlayamadı. Han her fırsatta Çar’ın şartlarını yerine getirerek en barışçıl siyaseti uygulamış oldu. Devletin politika geleneğinin çökmesi, fitne ve dağınıklığın memleketin her tarafını sardığı zor zamandaki bilgi ve birikimin eksikliği, bölünmüşlüğün vebali ve kabahati Hüdayar Han’ı tek başına bırakmıştı.
Han, sürgün yıllarında kendini geçmişteki hayallerine, vicdan azaplarına, yalnızlığa hapseder. Kendi derdi, kaygısına kapılarak vatan hasreti ile zaman geçirir. Tüm bunlara rağmen Hüdayar Han, Hokand’a geri dönebilmek gibi tek bir umudu ve arzusunun icabını, yine Ruslardan gelecek desteğe bağlar.
İktidardayken Ruslara yaklaşımı ve kurduğu yakın münasebetlerinden dolayı Hüdayar Han’a lanet okuyan Hokand halkı, 1882’de Hüdayar Han’ın Afganistan’ın Karruh mevziinde kimsesizlik ve sefalet, zorluklar ve hastalıklar içinde vefat ettiği haberini alınca çok üzülmüş, ağıtlar söylemiş, şiirler yazmıştır.
Hokand halkı belki Hüdayar Han’ı bağışladı, belki de Rusya işgali altında yaşadığı hayat daha zor gelerek eski günlerini özledi.
Tarihî bir süreci ve tarihî şahsiyetleri değerlendirirken bugünün şartları ile ele alamayız. Meseleye kendi döneminden, tarihsel durumundan bakmak icap eder. Hüdayar Han döneminde hanlığın coğrafî sınırları, demografik düzeni, güç dengelerinin istikrarsızlığı seyrinde değişime uğramıştı. Siyasî, sosyal sahada meydana gelen iç ve dış karışıklıkları düzensiz çatışmalara yansıyan bir devir izlemişti. Yerleşik kültür üzerinde inşa olan hanlık ve hükümet prensipleri, Hüdayar Han devrinde konar-göçer toplumlar arasında iktidar paylaşımına mal olmuş vaziyetteydi.
Merkezin sadece sembolik otoritesinin olduğu çok merkezli bir sisteme dönüşmesi, han otoritesine sınırlamalar getirmişti. Bu devirde dinamik güçlerin hükümette kolayca otoriteyi değiştirebilmesi mümkündü. Şirali Han ve Murat Hanlar bu siyasî cereyanın kurbanı olarak gitmiştir. Hüdayar Han, üç defa da destek alarak hükümete gelmişti ancak boylar arası şefkatsiz çatışmalar seyrinde telef olmadan tahtında uzun süre kalabilmesi, onun hakkındaki “Zayıf şahsiyetli hükümdar.” düşüncesini geçersiz kılar. Çünkü sürekli iktidar çatışması içinde olan Kırgızlar ve Kıpçaklar, fırsat buldukça başka bir hanzâdeyi siyaset tahtasına çıkartarak gücü ellerine alabilirlerdi.
Kitabı yazarken, olaylara tarafsız bakmaya çalıştık, verilerden sonuca ulaşmaya gayret ederken, bir tarihî şahsa yönelik söz söylemenin ağır bir yükünü hissettik. Bilim ile ideoloji arasındaki hududu geçmemeye, verilerin ortaya koyduğu gerçekleri veya rivayetleri tarih metodunun öğrettiği usuller üzerinden değerlendirmeye çaba gösterdik. Kitabı okurken karşınızda, kişiliğinde iyi bir hükümdar olma arzusunu ve iyi bir hükümdar olamama pişmanlığını barındırmış başı eğik bir şahsiyet canlanır.
Millî tarihimizi millî miras ve medeni imkânlarımız çerçevesinde inşa etmek arzusu ile ele alınan Hüdayar Han portresi, henüz tamamlanmadı. Hokand’ın son hükümdarı konusunda bugüne kadar spesifik bir çalışmanın olmaması, eserin ehemmiyetini yükseltmiş olsa da ortaya koyduğumuz bu bilimsel çalışmanın tamamlayıcı olduğunu iddia etmiyoruz. Bilgi ve belgenin çokluğu, yoruma açık alanların olduğunu gösterir, daha pek çok çalışmaya bizleri teşvik eder. Daha açıklığa kavuşmayan bilgiler ve belgeler, oluşturduğumuz bu tasviri dolduracak diye umut ediyoruz. Umarım, tarih metodunun bize verdiği yorumlama hukukunu kullanırken, haddimizi aşmadık. Zor zamanların şanssız hükümdarına haksızlık etmeden zihnimizi dolduran fikirlerle kalem gezdirmeye çalıştık.
XIX. yüzyılın başlarında Türkistan sahasında yaşanan siyasi kriz, ekonomik bakımdan gerileme ve düşüşe geçmesine rağmen edebiyat ve tarih yazıcılığında yükselme görülmüş, Hokand Hanlığı bünyesinde bir edebî ekol şekillenmiştir. Yönetici tabakanın himayesinde, siyasi otoritenin maddi ve manevi desteği sayesinde gelişen Hokand Edebî Muhiti’nin önemli özelliği kadın şairlerin, ediplerin ve tarihçilerin de sosyal-kültürel hayatta aktif faaliyet göstermesi idi. Kadın şahsiyetlerin edebî muhiti etken birer aktör olarak temsil etmesi, XIX. yüzyılın bölgesel siyasi iradesinin kadınları devre dışı bıraktığı ithamına karşı fikirlere de destek vermektedir. Yaşadığı dönem tarihini ele alan eseri ve dönem ruhunu ifade eden şiirleri ile Özbek edebiyatı ve tarihinin önde gelen isimleri sırasında yer alan Dilşad Barna, bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Dilşad Barna’nın Farsça (Tacikçe) ve Özbekçe yazdığı eserleriyle Türkistan tarihi ve edebiyatına bulunduğu katkıları ele alınacaktır. Dilşad Barna’nın şiirlerinin yanı sıra tarih konulu Tarih-i Muhacirân eserinde geçmişi değerlendirmekle beraber çok sayıda erkek ve kadın şairin ismini anmıştır. XIX. yüzyılın aydın kadınlarının kültürümüzdeki yeri ve ehemmiyetini de bize aktarmaktadır. Demokrat ruhlu bir şair olarak bilinen Dilşad Barna, yazdıklarıyla zamanının siyasi düzenine isyan ederken, sosyal-kültürel hayata yeni bir bakış kazandırmaya çalışmıştır.
Hokand Hanlığı’nın Şirali Han (1842-1845) dönemi için önemli tarihi kaynaklarından birisi olan “Şahnâme-i Divane Andalib” şair Andalib tarafından Çağatay Türkçesinde destan şeklinde kaleme alınmıştır. Eserde 1842-1843 yıllarında Hokand Hanlığı’nda meydana gelen olaylar dile getirilmiştir. Eserin konusu Hokand’daki kısa süreli Buhara hâkimiyeti ve hanlığın Şirali Han tarafından bağımsızlığa kavuşturulması, bu durum üzerine Emir Nasrullah’ın Hokand Seferi ve seferde yaşananlar anlatılmıştır. Eserin iki ana karakteri bulunmaktadır. Bunlar Şirali Han ve Emir Nasrullah’tır. Eserde Şirali Han mirasçısı olduğu devletin hükümdarı olmuş bir padişah, mutmain bir Müslüman olarak anlatılırken Emir Nasrullah ise zalim, gaddar ve cahil bir hükümdar olarak tasvir edilir. Müellif olayların tanığı olduğu için Hokand ahalisinin yaşanan olaylara bakış açısını, hükümdar ailesinin katledilmesinden dolayı duydukları üzüntüyü, Hokand’da Buhara askerlerince yapılan talanı ve Hokand’daki adaletsiz yönetim yüzünden Buhara Emirliği’ne karşı oluşan nefreti çok güzel bir biçimde eserinde işlemiştir. Özellikle halkın 1842-1843 yıllarında meydana gelen olaylar esnasındaki ruh halini yansıtması ve olayları onların gözünden aktarmaya çalışması Şahnâme-i Divane Andalib’e Hokand tarihi kaynakları arasında ayrı bir değer katmaktadır. Ayrıca Türkistan coğrafyasında dönüm noktalarından birisi olan Büyük Oyun’un başlangıcında bölgenin durumunu ve devletler arası çatışmaları taraflı olarak da olsa yansıtması açısından büyük önem arz etmektedir. Şahnâme-i Divane Andalib’in Özbekista Ebu Reyhan Bîrûnî Şarkiyat Enstitüsü’nde bulunan 696 numara da bulunan el yazmayı kullanarak hazırladığımız bu çalışmada eserde verilen bilgileri diğer Hokand kaynaklarıyla mukayese etmeye gayret ettik. Eserin çevirisini verirken çok fazla yer kaplamaması için mısraları yan yana koyduk ve mısraları ayırmak için tire (-) işareti kullandık. Ayrıca her sayfanın sonunda sayfa numaralarını verdik.
Hokand Hanlığı’nın Muhammed Ali Han (1822-1842) ve Şirali Han (1842-1845) dönemleri için önemli tarihi kaynaklarından birisi olan “Şahnâme-i Divane Mutrib”te, 1842 yılında Hokand Hanlığında meydana gelen olaylar dile getirilmiştir. Bu bağlamda Hokand Hanlığı’nın Buhara Emiri Nasrullah (1826-1860) tarafından ele geçirilmesi ve yağmalanması, Muhammed Ali Han, kardeşi Sultan Mahmud, oğlu Muhammed Emin, annesi ünlü Hokand şairesi Mahlar Ayim (Nadire)’in zalimce öldürülmesi anlatılmıştır. Çalışmanın amacı 1842 Hokand Hanlığı açısından yılında yaşanan elim hadiseler hakkında detaylı bilgi veren ender kaynaklardan birisi olan Şahnâme-i Divane Mutrib özelinde halkın Muhammed Ali Han, Şirali Han ve Emir Nasrullah’a bakış açısı ve 1842 yılında meydana gelen olaylara karşı tutumunu ortaya koymak, Hokand Hanlığı’nın siyasi olarak gücünün zirvesindeyken Buhara esaretine düşüşü ve bu esnada halkın tutumunu anlaya bilmek, Buhara esaretinden hanlığı kurtaran Şirali Han ile alakalı ahalinin düşüncelerini yansıtmaktır. Müellif olayların tanığı olduğu için Hokand ahalisinin yaşanan olaylara bakış açısını çok güzel bir biçimde eserinde işlemiş ve halkın 1842 yılında meydana gelen olaylar esnasındaki ruh halini yansıtması ve olayları onların gözünden aktarmaya çalışması Şahnâme-i Divane Mutrib’e Hokand tarihi kaynakları arasında ayrı bir değer katmaktadır.
ResearchGate has not been able to resolve any references for this publication.