ChapterPDF Available

Avrupa Birliği’nin Geniş Karadeniz Havzası’na Yönelik Politikaları: 2020

Authors:

Abstract

Karadeniz, farklı coğrafi birimlerin geçiş güzergahı üzerinde yer almasından dolayı Avrasya’nın en mühim iç denizi yakıştırmasına layık görülmüş ve Halford J. Mackinder’in (kara hakimiyeti) teorisinden hareketle, Avrasya’nın deniz kalpgahının merkezinde konuşlandığı ifade edilmiştir (Koçer, 2007: 197-198). Karadeniz aynı zamanda Nicholas J. Spykman, Alfred T. Mahan ve Hausy Scitaklian gibi çağdaş kuramcıların da dikkatini çekmiştir. Söz konusu teorisyenler, Karadeniz’in Ortadoğu ve Asya’yı Avrupa’ya bağladığı, merkez bölgeye en kolay ulaşım olanaklarını sağladığı ve bunların ötesinde karasal alanları kapsayan coğrafya ile medeniyetleri de içerisinde barındırdığı için dünya adasının kontrolünü ele geçirmek isteyen referans nesnelerinin daha geçerli politikalar üretmesi gereken bir nitelik kazandığını vurgulamıştır (Koçer, 2014: 27-28, 63-64). Avrasya ve Orta Doğu’yu buluşturduğu için dünyanın en kritik kavşaklarından biri kabul edilen Karadeniz’in sahip olduğu hususiyetlere rağmen tarifi üzerinde fikir birliğine varılamamıştır. Bu cihetle Karadeniz, çevresindeki altı ülkeye karşılık gelen dar bir bölge; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü (KEİ) tarafından sınırlandırılmış bir alan ya da Avrupa Komisyonu’nun kıyı devletlerine ek olarak Azerbaycan, Ermenistan, Moldova ve Yunanistan’ı da (doğal) bölgesel aktörler gördüğü geniş bir havza olarak adlandırılabilir. Ancak Soğuk Savaş sonrası dönemin ürünü olan bu çok parçalı yaklaşımlar, ülkelerin iç ve dış politikada işbirliği yapmalarına olanak sağlayan ve müşterek bir topluluğa ait olma duygusunu ortaya çıkaran öz bilinçli projeler sunamadığı için Karadeniz’in çoğunluğun mutabık kalacağı şekilde tasvir edilmesini engellemiştir (Konoplyov ve Delanoe, 2014: 356). Bu farklı bakış açıları neticesinde Karadeniz’in Mackinder tarzı jeopolitik kalpgahın merkezinde yer alan bir pivot mu yoksa sınır veya tampon bölge mi olup olmadığının belirsizliğini koruduğu ve bölgenin hangi yönde ilerlediğine dair net bir temayülün geliştirilemediği iddia edilmektedir (Triantaphyllou, 2012: 4). Bu bağlamda bölgenin ne tür gelişmeler üzerine, hangi birimler tarafından şekilleneceğinin ve yeniden adlandırma girişimlerinde nereye doğru evrileceğinin sorgulanması gerekmektedir. Dolayısıyla bu çalışmada, ilk olarak Karadeniz’in kendine özgü hususiyetleri belirtilerek, referans nesnelerinin bölgeye yönelik argümanları temellendirilecektir. Ardından Soğuk Savaş sonrasında Karadeniz’in nasıl bir kavramsal ve sistemsel dönüşüm sürecine girdiği sorgulanacak ve Avrupa Birliği’nin (yeni bir çerçevedeki) Karadeniz stratejilerinin ana hatları ortaya konularak, günümüzdeki politikalarıyla ne ölçüde uyumlu ve uygulanabilir olduğu analiz edilecektir.
A preview of the PDF is not available
Article
Full-text available
Following the decline of the Soviet Union, the Black Sea Region has increased in significance on the global agenda. Turkey, having historic ties and the longest coastline among littoral states in the region, has developed a regional discourse, as it has control of the Straits in the region in accordance with the Montreux Convention of 1936. It has started to pursue an active policy to create consciousness of regionalism in the region and to enhance cooperation among all littoral states in the fields of economy, politics, and security; and it has undertaken a leading role ininitiating various formations in the region, such as Black Sea Economic Cooperation (BSEC), the Black Sea Naval Cooperation Task Group (BLACKSEAFOR), and the Operation Black Sea Harmony (OBSH). While all these Turkish efforts in relation to the region have created some consciousness of regionalism, it has not been possible to regionalize the Black Sea Region thus far, for various reasons. These reasons can be summarized as follows: First of all, Turkish initiatives reflect the lack of regional conception, and in fact Turkey itself does not have a distinctive regional conception. On the other hand, the drivers of regionalism belong to various regional, political, and economic organizations, and they each have different priorities in their internal and external affairs. In other words, regionalism is mainly seen by littoral states in terms of cooperation with the West. Furthermore, Turkey has had to deal with its other security issues, such as terrorist threats, the Middle East context, etc. And lastly, Russia, as a historic rival of Turkey and a dominant power in the region, exists in almost all regional initiatives. The existence of Russia mostly leads to rivalry rather than the promotion of regional cooperation in the Black Sea Region. This study begins with a brief definitional discussion of the concept of regionalism. The second part of the study bounds the Black Sea Region with its history to provide the background to Turkish regionalism in the region. Then, Turkey’s Black Sea vision is discussed, including its initiatives and bilateral relations with Russia. The study mainly points out the shortcomings of the Black Sea with regard to regionalism and the limitations of Turkey’s regional initiatives, and seeks answers to the questions “what is Turkey’s Black Sea vision?” and “which dynamics affect that vision?”
Chapter
Full-text available
This chapter deals with the pitfalls and pathways of research design aimed at the study of the European Neighbourhood Policy (ENP) and maps out the literature on questions of knowledge ambition, research ontology and epistemology, and choices of approaches to the research object. We include a review of traditional research designs in ENP research, through a systematic meta-analysis of a selection of the most-cited articles on the ENP. Inspired by earlier work on awareness of research design in EU studies, ENP research is categorised according to typical choices of research design in the form of dichotomous trade-offs. The chapter then discusses how individual contributions to this volume deal with research design challenges of the past and present innovative ways of studying the revised ENP.
Article
Fifteen years have passed since the European Union launched the European Neighbourhood Policy (ENP). Despite the EU’s attempts to reload the ENP, first in 2011 and later in 2015, in response to challenges in the neighbourhood, the ENP continues to suffer from a credibility-expectations gap. This article argues that understanding neighbour perceptions of the ENP offers useful insights about the ENP. Supported by twenty-five interviews with Georgian and Ukrainian public officials, the article unveils the EU’s credibility challenge in the Eastern neighbourhood caused by a gap between the EU’s own perception of its role and the role expectations held by the ENP partners, as well as a gap between partners’ expectations and the EU’s performance on the ground. The lack of coherence, legitimacy and consistency has undermined the credibility of the ENP in the eyes of its Eastern partners. The latest review of the ENP does not seem to address the credibility challenge.
Article
Before the bing-bang enlargement of the EU in 2004, the Union needed to define a coherent policy towards its new neighbours. The European Neighbourhood Policy was formulated when Poland became a member of the EU. Due to its close ties with the Eastern European countries, Poland tried to shape the EU foreign policy towards its neighbouring countries and became their advocate in Brussels. In 2009 it succeeded in establishing the Eastern Partnership as one of the dimensions of the European Neighbourhood Policy.