ArticlePDF Available

Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir mi? Covid-19 Salgını Bağlamında Bir Değerlendirme

Authors:

Abstract

Sosyal devlet temelde vatandaşlarına asgari geçim standartlarını insan onuruna yaraşır bir şekilde sağlamayı amaçlayan, bunun için de sosyal ve ekonomik hayata müdahale etmekten kaçınmayan bir anlayışı ifade eder. Böylelikle sınıflar arası farklılıkları en aza indirerek başta gelir dağılımı olmak üzere sosyal adaleti tesis etmeye çalışmaktadır. Düşünsel temelleri çok eski tarihlere dayansa da kurumsal olarak 1800’lü yılların sonlarında ortaya çıkmaya başlayan sosyal devlet, ortaya çıktığı günden bu yana piyasayı önceleyen liberal anlayış ile bir çatışma içerisindedir. Bu çatışmadan kimi zaman haklı kimi zaman haksız duruma düşen sosyal devlet anlayışından tamamen vazgeçmek mümkün müdür? Sosyal devlet tartışmaları özellikle 2019 yılının sonlarında ortaya çıkan COVID-19 küresel salgını ile yeniden alevlenmiştir. Neoliberal anlayışın krizi olarak tanımlanabilecek bu salgın, sosyal devlet anlayışının yeniden uygulama alanı bulmasını sağlamıştır. Çalışmada bu fikri temel üzerinden sosyal devlet anlayışından tamamen vazgeçmenin mümkün olup olamayacağı incelenmiştir. Nitel bir araştırma özelliği taşıyan bu çalışmada sosyal devlet ile ilgili kavramsal çerçeve oluşturulmaya çalışılmış ve çalışmanın devamında dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgınının sosyal devlet anlayışını nasıl etkilediği vurgulanmıştır.
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir mi?
Covid-19 Salgını Bağlamında Bir Değerlendirme
Can the Social State Approach be Abandoned?
An Assessment on the Covid-19 Pandemic
Hasan YILMAZ*
Tarık YÜCEL**
Makale Türü/ Article Information/ Информация о Статье:
Araştırma Makalesi/ Research Article/ Научная Статья
Atıf / Citation / Цитата
Yılmaz, H. ve Yücel, T. (2022). Sosyal devlet anlayışından vazgeçilebilir mi? Covid-19 salgını bağlamında
bir değerlendirme. Kesit Akademi Dergisi, 8 (32), 200-216.
Yılmaz, H. & Yücel, T. (2022). Can the social state approach be abandoned? An assessment on the covid-19
pandemic. The Journal of Kesit Academy, 8 (32), 200-216.
10.29228/kesit.64142
Bu makale İntihal.net tarafından taranmıştır. This article was checked by Intihal.net. Эта статья была проверена
Интихал.нет Bu makale Creative Commons lisansı altındadır. This article is under the Creative Commons license. Это
произведение доступно по лицензии Creative Commons.
Geliş/ Submitted/ Отправлено:
Kabul/ Accepted/ Принимать:
Yayın/ Published/ Опубликованный:
17.08.2022
16.09.2022
25.09.2022
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını
Bağlamında Bir Değerlendirme
Can the Social State Approach be Abandoned? An Assessment on the
Covid-19 Pandemic
Doç. Dr. Hasan YILMAZ
Öğr. Gör. Tarık YÜCEL
Öz: Sosyal devlet temelde vatandaşlarına asgari geçim standartlarını insan
onuruna yaraşır bir şekilde sağlamayı amaçlayan, bunun için de sosyal ve
ekonomik hayata müdahale etmekten kaçınmayan bir anlayışı ifade eder.
Böylelikle sınıflar arası farklılıkları en aza indirerek başta gelir dağılımı ol-
mak üzere sosyal adaleti tesis etmeye çalışmaktadır. Düşünsel temelleri çok
eski tarihlere dayansa da kurumsal olarak 1800’lü yılların sonlarında ortaya
çıkmaya başlayan sosyal devlet, ortaya çıktığı günden bu yana piyasayı ön-
celeyen liberal anlayış ile bir çatışma içerisindedir. Bu çatışmadan kimi za-
man hakkimi zaman haksız duruma düşen sosyal devlet anlayışından
tamamen vazgeçmek mümkün müdür? Sosyal devlet tartışmaları özellikle
2019 yılının sonlarında ortaya çıkan COVID-19 küresel salgını ile yeniden
alevlenmiştir. Neoliberal anlayışın krizi olarak tanımlanabilecek bu salgın,
sosyal devlet anlayışının yeniden uygulama alanı bulmasını sağlamıştır.
Çalışmada bu fikri temel üzerinden sosyal devlet anlayışından tamamen
vazgeçmenin mümkün olup olamayacağı incelenmiştir. Nitel bir araştırma
özelliği taşıyan bu çalışmada sosyal devlet ile ilgili kavramsal çerçeve oluş-
turulmaya çalışılmış ve çalışmanın devamında dünyayı etkisi altına alan
COVID-19 salgınının sosyal devlet anlayışını nasıl etkilediği vurgulanmış-
tır.
Anahtar Kelimeler: Sosyal devlet, liberalizm, neoliberalizm, refah devleti,
covid-19 salgını.
Abstract: The social state basically means an understanding that aims to
provide its citizens with minimum living standards in a manner worthy of
human dignity, and therefore does not hesitate to interfere with social and
economic life. Thus, it tries to establish social justice, especially income dis-
tribution, by minimizing the differences between classes. Although its intel-
lectual foundations date back to ancient times, the social state, which start-
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 202
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
ed to emerge institutionally in the late 1800s, has been in conflict with the
liberal understanding that has emphasized the market since the day it
emerged. Is it possible to completely abandon the understanding of the so-
cial state, which is sometimes right and sometimes wrong in this conflict?
Discussions on the welfare state have flared up again, especially with the
COVID-19 pandemic that emerged at the end of 2019. This pandemic,
which can be defined as the crisis of the neoliberal understanding, has ena-
bled the social state understanding to find a field of application again. In
this study, it has been examined whether it is possible to completely aban-
don the social state understanding based on this idea. In this study, which
has a qualitative research feature, it was tried to establish a conceptual
framework related to the social state and in the continuation of the study, it
was emphasized how the COVID-19 pandemic, which affected the world,
affected the understanding of the social state.
Keywords: Social state, liberalism, neoliberalism, welfare state, Covid-19
pandemic.
Giriş
Sosyal devlet bireye insan onuruna yaraşır bir asgari yaşam standardı sunmayı
amaçlayan, sınıflar arası eşitsizliği gidermek için adil bir gelir dağılımını ve sosyal ada-
leti tesis etmeye çalışan bütün bunları da -tüm eleştirilere rağmen- sosyal ve ekonomik
hayata müdahale ederek gerçekleştiren devleti ifade etmektedir.
Sanayi devrimi ile birlikte değişen üretim araçları, toplumsal yapıyı da berabe-
rinde değiştirmiş, kapitalizmin de etkisi ile kötü şartlar altında çalışmak zorunda kalan
geniş bir işçi sınıfı ortaya çıkmıştır. Bu dönemde rekabet ve karlılığı arttırma çabaları
toplumsal ayrışmayı daha fazla körüklemiş ve nihayetinde işçi hareketleri hem liberal
anlayışı hem de devletlerin yönetim anlayışlarını sorgulamaya açık hale getirmiştir.
Artan tepkiler ve hak talepleri siyasi iktidarları sınıflar arası uçurumu kapatmaya yö-
nelik sosyal politikalar üretmeye zorlamıştır.
1800’lü yılların sonlarında kurumsal anlamda ortaya çıkan sosyal devlet anlayı-
şı 1929 yük Buhran ve II. Dünya Savaşı ile birlikte liberal anlayışın yerini alarak
dünya genelinde geniş bir uygulama alanı bulmuştur. Sosyal devlet anlayışı için altın
çağ olarak tanımlanan 1945-1975 yılları arasında artan sosyal devlet uygulamaları dev-
letlerin sosyal harcamalara çok ciddi kaynak aktarmasına neden olmuş nihayetinde bu
kaynak aktarımı 1970’li yılların başında ortaya çıkan küresel ekonomik krizlerin gerek-
çesi olarak gösterilmiştir. 1980’lerde tüm dünyada hâkim anlayış olarak yayılmaya
başlayan neoliberalizm, sosyal devletin gerekliliğini sorgulamış ve nihayetinde sosyal
devlet anlayışının tüm sorunların sebebi olduğu tezi ile sosyal devletin varlığını tehdit
etmiştir.
Klasik iktisat teorisi tam rekabetin hakim olduğu bir ortamda piyasanın devle-
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 203
www.kesitakademi.com
tin müdahalesine gerek kalmadan optimal dengeyi yakalayacağını ve bu durumun da
refah artışını sağlayacağını savunmaktadır. Bu anlayış geçmişte olduğu gibi bugün de -
özellikle neoliberal anlayışın etkisi ile- sosyal devletin varlığının sorgulanmasına sebep
olmakta hatta sosyal devlet anlayışının varlığını tehdit etmektedir. Ancak yakın tarihte
gerçekleşen COVID-19 salgını sosyal devlete olan ihtiyacın bilinenden çok daha fazla
olduğunu göstermiştir. m dünyayı etkisi altına alan salgın sadece sağlık alanında
değil ekonomik alanda da hemen her ülkeyi bir krize sokmuş bu kriz sosyal politikala-
rın uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Bu zorunluluk gerek refah devleti anlayışını ge-
rekse neoliberal anlayışı benimsemiş hemen her ülkede iktidarların ekonomik ve sos-
yal hayata toplum refahını arttırmak adına müdahale etmesine sebep olmuştur.
Bu çalışmanın temel çıkış noktası sosyal devlet anlayışından tamamen vazgeçi-
lip geçilemeyeceği sorusudur. Bu sorunun cevabı aranırken sadece sosyal devlet anla-
yışı ile neoliberal anlayış arasındaki çatışma incelenmemiş aynı zamanda beklenmedik
küresel felaketlerin söz konusu çatışmayı nasıl etkilediği araştırılmıştır. Bu kapsamda
çalışmada öncelikle sosyal devlet ile ilgili bir kavramsal çerçeve oluşturulmuş deva-
mında kavram üzerinden gerçekleşen tartışmalar ve COVID-19 salgının etkileri ışığın-
da çalışmanın temel sorularının cevabına ulaşılmıştır.
1. Kavramsal Çerçeve: Sosyal Devlet
Sosyal devlet kavramı ile ilgili olarak yapılan tanımlama çalışmaları incelendi-
ğinde ortak bir noktada fikir birliği oluşmadığı görülmektedir. Sosyal bilimlerde bir
kavramın tanımlanması farklı bakış açılarının etkisiyle genelde çok kolay olmamakta-
dır. Sosyal devlet kavramı için de bunu söylemek mümkündür. Her ne kadar kavramı
tanımlamada bir fikir birliğinden söz edilemese de kavramı tanımlamak için çok ciddi
çalışmaların yapıldığı görülmektedir. Kavramı tanımlama çabaları genel olarak sosyal
devletin niteliklerinin ve amacının ne olduğu sorusu üzerinde şekillenmektedir. Ayrıca
sosyal devletin “refah” kavramı üzerinden, “sosyal” kavramı üzerinden, sosyal devle-
tin sahip olduğu/olması gerektiği özellikler üzerinden tanımlanmaya çalışıldığı da gö-
rülmektedir (Gümüş, 2010a: 89).
Sosyal devleti “sosyal” kavramı üzerinden tanımlamaya çalışan akademisyen-
lerden biri olan Huber, sosyal devleti tanımlamaya çalışırken geleneksel devlet ile en-
düstri çağının yarattığı toplum arasındaki karşıtlığı ön plana çıkarmaktadır. Kavram-
daki sosyallik “topluma aitlik” olmaktan çok daha fazla anlam ifade etmektedir. Sosyal
devlet sadece sosyal yardım yapan ya da sadece sosyal politika üreten bir devlet değil-
dir. Sosyal devlet geleneksel devlet ile endüstri toplumunun tezatlığından doğan bir
devlettir (Huber, 1970: 34).
Sosyal devleti “refah devleti” kavramı üzerinden tanımlama çalışmalarına ba-
kıldığında genel olarak vatandaşın refahını arttıran devlet, sosyal devlet olarak tanım-
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 204
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
lanmaktadır. Bu yaklaşımda refah ölçüsü olarak devletin sosyal harcamalar için harca-
dığı kaynakların gayri safi yurtiçi hasılaya oranı temel alınmakta ve bir devletin sosyal
devlet olarak tanımlanabilmesi için söz konusu oranın %3 ila %5 olması gerekmektedir
(Gümüş, 2010b: 144).
Sosyal devleti refah kavramı ile ilişkilendiren bir başka tanıma göre sosyal dev-
let, sosyal refahı arttırmayı amaçlar. Bu amaçla gerektiği zaman ekonomiye doğrudan
ve kapsamlı müdahalelerde bulunur. Bu kapsamda sosyal devlet; sosyal refahı sağla-
mak için ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden, piyasayı düzenleyen, girişimci,
hak ve özgürlüklerin temini açısından pozitif bir konumda olan devlettir (Aktan,
1995a: 73-74).
Briggs, sosyal devleti sahip olması gereken özellikleri göz önünde bulundura-
rak tanımlamaya çalışmıştır. Buna göre sosyal devlet; piyasadan bağımsız bir şekilde
vatandaşın refah düzeyini arttıran, hastalık, işsizlik gibi olumsuz durumlara karşı ge-
rekli tedbirleri alarak aileyi ve bireyi koruyan, ayrım yapılmaksızın herkesin eşit bir
şekilde sosyal hizmetlere erişimini sağlayan devlettir (Briggs, 1961: 228). Benzer şekilde
Ridder de sosyal devlet tanımını sosyal devlette bulunması gereken özellikler üzerin-
den yapmış ve sosyal kurumlar ile hukuksal kurumların uyumunu sağlayan, temel
hakları herkese eşit bir şekilde sunan, toplumu demokratik bir organizasyona bağlaya-
rak devletin ve toplumun homojenleşmesini sağlayan devleti sosyal devlet olarak ta-
nımlamıştır (Gören, 2000: 4)
Sosyal devletin bugün en çok kabul gören tanımları sosyal devletin sahip olma-
sı gereken nitelikler ve sosyal devletin amacının neler olabileceği düşüncesi üzerinden
yapılan tanımlardır. Buna göre sosyal devlet, insan onuruna yaraşır asgari yaşam dü-
zeyini sağlamak için sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalelerde bulunmak sure-
tiyle sosyal adaleti temin etmeye çalışan devlettir (Özbudun, 1995: 99; Bulut, 2003: 174).
Sosyal devletin amaçlarını gerçekleştirmek için sosyal adaleti sağlaması gerektiğini
savunan Bulut’a göre (2003: 174) ise sosyal devlet, kişilerin sosyal durumları ile ilgile-
nerek, onlara insan onuruna yaraşır asgari yaşam standardı sağlamayı amaçlayan ve
bütün bunları gerçekleştirmek için sosyal adaleti sağlaması gerektiğine inanılan, bu-
nun için de sosyal ve ekonomik yaşama aktif müdahaleden çekinmeyen bir anlayışı
temsil eder.
Yılmaz ve Acar’a göre (2021: 4743) devletler vatandaşlarına hizmet amacıyla
politikalar üretmek ve vatandaşını korumak için vardırlar. Sosyal politikalar doğası
gereği vatandaşı koruyan ve kollayan yapıdadırlar. Bu anlamda vatandaşını her türlü
zorluğa karşı koruyan devlet, sosyal devlet için ideal bir örnek oluşturmaktadır. Sosyal
devlet, popülist yaklaşımlarla değil sürdürülebilir sosyal politikalar üreterek toplumsal
sorunlara kalıcı çözümler bulmalıdır.
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 205
www.kesitakademi.com
Sosyal devlet olarak kabul edilen bir devlet kendisinden kaçılacak bir devlet
değil; aksine vatandaştan yana olma sorumluluğunu üstlenen, vatandaşın güvenliğini,
rahatını arttırmayı önceleyen, toplumun tamamlayıcı unsuru olan koruyucu bir devlet-
tir. Bu açıdan sosyal devlet kavramı devletin sadece düzenleyici yanını değil himayeci
yanını da niteleyen bir kavramdır (Kara, 2009: 369-371).
Buraya kadar aktarılmaya çalışılan sosyal devlet tanımlamaları dikkate alındı-
ğında neredeyse tüm tanımlarda toplumda refah düzeyi farklı kesimlerin bu farklılık-
larını gidermek üzere sosyal politika önlemleri alan devlet vurgusu ön plana çıkmak-
tadır. Buna göre sosyal devlet, sosyal politikalar ve uygulamalarla ekonomik ve sosyal
şartlar açısından kötü durumda olan kesimleri korumayı amaçlamakta ve bunu sosyal
politikalar uygulayarak gerçekleştirmektedir (Özdemir, 2007: 21). Sosyal devlet en ge-
nel haliyle bireye insan onuruna yaraşır asgari yaşam standartlarını sunmayı amaçla-
yan, bu doğrultuda milli gelirin adil dağılmasına ve böylece sosyal adaleti temin etme-
ye çalışan bunun için ekonomik ve sosyal hayata aktif bir şekilde müdahalede bulu-
nan, bireylere sadece kişisel ve siyasal hakların değil aynı zamanda sosyal ve ekono-
mik hakların da sunulmasını amaçlayan bir anlayışı ifade etmektedir (Gümüş, 2010b:
150).
2. Sosyal Devletin Tarihsel Gelişimi
Tarih boyunca üretim biçimlerinde meydana gelen değişimlerin önce toplumsal
yapıda, devamında da devletlerin yönetim biçimlerinde bir dönüşümü tetiklediği gö-
rülmüştür. Sosyal devlet anlayışının da kurumsal olarak filizlenmesi yine üretim bi-
çimlerinde meydana gelen bir dönüşüm ile mümkün olmuştur. Sanayi devrimi ile baş-
layan bu değişim süreci toplumsal yapıda bir dizi değişiklikler yaratmıştır. Sanayi dev-
rimi ile birlikte işletmelerin üretim kapasiteleri artmaya başlamış ve sanayi işletmele-
rinde bölümü uygulamasına geçilmiştir. İş bölümü ile insan emeği değersizleşmiş,
işçiler düşük ücretlerle çalışan “robot”lar haline gelmiştir. Artan rekabet işletmeleri
daha fazla kâr etme yarışı içerisine sokmuş ve bu yarışta iş gücünden başka hiçbir ge-
çim kaynağı olmayan işçiler, artan kazaları, meslek hastalıkları ve düşük ücretlere
rağmen kötü çalışma ortamlarında çalışmak zorunda kalmışlardır (İzveren, 1975: 36-
37). İşçi sınıfı içinde bulunduğu olumsuz durumlara karşı bir süre sonra tepki göster-
meye başlamış ve nihayetinde 1848 İşçi Devrimi gerçekleşmiştir. Sanayi devriminin
ortaya çıkardığı sınıflar arası gerginlik işçi hareketlerinin tek nedeni değildir. Bu dö-
nemde İngiltere ve Fransa’da artan sosyal mücadele özellikle Karl Marx ve Friedrich
Engels’in sosyalist eleştirileri ile fikri alana da taşınmış ve hem sosyal mücadele hem
de sosyalist düşünce liberalizme dayanan sosyal demokrasilerin düzenini tehdit
eden bir yapıya bürünmüştür (İzveren, 1975: 37). İşçi hareketlerinin gün geçtikçe art-
ması ve sosyalist düşüncenin yayılma alanı bulması özellikle İngiltere ve Kıta Avrupa-
sı’nda rejimleri tehdit etmeye başlamış, bu durumun devletin ve toplumun geleceğini
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 206
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
tehdit edeceği düşüncesi siyasi iktidarları ekonomik ve sosyal hayata müdahale etme-
ye mecbur bırakmıştır (Aydın, 2019: 22).
1929 Ekonomik buhranı ile birlikte sınıflar arası gerginliği arttıran liberal eko-
nomik politikalar sorgulanmaya başlanmıştır. Bu dönemde yaşanan ekonomik krizin
sebebi olarak piyasa ekonomisi görülmüş ve klasik liberal düzene güven azalmıştır. Bu
durum da sosyal devletin uygulama alanının genişlemesi için bir fırsat olmuştur
(Yanık ve Kara, 2014: 16-17).
Sosyal devletin 1800’lü yılların sonlarında başlayan serüvenini Özdemir (2007:
177-178), 1880 öncesi dönemi de dâhil ederek dört dönemde incelemiştir. Özdemir’e
göre 1880 öncesi dönem paternalist anlayışın hâkim olduğu sosyal yardımların aile,
hayırseverler tarafından yapıldığı dönemdir. 1880-1945 yılla arası sosyal sigortalar
dönemi, 1945-1975 yılları arası refah dönemi, 1975 sonrası dönem ise sosyal devlet an-
layışının kriz dönemi olarak tanımlanmıştır.
Pierson, 1880-1914 yılları arasını sosyal devlet anlayışının doğduğu dönem ola-
rak nitelemiştir. 1920-1975 yılları arası için sosyal devletin büyüme çağı ifadesini kulla-
nan Pierson, bu dönemi kendi içerisinde farklı dönemlere ayırarak incelemiştir. Buna
göre 1918-1940 yılları arası sosyal devletin konsolidasyon ve gelişme dönemidir. Bu
dönemi Hamilton sürekli ve amaçlı sosyal ilerleme dönemi olarak nitelerken Ashford
sosyal politikaların ulusallaştırılması önündeki engellerin ortadan kaldırıldığı dönem
olarak tanımlamıştır. 1945-1975 arası dönem ise sosyal devletin “altın çağı” olarak ka-
bul edilmektedir (Pierson, 1998: 104-121). 1940-1970 arası dönem, sosyal devletin aynı
zamanda kurumsallaştığı dönemdir. Sosyal devletin kurumsallaşması İngiltere’de Be-
verdirge Raporu etkisi ile gerçekleşmiş ayrıca II. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan
sosyo-ekonomik çöküntüler Keynesçi makroekonomik uygulamaların başlamasında
etkili olmuştur (Aydın, 2019: 24).
1975 sonrası dönemde sosyal devlet uygulamaları sebebiyle kamu harcamaları-
nın ciddi oranda artması birçok ekonomik sorunu beraberinde getirmiştir. 1970’li l-
larda ortaya çıkan petrol krizleri küresel ekonomiyi olumsuz etkilemiş, artan işsizlik,
düşen büyüme oranları sosyal devletin varlığının sorgulanmasına sebep olmuştur
(SavYörük, 2021: 169-170). Yaşanan krize sosyal devlet anlayışının çözüm sunama-
ması sonucunda eleştiriler sadece Keynes’in yaklaşımına değil, müdahaleci devletin
kendisine de yönelmiştir. Bu durum sosyal devlet ilkesinden de uzaklaşılmasına neden
olmuş ve tüm dünyada sosyal devlet uygulamaları önemini kaybetmeye başlamıştır
(Karaca ve Çam, 2019: 75).
3. Sosyal Devlet ile İlgili Tartışmalar
Bu çalışmada temel tartışma sosyal devletin varlığı ile ilgilidir. “Sosyal devlet
bitti mi?” sorunsalı üzerine şekillenen çalışmada bu soruya cevap verebilmek için ön-
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 207
www.kesitakademi.com
celikle sosyal devlet kavramı ile ilgili tartışmaların iyi anlaşılması gerekmektedir. Bize
göre sosyal devletin sona erip ermediği ile ilgili sorunun cevabı temelde sosyal devle-
tin varlığını savunanlar ile sosyal devleti tüm sorunların sebebi olarak görenlerin tar-
tışmalarında gizlidir.
Sosyal devletin tarihsel gelişimi incelendiğinde, sanayi devrimi ile başlayan ve
piyasa ekonomisi ile derinleşen ekonomik ve sosyal sorunların çözülmesi amacıyla
devletin sosyal ve ekonomik hayata müdahale etmeye başladığı görülmektedir. Yeni
sanayi toplumunun siyasi alanda yarattığı proleter ve kapitalist olarak anılan iki büyük
sınıf arasındaki gerilimin yarattığı yeni yönetim arayışı sınıfsal farkları en aza indir-
meyi amaçlayan sosyal devlet olgusunun hayata geçmesi ile sonuçlanmıştır (İzveren,
1975: 37).
Sosyal devlet anlayışının özellikle 1929 krizi ile dünyada geniş bir uygulama
alanı bulması klasik liberal anlayışın bir mağlubiyeti olarak kabul edilebilir; ancak ne
var ki sosyal devlet anlayışı klasik liberal anlayış karşısındaki üstünlüğünü sadece
1970’li yıllara kadar sürdürebilmiş ve bu yıllarda küresel çapta yaşanan krizler bu iki
zıt kutbu tekrar karşı karşıya getirmiş; bu kez kazanan piyasa ekonomisi olmuştur.
Sosyal devlet için altın çağın kapandığı ve gümüş çağın başladığı bu dönemde dünya
genelinde yeni liberal anlayışın hızlı bir şekilde yayılmaya başladığı görülmektedir.
Sosyal devletin piyasa karşısında yenilgisinin temel sebeplerinden biri sosyal devlet
harcamalarının artık bir yük olması, bir diğeri de küreselleşme sürecinin yarattığı re-
kabet ortamıdır (Aydın ve Çakmak, 2017: 15-16).
Sosyal devlet ile ilgili tartışmaların temel noktalarından biri sosyal devlet uygu-
lamalarının devlete geniş bir hareket alanı sunması ve devletin piyasaya gerektiğinde
müdahale edebilmesidir. Bu durum neoliberal düşüncenin devletin küçülmesi gerekti-
ği tezi ile tezat oluşturmaktadır. Bu sebeple neoliberal düşünce devletin sosyal devlet
uygulamaları ile ekonomide aktif olmasını olumsuz bir durum olarak tanımlamakta-
dırlar. Bu düşünceye göre devlet küçülmeli ve ekonomideki rolü azaltılmalıdır
(Gümüş, 2010b: 318-319). Liberalizm savunucuları genel olarak devletin büyümesine
karşıdır. Sosyal devlet uygulamaları da devlete geniş bir yetki alanı sağlaması sebebiy-
le liberal düşünürler tarafından eleştirilmektedir. Libertarianist bir yazar olan Robert
Nozick eleştirisini en noktaya taşıyarak kapsamlı bir devletin insanların haklarını
ihlal edeceğini bu sebeple en iyi tercihin ultra-minimal bir devlet olduğunu savunmak-
tadır (Nozick, 2001: 149). Nozick gibi bir libertarianist olan David Friedman da refah
devleti uygulamalarına karşıdır. Friedman’a göre libertarian toplumda birilerine yar-
dım etmek isteyenler bunu gönüllü olarak yapabilirler. Devletin hizmet için vergi al-
ması doğru değildir. Devlet güvenlik hizmetlerini dahi özel koruma ve güvenlik ku-
rumlarına bırakmalıdır. Rothbard ise devletsiz bir toplum tasavvur eder. Liberal dü-
şüncenin önde gelen isimlerinden Hayek de benzer şekilde sosyal devlet anlayışını
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 208
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
reddederek devletin sınırlı sorumlu olması gerektiğinin altını çizer (Aktan, 1995b: 23-
24; Gümüş, 2010b: 319).
Yukarıda sözü edilen düşünürler dışında refah devletine inanan merkezci libe-
ral yazarlar da bulunmaktadır. Bu yazarlardan biri olan Pinker, refah devleti uygula-
malarının kapitalist üretimin yıkıcı gücü karşısında orta bir yol olduğunu savunarak
sosyal devleti nüfusun refahını sağlamak için ekonomik ve sosyal düşüncelerin uyum-
lu hale geldiği benzersiz bir sosyal oluşum olarak tanımlamaktadır (Midgley, 1997:
149).
Liberal anlayışın sosyal devlete yönelik eleştirileri sadece devletin büyümesine,
sosyal ve ekonomik alana müdahale etmesine yönelik değildir. Bu temel eleştirinin
dışında sosyal devletin özellikle sosyal alanda da bozulmalara sebep olacağı savunul-
maktadır. Aktan, bu konuda yapılan eleştirileri şu şekilde ralamaktadır (1995a: 75-
76):
- Ekonomik ve sosyal hakların kapsamının genişlemesi çalışma gayreti ve arzu-
sunu azaltacaktır.
- Toplam tasarruflar azalacaktır. Çünkü kendini devletin himayesinde gören bi-
rey geleceğe yönelik tasarruf yapma eğilimi göstermeyecektir.
- Refah devletinde sosyal harcamalar vergiler tarafından karşılanmaktadır. Artan
vergi yükü emek arzı, tasarruf ve yatırımları olumsuz etkileyecektir. Vergi ka-
çakçılığı artacak ve doğal olarak vergi gelirleri de azalacaktır.
- Ekonomik ve sosyal haklar zamanla kötüye kullanılabilecektir. Hastalık, sakat-
lık, işsizlik gibi sosyal riskler istismar edilebilecek, politikacılar oy kazanmak
uğruna refah transferini kötüye kullanabilecektir.
Sosyal devlet bireylere insan onuruna yaraşır asgari geçim standardını sunmak
için adil bir gelir dağılımını uygulamak zorundadır. Bu anlayış da liberal düşünce tara-
fından eleştirilmektedir. Liberal düşünceye göre sosyal devlet, üst gelir gruplarından
alıp alt gelir gruplarına dağıtan ve toplumun 2/3’ünü oluşturan bir çoğunluğun ihti-
yaçlarını toplumun 1/3’ünü oluşturan bir azınlığın finanse etmesini bekleyen, böylece
yatırıma yönelmesi gereken maddi kaynağın israf edilmesine sebep olan bir yeniden
bölüşüm projesidir (Mütevellioğlu, 2006: 3).
Sosyal devlet piyasada aktif bulunduğu için haksız rekabete yol açacağı, sosyal
devlet uygulamaları için alınacak vergilerin vergi alınanların malvarlıklarına haksız el
konulması anlamına geleceği, artan sosyal harcamaların ekonomiyi olumsuz etkileye-
ceği, devletin baba konumunda görülmesinin her şeyi devletten bekleme eğilimi yara-
tacağı sosyal devlet anlayışına yönelik getirilen diğer eleştiriler olarak karşımıza çık-
maktadır (Gümüş, 2010b: 221-226).
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 209
www.kesitakademi.com
4. Covid-19 Salgını ve Sosyal Devlet Anlayışına Etkileri
2019 yılının sonlarına doğru dünya daha önce hiç görülmedik bir salgının orta-
ya çıkışına tanıklık etmiştir. Daha önce dünya tarihinde elbette ki birçok küresel salgın
görülmüştür; ancak 2019 yılının sonlarında ortaya çıkan COVID-19 salgını birçok ı-
dan bugüne kadar görülen diğer tüm salgınlar içerisinde ayrı bir yere sahip olmuştur.
2019 yılının Aralık ayında Çin’in Wuhan eyaletinde solunum yolu rahatsızlıkları göste-
ren birçok kişi üzerinde yapılan bir dizi testler neticesinde 13 Ocak 2020 tarihinde SAR-
CoV-2 virüsünün neden olduğu yeni bir koronavirüs hastalığının varlığı tespit edilmiş-
tir (Sağlık Bakanlığı, 2022). Dünya Sağlık Örgütü’nün COVID-19 olarak nitelediği has-
talık kısa sürede tüm dünyaya yayılmış ve sadece sosyal alanında değil ekonomik
alanda da daha önce görülmemiş bir tahribata yol açmıştır.
Dünya üzerindeki hemen her ülkenin hazırlıksız yakalandığı COVID-19 salgını,
bir taraftan hızla yayılarak basın yayın organlarında yer verilen görsellerin de etkisi ile
bir korku ve kargaşa ortamı yaratırken diğer taraftan krize müdahalenin yetersizliği
sebebi ile ülkelerin yönetim anlayışlarının vatandaşlar nezdinde sorgulanmasına sebep
olmuştur. Benimsenen ulus devlet veya küreselleşmeci devlet anlayışı ya da sosyal
devlet veya neoliberal devlet anlayışı krizin etkili çözümünde ya da derinleşmesinde
belirleyici bir rol oynamış ve söz konusu salgın ortamında sosyal devlet ve neoliberal
devlet anlayışı arasındaki bitmek bilmeyen tartışma tekrar alevlenmiştir.
COVID-19 salgınında 2022 yılı Ağustos ayı itibari ile 585 milyondan fazla kişi-
nin enfekte olduğu ve yaklaşık 6,5 milyon kişinin öldüğü tahmin edilmektedir (WHO,
2022). Kısa sürede bu kadar hızlı yayılan ve bunun neticesinde milyonlarca insanın
ölümüne neden olan COVID-19 salgını ile mücadele kapsamında hemen her ülke ilk
olarak sınırlarını hastalığın görüldüğü ülkelere kapatmış devamında hastalığın yayıl-
masını önlemek amacıyla doğrudan sosyal hayata dahale etmiştir. Bu kapsamda
hükümetler; eğitim ve öğretimin uzaktan eğitim yöntemi ile devam ettirilmesi, insanla-
rın toplu halde bulunduğu alışveriş merkezleri, kafe, restoran, sinema ve tiyatro gibi
alanların kapatılması ve daha sonrasında tam kapanma ile sokağa çıkma yasağı ilan
edilmesi şeklinde önlemler almak zorunda kalmışlardır. Sosyal hayata bu doğrudan
müdahalenin insanlarda yarattığı psikolojik tahribat bir tarafa bu yeni yaşam tarzı,
ülke ekonomilerini ileride çok ciddi sıkıntılara sokacak bir ortamın oluşmasına sebep
olmuştur. Vatandaşların evlerine kapanma ve sosyal faaliyetlerin neredeyse tama-
men askıya alınması arz ve talep dengesizliği yaratmış, sınırların da kapatılması ile
birlikte tedarik zincirinde bozulmalar meydana gelmiş, küreselleşme yanlısı ülkeler
dahi kaynaklarını kendilerine saklayarak küresel çapta bir ekonomik krizin oluşmasına
zemin hazırlamışlardır. Salgın esnasında ayrıca salgınla mücadelede gerekli olan tıbbi
malzemelerin üretim ve tedarikinde de ciddi sorunlar yaşanmıştır. Hatta bu noktada
kimi ülkeler arasında tarihte çok sık rastlanılmayacak sorunlar ortaya çıkmıştır. Örne-
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 210
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
ğin İtalya’ya ait maskelere Çekya el koymuş, Amerika Birleşik Devletleri Almanya’nın
sipariş ettiği maskelere daha fazla ücret vererek satın almıştır (Aslan, 2021: 1739).
Salgın sadece sosyal hayatı değil ekonomik hayatı da etkilemiştir. Aslında sos-
yal devlet ile neoliberal anlayış arasındaki tartışmaların alevlenmesinin en temel sebebi
de devletin salgın esnasında ekonomik hayata doğrudan müdahale etmesidir. Salgınla
mücadelede en önemli sektör şüphesiz sağlık sektörü olmuştur. Salgında sağlık sektö-
rü güçlü olan ülkeler bu kriz ile diğer ülkelere nazaran çok daha başarılı mücadele et-
mişlerdir. Neoliberal anlayışı destekleyen başta ABD olmak üzere Fransa ve İtalya gibi
ülkeler özellikle sağlık sektörünü büyük oranda özelleştirmiş olmalarından ve kamu
harcamalarını asgari düzeyde tutmalarından dolayı salgınla mücadelede diğer ülkelere
göre geride kalmış, vaka ve ölüm sayılarının yüksekliği ülkelerin politikalarının eleşti-
rilmesinin önünü açmıştır (Aslan, 2021: 1744-1745). Sağlık sektöbakımından güçlü
bir alt yapıya sahip olan Türkiye de salgından ciddi anlamda etkilenmiştir. Ancak sağ-
lık sektörünün güçlü olması ve salgının erken döneminde alınan kararlar kriz ile mü-
cadelede ülkenin elini güçlendirmiştir. Erken dönemde alınan kararlardan biri yeterli
donanıma sahip hastanelerin pandemi hastanesine dönüştürülmesidir. Salgının başla-
rında alınan bir dizi karar ile ülkedeki hastanelerin çoğu pandemi hastanesi olarak
tanımlanmış ayrıca virüs tedavileri acil hal kapsamında değerlendirilerek özel hastane-
lerde yapılacak tedavilerde vatandaşlardan ücret alınması engellenmiştir (Kulaksız,
2020: 317). Türkiye salgınla mücadelede gelişmiş birçok ülkeden pozitif yönde ayrış-
maktadır. Hem salgına erken müdahalede hem de salgının yarattığı sosyo-ekonomik
zararların giderilmesinde örnek bir rol oynayan rkiye, sosyal devlet olmanın bir
gereği olarak piyasaya birçok alanda doğrudan müdahalede bulunmuş ve vatandaşla-
rının salgının etkilerinden asgari düzeyde etkilenmesi için çaba göstermiştir. Ülkedeki
ekonomik yetersizlikler sebebiyle müdahaleler yeterli olmasa da salgın süresince işten
çıkarmaların engellenmesi, kısmı çalışma ödeneğinin devreye alınması, maske fiyatla-
rında üst sınır belirlenmesi, sosyal yardıma ihtiyacı olan ailelere nakdi yardımda bulu-
nulması, salgın süresince ekonomik olarak sıkıntı yaşayan işletmelere uygun kredi
verilmesi ve kira yardımında bulunulması gibi politikalar ile vatandaşın piyasanın her
koşulda kâr amacı güden acımasızlığı karşısında sosyal politikalar ile desteklenmesi
amaçlanmıştır. Krizin başından sonuna kadar başta salgının yükünü büyük oranda
sırtlanan sağlık sektörü olmak üzere hemen her sektöre dahale edilmiş, salgının
etkilerini en aza indirmek amacıyla özel işletmelerin faaliyetlerini doğrudan etkileyen
zorlayıcı kararlar alınmıştır (Yorğun, 2020: 100).
Neoliberal anlayış her şart ve koşulda piyasanın önünün açılmasını ve devletin
piyasaya müdahale etmemesini, ortaya çıkacak krizlerin görünmez bir el sayesinde
kendiliğinden giderileceğini savunmaktadır. Bu anlayış dünyanın büyük bölümünde
kabul görmektedir. Bu anlayışı savunanlar sosyal devlet uygulamalarının bir yük oluş-
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 211
www.kesitakademi.com
turacağını ve nihayetinde bu yükün piyasa dengesini bozacağını ve dahası sosyo-
ekonomik krizlere sebep olacağını öne sürmektedirler. Ancak bu tez daha önce
COVID-19 gibi beklenmedik bir küresel kriz ile sınanmamıştır. 2019 yılında ortaya çı-
kan salgın sonucunda neoliberal anlayış krizin çözümünde yetersiz kalmış, hatta bu
anlayışı tam anlamıyla benimsemiş ülkelerde kriz daha da derinleşmiştir. Hastalığın
yayılmasının önlenmesinde etkili yollardan biri olan maske kullanımı bile devletin
müdahalesi olmaksızın piyasanın kârlılığı öncelemesi sebebiyle kesintiye uğramıştır.
Türkiye’de krizin ortaya çıkması ile maske fiyatları serbest piyasa ekonomisi ile açıkla-
namayacak şekilde artmış, devlet vatandaşlarına ücretsiz maske dağıtmak ve nihaye-
tinde piyasaya müdahale ederek maske fiyatlarını belirlemek zorunda kalmıştır. Salgı-
nın yarattığı sorunların çözümü içim devletin, vatandaşların refahı için sosyal politika-
ların ne derece önemli olduğu bu dönemde anlaşılmış, kriz ortamında devlet müdaha-
lelerini eleştiren neoliberal anlayış ciddi eleştirilere maruz kalmıştır. Bu durum neoli-
beral anlayışın en azından halk nezdinde yakın zamanda kabul göremeyeceği şeklinde
yorumlanmıştır (Aysan, 2020: 687).
Genel anlamda yönetim anlayışlarının nya tarihinde ciddi krizlerin ya da
üretim araçlarındaki dönüşümlerin ardından bir değişim gösterdiği söylenebilir.
COVID-19 küresel salgını da ülkeleri yönetim anlayışlarında bir dönüşüme zorlayacak
bir kriz olarak görülmektedir. Günümüzde hâkim anlayış neoliberal anlayıştır; ancak
söz konusu salgın bu anlayışın dayattığı siyasi, ekonomik ve sosyal yapıyı bir krize
sokmuştur. Salgın süresince ekonomik ve sosyal hayata müdahale etmek suretiyle
kendi vatandaşlarının yanında yer alan, geliştirdiği sosyal politikalar ile salgından va-
tandaşlarının asgari düzeyde etkilenmesini sağlayan yönetimler, sosyal devlet anlayı-
şından vazgeçilemeyeceği düşüncesinin oluşmasına neden olmuşlardır. Ancak bu yeni
düzende hâkim anlayışın ne olacağı tam bir muammadır. Neoliberal anlayışın krizi
olarak nitelendirilebilecek salgının ardından ülkelerin sosyal devlet anlayışı ile mi,
otoriter devlet anlayışı ile mi yoksa ehlileştirilmiş yeni bir liberal anlayış ile mi idare
edileceği ilerleyen zamanlarda daha net görülecektir (Bayhan, 2020: 834-837). Ancak
genel çerçevede değerlendirildiğinde sosyal devlet anlayışının yeni düzende ağır basa-
cağı, liberal bir anlayış benimsenecekse bile bu anlayışın sosyal devlet anlayışını göz
ardı edemeyeceği dahası köklü bir dönüşüme uğramadan uygulama alanı bulamaya-
cağını söylemek mümkündür.
SONUÇ
Sosyal devlet bireylere insan onuruna yaraşır asgari geçim standartlarını sağla-
yan, bunun için sosyal ve ekonomik hayata doğrudan müdahale eden devlet anlayışını
ifade etmektedir. Bu kapsamda devlet uygun koşulda piyasaya düzenleyici yönde
müdahale edebilmekte, piyasa karşısında bireyi korumak için çeşitli aygıtlar kullana-
rak adil bir gelir dağılımı sağlayarak sosyal adaleti tesis etmek için çaba gösterebilmek-
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 212
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
tedir. Sosyal devlet; sosyal güvenlik, ücretiz eğitim, eşitlik, hastalık, işsizlik, sakatlık
gibi sosyal krizler karşısında bireyi koruyan, sınıflar arası farkları minimum seviyeye
çekmek için sosyal politikalar üreten ve uygulayan devlet olarak da tanımlanabilmek-
tedir.
Fikri açıdan sosyal devletin tarihsel gelişimi incelendiğinde öncelikle kapita-
lizmin oluşturduğu sınıfsal eşitsizlikler karşısında ezilenin bir talebi olarak ortaya çık-
tığı söylenebilir. Bu haliyle sosyal devlet kapitalist anlayışın sınıflar arası çatışmadan
etkilenmeden hayatına devam edebilmesi için de olmazsa olmaz enstrümanlardan bi-
ridir. Sosyal devletin varlığı aslında tam da bu iki unsura dayanmaktadır. Talep ve
kapitalist anlayışın varlığını devam ettirebilmesi. Piyasa ekonomisinin yarattığı gelir
dağılımındaki adaletsizlik ve sınıflar arası uçurum bugün hala toplumsal bir sorun
olarak dünyanın birçok yerinde dillendirilmektedir. En nihayetinde bir talep ile ortaya
çıkan sosyal devlet gelir dağılımdaki adaletsizlik ve sınıflar arası farklar var oldukça
uygulama alanı bulmaya devam edecektir. Diğer taraftan yeni liberal düşünce her ne
kadar sosyal devleti piyasa önünde bir engel olarak görse de varlığını devam ettirebil-
mek için sosyal devletin varlığına ihtiyaç duymaktadır. 1800’lü yılların sonunda yaşa-
nan sınıflar arası krizin benzerini yaşamamak için kapitalist anlayış kaybedeni sosyal
devlet uygulamaları ile yatıştırmak zorundadır.
Sosyal devlet anlayışı bugün birçok devletin anayasasında kendine yer bulmuş
bir anlayıştır. Bunun en temel nedenlerinden biri de sosyal devletin temel ahlaki değer-
ler ile ilişkili olmasıdır. Demokrasi, insan hakları, eşitlik, adalet gibi değerlerle yakın
ilişkisi sosyal devletin tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığının bir göster-
gesi olarak kabul edilebilir.
Çalışmaya kaynak teşkil eden temel soru sosyal devletten vazgeçilip geçilmeye-
ceği sorusudur. Sosyal devlet üzerinden yürütülen tartışmalar incelendiğinde aslında
sosyal devletin varlık sorunu sosyal devlet uygulamalarının istenen seviyede olup ol-
madığı sorunudur. Bugün küreselleşme ve neoliberal anlayış ile sosyal devletin uygu-
lama alanı oldukça sınırlansa da mevcut durumda sosyal devlet uygulamalarından
tamamen vazgeçilmesi, yani sosyal devlet anlayışının sona ermesi mümkün görülme-
mektedir. Bu durumun en bariz örneği COVID-19 salgını olmuştur. Birçok devlet sal-
gın karşısında vatandaşlarını koruyucu tedbirler almış ve bu noktada önemli bir bütçe
ayırmak zorunda kalmıştır. Birçok devlet durumun aciliyeti ve vahameti söz konusu
olunca kamu kaynakları ile ilaç, aşı tedariki gibi giderleri karşılamak durumunda kal-
mıştır. Bu durum ise sosyal devlet anlayışının zaruriyetini ortaya koymaktadır. Tama-
men serbest piyasa koşullarında devlet müdahalesi olmaksızın COVID-19 salgını süre-
ci yönetilebilir miydi? Bu sorunun cevabı sosyal devletin gerekliliğini ortaya koymak-
tadır.
Sosyal devlet uygulamalarına özellikle kriz anlarında talep artmaktadır. 2019
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 213
www.kesitakademi.com
yılında başlayan COVID-19 salgını, tüm dünyada devletin sosyal yardımlarının ne
denli önemli olduğunun anlaşılmasını sağlamıştır. Piyasanın görünmez elinin salgının
sosyal etkileri karşısında çaresiz kalması, vatandaşa sosyal devlet uygulamalarına ne
denli ihtiyaç olduğunu göstermiştir. Kriz anında artan işten çıkarmalar devletlerin sos-
yal yardımları ile engellenmeye çalışılmış, temel ihtiyaçlara ulaşım konusunda devlet-
ler sosyal politikalar üretmeye başlamış, piyasanın kriz anında dahi karlılığını arttırma
gayreti karşısında devlet sosyal harcamalar yoluyla vatandaşının krizden en az zararla
çıkabilmesi için çalışmalar yapmıştır. Bu sebeple sosyal devlet, talep var oldukça var
olmaya devam edecektir. Ancak sosyal devletin altın çağındaki yapısına tekrar kavuş-
ması mevcut durumda mümkün rünmemektedir. Salgının yeni bir dünya düzeni
yaratacağı açıktır. Bu yeni düzende ülkelerin yönetim anlayışlarını gözden geçirirken
vatandaş odaklı bir yaklaşım sergilemesi beklenmektedir.
“COPE-Dergi Editörleri İçin Davranış Kuralları ve En İyi Uygulama İlkeleri” beyanları:
Etik Kurul Belgesi:
Bu çalışma için etik kurul onayı gerekme-
mektedir.
Çıkar Çatışması Beyanı:
Bu makalenin araştırması, yazarlığı veya
yayınlanmasıyla ilgili olarak yazar/ların
potansiyel bir çıkar çatışması yoktur.
Finansal Destek:
Bu çalışmanın araştırma ve yazım aşamasın-
da herhangi kişi/kurum veya kuruluşlar
tarafından finansal destek alınmadığı bildi-
rilmiştir.
Katkı Oranı Beyanı:
%50-%50
Destek ve Teşekkür Beyanı:
Sorumlu Yazar:
Tarık YÜCEL
Çifte Kör Hakem Değerlendirmesi:
Dış-bağımsız
The following statements are made in the framework of “COPE-Code of Conduct and Best
Practices Guidelines for Journal Editors”:
Ethics Committee Approval:
Ethics committee approval is not required
for this article.
Declaration of Conflicting Interests:
No conflicts of interest were reported for this
article.
Financial Support:
It has been reported that this study did not
receive financial support from any per-
son/institution or organization during the
research and writing phase.
Author Contributions:
%50-%50
Statement of Support and Acknowledgment:
Corresponding Author:
Tarık YÜCEL
Double-Blind Peer Review:
External-independent
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 214
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
KAYNAKÇA
Aktan, C. C. (1995a). 21.Yüzyıl için yeni bir devlet modeline doğru optimal devlet, kamu
ekonomisinin ve yönetiminin yeniden yapılanması ve küçülmesine yönelik öneriler,
TÜSİAD Yayınları. Yayın No. TÜSİAD-T/95, 2-174.
Aktan, C. C. (1995b). Klasik liberalizm, neo liberalizm ve libertarianizm. Amme İdaresi
Dergisi, 28 (1), 3-27.
Aslan, S. (2021). Covid-19 salgınının küreselleşmeye ve ulus devletlere etkisi. Elektronik
Sosyal Bilimler Dergisi, 20 (80), 1735-1752.
Aydın, K. (2019). Avrupa Birliği ile bütünleşme süresince sosyal devlet anlayışının sosyal
hizmetler bağlamında karşılaştırılması: Türkiye, Almanya ve İngiltere örneği.
(Yayınlanmamış doktora tezi). Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Aydın, M., ve Çakmak, E. (2017). Sosyal devletin temelleri. Bilgi Sosyal Bilimler Dergisi ,
(1), 11-19.
Aysan, M. F. (2020). Bildiğimiz refah devletini yeniden düşünmek: covid-19 pandemisi
ve sonrasında sosyal politikalar. İçinde M. Şeker, A. Özer, ve C. Korkut (Ed),
Küresel salgının anatomisi insan ve toplumun geleceği (ss. 673-691). Türkiye
Bilimler Akademisi.
Bayhan, V. (2020). Küresel salgının sosyolojisi ve yeni normal nemde paradigma
dönüşümü. İçinde M. Şeker, A. Özer, ve C. Korkut (Ed), Küresel salgının
anatomisi insan ve toplumun geleceği (ss. 819-840). Türkiye Bilimler Akademisi.
Briggs, A. (1961). The welfare state in historical perspective. European Journal of
Sociology, 2 (2), 221-258.
Bulut, N. (2003). Küreselleşme: sosyal devletin sonu mu? Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Dergisi, 52 (2), 173-197.
Gören, Z. (2000). Sosyal devlet. İçinde Gören, Z. (Ed.), Prof.Dr. Seyfullah EDİS’e
armağan. (ss. 1-50). Dokuz Eylül Üniversitesi Yayını.
Gümüş, A. T. (2010a). Küreselleşme ve sosyal devlet. Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dergisi , 18 (1), 85-146.
Gümüş, A. T. (2010b). Sosyal devlet anlayışının gelişimi ve dönüşümü.
(Yayımlanmamış doktora tezi). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Huber, E. R. (1970). Modern endüstri toplumunda hukuk devleti ve sosyal devlet.
(Çev. T. Ansay) . Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 27 (3), 27-51.
Hasan YILMAZ-Tarık YÜCEL 215
www.kesitakademi.com
İzveren, A. (1975). Toplumsal bir aşama olarak sosyal devlet. Danıştay Dergisi, 5 (18-19),
32-43.
Kara, B. (2009). Sosyal devletten küresel devlete: Türkiye’de kamu çalışanları ve temel
haklar. Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 14
(1), 369-386.
Karaca, C., ve Çam, Y. (2019). Türkiye’de sosyal devlet anlayışının değerlendirilmesi.
Maliye Dergisi, 0 (176), 72-97.
Kulaksız, Y. (2020). Sosyal güvenlik kurumunun yeni koronavirüs (covid-19)
tedavilerindeki ilave ücrete ilişkin görüşünün sosyal devlet açısından
değerlendirilmesi. Mali Çözüm, 30 (162), 317-336.
Midgley, J. (1997). Social welfare in glabal context. SAGE Publications.
Mütevellioğlu, N. (2006). Sosyal devletin meşruiyeti. “İş,Güç” Endüstri İlişkileri ve İnsan
Kaynakları Dergisi, 8(2), 1-23.
Nozick, R. (2001). Anarchy state and utopia, Blackwell Publisher.
Özbudun, E. (1995). Türk anayasa hukuku, Yetkin Yayınları.
Özdemir, S. (2007). Küreselleşme sürecinde refah devleti. İstanbul Ticaret Odası Yayın
No:2007-57.
Pierson, C. (1998). Beyond the welfare state?: the new political economy of welfare. Polity
Press.
Sağlık Bakanlığı. (2022, 08 14). Covid-19 nedir ? https://covid19.saglik.gov.tr/TR-
66300/covid-19-nedir-.html adresinden alındı
Savcı Yörük, E. (2021). Sosyal devlet anlayışı ve Türkiye’deki gelişimi. Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 6 (11), 166-179.
Türkoğlu, İ. (2013). Sosyal devlet bağlamında Türkiye’de sosyal yardım ve sosyal
güvenlik. Akademik İncelemeler Dergisi (Journal of Academic Inquiries), 8 (3), 275-
305.
WHO. (2022, 08 14). WHO Coronavirus (covid-19) dashboard. https://covid19.who.int/
adresinden alındı, Erişim Tarihi: 14/08/2022
Yanık, C., ve Kara, M. (2014). Küreselleşmenin sosyal devlet anlayışındaki dönüşüme
etkisi: genel bir değerlendirme. Emek ve Toplum Dergisi, 3 (6), 8-25.
Yılmaz, H., ve Acar, A. (2021). Sosyal devlet olabilmenin anahtarı: sosyal politikalar
geliştirebilmek. OPUS Uluslararası Toplum Araştırmaları Dergisi, 17(37), 4738-
4759.
Sosyal Devlet Anlayışından Vazgeçilebilir Mi? Covid-19 Salgını Bağlamında… 216
Kesit Akademi Dergisi - The Journal of Kesit Academy
Yıl/Year/Год: 8, Sayı/Number/Номер: 32, Eylül/September/Сентябрь 2022
Yorğun, S. (2020). Covid-19 salgını’nın sosyal politikalara etkileri. İçinde D. Demirbaş,
V. Bozkurt, ve S. Yorğun (Ed), Covid-19 pandemisinin ekonomik, toplumsal ve
siyasal etkileri (ss. 99-113). İstanbul Üniversitesi Yayınevi.
Thesis
Full-text available
Geçtiğimiz yirmi yıl boyunca Türkiye'de sosyal hizmet ve sosyal politika alanlarında reformlar hayata geçirilmiştir. Bu reformların özellikle yerel düzeyde hizmet kalitesini ve erişilebilirliğini ortaya koymaya yönelik sınırlı sayıda inceleme konusu olmuştur. Bu çalışmanın amacı, Türkiye'de 2002-2022 yılları arasında sosyal hizmetler bağlamında sosyal politikanın nasıl değiştiğini Diyarbakır İli örneği üzerinden incelemektir. Bu amaç doğrultusunda çalışma, nitel araştırma yöntemleri desenlerinden durum çalışması desenine göre yürütülmüştür. Ayrıca çalışma, Yapısal İşlevselci Kuramın kavramları ile ilişkilendirilerek açıklanmıştır. Çalışmada alanında uzman 20 katılımcı ile veri toplama aracı Yarı Yapılandırılmış Görüşme Formu uygulanarak derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Verilerin analizi Maxqda programı kullanılarak analiz edilmiştir. Araştırmanın bulgularında, son yılda sosyal hizmet alanında büyük bir değişim yaşandığı ve dezavantajlı gruplara yönelik yardımların arttığı, maddi desteklerin çoğaldığı, erişilebilirliğin ve hizmet çeşitliliğinin arttığı olumlu değerlendirmelerin yanı sıra, sosyal yardımların politik araç olarak kullanıldığı, adaletsiz dağıtıldığı ve üretim ekonomisinin zayıfladığı gibi olumsuz değerlendirmeler de yer almaktadır. Çalışmada kadın çalışmaları ve şiddetle mücadelede zayıflıklar, sivil toplum kuruluşlarının rolleri, sosyal politika reformlarının uluslararası gelişmelerle ilişkisi, sığınmacı politikaları ve çocuk yuvası sistemlerinin iyileştirilmesi gibi konularda ele alınmıştır. Son yirmi yılda sosyal hizmet alanında değişimler yaşandığı, bu değişimlerin sonucunda sosyal hizmet kurumlarının daha işlevsel hale getirildiği; ancak bazı alanlarda geliştirilmesi gerekenler alanların olduğu sonucuna ulaşılmış ve bu konularda öneriler geliştirilmiştir. Çalışmanın bulguları, İnsani Gelişmişlik Endeksi ile Avrupa Birliği İlerleme Raporları açısından da incelenmiştir ve Türkiye'nin sosyal politika ve hizmetler alanında AB normlarıyla daha fazla uyum sağlaması gerektiği, mevcut politika ve uygulamaların gözden geçirilerek iyileştirilmesine ihtiyaç bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Article
Sosyal devlet, toplum refahını artırmak için ekonomik ve sosyal düzene doğrudan veya dolaylı şekilde müdahale eden devlet yönetim sistemidir. 19. yüzyılda Almanya, İngiltere ve Hollanda’da ilk uygulamaları başladığı ifade edilse de daha öncesinde Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinde benzer uygulamaları görmek mümkündür. Türkiye’de ise 1961 Anayasasında hukuki bir kavram olarak yer alırken 1982 Anayasasında görevlerine vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de sosyal devletin temel görevleri üzerinden değerlendirmelere yer verilmektedir. Bu çalışmanın amacı sosyal devletin istihdam, işsizlik, sosyal güvence, yoksulluk ve sosyal yardım gibi en temel alanlarda toplum lehine çalışmalar yapmasının önemine vurgu yapmaktır. Çünkü bu alanlardaki olumsuzluklar toplumun ekonomik ve sosyal hayatına olumsuz etki etmektedir. Buradan hareketle araştırma verilerine göre de istihdamın azaldığı dönemlerde işsizlik oranları artmakta ve buna bağlı olarak sosyal koruma ödeneği yükselmektedir. İstihdamın azalması insanların doğrudan işsiz ve sosyal güvenceden yoksun kalmasına neden olurken dolaylı olarak da yoksullaşmasına sebep olmaktadır. Bundan dolayı sosyal devlet öncelikli olarak istihdam ve işsizlik gibi toplumun başat sorunlarına çözüm üreten politikalar geliştirmesi gerekmektedir.
Article
Full-text available
Üniversite hastanelerinde görev yapan ve ihtiyacı olan hastalara ve hasta yakınlarına sosyal hizmet desteği sunan sosyal çalışmacıların, aldıkları çok yönlü ve kapsamlı eğitimlere rağmen, çoğunlukla hastaların muayene ve tedavi giderlerinin karşılanması ile ilgili sınırlı bir alanda çalıştıkları görülmektedir. Oysa üniversite hastanelerindeki tıbbi sosyal hizmet uygulamalarının kurum içinde ve kurum dışında çok geniş bir etkileşim sahasına sahip olduğu görülmektedir. Tıbbi sosyal hizmetin alanyazında sayılan yararlarının en üst düzeyde elde edilmesinin, üniversite hastanelerinin örgütsel ve yönetsel yapısında yapılacak bir takım düzenlemelerle mümkün olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı üniversite hastanelerinde en üst düzeyde tıbbi sosyal hizmet faydalarının elde edilebilmesi adına örgütsel ve yönetsel yapıda gerçekleştirilmesi önerilen bir takım değişikliklere dikkat çekmektir. Bu amaç doğrultusunda Türkiye’nin farklı illerindeki (İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Kayseri, Aydın, Malatya, Ordu ve Isparta) üniversite hastanelerinde görev/uygulama yapan 10 tıbbi sosyal çalışmacı ile derinlemesine görüşmeler yapılmıştır. Ayrıca, üniversite hastanelerindeki mevcut tıbbi sosyal hizmet biriminin gerçek ve tüzel kişilerle örgütsel ilişkileri de ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. Yapılan çalışma sonunda üniversite hastanelerinin işleyişine daha etkin bir tıbbi sosyal hizmet sunumunu yansıtmanın önünü açacağı düşünülen örgütsel bir yapı değişikliği öngörülmüştür. Bu bağlamda temel çözüm olarak sosyal hizmet biriminin sosyal hizmet koordinatörlüğüne dönüştürülerek, kapsamlı bir komuta yetkisi ile tıbbi sosyal hizmet uygulamalarının etkinleştirilmesi önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyal hizmet, örgütsel yapı, yönetsel işleyiş, hastane yönetimi, sağlık yönetimi
Article
Full-text available
In this study, the literature review method was applied and the effect of the Covid-19 pandemic on globalization and nation states was examined. Pandemics in the world and especially the effects of the Covid-19 pandemic on human life in general were mentioned. It included predictions about the impact of the Covid-19 pandemic on globalization and how the global system will evolve. During the Covid-19 pandemic, the performance of the European Union, one of the important actors of the global system, was emphasized. After mentioning the reactions of the USA and China, two important powers of the global system, to the pandemic, the predictions about their place in the global system were mentioned. The increasing power and importance of nation states in the international area after Covid-19 pandemic was emphasized. Finally Turkey's performance in the pandemic process has been evaluated in general.
Book
Full-text available
“COVID-19 PANDEMİSİNİN EKONOMİK, SOSYAL, POLİTİK VE TEKNOLOJİK ETKİLERİ” COVID-19 küresel salgını insanlığı hazırlıksız yakaladı. Bilim ve teknolojinin göz kamaştıracak boyutlarda geliştiği bir dönemde, salgın ekonomik ve toplumsal hayatı hiç beklenmedik bir biçimde sarsmış, toplum sağlığını hem ruhsal hem de fiziksel bağlamda derinden etkilemiştir. Dünyada milyarlarca insan evlerine kapanmış ve ekonomik faaliyetler bazı sektörlerde tümüyle durma noktasına gelmiştir. Art arda yaşanan arz ve talep şokları üretimden tüketime, taşımadan tedarik zincirlerine, ticaretten finansa kadar tüm alanlarda dalgalanma ve daralmalara neden olmuştur. Oluşturulan senaryolar aşının bulunmasına göre belirlenirken dünya ülkeleri uzun zamandır ilk kez ne yapacağını bilemez hale gelmiştir. Bu çalışanın araştırma sorusu: Dünya, COVID-19 salgınının ekonomik, sosyal, siyasi ve teknolojik alanlardaki etkilerinin neler olacağını incelemektir. Dünya ne tür değişimlere maruz kalacak? Küresel ölçekte ve Türkiye’de olumlu ve olumsuz hangi dönüşümler söz konusu olacaktır? Kitap, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dekanlığının öncülüğünde, yine İktisat Fakültesi öğretim üyeleri tarafından hazırlanmıştır. Kitabın ilk makalesinde Ömer Karaoğlu “Salgınların İktisat Tarihi”ni inceliyor. Geçmişte iki bin yılı aşan döneminde insanlık, Antonine vebası, Cyprian vebası, Justinyen vebası, Kara Ölüm, Veba, Colomb salgını, Rusya kolera salgını, Kolera salgını, İspanyol gribi, Asya gribi ve H1N1 gibi çok sayıda salgın yaşamış ve toplamda yüz milyonlarca insan bu salgınlarda hayatını kaybetmiştir. Karaoğlu’na göre geçmişte salgınlar neticesinde ortaya çıkan nüfus kaybı işgücü ücretlerinin artışına yol açmış, uluslararası ticarette ile ekonomik faaliyetlerde gerilemeye ve politik yapılarda değişmelere sebep olmuştur. Çiğdem Börke Tunalı, “COVID-19 Pandemisinin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkisi” başlıklı makalede, COVID-19 pandemisinin Dünya’da ve Türkiye’de ekonomik büyüme üzerindeki etkilerini değerlendirilmektedir. Tunalı’ya göre, pandeminin kontrol altına alınması sürecinin uzun sürmesi durumunda ise, ekonomik büyüme ve istihdam üzerindeki tahribat daha yüksek düzeylerde olacaktır. Bu doğrultuda, otoriteler tarafından pandeminin kontrol altına alınmasına yönelik önlemlere sıkı bir biçimde uyulması gerekmektedir. Söz konusu süreçte ayrıca, pandemiden en çok etkilenen sektörler başta olmak üzere tüm sektörlere yönelik çeşitli teşvik ve desteklerin verilmesi de, pandemi sonrası ekonomik toparlanma sürecini hızlandıracaktır. “COVID-19 Küresel Salgını ve Maliye Politikalarının Etkinliği” başlıklı makalede Murat Ustaoğlu, bazı iktisatçıların küresel ekonominin tarihin en büyük krizlerinden birine doğru hızla sürüklendiğini iddiasını dile getirmektedir. Ustaoğluna göre, Türkiye’nin potansiyel bir krizle mücadelesinde kısıtlı imkânlarını maliye politikalarına odaklaması daha faydalı olacaktır. Hem hane halkına hem de reel sektöre krizden çıkışı kolaylaştırıcı politikalarla destek olunmalıdır. Bunun için kamu harcamalarına ağırlık verilmesi Türkiye ekonomisi için daha efektif sonuçlar verecektir. Mali çarpanın 1960’lı yıllardan günümüze kadar olan seyri bu kanaati pekiştirmektedir. Kaynakların vergi indirimlerinden ziyade kamu harcamalarına yönlendirilmesi hem krizden çıkışı hızlandırmakta hem de sonraki dönemde milli geliri daha olumlu yönde etkilemektedir
Article
Full-text available
Türkiye’de Sosyal Devlet Anlayışının Değerlendirilmesi Öz Sosyal devlet; bireylere asgari gelir güvencesi veren, onları toplumsal risklere karşı koruyan, sosyal güvenlik olanağı sağlayan ve yurttaşların tümüne eğitim, sağlık, barınma gibi hizmetleri sunan bir anlayışı ifade etmektedir. Sosyal devletin kuramsal çerçevesi, kapitalizmin ortaya çıkardığı refah artışının bireyler arasında nasıl bölüşüleceği sorunuyla önem kazanmıştır. Pratiğe dönüşmesi ise 20. yüzyılın ikinci yarısında savaş ve kriz yıllarının ardından toplumda korunmaya muhtaç kişilerin artmasıyla mümkün olmuştur. Bu çalışmada, sosyal ve ekonomik gelişmelere bağlı olarak değişen sosyal devlet anlayışı tartışılmış ve Türkiye’de genel bütçeden sosyal devlet harcamaları için ayrılan payın yeterli olup olmadığı OECD ülke verileri ile karşılaştırılarak analiz edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Sosyal Devlet, Sosyal Politika, Vergiler, Kamu Harcamaları Evaluation of the System of Welfare State in Turkey Abstract Welfare state gives minimum income guarantees to individuals and protects them against social risks and provides social security. It also offers education, health and housing services to all citizens. The theoretical framework of the welfare state has gained importance with the question of how to divide prosperity, which was produced by capitalism, among individuals. Its transformation into practice became possible in the second half of the twentieth century by the increasing need for protection in society after years of war and crisis. This study discusses the changing state of social state due to social and economic developments; and the share allocated to social spending from the general state budget in Turkey has been analyzed whether it is adequate or not by comparing it with OECD data. Keywords: Social State, Social Policy, Taxes, Public Expenditures
Article
zet: Toplumun refah koşullarını iyileştirmeyi amaçlayan sosyal devletin temelleri 19uncu yüzyılın ortalarında atılmıştır. Özü iti-bariyle sosyal devlet, Sanayi Devrimi'nin sefalete mahkûm ettiği işçi sınıfından gelen itirazın bir yansımasıdır. İkinci Savaş'ın bi-timinden itibaren 1970'lerin ikinci yarısına kadar geçen dönem 'sosyal devletin altın çağı' olarak adlandırılmaktadır. Nitekim söz konusu dönemde merkez ülkelerinin sosyal harcamaları [gayrisafi yurtiçi hâsılaya nispetle] yaklaşık iki kat artmıştır. Bir başka ifade ile ağırlıklı olarak sosyal harcamalar biçiminde tezahür eden sos-yal devlet uygulamaları her alanda hissedilmiştir. Fakat 1973 Petrol Şoku'nun tetiklediği bir bunalım, sosyal devleti hem imgesel düzeyde hem de uygulamaları itibariyle yıpratarak yeni bir döne-mi başlatmıştır. 'Sosyal devletin gümüş çağı' olarak isimlendiri-len bu yeni dönemde, yaşanmakta olan bunalımın sebeplerinden biri olarak görüldüğü için, sosyal harcamalar kısılmıştır. Anahtar Kelimeler: Sosyal Devlet, Sosyal Harcamalar, Altın Çağ, Gümüş Çağ. Giriş 'Refah devleti' ya da 'sosyal devlet', tarihsel bir yapı olarak, toplumun refah koşullarını iyileştirme amacı ile sosyal güvenlik kurumları oluş-turma ve adaleti yaygınlaştırma temelinde şekillenmiştir. 2 Farklı bir 1. Bu çalışma Bilgi'nin 34ncü sayısında [2017 Yaz: 1-19] yayımlanmıştır. 2. Refah devleti kavramı ile sosyal devlet kavramını farklı siyasi kültürler aynı an-lama gelecek biçimde kullanmaktadır. Sosyal devlet [sozial staat], Almancanın hâkim
Article
PART ONE: INTERNATIONAL SOCIAL WELFARE AND THE GLOBAL SYSTEM The Field of International Social Welfare The Global World System PART TWO: THE ANALYSIS OF INTERNATIONAL SOCIAL WELFARE Social Conditions in Global Context Social Welfare around the World Theories of State Welfare The Impact of State Welfare An International Assessment Social Change and the Future of Social Welfare PART THREE: APPLIED INTERNATIONAL SOCIAL WELFARE Social Work in International Context International Social Development International Collaboration in Social Welfare