ChapterPDF Available

MALEZYA'DA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN TARİHSEL GELİŞİMİ

Authors:
TÜRKİYE’DE MALEZYA
ÇALIŞMALARI - I
Yayına Hazırlayanlar
A. Merthan DÜNDAR Mehmet ÖZAY
Ankara 2022
2
Ankara Üniversitesi Yayınları No: 728
Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
APAM Yayınları: 20
Ankara Üniversitesi Yayınları, Yüksek Öğrenim Kurulu’nca tanınan ve
yükseköğrenim kurumlarının kataloglarında yer alan uluslararası yayın
niteliğindedir.
ISBN: 978-605-136-561-9
Yazarların görüşlerinin sorumluluğu kendilerine aittir.
Redaktör
Aysun HARPER
Baskı Yeri:
Ankara Üniversitesi Basımevi
İncitaşı Sokak No: 10 06510 Beşevler/ANKARA
Tel: (0312) 213 66 55
Basım Tarihi: 01/04/2022
3
İÇİNDEKİLER
A. Merthan DÜNDAR
SUNUŞ ............................................................................................................ 5
Süheyla Çebi KARAHAN
Türk-Malezya Ticari İlişkileri Üzerine ........................................................... 7
Mehmet ÖZAY
Cohor: Temenggung Ailesi ve Bir Klâsik Sultanlığın İhyası ........................ 19
Alaeddin TEKİN
Malay Dünyasına İslamiyet Nasıl Geldi? Malezya’nın İslamlaşmasının
Tarihsel Perspektiften Bir Analizi ................................................................. 55
Erman AĞAOĞLU
Kaum Muda’nın Malaya’daki Reformist Etkinliği ve Malaya’nın
Modernleşmesi Yönündeki Katkıları ............................................................. 77
Tayfun AKGÜN
‘Bütün Hepimiz Suskunuz’:Seyyid Şeyh Bin Ahmed El-dî’nin (1867-1934)
Malay Yarımadası’ndaki İngiliz Sömürgeciliği’ne Bakışı ............................ 93
Süleyman TEMİZ
Malezya’da Etnik Çatışma: 13 Mayıs 1969 Olayı ve Yansımaları ............ 129
Ömer Faruk ÇINGIR
Malezya’da Göç Yönetimi ve Düzensiz Göç ............................................... 159
Beyza ÜLKER
Malezya’nın Myanmar’daki Çatışmalara Yaklaşımı ve Rohingya
Müslümanlarına Yönelik Göç Politikaları ................................................. 201
Doğan Delil GÜLTEKİN
Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınmanın Tarihsel Gelişimi ....................... 231
4
Ferhat DURMAZ
Çin’in Kuşak-Yol Girişimi ve Malezya: Temel Dinamikler, Projeler ve
İşleyiş ......................................................................................................... 259
Yunus Emre ARMAĞAN
Malezya-Endonezya İlişkilerinde İç Siyasi Dinamiklerin Rolü ve Öne Çıkan
Sorunlar ...................................................................................................... 299
Engin KOÇ
Dış Politika, Ekonomi ve Mezhepsel Kimlikler Üzerinden İran ve Malezya
İlişkilerinin Analizi ..................................................................................... 325
Tuana Fulya ÖZMEN
Malezya Hakkında ...................................................................................... 343
5
SUNUŞ
Türkiye Cumhuriyeti ile Malezya arasındaki diplomatik ilişkiler,
1964 yılında başlamıştır. Malezya’nın İran Büyükelçisi Ahmad Zainal Abidin,
akredite olduktan sonra 1971-1977 yılları arasında Türkiye’den de sorumlu
diplomat olarak görev yapmıştır. İlk Malezya Büyükelçiliği, 1977 yılında
Ankara’da açılmış ve Mohamed Mustapha bin Datuk Mahmud, 20 Haziran
1978’de resmen göreve başlamıştır. Türk Büyükelçiliği ise 1976 yılında
Kuala Lumpur’da faaliyete geçmiş, ilk Büyükelçimiz olan Gündüz Tunçbilek,
1976-1981 yılları arasında görev yapmıştır. İki devlet arasındaki diplomatik
ilişkiler, 58 yıllık bir geçmişe sahip olsa da eldeki bilgiler ışığında, ülkelerimiz
ve halklarımız arasındaki temasın tarihinin XVI. yüzyıla; Osmanlı Dönemi’ne
kadar uzandığı söylemek mümkündür. Kimi araştırmacılar, meşhur seyyah
İbn Battûta’ya atıfla ilk temasın geçmişini XIV. yüzyıla kadar götürmektedir.
Günümüzde, Türkiye Cumhuriyeti ile Malezya arasında siyasi, ekonomik
ve kültürel ilişkiler artarak devam etmektedir. İki ülkenin daha yakın işbirliği
içinde olmasının şartlarından biri de şüphesiz, bilimsel işbirliğinin
artırılmasıdır. Ayrıca karşılıklı olarak muhatabını tanımaya yönelik akademik
çalışmaların çoğalması, birbirimizi daha çok ve yakından tanımaya vesile
olacaktır. Ankara Üniversitesi Asya-Pasifik Çalışmaları Uygulama ve
Araştırma Merkezi APAM olarak, Türkiye’de Malezya Çalışmaları serisinin
ilk kitabını yayımlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Dileriz, Türkiye-
Malezya dostluğuna küçük de olsa bir katkı sağlamış oluruz.
Bu çalışmayı hayata geçirmeye karar verdiğimizde, Malezya’yı ve bu
ülke hakkında çalışan araştırmacıları iyi tanıyan Sayın Dr. Mehmet ÖZAY
Bey ile irtibata geçerek bize destek olmasını rica ettik. Kendisine, bizi
kırmayarak hem bir makale kaleme aldığı hem de editörlüğü üstlenerek büyük
katkı sağladığı için teşekkür ederiz. Çalışmanın düzeltmelerini yapan Sayın
Aysun HARPER’a, Ankara Üniversitesi Basımevi çalışanlarına, destekleri
için başta Rektörümüz Sayın Prof. Dr. Necdet ÜNÜVAR olmak üzere
üniversite yönetimimize şükranlarımızı sunarız.
Prof. Dr. A. Merthan DÜNDAR
MALEZYA’DA SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMANIN
TARİHSEL GELİŞİMİ
Doğan Delil GÜLTEKİN
Giriş
1970'lere kadar doğal kaynaklar sınırsız ve tükenmez olarak kabul
edilirken, bu yıllardan itibaren dünyadaki doğal kaynakların tüketiminin
azaltılması gerektiği görüşü ağırlık kazanmaya başlamıştır. Stockholm İnsan
ve Çevre Konferansı'nın ardından, 1972 yılında düzenlenen, çevre ve içindeki
doğal kaynaklar da dâhil olmak üzere, çevrede adaleti ve gelecek nesillerin
yaşam hakkını kapsayan politikaların geliştirilmesi sanayi devrimi sonrasında
ortaya çıkan bu çevre sorununun tartışılmaya başlanmasıyla, birçok düşünür
mevcut kaynakların korunması hakkında düşünmeye başladı. Artan çevre
sorunları, büyüme ile ilgili geleneksel endişelere ek olarak, sürdürülebilirlik
ile ilgili diğer konuların da tartışmalara dâhil edilmesine yol açtı. Bu
tartışmalar sonucunda, durumun aynı şekilde devam etmesi halinde, kaynakların
yakın gelecekte sona ereceği görüşü ortaya çıkmış, sürdürülebilirliğin ve
gelişiminin önemi de anlaşılmıştır. Bu görüş, birçok ülke gibi Malezya’yı da
doğrudan etkilemiştir. Keza, Malezya’nın resmi din olarak benimsediği
İslam’ın öğretileri ile sürdürülebilir kalkınma fikirlerinin örtüştüğü
görülmektedir. Zira İslami ilke ve değerler de israf etmemeye dayanmaktadır.
Araştırmada sunum üç temel bölüme ayrılacaktır. Bunlardan ilki,
‘Sürdürülebilir Kalkınma Planı’na Genel Bakış’, ikincisi ‘Malezya’da
Sürdürülebilir Kalkınma’ ve sonuncusu ise ‘Malezya’da Sürdürülebilir
Kalkınma’nın Uygulanmasında Karşılaşılan Problemler’ olarak sıralanacaktır.
1. Sürdürülebilir Kalkınma Planı’na Genel Bakış
Teknolojik gelişmeler, yeni doğal kaynak rezervlerinin keşfi ve daha
önce ekonomik olarak uygun olmayan rezervlerin kullanılması ile büyüme ve
gelişmenin sınırları ortadan kalkmaya başlamış ve buna nesiller arası eşitlik
Doktora Adayı, İslam Hukuku Bilim Dalı, Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi.
232
kavramının dahil edilmesiyle kalkınma kavramı zaman içinde gelişmiştir.
Sürdürülebilir kalkınma kavramına dönüşen nesiller arası eşitlik, her neslin
aynı diğer nesiller gibi refah veya fırsat düzeyine sahip olması anlamına
gelmektedir ve bunu sağlamanın yolu, çevreyi bozmamak ve doğal kaynakları
akılcı bir şekilde ve sürdürülebilir bir anlayışla kullanmaktan geçmektedir
(, 2017: 79-80).
Sürdürülebilir Kalkınma’nın Tanımı
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, pek çok farklı disiplin tarafından ele
alınan bir konu olduğundan, günümüze kadar birçok farklı şekilde
tanımlanmıştır. Bu çalışmada ise önce hem kalkınma ve sürdürülebilirlik
kavramlarını ayrı ayrı tanımlayacağız, ardından da sürdürülebilir kalkınmanın
birleşik bir terim olarak tanımlamasını yapacağız.
Terminolojide kalkınma, çeşitli anlamlarla gelir. Kalkınma, bilimsel
gerekçelerle incelenen, boyutları bilimsel standartlarla ölçülen büyümedir ki
bu hem genel anlamda kalkınmayı kapsar hem de ekonomik, sosyal ve politik
alanlar gibi ana alanları veya endüstriyel kalkınma ve tarımsal kalkınma gibi
alt alanları da kapsamaktadır (, 1996: 60). Başka bir tanıma göre
kalkınma; nihai amacı ve aracı insan olmak üzere birçok ekonomik, sosyal,
politik ve idari faktörle sürekli ve karşılıklı etkileşim nedeniyle oldukça
karmaşık bir bağlantılar ağı çerçevesinde gerçekleşen birikimli ve
bütünleştirici bir toplumsal süreçtir. Bu sürecin nihai sonucu, yalnızca
ekonomik, sosyal, siyasi ve idari yönlerden meydana gelen değişikliklerin
toplamı değil, daha ziyade aynı anda hem bağımsız hem bağımlı bir faktör
oluşturan karşılıklı etkileşimlerin dokusunun sonucudur (, 1986: 45).
Kalkınmayla ilgili yapılan tariflerden birinde ise onun, istenmeyen bir
durumdan istenen bir duruma geçmek için hedeflenen değişimi
gerçekleştirmek adına bir dizi sosyal ve ekonomik sürecin belirli bir ideoloji
aracılığıyla planlı ve bilimsel olarak yönetilmesidir (, 1996: 61).
Kalkınma, sadece üretimin ve gelirin artması demek değil, aynı zamanda
ekonomik, sosyal ve kültürel yapının değiştirilmesi ve iyileştirilmesi anlamına
da gelir. Fakat dikkat edilmesi gereken bir nokta, büyüme ve kalkınma
kavramları arasındaki farktır. Bu noktada, büyüme genel olarak gelişmiş
sanayi dünyasına aitken, kalkınma ise gelişmekte olan toplumların koşulları
ile ilgilidir. Bu nedenle kalkınma, sadece toplumda var olan ekonomik
nicelikleri artırmakla sınırlı olmayıp, mevcut ekonomik, sosyal ve kültürel
233
yapıda bir düzenlemeyi gerektirmektedir. Ancak büyüme, kalkınma sürecinin
bir ürünü olduğu için, esasen bir tür niceliksel değişime yol açan ekonomik
niceliklerden birinde veya bazılarında bir artıştır. Diğer bir deyişle, büyüme
ancak kalkınma süreci yoluyla elde edilebilir. Dolayısıyla büyüme, kapsamlı
bir gelişme ve kalkınma sürecinin sonucu olarak ortaya çıkar (, 2005:
70).
İslam, kendisinden önceki birçok düşünce veya ideolojiden önce bu
sosyal meseleyi ele almıştır. Toprağın inşasını ve kaynaklarına yatırımı teşvik
etmekte olup, günümüz ekonomik araştırmalarda kalkınma terimi ile ifade
edilen olguya işaret etmiştir (, 2007: 85). Başka bir ifadeyle, İslam
kalkınma olgusunu bir terim olarak var olmasa da fiilen tatbik etmiştir. Fakat
kalkınma kavramına alternatif olarak da “imar, imran, iyi yaşam ve inşa etme
gibi terimler kullanmıştır. Bu bağlamda denilebilir ki kalkınma kavramı,
İslami literatürde kullanılan ‘imran’ kavramıyla eşdeğerdir veya benzerlik
göstermektedir (, 2014: 3). İslam’da kalkınma anlayışı, Allah'ın evreni
yarattığı, insanlığı da yaratılmışların en iyisi olması hasebiyle, Yaratan’ın
belirlediği metoda göre bu evreni inşa etmek için yeryüzünde
görevlendirildiği ve bu görevden sorumlu olduğu öncülüne dayanmaktadır.
Netice itibariyle İslam’da imar etme ya da modern terimiyle kalkınma,
kapsamlılık, denge, gerçekçilik, adalet, sorumluluk, yeterlilik ve insanlık ile
karakterize edilir.
Sürdürülebilirlik kavramı, Brundtland Raporu olarak da bilinen ve
Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından 1987 yılında
yayınlanan, “Ortak Geleceğimiz” raporunda genişletilmiş ve yaygın olarak
kullanılan bir kavram haline gelmiştir. İnsanın, gelecek nesillerin kendi
ihtiyaçlarını karşılayabilme yeteneğinden ödün vermeden bugünün
ihtiyaçlarını karşılayabilmesi olarak sürdürülebilirlik, teknik olarak da ilk
etapta çevresel bir kavram olarak tanımlanmakta ve yaşamın sürekliliğine
bağlı olarak sürdürülmesi anlamına gelmekte ve yaşamın sürekliliğini doğal
kaynaklara dayanarak sağlanmasını ifade etmektedir (https://hbrarabic.com).
Sürdürülebilir kalkınma ise terim olarak bugüne kadar birçok farklı
şekilde tanımlanmıştır, bunun nedeni de birçok farklı disiplin tarafından ele
alınmasıdır. En çok kabul gören tanım, daha önce de belirtildiği gibi Dünya
Çevre ve Kalkınma Komisyonu tarafından 1987 yılında yayınlanan
Brundtland Raporu’nda olmuştur. Bu rapor, esasında literatür içerisinde bu
kavramın ilk kez resmi kaynaklar tarafından kullanılmasından dolayı
234
önemlidir (Tarhan, 2018: 159). 2000 yılı Ulusal Sürdürülebilir Kalkınma
Stratejileri Raporu’na göre sürdürülebilir kalkınma, “gelecek nesillerin kendi
ihtiyaçlarını karşılama yeteneğinden ödün vermeden, şimdiki neslin
ihtiyaçlarını karşılayan ekonomik ve sosyal bir süreçtir”. Bu durum, söz
konusu bu kavramın üç ana boyutu olduğu anlamına gelir. Birincisi, mevcut
büyümenin sürdürülemezliği; ikincisi günümüz ihtiyaçlarının karşılanması
yani, yoksulluğun ortadan kaldırılması; üçüncü boyutu ise gelecek nesillerin
yaşamının ve refahının zarar görmemesidir ve tüm bunları yaparken,
medeniyeti tehdit etmeyecek düzeyde çevre üzerindeki baskıyı kontrol altına
almak gerekmektedir (Eryılmaz, 2011: 5).
İslami perspektiften bakıldığında, sürdürülebilir kalkınma yukarıda
belirtilen tanımlara paralellik arz etmektedir. Sürdürülebilir kalkınma ile ilgili
yukarıdakilerin tümü, şüphesiz İslam’ın amaçlarının bir parçasıdır, çünkü
İslam, dini, nefsi, nesli, malı ve ak korumayı amaçlamaktadır. Bu amaçlar
doğrultusunda bu yetileri korumak, toplumdan izole edilmiş bireylerle değil,
ancak ve ancak ülke kaynaklarının doğru şekillerde değerlendirilmesi,
geliştirilmesi ve toplumların doğru yönetilmesi ile elde edilebilir. Bu da
modern sürdürülebilir kalkınma kavramına karşılık gelmektedir. Bu
tanımlama, sürdürülebilir kalkınma olarak bilinmekle birlikte amaç ve
hedefler açısından İslam’ın gaye ve amaçları noktasında aralarında güçlü bir
ilişki ve örtüşme vardır (, 2017: 175).
İktisadi açıdan sürdürülebilir kalkınma, gelişmekte olan ve gelişmiş
ülkelerin şartlarına göre değişmektedir. Gelişmekte olan ülkeler için
sürdürülebilir kalkınma, en yoksul nüfusun yaşam standardını yükseltmek için
doğal kaynakları ve enerjiyi kullanmaktır. Gelişmiş ülkelerde ise
sürdürülebilir kalkınma, enerji ve doğal kaynakların tüketiminde ciddi ve
sürekli bir tasarruf, hâkim yaşam tarzında olumlu anlamda radikal değişimler
ve netice olarak bu başarılı endüstriyel kalkınma modelini küresel olarak
dünyaya ihraç etme inancını ifade eder ( 2019: 14).
1.1. Sürdürülebilir Kalkınma Fikri’nin Ortaya Çıkışı
Sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan çevre sorunlarının tartışılmasıyla
birlikte, birçok fikir adamının mevcut kaynakların korunması hakkında
düşünmeye başlaması, artan çevre sorunlarının büyüme ile ilgili mevcut
endişelerin yanı ra sürdürülebilirlikle ilgili konuların da kalkınma
tartışmalarına dâhil edilmesine yol açmıştır. Milli hâsıladaki artışın kalkınma
235
anlamına gelmediğini, kalkınma politikalarının öncelikle yoksulluğu ortadan
kaldırması gerektiği anlaşılmış, bu nedenle yetmişli yıllardan itibaren çevresel
kalkınma, sürdürülebilir kalkınma ve kültürel kalkınma gibi yeni çabalar
ortaya çıkmış, bu süreçte Birleşmiş Milletler’in (BM) çabaları olmuştur. BM;
konferanslar, toplantılar ve çeşitli raporlarla kavramın gelişmesinde itici güç
olmuştur.
Küresel ölçekte çevresel kaynakların yönetiminin tartışıldığı ilk toplantı
1972 yılında, Stockholm'de yapılan Birleşmiş Milletler Konferansı olmuş ve
hem gelişmiş hem de gelişmekte olan sanayi ülkelerinin katılımıyla
gerçekleştirilen toplantıda sağlıklı bir toplumda aile hakları ve üretken çevre
belirlenmiştir. Bu konferans, uluslararası alanda çevre konularına odaklanan
ilk konferans olmasından dolayı oldukça önemlidir. Yaklaşık, 113 ülkenin
katılımı ile gerçekleşen konferans, gelecek nesillerin çevre hakkını korumayı
hedeflemiştir (Tarhan, 2018: 159). Konferansın en önemli yönlerinden biri
çevre koruma konusunu ele alma girişimidir. Hükümetler ve politikacılar
düzeyinde konferansın sonunda 29 maddelik Stockholm Deklarasyonu
yayınlandı. Bu nedenle, bu beyanın uluslararası çevre iş birliği ve çevre
diplomasisinin gelişimi için kalıcı bir araç olduğu ifade edilmektedir.
Konferansta kabul edilen belgelerde sürdürülebilir kalkınma kavramı net
olarak kullanılmasa da çevre ve kalkınma arasındaki ilişki ve gelecek nesiller
için çevreyi korumanın önemine yapılan atıftan dola temellerinin burada
atıldığını söylemek yanlış olmaz (Eryılmaz, 2011: 7).
Sürdürülebilir kalkınma kavramının gelişmesinde, Stockholm
Konferansı'ndan sonra yayınlanan, 1987 tarihli Brundtland Komisyonu
Raporunun etkili olduğu görülmektedir. Rapor çevre kirliliğinin çözülmesi
için gerekli ekonomik sorumluluk noktasında kirliliğin oluşmasından sorumlu
olan ülkelerin gelişmiş sanayi ülkeleri mi yoksa gelişmekte olan fakir
ülkelerde mi olup olmadığının tartışıldığı bir dönemde yayınlanmıştır. Aynı
zamanda, çevre sorunlarının ele alınması konusunda ortak eylem eksikliğine
de dikkat çeken rapor, gelişmiş ülkelerin çevre kirliliğini engellemek için
yoksul ülke ekonomilerine katkı sağlaması gerektiğini vurgulayarak yeni bir
tartışma başlatmıştı (Rao, 2000: 8-9).
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, 1987 yılında Dünya Çevre ve
Kalkınma Komisyonu tarafından yayınlanan “Brundtland Raporu” olarak da
bilinen “Ortak Geleceğimiz” raporunun çevre sorunları ile ekonomik
kalkınma arasında bir bağlantı kurmasıyla daha fazla tartışılmaya başlandı. Bu
236
bağlamda, Brundtland Raporu öncelikle üç hedef belirlemiştir. Bunlar, çevre
ve kalkınma konularının yeniden ele alınması, yeni uluslararası iş birliklerinin
geliştirilmesi, bu konuların ele alınması için gerçekçi öneriler sunulması ve
bireylerin, gönüllü kuruluşların (NGO), yaşamının, hükümetlerin
farkındalığını etkileyecek, gerekli değişikliklerin yapılmasının vurgulanması
şeklindedir. Bu nedenle, söz konusu bu rapor özellikle, çevreyi ve ekonomileri
korumaya, insanların ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğuna ve
sürdürülebilir kalkınma konusunda küresel iş birliği ihtiyacına dikkat çekiyor
(Strage ve Bayley, 2008: 24).
Brundtland Raporu’nun yanı sıra, diğer önemli bir gelişme ise 3-14
Haziran 1992 tarihleri arasında Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde
düzenlenen Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı, sürdürülebilir
kalkınma kavramının geliştirilmesinde en önemli toplantılardan biriydi.
Konferansta, sürdürülebilir kalkınmanın odak noktasının insan olduğu ve her
insanın doğa ile uyum içinde sağlıklı ve üretken bir yaşama hakkının olduğu
esas olarak kabul edilmiştir. Bu konferans ile kavramın kapsamı önemli
ölçüde genişlemiş ve birçok disiplinin çalışma sahasında kendine yer
edinmiştir. Ayrıca, konferansta kabul edilen GÜNDEM 21 (Agenda 21)
adlı
belgede açıklayıcı bir şekilde sürdürülebilir yerleşimler, sürdürülebilir dağ
gelişimi, sürdürülebilir tarım ve kırsal kalkınmanın teşvik edilmesi,
sürdürülebilir orman gelişimi gibi başlıkların değerlendirilmesi yapılmıştır.
Bunlara ek olarak, konferans sonucunda; biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliği
ve çölleşme ile mücadele konusunda yol gösterici üç sözleşmenin imzaya
açıldığı da görülmektedir (Tarhan, 2018: 160).
Rio Zirvesi'nde sürdürülebilir kalkınma yaklaşımları için bir eylem planı
olarak kabul edilen GÜNDEM 21 belgesi (Agenda 21) ile kalkınmanın
sağlanmasında gönüllü kuruluşlara aktif roller yüklenmiştir. Belge, üç ana
bölüm ve bir ek bölümden oluşmakta ve 40 alt başlık içermektedir. Çok
kapsamlı bir şekilde ele alınan bu bölümlerden her biri, çeşitli alt başlıklar
altında hükümler içerirken, bir gündemin başarılı bir şekilde uygulanmasında
öncelikle hükümetlerin sorumlu olacağı belirtilirken, halkın, STK'lar ve diğer
grupların aktif katılımının sağlanmasının gerekliliği belgede açıkça
vurgulanmaktadır.
Gündem 21, sürdürülebilir kalkınma ile ilgili olarak BM’nin bağlayıcı olmayan bir eylem
planıdır. 1992'de Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen Dünya Zirvesi'nin bir
ürünüdür.
237
Sürdürülebilir kalkınmanın tartışıldığı bir diğer önemli toplantı, BM’nin
Rio'da düzenlediği konferansın onuncu yıldönümünde kapsamlı bir
değerlendirme yapmayı amaçlayan Johannesburg'da düzenlenen
Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı'dır. Sürdürülebilir kalkınma, Gündem
21’in uygulanmasında karşılaşılan sorunlar, kazanılan deneyimler, önerilerin
geliştirilmesi, sivil toplum kuruluşlarının ve özel sektörün deneyimlerinden
yararlanma ön plana çıktı.
Yukarıdakilere ek olarak, 1994 Kahire Nüfus ve Kalkınma Konferansı,
1995'te Kopenhag Sosyal Kalkınma Konferansı, 1995'te Dördüncü Pekin
Uluslararası Kadın Konferansı ve 1996'da İstanbul İkinci Habitat Konferansı,
sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştirilmesiyle ilgili diğer önemli zirveler
olarak yerini almıştır.
Avrupa Birliği genelinde sürdürülebilir kalkınma kapsamında kabul
edilen en önemli belge 1992 Beşinci Eylem Pla olmuştur.
‘Sürdürülebilirliğe Doğru’ adıyla yayınlanan raporda, yerel yönetimler resmi
paydaşlar olarak kabul edildi. Aynı zamanda, birçok girişimin yalnızca yerel
yönetimler tarafından uygulanabileceği de kabul edildi (Europan
Communities, 1993: 93-94).
BM’ye üye tüm devletlerin üzerinde mutabakata vardığı 17 ana hedeften
oluşan 2030 yılına kadar gerçekleştirilmesi hedeflenen sürdürülebilir
kalkınma planına gelince, bu planın 2015 yılında sürdürülebilir kalkınmanın
ulaştığı son aşama olup, hükümetler ve kalkınmayla ilgili tüm taraflar için
büyük bir itici güç ve sürdürülebilir kalkınmayı ilerletme arayışında ona
rehberlik edecek bir referans çerçevesi olmaya devam ediyor. Plan,
entegrasyon ile karakterize edilir ve istenen dönüşümü elde etmek için
sistematik değişimin önemini vurgular. Çalışma yönteminde “alışılmış iş”
fikrini benimseyen herhangi bir teklifi içermez (https://www.unescwa.org).
1.2. Sürdürülebilir Kalkınma Planı’nın Hedefleri
2030 planı, kalkınmanın sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarını
kapsayan 17 üst düzey Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi (SGD’s) ve 169
spesifik hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu hedefler insan onuru ve değeri
ve içinde bulunduğumuz dünyada “kimseyi geride bırakmamak” sözleriyle
özetlenebilir. Bu 17 hedef kısaca aşağıda gibi açıklanabilir.
Yoksulluğa Son: Bu hedef, yoksulluğun tüm biçimleri ve türleri ile her
yerde ortadan kaldırılması anlamına gelir. Çünkü yoksulluk yalnızca açlık ve
238
insana yakışır bir yaşam sürdürmek için mali kaynakların yokluğu değildir.
Açlık ve yetersiz beslenme, yoksulluğun en büyük belirtileri olarak
gösterilebilir. Aynı zamanda, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelerin
sorunu haline gelen bireyi kamu hizmetlerinden yararlanmaktan mahrum
bırakmak yoksulluğun en büyük belirtileri arasındadır. Mali kaynakların azlığı
veya yokluğu, devlet ve birey üzerinde çifte etkiye sahiptir. Bu etkiyi azaltmak
için, gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelere ve yoksul ülkelere yardım
sağlamak için güçlü ekonomilere sahip ülkeler de dâhil olmak üzere çeşitli
kaynaklardan bu ülkeler tarafından sağlanan hizmetlerin kalitesinin
arttırılması için finansal kaynaklar seferber edilmelidir (, 2020: 168).
Açlığa Son: Açlığın ortadan kaldırılması ve gıda ihtiyacının karşılanması,
yeterli beslenme ve sürdürülebilir tarımın teşvik edilmesi olarak da ifade
edilebilir. Açlık, yoksulluğun tezahürlerinden biridir. Küresel olarak her
dokuz kişiden biri yetersiz beslenmeden muzdariptir ve bunun bireyin
yapısının zayıflamasına ve bunun neticesinde bağışıklık sisteminin
zayıflayarak hastalıklara karşı savunmasız hale gelmesine sebep olduğundan
şüphe yoktur. Sürdürülebilir kalkınma planına göre, tarım ürünlerinin ikiye
katlanarak gıda ürünlerine dönüştürülmesini sağlamak ve gelişmekte olan, az
gelişmiş ve fakir ülkelerde bireyin beslenmesinin iyileştirilmesine yardımcı
olmak amacıyla toprak ve toprak kalitesinin iyileştirilmesi yoluyla 2030 yılına
kadar açlık ve yetersiz beslenme ortadan kaldırılmalıdır.
Sağlıklı Bireyler: Bu hedef bizim için, ilâç, aşı, periyodik kontroller,
uyuşturucu bağımlılığı tedavisi ve diğer ihtiyaçlar gibi gerekli tıbbi
malzemeleri elde etme fırsatları sağlayan, entegre gıda, temiz içme suyu
sağlayan yeterli sağlık hizmetine ulaşarak herkesin sağlıklı yaşam tarzlarına
ve refaha sahip olması anlamına gelir. Yaşamak için uygun bir barınma ve
hepsinden önemlisi, annelerin doğumunu sağlayan yeterli sağlık unsurları
sağlamanın yanı sıra, özellikle sağlıklı beden ve zihne sahip nesiller ve
sağlığın korunması ve tedavisi açısından sıtma, AIDS ve diğer bulaşıcı
hastalıklar gibi endemik hastalıklar olmak üzere bulaşıcı hastalıklardan
enfeksiyonu önleyici protokollerin temin edilip uygulanmasına karşılık gelir
(DSO, https://apps.who.int).
Nitelikli Eğitim: Daha önce de belirtildiği gibi, 2030 Sürdürülebilir
Kalkınma planı küreseldir, kapsayıcıdır, bölünmezdir ve hiçbir ferdi geride
bırakmama odaklıdır. Kaliteli eğitim de bu planın en önemli hedeflerinden
biridir ve (kapsayıcı, eşitlikçi ve kaliteli eğitim sağlamak ve herkes için yaşam
239
boyu öğrenme ve fırsatları eşitliği amaçlar) sürdürülebilir, kapsayıcı ve
dirençli toplumlar inşa etmede merkezi bir rol oynar. Bu hedef, sürdürülebilir
kalkınmaya yönelik daha geniş bir değişim için bir katalizör olarak seviyeyi
yükseltmek ve eğitime ulaşmak için düşünülmüş sürdürülebilir kalkınma
hedeflerinden biridir. Eğitim, insan onuru için temel bir haktır ve 2030 planı
ile bağlantılıdır ve bir tür sosyal iletişim ve eşitsizliği azaltma aracıdır. Eğitim
gerekli bilgi tabanını oluşturmak için gereklidir. İklim değişikliği gibi kritik
zorlukları ele almak için eğitim, gençlerin yüksek vasıflı işlerde istihdama
hazırlanmalarına yardımcı olacak, aynı zamanda barışçıl toplumların ve etkili
kurumların temelidir.
Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Bu hedeften kasıt karşı cinsler arasında
eşitliğin sağlanmasıdır. Cinsiyet eşitliği, sosyal adaletin ve dolayısıyla
toplumlarda barışın sağlanmasına yardımcı olan en önemli insan haklarından
biridir. Hedef, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yapısal engelleri ve temel
nedenlerini ele alan cesur ve sürdürülebilir eylemlerle sağlanmasını gerektirir.
Daha da önemlisi, cinsiyet itliğini destekleyen, yeterli kaynaklarla
desteklenen ve aynı zamanda, eşitsizliğe hâlihazırda verilmiş olan taahhütler
için hesap verebilirliği güçlendiren yasa ve politikalar varlığını gerekli
kılmaktadır (UN, SGD’s 2019 Raporu: 32).
Temiz Su ve Sıhhi Koşullar: Hedef, 2030 yılına kadar herkesin temiz içme
suyuna eşit erişime sahip olmasıdır. Temiz içme suyuna ve sanitasyona
erişimin artırılmasında önemli ilerlemeler kaydedilirken, çoğunlukla kırsal
alanlarda olmak üzere milyarlarca insan, hâlâ bu hizmetlerden yoksundur.
Temel olarak dünya çapında her üç kişiden birinin güvenli içme suyuna
erişimi yok, beş kişiden ikisinin sabun ve suyla temel el yıkama imkânı yok
ve 673 milyondan fazla insan hâlâ açık alanda tuvalet ihtiyacını gideriyor. Bu
hedefle sayılan eşitsizliklerin ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır (IAEA).
Erişilebilir ve Temiz Enerji: Bu hedef, tüm insanların modern, güvenli ve
sürdürülebilir enerji hizmetlerine kabul edilebilir bir maliyetle erişimini
sağlamak ve dünyada yenilenebilir enerjinin artmasıyla doğru ve güvenli
istihdamı amaçlamaktadır. Teknolojik ve elektronik cihazların yaşamın başta
eğitim olmak üzere çeşitli alanlarında ve çeşitli hizmetlerde doğru ve güvenli
bir şekilde kullanılmasını ifade eder. Özellikle, mevcut koşullardan sonra,
elektrik veya kuru enerji olsun, enerjiye bağlı yöntemlerin ve elektronik
uygulamaların çok fazla olduğu açıktır. Dünya pandemilere tanık olduğu
dönemde, enerjiyi ve herkes için kullanılabilirliğini garanti etmek oldukça
240
zorlaştı. Bu da bu hedefin önemini daha belirgin hale getirmiştir (, 2020:
168).
İnsana Yakışır İş ve Ekonomik Büyüme: Sürdürülebilir kalkınma
hedefleri, sürdürülebilir ekonomik büyümeyi, daha yüksek üretkenlik
düzeylerini ve teknolojik yeniliği amaçlamakta ve bunu başarmak için
girişimciliği ve olanakları yaratmayı teşvik etmekle birlikte, zorla
çalıştırma, kölelik ve insan kaçakçılığını ortadan kaldırmaya yönelik etkili
önlemleri de almayı gerekli kılar. Buna ek olarak, bu hedef 2030 yılına kadar
tüm kadın ve erkekler için insan onuruna yakışır imkânlarının yaratılmış
olmasını ifade eder (UNDP, Goal 8 Decent Work And Economic Growth).
Sanayi, Yenilikçilik ve Altyapı: Altyapı yatırımları ve yenilikçilik
(innovation), dünya nüfusunun yarısından fazlasının şehirlerde yaşadığı, toplu
taşıma ve yenilenebilir enerjinin her zamankinden daha önemli olduğu
ekonomik büyüme ve kalkınmanın kritik itici güçleridir. Aynı şekilde, yeni
endüstriler ve bilgi ve iletişim teknolojisinin büyümesi çok önemlidir.
Teknolojik ilerleme, yeni istihdam sektörleri yaratmak ve enerji verimliliğini
artırmak gibi ekonomik ve çevresel sorunlara kalıcı çözümler bulmanın
anahtarıdır. Sürdürülebilir endüstrileri desteklemek ve bilimsel araştırma ve
yenilikçiliğe yatırım yapmak, sürdürülebilir kalkınmayı mümkün kılan önemli
yollarındandır.
Eşitsizliklerin Azaltılması: Dünya üzerinde gelir eşitsizliği artmaya
devam etmektedir. En zengin yüzde 10, küresel gelirin yüzde 40'ına sahipken,
en yoksul yüzde 10 küresel gelirin sadece yüzde 2 ile 7’sini kazanıyor
(UNDP). Gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışındaki eşitsizliği hesaba
katarsak, eşitsizlik yüzde 11 arttı. Gelir eşitsizliği son yıllarda hemen hemen
her yerde artmakta fakat farklı hızlarda. En düşüğü Avrupa'da görülürken, en
yüksek Orta Doğu'da olmuştur. Bu eşitsizlikler düşük gelirli insanları
güçlendirecek sağlam politikalar gerektiriyor. Cinsiyet, ırk, gelir ne olursa
olsun herkes için ekonomik içermeyi teşvik etmek küresel çözümler gerektirir.
Bu, finansal piyasaların ve kurumların düzenlenmesi ve izlenmesini
iyileştirmeyi ve en çok ihtiyaç duyulan alanlarda kalkınma yardımını ve
doğrudan yabancı yatırımı teşvik etmeyi kapsar. Güvenli göçü ve insanların
hareketini kolaylaştırmak, büyüyen bu açığı kapatmanın anahtarlarındandır.
Sürdürülebilir Şehir ve Yaşam Alanları: Dünya giderek kentleşmektedir.
2007'den bu yana dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor ve bu
oranın 2030'a kadar yüzde 60'a çıkması bekleniyor. GSYİH, aynı zamanda
241
küresel karbon emisyonlarının yaklaşık yüzde 70'ini ve kaynak kullanımının
yüzde 60'ından fazlasını oluştururken, hızlı kentleşme gecekondu nüfusunu,
atık toplama sistemi, su ve kanalizasyon şebekeleri, yollar ve ulaşım gibi
yetersiz altyapı ve hizmetlerine aşırı yüklenmeye, hava kirliliğini arttırmaya
ve plansız kentsel yayılmaya yol açmaktadır. 150 ülkede ulusal kentsel planlar
uygulanmaktadır. Yaklaşık yarısı uygulanma sürecinde olan bu planların iyi
uygulanmasını sağlamak, şehirlerin daha sürdürülebilir ve kapsayıcı
büyümesine yardımcı olacaktır (UN, SGD’s 2019 Raporu: 44).
Sorumlu Tüketim ve Üretim: Ekonomik büyümeyi ve sürdürülebilir
kalkınmayı sağlamak için, ürün ve kaynakları üretme ve tüketme şeklini
değiştirerek insanların çevreye olan etkisini azaltmak öncelikli olmalıdır.
Tarım dünya çapında en büyük su tüketicisidir. Tarımsal sulama, insanlar
tarafından kullanılan tüm tatlı suyun yaklaşık %70'ini oluşturmaktadır. Doğal
kaynakların etkin yönetimi ortak hedefler olarak kabul edilir ve bu amaca
ulaşmada toksik atıkların ve kirleticilerin bertaraf edilmesinin yolu da önemli
hedeflerdir. 2030 yılına kadar, daha fazla sürdürülebilir tüketim yöntemlerini
gerçekleştirmek adına büyük endüstrileri, şirketleri ve tüketicileri geri
dönüşüme ve atıkları azaltmaya teşvik etmek, gelişmekte olan ülkeleri teşvik
etmek kadar önemlidir. Zira dünya nüfusunun büyük bir bölümünün tüketimi
hâlâ düşük ve temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez durumdadır. Üretici ve
tüketiciler düzeyinde kişi başına küresel gıda israfını en az yarıya indirmek,
daha verimli üretim ve tedarik zincirleri oluşturmak için de kritik önem
taşıyor. Bunu yapmak, gıda güvenliğini iyileştirip, kaynakları daha verimli
kullanan bir ekonomiye geçişi sağlayabilir.
İklim Eylemi: Bu hedef, iklim değişikliğini ve etkilerini ele almak için
acil eylem çağrısında bulunmaktadır. İklim değişikliğini ele almak için, 2030
Sürdürülebilir Kalkınma Planı’nın diğer 16 hedefinin tümü ile özünde
bağlantılıdır. İklim değişikliği artık her kıtada her ülkeyi etkilemekte, ulusal
ekonomileri bozmakta, yaşamları etkileyip insanlara, topluluklara ve ülkelere
pahalıya mal olmaktadır. Ülkelerin daha temiz, daha dayanıklı ekonomilere
sıçramasını sağlamak için günümüzde uygun fiyatlı ve ölçeklenebilir
çözümler mevcut. Gün geçtikçe daha fazla insan yenilenebilir enerjiye ve
emisyonları azaltacak ve adaptasyonu artıracak bir dizi başka önleme
yöneldikçe değişimin hızı artmaktadır. Ancak iklim değişikliği, ulusal
sınırlara saygı duymayan küresel bir meydan okuma haline gelmiş
durumdadır. Emisyonlar herhangi bir yerde insanları etkilemektedir. Bu,
242
uluslararası düzeyde koordinasyon dayalı çözümler gerektiren ve gelişmekte
olan ülkelerin düşük karbon ekonomisine doğru ilerlemelerine yardımcı
olmak için de yine uluslararası birliğine ihtiyaç duyulan bir konudur. 13.
kalkınma hedefi doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele için ülkeler
Paris Anlaşması'nı 12 Aralık 2015'te Paris'te düzenlenen COP21'de kabul etti
(UN). Anlaşma bir yıldan kısa bir süre sonra yürürlüğe girdi. Anlaşmada, tüm
ülkeler küresel sıcaklıktaki artışı iki santigrat derecenin altında sınırlamak ve
1,5 santigrat derece için çabalamak konusunda anlaştılar.
Sudaki Yaşam: Dünyada var olan okyanuslar dünyayı insanlar için
yaşanabilir kılan küresel sistemleri sürdürür. Bu hayati kaynağı yönetme
şeklimiz, bir bütün olarak insanlık için ve ayrıca iklim değişikliğinin etkilerini
dengelemek için son derece önemli ve gereklidir. Üç milyardan fazla insan
geçim kaynakları için deniz ve kıyı biyo-çeşitliliğine bağımlıdır. Bununla
birlikte, dünyadaki balık stoklarının %30'u aşırı kullanıldığından,
sürdürülebilir ürünler seviyesinin altına düşmüştür. Okyanuslar ayrıca,
insanların ürettiği karbondioksitin yaklaşık %30'unu emer. Sanayi
Devrimi'nin başlangıcından bu yana dünya, okyanus asitlenmesinde %26'lık
bir artış gördü. Çoğunlukla kara kaynaklı sebeplerden oluşan deniz kirliliği
tehlikeli seviyelere ulaştı ki bunun belirtilerinden biri okyanuslarda
kilometrekare başına ortalama 13.000 parça plastik atık bulunmasıdır.
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, ekolojik sistemleri yönetmeyi ve
korumayı amaçlar. Okyanus asitlenmesinin etkilerini ele almanın yanı sıra,
uluslararası hukuk yoluyla artan koruma ve okyanus kaynaklarının
sürdürülebilir kullanımı, dünya okyanuslarının karşı karşıya olduğu bazı
sorunları hafifletecektir (UN).
Karasal Yaşam: İnsan yaşamı, okyanuslara bağlı olduğu gibi, gıda ve
geçim kaynakları için toprağa da bağlıdır. Bitkiler, insanlar için gıda arzının
%80'ini sağlar ve bizler önemli bir ekonomik kaynak ve kalkınma aracı olarak
tarıma bağımlıyız. Ormanlar, bunun %30'unu kaplar. Temiz hava ve su için
önemli olan ve aynı zamanda iklim değişikliğine karşı mücadelede kritik bir
yanıt olan dünya bugün, benzeri görülmemiş bir ölçekte toprak bozulmasına
tanık oluyor. Ekilebilir arazi kaybı tarihi oranların 30-35 katına ulaşmıştır ve
kuraklık ve çölleşme her yıl artarak dünya çapında 12 milyon hektarın kaybına
neden olmakta, aynı zamanda yoksul toplulukları da etkileri bilinen 8.300
hayvan ırkının %8'inin nesli tükenmiştir. %22'si ise yok olma tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2030 yılına kadar
243
ormanlar, sulak alanlar, kurak alanlar ve dağlar gibi karasal ekosistemleri
korumayı ve eski haline getirmeyi amaçlıyor. Ormansızlaşmayı durdurmak da
iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için hayati önem taşıyor ve bu hedef
dünyanın ortak mirasının bir parçası olan biyolojik çeşitliliği zengin doğal
yaşam alanlarının kaybını azaltmak için acil eylem amaçlamaktadır (UN,
SGD’s 2019 Raporu: 53-55).
Barış Adalet ve Güçlü Kurumlar: Barış, istikrar, insan hakları ve
hukukun üstünlüğüne dayalı etkin bir yönetişim olmadan insan sürdürülebilir
kalkınma bekleyemez. Yoğun silahlı çatışmalar ve güvensizlik bir ülkenin
kalkınması üzerinde yıkıcı etkiler yaratır, ekonomik büyümeyi etkiler ve
genellikle nesiller boyu sürebilen mağduriyetlere yol açar. Çatışmanın veya
hukukun üstünlüğünün olduğu yerlerde cinsel şiddet, suç, istismar ve işkence
de yaygındır. Ülkeler en fazla risk altındakileri korumak için harekete
geçmelidir. Bu Sürdürülebilir Kalkınma Hedefi, her türlü şiddeti önemli
ölçüde azaltmayı ve çatışma ve güvensizliğe kalıcı çözümler bulmak için
hükümetler ve toplumlarla birlikte çalışmayı amaçlar. Hukukun üstünlüğünün
güçlendirilmesi bu sürecin merkezindedir. Yasadışı silah ticaretini önlemek
ve gelişmekte olan ülkelerin küresel yönetişim kurumlarına katılımını
güçlendirmek için eylem ve çözümler bulmayı ifade eder.
Hedefler İçin Ortaklıklar: Planın bu son hedefi, sürdürülebilir kalkınma
için bilinçli planlar ışığında hükümetler, özel sektör ve sivil toplum arasında
bir araya gelerek ortaklıklar kurmak anlamına gelmekte olup, ortaklıkların
çeşitli alanları içermesi gerekmektedir. Sürdürülebilir kalkınma hedeflerine
ancak küresel ortaklıklar ve iş birliğine güçlü bir bağlılık ile ulaşılabilir.
Teknolojiye erişimin arttırılması ve bilgi, fikirleri paylaşmanın ve yeniliği
desteklemenin önemli bir yoludur. Gelişmekte olan ülkelerin borçlarını
yönetmelerine ve az gelişmiş ülkelerde yatırımı teşvik etmelerine yardımcı
olacak politika koordinasyonu, sürdürülebilir büyümeyi ve kalkınmayı
sağlamak için hayati önem taşımaktadır. Ayrıca, bu hedefin amaçları arasında
uluslararası ticareti geliştirmek ve gelişmekte olan ülkelerin ihracatlarını
artırmalarına destek olmak, herkese fayda sağlayan küresel ve eşitlikçi
kurallara dayalı adil ve açık bir ticaret sistemi kurmak yer almaktadır.
2. Modern Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınma’nın Gelişimi
Bu başlıkta mümkün olduğunca kültürel ve jeopolitik aşamaları göz
önünde bulundurularak ülkenin sürdürülebilir kalkınmadaki deneyimi
244
tartışılacak olup ardından ülkedeki sürdürülebilir kalkınma deneyiminin en
önemli unsurlarına ve göstergelerine geçilecektir.
2.1. Sürdürülebilir Kalkınma’da Malezya Tecrübesi’nin Önemli
Bileşenleri
Malezya, bağımsızlık sonrası görece kısa süre zarfında önemli ekonomik
kalkınma gerçekleştirmiş ve benzeri ülkeler arasında kayda değer bir yere
sahip olmuştur. Bu noktada, gelişmekte olan diğer ülkelere bir tür model
denilebilecek başarılı kalkınma ve ilerleme süreci, çeşitli alanları içeren
bütünleşmiş bir geliştirme sistemi oluşturmak için ortaya konmuş güçlü ve
doğru plan ve stratejiler geliştirmenin bir sonucunda meydana gelmiştir.
Şüphesiz, bu başarının incelenmesi gereken önemli yönlerinin olması
kaçınılmazdır.
2.2. Malay Kalkınması’nın İktisadi Yönü
Kalkınma fikri Malezya'da 1970’li yetmişli yıllarda başlamıştır. Bundaki
en önemli etken o dönemde Asya-Pasifik ülkelerinin ekonomilerinin etkisiydi.
Bu ülkeler arasında Güney Kore, Çin Cumhuriyeti, Tayvan ve Singapur
Cumhuriyeti sayılabilir. Bu devletler, temel itibarıyla yer altı kaynaklarına ve
ziraate dayalı bir ekonomiye sahipken, zamanla kalkınmış ve üretici
seviyesine gelen bir ekonomiye dönüşerek bölgede sanayi ve üretimin
öncüleri oldular. Malezya da bu gelişme sürecini fark edip, bölgenin önemli
ekonomiler arasına ismini yazdırmak amacıyla yönünü Doğu'ya çevirdi.
Bu noktada, sanayi sektörünün kısa sürede sıçrama yapan sektörlerden
biri olduğu görülür. Örneğin, ağır sanayiye dönüşene kadar sadece kauçuk ve
245
kalay ihraç etmekte iken, 1983 yılında ilk yerli otomobili (Proton SAGA)
üretmeyi başardı ve bu ilk başarılı deneyimi diğer otomobiller takip etti. Bu
sayede, kendi otomobillerini üreten ve hatta ihraç etmeye başlayan ülkelerden
biri haline geldi. Bu bağlamda bir başka örnek ise Petronas Petrol Şirketidir.
1974 yılında kurulmuş ve çalışmalarına 70’li yılların sonunda ancak
başlayabilmiş olmasına rağmen, 2003 yılında 21 milyar dolardan fazla gelir
elde etmiştir. Ayrıca, ülkeye yabancı yatırım çekmek için birçok kolaylık
sağlayan şirket, bu sayede ülkenin kalkınma planının gerçekleştirilmesine çok
yardımcı olmuştur. Malezya, 1985'te 2000 ABD doları olan kişi başına düşen
milli geliri, 2019 itibarıyla 11.000 ABD dolarına ulaşmasını sağlayarak büyük
gelişmeler kaydetmiştir. Bütün bu ilerlemeler, görece kısa süre zarfında ve
ekonomisi dünyada yaşanan krizlerden önemli ölçüde etkilenmeden
sağlamayı başarmıştır. Bunun da temel nedenlerinden biri, ülkedeki düşük faiz
oranlarıdır. Bütün bu ilerlemeler sayesinde Malezya'daki sanayi sektörünün
payı 2019’da %37,42'ye ulaşmıştır.
Hiç şüphe yok ki bu kalkınma süreci yoktan ortaya çıkmamış, aksine
ülkede var olan ekonomik çeşitliliğin kayda değer bir itici gücü söz konusu
olmuştur. Aynı zamanda, akıllı, güçlü stratejiler ve planlar da kalkınmaya
yardımcı oldu. Bu sayede, çeşitli ekonomik zorluklarla ve krizlerle mücadele
etmeyi başaran Malezya, ASEAN bölgesindeki en zengin üçüncü ülke
olmuştur (Tho, 2013: 9-10).
2.3. Malay Kalkınması’nın Toplumsal Yönü
Malezya, ekonomisini geliştirmekle ilgilenirken sürdürülebilir kalkınma
planında sosyal yönü unutmamış tam tersine Malezya ekonomisinin bireye ve
bireyselliğe dayalı olması nedeniyle, ekonomi için toplumsal anlamda
stratejiler geliştirmiştir. Bu yüzden, Malezya’da toplumsal yönü geliştirmek
ve toplumun sorunlarına çözüm bulmak adına birçok plan ve proje görüyoruz.
Bunlar arasında yoksullukla mücadele, işsizliğin ortadan kaldırılması ve
sağlık, eğitim ve barınma gibi temel hizmetlerin sağlanması ve iyileştirilmesi
yer alıyor.
Yoksulluk ve İşsizliğin Ortadan Kaldırılması: Yetmişli yıllarda yoksulluk
ve işsizlik açısından en kötü aşamalardan birini yaşayan Malezya'da halktaki
yoksulluk ora çok yüksek rakamlara ulaşmış durumdaydı ve kısa sürede,
hükümet sanayi sektörünün gelişmesi için bir politika belirledi ve bunu
uygulamaya başladı. Bu politikalar, yoksulluk ve işsizliğin azaltılmasını
önemli ölçüde etkiledi. Aşağıdaki grafikte de görüleceği gibi yoksulluk
oranının %1 veya altına düştüğü görülmektedir (Malezya İstatistik Kurumu
246
DOSM, 2012). Yoksulluk ve işsizliğin azalması sadece kentsel kentlere sınırlı
kalmadı, aynı zamanda kırsal alanlara da bu soruna büyük oranda çözüm
bulundu. Çünkü bu süreç, kentler ve kırsal alanlar arasında paralel ilerliyordu.
Malezya'nın yoksulluğu azaltması ve işsizliği ortadan kaldırması
konusunda bahsetmeye değer temel noktalardan ilki hükümetin her dönem
belirlediği, istihdamın yeniden yapılandırılmasına ve ticari ve sınai
kalkınmanın artırılmasına yönelik çok önemli projeleri içeren planlardır.
Bunların neredeyse tamamı yoksul kitle için planlanmıştır. Hedefte, "Aiding
Low-Income Households in Malaysia"(AZAM1) programı gibi yoksulları
desteklemek için özel programlar oluşturmak bulunuyordu. Diğer bir program
olan, Bumiputera Development Agenda,gelirlerini artırmayı amaçlayan
Bumiputeralar (Malay kökenli olanlar) için eşitlik felsefesi doğrultusunda
gelir düzeylerini bir yaşam standardına yükseltmek, odak noktası girişimciliği
teşvik etmek, mülkiyeti öz sermayenin ötesine taşımak ve Bumiputera
toplumunun sayısını yüksek gelirli işlerde arttırmayı sağlamaktı. Bu
programlara ek olarak, mali sübvansiyonlar vererek ve konut gibi temel
şeylere harcanmak üzere faizsiz krediler sağlayarak, sağlık hizmetleri de dâhil
olmak üzere uzak ve yoksul bölgelerde temel sosyal altyapı tesislerini
sağlayarak yoksullara yönelik birçok devlet yardımı gerçekleşmiştir. Okullar,
ulaşım ve iletişim tesisleri, su ve elektriğin yanı sıra, halk tarafından daha çok
kullanılan ilâçların ve diğer hizmetlerin sübvanse edilmesi, bunların tümü
Malezya hükümetinin yoksulluğu ve işsizliği azaltma planları arasında yer
almaktadır ( vd, 2019: 334-335).
Kaynak:Malezya İstatistik Kurumu DOSM
1970 1995 2005 2015
National 49 9 5 0,4
Chinese 26 2,8 0,4 0,1
Indian 39 3 3 0,1
Bumiputra 65 12 8 0,5
49
950,4
26
2,8 0,4 0,1
39
3 3 0,1
65
12 80,5
0
10
20
30
40
50
60
70
National Chinese Indian Bumiputra
247
Malezya hükümeti, 60’yıllara kadar %10 civarında olan ve yirmi birinci
yüzyılda %3'ün altına düşen işsizliği ortadan kaldırma konusunda büyük bir
başarıya imza atmış, yakın geçmişine kadar işsizlik sorunu ile mücadele
ederken gücü açığını kapatmak için istihdama muhtaç hale gelmiştir. H
şüphesiz, bunun nedeni ekonominin gelişimindeki sağlıklı ve doğru
planlamadır. Bunun yanında, Malezya devletinin bu konudaki iradesi, sağladığı
istihdam politikasında açıkça görülmektedir. Hükümetin vatandaşlarına yönelik
ücreti ödenmiş eğitim kursları düzenleyip, kurs bittikten sonra da onlara
fırsatları sunması ve reddeden kişiyi de aldığı tutarı iade etmek zorunda
bırakması devletin bu konudaki iradesini açıklayıcı bir örnek olarak kabul
edilebilir. Bunun dışında, devlet işverenleri de özellikle, yeni çalışanlar için
mali teşvikler sağlamaları konusunda desteklemektedir ( , 2017:
12).
Sağlık Sektörünün İyileştirilmesi: Malezya hükümeti sağlık sektörüne
çok büyük bir destek sağlamıştır. Zira Malezya'yı diğer komşu ülkelerden
ayıran fark, toplumun ihtiyaçları ve sağlık açısından insanların çıkarlarını
dikkate alan stratejilerle sağlık sektörüne artan desteğidir. Hükümet, asıl
uyruğu ne olursa olsun, kendi vatandaşı için sağlık sektörü harcamalarının
%98'ini karşılamaktadır. 2017 yılında, gayri safi milli hâsılasının %4,24'ünü
sağlık harcamalarına ayırmıştır (Malaysia Health Expenditure Report, 2019:
2).
Eğitim Sektörünün İyileştirilmesi: Eğitim sektörü, Malay hükümetlerin
en çok önem verdiği alanlardan birisi olmuştur. Bağımsızlıktan hemen sonra
eğitim sektörüne ciddi önem veren Malezya, bu sektörü ülke ekonomisine
hizmet edecek şekilde geliştirme niyetini açıkça göstermiştir. İlk etapta,
hükümet yayınladığı beş yıllık planlarda pek çok yönü eğitim sektörüne
ayırmıştır. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz:
-Herkes için ücretsiz temel eğitim
-Kız çocuklarının eğitimine ilgi
-Okul öncesi eğitime vurgu
-Eğitim müfredatlarının çeşitlendirilmesi ve gelişmsistemlere açıklık
-Öğretmenler için eğitim enstitüleri açmaya odaklanma
-Temel ulusal bilgileri öğretmeye odaklanma
-Modern teknolojik gelişmelere dikkat (Ali Ahmed, 2015: 1373).
248
2.4. Malay Kalkınması’nın Çevresel Yönü
Tartışacağımız üçüncü ve son boyut ise çevre boyutudur. Malezya ulusal
politikası, ülkenin geleceğini çeşitli alanlarda planlarken, vatandaşlarının
yaşamı için gerekli ihtiyaçları çevreye saygı duyarak ve sağlayarak sağlamaya
çalışmıştır. Vatandaşlar için insana yakışır bir yaşam sağlamak için uygun bir
çevre grubu yaratmayı amaçlar ve bu plan sürecinde çeşitli noktalara
odaklanır.
-Mevcut ve gelecek nesiller için uygun ve güvenli bir çevre yaratmak
-Herkesin katılımıyla ülkenin doğal ve kültürel mirasına odaklanmak
-Sürdürülebilir bir yaşam tarzı sağlamak
-Kaynak tabanının korunması ve çevresel bozulmanın önlenmesi
kaydıyla mevcut doğal kaynakların doğru kullanılması (, 2013: 231-232).
Malezya'da kalkınma fikrinin gelişme aşamalarını ve sürdürülebilir
kalkınmayı gözden geçirdikten sonra, Malezya hükümetleri tarafından peş
peşe ortaya konan ve ülkede büyük başarılara yol açan beş yıllık stratejik
planları liste şeklinde vererek konuyu tamamlayabiliriz.
3. Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınma’da Karşılaşılan Zorluklar
Bu başlıkta, Malezya'daki sürdürülebilir kalkınma planında
karşılaşılan önemli zorlukları ve engelleri ele alacağız. Bunu ekonomik
zorluklar, siyasi zorluklar, sosyal ve çevresel zorluklar dâhil olmak üzere
çeşitli başlıklar altında ele almış olacağız.
3.1. Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınma’da Ekonomik Zorluklar
Malezya birçok ekonomik aşamadan geçmiş ve bağımsızlığından bu
yana kauçuk, kalay, kereste ve palmiye yağı ihracatına bel bağlamaktan,
gelişen ve üretken bir ekonomiye geçtiği için ekonomisini iyileştirmeye ve
bunun için çaba göstermeye çalışmıştır. Ağır sanayide, şu anda olduğu gibi
özellikle bölgesinde ve genel olarak da dünya için kayda değer bir ekonomik
güç haline gelmiştir. Ekonomik ve ticari sektörlerin gayrisafi millî hâsıla
içindeki payı 2019 yılına kadar %30'un üzerine çıkmıştır. Ancak hızlı
ekonomik büyüme oranı ve gerekli istihdamın zayıflığı, bazı zorlukları
beraberinde getirmiştir.
- Bu ekonomik engellerin ilki, yabancı yatırımlar için daha cazip hale
gelebilmek adına ülkedeki faiz oranlarının yükseltilmesini gerektiren
249
büyük miktarda likiditenin emilmesine yol açan enflasyon baskısıdır ki
bu da kalkınmaya ciddi oranda zarar verir.
- İşgücünde yetersizlik kalkınmanın ekonomik zorluklarından biridir.
Devletin yeterli istihdam kapasitesini karşılamak için Malezya dışından
işgücü çalıştırması gerekmektedir. Bu da altyapı ve ihtiyaç üzerinde artan
baskıya yol açmaktadır. Temel hizmetler için sürekli ekonomik
genişlemedeki artış nedeniyle elektrik ve su hizmetleri, yollar,
havaalanları, limanlar ve diğer hizmetler gibi altyapıda diğer tesislerin
kurulmasını desteklemek gerekir ki bunların tümü kalkınma fikrinde belli
şartlar ve kontrollerle belirlenir. Bu nedenle, tüm bunlarda sürdürülebilir
kalkınma yaklaşımını takip etmek gerekir, aksi takdirde kalkınma planı
başarısız olur.
- Malezya'nın ekonomik açıdan öne çıkan sorunlarından biri de doğrudan
yabancı yatırım eksikliğidir. Özellikle, tüm dünyanın içinde bulunduğu
mevcut koşullar doğrudan yabancı yatırım oranının dünyada olduğu
kadar Malezya'daki yatırımları da etkilemiştir. Öyle ki bu oran
Malezya’da 2019’da 32,4 milyar ringgit iken, 2020 yılında 14,6 milyar
ringgite geriledi. Bu da ulusal sermayeye daha fazla girdi sağlamak için
doğrudan yabancı yatırımı çekmeye yönelik daha fazla teşvik koymanın
önemini gösteriyor.
- Gelişmiş ülkeler ticaret şartlarını gelişmekte olan ülkelerin çıkarlarına
karşı kendi lehlerine yönlendirmek için her türlü çabayı gösterdiğinden,
uluslararası döviz kurlarındaki bozulma Malezya'da ekonomik açıdan
sürdürülebilir kalkınma planının gerçekleştirilmesine etki etmektedir.
Gelişmiş ülkeler, bunu ihracat ve ithalât fiyatları üzerinden
yapmaktadırlar ve Malezya ise bu döviz kurlarındaki bozulma ve
dalgalanmadan etkilenen ülkelerden biri konumundadır. Örneğin, petrol
ve gaz Malezya'da ihraç edilen temel maddelerdendir. Küresel talep
dalgalanmalarına göre fiyatı artıp azalan bu maddeler, ticaret şartlarının
bozulmasına ve Malezya'nın zararına yol açan önemli bir düşüşe tanık
oldular.
3.2. Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınma’da Karşılaşılan Siyasi
Zorluklar
Malezya'da bağımsızlık sonrasında gerçekleştirilen plan ve stratejilerle
özellikle siyasi açıdan başarılı ülkelerden biri olduğuna şüphe yoktur. Ancak,
250
kalkınma yolunda bazı sorunlara yol açan ve ülkede hükümetin uzun zaman
önce başlattığı kalkınma planını sürdürmek ve siyasi istikrar ve refahı
korumak için vatandaşların birliğini gerektiren zorluklar vardır. Bunların
tümü ülkenin plan kalkınması ile doğrudan ilgilidir. Sürdürülebilir
kalkınmanın önündeki en önemli siyasi engelleri şu şekilde sıralamak
mümkün olabilir:
- Malezya'nın karşı karşıya olduğu en önemli siyasi zorluklardan biri
federal bir sistemdeki etnik ve demografik çeşitlilik ve dini farklılıklardır.
Malezya nüfusunun çoğunluğunu, Malay etnik yapısı (Bumiputra) teşkil
etmekle beraber farklı etnik yapılar ve dinlerden topluluklarda yaşam
sürmektedir. Ülke eyaletler şeklinde yönetim birimlerine ayrılmış ve her
eyaletim önemli ölçüde yetkisi vardır. Tam da bu noktada, ülkede
istikrara ulaşmak ve gerekli gelişmeyi sağlamak için birliğin ve tüm
tarafları tatmin etmenin önemi net bir şekilde ortaya çıkmaktadır (,
2019: 255).
- Ayrıca, bazı eyaletlerde bariz doğal kaynak zenginliğinin varlığı ile
bunların aynı eyaletteki kişi başına düşen gelir üzerindeki etkisi arasında
bir uyumsuzluk vardır. Öyle ki Sabah Eyaleti gibi doğal kaynaklar
açısından zengin eyaletlerde ikamet eden yerli Malezyalı nüfusun bir
kısmı, aynı servete sahip olmayan diğer bazı eyaletlere göre daha düşük
gelire sahiptir ve bu doğalgaz ve petrol gibi kaynaklar açısından zengin
eyaletler diğerlerinden daha fakirdir. Bu gerçek, bazı anlaşmazlıklara ve
memnuniyetsizliğe yol açmaktadır. Siyasi sorunların ortaya çıkmasını
önlemek ve siyasi istikrarı sağlamak için genel olarak bu bölgelerde
yaşayanların ve özel olarak halkın yararına bu durumu reforme edip
iyileştirmek ve sürdürülebilir kalkınmanın devamını sağlayan
projelerinin uygulanmasına devam etmek bir zorunluluktur (, 2016:
52).
- Belirtilmesi gereken diğer nokta ise Malezya'daki çeşitli dini inançların
varlığı ve siyasi sistem üzerindeki etkileridir. Farklı dinlerden ve
inançlardan oluşan bu oluşumlar siyasi faaliyetler suretiyle ülke
yönetiminden ve otoritesinden yasal mevzuat ve kanunlar konusunda
daima kendilerinin de maslahatını ve özelliklerini dikkate alıp kutsal
konuları ile ilgilenmelerini talep etme eğilimindedirler. Örneğin, mevcut
dinler ve inançlar, hükümetin çalışma saatlerini kendilerinin kutsal kabul
ettiği gün ve saatlere uygun dikkatli bir şekilde düzenlemesi arzusu
251
içerisindedirler. Müslümanlar hükümetten Ramazan ayında çalışma
saatlerinin düzenlenmesini talep ederken, Budistler inançlarında ibadet
günlerinin kendilerine saygıdan dolayı tatil olmasını talep etmekteler.
Malezya hükümeti, böylesine farklı taleplerle karşı karşıya kalmaktadır.
Fakat bazılarını karşılayabilir, bazılarını karşılayamaz durumda
olabilmesi gayet mümkündür. Burada siyasi istikrarı sağlamak için akıllı
bir planlama ve stratejiye olan ihtiyacın önemi açık biçimde
görülmektedir. Aksi takdirde, bu sorunun sosyal anlaşmazlıklara yol
açacağı açıktır ki bu sorun sadece siyasi arenada sona erebilecek bir
durumdur ve bu da ülkedeki sosyal ve toplumsal kalkınma programların
aksayabileceği anlamına gelir (Yaacob, 2011: 172-175).
3.3. Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınma’nın Toplumsal ve
Çevresel Zorlukları
Malezya, farklı ırklar ve dinler, çok sayıda göç alması ve coğrafi konumu
gibi birçok dinamiği itibariyle herhangi bir sıradan ülkeden farklıdır. Bunların
hepsinin, şüphesiz olumlu yönleri var olmakla beraber bu dinamiklerle birlikte
gelen başka sorunlar ve olumsuzluklar veya sosyal zorluklar da mevcuttur.
Dolayısıyla devlet kalkınma serüveninde tüm bu zorluklarla karşı karşıya
gelmektedir.
- Malezya'nın farklı ırk ve dinlerden oluştuğunu, çoğunluğu Malayların,
ardından Çinlilerin ve son olarak da Hintliler oluşturduğu ve bunun
yanında bazı küçük etnik ve dini gruplar da varlıklarını sürdürdüğü bir
yapının varlığı söz konusudur. Etnik ve dini çoğulculuk her ne kadar
ortak ve düzgün yaşam, farklı görüşlere saygı gibi sıfatlarla bilinse de
ülkelerde büyük bir zorluğu da beraberinde getirdiği bir gerçektir. Çünkü
aniden büyük bir toplumsal faciaya neden olabilir. Malezya'da, yerli halk
(Melayu), Çinlilerin sayı olarak ülkenin dörtte birinden fazlasını temsil
etmeseler de ülkenin servetinin büyük bir kısmına sahip olduğunu
düşünmektedirler (Soomro vd, 2014: 8). Bu görüşlerindeki asıl nedenin
de ırk ve din farkından kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Bu yüzden, yerliler Malezya yönetimlerinden ülkenin asıl sahipleri
olduklarını düşündükleri için durumu lehlerine olacak şekilde reforme
etmelerini talep etmektedirler. Hükümet ise çeşitli taraflar arasında bir
denge kurmaya çalışmak mecburiyetinde kalmaktadır. Her ne kadar
istenmese de bu çoğulculuk bir kırılma noktasında ciddi toplumsal
252
sorunlar meydana getirebilecek potansiyelde bir olgu olmaya devam
etmektedir (Montesino, 2007: 1).
- Malezya’nın sürdürülebilir kalkınmasının önünde karşılaştığı bir başka
zorluk da büyümedeki niceliksel işgücü eksikliğidir. Çünkü büyüme,
işgücü yönünden yeterli enerjiyi sahip olmayı şart kılar ve gerekli
büyüme onsuz sağlanamaz. Malezya ihtiyaçlarını karşılamak için
ağırlıklı olarak yabancı işgücü ithal eden bir ülke olduğundan, bu konuya
diğerlerinden daha fazla dikkat etmesi gereken bir ülke durumundadır.
Bu da şayet nüfus planlamasına dikkat etmezse giderek daha fazla
yabancı işgücüne bağlı hale geleceği anlamına gelir. Bu husus, bir anda
projelerinin ve planlarının devam etmesini engelleyebileceği anlamına
gelir. Bu nedenle hükümetin nüfus planlaması konusunda teşvik edici
olup durumu ciddiyetle ele alması zorunludur (Cheong, 2015: 39).
Ayrıca, sanayi sektörü tesislerinin varlığı nedeniyle belirli alanlardaki
nüfus yoğunluğu bazı sosyal sorunlara yol açabilmektedir. Bu alanlar,
ülke için en iyi yaşam standardını sağlayan bölgeler olmasına rağmen,
genellikle diğer bölgelerden daha yoksul durumdadırlar. Bazı bölgelerin
refahı ile bazılarının yoksulluğu arasındaki belirgin farkın varlığının
sonucu toplumsal huzursuzluktur. Buna, ırkların ve dinlerin farklılığı da
eklenirse tehlikenin boyutu daha net anlaşılabilir. Devlet, kalkınma
projelerini sürdürmek için riskleri ve sosyal huzursuzluğu önleyerek
yaşam standardında bir denge sağlamalıdır.
- Bu konuda dikkat çeken bir diğer nokta ise Malezya'ya komşu olan
ülkelerin çoğunun ekonomik ve siyasi sorunlarla boğuştuğu için,
ekonomik gücü ve siyasi istikrarı nedeniyle Malezya'ya olan göçün
artmasıdır. Tabi bunun diğer bir sebebi de Malezya'nın nüfus
yoğunluğunun azlığı ve yabancı işgücüne olan ihtiyacıdır. Dolayısıyla,
komşu ülkelerdeki bu insanların daha iyi bir yaşam hedefiyle ilk tercihin
Malezya olduğunu bu yüzden, Malezya'ya yoğun bir göç durumunun
olduğunu belirtmekte fayda var. Ancak bu farklı din ve milletten insanlar
ile Malezyalılar arasında sosyal sorunlara yol açabilme potansiyeli
yüksek bir olaydır ki yabancı işgücünün artması bunun başlıca sebebi
olabilir.
- Dikkat çekilmesi gereken bir diğer nokta ise 2017 yılında Malezya’da 3
milyonu aşan yabancı işgücünün bulunmasıdır (www.worldbank.org).
Bu yüzden, Malezya hükümetleri henüz sorun olarak görünmeyen bu
253
durumu çözmek için uygun planlar yapmalı, aksi takdirde kalkınma
serüveni farklı sıkıntılarla karşılaşabilir.
- Bu başlıkta değinilmesi gereken sorunlardan biri de çevre kirliliğidir ve
bu kuşkusuz küresel bir sorundur. Malezya’da buna örnek olarak eski
arabalardan çıkan çok sayıda egzoz ve sağlıksız şekilde yakılan tıbbi
atıklar ile genellikle yaz aylarında çıkan orman yangınlarını sayabiliriz.
Ayrıca, gelişmiş ülkelerin sanayi kalkınması yoluyla gelişmekte olan
ülkelere kirlilik ihraç etme politikaları da Malezya için başlı başına bir
sorundur. Bu konuda gerekli önlemler alınmadığı takdirde, toplumda
sağlık sorunlarının ortaya çıkması ve genel sağlık durumunun bozulması
söz konusu olacağından, uygulanan kalkınma planları da sekteye
uğrayabilecektir.
- Malezya'nın doğal kaynaklar, mineraller ve başka bazı madenler
açısından zengin bir ülke olduğu bilinmektedir. Bunun yanında
ormanların bolluğu Malezya'yı kereste endüstrisine de yönlendirmiş
durumdadır. Geçen yüzyılın altmışlı yıllarından sonra özellikle, bu alana
ilgi artmış, palmiye yağı ve kauçuğun yanı sıra kereste ihracatında önemli
bir rol oynamaya başlanmıştır. Ancak, ormanlık alanların aşırı
kullanılmasından dolayı, buralarda ciddi oranlarda düşüş yaşanmıştır.
Öyle ki ormanlarla kaplı arazi yüzdesi 1990 yılında %62’den fazla iken
2018'de %58'e kadar düşmüştür (www.worldbank.org). Bu tehlikeli
düşüş, çevreyi korumak için daha sürdürülebilir bir sistem bulmayı, doğal
kaynakları telâfi etmek ve özellikle çevrede sürdürülebilir kalkınmayı
sağlamak için akıllı önlemler ve stratejiler almayı gerektirmektedir.
- Dünyadaki en büyük problemlerden biri, genel olarak su ve özel olarak
tatlı su sorunudur. Çünkü araştırmalara göre tatlı su dünya için enerji
olarak kullanılan maddeler sıralamasında yer alacaktır. Dolayısıyla
Malezya'da da en büyük sıkıntılardan biri sudur. Malezya'nın su
ihtiyacının her yıl arttığı göz önüne alındığında, yetkililerin atık suları
geri dönüştürmek için modern yollar bulma konusuna çözümler
getirmeleri kaçınılmazdır. Zira Malezya'nın tatlı su kaynağı olarak
güvendiği muson yağmurları ve yeraltı suları nedeniyle uzun vadede
yeterli olmayacaktır (Chamhuri ve Begum, 2014: 281-286).
- Çevre ile ilgili bir diğer zorluk, hızlı kentsel gelişmeye bağlı olarak doğal
alanlarda kentsel genişleme meselesidir ki endüstriyel rönesans bunu
önemli ölçüde etkilemektedir ve bu genişlemelerden en fazla etkilenen
254
alanlar tarım arazileri ve ormanlardır. Öyle ki son yıllarda Malezya’da
bahsi geçen doğal alanlarda yok edilme oranı çok ciddi seviyelere
ulaşmış durumdadır. Bu olguya özellikle sanayi kentlerinde tanık
olmaktayız. Bu tehlikeli durum, özellikle çevresel gelişmenin
sürdürülebilirliği için önlemler almayı ve gelecek nesiller için de
mülkiyet hakkının güvence altına alınmasını gerektiriyor (Vincent ve
Hadi, 1993: 440).
Sonuç
Bölümde daha önce bahsedilenlerden, sürdürülebilir kalkınmanın
ülkenin ve şimdiki ve gelecek nesillerin çıkarları için akıllı bir stratejik plan
olduğu aşikârdır. Dünyadaki çoğu ülkenin buna ikna olduğu ve bu ülkelerin
geçen yüzyılın sonundan günümüze kadar mümkün olduğu kadar bu planı
gerçekleştirmeye çalıştığı görülmektedir ve bunlardan biri de Malezya’dır. Bu
devletlerden kimisi ciddi aşamalar kaydetmiş, kimisi bunda gecikmiş ya da şu
ana kadar kayda değer bir şey başaramamış durumdadır. Malezya ise bu
konuda başarılı olan ülkelerden biridir. Sürdürülebilir kalkınma fikrini
benimsemiş ve gelişmesinin temeli haline getirmiştir. Tarihinde hiç şüphesiz
zorlu siyasi, ekonomik ve sosyal aşamalardan geçmiş, ancak sorunlarını tüm
gücü ve iradesiyle olabildiğince çözmeye çalışmıştır. Ülkenin kalkınmasını
hedefleyen hükümetlerin iradesi ve kararlılığı da bugüne kadar yapılan
projelerin hedefine ulaşmasına yardımcı olmuştur. Kuşkusuz kalkınma
yolunda bazı engellerle de karşı karşıya kalmıştır Malezya. Fakat planlanan
sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşılana kadar bu engellerden kurtulmak
için akıllı stratejiler ve çözümler gerekmektedir. Bu kalkınma serüveninin
geleceği de Malezyalı otoritelerin atacağı adımlara göre, yakın veya uzak
gelecekte belirgin hale gelecektir.
255
KAYNAKÇA
Chamhuri, Siwar. and Begum, Rawshan Ara (2014). Water Resources in Malaysia:
Issues and Challenges, Journal of Food Agriculture and Environment,
International Society of Food, Agriculture and Environment USA, V. 12, No. 2.
Cheong, Kee-Cheok (2015). Revisiting Malaysia's Population-Development Nexus:
The Past in Its Future, University of Malaya Press.
Eryılmaz, Tuba (2011). Sustainable Development and Sustainable Development in
Turkey, Yayınlanmamış Master Tezi, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Montesino, Max U. (2007). Multi-ethnicity in the Malaysian Workplace: The Net
Balance of 35 Years of Affirmative Policies as Observed by a Foreign Visitor,
Work Paper Non-Journal, 2007.
Rao, Pinninti Krisha (2000). Sustainable Development: Economics and Policy,
Oxford: Blackwell Publishing.
Soomro, Naureen Nazar and Memon, Aslam Pervez (2014). Ethnic Relations in Multi-
Ethnic Malaysia, Journal of Social Sciences And Humanities, University of
Karachi, V53.
Strage, Tracey. and Bayley, Anne (2008). Sustainable Development, Linking
Economy, Society, Environment, OECD Publishing.
Tarhan, Kamil (2018). Küresel Çevre Sorunlarının Politikleşmesi ve Uluslararası
İlişkiler Teorileri Kapsamında Analiz, International Journal of Social And
Humanities Sciences IJSHS, 2(1), 152-170.
Tho, Tran Van (2013). The Middle-Income Trap: Issues for Members of the
Association of Southeast Asian Nations, ADBI Working Paper Series (No: 421),
Asian Development Bank Institute.
Vincent, Jeffrey R. and Hadi, Yusuf (1993). Sustainable Agricultureand the
Environment in The Humid Tropics, National Academy Press Washington, D.C.
Yaacob, Mohamed Fauzi (2011). The Challenge of Religious Pluralism in Malaysia,
Journal of The Institute of Oriental Philosophy, V. 21.
Sürdürülebilir Kalkınma, Kavram, Boyutlar ve Göstergeler)    

İslami Perspektifte İktisadi Kalkınma


Malezya’da Sürdürülebilir Kalkınmanın Engelleri
.
256
İletişim
ve Teknoloji Bilgilerine Yatırımın Sürdürülebilir Kalkınmadaki Rolü) 


Malay Kalkınma Tecrübesi
ve Arap Dünyası olarak Alınabilecek Dersler

          
Gelişmekte Olan Toplumlarda Kalkınma ve Üretim Stratejileri: Cezayir
Örneği  

           Malezyada
Demokratik nüşüm: Etkenler ve Göstergeler)    
.
İslam’da Sürdürülebilir Kalkınma:
Terimler, Yöntemler ve Uygulamalar  

       Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyinde
Kalkınma          

         Sürdürülebilir Kalkınmada
Bankaların Rolü

             
Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri ve Eğitimin Kalitesi ile
Bağlantısı

İslam ve Sürdürülebilir Kalkınma

   
 Kuran ve Sünnet Bağlamında Sürdürülebilir Kalkınma ve İslam
İktisadındaki Uygulama İlkeleri)     

          Yoksullukla
Mücadelede Malezya Örneği ve Alınabilecek Dersler  

257
             
Sürdürülebilir Kalkınmada Malezya Örneği: Bireysel Yatırım ve İhtiyaçların
Temini       

İnternet Kaynakları
https://hbrarabic.com/  , 5 Ağustos 2021’de erişildi.
https://www.unescwa.org/ar/focus/2030-agenda, 5 Ağustos 2021’de erişildi.
https://apps.who.int/gb/ebwha/pdf_files/WHA72/A72_11Rev1-ar.pdf, 16 Ağustos
2021’de erişildi.
https://www.iaea.org/about/overview/sustainable-development-goals/goal-6-clean-
water-and-sanitation, 16 Ağustos 2021’de erişildi.
https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-
goals/goal-10-reduced-inequalities.html, 16 Ağustos 2021’de erişildi.
https://www.un.org/sustainabledevelopment/climate-action, 18 Ağustos 2021de
erişildi.
https://www.un.org/sustainabledevelopment/oceans, 18 Ağustos 2021’de erişildi.
https://www.dosm.gov.my/v1/index.php.
http://www.jac.gov.my/spk/images/stories/10_akta/perlembagaan_persekutuan/feder
al_constitution.pdf, 15 Eylül 2021’de erişildi.
https://www.dosm.gov.my/v1/index.php?r=column/cone&menu_id=UlVlbUxzUWo
0L3FEaWZmUVg4ZFQzZz09, 2 Ekim 2021’de erişildi.
https://www.epu.gov.my/en/economic-developments/development-plans/rmk/mid-
term-review-eleventh-malaysia-plan-2016-2020, 2 Ekim 2021’de erişildi.
https://data.worldbank.org/indicator/AG.LND.FRST.ZS?locations=MY, 3 Ekim
2021’de erişildi.
https://www.moh.gov.my/moh/resources/Penerbitan/Penerbitan%20Utama/MNHA/
Laporan_MNHA_Health_Expenditure_Report_1997-2017_03122019.pdf, 1
Eylül 2021’de erişildi.
https://ec.europa.eu/environment/archives/action-programme/env-act5/pdf/5eap.pdf
1 Eylül 2021’de erişildi.
https://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals.html
https://www.dosm.gov.my/v1/index.php?r=column/cone&menu_id=UlVlbUxzUWo
0L3FEaWZmUVg4ZFQzZz09
https://www.worldbank.org/en/country/malaysia/publication/who-is-keeping-score-
estimating-the-number-of-foreign-workers-in-malaysia
258
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Article
Full-text available
ÖZET: Sosyal bilimler ve fen bilimlerinde birçok konu ve olgunun aslında belli süreç-lerde yaşadığı kırılma noktaları onun başlangıcı kabul edilmektedir. Çevre sorun-larını da hem sosyal hem de fen bilimleri kapsamında ele aldığımız takdirde baş-langıç noktasının aslında Sanayi Devrimi olduğunu belirtebiliriz. Lakin Uluslara-rası Kamuoyu ve dünya siyaseti içinde yer alması küreselleşmeye paralel olarak 1960-1970 yılları arasına denk düşmektedir. Bu sorunların çıkış noktasını küre-selleşme sürecine ve yaşanan bir takım önemli sorunlara paralel bir şekilde bağ-lamış bulunmaktaysak bile sorunların insanlar ile yaşıt bir şekilde cereyan ettiğini, aniden ortaya çıkmış bir olgu olmadığını ifade edebiliriz. İnsanlık yaşadığı sürece çevreye bir şekilde zarar vererek gelmiştir. Lakin Sanayi devrimi başlangıcı ola-rak kabul edilmesinde temel etken etkileri çok daha fazla olmuştur. Ve ilk olarak çevre sorunlarının politikleşmesi, kaynakların nasıl kullanılacağı konusunda ya-pılan uluslararası sözleşmeler ile birlikte 1960’lı yıllarda başlamıştır. Bu süreçten sonra devletlerin ve örgütlerin yaklaşımları ile mesele daha çok politik bir hal alarak gündemdeki yerini almıştır. Çalışmanın asıl amacı da çevre sorunlarının politikleşmesi ile birlikte Uluslararası İlişkiler disiplini içine dâhil olmasını ele alacaktır. Ardından disiplin içerisinde doğrudan sorunlara yaklaşan Yeşil Teori ve diğer teorilerin bakış açısı incelenecektir. ABSTRACT In social sciences and natural sciences, many points and facts are considered to be the starting point of the breaks that they actually experienced in certain proces-ses. If we are dealing with environmental problems both within social and scien-tific sciences, we can say that the starting point is actually the Industrial Revolu-tion. Yet, involvement in the international public opinion and world politics coincided with the globalization of 1960-1970. We can state that the problems do not occur suddenly, even though we have linked the starting point of these problems to the globalization process and some important living problems. As long as humanity is alive, it has come to harm the environment. Accepted as the beginning of the Lakin Industry revolution, the main factor effects were much more. And, firstly, environmental problems began in the 1960s, along with International contracts on how resources could be used. After this process, the attitude of the states and the organizations became more political and took place in the agenda. The main aim of the study is to include the politics of environmental problems and involvement in the discipline of International Relations. Then, the point of view of Green The-ory and other theories approaching direct problems within the discipline will be examined.
Article
The Malaysian society, one of the successful and managed multi-ethnic societies, is replete of imbalances and there still underlie the racial and ethnic disproportions in geographical dwellings, educational and professional fields, and economic and political roles. The modern racial relation in Malaysia is the legacy of pre-colonial and colonial period of history dating back to fifteenth and sixteenth centuries. The unstable demographic balance, the unrestricted immigration policy or the policy of divide and rule by the colonial masters contributed besides other reasons toward the troubled relations between ethnic communities of Malaysia- Malays, Chinese, Indians, and others. But the way the respective Malaysian governments have managed such sour relationship in their socio-economic and political spheres is the lesson that all multiethnic states can learn from.
Article
The problem faced by many of the economies making up the Association of Southeast Asian Nations (ASEAN) is whether they can avoid the middle-income trap and advance to the high-income level. What is needed for them to avoid the middle-income trap? This paper attempts to answer this question by building an analytical framework based on the factors that determine each development stage of an economy, and by comparing the current situation of four ASEAN middle-income countries with the experience of the Republic of Korea, a country that managed to overcome the middle-income trap and reach the high-income level in the late 1990s.
Water Resources in Malaysia: Issues and Challenges
  • Siwar Chamhuri
  • Rawshan Begum
  • Ara
Chamhuri, Siwar. and Begum, Rawshan Ara (2014). Water Resources in Malaysia: Issues and Challenges, Journal of Food Agriculture and Environment, International Society of Food, Agriculture and Environment USA, V. 12, No. 2.
Sustainable Development: Economics and Policy
  • Pinninti Rao
  • Krisha
Rao, Pinninti Krisha (2000). Sustainable Development: Economics and Policy, Oxford: Blackwell Publishing.