Content uploaded by Mehmet Şakir Yılmaz
Author content
All content in this area was uploaded by Mehmet Şakir Yılmaz on Sep 18, 2022
Content may be subject to copyright.
— 189 —
GAZZÂLÎ VE OSMANLI SİYASETİ:
NASÎHATÜ’LMÜLÛK’ÜN KANÛNÎ
DEVRİNDE GERÇEKLEŞEN TERCÜMELERİ
Mehmet Şakr YILMAZ*
İmam Gazzâlî’nn eserlernn Osmanlı Türkçesne tercümeler hakkın-
da kapsamlı br çalışma yapan Sadık Yazar’ın tesptne göre¹ özellkle on
altıncı yüzyılda Gazzâlî’nn çok sayıda eser Osmanlı Türkçesne tercüme
edlmştr. Gazzâlî’nn Türkçeye tercüme edlen lk eser Kimyâ-yı Saʻâdet
(on beşnc yüzyıl), on altıncı yüzyılda k kez daha tercüme edlmşken,
Gazzâlî’nn Türkçeye toplamda on üç kez tercüme edlen Nasîhatü’l-mülûk
başlıklı esernn on altıncı yüzyılda gerçekleşen tercüme sayısı en az dört-
tür. Gazzâlî’nn eserlernn tercümesn teşvk etme noktasında padşah
ve yakın çevresnn öneml br rol oynadığını görüyoruz. Örneğn Hüsa-
meddn b. Hüseyn Sehâbî (ö. 1564) Kimyâ-yı Saʻâdet tercümesn Sultan
Süleyman’ın emr le gerçekleştrmş ve tercümesnn beğenlmes üzerne
sultanın cömert hsanlarına nâl olmuştur. Benzer şeklde, konumuzu teşkl
eden Nasîhatü’l-mülûk tercümelernden en esks olan Alâyî’nn Netîcetü’s-
sülûk fî nasîhati’l-mülûk’ü muhtemelen 957/1550’de kaleme alınarak önce
Şehzâde Bayezd’n lalası Snan Bey’e thaf edlmş ancak kısa zaman sonra
Şehzâde Bayezd Konya’da gerçekleşen savaşta yenlp Safevî Şahı’na sığın-
dıktan sonra ‘Alâyî yaptığı tercümey Şehzâde Selm’e sunmuştur.
Esasen Gazzâlî’nn eserlernn tercümesnde görüldüğü gb genel ola-
rak syaset, hukuk ve ahlak konularında kaleme alınan telf veya tercüme
eserlern sayısında Kanûnî Sultan Süleyman devrnde br artış olduğu ve
bu eserlern çerk açısından da oldukça genş br çeştllk gösterdğ söyle-
neblr. Br yandan Lutf Paşa’nın Âsafnâme ve Halâsü’l-ümme gb orjnal
eserler Osmanlı yönetm tarzının pratk sorunlarını ve hlâfet kurumunun
* Dr. Öğr. Üyes, İbn Haldun Ünverstes, Tarh Bölümü. E-posta: sakr.ylmaz@hu.edu.tr
1 Sadık Yazar, “Gazzâlî’nn XIII-XIX. Yüzyıllar Arasında Batı Türkçesne Tercüme Edlen
Eserler,” Dîvân Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi 16/31 (2011), s. 67-156.
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi : Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar, M. Fatih Çalışır,
Suraiya R. Faroqhi, M. Şakir Yılmaz, İstanbul, İbn Haldun Üniversitesi Yayınları, 2020.
— 190 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
Osmanlı devrnde nasıl anlaşılması gerektğ konularını rdelyor, dğer yan-
dan Celâlzâde Mustafa Çeleb gb öneml br bürokrat Mevâhibü’l-hallâk
gb br eserle syaset konusunu ahlak lteratürü perspektfnden ele alıyor-
du. Benzer şeklde syaset ahlak lm kapsamında ele alan dğer tercüme ve
telf eser sahpler arasında Alâeddn Al Çeleb (ö. 1543) (Hümâyunnâme),
Kınalızâde Al Efend (ö. 1572) (Ahlâk-ı alâî), Sürûrî Efend (ö. 1562)
(Şehzâde Mustafa çn Farsçadan tercüme edlen Al b. Şhabüddîn Ha-
san el-Hemedânî’nn eser Zahîretü’l-mülûk), Taşköprülüzâde, (Risâle fî
esrâri’l-hilâfeti’l-insâniyye ve’s-saltanati’l-maʻneviyye) ve Azm Efend’y
(Hüseyn Vâz- Kâşfî’nn (ö. 910/1505) Ahlâk-ı muhsinî’snn tercüme-
s Enîsü’l-ârifîn’ zkredeblrz. Hukuk perspektfnden syaset üzerne eser
veren Kanûnî devrnn öneml müellfler arasında da Dede Cöng Efen-
d (Siyâsetü’ş-şerʻiyye) ve Şehzâde Mustafa’ya thaf ettğ Risâletün fî emvâl-i
beyti’l-mâl le Âşık Çeleb’nn İbn Teymyye’nn Siyasetü’ş-şerʻiyye’snden
gerçekleştrdğ tercüme eser Mirâcü’l-ʻiyâle ve Minhâü’l-ʻadâle sayılablr.
Özetle, Kanûnî devrnn özellkle knc yarısında syaset düşünces le lgl
eserlern cdd oranda arttığını söyleyeblrz.
Bu makalede Gazzâlî’nn aslı Farsça olan ama Arapça tercümes daha
büyük br yaygınlık kazanmış olan eser Nasîhatü’l-mülûk’un üçü Kanûnî
devr sonunda, br de III. Mehmed dönemnde yapılmış tercümeler ele
alınacak ve Muallmzâde, Alâyî b. Muhbb eş-Şrâzî, Âşık Çeleb ve Vücûdî
tarafından yapılmış bu tercümelere daha yakından bakılacaktır.
İlgnçtr k Gazzâlî’nn Nasîhatü’l-mülûk’ü aslında en başından ber ser-
best tarzda br tercüme çabasına maruz kalır ve günümüze kadar da bu özel-
lğn korur. Esern on knc yüzyılda yapılan Arapça tercümes esasen Farsça
asıldak tüm bölümler çerr ama knc kısmının brnc babında yer alan ve
İran hükümdarları tarhnden bahsedlen pasajı özetleyerek aktarır.² Tibru’l-
mesbûk fî nasîhati’l-mülûk olarak adlandırılan bu Arapça tercüme o kadar yay-
gınlık kazanır k Osmanlı Türkçesne yapılan tercümelern neredeyse heps
esern bu tercümes kullanılarak yapılmıştır. Ancak bu eserlerde İran tarhnn
aktarıldığı kısım bugün elmzde bulunan Arapça metne göre braz daha ay-
rıntılı anlatılmış, Farsça orjnal metne daha yakın br metn oluşturulmuştur.
2 Krş. Gazzâlî, Nasîhatü’l-mülûk, haz. Celaleddn Humay (Tahran: İntşarat-ı Encümen-
Asar-ı Mll, 1351), s. 84-95, Gazzâlî, et-Tibrü’l-mesbûk fî nasihati’l-mülûk, haz. Ahmed
Şemseddn (Beyrut: Dârü’l-Kütübü’l-İlmyye, 1988), s. 44.
— 191 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
Esere en fazla ekleme yapan mütercm ‘Alâyî bu esern hem Arapça hem de
Farsçasını kullandığını ama Arapça nüshayı esas aldığını belrtmektedr.
Nasîhatü’l-mülûk’ün Kanûnî devrnde bu kadar lg görmesn ve mü-
tercmlern eser tercüme ederken gerçekleştrdkler tasarrufları değerlen-
dreblmek çn dönemn öneml syas gelşmelern kısaca hatırlamak ge-
rekr. Bu gelşmeler arasında şüphesz k Safevîlerle yapılan mücadele ve
şehzâdeler arasında yaşanan taht kavgası özellkle 1550 sonrası Kanûnî
devr syas gündemnn en öneml k başlığını oluşturmaktaydı.
a) 1550 Sonrası Osmanlı Siyaseti
1550’lere gelndğnde otuz yıllık Kanûnî saltanatı le altı yıllık Rüs-
tem Paşa sadaretnn çok değşk nedenlerle brktrmş olduğu memnu-
nyetszlkler enerjk şehzâde Mustafa’nın taht ddasını güçlendrmşt.
Şehzâde Mustafa’nın Amasya vallğ esnasında Erzurum Beylerbey olan
Ayas Paşa’ya yazmış olduğu mektupta fade ettğ gb ehlyetl ve lyakatl
oldukları halde sırf kendsne besledkler muhabbet nedenyle devlet kade-
melernde stedkler mevklere gelemeyenler kends tahta geçtğnde hak
ettkler mevklere geleceklerd.³
Şehzâde Mustafa’nın taht ddası Kanûnî’nn tavzsz tavrıyla 6 Ekm
1553’te son buldu ancak şehzâdenn Nahcıvan Sefer sürecnn başında or-
tadan kaldırılması taht kavgaları ve syas huzursuzlukların son bulması an-
lamına gelmyordu. Nahcıvan Sefer sonunda Düzmece Mustafa syanı çıktı
ve ardından Şehzâde Bayezd ve Şehzâde Selm mücadeles başladı.
Şehzâde Mustafa’nın katl hadses hem Osmanlı çnde hem de dışın-
da pek çok sanatkâra lham kaynağı oldu ve bu konu başta şr ve tyatro
olmak üzere değşk sanat eserlernde şlenmeye devam ett. En meşhuru
Taşlıcalı Yahya Bey’e at olmak üzere en azından on üç Osmanlı şarnn
Şehzâde Mustafa çn kaleme aldıkları mersyelerden haberdarız. Bu mer-
syeler çnde bazıları anonm şarler tarafından Şehzâde Mustafa’nın dly-
le kaleme alınmıştır. Bu trajk ve lham verc hadse çok sonraları ble başta
İtalya olmak üzere Fransa ve İngltere’de sanatkârlar tarafından şlenmş ve
tyatro sahnelerne konu olmuştur.
3 Şehzâde Mustafa’nın Ayas Paşaya gönderdğ mektubun metn çn bkz. Şerafettn
Turan, Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları (Ankara: Blg Yayınları, 1997), s. 157-8.
4 Zaht Atçıl, “Why Dd Süleyman the Magnfcent Execute Hs Son Şehzade Mustafa n
1553?” Osmanlı Araştırmaları = The Journal of Ottoman Studies 48 (2016), s. 69-70.
— 192 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
Osmanlı şarler tarafından kaleme alınan mersyelern belk önem-
l br kısmında söz konusu hadse anlatılırken kmsenn doğrudan suçlan-
madığını, trajk hadsenn kaderc br şeklde ele alınarak bu dünyanın ne
kadar kararsız br yapısının olduğunun vurgulandığını görmekteyz. An-
cak bazı mersyelerde konu syankâr ve eleştrel br üslupla anlatılmakta
ve çoğunlukla Rüstem Paşa’yı, bazen de Kanûnî’y ve bu şe onay veren
Müftü’yü veya “Rus Cadısı” olarak ntelendrlen Hürrem Sultan’ı doğ-
rudan suçlayan fadelere yer verlmektedr. Bu mersyeler çnde, örne-
ğn, Taşlıcalı Yahya soğukkanlı br dl kullanır ve mersyesnde Şehzâde
Mustafa’yı överek onu âlm, doğru tkat sahb, meşâyh le sohbete
önem veren cömert, mütevazı, tecrübel, uzak görüşlü, güçlü-kuvvetl ve
güzel görünüşlü br olarak betmler. Taşlıcalı Yahya kaleme aldığı mers-
yede doğrudan sadece Rüstem Paşa’yı suçlamaktadır ve şrn merhum
Şehzâde’ye ve Kanûnî’ye dua ederek btrr:
İlâhî cennet- Frdevs ana turâğ olsun
Nzâm-ı âlem olan pâdşâh sâğ olsun
Dğer yandan muhtemelen merhum Şehzâdenn ale dostu olan ama
hayatı hakkında -kadın şar olması dışında- kesn hçbr blg sahb ol-
madığımız Nsâyî son derece eleştrel br şeklde Sultan’ı, Müftü’yü ve
Hürrem’ suçlar:
Şâh-ı âlemsn velî halk tutdı senden nefret
Kmsenün kalmadı hergz sana meyl- şefkat
Bâs olan müftye de rmesün Hak rahmet
Merhametsüz şâh-ı âlem n’td Sultan Mustafa
Kaleme alınan şrler kadar Nahcıvan Sefer’nn hemen ardından yan
Şehzâde Mustafa’nın katlnden br buçuk yıl sonra patlak veren Düzmece
Mustafa İsyanı da bu hadsenn Osmanlı syas gündemn ne kadar dern-
den etkledğn göstermek açısından anlamlıdır. Nahcıvan Sefer’nn he-
men ardından kışı geçrmek çn gttğ Amasya’da br süre kamet eden Sul-
tan, hem Safevîler le yürütülmekte olan barış müzakerelernn sonucunu
beklemş hem de merhum şehzâdenn hmayesn görmüş çevrelern gönlü-
nü kazanmak çn cömertçe hsanlarda bulunmuştur. Merhum şehzâdenn
adamlarından hç kmse drlğnden mahrum kalmamış, hakları korun-
muştur. Özellkle yençerlere karşı gösterdğ cömertlkle onların gönlünü
5 Mehmet Çavuşoğlu, “Şehzade Mustafa Mersyeler,” Tarih Enstitüsü Dergisi 12
(1982), s. 675.
— 193 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
kazanan Şehzâde Mustafa’nın ölümünün acısını dndrmek çn Sultan da
Amasya’dak kamet esnasında Âstâne yençerlerne br mtyaz tanımış
ve bundan böyle yrm bn akçe üzerndek drlklern sadece Âstâne yen-
çerlerne verlmesn kararlaştırmıştır.
Celâlzâde Mustafa Çelebnn uzun uzadıya ve överek anlattığı Nah-
cıvan Sefer esnasında Kanûnî’nn Halep’te kışlarken fark ettğ âdl olma-
yan bazı uygulamaları yürürlükten kaldırması, sefer sonrasında yençe-
rlere dağıtılan hsanlar ve merhum Şehzâde Mustafa’nın adamlarından
hç kmsenn tmarından mahrum bırakılmaması gb uygulamalar bu
dönemde yaygın olan br memnunyetszlğ gdermeye yönelk çabalar
olarak değerlendrleblr. Ancak bu tür uygulamalar Rumel spahler-
nn 1554 yılı sonunda Şehzâde Mustafa olduğunu dda eden br kş l-
derlğnde syan edp Varna, Slstre, Selank ve Yenşehr yörelern ele
geçrmelerne engel olmamıştır. Dönemn resm tarhçs Koca Nşan-
cı Celâlzâde Mustafa Çeleb syan eden kesm “etrâk-ı bî-drâk züm-
res” olarak tanımlar ve onların “Smavna Sûfîler” le lşksne dkkat
çeker. Muhtemelen bu konuda ona güvenen Gelbolulu Mustafa Âlî de
asler benzer şeklde “erâzl- nâs ve etrâk-ı bî-kıyâs” olarak nteler. Dö-
nemn syas gündemn anlamak açısından öneml olan bu konuya aşağı-
da braz daha ayrıntılı olarak değnlecektr ancak bundan önce Celâlzâde
Mustafa Çeleb gb merkez yönetmn çnde yer alan ve resm söylem
oluşturan br smn anlatımını takben Şehzâde Mustafa’nın katl ve aka-
bnde Nahcıvan Sefer’nn serencamıyla lgl kısa br özet yapmak fayda-
lı olacaktır. Bu anlatıyı özetlemek merkez otortenn önemsedğ syas
söylemn unsurlarını vurgulamak açısından aydınlatıcıdır.
Celâlzâde’ye göre Şehzâde Mustafa’nın vefatı bazılarının dda ett-
ğ gb Rüstem Paşa’nın entrkaları sonucu meydana gelen br hadse değl,
blaks Şehzâde Mustafa’nın adamlarının gerçekleştrmş olduğu zulümler
nedenyle hedef olduğu mazlumların beddualarının br sonucudur. İnsan-
ların akıl ve karakterlerne göre bu olayı yorumladığını belrten Celâlzâde
bu olayı yorumlarken nsanların Sultan’ın hçbr şeklde şer- şerfn dışına
6 Turan, Kanuni Süleyman, s. 44.
7 Celālzāde Mustafa, Geschichte Sultan Süleymān Kānunīs von 1520 bis 1557, Tabakāt ul-
Memālik ve Derecāt ul-Mesālik, ed. Petra Kappert (Wesbaden: Franz Stener Verlag,
1981), 499a.
8 Turan, Kanuni Süleyman, s. 45.
— 194 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
çıkmayan, doğru yoldan ayrılmayan, nancı ve nyet saf br padşah olduğu-
nu unutmamaları gerektğn belrtr. Celâlzâde’ye göre, Sultan’ın tüm eme-
l Allah’ın kullarının emnyet ve huzurunu temn etmektr ve emnyet ve
huzuru bozmaya yönelk tehdt kmden gelrse gelsn onu ortadan kaldır-
mak konusunda tereddüt etmez. Bu nedenle adaletnn br gösterges ola-
rak, başkası ya da kend oğlu ayrımı yapmaksızın gereğn yerne getrr:
Hakîkat- hâle kmsenn vukûfu ve ttlâı olmayub herkes muktezâ-
y tabı üzere kîl u kâl derlerd. Şunlar k cevâhr- azîzu’l-vücûd akl
le ser-efrâzlardır kazâya rızâ vrüb mecâr- umûru takdîr- Hak-
ka tefvîz ve havâle eyledler. Hazret Pâdşâh- âfî-zamîr ve pak-
tkâd evâmr- şer- lâhîye muî ve münkâd ve abîat- saâdet-
menkabetler râh- sedâda sâlk olub şer- pâke muhâlf umūra
rtkâbdan b-haseb’z-zâhr muarrâ olub mahzâ rızâ-y zü’l-celâl çn
câh- dünya ve mâ-fîhâ nazar- tbârlarında dâne- ardelden agar
nzâm ve ntzâm- blâd ve refâhyyet ve âsâyş- ıbâd emrnde yâd
le ferzendň farı olmayub evlâd le bî-gânenň yanlarında nsbet
berâber düğünde ştbâh olmayub… (437a-b)
Sultanın kşlğ hakkında bu hususu vurgulayan Celâlzâde daha
sonra saltanatın kaynağı sorununu gündeme taşıyarak olaya daha ge-
nş br perspektften bakmayı dener. Ona göre, gerçek “mâlk’ül-mülk”
Allah’tır; sultan, şehzâde, vezr, emr ve dğerlernn varlık sebeb reaya
ve berâyaya adalet, şefkat ve merhamet sağlamaktır. Yüce Allah br kulu-
na hlâfet ve saltanat nasp etmşse kula düşen bu nmet karşılığında ge-
rekl şükrü eda etmektr. Bu şükür de adaletle hükmetmektr. Sonuç ola-
rak, Şehzâde Mustafa’nın adamları tarafından yapılan zulümler karşısında
sabûr ve gayûr olan Allah’ın, kullarının dualarını kabul etmes netce-
snde şehzâdenn ecel mukadder olmuştur: “Lâ-cerem Hazret- Sabûr-ı
Gayûr’un -teâlâ şânuhû- kemâl- refet ol tarafta olan bâdı hakkında mu-
kadder olmağın fâda- envâr-ı madelete perde ve hâyl olan sehâbı gde-
rüb âleme zyâ ve rûşenâ vrmş.” (438a)
Celâlzâde’nn değerlendrmesnde Şehzâde Mustafa’nın ölümü lah
adaletn br gereğ olarak görülürken sultanın km olacağının belrlenmes ko-
nusu da syaset üstü br konu olarak kabul edlr. Sultanın km olacağına karar
vermek ster askerî ster reaya statüsünde olsunlar nsanların belrleyebleceğ
br konu değldr; “Saltanat ve hlâfet Mâlkül-Mülk tarafından erzân kılınır.”
Zaht Atçıl’ın Şehzâde Mustafa’nın öldürülmes konusunda kaleme aldığı ma-
kalede detaylıca anlattığı üzere, Kanûnî bu kararıyla Osmanlı yakın tarhnde
— 195 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
görülen br sorunu kökten çözmeye çalışmış, mevcut sultanın yönetmnden
memnun olmayan sosyal grupların şehzâdelere destek vermek suretyle sya-
sete müdahale etme geleneğn sonlandırmak stemştr.
Celâlzâde Mustafa Çeleb’nn anlatımına göre Nahcıvan Sefer daha
öncek İran seferlernde olduğu gb temelde dn sâklerle düzenlenmştr;
ftne dolu şarka “gazâ ve chad fî sebîlllah” yapılmaktadır ve üzerne gd-
len rakp “bî-dn ve mülhd” br düşmandır. Safevî Şahı le yapılan yazışma-
lar Osmanlı yönetmnn özellkle sebb-i şeyhayn (Hazret Ebubekr le Haz-
ret Ömer’e hakaret edlmes) veya sebb-i Hulefâ-yı Mehdiyyin (Hulefâ-yı
Râşdîn) konusunda ne kadar hassas olduğunu gösterr. Celâlzâde nşasıyla
kaleme alınan mektuba göre İslam uleması bu tür fller şleyenlern tekfr
edlecekler hususunda ttfak etmştr. Bu yönüyle öncek şark seferler le
benzerlk taşıyan Nahcıvan Sefer braz daha farklı br yerde durmaktadır.
Zra Şah Tahmasb’ın ordusunun Osmanlı ülkesnn doğusunda gerçekleş-
trmş olduğu akınlarda vermş olduğu zararlar reayayı çok mağdur etmş,
bunun netcesnde mslleme hakkı doğmuştur. Celâlzâde’nn eserne aldığı
yazışmalardan gördüğümüz kadarıyla Şah’ın yaptıklarına mslleme olarak
Osmanlı komuta kademes bu seferde daha öncek seferlerde yapmadığı br
uygulamayı hayata geçrecek, “bî-dn” ve “mülhd” Kızılbaşların erkeklern
öldürüp kadın ve çocuklarını esr edecekt (459b). Başarılı geçen sefern ar-
dından, Celâlzâde’nn anlatımına göre bu karar pratkte gerçekleşmş ve ga-
zler Kızılbaş doyumluğuyla ödüllendrlmşlerdr:
Eyâd- guzât esbâb ve tecemmülât le memlû olub ordu ve bazar Kı-
zılbaş doyumluğu le dobdolu oldu. Etfâl ve evlâd-ı sağîr grftâr-ı
bend ü zncr olub bî-hadd esr etdler. Gül-had ve mevzûn-kadler
hüsn ü cemalde ahterler, semen-berler sm-tenler Acem-asıl pakze
duhterler alındı. Sünbül-kakül anber-bûy mşkîn-zülüf zîbâ-ruy ha-
tunlar tutuldu. Her cânb herc ü merc ve aşub her taraf gavga ve cenk
ve hurub d. Şâhîler memalk- mahruse reayasına etdkler evzâr u
vebaln ezanı (ezafı?) kend memleketlernde müşâhd ve mahsûs
oldu. Memâlk- İslamyye arazsnde zer etdkler ftne ve fesad
mahsulü erşd bçdler. (462b-463a)
Daha sonra Celâlzâde Mustafa Çeleb Sultan Süleyman’ın Halep’te kış-
larken o yörenn halkına yüklenmş meşru ve makul olmayan vergler yü-
rürlükten kaldırarak gerçekleştrmş olduğu âdlâne reformlardan bahseder.
Celâlzâde’ye göre bu âdl olmayan vergler Çerâkse’den (Memlükler) kalmıştır
9 Atçıl, “W hy Dd Süleyman the Magnfcent Execute Hs Son,” s. 96-97.
— 196 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
ve Çerakse’nn günah ve vebal ayyuka çıktığı çn “Hakk subhanehu ve teala
onların çerağ-ı devletlern söndürmüştür.” (440b) Sultan Süleyman’ın adalet-
l yönetmyle almış olduğu hayır duaları sayesnde Osmanlı devlet her yer-
de başarılar kazanmaktadır. Celâlzâde’nn tabryle “mehd-y âhru’z-zamân”¹
olan Sultan Süleyman’ın ordularının muzaffer olması ve devletlernn sınırları-
nın sürekl genşlemes onun Yüce Allah’ın emrlerne bağlılığının br sonucu-
dur. Devletn sınırları bu sayede şarkta Hnd ve Snd hududuna, Arap dyarın-
da Fas ve Endülüs ve Cezayr ülkelerne, kuzeyde Deşt- Kıpçak, Rus klmler
ve Engürüs’e güneyde se Sad, Nûbe ve Habeş’e erşmştr.¹¹
Celâlzâde adalet kavramını kullanırken adalet dares formülasyonun-
da özlü fadesn bulan anlamına vurgu yapmaz. Daha açık br fadeyle, ada-
let dares formülünün vecz br şeklde fade ettğ gb adalet, güvenlk, ha-
zne gelrler ve ekonomk üretm arasında doğrudan br lşk olduğu ve
dar açıdan bakıldığında adaletn oldukça somut br getrsnn olduğu fk-
rn vurgulamaz. Celâlzâde’nn anlatımıyla âdl yönetm sonucunda dare-
nn kazandığı şey madd refah veya hazne gelrlernn artmasından zyade
halkın hayır duasıdır ve bu duaların etksyle Allah’ın Sultan’a hsan ettğ
nmet ve lütuflar artmaktadır. (444a)
Celâlzâde’nn adalet anlayışını braz daha netleştrmek çn onun Sad-
razam Kara Ahmed Paşa’nın damı konusunda yaptığı değerlendrmelere
bakmak da faydalı olacaktır. Şehzâde Mustafa’nın Ekm 1553’tek katlnn
hemen akabnde sadrazam olan Ahmed Paşa k yıl süreyle bu görevde kal-
mıştı. Hç kmsenn beklemedğ br şeklde 29 Eylül 1555’de hem sadaret
hem de yaşamını kaybeden Ahmed Paşa’nın dares ve anlayışı Celâlzâde’ye
göre bu sonu gerekl kılmıştı. Zra Ahmed Paşa’nın aslında karakter ve an-
layışı vezrlk makamının ağırlığını kaldırablecek sevyede değld ve bu du-
rum özellkle bu yükün altına grdğnde belrgn şeklde ortaya çıkmıştı.
Paşa etrafına müşavere edeceğ akıllı nsanları toplamak yerne tam ters re-
zl ve sefl nsanları toplamış, devletn öneml şlern en aşağılık nsanlar-
la yürütmüştür. Nhayet tdalden ayrılıp adalet nedr blmez br duruma
düşmüştür: “Kendünün adl tasavvur etdüğü hususlar ve erâzl- nâsın talîm
câhlân müfsdlern rşâd ve tefhîm le malûmu olan maddeler mahz-ı zalâl
ve zulm d. Lâ-cerem men zaleme heleke.” (502a)
10 Celālzāde, Tabakāt, 134b ve 434b.
11 Celālzāde, Tabakāt, 441b.
— 197 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
Celâlzâde’nn adalet anlayışını braz daha netleştrmek çn onun
Ahmed Paşa le Rüstem Paşa karşılaştırmasına bakmak y olacaktır.
Celâlzâde’ye göre dam edlen Ahmed Paşa düşük tabatlı nsanlarla stşa-
re eden, esasen kend tabatı da yüksek kaltede olmayan ve zulmü adalet,
adalet de zulüm sanan br kşdr. Buna karşın Rüstem Paşa’nın sahp oldu-
ğu altı hasletten ötürü y ve âdl br devlet adamı olduğu söyleneblr. Bu
hasletlerden lk Rüstem Paşa’nın dn yasaklara râyet etmes, farzları ve beş
vakt namazı gözetmesdr. Dğerler se Kur’an-ı Kerm kıraatne önem ver-
mes, ağzından kötü söz çıkmaması, şer- şerf gözetmes, hayır ve hasenât
ehl olması ve çok çalışkan olmasıdır (502b). Bu değerlendrmelerde de gö-
rüldüğü gb, Celâlzâde’ye göre, adalet herkesn kolaylıkla anlayableceğ
evrensel br değer olmayıp karakter sağlam olan ve dn emr ve nehylere
râyet eden kşlern kavrayableceğ ve ulaşableceğ br mezyettr.
Nahcıvan Sefer’nden sonra Rumel’de çıkan syana ger döndüğü-
müzde Celâlzâde Mustafa Çeleb’nn söz konusu syanı değerlendrrken
kullandığı fadeler önemldr. Ona göre syanın sosyal tabanı “evbaş ve
levendât” ve “etrâk-ı bî-drâk zümres”nden oluşmaktadır. Bu kşler “S-
mavna Sûfîler Mühmelâtı” etrafında toplanmışlardır. “Smavna Sûfîler”
veya “Smâvenîler (Smavenlü) tayfes” olarak adlandırılan bu grup
“Şeyh Bedreddn Dervşler” olarak da blnmektedr. Bu dervş zümre-
snn kötü nanış ve pratkler hem Ebüssuûd Efend’nn fetvalarına konu
olmuş, hem de o bölgede ve başkentte etkl olan ehl- sünnet çzgsnde-
k tasavvuf erbabının eleştrlerne hedef olmuştur. Şeyh Bedreddn’n s-
myle anılan bu grubun nanç ve pratklernn aslında Şeyh Bedreddn’n
eserlernde fadesn bulan düşünce dünyasıyla lgsnn olmadığı dda
edleblr hatta Ebüssuûd Efend’nn de Şeyh Bedreddn’ bu şeklde de-
ğerlendrdğ onun br fetvasından yola çıkılarak dda edleblr.¹² Ancak
Şeyh Bedreddn’n eser Varidât’a yönelk reddye olarak yazılan eserle-
rn varlığından da anlıyoruz k bazı çevreler bu yanlış nançların bzzat
12 Örneğn şu fetva: “Mesele: Şeyh Bedreddîn- Smâvî k Vâridât sahbdr, “tekfîr et-
meyüp la’net etmeyen kâfrdr” dyen Zeyd’e ne lazım olur? El-Cevap: “Anın mürdle-
rnden olan kâfrlerdr” dmek lazımdır. Sar kefere gb adın anmayup lanet tmeyüp
kend halnde olan Müselman kâfr olmaz.” Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı Toplumunda
Zındıklar ve Mülhidler (15-17. Yüzyıllar), (İstanbul: Tarh Vakfı Yurt Yayınları, 2013) s.
422; Mehmet Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır
Türk Hayatı (İstanbul: Enderun Ktabev, 1972), s. 193.
— 198 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
Şeyh Bedreddn’n görüşlernden kaynaklandığını kabul etmekteydler.
Gerçekten de Şeyh Bedreddn gb Osmanlı devletnde öneml mevkle-
re gelmş ve fıkıh alanında saygın br eser bırakmış br smn aynı zaman-
da Varidât başlıklı eseryle tkadî açıdan ehl- sünnete ters düşen görüş-
ler savunmuş olması zaha muhtaçtır. Ebüssuûd Efend fetvalarına konu
olduğu kadarıyla bed-nâmlıkla meşhur Smavnalı tafesnn bell başlı gü-
nahları kadınlı erkekl toplantılar yapmak, şarap çmek ve brbrnn ha-
tunlarını cazetleryle tasarruf etmek olarak zkredlr. Varidât’tak hang
görüşlern tkadî açıdan sorun olarak görüldüğü hususunda Sultan Sü-
leyman dönemnde etkl Halvetî şeyhlernden Sofyalı Bâlî Efend (ö.
1553) ve halfes Nûreddnzâde’nn (ö.1574), daha sonraları se Sultan
Ahmed devrnde Bayramyye’nn br kolu olarak Celvetyye tarkatının
kurucusu Azz Mahmud Hüdâyî’nn (ö. 1628) kaleme aldıkları eserlerde
aydınlatıcı fadeler bulunmaktadır. Bu smlern kaleme aldıkları lâyha ve
reddyelerde fade edldğ üzere, Şeyh Bedreddn’n “lhad ve bahat” le
suçlanması Varidât’ta dle getrdğ şu görüşlernden ötürüdür: 1) Varlı-
ğın sonradan yaratılmış yan hâds değl, ezelî ve kadîm olduğu, 2) Öldük-
ten sonra yenden drltlmenn (haşrın) bedenlern yenden drltlmes
anlamında olmadığı, msal âlemne at br şey olduğu, 3) Cennet ve ce-
hennemn, melek ve şeytanın avamın zannettğ gb brebr anlaşılmama-
sı gerektğ, bunların da msal âlemne at hususlar olduğu, 4) Allah’ın ra-
des kavramının kelamcılar ve flozoflar tarafından yanlış anlaşıldığı. Bu
ve benzer konulardak görüşlernden ötürü Şeyh Bedreddn ehl- sün-
net kelamcılarına muhalefet etmek, ayetler Bâtınîler gb yanlış tevl et-
mek ve Kızılbaş Râfızîlerle benzer br duruş ve mücadeley savunmakla
suçlanmıştır.¹³ Şeyh Bedreddn hakkındak eleştrlern konumuzla lgs-
ne gelnce, aşağıda bahsedleceğ üzere Osmanlı uleması da, Gazzâlî’nn
Bâtınîler le mücadelesne benzer şeklde, on altıncı yüzyılda Kızılbaşlar
tarafından temsl edlen br lhad ve bâtınîlk anlayışı le mücadele etmş-
ler ve tercümeler de dâhl kaleme aldıkları eserlerde -güncel hadselerle
rtbat kuracak şeklde- tasarruf ve müdahalelerde bulunmuşlardır.
13 Sofyalı Bal Efend, Nureddnzade ve Azz Mahmud Hüday’nn eleştrler konusun-
da bkz. Ocak, Osmanlı Toplumunda Zındıklar, s. 217-8; Abdülbak Gölpınarlı, Simavna
Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin (İstanbul: Et Yayınev, 1966), s. 50; Semh Ceyhan, “Vardat,”
DİA 42 (2012), s. 521.
— 199 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
Dönemn gündemyle lgl olarak hatırlamamız gereken son husus
taht mücadelesnn Şehzâde Mustafa’nın katlyle son bulmadığı, 1556’da
Rüstem Paşa’nın tekrar sadrazam olmasıyla küçük şehzâde Bayezd’n
tahta cülus şansının arttığı, bu durumun şehzâdeler arası mücadeley
alevlendrdğ ve söz konusu mücadelenn 1562’ye kadar gündem esr
aldığıdır. Bu mücadele bağlamında Safevîler’n Osmanlı Devlet’ne karşı
oluşturduğu tehdt 1562’ye kadar Osmanlı syas gündemn etks altına
almıştır. 1559’da Konya’da gerçekleşen savaşı kaybeden Şehzâde Bayezd
canını kurtarmaya muvaffak olarak Şah Tahmasb’tan sığınma talep etmş
ve Şah’ın yemnne güvenerek bu ülkeye sığınmıştı. Ancak beş yıl önce
Amasya’da mzalanan barış anlaşmasının bozulmasını göze alamayan Şah,
müzakereler sonunda Bayezd’ teslm etmeye razı oldu. Bayezd’ teslm
etmesnn karşılığında Şah’ın stedğ k şeyden özellkle kncs lgnç-
tr; 500 bn altın tutarında br ödül ve Şehzâde Selm’n tahta geçtğnde
Safevîler le barışı bozmayacağına dar vereceğ ahdnâme. Sultan II. Se-
lm tahta çıkınca da bu ahdnâmeye sadık kalmış ve Safevîlerle yapılan ba-
rışı hçbr zaman bozmamıştır.
Bu bağlamda sorulması gereken soru şudur: Osmanlı devletnn
Kanûnî devrnde Safevîler le asker, syas ve dn alanda vermş olduğu
mücadele ve Osmanlı daresnn bu dönemde yıkıcı etklern yaknen mü-
şahede ettğ taht mücadeleler kaynaklı çatışmalar Gazzâlî’nn Nasîhatü’l-
mülûk’una duyulan lgnn artmasında ne derece etkl olmuştur?
b) On Altıncı Yüzyılın İkinci Yarısında
Yapılan Nasîhatü’l-mülûk Tercümeleri
Yukarıda da fade edldğ gb, Nasîhatü’l-mülûk on altıncı yüzyıl-
da dört kez tercüme edlmştr ve bu tercümeler gerek çerk gerekse şekl
açısından brbrlernden oldukça farklıdır.¹ Kanûnî dönemnde yapılmış
muhtemelen lk tercüme Muallmzâde Edhem (ö. 1572)’nn tercümesdr
ve bu tercüme lk sadrazamlığı dönemnde (2 Aralık 1544-6 Ekm 1553)
14 Aslında mütercm belrsz olan ve II. Selm dönemnde yapılan br tercüme daha var.
Sokulluzâde Hasan Paşa’nın (ö. 1602) Halep Beylerbey olduğu dönemde (22 Şubat
1572 - 31 Ocak 1573) onun çn tercüme edlmştr. Ancak bu eser nceleme fırsatı
bulamadım. Bkz. Yazar, “Gazzâlî’nn XIII-XIX. Yüzyıllar Arasında Batı Türkçesne
Tercüme Edlen Eserler,” s. 122-3.
— 200 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
Rüstem Paşa aracılığıyla Sultan’a sunulmuştur.¹ Muallmzâde Edhem’nn
son derece muhtasar br şeklde ortaya koyduğu bu tercümede bölüm baş-
lıklarına rayet edlmemş ve bazıları atlanmıştır. Bu tercümeden sonra Alâyî
b. Muhbbî el-Şrâzî el-Şerîf en hacml tercümey yapmış ve özellkle man
le lgl bahsler kelam ktaplarından stfade ederek genşletmştr. Mü-
tercm, 1550’de kaleme aldığı esere Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhatü’l-
mülûk adını vererek o sırada Konya’da bulunan Şehzâde Bayezd’e sunmuş-
tur. Ancak şehzâdeler arası mücadelenn hemen sonrasında 1559’da aynı
eser çok az değştrerek Şehzâde Selm’e yenden sunmuş ve yne bu ta-
rhte kaleme aldığı dğer eser Düstûrü’l-vüzerâ’yı da Şehzâde Selm’n lala-
sı Mustafa Paşa’ya takdm etmştr.¹ ‘Alâyî’den sonra Âşık Çeleb (ö. 1572)
muhtemelen 1560’ta¹ eser tercüme eder ve yne Rüstem Paşa aracılığıy-
la Sultan Süleyman’a sunar. Âşık Çeleb’nn tercümes¹ büyük oranda or-
jnal esere sadıktır ancak o da doğal olarak ekleme ve çıkarma şeklnde bazı
tasarruflarda bulunur. Sultan Süleyman dönemnde olmasa da yüzyılın so-
nunda gerçekleşen br başka tercüme Vücûdî (ö. 1612) tarafından kaleme
alınmıştır. Alâyî gb Vücûdî de tercümesn k farklı hamye sunar; önce
III. Mehmed’e sunulan tercümede mütercmn sm zkredlmez. Yaklaşık
on yıl sonra yenden kaleme alınan eser bazı laveler yapılarak bu kez Sad-
razam Kuyucu Murad Paşa aracılığıyla Sultan Ahmed’e sunulur. Fevâyıhü’s-
sülûk ve nesâyihü’l-mülûk adını taşıyan bu tercüme de Âşık Çeleb’nn ter-
cümes gb büyük oranda esern aslına sadıktır ancak bölüm başlıkları ve
çerkler konusunda bazı tasarruflarda bulunulmuştur.¹
15 Nev’îzâde Atâî, Hadâiku’l-hakāik fî tekmileti’ş-şekāik, haz. Abdülkadr Özcan (İstanbul:
Çağrı Yayınları, 1989), s.173-4.
16 Alâyî’nn Şehzâde Bayezd’n lalası Snan Bey’e thaf ettğ esern tek nüshası
Nuruosmanye Kütüphanes, 2256 numarada kayıtlıdır. Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i
nasîhatü’l-mülûk’ün yazmaları çn bkz. Aynur Emer, “Alâî b. Muhbbî eş-Şerîf eş-Şrâzî
ve Netîcetü’s-Sülûk fî Nasîhat’l-Mülûk’u” (lsans btrme tez), İstanbul 29 Mayıs
Ünverstes, 2017, s. 36-39.
17 Dern Terzoğlu, “Br Tercüme ve Br İnthal Vakası: Ya da İbn Teymyye’nn Siyasetü’ş-
Şeriyye’sn Osmanlıcaya Km(ler), Nasıl Aktardı?” Journal of Turkish Studies = Türklük
Bilgisi Araştırmaları 31/2 (2007), s. 251.
18 Âşık Çeleb, Tercüme-i tibrü’l-mesbûk fî nasâyihi’l-vüzerâ ve’l-mülûk, haz. Flz Kılıç ve
Tuncay Bülbül (Ankara: TÜBA Yayınları, 2017).
19 Sultan III. Mehmed’e sunulan metn htva eden yazma Topkapı Sarayı Müzes
Kütüphanes, Hazne, no. 368’de kayıtlıdır ve Turgut Tok tarafından yayına hazırlan-
mıştır: Nasâyihü’l-mülûk (İstanbul: Blgeoğuz, 2009). Bu esern aslında Vücûdî’nn
eser olduğu Sadık Yazar tarafından tespt edlmştr ancak Vücûdî’nn esernn lk şek-
l olduğu belrtlmemştr. Bkz. Yazar, “Gazzâlî’nn XIII-XIX. Yüzyıllar Arasında Batı
— 201 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
Kanûnî devrnde yapılan Nasîhatü’l-mülûk tercümelern yukarıda
özetlendğ şeklyle dönemn syas gündem çnde öneml yer tutan üç
konuya yaklaşımları çerçevesnde karşılaştırmalı olarak ele alıp değerlen-
drmek anlamlıdır. Bu konulardan brncs taht tartışmalarının gündem
şgal etmes le lgl olarak sultanın konumunun Nasîhatü’l-mülûk’te na-
sıl ele alındığıdır. İknc olarak, ehl- sünnetn veya doğru nanç lkeler-
nn bâtınîlk ve Kızılbaşlık karşıtı olarak nasıl tanımlandığı ve bu lkelern
devlet yönetm açısından ne fade ettğ hususu ele alınacaktır. Dönemn
gündem le lşkl olan üçüncü konu da ktabın son bölümünü oluşturan
kadınların özellkler ve devlet daresndek rolü bahsyle lgldr. Esern
modern tercümelernde de en fazla değşklğe uğrayan bu bölümün bahse
konu tercümelerde nasıl yer bulduğu lg çekcdr.
Tablo 1. Nasîhatü’l-mülûk’ün planı:
I. Kısım
-Usul-ı tkad: manın kökler
-man ağacının kolları
-man ağacını sulayan k kaynak
-brnc kaynak: dünyanın hçlğn blmek
-knc kaynak: kendn blme
II. Kısım
Brnc Bab: Adalet, Syaset ve Öncek Hükümdarların yolunu ve tarhn blme
İknc Bab: Vezrlern syaset (dares)
Üçüncü Bab: Kâtplern ve dareclern becerler ve dares
Dördüncü Bab: Melklern hmmet ve yüce hmmetl oluşları
Beşnc Bab: Hâkmlern hkmet ve sözler
Altıncı Bab: Aklın ve akıllı kmselern şeref
Yednc Bab: Kadınların özellkler ve onların hayr ve şerler üzerne
Türkçesne Tercüme Edlen Eserler,” s. 124. Kuyucu Murad Paşa’nın başarılarının an-
latıldığı bölümlern eklendğ, esern adının, müellfn adının ve telf sebebnn daha
açık br şeklde fade edlmş olduğu ve I. Ahmed’e sunulan knc şekl çn bkz. Mllet
Kütüphanes, Al Emîrî Efend-Edb, no. 319, İstanbul Ünverstes Kütüphanes,
Nâdr Eserler, TY, no. 3235.
— 202 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
Nasîhatü’l-mülûk’te sultanın dğer nsanlar arasındak konumunu be-
lrtmek üzere başvurulan öneml br kavram “ferr- zedî” veya Arapça ter-
cümesyle “zıll- lâhî” kavramıdır. Bu kavram Nasîhatü’l-mülûk’un knc
kısmını oluşturan ve yed babdan oluşan bölümünün brnc babının he-
men başında kullanılır ancak fazla br açıklama yapılmaz. Aynı bölümün or-
tasına doğru Arstoteles’e sorulan br sorunun cevabında bu kavram tekrar
karşımıza çıkar ve burada esern müellf ve Arapçaya çevren mütercm bu
kavramı braz daha açıklayan br paragrafı metne ekler.
Antk İran devlet geleneğnde ve Mecûslkte köklern bulduğumuz
“ferr- zedî” veya “zıll- lâhî” kavramının Nasîhatü’l-mülûk’te kendne yer
bulmasına daha önce Lambton dkkat çekmştr.² Yne Lambton’ın da
şaret ettğ gb Gazzâlî Kimyâ-yı Saʻâdet’te sadece âdl sultana taat sa-
lık verrken Nasîhatü’l-mülûk’te bu taat mutlak şeklde fade edlr; Sultan,
Allah’ın yeryüzündek gölges olarak tanımlanır ve ona taatn tüm nsan-
lar çn br görev olduğu belrtlr. Sultanın âdl veya zâlm br sultan olması
htmal söz konusu edlmez. Adalet ve Syaset başlıklı brnc bölümün ba-
şında fade edldğ şeklyle Allah tarafından seçlmş k grup nsan, enbyâ
ve ümerâ, Allah’ın dğer kullarının üstünde br konuma yerleştrlmştr:
Allah’a nasıl kulluk yapılacağını öğretmek çn nsanlara nebîler gönderl-
mştr, ümerâ da nsanların brbrlerne karşı taşkınlık yapmadan düzen ve
huzur çnde yaşamalarını sağlamak üzere gönderlmştr. Bundan dolayı
Allah’ın “ferr- zedî” le yan lah br nur le (veya esk Türk nanışına göre
“kut” le) sultanlık verdğ kşlern sevlmes, taat edlmes ve syan edl-
memes gerekr. Allah’a, Resulüne ve ülü’l-emre taat edlmesn emreden
ayet alıntılayan Gazzâlî ardından “Allah mülkü dledğne verr, dledğn-
den alır” mealndek ayet zkreder.²¹ Ardından mülkün küfr le devam ett-
ğ ancak zulüm le asla paydar olunmayacağını fade eder. Bu bölümün or-
tasına doğru Arstoteles’e “Allah’tan başkasına melk demek caz olur mu?”
şeklnde br soru sorulduğu ve şöyle br cevap alındığı yazılıdır: “Kmde
şu mezyetler bulursanız ona melk dyeblrsnz: lm, adalet, cömert-
lk, hlm, merhamet, bağışlayıcı olma ve benzer hasletler. Çünkü melkle-
rn melk olmasının sebeb şunlardır: ferr-i izedî (lah nur), ruşena-yı can
20 Ann K . S. Lambton, “The Theory of Kngshp n the Nashat ul-Muluk of Ghazal,” The
Islamic Quarterly 1 (1954), s. 51.
21 Nsa, 4/59, Âl- İmran, 3/26.
— 203 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
(ruhun parlaklığı), bedenn temzlğ, akıl ve lm yönünden üstünlük ve
soyağacı. Arsto’nun bu cevabını aktardıktan sonra ktabın müellf ferr-i
izedî kavramını açıklama htyacı hsseder ve ferr-i izedî’nn şu on altı me-
zyette bulunduğunu söyler: akıl, blg, keskn zekâ, dern anlayış, sağlam
vücut, bnclk, cesaret, güzel huy, zayıfı gözetme, nsan sevgs, heybet,
lderlk, feraset, sernkanlılık, grşmclk, öncek hükümdar zamanının
olayları ve tavırları hakkında merak ve blg sahb olmak.
Böyle formüle edldğnde ferr-i izedî Allah’ın bazı kullarına doğuştan
bahşetmş olduğu mezyetler le bu seçkn kşlern doğru eylem ve tavırla-
rıyla kazanmış oldukları erdem ve lmn br karışımı olarak karşımıza çıkar.
Bu tanım aynı zamanda Nasîhatü’l-mülûk’un lgnç br şeklde uzun uzadı-
ya ele aldığı dört bn yıllık İran tarhne neden bu kadar önem verldğ-
n de açıklamış olur. Yne ktabın bu bölümünde açıklandığı üzere Hazret
Âdem çok sayıdak oğulları arasından k oğlunu, Hazret Şît ve Keyümers’
seçerek bunlardan brne dn şlern, dğerne de dünya şlern havale et-
mştr. Böylece adalet prensbnden ayrılmadıkları çn dünya hükümdar-
lığı da sonrak dört bn yıl boyunca Keyümers’n neslnden devam etmş-
tr. Hemen fade etmek gerekr k, esern Arapça tercümesnde Hz. Âdem’n
k oğlunu görevlendrmes rvayet yer almaz, bunun yerne Mecûslern
dört bn yıl boyunca dünyayı adaletle yönettkler fades yer alır ve ardın-
dan Farsça metne göre çok daha kısa br İran hükümdarları lstes verlr.
Bu bölümün bahsettğmz eserlerde nasıl tercüme edldğ hususuna
gelnce, Muallmzâde bölümün temel anlatısını hç atlamadan ve oldukça
özlü br şeklde aktarır. Muallmzâde’ye göre Allah nsanlar çnde k fırkayı
“bâkî halk üzerne tafdîl tmşdr” ve bunlar nebler ve melklerdr (enbyâ
ve mülûk). Mülûk “halkı zabt ve hıfz çn htyar olunmuşlardır, bazı reâyâ
bazısına taaddî ve zulm etmeyüb adl u nsaf üzerne olmak çün vaz olun-
muşdur. Ntekm haberde gelmşdr k Sultan olan kmesne Allah teâlânın
zılldr arzında. Bu takdîrce lâzımdır k br kmesneye Hak subhanehu ve
teâlâ saltanat vrüb, bu zkr olunan masâlh mümtâz olıcak, cemîan halk
âna mütâbaat ve taat ve muhabbet üzerne olub kat’an buğz ve münâzaa
tmemek gerekdr.” Muallmzâde ardından ülü’l-emre taat emreden ayet
zkreder ve adaletn gereğn vurgular: “Padşahlara ve nablerne dah ta-
at lazımdır ve lakn padşah ve sâr hükkâm cevr u fesâddan tamâm hazer
— 204 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
üzerne olub adl tmek talebnde olmak gerekdr zra Hazret Rasûlullah bu-
yururlar k ‘Mülk küfr le bâkî olur amma zulm le bâkî olmaz’.”²² Nasîhatü’l-
mülûk’un hem Farsça aslında hem de Arapça tercümesnde yer alan “Allah
mülkü dledğne verr” ayetn alıntılamaya gerek görmeyen Muallmzâde,
yukarıda fade edlen ve aslında Arapça metnde olmayan Hz. Âdem’n k
oğlu rvayetne yer verr: “[Hazret Âdem] Hazret Şît’ umûr-ı dn ve ahvâl-
ahret çün val nasb td ve Keyümers’ umûr- dünyaya ve ahvâl- memleket
zabtı çün val nasb td.” Ardından Muallmzâde yne Arapça metnde yer
bulamayan Keyumers soyundan gelen hükümdarlar ve hükümdarlık süre-
ler lstesn uzunca verr. Ancak Arstoteles’n ağzından ferr-i izedî kavramı-
nın anlatıldığı rvayete esernde değnmez.
Alâyî aynı bölümü aktarırken yaptığı tercümede esern aslına sadık
kalmıştır. Mütercm Allah’ın nsanlar çnde enbyâ ve ümerâ olmak üze-
re k fırkayı dğerlerne üstün kıldığını belrtr ve ümerânın varlığının kul-
lar arasında zulm u taaddî olmaması çn gerekl olduğunu fade eder. Ar-
dından ümerânın “enbyâdan sonra sâyr ben- Âdem’den eşref ve erfaʻ ve
eltaf ve ecmaʻ” kılındığını belrtr ve böylece onların Zıllullah olmalarını
gerekçelendrr. Zıllullah alıntısına laveten “en-nâsu ala dn mülûkhm”
rvayet de eklenr ve şu açıklamayı yapar: “Pes halka dah layık olan budur
k Hakk Teâlânın gölges olana mahabbet deler ve emrne mütâbaat deler
ve ana buğz ve münâzaat ve anunla mukâvemet câyz dutmayalar.”²³ Ardın-
dan ülü’l-emre taat emreden ayet aktarılır ve anlamı şu şeklde verr: “yan
halk üzere vâcbdür k Hâlk kme saltanat nasb derse âna mutî ve münkâd
olub emrnden taşra br şe mübâşr olub mutad olmayalar ve yakîn bleler
k saltanatun muts Hakk’dur ve dledüğne vrür ve hükmü mutlakdur.”²
Hemen akabnde esere sadık kalarak “Allah mülkü dledğne verr” ayetn
aktaran Alâyî daha sonra “başınıza br Habeş köle ble geçrlse sze düşen
taattr” hadsn metne lave eder. İtaat ayetnn ardından Sultanın âdl ol-
ması gerektğyle lgl cümley de şu şeklde tercüme eder: “Pes sultana dah
lazım olan budur k adl u hsân eyleye beynel-bâd ve anlarun arasından def
eyleye cevr u fesâd anınçün k cevr u zulm meyşumdur ve zâlmn beylğ
22 Ahmed b. Muallmzade Edhem, Nasîhatu’l-mülûk, Beyazıt Kütüphanes, Bayezd, no.
3902, 15a-b.
23 Alâyî, Netîcetü’s-sülûk fī terceme-i nasîhatü’l-mülûk, Pertevnyal, no. 1011, 145a-146a.
24 Alâyî, Pertevnyal, no. 1011, 146a.
— 205 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
lâ-yebkâ ve lâ-yedûmdur.”² Daha sonra Alâyî de adaletle hükmettkler çn
Mecûslern dört bn yıl hükümdarlıklarının devam ettğn aktarır ve Hz.
Âdem’n oğulları çnden ksn seçtğn ve onları “vasyy- muhtar” eyled-
ğn belrtr: “Brs Şît aleyhsselam ve brs Keyümers. Ve ksne kırk sah-
fe verd k anunla âml olalar. Şît hazretne aleyhsselam umûr- dn u mllet
ve Keyümers’e umûr-ı dünya ve saltanat ısmarladı.”²
Alâyî’nn hacml esernde Arstoteles’e sorulan soru ve cevabında açık-
lanan zıll-i ilâhî kavramı da yer almaktadır. ‘Alâyî’nn fadesyle “Arstatals”e
sorulan soru şöyle formüle edlmştr: “Hakk teâlâdan gayr kmesneye ca-
yz mdr k mülk davasın eyleye.” Buna cevap olarak Arstoteles lm, adalet,
seha, hlm, şefkat, merhamet, refet, atıfet gb erdemlere sahp br kşnn
başka bazı ntelkler yönünden eksk ble olsa melk olarak adlandırılable-
ceğ cevabını verr. Zra melklern melk olmasının sebeb zıll-i ilâhî, algı-
larının netlğ (safa-i hiss veya hads), gönüllernn temzlğ (taharet-i nefs),
lm ve akıl yönünden üstünlükler (tezayüd-i ilm ve akl), onur ve erdem yö-
nünden önde gelmeler (kıdem-i fazl u şeref) ve soylarından gelen, tevarüs
ettkler br devlete sahp olmalarıdır (asıl ve hanedanlarında olan devlet-i
asli sebebiyle).² Bu cevabın ardından da Alâyî asıl nüshada açıklandığı gb
“ferr- zdî ddüklernün manâsı zıll- lâhî dmek olur ve ferr- zdînün zu-
huru on altı nesnenün sebebyledür” der ve bu on altı nesney açıklar.
Âşık Çeleb’nn bu bölümü anlatımına gelnce, onun bu bölümde vur-
gulanan zıll- lâhî kavramına braz soğuk baktığı söyleneblr. Aslında Âşık
Çeleb de bölümün öneml br kısmını tercümesne almış, ancak zıll- lâhî
kavramını kullanmamış, “Sultan yeryüzünde Allah’ın gölgesdr” alıntısını
tercümesne almamış, aynı şeklde “Allah mülkü dledğne verr” ayetn
de alıntılamamıştır. Âşık Çeleb’nn metnnde Allah’ın “cümle ıbâdından
k tâyfey mümtâz ve beynel-bâd ser-frâz eyled”ğ belrtlmş ve tâyfe-
ümerânun “vazfeler” açıklanmıştır: “bâdun mebâd- ntzâm-ı ahvâllern
ve mebân- sthkâm-ı hâl ü meâllern tertîb ü tezyîn.” Âşık Çeleb’nn an-
latısında hem enbyâ hem de ümerânın “kulluk” vasıflarının vurgulan-
ması ve varlık nedenlernn açıklanırken “vazfe” fadesnn kullanılma-
sı dkkat çekmektedr. Özellkle ümerânın vazfe tanımına bakıldığında
25 Alâyî, Pertevnyal, no. 1011, 146a.
26 Alâyî, Pertevnyal, no. 1011, 148b
27 Alâyî, Pertevnyal, no. 1011, 288b-289a.
— 206 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
dğer anlatılardan farklı olarak, melklern üstün ntelklere sahp ve sıra-
dan nsanların br arada yaşamak çn htyaç duyduğu kşler olarak de-
ğl de bell br vazfey yerne getrmek çn –adeta- atanmış br kş ola-
rak tasvr edldğ söyleneblr. “İk tâyfeye ble nkıyâd u tâat ve taklîd
ü ta’byyet lazımdur” dyen Âşık Çeleb daha sonra ülü’l-emre taat ayet-
n alıntılar ancak hemen ardından yaptığı açıklamayla yne orjnal metn-
de olmayan br vurgu yapıp adeta âdl olmayan sultana taat vazfesnn ol-
madığını ma eder. “Selâtn- enâm dah k fırkadır k brs âdllerdür k
saâdet- dünyevler saâdet- uhrevyyelerne müfzî ve saltanat-ı suveryye-
ler saltanat-ı manevyyelern muktezîdr ve br tâyfe zalemedür k dün-
yada mülkler fân ve zâyl ve ahrette kılâde- gerdenler ağlâl u selâsldr.”²
Daha sonra Âşık Çeleb’nn de dğer mütercmler gb, Âdem aleyhssela-
mın k oğlunu seçerek onları vazfelendrdğ rvayetn eserne aldığı gö-
rülür: “evladından Şît aleyhsselam le Keyümers’ htyar eyled ve bun-
lara düstûru’l-amel olmağıçün kırk sahfe- münzele vrüp Hazret Şît’
mesâlh- dn ve umûr-ı ahrete val ve Keyumers’ umûr-ı dünya ve ahvâl-
reâyâya serdar eyled.” Âşık Çeleb de İran hükümdarlarını hükümdarlık
süreleryle beraber ayrıntılı olarak anlatmayı terch eder. Ferr- İzedî kavra-
mının geçtğ knc yerde de Âşık Çeleb’nn tavrı değşmez, burayı da ter-
cümesnde atlamaz ancak zıll- lâhî kavramının vurguladığı “Allah vergs
br seçknlğe sahp olma” özellğne vurgu yapmadan, bu kavramın çerd-
ğ erdemlerden bahsetmey terch eder ve sultanların bu erdemler “kazan-
masının” lüzumuna vurgu yapar: “Arstatals’e sual tdler k “Hak teâlâdan
gayra melk ıtlâkı câyz olur mı?” Dd k “Her kmsede k bu hısâlden ercü-
mend yan lm ü adl ve seha ve hlm ve refetden behremend ola, ana melk
ıtlâkı câyz olur. Ve ol her saâdete fâyz olur. Zîrâ mülûk u selâtîn zıll- lâhî
ve zyâ- hads ve tahâret- nefs ve tezâyüd- lm ve vüfûr-ı akl le mümtâz
olmak lazımdur k beyne’n-nâs ser-bülend ve halk anlarun mtyazına hur-
send olalar ve her melk k bu on altı hısâl câm olur müluk-ı enâm âna tâb
olur ve nâmı eyülükle her dlde şây olur …”²
Vücûdî’nn tercümesne bakıldığında se onun öneml oranda ayıkla-
ma yaptığı görülmektedr. Tercümede Allah’ın enbyâ ve ümerâyı k seç-
kn zümre olarak belrledğ fades yer almaz, zıll-i ilâhî kavramı yoktur,
28 Âşık Çeleb, Tercüme-i tibrü’l-mesbûk, s. 89.
29 Âşık Çeleb, Tercüme-i tibrü’l-mesbûk, s. 108.
— 207 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
“Sultan, Allah’ın gölgesdr” sözü alıntılanmaz, daha sonra yer alan “Allah
mülkü dledğne verr” ayet de zkredlmez. Bunlar yerne Vücûdî kend
cümleleryle bölüme başlar; “Allah adalet ve hsanı emreder” ayetn alın-
tılar, ardından Hz. Peygambern Anuşrvan zamanında gönderldğn ve
“Ben âdl hükümdar zamanında gönderldm” dyerek adalet övdüğünü
belrtr. Sonra Hz. Âdem’n dğerler arasından k oğlunu seçtğn akta-
rır: “evlâd-ı saâdet-şârından Şît le Keyümers’ htyar düb Şît’e mesâlh-
dünya ve dn sparş ve Keyümers’e serîr- saltanatı tertîb ve ârâyş düb
şehrler bünyâd ve dâr u dünyayı âbâd eylemeğ ş tayn eyled.”³ Ferr-i
izedî ve zıll-i ilahî kavramının geçtğ knc yerde de Vücûdî’nn tavrı de-
ğşmez ve tercüme ederken metn kend anlayışı doğrultusunda değşt-
rr. Arstatals’n ağzından melklern zıll- lâhî le saf br ruh, lm, akıl ve
asalet le melk olduklarını söylemek yerne, melklern lm, akıl ve d-
ğer erdemler sebebyle yeryüzünde adalet güneş oldukları çn zıll-ı hüda
olduklarını aktarır, zıll- lâhî kavramını da lm, akıl, hlm, vs. gb güzel er-
demler olarak açıklar. Asıl metnde verlen on altı rakamını vermez ve me-
lklern soyluluklarından veya devlet tevarüs ettklernden bahsetmez.³¹
Sultanların konumu konusunda dört tercümenn karşılaştırması ya-
pıldığında Muallmzâde’de ve ‘Alâyî’de sultanların zıll- lâhî le hem do-
ğuştan gelen hem de sonradan kazanılan bazı hasletlern sahb oldukları
çn ve atalarından tevarüs etmş oldukları br devlete sahp olduklarından,
enbyâlar gb dğer nsanlara göre üstün br mevkde bulundukları aktarıl-
mıştır. Allah mülkü dledğne verr; yönetlenlern görev se sultanın bu
üstün konumunu tanımak, ona taat etmek, ona karşı gelmemek ve onu
sevmektr. Âşık Çeleb ve Vücûdî se metnde az veya çok değşklkler ya-
parak sultanın doğuştan getrdğ br takım üstün ntelklere değnmezler,
zıll-i ilâhî kavramını sultanın sahp olması gereken hasletler olarak ve yap-
ması gereken vazfeler olarak anlarlar. Vücûdî sultanların enbyâ le benzer-
lklerne şaret eden rvayet de eserne almayarak bu konuda esas metnden
en fazla uzaklaşan mütercm olur. Âşık Çeleb de her ne kadar sultanı kul-
ların yönetmn üstlenen br ehl- emanet olarak resmetse de ktabın mu-
kaddmesnde Sultan Süleyman’ı zkrederken onun “muvaffak mn ındllah
30 Vücûdî, Fevâyıhü’s-sülûk ve nesâyihü’l-mülûk, Al Emîrî Efend-Edb, no. 319, 54a.
31 Vücûdî, Fevâyıhü’s-sülûk, 75a-b; İzmr, no. 355, 65a-b (k yazma arasında kullanılan dl
ve üslup açısından bazı farklılıklar vardır, kncsnde kullanılan dl daha sadedr.)
— 208 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
ve müeyyed b-teyîdllah olduğu chetden fıtrat-ı pâk ve fıtnat-ı derrâknün
vüfûr-ı zuhûrı muktezasınca tenbîh ü nasîhatden zât-ı kuds-smât u kuds-
sıfatı müstağn” olduğunu fade eder.³²
Kızılbaşlarla ve Kızılbaşların bozuk nançlarına benzer nançlara sa-
hp olan gruplarla mücadele konusunda Nasîhatü’l-mülûk’te bazı pasaj-
lar bulunmaktadır. Bu noktada özellkle Nasîhatü’l-mülûk’ün başında yer
alan manın on esasının anlatıldığı bölüm elverşl br ortam sağlamakta-
dır. Ancak bu bölümde İmam Gazzâlî’nn konuları anlatımı oldukça özet
olduğundan, manın bu on esasına kmler, hang gerekçelerle karşı gelmek-
tedrler ve ehl- sünnet kmlerden nasıl ayrılır konuları aydınlatılmadan ge-
çlr. Ele aldığımız mütercmler çnden sadece ‘Alâyî bu durumu br eksk-
lk olarak görmüş ve bu bahsler şerh ederek farklı görüşte olan kesmler
zkretmştr. Alâyî’nn farklı görüş sahpler olarak zkrettğ ve eleştrdğ
kesmler çoğunlukla felâsfe, Mutezle ve Kerrâmyye’dr. Ancak bazı ko-
nular söz konusu olduğunda Şa (hlâfet ve hulûl konularında) ve Han-
beller (harflern ve seslern mahlûk olmadığı görüşü), bazı sûfîler (hulûl
konusunda) de eleştrlr. Doğru görüş sahb olan ehl- sünnetn görü-
şü genellkle Eş’arî görüşü olarak verlr, bazen muhakkk sûfîlern görü-
şü savunulur, Fahreddn er-Râzî (ö. 1210), Adudüddn Îcî (ö. 1355), Sa-
deddn Teftâzânî (ö. 1390) ve Celâleddn Devvânî (ö. 1502) gb smler
sıklıkla referans olarak gösterlr. Dönemn güncel syas atmosferyle lş-
kl olan ve Alâyî’nn eleştrdğ konular şu dört maddede toplanablr: 1)
Şa’nın hlâfet görüşü, 2) Şa’nın Allah’ın hulûlü hakkındak görüşü, 3) Bazı
sûfîlern Allah’ın hulûlü hakkındak görüşü, 4) Bazılarının haşr- ecsâmı
nkâr etmes. İman le alakalı bu görüşler yanında Alâyî yer yer Kızılbaşla-
rın kötü ahlakları üzerne de fadeler kullanmaktadır.
Brnc hususda yan hlâfet bahsnde Alâyî’nn belrttğne göre Şa’nın
sandığının aksne cumhûrun ve ehl- sünnetn görüşü Rasullullah’dan son-
ra halîfe olan kş nass le değl, cmâʻ le belrlenmştr ve o halfe Hz.
Ebubekr’dr: “Maʻlûm-ı şerîf ola k Rasûlullah hazretlernden sonra mam-ı
ber-hak ve halîfe- mutlak el-mevsûm b’l-atîk emr’l-mümnn Ebubekr
Sıddîkdür”(83a). Hz. Ebubekr’den sonra “mam-ı ber-hak” Hz. Ömer’dr
ve “onun mamet Ebubekr hazretlernn nassıyla ve cmâʻledr”. Dğer ha-
lfelern de başa gelş şekln anlatan Alâyî, Hz. Al’nn de bu smlere bat
32 Âşık Çeleb, Tercüme-i tibrü’l-mesbûk, s. 53
— 209 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
ettğnn altını çzer. “Benden sonra hlâfet otuz yıldır, daha sonra sert me-
lkler gelr” hadsn de zkreden Alâyî sonrak sultanların halîfelk vasıfla-
rı hakkında şu açıklamayı getrr: “ve hlâfet- kâmleden murâd hlâfet-
hakîkyyedr pes hulefâ- erbaadan sonra gelen bazı kmesnelere k emme-
hall ve akd halfe le tesmye kılmışlar buna münâfî değüldür ve hem
fukahânın ddükler k câyzdür sultan-ı zamana halfe- Rasûlullah dmek
bu dahî hlâfet- hakîkyyeye münâfî değüldür. vallahu aʻlem”(87b-88a).
Alâyî’nn Şa’yı eleştrdğ knc konu onların hulûl nancıdır; onlar
Allah’ın Hz. Al’ye hulûl ettğne nanmaktadırlar. Alâyî’nn fadesyle aslın-
da Hrstyan nancından kaynaklanan bu hulûlye mezhebnn k türü var-
dır k Hrstyanlıktan daha tehlkeldr: Hulûlye- Sûfîye ve Hulûlye-
Şa. Alâyî’nn fadesyle Hulûlye- Şa zuhur le hulûlü karıştırmış ve “Ha
Teʽâlâ’nın Hazret- Al’de ve evladında hulûl ettğn” dda etmştr. Benzer
şeklde Hulûlye- Sûfîye taraftarları da Allah’ın sâhb- cemâllere hulûl ettğ-
ne nanırlar; Alâyî’nn fadesyle: “Anların avl budur k âhb- cemâllere ve
şâhdlere naar eylemek helâldür. Zîrâ k Hakk anlarda hulûl eylemşdür. Ve
rşâd zemânında raks derler ve drler k Hakk Teâlâ’nun sıfatlarından br sıfat
brne nüzūl ve hulūl tt ve Hakk Teâlâ bz ol ıfatla muânaka ve takbîl eyle-
d ve hçbr şey yokdur k Hakk Teâlâ anda olmaya. Pes bu küfryyât sebebyle
cemî meʽâzf ve’l-âlât-ı lehv ve abl ve zurnâ ve zellât ve sehv helâl blürler.”
(16a-b) Br Mevlevî vâz olan Alâyî’nn âlât-ı lehv, tabl, zurna ve raksı bu grup
le eşleştrmes de ayrıca değerlendrlmey hak eder. Ancak konumuz açısın-
dan bu noktada öneml olan husus Şa’nın hulûlye nancı le muhtemelen on
altıncı yüzyıl Osmanlı toplumunda sayıları çok az olmayan bazı sûfî grup-
ların hulûl nancı arasında görülen benzerlktr. Yukarıda belrtldğ üzere
1555’te çıkan Düzmece Mustafa İsyanı’na destek veren Smavna Sûfîler’nn
görüşler le Kızılbaş görüşler arasında görülen benzerlk Osmanlı yönet-
mnn Safevîler le mücadelesnde daha dkkatl davranmasını gerektryor-
du. Ebüssuûd Efendnn fetvalarına da yansıdığı gb Kızılbaşlık esasen Şa
le de aynı tutulmayarak çok daha sapkın yen br mezhep olarak değerlen-
drlyordu. Alâyî’nn Hulefâ- Râşdîn’ anlattığı bölümde dğer halîfeler ka-
dar Hz. Al’nn fazletlernden de bahsetmes, hatta Hz. Al’nn fazletlerne
yönelk rvayetlere daha fazla yer vermes de bu konuda genel olarak Osman-
lı ulemasının hassasyetne güzel br örnek oluşturur. Blndğ üzere Osman-
lı dünyasında yaygın olan pek çok tarkatın slsles Hz. Al’ye dayanır. Bunun
— 210 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
da ötesnde, Kızılbaşların nanç ve pratklernde görülen bazı aşırılıkların
Osmanlı’da yaygınlık kazanmış olan bazı tarkatlardak uygulamalarla ben-
zerlğ nedenyle yazarlarımız daha dkkatl br dl terch etmş olablrler. Bu
bağlamda Alâyî’nn felâsfe görüşü olarak şddetle eleştrdğ ve herhang br
sûfî grupla lşklendrmedğ ancak yukarıda belrtldğ üzere Kanûnî dev-
rnde Şeyh Bedreddn’n Vâridât’ında savunulan br görüş olarak bazı tasav-
vuf çevrelernce eleştrlen br konuyu, öldükten sonra yenden beden ve ruh
olarak drltlme konusunu zkretmek uygun olacaktır. Alâyî nadren kullandı-
ğı br fadeyle haşr- csmâny nkâr edenn tekfr edleceğn söyler ve ardın-
dan “üç milletin icmâʻının” da bu yönde olduğunu belrtr. Alâyî’nn fadesy-
le: “Basden murâd budur k Hak Teâlâ mevtânun cemîʻ eczâlarını cemʻ düb
kemâ-kân halk düb rûhlarını gövdelerne âde der. Ve haşr-ı csmân buna
drler ve mezhebmzde muʻtakad olan haşr budur ve bu nevʻ le haşrı nkâr
den tekfîr derüz. Zîrâ mlel- selâsenün cmâʻı bunun üzernedür.” (56b)
Dönemn syas gündem le lşkl olarak son bahsedlecek konu
Nasîhatü’l-mülûk’un yednc ve son babının konusudur: “Kadınların Özel-
lkler ve Onların Hayr ve Şerler” başlığını taşıyan bu bölümde kadınla-
rın Hz. Aşe ve Hz. Fatıma gb dndar, kanaatkâr ve çalışkan olmaları ge-
rektğ zkredlr. Erkeklern de eş seçerken en çok dkkat etmeler gereken
özellklern bu ntelkler olması gerektğ belrtlr. Ardından kadınlar le s-
tşare etme konusu ele alınır. Hz. Peygamber’e atfedlen br söz aktarılır:
“Onlara danışın ve dedklernn tersn yapın.” Ardından Sâsân hükümdarı
Hüsrev’n çok sevdğ eş Şrn’n sözünü dnledğ çn başına gelenler akta-
rılır. Burada anlatılan Hüsrev le Şrn hkâyesnn sonunda Hüsrev, Şrn’n
sözünü dnledğ çn pşman olur ve şehrde tellallar dolaştırarak lan ett-
rr k: “Kmesne avretle meşveret tmeye ve avret sözyle br fle mübaşe-
ret tmeye. İderse ana güç olur ve br harcı üç olur.” Günümüzde yapılan
tercümelern aksne bu bölüm o devrde yapılmış tercümelern hepsnde
mevcuttur. Bu bölüme mütercmler tarafından eklenmş en lgnç metn se
III. Mehmed devrnde kaleme alınan Vücûdî’nn esernde bulunur. Bura-
da Vücûdî Osmanlı vezrlernn sultana damat olmamaları gerektğn sa-
vunur. Vücûdî’nn anlatımıyla “Sultânü’l-guzât ve’l-mücâhdîn” Sultan Se-
lm Han br gün vezr Pîrî Mehmed Paşa’ya (ö. 1532) saltanatının zeval
bulmasından korktuğunu traf eder. Blge vezr Mehmed Paşa böyle br h-
tmal olmadığını söyleyerek padşahı tesell eder ve şu tarz br açıklamada
— 211 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
bulunur: “Padşahım zîrâ selefde ekserya vâk olan zevâl umûr-ı saltanat
rey- nsvânla htlâl bulmağla olmuşdur b-hamdllah teâlâ zamân-ı şerîf-
padşah-ı dn-penâhda ol htmal fkr- muhaldr dyu cevab vrd.”³³
Öncek Osmanlı sultanlarının “tayfe- nsvân le demsâz” olmadıkla-
rını ve kızlarını da etraftak ümerâya vererek Darü’l-Hlâfe’den uzaklaştır-
dıklarını fade eden Vücûdî, sultanların kızları le evlenen vezrlern salta-
nata ortak olduklarını ve sürekl brbrler le htlaf halnde olduklarından
memleket menfaatnden zyade kend menfaatleryle hareket ederek dev-
lete zarar verdklern savunur. Netcede devlet haznesnn de boşaldığı-
nı ve bu durumu gören düşmanların ülkeye saldırma konusunda cesaret-
lendğn belrtr. Sultanın devlet şlern ele alarak bzzat meşgul olmaması
durumunda bu aksaklıkların düzelmes mümkün değldr ve düşmanların
saldırısıyla saltanatın zeval bulması htmal vardır. Sultanın bu ktapta an-
latılanlardan ders çıkararak devlet şlern yönetme hususunda ustalık ka-
zanması mülkün müebbed olmasını ve sultanın müeyyed b-nayetllah ol-
masını mümkün kılacaktır: “Tedbîr- umûr-ı memleket ve takdîr- ahvâl-
rayyetde hazâkat ktsab deler k mlkler müebbed ve aʻdâ-yı dn üzerne
b-nayetllah muzaffer ve müeyyed olalar.”³
Sonuç olarak, Nasîhatu’l-mülûk çermş olduğu konular tbaryle Sul-
tan Süleyman devrnn syas gündemne htap eden değerlendrmeler yap-
ma mkânı sunmaktadır. Mütercmler bu mkânı kullanmışlar ve tercümele-
rnde yaptıkları ekleme ve çıkarmalarla kend görüşlern bu eser aracılığıyla
fade etme şansına sahp olmuşlardır. Mütercmler arasında sultanın konu-
mu ve yetkler hususunda bazı görüş farklılıkları mevcuttur ancak hepsnn
sultanın devlet daresnde merkez br rolü olduğunu ve bu yetk ve sorum-
luluğun devredlemeyecek br sorumluluk olduğunu vurguladıkları görül-
mektedr. Sapkın nanç sahb gruplarla ve Kızılbaşlıkla mücadele konusun-
da Alâyî’nn cdd br çaba gösterdğ söyleneblr. Âşık Çeleb Kızılbaşlıkla
mücadele konusuna yaptığı dğer br tercümede (İbn Teymyye’nn Siyâsetü’ş-
şerʻiyye tercümesnde) değndğ çn belk de bu esernde tekrar değnme ge-
reğ duymamıştır. Tüm mütercmlern ttfakla karşı oldukları dğer br husus
se kadınların devlet daresne karışmamaları gerektğ meselesdr.
33 Vücûdî, Fevâyıhü’s-sülûk, Al Emîrî Efend-Edb, no. 319, 135a-b; İzmr, no. 355,
116b-117a.
34 Vücûdî, Fevâyıhü’s-sülûk, Al Emîrî Efend-Edb, no. 319, 136b; İzmr, no. 355, 117b.
— 212 —
Kanûnî Sultan Süleyman ve Dönemi / Yeni Kaynaklar, Yeni Yaklaşımlar
Kaynakça
Birincil Kaynaklar
Ahmed b. Muallmzade Edhem. Nasîhatu’l-mülûk, Beyazıt Kütüphanes, Bayezd,
no. 3902.
Alâyî b. Muhbbî el-Şrâzî el-Şerîf. Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhatü’l-mülûk, Sü-
leymanye Yazma Eser Kütüphanes, Pertevnyal, no. 1011.
____ . Netîcetü’s-sülûk fî terceme-i nasîhatü’l-mülûk, Süleymanye Yazma Eser Kü-
tüphanes, Nuruosmanye, no. 2256.
Vücûdî. Fevâyıhü’s-sülûk ve nesâyihü’l-mülûk, Mllet Kütüphanes, Al Emîrî Efend-
Edb, no. 319.
____ . Fevâyıhü’s-sülûk ve nesâyihü’l-mülûk, Süleymanye Yazma Eser Kütüphanes,
İzmr, no. 355.
Araştırma ve Yayınlar
Ann K. S. Lambton. “The Theory of Kngshp n the Nashat ul-Muluk of Ghazal,”
The Islamic Quarterly 1 (1954), s. 47-55.
Âşık Çeleb. Tercüme-i tibrü’l-mesbûk fi nasâyihi’l-vüzerâ ve’l-mülûk, ed. Flz Kılıç ve
Tuncay Bülbül, Ankara: Türkye Blmler Akadems Yayınları, 2017.
Atâî, Nev’îzâde Ataullah Efend. eş-Şekaiku’n-nu’maniyye ve zeyilleri: Hadâiku’l-
hakâik fî tekmileti’ş-Şekâik, İstanbul: Çağrı Yayınları, 1989.
Atçıl, Zaht. “Why Dd Süleyman the Magnfcent Execute Hs Son Şehzade Mus-
tafa n 1553?” Osmanlı Araştırmaları = The Journal of Ottoman Studies 48
(2016), s. 67-103.
Celalzade Mustafa Çeleb. Tabakât ul-Memâlik ve Derecât ul-Mesâlik = Geschichte
Sultan Süleyman Kanunis von 1520 bis 1557, haz. Petra Kappert, Wesbaden:
Franz Stener Verlag, 1981.
Ceyhan, Semh. “Vârdât,” TDV İslâm Ansiklopedisi 42 (2012), s. 520-22.
Çavuşoğlu, Mehmet. “Şehzâde Mustafa Mersyeler,” İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi 12 (1981), s. 641-86.
Düzdağ, Mehmet Ertuğrul. Şeyhülislâm Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır
Türk Hayatı, İstanbul: Enderun Ktabev, 1972.
el-Gazzal, Muhammed bn Muhammed. Nasayihü’l-Mülûk: İnceleme - Metin – Di-
zin, der. Turgut Tok, İstanbul: Blgeoğuz, 2009.
____ . et-Tibrü’l-mesbuk fî nasihati’l-mülûk, haz. Ahmed Şemseddn, Berut: Dârü’l-
Kütübü’l-İlmyye, 1988.
____ . Nasîhatü’l-mülûk, haz. Celaleddn Humay, Tahran: İntşarat-ı Encümen-
Asar-ı Mll, 1351.
Emer, Aynur. “Alâî B. Muhbbî eş-Şerîf eş-Şrâzî ve Netîcetü’s-Sülûk fî Nasîhat’l-
Mülûk’u,” (Yayımlanmamış Lsans Tez) İstanbul 29 Mayıs Ünverstes, 2017.
Gölpınarlı, Abdülbak. Sımavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, İstanbul: Et Yayınev, 1966.
— 213 —
Yılmaz | Gazzâlî ve Osmanlı Siyaseti: Nasîhatü’l-Mülûk’ün Kanûnî Devrinde Gerçekleşen Tercümeleri
Ocak, Ahmet Yaşar. Osmanlı Toplumunda Zındıklar ve Mülhidler: 15-17. Yüzyıllar,
İstanbul: Tarh Vakfı Yurt Yayınları, 2013.
Terzoğlu, Dern. “Br Tercüme ve Br İnthal Vakası: Ya da İbn Teymyye’nn
Syâsetü’ş-Şer’yye’sn Osmanlıcaya Km(ler) Nasıl Aktardı?” Journal of Tur-
kish Studies = Türklük Bilgisi Araştırmaları 31/2 (2007), s. 247-75.
Turan, Şerafettn. Kanuni Süleyman Dönemi Taht Kavgaları, İstanbul: Blg Yayıne-
v, 1997.
Yazar, Sadık. “Gazzalî’nn XIII-XIX. Yüzyıllar Arasında Batı Türkçesnde Tercüme
Edlen Eserler,” Dîvân Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi 16/31 (2011), s. 67-
156.