Karadeniz, farklı coğrafi birimlerin geçiş güzergahı üzerinde yer almasından dolayı Avrasya’nın en mühim iç denizi yakıştırmasına layık görülmüş ve Halford J. Mackinder’in (kara hakimiyeti) teorisinden hareketle, Avrasya’nın deniz kalpgahının merkezinde konuşlandığı ifade edilmiştir (Koçer, 2007: 197-198). Karadeniz aynı zamanda Nicholas J. Spykman, Alfred T. Mahan ve Hausy Scitaklian gibi çağdaş kuramcıların da dikkatini çekmiştir. Söz konusu teorisyenler, Karadeniz’in Ortadoğu ve Asya’yı Avrupa’ya bağladığı, merkez bölgeye en kolay ulaşım olanaklarını sağladığı ve bunların ötesinde karasal alanları kapsayan coğrafya ile medeniyetleri de içerisinde barındırdığı için dünya adasının kontrolünü ele geçirmek isteyen referans nesnelerinin daha geçerli politikalar üretmesi gereken bir nitelik kazandığını vurgulamıştır (Koçer, 2014: 27-28, 63-64).
Avrasya ve Orta Doğu’yu buluşturduğu için dünyanın en kritik kavşaklarından biri kabul edilen Karadeniz’in sahip olduğu hususiyetlere rağmen tarifi üzerinde fikir birliğine varılamamıştır. Bu cihetle Karadeniz, çevresindeki altı ülkeye karşılık gelen dar bir bölge; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) tarafından sınırlandırılmış bir alan ya da Avrupa Komisyonu’nun kıyı devletlerine ek olarak Azerbaycan, Ermenistan, Moldova ve Yunanistan’ı da (doğal) bölgesel aktörler gördüğü geniş bir havza olarak adlandırılabilir. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemin ürünü olan bu çok parçalı yaklaşımlar, ülkelerin iç ve dış politikada işbirliği yapmalarına olanak sağlayan ve müşterek bir topluluğa ait olma duygusunu ortaya çıkaran öz bilinçli projeler sunamadığı için Karadeniz’in çoğunluğun mutabık kalacağı şekilde tasvir edilmesini engellemiştir (Konoplyov ve Delanoe, 2014: 356). Bu farklı bakış açıları neticesinde Karadeniz’in Mackinder tarzı jeopolitik kalpgahın merkezinde yer alan bir pivot mu yoksa sınır veya tampon bölge mi olup olmadığının belirsizliğini koruduğu ve bölgenin hangi yönde ilerlediğine dair net bir temayülün geliştirilemediği iddia edilmektedir (Triantaphyllou, 2012: 4).
Bu bağlamda bölgenin ne tür gelişmeler üzerine, hangi birimler tarafından şekilleneceğinin ve yeniden adlandırma girişimlerinde nereye doğru evrileceğinin sorgulanması gerekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, ilk olarak Karadeniz’in kendine özgü hususiyetleri belirtilerek, referans nesnelerinin bölgeye yönelik argümanları temellendirilecektir. Ardından Soğuk Savaş sonrasında Karadeniz’in nasıl bir kavramsal ve sistemsel dönüşüm sürecine girdiği sorgulanacak ve Avrupa Birliği’nin (yeni bir çerçevedeki) Karadeniz stratejilerinin ana hatları ortaya konularak, günümüzdeki politikalarıyla ne ölçüde uyumlu ve uygulanabilir olduğu analiz edilecektir.