Türkiye’nin Afrika politikası 2000’li yılların ortası itibariyle kendi ontolojisini bulma yolunda yeninden bir momentum yakalayarak yapısal dönüşüm sürecine girmiştir. Afro-Avrasya devleti olmasına rağmen, Türkiye’nin Afrika’yı siyasi, diplomatik ve ekonomik olarak ihmal etmesi, Türk dış politikasında (TDP) Afrika’yı coğrafi olarak uzak, ekonomik olarak durgun ve batılılaşma anlamında örnek oluşturmayacak bir bölge olarak konumlandırmasından kaynaklanmıştır. Ancak, Soğuk Savaş sonrası oluşan konjonktürün ortaya çıkardığı rüzgâr, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere yeni fırsatlar sunmuş ve Türkiye’yi alternatif dış politika alanlarına yöneltmiştir. Bu alanların başında “gönül coğrafyası” havzasına giren Afrika kıtası gelmiştir. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AK Parti) iktidara gelmesiyle kurumsallaşma sürecine giren ve ete kemiğe bürünen Türkiye-Afrika ilişkileri, çoğu analistin aksine geçici bir siyasi
ve ekonomik beklentinin yansıması değil, güçlü kültürel ve tarihsel bağları olan bir sürecin yeniden inşası şeklinde kendine alan açmıştır. Dolayısıyla Türkiye’nin son dönemde Afrika’ya yönelik artan ilgisinin kodları tarihsel mirasta yatarken, uygulamaları günümüz siyasi gerçeklerinde yatmaktadır. Bu manada Türkiye-Afrika ilişkileri eski, aynı zamanda oldukça yeni ve gelişmekte olan bir konudur.