Adalet, Ahlâk ve Nizam: Osmanlı Siyâsetnâmeleri
Abstract
Nizam (ve nizam-ı âlem), ahlâk, adalet, devlet… Osmanlı tarihi bahislerinin “kutlu” kavramları bunlar. Genellikle, ezel-ebed bir iktidar ideolojisini temellendirmek üzere, hamasi bir tınıyla kullanılan kavramlar. Elinizdeki kitap, bu kavramları adeta yelpaze gibi açarak, Osmanlı-İslâm düşüncesinin kapsamlı bir incelemesini yapıyor. Osmanlı öncesi islâm düşüncesinin ve Anadolu öncesi Türk topluluklarının “seyyal mekân” anlayışına dayalı siyasi ideolojilerinin Osmanlı dönemine etkisi, kapsamlı bir girizgâh oluşturuyor. Bunu, tarih içindeki değişim seyrini de gözeterek, Osmanlı dönemi siyasetnamelerindeki siyaset anlayışının ayrıntılı ve nüanslı bir incelemesi izliyor. Aslında sadece siyaset anlayışının değil, mekâna, insana, varlığa ve tüm anlama dair fikirlerin ve tartışmaların bir dökümü, bu. Siyasal alanın berisinde, toplumun kendisi hakkındaki tasavvurlarına açılan bir döküm. Orhan Keskintaş, Osmanlı öncesi islâm siyasi düşüncesinin temel ayrımlarından birini,“istikrar teolojisi” ile “nizam ontolojisi” arasında koyuyor. Bu ayrışma, belki onun modern islâmcı düşüncenin siyasal alanı merkeze alan açıklama çerçevesine getirdiği eleştiriyle de birlikte düşünülmeli. Yazar, Osmanlı siyasi düşünce deneyiminin mirasını, birlikte yaşam imkânının bilgisi için değerlendirmeyi öneriyor. Zengin bir malzemeyi esnek bir analitik çerçeve içinde kullanan bir düşünce tarihi seyahati.
... Sınıflandırmaların bir kısmı eski Yunan ve İ� ran ile İ� slam'ın sentezinden oluşan Müslüman Arap siyasi düşüncesinden, bir kısmı Hint felsefesi ile karışan eski Türk siyasi değerlerinden, bir kısmı da Hint felsefesiyle karışan İ� ran siyasi felsefesinden oluşmaktadır (Ocak 1999, Aktaran: Altay 2011: 1805). Siyasetnamelerin İ� slam/din, Yunan/felsefe ve Orta Asya/devlet (Keskintaş, 2017: 100) sınıflandırılmasının yanında; İ� slam'da siyasi hukuk ekolü, siyasi felsefe ekolü ve Müslüman tarihçiler ekolü olarak tasnifler yapan araştırmalar da mevcuttur (İ� zzeti, 2014: 109-120). Siyasetnamelerle ilgili çalışmaların ikili ve üçlü ayrımları literatürde birbirlerinden ayrı sunulsalar da tüm tasnifler bir arada değerlendirilebilir. ...
Siyasatnamas provide rich literature to corresponds to research area of studies about the administrative history. The works generally deal with the administration, the characteristics of the ruler and the relationship between the ruler and the ruled, and reveal an administration approach according to the qualifications of the authors and the conditions of their periods and geographies. Studies about siyasatnamas are generally carried out by theologians and historians, focusing on works written during the Ottoman period. The framework of administrative history studies mostly consists of discussions on organizational structuring. This study, on the other hand, focuses on the works written before the Ottoman Empire in contrast to the Ottoman siyasatnamas and administrative organization-oriented discussions that are common in the literature and tries to construct a administrative thought from them. İt examines 25 politics written in the geography stretching from Andalusia to Transoxiana between the 10th and 14th centuries. İt makes classifications by considering similar and different elements through the content analysis of the siyasatnamas. İt classifies the works in a triple way within the framework of theoretical-practical distinction and places it in the relevant group among the groups named as “hikmet”, “fakahet”, “kudret”. İt suggests the term “candles for administration” instead of “mirrors for princes” which is used to express siyasatnamas in the literature.
... Sınıflandırmaların bir kısmı eski Yunan ve İ� ran ile İ� slam'ın sentezinden oluşan Müslüman Arap siyasi düşüncesinden, bir kısmı Hint felsefesi ile karışan eski Türk siyasi değerlerinden, bir kısmı da Hint felsefesiyle karışan İ� ran siyasi felsefesinden oluşmaktadır (Ocak 1999, Aktaran: Altay 2011: 1805). Siyasetnamelerin İ� slam/din, Yunan/felsefe ve Orta Asya/devlet (Keskintaş, 2017: 100) sınıflandırılmasının yanında; İ� slam'da siyasi hukuk ekolü, siyasi felsefe ekolü ve Müslüman tarihçiler ekolü olarak tasnifler yapan araştırmalar da mevcuttur (İ� zzeti, 2014: 109-120). Siyasetnamelerle ilgili çalışmaların ikili ve üçlü ayrımları literatürde birbirlerinden ayrı sunulsalar da tüm tasnifler bir arada değerlendirilebilir. ...
Siyasetnameler yönetim tarihi çalışmalarının araştırma evrenine karşılık gelecek nitelikte zengin bir literatür sunmaktadır. Eserler genel olarak idareyi, yöneticinin özelliklerini ve yönetici ile yönetilen arasındaki ilişkiyi ele almakta, yazarlarının niteliklerine, dönemlerinin ve coğrafyalarının koşullarına göre bir yönetim anlayışı ortaya koymaktadır. Siyasetnamelerle ilgili çalışmalar genellikle ilahiyatçılar ve tarihçiler tarafından Osmanlı döneminde yazılan eserlere odaklanılarak yürütülmektedir. Yönetim tarihi çalışmalarının çerçevesini daha çok örgütsel yapılanma tartışmaları oluşturmaktadır. Bu çalışma ise literatürde yaygın olan Osmanlı siyasetnameleri ve idari teşkilatlanma odaklı tartışmaların aksine Osmanlı Devleti döneminden önce yazılmış eserlere odaklanmakta ve yönetim düşüncesine katkı sağlayan yönleri ön plana çıkarmaya çalışmaktadır. 10-14. yüzyıllar arasında Endülüs'ten Maveraünnehir'e uzanan coğrafyada yazılan yirmi beş siyasetnameyi incelemektedir. Ayrıca çalışma literatürde siyaset-namelere karşılık kullanılan “hükümdar aynaları” tanımlamasının yerine “idare kandilleri” ifadesini önermektedir. İdare kandillerinin benzerlik ve farklılıkları dikkate alınarak yapılan tasnifler, eserlerin idari nasihatlerinde öne çıkan unsurlarının referans alınmasıyla şekillenmektedir.
Ahlaki, siyasi ve idari olarak adaletin nasıl sağlanacağına yönelik tavsiyeler içeren “siyasetnameler” ile devletin varlığının sebebi olarak görülen adaletin sağlanması için hükümdarlar tarafından verilen emirleri içeren “adaletnameler”, Türk ve İslam devlet geleneğinde önemli yeri olan eserlerdir. “Etik Çerçeve”ler ise günümüzde etik sorunlar, ikilemler ortaya çıktığında karar vericilerin en az değer harcanmasına yönelik olarak rasyonel karar vermelerini kolaylaştırmak, kararların nesnelleşmesine yardımcı olmak için hazırlanmış kılavuzlardır. Bu çalışmada siyasetnameler ve adaletnameler ile günümüz etik çerçeve belgeleri karşılaştırılarak özellikle adalet kavramı temelinde ortak özellikleri, siyasetnameler ve adaletnamelerin felsefi önemi, günümüz etik çerçeveleri ile benzerlikleri incelenmiştir. İnceleme sonucunda siyasetnameler ve adaletnameler ile günümüz etik çerçeve dokümanları karşılaştırıldığında ortak özelliklerinin, benzerlik ve farklılıklarının olduğu görülmüştür. Türk ve İslam devletlerinde böylesi bir felsefi zemin olmasına karşın günümüz Türkiye’sinde adalet kavramına dayalı etik çerçeve belgeleri bulunmamaktadır. Geçmişte olduğu gibi bugün de etik sorunlar yaşanan alanlarda etik çerçeve oluşturabilmek için yetkin kişiler ve kurumlar tarafından belgeler, kılavuzlar hazırlanması gerekmektedir.
Bu çalışma XVII. yüzyıl sonu ile XVIII. yüzyıl başlarında Diyarbekir’e bağlı Çemişgezek, Sağman, Pertek ve Mazgird sancağı malikâne mutasarrıfı Küçük Ali’nin yerel bir güç olarak yönetim anlayışını ve tasarruf pratiklerini incelenmektedir. Osmanlı taşrasında bir memurun, güç odaklarına ve halka boyun eğdirmesinde kilit rol oynayan nüanslardan biri zulümdü. Yerelde zulüm yoluyla gücünü arttırmaya çalışan Küçük Ali, kendisine finansal bir alt yapı oluştururken güçlü aktörler ile iletişim halinde olmayı ihmal etmemişti. Bu aktörlerden biri eşkıyaydı. Eşkıyayı bertaraf etme noktasında yetersiz kalan yönetim, Küçük Ali’den yardım istemişti. Bu yardım ile iktidarın taşradaki paydaşları açık şekilde ortaya çıkmıştı. Yönetimin, paydaşlar karşısında iktidardan yardım istemesi gayri nizami hareketleri daha da arttırmıştı. Tüm bu zulüm ve keyfi davranışlar halkı bezdirme noktasına getirmişti. Halk bu noktada kaygılarını ifade edebileceği bir alanı yani mahkemeyi tercih etmişti. Taşradan merkeze uzanan hak arayış çabasında halkın şikâyetlerinin temel gayesi, adaletsizliği adalet ile terbiye etmekti. Osmanlı taşrasında yerel güç aktörü Küçük Ali’nin adaletsizliği karşısında adaletten adalet talep eden ve haksızlığın hakkına odaklanan bu çalışma ağırlıklı olarak Mühimme Defterleri, Diyarbekir Ahkâm Defterleri, Atik Şikâyet Defterleri ve muhtelif bireysel belgelerden oluşmaktadır. Bunun yanı sıra yazılı telif eserlerden istifade edilmiştir.
Siyasetin bir tarafıyla bilinen bir tarafıyla yapılan bir iş olduğu malumdur. Bu durum siyaseti aynı anda hem ilim hem de sanat haline getirir. Klasik dönemde ilim anlayışının modern dönemin aksine çok daha geniş bir değerlendirme biçimine sahip olması farklı ihtisas sahalarındaki ulemayı siyaset ilmi ile de iştigal etmeye iter. Bu doğrultuda neşredilen siyasetnamelerde hükümdar-ulema ilişkileri eserlerin değişmez unsurlarından biri haline gelir. Alimler bir taraftan hükümdar-ulema ilişkilerine dair genellemeler yaparken diğer taraftan hükümdarın kendisine yönelik muamelesini de şekillendirmeye çalışır. Bu doğrultuda hükümdar ilme ve alime hürmet etmeye teşvik edilir. Ulemanın ilmi çalışmaları dünyevî endişelerden bağımsız bir şekilde gerçekleştirebilmesi için maddi refahını sağlaması talep edilir. Gerçek alim sahte alim ayrımına giderek hükümdarı kendi şahıs ve grubunu takviye diğerlerini ise tasfiye etmeye yönlendirme çabası gösterilir. Eserlerde hükümdar-ulema ilişkileri bakımından ideal bir yapının idrak ve izahı ile realiteye istikamet verilmesi arasındaki gerilim açık bir şekilde hissedilir. Bu istikamette çalışmada İslam siyaset düşüncesi çerçevesinde telif edilmiş siyasetnamelerde hükümdar-ulema ilişkilerinin ne şekilde ve hangi motivasyonlar etrafında ele alındığının tespit edilmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda çalışmada farklı dönemlerde yaşamış, farklı devletlerin tebaası olmuş müelliflerin siyasetnameleri mukayeseli bir şekilde tetkik edilmiştir. Çalışma neticesinde varılan sonuç siyasetnamelerde verilen tavsiyelerin hükümdarı ulemaya danışmaya teşvik etmek üzerine kurgulandığı, bu eserleri telif eden ulemanın da bir taraftan devletin diğer taraftan şahsiyetinin ikbalini temin etme gayreti gösterdiği olmuştur.
Bu çalışma Osmanlı Devleti"nin dini düşünce yapısının tarihsel açıdan şekillenme ve kurumsallaşma evrelerinin Sünnîlik ekseninde nasıl şekillendiğini arka planıyla birlikte incelemektedir. Bahse konu olan birçok araştırmacının çalışması, kuruluş döneminde devralınan ve sonrasında şekillenen Sünnî devlet aklının belli bir ahenge sahip olup olmadığı hususunda çeşitli argümanları konu edinmektedir. Araştırmamızda bu mevzuları da dikkate alarak ehl-i sünnet kavramı özelinde Osmanlı Sünnîliği"nin nasıl şekillendiği ve bunun devlet yönetme pratiğine nasıl etki ettiği tartışılmaktadır. Bilhassa Safevî deneyimiyle şekillenen ve akabinde genişleyen, Osmanlı "öteki" söylemi, İslam"ın hamilik rolüne girişme ve evrensel İmparatorluk iddiası, dini düşünce yapısı etrafında şekillenmiştir. Çalışmamızda olgusal bakış açısı üzerinden söz konusu sürecin izleri takip edilerek devralınan ve gelinen noktada kemikleşen Osmanlı Sünnî devlet aklının dinamiklerini etkileyen tarihsel aşamalar irdelenmektedir.
Bu çalışmada Türk yönetim düşüncesinin öncü düşünürlerinden Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig başlıklı eserinde ortaya koyduğu ideal yönetici ve yönetim anlayışı, İbn Haldun’un Mukaddime adlı eserinde analiz ettiği yönetim biçimleri ve yönetici tipleri tasnifi ve değerlendirmesinden hareketle incelenmiştir. İbn Haldun, ideal yönetimin temel kriterini halkın yararına hizmet etmek olarak belirlerken yönetimin halkın yararına olacak biçimde hizmet etmesinin şartını da yasaya bağlılık olarak belirler. Yusuf Has Hacib’e göre de ideal yönetimin temel kriteri halkın yararını gözeterek yönetmesidir ve yönetimin halkın yararına hizmet edecek biçimde yönetebilmesinin en temel şartı töreye uygun hareket etmesidir.
This study analyzes politics tradition in Sunn political thought in terms of exploring the problem of just ruling. In the relevant literature, the dominant approach considers Siyāsatnāmas as ethical advice in general and regards them as ineffective against an un-just ruler who has no ethical concern. This study criticizes this dominant view by claiming that in addition to the religious / ethical argument to promote a just rule, the Siyāsatnāma tradition develops a second argument designed specifically for an unjust ruler who ignores ethi-cal advice. This second argument is ignored by the dominant position about the Siyāsatnāma tradition. I have called it self-interest argument in this study. An unjust ruler's self interest is to maintain, empower, and hand down his power to his descendants. The self-interest argument tries to convince a ruler who dismisses ethical advice to adopt just ruling by revealing that even for an unjust ruler the best strategy is just ruling to reach for his worldly aims.
Kamu yönetimlerinin değerlere dayalı bir işleyiş sergileyerek kamu hizmetlerini sunabilmeleri açısından kamuda “ahlakilik” çıtasının yükseltilmesine katkı sunacak olan “etik yönetim gerekliliklerinin” yerine getirilmesi temel bir zorunluluktur. Bugün OECD gibi uluslar arası kuruluşların ülkelerin kamu yönetimlerinde kamu dürüstlüğünün ve bu bağlamda etik yönetim anlayış ve kültürünün gelişmesi için önerdikleri “etik altyapı” veya “kamu dürüstlüğü stratejisi” gibi yönetim çerçeveleri, sundukları vizyonla günümüz kamu yönetiminde karşılaşılan sorunları çözmede önemli bir rehberlik desteği sağlamaktadır. Ancak, etik yönetimin “kültürel” boyutu dikkate alındığında ülkelerin kültürel kaynaklarında mevcut olan kadim bilgilerin gün ışığına çıkarılması da kamu yönetiminde etik sorunlara çözüm bulmayı hedefleyen uluslar arası yaklaşımların yerel düzeyde tutarlılığını ortaya koymada ve iyi uygulama modellerini geliştirmede yol gösterici olacaktır. Etik yönetim gerekliliklerinin kültürel zemininin ortaya konulmasında günümüz ve gelecek insanına kılavuzluk edecek olan ve kadim bilgi kaynakları arasında yer alan eserlerden birisi de Büyük Selçuklu Devleti Veziri Nizamülmülk’ün “Siyasetname” adlı eseridir. Bu eser, okuyucusuna sunduğu iyi yönetim esaslarıyla aynı zamanda etik yönetimin güçlendirilmesine yönelik yeni anlayışların gelişmesine de katkı sunmaktadır. Günümüzdeki kurumsal ve kavramsal değişimlere rağmen eserin, genel anlamda OECD’nin geliştirmiş olduğu yönetim çerçevelerine karşılık gelen tavsiyeler içerdiğini söylemek mümkündür. Bu nedenle çalışmamızın amacının zengin kültürel kaynaklarımız arasında ayrıcalıklı bir konuma sahip olan Nizamülk’ün Siyasetnamesi’nde etik yönetim gerekliliklerine dair yönetim tavsiyeleri hakkında farkındalık artırmak olduğunu ifade edebiliriz.
Toplumların kültür ve düşünce hayatlarındaki gelişmeler, farklı disiplinlerin sunduğu verilerle incelenmeye çalışılmıştır. Kültürel yaşantıları ve düşünce dizgelerini yansıtması bakımından siyasetnameler de bu incelemelere konu edilmiştir. Bu anlayış doğrultusunda, 16. yüzyılda kaleme alınmış bir siyasetname olan Umurü’l-Ümera’nın içeriğinin önemli parçalarından biri olan adalet kavramı, dilbilim ve felsefenin kesişim alanında konumlanan söylem çözümlemesi yöntemiyle değerlendirilmeye çalışılacaktır. Söylem, bir iktidar pratiği olarak ele alındığında iktidarın meşrulaş(tırıl)masına hizmet eden her bir öge bu söylemin bileşeni durumundadır. Karmaşa ortamından çıkılarak toplumsal düzenin tesis edilmesini ve denklik ilişkisi gözetilerek toplumun tüm bireylerinin eşit haklar çerçevesinde yaşamasını önceleyen adalet kavramı, Umurü’l-Ümera’da belirtilen duruma koşut olarak iktidar aracı niteliğiyle işletim alanı bulmuştur. Adalet, yerine göre defter, kılıç, kalem, ayna gibi eğretilemeler üzerinden söylemleştirilmiştir. Adalet dairesi perspektifiyle de devlet ve toplumun sürekliliğinin birbirine bağlı olduğu düşüncesi ortaya konulmuştur. Bu söylemsel oluşumlar tarihsel anekdotlarla pekiştirilmiş, bu bağlamda yöneten-yönetilen ilişkisinin sınırları gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Devlet ve toplum düzeninin ancak adaletle sağlanacağı, adaletin olmadığı durumlarda zulüm ve dolayısıyla kargaşa ortamının baş göstereceği düşüncesi, eserin temel söylemsel görünümünü yansıtmaktadır. Bu noktada adaletin, toplumun bütün kesimlerini kapsaması gerektiği dile getirilerek evrensel olma niteliğiyle ön plana çıkarıldığını söylemek olanaklıdır. Bu çalışmada Umurü’l-Ümera, adalet kavramı merkezinde Türk siyasetname geleneği de göz önünde bulundurularak Fransız düşünür Michel Foucault’nun söylem ve iktidar belirlemeleri çerçevesinde incelenecektir.
ResearchGate has not been able to resolve any references for this publication.