ArticlePDF Available

Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf

Authors:

Abstract

İhtilaf tabii, fıtrî bir olgudur. İnsanın olduğu yerde tarih boyunca farklı görüş ve anlayışlar hep var olmuştur. Fıkhî ihtilafları değerlendirirken de bu gerçekliği dikkate almak gerekir. İslam hukuk tarihi boyunca naslara ve icmâya aykırı olan, İslam’ın genel ilke ve prensipleriyle ters düşen ihtilaflar tasvip edilmemiştir. İçtihada açık olan konularda liyakat sahibi fakihlerce usulüne uygun şekilde yapılan içtihatlar ve bunun sonucu ortaya çıkan ihtilaflar ise bir rahmet sebebi olarak değerlendirilmiştir. Sahâbe ve sonraki dönemlerde İslam hukukçuları birçok meselede ihtilaf etmişlerdir. Bu durum, bazı marjinal görüşler dışında, bir fitne sebebi olarak görülmemiştir. İlk dönemlerde daha anlayışla karşılanan ve düşüncede zenginlik kabul edilen ihtilaf-lar, hicrî 2. asırdan sonra eleştirilmeye ve meşrûiyeti sorgulanmaya başlamıştır. İhtilafı yasaklayan bazı âyetlerin genel hükümleri de buna dayanak olarak gösterilmiştir.Hz. Peygamberin sağlığında iken sahâbe arasında yaşanan bazı ihtilaflar, Allah’ın elçisi tarafından çözüme kavuşturulmuştur. Bu dönemde gerçek anlamıyla bir ihtilaf-tan söz edilemez. Hz. Peygamberin vefatıyla birlikte vahiy kesildiği ve ihtilafların çözüm mercii kalmadığından, ciddi anlamda ilk ihtilafların baş gösterdiğini söyleyebiliriz. İlgili nas veya hükme ulaşmamış olmak, hadisin sağlam bir kaynaktan ulaşmamış olması, farklı anlayışlar, farklı yorumlamalar, unutma ve yanılmalar, sahabe döneminin başlıca ihtilaf sebepleri olarak zikredilebilir. Tabiîn dönemde ortaya çıkan ihtilaflar daha çok mekân ve bölgeye dayalı ithilâflardır. Sözün hakikat veya mecazî anlamda kullanılması, hadisin bilinip bilinmemesi, hadisin sıhhati, içtihat bilgi ve usûlünün farklılığı ve sosyal çevre başlıca ihtilaf sebepleri arasındadır. Fetihlerle birlikte ortaya çıkan yeni kültür ve anlayışlar, re’y ve hadis ekollerinin etkisi, delile, dil ve coğrafyaya bağlı ihtilaflar da tâbiînin döneminde yaşanan ihtilafların sebepleri arasındadır. Hicrî ikinci yüzyılın başlangıcından dördüncü yüzyılın ortalarına kadar devam eden müçtehit imamlar döneminde, İslam ülkesinin sınırları İspanya ve Çin’e kadar ulaşmış, sosyal ve kültürel hareketlilik artmıştır. Kur’an ve Sünnete ilişkin kapsamlı yorumlar, sahâbe ve tâbiîn fakihlerinin içtihatlarından oluşan zengin birikim, İslam fıkhının sistemleştirilmesinde güçlü bir veri oluşturmuştur. Tâbiîn döneminde temel eğilimler etrafında bir ekolleşme yaşanırken, bu dönemde söz konusu ekoller içinden “mezhep” adıyla şahıs merkezli yeni bir hukukî yapılanma ortaya çıkmıştır.Hicrî dördüncü asrın ikinci yarısından Bağdat’ın Moğollar tarafından ele geçirilmesine kadar devam eden süreyi kapsayan “mezhep ve literatür merkezli gelişme dönemi”ne taklit olgusu damgasını vurmuştur. Bu dönemde mutlak içtihat faaliyetleri giderek azalmış, belli bir mezhebe ve önceki içtihatlara sıkı sıkıya bağlı kalma ön plana çıkmış-tır. Bu dönem, aynı zamanda fıkhın kavram, teori ve usûl bağlamında olgunlaştığı ve gelenek halinde kökleştiği bir dönemdir. Bu yüzden “istikrar dönemi” veya “kurumsallaşma dönemi” diyenler de vardır. Bu dönemde mutlak içtihat devri sona erdiğinden, her mezhebin mensupları kendi imamlarına bağlanmıştır. İslam hukuku, günümüzde dünya genelinde sayıları iki milyara yaklaşan Müslüman toplumlarda hayatı düzenlemedeki etkisini sürdürmektedir. Sosyal hayatın her alanında çok yönlü gelişmelerin yaşandığı, buna bağlı olarak hukukî problemlerin arttığı ve derinleştiği günümüzde, İslam hukuku alanında yapılan çalışmaların bir kısmı kanunlaştırma düzeyinde bir kısmı da başta üniversiteler olmak üzere resmî ve sivil alanda akademik düzeyde sürmektedir. Fetva merkezli çalışan birçok kurul ve oluşumların yanı sıra, üniversiteler bünyesinde yapılan bilimsel çalışmaların da günümüz fıkıh problemlerinin çözümüne ışık tuttuğu, hukukî temelden yoksun ihtilafların ortadan kaldırılmasına yardımcı olduğu ve sağduyulu yaklaşımların gelişmesine katkı sağladığını söyleyebiliriz.
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Araştırma Makalesi/Research Article Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020), 927-960
Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Yüksel Salman
Dr. Öğr. Üyesi, Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi (ROR ID: 05ryemn72)
İslami İlimler Fakültesi, İslam Hukuku Anabilim Dalı
Assistant Professor Dr., University of Ankara Yıldırım Beyazıt, Faculty of Islamic Studies Department of Islamic Law
Ankara/Turkey
ysalman67@hotmail.com
ORCID: 0000-0001-5747-9639
Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development
Abstract
Ikhtilaf (differences of opinion on religious matters) is a natural phenomenon. Throughout the
history, different views and understandings have always existed. This fact should be taken into
account while evaluating the ikhtilaf on fiqh (jurisprudence) matters. The ikhtilaf that are in
contradiction with the nass, the ijma, and the general tenets and principles of Islam have not
been approved throughout the history of Islamic law. The duly-conducted ijtihad made by the
qualified fuqaha (fiqh scholars) on matters open to ijtihad, and the ikhtilaf that occurring as their
consequence are, however, evaluated as a reason for mercy. The scholars of Islamic law in the
period of the Companions and the subsequent periods have had disagreements on many issues.
However, this situation was not seen as a reason for dissension (fitnah) except for some marginal
views. While the differences of opinion were met with more understanding and accepted as
richness in thought, they began to be criticized and their legitimacy to be questioned after the
second Hijri century. General rulings of some verses that prohibit ikhtilaf were shown as the
basis for this approach.
Differences of opinion while the Prophet was still alive were resolved by the Messenger of
Allah himself. Therefore, it is not possible to mention about an ikhtilaf in the real sense in that
period. But since the revelation stopped and no source of resolution left with his demise, we
can say that the first serious differences of opinion arose. The main reasons for ikhtilaf in the
period of the Companions can be counted as not reaching the related nass or ruling, the fact
that the hadith has not come through an.
The differences of opinion that arose in the period of tabi’un (successors of companions) were
mostly based on place and region. Main reasons for the ikhtilaf in that period are the use of
words literally or metaphorically, the hadith’s being known or not, the authenticity of the
hadith, difference of knowledge and method of ijtihad, and social circle. The new cultures and
understandings emerged with the conquests, the effects of ra’y and hadith schools, and dif-
ferences of opinion resulting from evidence, language, and geography are among other rea-
sons for the ikhtilaf in tabi’un period.
İntihal Taraması/Plagiarism Detection: Bu makale intihal taramasından geçirildi/This paper was checked for plagiarism
Gel/Received: 31 Mayıs/May 2020 | Kabul/Accepted: 02 Eyl/September 2020 | Yan/Published: 20 Eylül/September 2020
Atıf/Cite as: ksel Salman, “Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf = Ikhtilaf in Islamic Law
in the Context of its Emergence and Historical Development”, Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020), 927-960.
https://doi.org/ 10.37697/eskiyeni.745925
Copyright © Anadolu İlahiyat Akademisi/Anatolian Theological Academy, 06050, Ankara, Turkey | www.anilakademi.com
CC BY-NC 4.0 | This paper is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial License
928 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
Borders of the Islamic state reached Spain and China, and social and cultural dynamism in-
creased in the period of mujtahid imams, from the beginning of the 2nd century to the 4th
century after Hijrah. Comprehensive interpretations of the Qur’an and the Sunnah, and the
rich accumulation consisting of the ijtihad of Companions and fuqaha tabi’un have formed
massive data for the systematization of Islamic fiqh. While the schooling was around basic
trends in the period of tabi’un, in this period, a person-centered new legal structure called
“madhhab” (Islamic jurisprudence school) emerged among these schools.
The phenomenon of imitation left its mark on the “madhhab and literature-centered devel-
opment period” starting with the second half of the 4th century after Hijrah and continuing
until the conquest of Baghdad by the Mongols. Absolute ijtihad (ijtihad al-mutlaq) gradually
decreased in this period while strict adherence to a certain madhhab and previous ijtihads
came to the fore. This period is also the one when Islamic jurisprudence matured in the con-
text of concept, theory and method, and settled as a tradition. For this reason, this period is
also called “the period of stability” or “the period of institutionalization” by some. As the
absolute ijtihad era ended in this period, followers of each madhhab adhered to their imam.
Islamic law continues to have an effect on organizing life in Muslim societies, whose number
is today close to two billion worldwide. In today’s world where multidimensional develop-
ments are experienced in every field of social life and thus legal problems are increasing and
deepening, some of the studies in Islamic law continue at legislation level while others are
held at the academic level in the official and civil field, particularly in universities.
We can say that in addition to many boards and organizations that focus on fatwa, scientific
studies conducted in universities also shed light on the solution of today’s jurisprudential
problems, help to eliminate the legally-baseless ikhtilaf, and contribute to the development of
common-sense approaches.
In this study, by which we tried to reveal the emergence and historical development of ikhtil-
af in the Islamic law, the political factors affecting the course of ikhtilaf, the environmental
factors, the elements regarding time and geography, and the differences of methods adopted
by Islamic jurists are discussed. Contemporary studies on Islamic law are also included in
addition to the classical sources of fiqh. This study aims to position the fact of ikhtilaf correct-
ly and to draw attention to its legal nature. Understanding the ikhtilaf and its historical
course will open the door to comprehending the reasons behind different opinions in Islamic
law and to richness in views. It will also make significant contributions to prevention of
ikhtilaf-based separations.
It is a fact that it is impossible to imagine a world without ikhtilaf. Although it is a well-
intended thought to expect all mujtahids to have the same opinion or everyone to obey an
opinion in subjects open to ijtihad, we need to state that it does not have religious, legal or
rational basis. What really matters is to accept the fact of ikhtilaf, comprehend its legal na-
ture, and evaluate it as a different horizon.
Keywords
Islamic Law, Ikthilaf, Khilaf, Ikthilaf on Fiqh, Different Opinion, Secession
Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Öz
İhtilaf tabii, fıtrî bir olgudur. İnsanın olduğu yerde tarih boyunca farklı görüş ve anlayışlar hep
var olmuştur. Fıkhî ihtilafları değerlendirirken de bu gerçekliği dikkate almak gerekir. İslam
hukuk tarihi boyunca naslara ve icmâya aykırı olan, İslam’ın genel ilke ve prensipleriyle ters
düşen ihtilaflar tasvip edilmemiştir. İçtihada açık olan konularda liyakat sahibi fakihlerce
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 929
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
usulüne uygun şekilde yapılan içtihatlar ve bunun sonucu ortaya çıkan ihtilaflar ise bir rah-
met sebebi olarak değerlendirilmiştir. Sahâbe ve sonraki dönemlerde İslam hukukçuları birçok
meselede ihtilaf etmişlerdir. Bu durum, bazı marjinal görüşler dışında, bir fitne sebebi olarak
görülmemiştir.
İlk dönemlerde daha anlayışla karşılanan ve düşüncede zenginlik kabul edilen ihtilaflar, hic
2. asırdan sonra eleştirilmeye ve meşrûiyeti sorgulanmaya başlamıştır. İhtilafı yasaklayan bazı
âyetlerin genel hükümleri de buna dayanak olarak gösterilmiştir.
Hz. Peygamberin sağlığında iken sahâbe arasında yaşanan bazı ihtilaflar, Allah’ın elçisi tara-
fından çözüme kavuşturulmuştur. Bu dönemde gerçek anlamıyla bir ihtilaftan söz edilemez.
Hz. Peygamberin vefatıyla birlikte vahiy kesildiği ve ihtilafların çözüm mercii kalmadığından,
ciddi anlamda ilk ihtilafların baş gösterdiğini söyleyebiliriz. İlgili nas veya hükme ulaşmamış
olmak, hadisin sağlam bir kaynaktan ulaşmamış olması, farklı anlayışlar, farklı yorumlamalar,
unutma ve yanılmalar, sahabe döneminin başlıca ihtilaf sebepleri olarak zikredilebilir.
Tabiîn dönemde ortaya çıkan ihtilaflar daha çok mekân ve bölgeye dayalı ithilâflardır. Sözün
hakikat veya mecazî anlamda kullanılması, hadisin bilinip bilinmemesi, hadisin sıhhati, içtihat
bilgi ve usûlünün farklılığı ve sosyal çevre başlıca ihtilaf sebepleri arasındadır. Fetihlerle
birlikte ortaya çıkan yeni kültür ve anlayışlar, re’y ve hadis ekollerinin etkisi, delile, dil ve
coğrafyaya bağlı ihtilaflar da tâbiînin döneminde yaşanan ihtilafların sebepleri arasındadır.
Hicrî ikinci yüzyılın başlangıcından dördüncü yüzyılın ortalarına kadar devam eden müçtehit
imamlar döneminde, İslam ülkesinin sınırları İspanya ve Çin’e kadar ulaşmış, sosyal ve kültü-
rel hareketlilik artmıştır. Kur’an ve Sünnete ilişkin kapsamlı yorumlar, sahâbe ve tâbiîn fakihle-
rinin içtihatlarından oluşan zengin birikim, İslam fıkhının sistemleştirilmesinde güçlü bir veri
oluşturmuştur. Tâbiîn döneminde temel eğilimler etrafında bir ekolleşme yaşanırken, bu dö-
nemde söz konusu ekoller içinden “mezhep” adıyla şahıs merkezli yeni bir hukukî yapılanma
ortaya çıkmıştır.
Hicrî dördüncü asrın ikinci yarısından Bağdat’ın Moğollar tarafından ele geçirilmesine kadar
devam eden süreyi kapsayan “mezhep ve literatür merkezli gelişme dönemi”ne taklit olgusu
damgasını vurmuştur. Bu dönemde mutlak içtihat faaliyetleri giderek azalmış, belli bir mez-
hebe ve önceki içtihatlara sıkı sıkıya bağlı kalma ön plana çıkmıştır. Bu dönem, aynı zamanda
fıkhın kavram, teori ve usûl bağlamında olgunlaştığı ve gelenek halinde kökleştiği bir dönem-
dir. Bu yüzden “istikrar dönemi” veya “kurumsallaşma dönemidiyenler de vardır. Bu dö-
nemde mutlak içtihat devri sona erdiğinden, her mezhebin mensupları kendi imamlarına
bağlanmıştır.
İslam hukuku, günümüzde dünya genelinde sayıları iki milyara yaklaşan Müslüman toplum-
larda hayatı düzenlemedeki etkisini sürdürmektedir. Sosyal hayatın her alanında çok yönlü
gelişmelerin yaşandığı, buna bağlı olarak hukuproblemlerin arttığı ve derinleştiği günü-
müzde, İslam hukuku alanında yapılan çalışmaların bir kısmı kanunlaştırma düzeyinde bir
kısmı da başta üniversiteler olmak üzere resmî ve sivil alanda akademik düzeyde sürmektedir.
Fetva merkezli çalışan birçok kurul ve oluşumların yanı sıra, üniversiteler bünyesinde yapılan
bilimsel çalışmaların da günümüz fıkıh problemlerinin çözümüne ışık tuttuğu, hukukî temel-
den yoksun ihtilafların ortadan kaldırılmasına yardımcı olduğu ve sağduyulu yaklaşımların
gelişmesine katkı sağladığını söyleyebiliriz.
İslam hukukunda ihtilafın doğuşu ve tarihsel süreçteki gelişimini ortaya koymaya çalıştığımız
bu çalışmada, ihtilafın tarihsel süreçteki seyrini etkileyen siyasî etkenler, çevre faktörü, za-
man ve coğrafyaya bağlı unsurlar ile İslam hukukçularının benimsediği yönteme dayalı farklı-
lıklara temas edilmiştir. Çalışmada klasik fıkıh kaynaklarının yanı sıra, bu alanda yapılan
930 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
çağdaş İslam hukuku çalışmalarına da ağırlıklı olarak yer verilmiştir. Çalışmanın amacı, ihtilaf
gerçeğini doğru konumlandırmak, ihtilafın hukukî niteliğine dikkat çekmektir. İhtilafı ve
tarihsel süreçteki seyrini doğru anlamak, İslam hukukundaki farkgörüşlerin gerekçelerini
kavramaya ve fikirde zenginliğe kapı aralayacaktır. İhtilaf temelli ayrışmalaönlemede de
önemli katkılar sağlayacaktır.
Şu bir gerçek ki ihtilafsız bir dünya tasavvur etmek imkânsızdır. İçtihada açık konularda bütün
müçtehitlerin aynı kanaate sahip olmasını veya bir görüşe herkesin tabi olmasını beklemek,
ihtilafı ortadan kaldırmak gibi temelde iyi niyete dayalı bir düşünce olsa da bunun dinî, hu-
kukî ve rasyonel zemini olmadığını ifade etmeliyiz. Aslolan ihtilaf gerçeğini kabul etmek,
hukukî niteliğini kavramak ve farklı bir ufuk olarak değerlendirebilmektir.
Anahtar Kelimeler
İslam Hukuku, İhtilaf, Hilâf, Fıkhî İhtilaf, Farklı Görüş, İftirak
Giriş
Her insan ayrı bir değer ve farklı bir dünyadır. İnsanların fikirleri, eğilimleri,
hadiseler karşısındaki tutum ve davranışları aynı değildir. Kavrayış ve zekâ düzeyi,
mesleki bilgi ve beceri, teknik, sanat, edebiyat ve ilme yatkınlık kişiden kişiye göre
değişkenlik arz eder. İnsanın doğuştan sahip olduğu ve zamanla geliştirdiği kişisel
özellikleri fıtratın bir yansıması ve doğal ihtilaf sebebidir.
İnsanları birbirine yaklaştıran, paylaşma ve dayanışmayı artıran bu farklılıklar
hayatın bir gerçeğidir. Her meslekten insana ihtiyaç duyulan bir dünyada, farklı
kabiliyetler insanlık ailesi için birer zenginlik, kolaylık ve genişlik sebebidir. Hayatın
devamı için de toplumsal bir zarurettir. Kur’an-ı Kerim’de, Allah’ın insanları yeryü-
zünde halifeler kıldığına ve verdiği nimetler konusunda imtihan etmek için bazıla-
rını üstün kıldığına değinilmesi dikkat çekicidir.
1
Yine “…Dünya hayatında onların
geçimlerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine gördürmeleri için (çeşitli alanlarda)
kimini kimine, derece derece üstün kıldık…”
2
âyetiyle kişisel farklılıkların kolektif çalışma
vesilesi ve hayatın devamı için de gerekli olduğuna vurgu yapılması anlamlıdır.
Her biri değerli bir bütünün parçası ve Sünnetullah’ın bir yansıması kabul
edebileceğimiz bu farklılıklar “tabii ihtilaf” olarak değerlendirilmiştir.
3
Bireyler,
topluluklar, bilimsel ve felsefî oluşumlar arasında ortaya çıkan ve gelişen farklılıklar
ise “kesbî ihtilaf” olarak nitelendirilmiştir. Bu bağlamdaki bir ihtilafta her görüş
sahibi kendi fikrinin doğru, karşı tarafın ise hatalı olduğunu kabul etmektedir.
4
Fık
ihtilafları da bu kapsamda değerlendirmek mümkündür.
5
Şunu da belirtelim ki
görüş ayrılığı, taraflar arasında asgari müştereklerin varlığının bir göstergesidir.
6
1
Kur’an Yolu Meâli, haz. Hayreddin Karaman vd. (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2017), el-
En‘âm 6/165.
2
ez-Zuhruf 43/32.
3
Şükrü Özen, “İhtilaf”, rkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 2004), 21/565.
4
Ebu’l-sım Hüseyin b. Muhammed Râgıb Isfahânî, el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân (Mekke: Mektebetü
Nezzâr Mustafa el-z, 2009), 1/207.
5
Ali b. Muhammed b. es-Seyyid Şerîf Cürcânî, et-Ta’rîfât (b.y.: y.y., ts.), 101.
6
Özen, “İhtilaf”, 21/565.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 931
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Bu çalışmada ihtilaf, doğuşu, tarihsel süreçteki dönemsel özellikleri ve İslam
hukukuna yansıyan yönleriyle ele alınacaktır. Her dönemin kendine özgü ilmî, siyasî
yapısı, sosyal ve çevresel şartları ve bunların İslam hukukuna yansımaları bulundu-
ğundan, kronolojik bir okuma yapılmaya çalışılacaktır. Kuşkusuz sebep ve sonuçla-
rıyla bütün fıkhî ihtilafları ortaya koymak, bu çalışmanın boyutlarını aşacak kadar
geniştir. Bu itibarla ihtilaflar, öne çıkan yönleriyle ele alınacak ve yeri geldiğince
ihtilaf örneklerine yer verilecektir.
İslam hukuk tarihinde önemli bir yer tutan “ihtilaf”ı doğru anlamak, hukuk
ekolleri arasındaki farklılıkların gerekçelerini yakından tanımaya, düşüncede zen-
ginliğe ve görüşlere saygı göstermeye kapı aralayacaktır. İhtilafa dayalı ayrışmaları
önlemede, hasmâne tutum ve davranışları azaltmada da etkili olacağını söyleyebili-
riz.
1. İhtilaf ve Hilâf
Geride kalmak, anlaşmazlık, görüş ayrılığı, çekişmek, farklı görüşü benimse-
mek, karşı gelmek gibi anlamlara gelen “h-l-f” kelimesinden türeyen ihtilaf,
7
bir
kavram olarak söz veya davranışta birinin tuttuğu yolun dışında bir yolu benimse-
mektir.
8
Bir konuda birliğin oluşmaması, söz veya davranışta iki taraftan birinin diğeri-
ni ilzam etmesi, bir hususta görüşlerin ve yöntemin birbirinden farklı olması anlam-
larına da gelmektedir.
9
İhtilafın delile dayandığı, aynı kökten gelen hilâf kavramının
ise böyle olmadığı ifade edilmekle birlikte, hilâf ve ihtilaf kavramlarını aynı anlamda
kullanan âlimler de vardır.
10
İhtilaf, bir konuda yol/yöntem ayrı olsa da amacın bir olması, hilâf ise hem yo-
lun/yöntemin hem de gayenin farklı olması anlamında da kullanılmıştır.
11
İhtilaf,
görüşler arasında güçlü ve zayıf ayrıyapmayıp tarafsız kalma anlamı taşıması
sebebiyle, olumlu bir çağrışıma sahiptir. Hilâf ise bir görüşü benimseme, savunma
ve karşı görüşlere tavır alışı ifade etmektedir.
12
Denilebilir ki hilâf, işin özü ve aslıyla,
ihtilaf ise, şekil ve lafızdaki farklılık ile yakından ilgilidir.
2. İslam Hukukunun Karakteristik Yapısı ve İhtilaf
Naslar sınırlı, insanların karşılaştıkları meseleler ise sınırsızdır. Kur’an ve
7
İbrahim Üneys vd., el-Mu‘cemü’l-vesît stanbul: el-Mektebetü’l-İslâmiyye, ts.), 1/251.
8
Ebu’l-Fadl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükrim İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab (Kahire: Dâru’l-Fikr,1990), 9/90-
91.
9
Muhammed Avvâme, Edebü’l ihtilâf fî mesâili’l-ilmi ve’ddîn (Beyrut:ru’l-Beşâir el-İslâmiyye, 1997), 8.
10
Mahmud Abdullatîf Mahmud, el-İhtilâfâtu’l-khiyye lede’l-itticâhâti’l-İsmiyye el-muâra (Mansûra: Dâru’l-
Vefâ, 2008), 14; Ahmed b. Muhammed el-Ensârî, Âru ihtilâfi’l-fukahâ fi’ş-şerîa (Riyad: Mektebetü Rüşd,
1996), 8.
11
Avvâme, Edebü’l-ihtilâf, 8-9.
12
Halis Demir, “Hanefi Mezhebinde Hilâf Literatürü”, Cumhuriyet niversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 19/2
(Aralık 2015),114.
932 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
Sünnet, çoğu zaman evrensel hükümler ve ilkeler koymuştur. Evlenilmesi yasak
olan kişiler, evliliğin sona ermesi akabinde kadınların iddeti, miras hisseleri ve
had cezaları gibi sınırlı sayılabilecek hükümler dışında ayrıntılara girilmemiş,
genel olarak evrensel nitelikte ilke ve hükümler konulmuştur. Bu ilkelerin farklı
özelliklere sahip zaman ve coğrafyalarda nasıl uygulanacağı, başka bir ifadeyle
evrensel olan nasların sürekli değişebilen pratik olaylara uygulanmasıyla nas-
lardaki sürekliliğin nasıl sağlanacağı meselesi tarih boyunca güncelliğini koru-
muştur. Nasları anlama, yorumlama ve fıkhî meselelerin çözümüne ilişkin geliş-
tirilen yöntem ve yaklaşım biçimini ifade eden mezhepler, bu konuda oluşan
düşünce sisteminin bir yansımasıdır.
İslam hukuk tarihi boyunca Kitap ve sünnetin açıkça hükmünü ortaya koydu-
ğu ve ümmetin üzerinde ittifak ettiği konularda ihtilaf doğru karşılanmazken, sübût
ve delalet yönüyle kesinliğin bulunmadığı hallerde ihtilaf genel olarak olağan karşı-
lanmıştır.
13
İlkesel olarak -hata ihtimaliyle birlikte- kendi mezhep görüşünü doğru
kabul eden, diğer mezhepleri de –doğru olma ihtimalini göz ardı etmeden- hatalı
kabul eden anlayışın, genel olarak kabul gördüğünü söyleyebiliriz.
14
İlk dönemlerde daha anlayışla karşılanan ve düşüncede zenginlik kabul edilen
ihtilaflar, hicrî 2. asırdan sonra eleştirilmeye ve meşrûiyeti sorgulanmaya başlamış-
tır. İhtilafı yasaklayan ba âyetlerin genel hükümleri de buna dayanak gösterilmiş-
tir.
15
Bu görüşü benimseyenler, dinde asıl olanın ihtilaf değil ittifak olduğunu dile
getirmişlerdir. Ancak bu görüşte olanların önemli bir kısmına göre dinde hoş karşı-
lanmayan ihtilaf, içtihat sonrasında farklı görüşlerin benimsenmesi olmayıp, deliller
ortaya koyulduktan sonra ihtilafın sürdürülmesidir. İbn Hazm’ın dinde ihtilafın caiz
olmayışını, hakkında nas bulunan ve âlimlerin icmâ ettiği konularla ilişkilendirmesi
de bu yöndeki kanaati destekler niteliktedir.
16
3. Hz. Peygamber Dönemi ve İhtilaf
Vahiy sürecinin devam ettiği ve tebliğ faaliyetinin sürdüğü döneme İslam hukuk
tarihindeteşdönemi” adı verilmektedir. Teşrî sürecinde vahiy, bazen doğrudan
bazen sorulan bir soru üzerine bazen de gelişen bir olay sebebiyle tedriç metodu ve
kolaylık prensibi gözetilerek yaklaşık 23 yıllık (kamerî) bir süreçte tamamlanmıştır.
17
Hz. Peygamber, inen âyetleri insanlara tebliğ etmiş, vahyin içeriğini beyan etmiş ve
ihtilaflı konularda hüküm vermiştir.
18
Allah resulünün dinî konulardaki emir ve yasak-
ları sahâbe tarafından tereddütsüz uygulanmıştır. O nasıl abdest alıyor ve namaz kılı-
13
Hayreddin Karaman, İslâmın Işığında Günün Meseleleri (İstanbul: İz Yayıncılık, 2001), 3/409.
14
Muhammed Emîn İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr ale’d-dürri’l-muhtâr şerhu tenvîri’l-ebsâr (b.y.: Matba-i Âmire,
1272), 1/33. Ayrıca ayrıntılı bilgi için bk. Mehmed Fıkhî el-Aynî. Risâle fî edebi’l-müftî, thk. Osman Şahin
(İstanbul: TDV İslam Araştırma Merkezi,1439/2018), 109.
15
Âl-i İmrân 3/19; en-Nisâ 4/82;-Şûrâ 42/13.
16
Ali b. Ahmed b. Saîd İbn Hazm, el-İhkâm fî usûli’l-ahkâm (Beyrut:rü’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.), 5/70.
17
Abdülvehhâb Hallâf, Hulâsatu’t-teşrî‘il-İslâmî. (Kahire: Matba‘atu’n-Nasr,1956), 284.
18
Abdülkerîm Zeydan, el-Medhal li dirâseti’ş-şerî‘ati’l-İslâmiyye.(Beyrut: Mektebetü’l-Kuds, 1986), 116.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 933
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
yorsa, sahâbe aynen tatbik etmiştir. Hz. Peygamber, çoğu zaman bir ibadetin yahut
ve işlemin olmazsa olmazlarına yahut bunlar eksik olduğunda ibadetin/eylemin ge-
çersiz olacağına ilişkin bir açıklama getirmemiştir. Sahâbe de olayların tabii akışı içeri-
sinde öğrendiklerini tatbik etmiştir. Hâdisenin arka planı veya nedenlerine yönelik Hz.
Peygambere her seferinde bir sual yöneltilmemiştir. Tebliğ süreci boyunca gelişen
hadiselerle ilgili Hz. Peygamberin ve ashabının genel tavrının böyle cereyan ettiğini
söyleyebiliriz.
19
Teşrî sürecinde hüküm kaynağı Kitap ve Sünnet’tir. Bu iki kaynakla sabit olan
sarîh hükümlerde ihtilaf söz konusu değildir. Bedir esirlerine yapılacak muamele ve
Tebük savaşına gitmemek için izin isteyen kişilere izin vermesinde olduğu gibi vahiy
hükmü bulunmayan konularda Hz. Peygamber içtihadıyla karar vermiştir. Ashabın
içtihadına da izin vermiştir.
20
Muâz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak tayin ettiğinde,
ona Kitap ve Sünnet’te bir meselenin hükmünü bulamadığında ne yapacağını sor-
ması üzerine: “re’yimle karar veririm ve konuyu cevapsız bırakmam.” şeklinde
cevap vermesinden memnun olmuş ve Allah’a hamd etmiştir.
21
Hz. Peygamberin sağlığında iken sahâbe arasında yaşanan bazı ihtilaflar, Hz.
Peygambere arz edildiği ve verdiği karar çerçevesinde hareket edildiği için bunlar
da sünnet kapsamında değerlendirilmiştir.
22
Ebû Saîd el-Hudrî’nin rivayetine göre,
seferde iken namaz kılmak isteyen iki sahabî su bulamayınca teyemmüm ederek
namazlarını kılmışlardır. Vakit çıkmadan su bulmaları üzerine biri abdest alarak
namazını iade etmiş, diğeri etmemiştir. Hz. Peygambere durumu haber verdiklerin-
de, namazını iade etmeyen kişiye; “Sünnete uygun davrandın, namazın senin için
yeterlidir” buyurmuşlardır. Diğer kişiye de “Sana iki kat mükafat var” diyerek her
ikisinin yaptığını da onaylamıştır.
23
İslam hukukçuları bu hadiseden hareketle içti-
hada dayalı meselelerde ihtilafın meşrû olduğuna ve içtihat sonucu ulaşılan görüş-
lerden her birinin değerli addedileceği kanaatine varmışlardır.
24
Müçtehidin isabet
ettiğinde iki, hata ettiğinde bir ecir alacağının
25
belirtilmesi de bu hükmün bir başka
yansıması olarak düşünülebilir.
Bu süreçte sahâbenin müstakil içtihadı olmadığından, sonraki dönemlerde gö-
rülen haliyle bir ihtilaftan bahsedilemez.
26
Teşrî sürecinde Hz. Peygamberin söz ve
davranışları yanında nasları beyan niteliğindeki açıklamaları da hukukun kaynakla-
rının oluşması bağlamında önemli bir yer tutmaktadır.
27
19
Şah Veliyyullah Dehlevî, Kitâbu’l-insâf (İstanbul: Hakikat Kitabevi,1994), 2.
20
Hallâf, Hulâsatu’t-Teşrî‘i’l-İslâmî, 289.
21
Ebû Dâvûd Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî, es-Sünen, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992), “Akdiye”, 11.
22
Ali el-Hafif, Esbâbu İhtilâfi’l-Fukahâ (Kahire: Dâru’l-Fikri’l-Arabî, ts), 10; Hallâf, Husatu’t-teşrî‘i’l-İslâmî, 284.
23
Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 126.
24
Beyânûnî, Dirâsât, 23.
25
Buhârî, “İ‘tisâm”, 21.
26
Zeydan, el-Medhal, 116.
27
Oğuzhan Tan, “Nevazil Fıkhının Ortaya Çıkışı, Mahiyeti ve Genel Özellikleri”, Fıkıh, ed. İbrahim Çalışkan
(Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2009), 283.
934 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
4. Sahâbe Dönemi ve İhtilaf
4.1. Sahâbe Döneminin Genel Özellikleri
İslam hukuk tarihinde Hz. Peygamberin vefatından tâbiîn dönemine kadar de-
vam eden süre, sahâbe dönemi olarak adlandırılmaktadır. Hukukî hayatı şekillendi-
ren nesli dikkate alarak bu dönemi Hz. Peygamberin vefatıyla başlatıp hulefâ-i
râşidînin sonuna (41/661), yahut sahabe neslinin sonu olan ikinci hicrî asrın
başlarına kadar uzatan hukuk tarihçileri vardır.
28
Siyasî iktidarı dikkate alan
tarihçilere göre hulefâ-i râşidîn veya Emevîlerin sonuna kadar devam etmekte-
dir.
29
Sahabe dönemini hulefâ-i râşidîn ve sonrası olmak üzere iki ayrı devre
olarak ele alan hukuk tarihçileri de vardır.
Sahâbe, nüzûl sürecini yaşamış ve Hz. Peygamberin fiilî örnekliğine şahit ol-
muştur. Onlar vahyin tanıkları ve gelişen olaylarla birlikte teşrî sürecinin canlı şa-
hitleridir. Bu sürecin sahâbeye kazandırdığı bilgi, tecrübe ve fıkhî melekenin değeri
yadsınamaz. Bu yüzden onların dinî konulardaki sözlerine ve hüküm verirken be-
nimsedikleri yöntem ve yaklaşım biçimine itibar edilmiş ve sahâbe sözü İslam hu-
kukunun deliller hiyerarşisi içinde yer almıştır.
Hz. Peygamberin vefatından sonra sahâbenin önemli bir kısmı değişik sebep-
lerle Hicaz dışındaki bölgelere göç etmiş, bulundukları yerlerde dinî konularda
sözlerine itibar edilen, kanaatleri geniş kitlelerce benimsenen birer başvuru mercii
olmuşlardır. Bulundukları bölgelerin sosyal, iktisadî ve coğrafi özelliklerine göre
verdikleri bazı fetva ve kararlarda ihtilaflar ortaya çıkmıştır.
30
Hz. Peygamber zama-
nında sahâbe arasında ilk örnekleri görülen küçük çaplı ihtilaflar, bu dönemde ger-
çek anlamıyla kendini hissettirmiştir.
31
Sahâbe dönemindeki siyasî gelişmeler fıkhı çok yönlü etkilemiştir.
32
Hz. Os-
man’ın şehit edilmesiyle başlayan ve hulafâ-i râşidîn döneminin sonlarında yaşanan
siyasî çalkantılarla devam eden gelişmeler sonucunda Haricîler, Şîa ve sonraki dö-
nemde ehl-i sünnet ve’l-cemaat olarak isimlendirilecek çoğunluk olmak üzere üç
grup ortaya çıkmıştır.
33
Haricîler, siyasî olarak karşı oldukları sahâbenin rivayet
ettiği hadislere ve fetvalarına itibar etmemiş ve Müslümanların çoğunluğunun
dışında bir hukuk geliştirmişlerdir.
34
Sadece ehl-i beyt yoluyla gelen ve taraftarları
28
Son sahâbî kabul edilen Ebu’t-Tufeyl Âmir b. Vâsıle’nin hicrî yüz senesinde vefat ettiği bilinmektedir.
Bkz. Mehmet Efendioğlu, “Sahâbe”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi stanbul: TDV Yayınları,
2008), 35/491-500.
29
Hayreddin Karaman, İslam Hukuk Tarihi (İstanbul: Nesil Yayınları, 1989), 109.
30
Şah Veliyyullah Dehlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa (Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1995), 1/263; Mu-
hammed Beyânûnî, Dirâsât fi’l-ihtilâfâti’l-ilmiyye (Kahire: Dâru’s-Selâm, 2013), 19; Hallâf, Hulâsatu’t-
teşrî‘i’l-İslâmî, 305.
31
Muhammed Beyânûnî, Fıkhu’l-i’tilâf ve’l-ihtilâf (Riyad: Kürsiyyü’l-Emîr Sultan b. Abdil‘azîz li’d-dirâsâti’l-
İslâmiyye el-Muâsıra, 1431), 18.
32
Tâhâ Câbir Alevânî, Edebü’l-ihtilâf fi’l-İslâm (Amerika Birleşik Devletleri: Silsiletü Kadâyâ el-Fikri’l-İslâmî,
1987), 75-77.
33
Hallâf, Hulâsatu’t-teşrî‘i’l-İslâmî, 307-308.
34
Abdulkâdir Ali Hasan, Nazratu’n-âmme fî târîhi’l-fıkhi’l-İslâmî (Mısır: Mektebetü’l-Kahire, 1956), 173-174.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 935
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
olan sahâbenin rivayet ve fetvalarını kabul eden Şîa da ayrı bir hukuk anlayışını
benimsemiştir.
35
Buna mukabil çoğunluğu oluşturan grup, sahâbe arasında bir ay-
rım yapmadan rivayet tekniğini esas almış ve siyasî bir tavır içine girmemiştir. İslam
hukukunun oluşum sürecinde ortaya çıkan bu anlayışlar, ihtilaf bağlamında hüküm-
lere yansıdığı gibi, sonraki dönemleri de çok yönlü etkilemiştir.
36
Sahâbe, içtihadın göreceli oluşu ve hata ihtimali taşıması sebebiyle, içtihatları
sonucu ulaştıkları hükümlerle nasların açık hükümlerini bağlayıcılık açısından bir-
birinden ayrı tutmuşlardır. Hatta bunu açıkça dile getirme ihtiyacı hissetmişlerdir.
Hz. Ebû Bekir, verdiği hüküm sonrasında “Bu benim görüşümdür, eğer doğru karar
verdiysem bu Allah’tandır, hata ettiysem bendendir. Bundan dolayı Allah’tan bağış-
lanma diliyorum.” demiştir. Aynı hassasiyeti taşıyan Hz. Ömer’in, içtihadıyla hüküm
verdiği konularda kâtibine, “Bu Ömer’in re’yidir şeklinde yaz” diyerek uyardığı
bilinmektedir.
37
Bu hassasiyeti diğer sahabîlerde de görmek mümkündür.
Sahâbe, içtihadî konularda kendileriyle aynı fikri benimsemeyen kişileri kına-
mamış, birbirlerine karşı edep ve saygı sınırlarını muhafaza etmişlerdir. İhtilaf ettik-
leri konularda şûrâ yoluyla birlik sağlama gayretleri olsa da her özel meselede icmâ
olması gerektiğini de savunmamışlardır.
38
4.2. Sahâbe Döneminde Fıkhın Kaynakları
Sahâbe, Hz. Peygamberin vefatından sonra hukukî problemleri çözmede önce-
likle Kitap ve Sünnet’e, bu ikisinde hükmü bulamadıklarında re’ye başvurmuşlar-
dır.
39
Hükmü kendi çabalarıyla bulamadıklarında diğer sahâbe ile istişare etmişler,
görüşlerin birden çok olması durumunda diledikleri görüşle amel etmişlerdir. Bu
dönemde belli bir sahabînin görüşüne tabi olmak gibi bir gelenek oluşmamıştır.
40
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, kendilerine bir soru yöneltildiğinde, konuyla ilgili
hadis olup olmadığını sormuşlardır.
41
Hz. Peygamberden kendilerine bir hadis ulaş-
tığında, bunun gereğine göre amel etmişler ve başka bir istidlâle başvurmamışlardır.
Örneğin nineye mirastan verilecek hisse konusunda Hz. Peygamberden bir haber
duyan olup olmadığını soran Hz. Ebû Bekir, Muğîre b. Şu‘be’nin altıda bir hisse ver-
diğini haber vermesi üzerine bu konuda başka şahidi olup olmadığını sormuş, Mu-
hammed b. Mesleme’nin de aynı doğrultuda bilgi vermesi üzerine bu yönde hüküm
35
Muhammed Ebû Zehra, Muhâdarât fî usûli’l-Ca’ferî (Mısır: y.y.,1956), 28.
36
Muhammed Hudarî, Târîhu’t-teşrî‘il-İslâmî (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1960), 134; Kaşif Hamdi
Okur, “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”, İslam Hukukuna Giriş, ed. Hacı Yunus Apaydın
(Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2019), 30.
37
Şemsüddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Ebî Bekr İbn Kayyım, İ’lâmu’l-muvakkıîn an Rabbi’l-Âlemîn (Bey-
rut: Dâru’l-Cîl, ts.), 1/39, 54; Zeydan, el-Medhal, 120.
38
Aykut Avcı, “Fıkhi İhtilafların Tarihsel Gelişimi”, Bozok niversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 8/8 (2015/8),
121.
39
H. Yunus Apaydın, İslam Hukuk Usû (Ankara: BİLAY, 2018), 317-318.
40
Mennâu’l-Kattân, Târîhu’t-teşrîi’l-İslâmî (Kahire: Mektebetü Vehbe, 1989), 39, 73; Hayreddin Karaman,
İslam Hukukunda İctihad (Ankara: Emel Matbaacılık, ts.), 62.
41
Dehlevî, Huccetullahi’l-bâliğa, 1/262.
936 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
vermiştir. Benzer konularda Hz. Ömer’e nispet edilen birçok olaydan bahsedilmek-
tedir.
42
İlk iki halifenin yeni ortaya çıkan konularda ihtilafı azaltmak, özellikle kamu
hukuku alanında toplum maslahatına uygun doğru kararlar almak amacıyla istişare
metoduna başvurmuşlardır.
43
Hz. Ömer bu amaçla bir heyet oluşturmuş ve istişare
heyeti üyelerinin Medine dışına çıkmalarını sınırlandırmıştır.
44
Hz. Ömer’in Irak
toprakları hususunda sahâbenin önde gelen fakihleriyle günlerce süren toplantılar
gerçekleştirdiği bilinmektedir.
45
Kur’an’ın belirlediği ve Hz. Peygamberin fiilen
uyguladığı şûrâ prensibi, ihtilafları azaltmada etkili olmuş ve bu yöntemle alınan
kararlara genelde riayet edilmiştir. İhtilaflı konularda ise görüşlerden birine tabi
olunmuştur.
46
Görüş, düşünce, kıyas ve nasla düzenlenmemiş şer’î-amelî bir meselede ortaya
konan kanaat anlamına gelen re’y,
47
bu dönemden itibaren kullanılmıştır. Hz. Ömer,
Abdullah b. Mes’ûd ve Hz. Ali gibi sahabîler re’ye daha çok bvururken, Abdullah b.
Ömer, Zeyd b. Sabit gibi kimi sahabîler re’yi daha az kullanmışlardır. Her iki yakla-
şımın da Kur’an ve Sünneti birer aslî delil olarak kabul etme hususunda aralarında
bir farklılık bulunmamaktadır. Ancak re’y ehli fakihler, bazı sebeplerle re’ye daha
çok başvurmuş, hükmün naslarda açıkça bulunmadığı durumlarda hükmün illeti ve
maslahat doğrultusunda meselelerin çözümü cihetine gitmişlerdir.
48
Bu dönemde re’y, Kitap ve Sünnet’te hükmü bulunmayan konularda nasların
ve İslam’ın genel ilkelerine uygun şekilde hüküm verme anlamında kullanılmıştır.
Sonraki dönemlerde kıyas, istihsan, örf ve maslahat-ı mürsele gibi İslam hukuk
usûlünde her biri özel bir delil niteliğindeki hususlar, bu dönemde re’y kavramı
içinde fiilen tatbik edilmiştir.
49
Sahâbe, Kur’an’daki delillerin Hz. Peygamber tarafından nasıl açıklandığını da
belirlemeye çalışmıştır. Hadislerin hüküm ortaya koymadaki etkin rolü sebebiyle bu
dönemde hadis bilmek, adeta fıkıh bilmekle eşdeğer kabul edilmiştir. Fetih hareket-
leri ile birlikte hadislerde hükmü bulunmayan bazı meseleler ortaya çıkınca, içtihat-
larıyla hüküm vermişlerdir. Ancak bireysel bir tercih olarak fetva vermede çok
istekli davranmamışlar ve daha bilgili olduğunu düşündükleri kişilerin görüşlerine
başvurulmasını istemişlerdir. Abdurrahman b. Ebî Leyla, ashâbın bu konudaki so-
rumluluk bilincini dile getirme bağlamında şöyle söylemektedir: “Bu mescidde
42
Dehlevî, Kitabu’l-İnsâf, 3.
43
Kattân, Târîhu’t-teşrîi’l-İslâmî,189; Hallâf, Hulâsatu’t-teşrî‘i’l-İslâmî, 303.
44
Alevânî, Edebü’l-ihtilâf, 71-72.
45
Saffet Köse, “Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâmın Değişmesi Tartışmalarına Bir Bakış”,
İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi 7 (Nisan 2006), 35-43.
46
Hudarî, Târîhu’t-Teşrî‘il-İslâmî, 122-123.
47
H. Yunus Apaydın, “Re’y”, rkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2008), 35/37.
48
Abdullah Kahraman, İslam Hukukuna Gir (Ankara: BİLAY, 2019), 130-131.
49
İbn Kayyım, İ’lâmu’l-Muvakkıîn, 1/61, 66; Hayreddin Karaman, İslam Hukuk Tarihi (İstanbul: Nesil Yayın-
ları, 1989), 113.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 937
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
(Mescid-i Nebebî) Resûlullah’ın ashabından yüz yirmi kişiyle karşılaştım. Onlardan
birine bir soru sorulduğunda, başka bir Müslüman kardeşinin bu konuda daha kap-
samlı bilgi vereceğini söylerdi.
50
Sahâbe, hatalı buldukları görüşleri uygun bir üs-
lupla dile getirmekten de çekinmemiştir.
51
Bu tutum, sahâbenin hüküm verirken
yaklaşım biçimini ve ihtilaflı konularda takındıkları tavrı göstermesi bakımından
dikkat çekicidir. Sahâbenin fetva verirken birbirlerine danışmaya önem vermesi de
belirtilmesi gereken başka bir husustur.
52
Sahâbenin hüküm istinbâtında benimse-
diği prensipler, sonraki dönemler için de yol gösterici olmuştur.
4.3. Sahâbe Döneminde İhtilaf
Hz. Peygamberin sağlığında sahâbe arasında yaşanan bazı ihtilafların Allah’ın
elçisi tarafından çözüme kavuşturulduğunu belirtmiştik. Hz. Peygamberin vefatıyla
birlikte vahiy kesildiği ve ihtilafların çözüm mercii kalmadığından, ciddi anlamda ilk
ihtilafların baş gösterdiğini söyleyebiliriz. İslam hukuk tarihçileri ilk ihtilafların Hz.
Peygamberin vefatı, defnedilmesi ve yerine kimin halife olacağı konusunda gerçek-
leştiğini ifade etmektedir.
53
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde izlenen politika gereği sahâbenin yer-
leşme amaçlı Medine dışına çıkmalarına sınırlama getirilmişken, Hz. Osman döne-
minde bu kısıtlılığın kaldırılması ve aralarında fıkıh ve kıraat âlimlerinin bulunduğu
üç yüzü aşkın sahâbenin Basra, Kûfe, Mısır ve Şam gibi şehirlere yerleşmesi, ihtila
etkileyen unsurlardan biri olmuştur. Bu durum istişare merkezli kararları zayıflat-
mış, bölgesel ve coğrafi farklılıklara dayalı ihtilafları açığa çıkarmıştır.
Bu dönemde yaşanan ihtilaf sebeplerini aşağıdaki başlıklar altında ele almak
mümkündür:
4.3.1. İlgili Nas veya Hükme Ulaşmamış Olmak
İslam topraklarının genişlemesi, görevler veya farklı nedenlerle Medine dışın-
da bulunan bazı sahâbenin nazil olan kimi âyetlerden veya Hz. Peygamberin uygu-
lamalarından haberdar olmaması ihtilaf sebebi olmuştur.
54
Ebû Hureyre, cünüp olarak sabahlayan kişinin orucunun sahih olmayacağını
söylemiştir. Ancak Hz. Peygamberin eşlerinden birinin aksi yöndeki sözleri üzerine
bu görüşünden vazgeçmiştir.
55
Yine mehir tayin edilmeden ölen kadınının durumu
Abdullah b. Mes‘ûd’a sorulduğunda o, Hz. Peygamberden gelen bir hüküm bilmediği
için cevap vermemiştir. Kendisine yöneltilen ısrarlı sorular üzerine bu konuda re’yi
ile karar vermiş ve sözü edilen kadına diğer eşlerine verdiği kadar mehir verilmesi
50
Alevânî, Edebü’l-ihtilâf, 124-125.
51
M. Esad Kılıçer, İslâm Fıkhında Re’y Taraftarları (Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 1994), 36.
52
Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî, Esbâbu İhtilâfi’l-fukahâ (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1431/2010),144.
53
Alevânî, Edebü’l-ihtilâf, 50-52.
54
Ahmed b. Muhammed el-Ensârî, Âsâru ihtilâfi’l-fukahâ fi’ş-şerîa (Riyad: Mektebetü Rüşd, 1996), 25.
55
Bedrudn Zerkeşî, Hz. Aişe’nin Sahâbeye Yönelttiği Eleştiriler. nşr. Bünyamin Erul (Ankara: Otto, 2010),
67-68.
938 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
gerektiğine hükmetmiştir. Daha sonra Ma‘kîl b. Yesâr’ın, Hz. Peygamberin bu ko-
numdaki bir kadın için aynı hükmü verdiğini nakletmesi üzerine bundan büyük bir
memnuniyet duymuştur.
56
Gusleden kadının saç örgülerini çözüp çözmeyeceği konusundaki şu haber de
bu konuda güzel bir örnektir. Rivayete göre Abdullah b. Amr, gusleden kadınların
saç örgülerini açmaları gerektiğini söylemiştir.
57
Onun bu sözleri Hz. Aişe’ye ulaştı-
ğında, “İbn Amr’a hayret doğrusu! Guslederken kadınların saç örgülerini açmalarını
emrediyor. Bari başlarını kazımalarını da söylese ya! Ben Allah Resûlü ile aynı kap-
tan yıkanıyordum, başımdan üç defa su dökmekten başka bir şey yapmıyordum
demiştir.
58
4.3.2. Hadisin Sağlam Bir Kaynaktan Ulaşmamış Olması
Bazı sahabîlere sahih bir senetle ulaşan hadis, başka bir sahâbîye aynı şekilde
ulaşmadığından, söz konusu hadisle amel edip etmeme hususunda farklı uygulama-
lar ortaya çıkmıştır. Cünüp olan kişinin su bulamadığı takdirde teyemmümle temiz-
lenmiş sayılacağını kabul etmeyen Hz. Ömer, Ammâr’ın bu hükmü Hz. Peygamber-
den duyduğunu söylemiş olmasına rağmen, bu rivayeti kabul etmemiştir.
59
Aynı
şekilde Fâtıma bt. Kays, üç talakla boşandıktan sonra Hz. Peygamberin kendisine
mesken ve nafaka verilmesine hükmettiğini söylemesine rağmen, Hz. Ömer, “Doğru
mu yoksa yalan mı söylediğini bilemediğimiz bir kadının sözüyle Allah’ın Kitabında-
ki hükmü terk edemem” diyerek kadının şahitliğini kabul etmemiştir.
60
Hadisin Hz. Peygambere aidiyetinden emin olmak için ileri sürülen şartların
farklı olması da bir ihtilaf sebebi olmuştur. Bu kapsamda Hz. Ebû Bekir’in, râvînin
şahit getirmesini istediği, Hz. Ömer’in delil talebinde bulunduğu, Hz. Ali’nin râviye
yemin ettirdiği bilinmektedir.
61
4.3.3. Farklı Anlayışlar
Sahâbe, Hz. Peygamberin bazı söz ve uygulamalarını kendi anlayışları çerçeve-
sinde uygulamaya koymuştur. Bu durum aralarında bilgi, anlayış ve değerlendirme
becerisi bakımından farklılık bulunan sahâbe arasında ihtilaf sebebi olmuştur. Hz.
Ebû Bekir’in halifeliği döneminde bazı kişiler zekât vermekten imtina ettiklerinde,
halifenin zekâtla namazın birbirinden ayrılamayacağını söylemesi ve zekâtın fakirin
hakkı olduğunu ileri sürerek, bu konuda gerektiğinde kendileriyle savaşacağını ifade
etmesi bu konuda bir örnektir. Hz. Ömer’in, iman edenlerin canlarının dokunulmaz
56
Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 30, 31; İbn Kayyım, İ’lâmul-muvakkıîn, 1/57,63.
57
Ali el-Hafîf, Esbâbu ihtilâfi’l-fukahâ, 32.
58
Ebu’l-Huseyn Müslim b. el-Haccâc, el-Câmi’u’s-sahîh, stanbul: Çağrı Yayınları, 1992), “Hayız”, 59. Bu
konudaki tartışmalar için bkz. Zerkeşî, Hz. Aişe’nin Sahâbeye Yönelttiği Eleştiriler, 64.
59
Muhammed b. Ali Şevkânî, Neylü’l-evtâr şerhu münteka’l-ahbâr min ehâdîs-i Seyyidi’l-Ebrâr (Kâhire: Dâru’l-
Hadîs, ts.), 1/256-257.
60
Hudarî, Târîhu’t-teşrî‘il-İslâmî, 120-121.
61
Hallâf, Hulâsatu’t-teşrî‘i’l-İslâmî, 302.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 939
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
olduğunu ifade eden hadisi dile getirerek itirazda bulunmasına rağmen halife bu
fikrinden vazgeçmemiştir. Sonunda Hz. Ömer de “Allah, onlarla savaşma konu-
sunda Ebû Bekir’in zihnini açmış ve ona gerçeği anlama imkânı vermiştir. Ben
de onun doğru olduğunu anladım” diyerek halifenin haklı tutumunun yanında
olmuştur.
62
Yine Ebû Hureyre ile Abdullah b. Ömer, Hz. Peygamberin Mina ile Mekke ara-
sında Muhassab denilen mevkide konaklamasını, ibadet niteliği taşıdığı kanaatiyle
sünnet olarak değerlendirmişlerdir. Hz. Aişe ve Abdullah b. Abbas ise bunun beşerî
bir ihtiyaçtan kaynaklandığını ve sünnet olmadığını dile getirmişlerdir. Konuya
ilişkin bir başka örnek de remel uygulaması hakkındadır. Abdullah b. Abbas, tavaf
esnasında remel yapmayı Müslümanların Medine’de zayıf ve güçsüz duruma düştü-
ğünü iddia eden müşriklere karşı güçlü görünmek amacıyla geçici olarak yapıldığını
ve Sünnet olmadığını ifade etmiştir.
63
Hz. Ömer’in hilafeti döneminde Irak, Suriye ve Mısır topraklarının fethi sonra-
sında gaziler, önceki uygulamalar doğrultusunda fethedilen arazilerin kendi arala-
rında bölüştürülmesini talep etmişlerdir. Müslümanların maslahatı açısından bu
fikri doğru bulmayan halife, söz konusu arazilerin bölge halkına bırakılmasının daha
doğru olacağını ifade etmiştir. Hz. Ali, Hz. Osman, Talha ve Abdullah b. Ömer de aynı
fikri paylaşmakla beraber, içlerinde Zübeyr b. Avvam’ın da bulunduğu başka bir
grup sahâbe, bu toprakların gaziler arasında paylaştırılmasını istemiştir. Ensar’dan
on kişi ile durumu istişare eden Hz. Ömer, arazilerin gazilere dağıtılmamasında
karar kılmıştır. Böylece bahse konu toprakların mülkiyeti devlete ait olmuş, arazi
sahipleri de bu topraklardan yararlanma karşılığında “haraç” vergisi ödemekle
yükümlü kılınmıştır.
64
Bu tasarruf, Osmanlıdaki “mîrî arazi” uygulamasına da temel
teşkil etmiştir.
65
Yine bu dönemde nasların lafzı ile maksat ve ruhu arasında dengenin dikkate
alındığı,
66
nasların, zaman ve çevresel faktörlere bağlı olarak illetlerinde yaşanan
değişim sebebiyle gâî yoruma tabi tutulduğu görülmektedir. Müellefe-i kulûba
zekâttan hisse verilmesi uygulamasının kaldırılması, Hz. Ömer’in bazı idarecilerine
ehl-i kitap kadınlarla evlenme konusunda kısıtlama getirmesi ve kıtlık yılında hırsız-
lık cezasını tatbik etmemesi gibi uygulamalar bu kapsamdaki örnekler arasında
sayılabilir.
67
62
Mahmud Abdullatîf, el-İhtilâfâtu’l-fıkhiyye, 114.
63
Dehlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa, 1/264.
64
Yakûb b. İbrahim Ebû Yûsuf, Kitâbu’l-Harâc (Mısır: y.y., 1352),75, 83, 85; Ebû Bekir Ahmed b. Ali er-Râzî
el-Cessâs, Ahkâmu’l-Kur'an (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 1405/ 1985), 5/318-320; Hudarî, Târîhu’t-
teşrî’il-İslâmî, 122-124.
65
Hamdi Döndüren, “Sosyal Değişme Karşısında İslam Hukuku ve Yeni Yaklaşımlar”, İslam Hukuku Araş-
tırmaları Dergisi 1 (2003), 35.
66
Osman Şahin, “Sahabe ve Tâbiûn Müçtehitlerinin Yeni Gelişmeler Karşısındaki Tutumlarının Hukuk
Metodoloji Açısından Analizi”, Oş Devlet niversitesi İlahiyat Fakültesi İlmi Dergisi 9-10 (2006), 61.
67
Konuyla ilgili kapsamlı değerlendirme için bk. Köse, “Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında
Ahkâmın Değişmesi Tartışmalarına Bir Bakış”,13-50.
940 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
Kur’an ve Sünnetin hükme delaleti her zaman aynı kesinlikte olmadığından,
bazı âyetlerdeki ifadelerin hangi anlama geldiği hususunda da ihtilaf yaşanmıştır.
Boşanmış kadınların iddet sürelerini belirleyen âyette
68
geçen kur’ lafzı hem temiz-
lik hem de hayız hali anlamına geldiğinden, sahâbeden her iki görüşü de benimse-
yenler olmuştur.
69
4.3.4. Farklı Yorumlamalar
Hz. Peygamber, Hendek savaşı sonrasında ashabında hiç kimsenin Benî Kurey-
za’ya varmadan ikindi namazını kılmamasını istemiştir. Kimi sahabîler, Hz. Peygam-
berin bu sözünü bir an önce Benî Kureyza’ya ulaşılması şeklinde anlamıştır. Bazıları
da sözün zahirine göre karar vermişlerdir. Durum Hz. Peygambere arz edildiğinde,
her iki görüşü de tasvip etmiştir.
70
Bu iki anlayış tarzı, daha sonraki dönemlerde
nasların lafzî (literal) ve makâsıd merkezli (gâî) yorumu olarak iki farklı ekolün
temsili şeklinde devam etmiştir. İbn Kayyım el-Cevziyye gibi bazı âlimler, zâhirî ve
kıyas merkezli yaklaşımın kaynağını bu hadiseyle ilişkilendirmektedirler.
71
Âyetlerin nüzûl süreci, nesh ve tahsis gibi konularla, nasların yoruma açık olup
olmaması gibi pek çok etken sebebiyle, aynı naslar üzerinden farklı sonuçlara ulaşı-
labilmiştir. Bu durum da ihtilafları artırmıştır.
72
4.3.5. Unutma ve Yanılmalar
Hz. Ömer ve oğlu Abdullah’ın, Hz. Peygamberin, “Ölü, ailesinin ağlamasından do-
layı azap görür” hadisini rivayet ettiğini işiten Hz. Aişe, onların bazı şeyleri unuttukla-
rını ifade ederek şöyle demiştir: “Resulûllah, ölen bir Yahudi kadın akrabalarını ağlar
vaziyette görünce şöyle buyurdu: ‘O kabrinde azap çekiyor, bunlar da (onun ölümü
sebebiyle) ağlıyor.” Buradavî, ölen kişinin azap çekmesinin, yakınlarının ağlamasın-
dan dolayı meydana geldiği şeklinde yanlış bir anlayışa kapılmıştır. Yine Hz. Aişe, Hz.
Peygamberin Recep ayında umre yaptığını söyleyen Abdullah b. Ömer’in yanıldığını
ifade etmiştir.
73
İhtilam olan kişinin cünüp olarak sabahlaması halinde orucunun sahih olma-
dığını söyleyen Ebû Hureyre,
74
Hz. Aişe’den rivayet edilen bir hadisten, Hz. Peygam-
berin aksi yöndeki uygulamasını öğrenince görüşünden vazgeçmiştir.
75
Sahâbe döneminde ihtilaf azdır. Sahâbenin hulefâ-i râşidîn döneminde genel-
de Medine’de bulunması ve yeni ortaya çıkan meselelerde fikir birliği etmenin bu
68
el-Bakara 2/228.
69
Hudarî, Târîhu’t-teşrî‘il-İslâmî,125.
70
Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Câmi‘u’s-sahîh, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992), Meğazî”, 30; Ebu’l-
Hüseyin Müslim b. Haccâc, el-mi’u’s-sahîh, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1992), “Cihad ve’s-Siyer”, 23.
71
Ensârî, Âsâru ihtilâfi’l-fukahâ fi’ş-şerîa,33; Okur, “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”, 29.
72
Hallâf, Hulâsatu’t-teşrî‘i’l-İslâmî, 305.
73
Dehlevî, Huccetullâhi’l-bâliğa, 1/266.
74
Ali el-Hafîf, Esbâbu ihtilâfi’l-fukahâ, 33.
75
Müslim, “Sıyâm”, 79.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 941
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
süreçte kolay olması ihtilafı azaltan unsurlardan biri olmuştur. Özellikle Hz. Ömer
döneminde Şûrâ yöntemiyle belirlenen kararlar büyük ölçüde kabul görmüş ve
ihtilafların azalmasında etkili olmuştur.
76
Hadis kaynaklı ihtilafların az oluşu,
sahâbenin fetva vermede temkinli davranması, devlet yönetiminin karar ve uygu-
lamalarında fıkhî hükümleri dikkate alması da ihtilaazaltan bir başka unsur ol-
muştur.
77
Genel olarak ifade etmek gerekirse, sahabe dönemi ve tâbiîn fukahasının; ada-
let mekanizmasından medenî hukuka, ekonomik ve iktisadî yapıdan ibadetlere
kadar geniş yelpazedeki yeni gelişmelere ilişkin görüş ve içtihatları fıkhın gelişme-
sine katkı sağladığı gibi, ihtilaf olgusunu da çok yönlü etkilemiştir. Vergi sisteminin
yeniden düzenlenmesi, yargıda şahitlerin tezkiyesi, narh konulması, üç talakla ilgili
düzenleme ve Cuma namazında iç ezanı gibi hususlar, bu gelişim ve etkileşimin
sınırlı sayıdaki örnekleridir.
78
5. Tâbiîn Dönemi ve İhtilaf
5.1. Tâbiîn Dönemine Genel Bakış
Tâbiîn döneminin, bazı farklı yaklaşımlar bulunmakla birlikte sahabe devrinin
bitmesinden Emevî devletinin yıkılışına kadar (132/750) devam ettiği kabul edil-
mektedir.
79
Fıkhı sahâbeden öğrenen tâbiîn, onlardan aldıkları metod üzerine de-
vam etmişlerdir. Sahâbe döneminden farklı olarak, bu dönemde farazî meseleler
üzerinde de fıkhî görüş serdedilmiştir. Fıkhın gelişmesi ve yeni meseleler üzerinde
fikir üretimi bağlamında önemli katkılar sağlayan farazî fıkha, Mâlikî ve Şâfiî fakih-
leri de başvurmakla birlikte, Irak fakihleri arasında daha yaygındır.
80
Farazî fıkıhla o
kadar çok içtihadî hüküm ortaya çıkmıştır ki bu durum, hicrî dördüncü asırda artık
her içtihadî meselenin bir karşılığı ve çözümü olduğu ve yeni içtihada gerek kalma-
dığı şeklinde bir kanaatin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
5.2. Tâbiîn Döneminde Fıkhın Kaynakları
Tâbiîn döneminde fıkhın kaynakları Kitap, Sünnet, sahâbenin istişare temelli
kararları ve içtihattır. Tâbiîn, sahâbenin görüşlerini dikkate almış ve ihtilaflı konu-
larda ihtilafın arasını bulmaya çalışmıştır.
81
Bunun mümkün olmaması halinde
sahâbeden birinin görüşünü benimsemiş veya tâbiîn âlimlerinin görüşleri doğrultu-
76
Şahin, “Sahabe ve Tâbiûn Müçtehitlerinin Yeni Gelişmeler Karşısındaki Tutumlarının Hukuk Metodo-
loji Açısından Analizi”, 50.
77
Alevânî, Edebü’l-ihtilâf, 48; İbrahim Çalışkan, “Fıkıh Mezheplerinin Oluşum Süreci ve Fakihler Arasındaki
Fıkhi İhtilafların Sebepleri”, Fıkıh. ed. İbrahim Çalışkan (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 2009),
41.
78
Bu konuda kapsamlı bilgi ve değerlendirmeler için bk. Şahin, “Sahabe ve Tâbiûn Müçtehitlerinin Yeni
Gelişmeler Karşısındaki Tutumlarının Hukuk Metodoloji Açısından Analizi”, 50-58.
79
Abdullah Kahraman, İslam Hukukuna Gir (Ankara: BİLAY, 2019), 117.
80
Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukuku Tarihi (İstanbul: İstanbul Arı sanat Yayınları, 2006), 70.
81
Alevânî, Edebü’l-ihtilâf, 72-73.
942 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
sunda hareket etmiştir. Medine fakihleri Hz. Aişe, Hz. Ömer, Abdullah b. Ömer, Zeyd
b. Sabit’ten rivayet edilen fetvalara; Irak fakihleri Abdullah b. Mes’ûd, Hz. Ali, Ebû
Musa el-Eş‘arî ve Enes b. Mâlik’in; Şam fakihleri ise Ebu’d-Derdâ, Muâz b. Cebel ve
Ubâde b. Sâmit gibi sahâbenin içtihatlarından istifade etmişlerdir.
82
Ancak tamamıy-
la bir sahabîye bağlı kalmak gibi bir anlayış söz konusu olmamıştır.
83
Tâbiîn dönemi,
dinamik fıkhî yapısıyla İslam hukuk ekollerinin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
84
Tâbiîn fukahası, görüşleri, uygulamaları ve fıkhî kazanımları ile kendilerinden son-
raki nesil için zengin bir ilmî miras bırakmıştır.
5.3. Tâbiîn Döneminde İhtilaf
Bu dönemde ortaya çıkan ihtilaflar daha çok mekân ve bölgeye dayalı it-
hilâflardır. Sözün hakikat veya mecazî anlamda kullanılması, hadisin bilinip bilin-
memesi, hadisin sıhhati, içtihat bilgi ve usûlünün farklılığı ve sosyal çevre da başlıca
ihtilaf sebepleri arasında zikredilmektedir.
85
Tâbiînin ihtilaf sebepleri bağlamında
başlıca şu hususları zikredilebiliriz:
5.3.1. Fetihlerle Birlikte Ortaya Çıkan Yeni Kültür ve Anlayışlar
İslam topraklarının genişlemesiyle birlikte, farklı kültür ve geleneklere sahip
milletlerin artması, yeni anlayışları ve yaşantı tarzlarını beraberinde getirmiştir.
Sahâbe ve tâbiîn fakihlerinin, bulundukları yerlerin şartlarını ve ihtiyaçlarını
dikkate alarak verdikleri hükümler, çoğu zaman birbirinden farklı olmuştur. Özel-
likle Hz. Ömer’in hilafeti döneminde aktif olarak uygulanan ve ihtilafları azaltan
şûrâ içtihadının bu dönemde mümkün olmaması da ihtilafların artmasında başka
bir etkendir.
Bu dönemin göze çarpan bir başka özelliği, her bölgenin fakihleri etrafında
oluşan tâbilerinin ortaya çıkmasıdır. Şöyle ki halk, bulunduğu yerde güvendiği belli
kişilerin görüşlerine itimat etmiş ve onların fetvalarıyla amel etmiştir. Başka kişilere
de sorma ihtiyahissetmemiştir. Bu durum her bölgede belli fakihleri ön plana
çıkarmış ve o fakihlerin görüşleri etrafında bir yoğunluk oluşmuştur.
86
Medine halkı
çoğunlukla Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas ve öğrencileri Atâ b. Ebî Rabah,
Tâvus b. Keysan gibi fakihlere tabi olmuştur. Basra’da Enes b. Malik, Ebû Mûsâ el-
Eş’arî, Hasan el-Basrî, Muhammed b. Sîrîn etkili olmuştur. Kûfe’de Abdullah b.
Mes’ûd ve tâbiîn fakihlerinden Alkame b. Kays, Esved b. Yezid ve İbrahim en-Nehaî
ön plana çıkmıştır. Mısır’da Abdullah b. Amr b. el-As, Şam’da ise sahâbeden Muaz b.
82
Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu (İstanbul: Bilmen Yayınevi, 1985),
1/310.
83
Avcı, khi İhtilafların Tarihsel Gelişimi, 125.
84
Ahmed Hassan, İslam Hukuk Ekollerinin Doğuşu, çev. Ali Hakan Çavuşoğlu-Hüseyin Esen (İstanbul: İz
Yayıncılık, 1999), 44-45.
85
Karaman, İslam Hukuk Tarihi,172.
86
Muhammed Ebû Zehra, Târîhu’l-mezâhibi’l-İslâmiyye fi’s-siyâse ve’l-akâid ve târîhi’l-mezâhibi’l-fıkhiyye
(Kahire: Dâru’l-Fikri’l-Arabî, ts.), 270; Türkî, Esbâbu ihtilâfi’l-fukahâ, 49.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 943
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Cebel ve Ubâde b. Sâbit’in yanı sıra, tâbiînden Ömer b. Abdülaziz gibi şahsiyetler öne
çıkmıştır.
87
5.3.2. Re’y ve Hadis Ekollerinin Etkisi
Fıkhî problemleri çözmede bir yaklaşım biçimi olarak, re’y ehli diye bilinen fa-
kihlerin belli sebeplerle re’ye daha çok başvurması, buna mukabil ehl-i hadis diye
isimlendirilen fakihlerin ise ağırlıklı olarak nasların zahiri ile yetinmesi ve bir zo-
runluluk olmadıkça re’ye başvurmaması da ihtilaetkileyen unsurlardan biri ol-
muştur. Her iki yaklaşımın ortaya çıkmasında re’y ekolünün merkezi kabul edilen
Kûfe’nin sosyal yapı, örf ve adetlerle hareketli yapısının daha karmaşık olması, buna
mukabil hadis ekolünün merkezi sayılan Medine’nin sosyal ve kültürel yapısının
daha sade olması gibi faktörlerin etkili olduğu belirtilmiştir. Ancak hadis ekolü ile
özdeşleştirilen Hicaz’da Rebîatü’r-re’y gibi re’y taraftarı olan fakihler, re’y taraftar-
larının merkezi olan Irak’ta da Şâ’bî gibi hadis ekolüne mensup fakihlerin bulundu-
ğunu ifade etmemiz gerekir.
88
Irak ekolünü bu yönelişe sevk eden nedenlerden başında şeriatın akla hitap et-
tiği ve akılla hiçbir şekilde çelişmeyeceği düşüncesi gelmektedir. Onlara göre Kur’an
ve Sünnet’teki hükümler, belli amaçları gerçekleştirmek üzere sebep ve illetlere
dayandırılmıştır. Şeriatın naslarını bu ilke çerçevesinde anlamaya çalışan Irak ekolü,
nasların sadece zahirî anlaile yetinmeyip, nüzûl ve vürûd sebeplerini, illet ve
gayelerini dikkate alan bir anlayışı benimsemişlerdir. Bu anlayışın bir yansıması
olarak, fıtır sadakasında verilmesi gereken buğday veya hurmanın bizatihi kendisi-
nin verilebileceği gibi, kıymetinin de verilebileceği kanaatindedirler. Çünkü fıtır
sadakasından maksat, fakirin ihtiyacını gidermektir. Bu maksat malın aynını ver-
mekle gerçekleşeceği gibi, kıymetini vermekle de gerçekleşir. Aynı hüküm, zekât
malları için de geçerlidir.
89
Görüldüğü gibi Irak ekolü, nasların lafzî (literal) anlamları kadar gözetilen
amaçları (gâî yorum) da dikkate alan bir anlayışı benimsemişlerdir. Hicaz ekolü ise
daha çok nasların zahirî anlamları ile amel etmekle yetinmeyi tercih etmişlerdir.
Bunun bir sonucu olarak, az önce belirttiğimiz sadaka-i fıtır ve zekât örneklerinde,
belirlenen ölçüde malın aynını vermenin gerekliliğine hükmetmişlerdir. Onlara
göre bu malların kıymetini vermekle sorumluluk yerine getirilmiş olmaz.
90
Hukuk tarihçilerinin re’y ve hadis ekolleriyle ilgili az önce ifade ettiğimiz yay-
gın değerlendirmelerine karşın, bazı İslam hukukçuları bu ayrımın fıkhî değil itikadî
olduğu kanaatindedir. Şöyle ki, re’y ehli olarak bilinen müçtehitler, re’yin geçerli
olduğu konuları, prensip itibarıyla diğerlerinden daha dar tutmaktadırlar. Söz geli-
87
Mahmud Abdullatîf, el-İhtilâfâtu’l-fıkhiyye, 115.
88
M. Esad Kılıçer, “Ehl-i Re’y”, rkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi stanbul: TDV Yayınları, 1994),10/520-
523.
89
Ebû Zeyd ed-Debûsî, Te’sîsü’n-nazar (İstanbul: Eda Neşriyat, 1990), 112.
90
Çalışkan, “Fıkıh Mezheplerinin Oluşum Süreci”, 47.
944 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
mi Hanefîler, mukadderât denilen belirlenmiş miktarlar, hadler ve ruhsatlar gibi
konularda kıyasa başvurulamayacağı görüşündedirler. Buna mukabil diğer müçte-
hitler, ta‘lîl edilebildiği ölçüde bu konularda da içtihat ve kıyasa başvurmaktadırlar.
Yine Irak bölgesinde yeterince hadis bulunmadığı bilgisi doğru olmadığı gibi, ehl-
hadis ve ehl-i re’y ayrımında Hicaz bölgesi ve Irak bölgesi ayrımı da isabetli değildir.
Birçok âlime göre ehl-i hadîs, fıkhî değil, kelâmî ekoller arasında sayılmakta, ehl-i
re’y kavramı da itikadî bir duruşu ifade etmektedir.
91
5.3.3. Delil ve İlke Kaynaklı Fıkhî İhtilaflar
Sarîh bir nassın bulunmaması halinde kaynak değeri ve delil olarak başvura-
bilme şartları fakihler arasında tartışmalı olan kıyas, örf, istihsan ve maslahatı mür-
sele gibi delillerin hüküm istinbatında kullanılıp kullanılmaması da ihtilaf sebepler
arasındadır. Ayrıca nassın zahirine veya maksadına göre hüküm verme, hukukî
işlemlerin geçerliliğinde zahirî şartları dikkate alma veya niyeti gözetme gibi yakla-
şımlar da ihtilaf olgusunu etkilemiştir.
5.3.4. Sünnet Kaynaklı İhtilaflar
Bu dönemde sahâbe ve tâbiîn âlimlerinin kendilerine yöneltilen sorulara ha-
disler üzerinden cevap vermesi, hadis rivayetini artırmıştır. Hadis bilgisi birbirinden
farklı olan kişilerin verdiği cevaplar bir ihtilaf sebebi olmuştur. Yine bazı fırka ve
gruplar kendi görüşlerinin doğruluğunu ispat etmek, kimileri de ırkını, mesleğini ve
kanaatini desteklemek amacıyla hadis uydurmuştur. Alimler, Hz. Peygambere yalan
isnad edilmesini engellemek, Hz. Peygambere aidiyeti sorunlu hadislerle hüküm
vermemek ve hadisler üzerinden oluşabilecek yanlış algı ve hükümlere fırsat ver-
memek için bazı şartlar ileri sürme ihtiyahissetmişlerdir. Bu durum hadislerin
sübûtu yanında, amel edilme şartları ve yoruma açık olup olmaması (delâlet) gibi
pek çok açıdan ihtilafı beraberinde getirmiştir.
92
5.3.5. Dil ve Coğrafya Kaynaklı İhtilaflar
Özellikle mevâlînin (Arap olmayanlar) İslam’a girmesiyle birlikte Müslümanlar
arasında dil, kültür, örf ve adetlerin sayısı çoğalmıştır. Bunlar içinden fıkıh, hadis,
tefsir gibi alanlarda söz sahibi alimler yetişmiştir. İslam toplumundaki bu çeşitlilik,
sosyal alanda bir canlılık oluşturmuştur. Kur’an ve Sünnetin anlaşılması yanında,
bölgesel örf ve adetlerle çevresel faktörlere bağlı sorunlara yönelik çözüm arayışları
artmıştır.
93
Örneğin Irak bölgesinin dinamik sosyal yapısı ve farklı kültürlerin kav-
şak noktasında yer alması, re’y ve kıyasa daha çok başvurmayı gerekli kılmıştır. Bu
91
Kapsamlı bilgi ve değerlendirmeler için bk. Abdurrahman Haçkalı, “Ehl-i Hadis- Ehl-i Re’y Ayrışma
Fıkhî mi, İtikâdî mi?”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi 2 (2003), 59-68.
92
Bu konuda kapsamlı değerlendirmeler için bk. Muhammed Avvâme, Eserü’l-hadîsi’ş-şerîf fî ihtilâfi’l-
eimmeti’l-fukaha (Beyrut: Dâru’l-Beşâir el-İslâmiyye,1997), 109-128.
93
Mahmud Abdullatîf, el-İhtilâfâtu’l-fıkhiyye, 115.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 945
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
durum re’ye dayalı fıkıh ekolünü beslemiş, düşünceyi geliştirmiş ve farklı bakış
açılarını ortaya çıkarmıştır. Aynı zamanda ihtilafları da beraberinde getirmiştir.
94
6. Müçtehit İmamlar Dönemi ve İhtilaf
6.1. Döneme Genel Bakış
Hicrî ikinci yüzyılın başlangıcından dördüncü yüzyılın ortalarına kadar devam
eden bu dönemde, büyük müçtehitler yetişmiştir. Günümüzde varlığısürdüren
yaygın fıkıh mezhepleri bu dönemde teşekkül etmiştir. Fıkhın tedvin edilmesiyle
birlikte, mezheplere ait görüşler ortaya konmuştur. Fıkha süreklilik kazandıran
istinbât metotları netleşmiştir. Fıkıh ve fıkıh usûlüne ilişkin eserler kaleme alınmış-
tır. Bütün bu gelişmeler daha sistemli bir fıkıh eğitimini beraberinde getirmiştir.
“Mezheplerin teşekkül dönemi” ve “fıkhın olgunluk çağı” olarak da nitelendirilen
bu dönem, tâbiîn ile tebe-i tâbiîn neslini içine alan Abbâsî hilâfetine denk düşmek-
tedir.
Abbâsî devlet ricalinin din politikalarının bir yansımaolarak âlimlere yakın
durması ve tasarruflarını İslamî ilke ve esaslar çerçevesinde şekillendirme çabaları,
fıkhın gelişmesini olumlu yönde etkilemiştir.
95
İmam Ebû Yusuf’un, Harun er-Reşîd
döneminde baş kadılık görevine getirilmesi ve ondan devletin siyaset ve ekonomi
alanlarında dikkate alması gereken hususlara ilişkin bir kitap yazmasını istemesi bu
kapsamda değerlendirilebilir.
96
Halife Mansur ve Harun er-Reşîd’in, İmam Malik’in el-
Muvatta’ isimli eserini kanun kitabı olarak kabul etme düşünceleri de bu yönelişin bir
başka yansımasıdır.
İslam ülkesinin sınırlarının İspanya ve Çin’e kadar ulaştığı bu dönemde, sosyal
ve kültürel hareketlilik artmıştır. Kur’an ve Sünnet’e ilişkin kapsamlı yorumlar,
sahâbe ve tâbiîn fakihlerinin içtihatlarından oluşan zengin birikim, İslam fıkhının
sistemleştirilmesinde güçlü bir veri oluşturmuştur. Sonuçta, döneme isimleri verile-
cek olan güçlü fakihler yetişmiş ve mezhepler ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Kur’an
ve Sünnet’in yanı sıra, sahâbenin ittifak halinde olduğu hükümler (sahâbe icmâı) ve
sahâbenin bireysel içtihatları hukukun kaynakları arasında yer almıştır. Re’y içtiha-
dı sistemleşerek kıyas, istihsan, ıstıslah gibi kısımlar halinde incelenmiş, her bir
bölümün kaynak değeri ayrıca değerlendirilmiştir.
97
Tâbiîn döneminde temel eğilimler etrafında bir ekolleşme yaşanırken, bu dö-
nemde söz konusu ekoller içinden “mezhep” adıyla şahıs merkezli yeni bir hukukî
yapılanma ortaya çıkmıştır. Mezhep imamlarının görüşleri ilk dönemden itibaren
talebeleri tarafından öğrenilmekte ve paylaşılmakta ise de bu dönemde, bir imamın
fıkhın bütün konularına ilişkin görüşlerinin toplanması, belli bir sistematik içinde
94
Noel J. Coulson,İslam Hukuk Biliminde İhtilaf ve Gerilimler, çev. Ferhat Koca (Ankara: Ankara Okulu Yayın-
ları, 2016), 50; Çalışkan, “Fıkıh Mezheplerinin Oluşum Süreci, 42.
95
Nahide Bozkurt, Abbâsîler (750-1258). (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2018), 41, 43, 62.
96
Salim Öğüt, “Ebû Yûsuf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1994), 10/264.
97
Okur, “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”, 33.
946 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
tasnif edilmesi ve usûl kurallarıyla tahkim edilmesi gündeme gelmiştir. Önceki dö-
nemlerde fıkhî faaliyetler bir nevi pratik ihtiyaçları karşılama amacına matuf iken,
bu dönemde özellikle Hanefî mezhebinde farazî fıkıh konularına yer verilmiştir.
98
6.2. Dönemin Fıkıh Açısından Özellikleri
Bu dönem fıkhın gelişim sürecidir. Bu gelişimin sebepleri şöyle açıklanabilir:
1. Sahâbe, hükümlere kaynak ararken Kur’an ve Sünnet’e, tâbiîn fukahası bun-
lara ilaveten sahâbenin söz ve davranışlarına başvurmuştur. Tebe-i tâbiîn dönemin-
de tâbiînin zleri de buna eklenmiş ve fıkıh malzemesi çoğalmıştır.
2. Re’y’e sıkça başvuran fakihlerin, yaşanmış olaylar yanında, farazî meseleler
hakkında da hüküm vermesi fıkhın alanını genişletmiştir. Bu durum doğal olarak
bazı ihtilafları beraberinde getirmiştir.
99
Başlangıçta Irak fukahasının başvurduğu bu
yola daha sonraları Şâfiî ve Mâlikî fukahası da dâhil olmuştur.
3. Yeni Müslüman olan milletlerin artmasıyla, farklı kültür, anlayış ve şartlara
dayalı ortaya çıkan sorunlar, her bölgede ön plana çıkan fakihlere arz edilmiştir.
İran örf ve âdetin bulunduğu Irak’taki problemler Ebû Hanife’ye; ağırlıklı olarak
Bizans hukuk ve kültürünün etkisinde olan Suriye’deki sorunlar Evzaî’ye; Mısır ve
Bizans etkisinde bulunan Mısır ve çevresindeki konular Leys b. Sa’d ve İmam
Şâfiî’ye; Hicâz örf ve adetlerinin yoğun olduğu meseleler de İmam Mâlik’e arz edil-
miştir. Bu imamların verdiği hükümler genelde belirleyici olmuştur. Bu durum
bölge içi ihtilafı azaltmakla birlikte, farklı şartları haiz bölgeler arasındaki ihtilafları
açığa çıkarmıştır.
100
4. Bu dönemde ilmî seyahatlerle sağlanan görüş alışverişleri, mezheplerin da-
yandığı ilke ve usûllerin yakından tanınmasına ve bölgesel farklılıklara dayalı fıkhî
problemlerin çözümüne katkı sağlamıştır. İlmî seyahatler, ihtilaf sebeplerini yakın-
dan tanımada önemli bir işlev görse de mekân ve coğrafya faktörüne bağlı fıkhî
ihtilaflar, önde gelen ihtilaf sebeplerinden biri olarak varlığını sürdürmüştür.
5. Fıkhın yazılı kaynaklarda derlenip sistematik bir şekilde tedvini, fıkhın ge-
lişmesinde etkili olmuştur. İmam Muhammed’in el-Mebsût ve el-Âsâr, İmam E
Yusuf’un Kitâbu’l-Harâc, İmam Şâfiî’nin el-mm adlı eseriyle, İmam Mâlik’in el-
Muvatta’ adlı eserleri bu dönemde yazılmışlardır. Yine içtihatların naslarla bağlantı-
sını kurma ve görüşlerin kendi içinde tutarlılığısağlama amacını taşıyan fıkıh
usûlü bu dönemde tedvin edilmeye başlanmıştır. İlk örneğini Şâfiî’nin er-Risale isimli
eserinde gördüğümüz tedvin süreci, tüm usûl konularıkapsayacak şekilde hicrî
dördüncü asrın başlarında ortaya çıkmıştır.
101
Fukaha arasında ihtilafların artması, bunlara ilişkin münakaşa ve eleştiriler,
her bir fakihin görüşütemellendirdiği usûl ve ilkelerin belirlenmesi ihtiyacını
98
Okur, “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”, 34.
99
Mahmud Abdullatîf, el-İhtilâfâtu’l-fıkhiyye, 116.
100
Kahraman, İslam Hukukuna Giriş, 129
101
Okur, “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”, 34.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 947
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
beraberinde getirmiştir. İçtihat metotlarını tespit etmek ve görüşlerin kendi içinde
tutarlılığını korumak amacıyla fıkhın dayandığı ilke ve kuralları tespit etme ihtiyacı
fıkıh usûlü ilmini meydana getirmiştir. Bu alanda İbn Lehîa, İmam Ebû Yusuf ve
İmam Muhammed’in eser yazdığı nakledilmekle birlikte, geleneksel kabul bu ilmin
kurucusunun İmam Şâfiî olduğu yönündedir. Bize ulaşan eseri er-Risâledir.
102
6.3. Bu Dönemde İhtilafı Etkileyen Unsurlar
Bu dönemde hadislerdeki rivayet farklılıklarından kaynaklanan ihtilafları gi-
dermek amacıyla, rivayetlerin Müslümanların tatbikatıyla desteklenmesi gündeme
gelmiştir.
103
Bu kapsamda İmam Malik’in Medine uygulaması (amelü ehli’l-Medine)
ön plana çıkarken, Hanefîlerde meşhur sünnet vurgusu yapılmıştır. Evzaî’nin
“amel” kavramıyla, önceki imamların uygulamalarına dikkat çekmesi de bu çerçe-
vede değerlendirilmiştir.
104
Hadislerin tedvini ve sahihinin zayıfından ayrılması
fukahaya büyük kolaylık sağlamıştır. Bu durum hadise dayalı bazı ihtilafların orta-
dan kalkmasında etkili olmuş, fıkhın gelişip olgunlaşmasına da zemin hazırlamış-
tır.
105
Coğrafyanın görüşler üzerinde etkisi bulunmakla birlikte, bu dönemde her
bölgenin fakihlerinin benzer görüşler etrafında buluştuğu ve görüşlerini ifade eder-
ken genelde ilim öğrendikleri hocalarına nispet ettikleri görülmektedir. Örneğin
Kûfe ekolünden bazı fakihler Ebû Yusuf’un görüşlerine tabi olurken, bazıları İbn Ebî
Leylâ’ya tabi olmuştur. Medine’de İmam Mâlik’in görüşleri Medine’nin icmâı olarak
kabul edilmiştir.
106
Aynı konuda birden fazla görüşün ortaya çıktığı bu süreçte, özel-
likle re’y içtihadı kaynaklı görüşler arasındaki karışıklığı gidermek amacıyla icmâ
kavramı gündeme gelmiş ve şâz görüşlere itibar edilmeyerek her bölgede yaygın
olarak kabul gören görüş, o bölgenin icmâı olarak değerlendirilmiştir.
107
6.4. İlm-i Hilâfın Ortaya Çıkması
İlk dönemlerde fukaha arasında oluşan ihtilaflar, fıkıh kitaplarının ilgili bölümle-
rinde yer almıştır.
108
Tedvin süreciyle birlikte her mezhep, görüşlerinin haklılığını dile
getirme ve farklı görüş sahiplerine karşı savunma ihtiyacı hissetmiştir. Bu amaçla
kaleme alınan ve günümüze kadar ulaşan ilk eser örnekleri aranda Evzaî’nin Siyeru’l-
Evzaî, Ebû Yusuf’un, er-Redd alâ Siyeri’l-Evzaî, İhtilâfu Ebî Hanîfe ve İbn Ebî Leylâ, Kitâbu’r-
Redd alâ Mâlik b. Enes; İmam Muhammed’in Kitâbu’l-Hucec fî İhtilâfi Ehli’l-Kûfe ve Ehli’l-
Medine ve İmam Şâfiî’nin Kitâbu’r-Redd alâ Muhammed b. Hasen adlı eserleri gelmekte-
102
George Makdısı, “Şâfiî’nin Hukukî Teoloji Anlayışı: Usûl-i Fıkhın Kökenleri ve Önemi”, çev. Sami Erdem,
Marmara niversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 13-14-15 (1997), 264.
103
Avcı, Fıkhi İhtilafların Tarihsel Gelişimi,126.
104
Hassan, İslam Hukuk Ekollerinin Doğuşu, 50-51.
105
Hudarî, Târîhu’t-Teşrî‘il-İslâmî, 80-181; Köse, İslam Hukukuna Giriş, 161-162.
106
Hassan, İslam Hukuk Ekollerinin Doğuşu, 54-55.
107
Hassan, İslam Hukuk Ekollerinin Doğuşu, 49-50.
108
İzmirli İsmail Hakkı, İlm-i Hilâf, 3.
948 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
dir.
109
Bu eserler, görüşlerin kendi içinde tutarlılığını ve güçlü yönlerini tespit etmede
önemli veriler sağladıkları gibi, fıkhın gelişmesine de katkıda bulunmuşlardır. Bu
alandaki tartışmalar, fıkıh usûlüne de zemin hazırlamıştır. Şâfiî’nin, er-Risâle isimli
eserini kaleme almasından sonra, değişik mezheplerce eleştirilere cevap vermek ve
mezhep içinde sistematik bütünlüğü korumak amacıyla, reddiye türü eserler yanında
usûle ilişkin eserler yazılmıştır.
110
7. Mezhep ve Literatür Merkezli Gelişme Dönemi ve İhtilaf
7.1. Döneme Genel Bakış
Bu dönem, hicrî dördüncü asrın ikinci yarısından Bağdat’ın Moğollar tarafın-
dan ele geçirilmesine kadar (656/1258) devam eden süreyi kapsamaktadır. Bu süreyi
kanunlaştırma hareketleri ve yenilik arayışlarının yaşandığı 19. yüzyılın ortalarına
kadar devam ettiren hukuk tarihçileri de vardır.
111
Siyasî olarak Bağdat Hulâgû tarafından 656/1258 yılında ele geçirilmiş, son
Abbâsî halifesi Mu’tasım Billah ile birlikte binlerce insan katledilmiştir. Şehirler
yağmalanmış, başta kütüphaneler olmak üzere mabetlere ve kültür değerlerine
büyük zarar verilmiştir. Bununla birlikte Moğollar, bireysel dinî tercihler konusun-
da halkı özgür bırakmışlar ve fıkıh, teori ve pratik bazında yaşantısını devam ettir-
miştir. Bunda fıkhın siyasî otoriteden bağımsız olarak gelişmesinin etkili olduğu dile
getirilmektedir.
112
Bu döneme taklit damgasını vurmuştur. Bu yüzden “taklit dönemi” diye ad-
landıranlar da vardır.
113
Zira kurucu içtihat faaliyetleri giderek azalmış, belli bir
mezhebe ve önceki içtihatlara sıkı sıkıya bağlı kalma ön plana çıkmıştır.
114
Bununla
birlikte, fıkhın kavram, teori ve usûl bağlamında olgunlaştığı, sistematik olarak
gelenek halinde kökleştiği bir dönemdir. Bu yüzden “istikrar dönemi” veya “kurum-
sallaşma dönemi” diyenler de vardır. Bu devrede, şerh ve haşiyelerle fıkıh geleneği
yerini sağlamlaştırmıştır.
115
Mezhep görüşleri, oluşan sistematik doğrultusunda
delilleriyle birlikte düzenli olarak kitaplaşmıştır. Kaza ve fetvada hangi kaynakların
kullanılacağı ve tercih sıralaması ortaya konmuştur.
116
Mezhepler, kendi içinde
tutarlı ve sistematik görüşler ortaya koymak suretiyle dinî görevlerini yerine getir-
mek isteyen bireylere güvenli bir yol sağlamayı hedeflemiştir.
117
Bu durumun belli
109
Özen, “İlm-i Hilâf Yahut Fukaha Metoduna Göre Cedel Hakkında Klasik Bir Metin: Menşeu’n-Nazar”,
171.
110
Avcı, Fıkhi İhtilafların Tarihsel Gelişimi, 127.
111
Muhsin Koçak vd., İslâm Hukuku (İstanbul: Ensar Neşriyat, 2020),106.
112
Köse, İslam Hukukuna Giriş, 164.
113
Vehbe Zühaylî, Usûlü’l-fıkhi’l-İslâmî (Dımaşk: Dâru’l-Fikr, 1986), 2/1061, 1120.
114
Mehmet Erdoğan, h İlmine Girstanbul: Dem, 2019), 58.
115
Yaman-Çalış, İslam Hukukuna Gir, 125.
116
Koçak vd., İslâm Hukuku,106-107.
117
Hacı Mehmet Günay, “Günümüz Fıkıh Problemleri: Sebepler, Yöntemler ve Yaklaşımlar”, İslam Hukuku,
ed. Talip Türcan (Ankara: Grafiker Yayınları, 2013), 625.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 949
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
usûl ve ilkelerden yoksun bazı yaklaşımların bertaraf edilmesinde ve mesnetsiz
ihtilafların önlenmesinde etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bu dönemi, fıkhın gelişim
seyri içinde “duraklama” ifadesiyle isimlendirenler olsa da sözü edilen kazanımların
göz ardı edilmemesi gerektiği açıktır.
Bu dönemde fıkıh çalışmaları mezhep yapılanması çerçevesinde sürdürülmüş
ve oluşan gelenek dışında bağımsız içtihat muteber sayılmamıştır. Bu durumu içti-
hat kapısının kapanması şeklinde değerlendirenler de vardır. İbn Haldun, halkı belli
bir mezhebe bağlı kalmaya sevk eden sebebi, yetersiz kişilerin içtihada yeltenmele-
riyle izah etmektedir.
118
Tedvin hareketiyle birlikte mezhep imamlarının görüşleri-
nin yaygınlaştığı, bu sebeple mutlak içtihada bir saha kalmadığı da dile getirilmek-
tedir.
119
Bunların yanı sıra, müçtehit imamların dirayetli duruşlarının, hüküm kaynak-
ları ve yöntem bilgisinin artık yerleşmiş olmasının belirleyici olduğunu da ifade
edilebiliriz. Yine hukuk güvenliği düşüncesi ve olumsuz etkenlere karşı fıkhı koru-
ma refleksinin göz ardı edilmemesi gerektiğini söyleyebiliriz.
120
Şunu ifade edelim ki hicrî dördüncü asırdan itibaren içtihat kapısının kapandığı
yönünde bir ön kabulden söz edilse de içtihat faaliyeti devam etmiştir. Ancak mutlak
içtihadın yerini, mezhepte hükmü bulunmayan konularda mezhebin ilke ve usûlü
çerçevesinde hükmü ortaya koyma şeklindeki mezhep içi fıkhî istidlal (tahrîc) almış-
tır.
121
Bu dönemde ön plana çıkan bir husus da “hukukî istikrar” düşüncesidir. Fark
içtihatlar sebebiyle oluşan kargaşayı önlemek amacıyla bir müçtehidin görüşlerinin
esas alınmasının gerekliliği güçlü şekilde dile getirilmiştir. İbnü’l-Mukaffa‘, Abbâsî
halifelerine sunduğu teklifte hukukî istikrara duyulan ihtiyaca dikkat çekmiştir.
122
Dördüncü hicrî asra gelindiğinde, artık hukuk güvenliği arayışları iyice kendini
hissettirmiştir. Mezhep yapılanması bu ihtiyacı kısmen karşılamıştır.
123
7.2. İhtilafa Etkileri ve Sonuçları İtibarıyla Dönemin Değerlendirilmesi
İhtilafa etkileri ve sonuçları bağlamında bu dönemin öne çıkan özelliklerini
şöyle sıralayabiliriz:
1. Bu dönemde mutlak içtihat devri sona erdiğinden, her mezhebin mensupları
kendi imamlarına bağlanmıştır.
118
Mezhep hükmüne bağlık kalınmasıyla ilgili değerlendirme ve geniş bilgi için bk. Ebû Abdilazîz Kut-
büddîn Şah Veliyyullah Ahmed b. Abdirrahîm b. Vecîhiddîn Dehlevî, Ikdu’l-cîd fî ahkâmi’l-ictihâdi ve’t-
taklîd (İstanbul: Hakikat Kitabevi, 1994), 37.
119
Karaman, İslam Hukukunda İctihad, 189.
120
Abdülazîm Şerefuddîn, Târîhu’t-teşrî‘i’l-İslâ ve ahkâmu’l-mülkiyye ve’ş-şuf‘a ve’l-akd (Bingazi: y.y., 1989), 205.
121
Tahrîc: Naklî, şer’î delillerin yanı sıra mezhep hükmünü de kaynak kabul eden fıkhî bilgi elde etme
sürecini ifade etmektedir. Bk. Tuncay Başoğlu, “Tahrîc”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi stan-
bul: TDV Yayınları, 2010), 39/420. Kahraman, İslam Hukukuna Giriş, 253.
122
Bozkurt, Abbâsîler, 64.
123
Okur, “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”, 35.
950 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
2. Mezheplerin yerleşmesi ve mutlak içtihat fikrinin zayıflamasıyla birlikte, artık
mezhep imamlarından nakledilen görüşlerin illetlerini tespit etmek, dayanakları
bulmak, fer’î meseleler üzerinde düşünmek ve yeni meseleleri de bu esaslar üzerinden
çözüme kavturmak,nemin karakteristik özelliği olarak ortaya çıkmıştır.
3. Mezhep imamlarının içtihat usûllerini tespit edebilmek amacıyla, verdikleri
hükümler üzerinden istinbât kuralları belirlenmeye, böylece genel ilke ve esaslara
ulaşılmaya çalışılmıştır. Birden fazla görüş bulunan hallerde bunlardan biri (müftâ
bih) tercih edilmiştir.
4. Mezhep fıkhıdüzenleme ön plana çıkmıştır. Bu durum mezhebin temel
metinlerini açıklamak (şerh), şerhte kapalı kalan kısımları anlaşılır kılmak (hâşiye)
ve hâşiyede izah gereken ifadeleri açıklamak (ta‘lîk) şeklinde gerçekleşmiştir.
Ta‘lîk’te kapalı kalan yerler de ta‘lîku’t-ta‘lîk şeklinde açıklığa kavuşturulmuştur. Bu
çalışmalar mezhebin anlaşılmasını ve yerleşmesini kolaylaştırmıştır.
124
Bununla
birlikte, söz konusu çalışmaların mevcudun tekrarı niteliği taşıdığı gözden uzak
tutulmamalıdır.
5. Mezhep imamına bağlılığın ileri düzeyde olması, hatta mezhep görüşünün
naslarla zahiren çelişmesi halinde mezhep görüşünün esas alınması gerektiği ifade
edilmiştir. Hanefî fukahasından Kerhî’nin dile getirdiği “Ashabımızınrüşlerine
aykırı olan her âyet ya neshe ya da tercihe hamledilir. En uygunu te’vîl edilmesi-
dir.
125
sözü bu yaklaşımın çarpıcı örneklerinden biridir.
126
Şâfiî fukahası içinde
kendini ıslâhatçı konumda gören İbn Süreyc’in, “Şâfiî’den nakledilen sahîh bir görüş
bulunması halinde ona tâbi olmak, zâhiren buna aykırı olan görüşlere ise itibar
etmeyip te’vîl etmek gerekir.”
127
şeklindeki sözleri de Kerhî’nin yaklaşımıyla benzer-
lik taşımaktadır.
Mezhep taassubunda bulunduğu ve taklit ruhunu beslediği gerekçesiyle eleşti-
rilen bu yaklaşım, dönemin karakteristik özelliği olan mezhebe sıkı bağlılığın bir
yansıması olarak değerlendirilebilir. Şu da bir gerçektir ki, dönemin önde gelen
fakihlerinin dile getirdiği bu görüşler, mezhep içi istikrarı sağlamada ve mezhep
görüşlerinin sistemleşerek güçlü bir ekol haline gelmesinde oldukça etkili olmuştur.
6. Mutlak içtihat faaliyetinin zayıflaması sebebiyle, mezhep imamlarının gö-
rüşlerini açıklama, savunma ve üstünlüklerini dile getirme gayretleri öne çıkmıştır.
124
Hudarî, Târîhu’t-teşrî‘il-İslâmî, 346-350.
125
Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’kûb en-Nedîm, el-Fihrist (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, ts.), 261.
126
Kerhî’nin er-Risâle isimli eserinde dile getirdiği bu görüşle kastedilen, büyük bir olasılıkla mezhep
hükmü ile çatışan bir nassın, mezhep imamlarınca mutlaka görülmüş ve incelenmiş olduğu, dolayısıyla
nas ile hüküm verilmemesinin usûle dayalı (metodik) bir yaklaşımdan kaynaklandığıdır. Bu itibarla, söz
konusu ifadeyi mezhep görüşüyle çelişen nassa yönelik ilkesel bir yaklaşım olarak değil, hükmü ortaya
koyarken, fiilen tamamlanmış bir sürecin arka planını ve nasıl anlaşılması gerektiğini açıklama bağla-
mında değerlendirmek daha isabetli gözükmektedir. Bk. Ubeydullah b. el-Hüseyin b. Dellâl Kerhî, er-
Risâle (İstanbul: Eda Neşriyat, 1990), 169; Yaman-Çalış, İslâm Hukukuna Giriş,128.
127
Tâcuddîn Abdülvehhâb b. Ali es-Sübkî, Tabakâtu’ş-şâfi‘iyyeti’l-kübrâ (Kâhire: Dâru İhyâi’l- bi’l-Arabî,
1918), 3/21-28.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 951
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Mezhep görüşlerini savunmak ve eleştirilere cevap vermek amacıyla yapılan cedel
ve münazaralar zengin bir fıkhî birikim oluşmasına, fıkhın kurumsal yapısının güç-
lenmesine ve köklü bir fıkıh geleneğinin teşekkülüne katkı sağlamıştır.
128
Yöntem
belirleyen bu gelenek, sonraki dönemlerde ortaya çıkan meselelere çözüm arayışla-
rında yön verici değerli bir kaynak olmuştur. Bunun sonraki dönemlerde oluşabile-
cek ihtilafların azalmasında da etkili olduğunu söyleyebiliriz.
7. Taklit anlayışı, mezheplerarası ihtilafları belirgin hale getirmiştir. Her mez-
hep kendi düşüncesinin üstün olduğunu ve hükümlerinin isabetli olduğunu ortaya
koymak üzere eserler vücuda getirmiştir. İlm-i hilâf adıyla ortaya çıkan bu özel
alanda pek çok eser kaleme alınmıştır.
129
Bu konuda ilk olarak Tahâvî’nin (öl.
321/933) İhtilâfu’l-fuka’sıyla, Taberî’ninl. 428/1036-1037) yine aynı adla yazdığı
eseri ön plana çıkmaktadır. Sonraki dönemlerde bu alana ilişkin zengin bir literatür
ortaya çıkmıştır.
130
Hilâf ilminin kaidelerini temellendirmesi ve literatüre getirdiği
yeni sistem dolayısıyla Karahanlılar döneminde yaşayan EZeyd ed-Debusî (öl.
430/1039) bu ilmin kurucusu olarak kabul edilmektedir.
131
Ortaya çıkan yeni meselelerle ilgi çözüm önerilerini ihtiva eden fetâvâ, nevâzil
ve vâkıât adıyla yazılan eserler bu dönemin bir başka özelliğidir.
8. Bu dönemin dikkat çeken bir başka yönü, örfî hukuk ve kanunname geleneği-
dir. Özellikle Osmanlı hukuk sisteminde, fıkıh doktrinine dayalı şer’î hukuk yanında
hükümdarın iradesine bağlı olarak hukuk kuralı niteliği kazanan örfî hukuk ve ka-
nunnâmeler ortaya çıkmıştır. Örfî hukuk çerçevesinde ortaya konan kanunnameler
içinde Fatih, II. Bayezit, Yavuz ve Kanunî dönemlerinde düzenlenen kanunnameler
zikredilebilir.
132
8. Günümüzde İslam Hukuku ve İhtilaf
Sanayi devriminin gerçekleştiği 18. yüzyıl, birçok açıdan olduğu kadar İslam
hukukuna etkileri açısından da dönüm noktası olmuştur. Bu süreçte teknoloji, her
geçen gün yeni gelişmelere sahne olmuş, buna bağlı olarak iletişim dünyası hızlı bir
değişim ve dönüşüm yaşamıştır. Yakın zamanda bu alandaki gelişmelerin hızı ve
kapsamı geçmişle mukayese edilemeyecek derecede artmıştır. Ticaret hayatındaki
ivme; yeni ticaret yöntemleri, dijital para, sanal ortamda alım-satım ve pazarlama
işlemleri, enflasyon, faiz, işçi-işveren ilişkileri, sigorta gibi konuları beraberinde
getirmiştir. Tıp alanında DNA testleri, kök hücre, taşıyıcı annelik ve insan kopya-
lanması konuları gündeme gelmiştir. Teknolojik gelişmelerin başta ceza, borçlar ve
ticaret hukuku olmak üzere, hukukun farklı alanlardaki etkileri kendini güçlü şekil-
128
Ferhat Koca, Hilâf (Mukayeseli İslam Hukuku) İlminin Mahiyeti, Doğuşu, Gelişmesi ve Literatürü”,
Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2018),166.
129
Muhammed b. Cerîr et-Taberî, İhtilâfu’l-fuka (Beyrut: Dâru’l-tübi’l-İlmiyye, ts.), 247.
130
Bu konuda geniş literatür bilgisi için bk. Ebû Abdillah Muhammed b. Nasr Mervezî, İhtilâfu’l-fuka
(Riyad: Dâru Advâi’s-Selef, 2000), 54-60.
131
İzmirli, İlm-i Hilâf, 4.
132
Mehmet Akman, “Örf”, rkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 2007). 34/93-94.
952 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
de hissettirmiştir. Tarım alanında GDO’lu ürünler, gıda ürünlerinde kullanılan ve
insan sağlığını tehdit eden katkı maddeleri ve bunlara yönelik ortaya çıkan sorunlar,
çok kapsamlı gelişimin sadece birkaç örneğidir. Yine kadının sosyal hayattaki rolle-
rine ilişkin farklı bakış açıları; çevrenin korunmasına ilişkin yeni tedbirler ve anla-
yışlar, çevre bilincinin gelişmesiyle birlikte daha da önem kazanan çevre sorunları;
hızlı teknolojik gelişime bağlı olarak artık daha çok konuşulan “uzay hukuku” çalış-
malada bugün tanık olduğumuz gelişimin sınırlı sayıdaki diğer örnekleri olarak
zikredilebilir. Bugün bütün dünyayı sarsan covid-19 adlı virüsün sağlık, ticaret ve
sosyal alandaki etkileri kadar, dinî hayat üzerindeki tesiri de en sıcak ve yıkıcı gün-
dem konusudur. Bütün bu gelişmelerin İslam fıkhını çok yönlü etkilediği, farklı
yöneliş ve kanaatleri ortaya çıkardığı ve ihtilaf olgusunu derinleştirdiği izahtan
vârestedir. Elbette benzer sorunlar tarihsel süreçte de yaşanmıştır. Ancak mevcut
durum eskiye göre daha grift ve karmaşıktır. Bilgiye ulaşımın kolaylaştığı, küresel
ölçekte ve zengin mecralarda paylaşıldığı günümüzde, fıkhî bilginin sıhhati ve yan-
lış paylaşımların verdiği zarar ise ayrı bir araştırma konudur.
Bugün, İslam hukukunun kısmen işaret ettiğimiz çağdproblemlere çözüm
üretmede yeterince etkili olamadığı, modern düşünce ile zaman zaman çatıştığı ve
kendisini yenileyecek mekanizmaları istenilen düzeyde geliştiremediği yönünde
iddialar ye almaktadır. Bu meyanda, mevcut fıkıh usulünün yeterli olmadığı, fıkıh ve
usûl hakkındaki müktesebatımızla ve bakış açılarımızla yüzleşmemiz gerektiğini
ifade eden söylemler dile getirilmiştir.
133
Özellikle son iki asırdan bu yana çok tartışı-
lan ve araştırma konumuz olan ihtilafı da doğrudan etkileyen bu meselelerin çözü-
mü bağlamında bireysel ve kolektif çabaların varlığı bilinen bir husustur. Bu nokta-
da yaklaşık 7. yüzyıldan itibaren çekingen bir şekilde de olsa, yeniden mutlak içtiha-
da duyulan ihtiyaç konusunda bir söylem oluşmaya başlamıştır. İbn Teymiyye, İz-
zuddîn b. Abdusselam, İbn Kayyım el-Cevziyye gibi âlimler bu söylemin başta gelen
mimarları arasındadır. İbn Teymiyye, ıslah projelerinin hemen hepsinin referans
noktası olmuştur. Bu düşüncedeki bilginlerce, naslara ve temel amaçlara uygun olan
bir çözümün başka bir mezhepte bulunması halinde bu görüşlerden de istifade
edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
134
İslam’ın, özü itibarıyla modern dünyanın ihtiyaçlarına cevap verebilecek po-
tansiyele sahip olduğunu, yaşanan problemlerin temelinde içtihat kapısının kapa-
tılmave taklidin yaygınlaşması olduğunu ileri sürerek, güçlü bir şekilde içtihat
çağrısı yapanlar da vardır.
135
Buna mukabil, bahsedilen içtihat vurgusunu aşırı bulan
133
Bu konularda kapsamlı görüş ve değerlendirmeler için bk. İbn Teymiyye vd., İctihad, Taklîd ve Telfîk
zerine Dört Risâle, haz. Hayreddin Karaman (İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982), 25-283; Ali Bardakoğlu,
İslâm Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme, (İstanbul: Kuramer, 2016), 225-356; Kemal Gözler, Fıkıh-Hukuk
İlişkisi zerine, (Bursa: Ekin Basın Yayın Dağıtım, 2019), 63-71.
134
H. Yunus Apaydın, “İçtihat: Dinin Hayatla Buluşması”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar, ed.
Bünyamin Erul (İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2008) , 99.
135
Hayreddin Karaman, “Fıkıh Mezhepleri”, İctihad, Taklîd ve Telfîk zerine Dört Risâle, İbn Teymiyye vd.
(İstanbul: Dergâh Yayınları, 1982), 28.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 953
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
ve geleneksel anlayışlarla yeni yönelişlerin arasını birleştirmeye çalışan bir eğilim
de söz konusudur. Bu eğilim, geleneksel içtihatlar içinden uygun olanları seçme ve
yeni karşılaşılan problemleri “kolektif içtihat” yoluyla çözüme kavuşturma çabasın-
dadır.
136
Esasen problem, yalnızca içtihadın yapısıyla ilgili değildir. Naslarla olgu, dinle
hukuk arasındaki irtibat, klasik fıkıh müktesebatını anlamada yöntem, toplum yara-
rı, hukukun teşekkülünde dinin katkı biçimi, birey ve beşerî iradenin rolü gibi birçok
konuda, kavramsal çerçeve ve metodolojinin yeterince olgunlaşmamış olması, yine
içtihatın bu konulardaki güçlü ve vazgeçilmez katkısının yeterince dikkate alınma-
masıyla yakından ilgili görünmektedir.
137
İslam hukuku, günümüzde dünya genelinde sayıları iki milyara yaklaşan Müs-
lüman toplumlarda hayatı düzenlemedeki etkisini sürdürmektedir. Bu alanda yapılan
çalışmaların bir kısmı kanunlaştırma düzeyinde bir kısmı da başta üniversiteler olmak
üzere resmî ve sivil alanda akademik düzeyde sürmektedir. İslam dünyasında moder-
nizmle başlayan ıslah ve tecdit çalışmaları, farklı mezheplerin görüş ve kanaatlerinden
de istifade edilmesi bağlamında yeni bir duyarlılık oluşturmuştur. Geçmişin değerli
mirasının bütünüyle kucaklanması gereğine inanılan bu anlayışta, bugünün sorunla-
rına çözüm olabilecek farklı görüş ve kanaatlerin uygun olanlarından istifade edilmesi
yoluna da gidilmiştir.
138
Tarihsel süreçte fıkhî meselelere çözüm bulmak, gereksiz ihtilaf ve çekişmeleri
gidermek amacıyla bireysel çabalar yanında kurumsal çalışmalar da yer almıştır. Bu
kapsamda Osmanlı döneminde Şeyhulislamlık makamına bağlı olarak hizmet veren
Fetvâhâne, sorulara cevaplar vermiştir.
139
Ebussuûd Efendi ve Ali Efendi’nin fetvala-
rı, Fetâvâankaravî ve el-Fetâva’l-hayriyye gibi fetva kitapları yayımlanmıştır. İslam
ülkelerinde belli kuruluşlar fıkhî meselelerin çözümünde görev üstlenmişlerdir.
Bunlar arasında yer alan ve Mısır’da Ezher üniversitesine bağlı olarak 1961 yılında
kurulan Mecmau’l-Buhûsi’l-İslâmiyye; 1981 yılında Suudi Arabistan’da İslam Kon-
feransı Teşkilatı’na bağlı olarak kurulan Mecmau’l-Fıkhi’l-İslâmî; Mekke’de 1976
yılında kurulan Râbitatü’l-Âlemi’l-İslâmî başta olmak üzere, Amerika Birleşik
Devletleri, Avustralya, Avrupa, Cezayir, Pakistan, Hindistan ve Malezya gibi ülke-
lerde çeşitli kurum ve kuruluşlar bulunmaktadır.
140
Türkiye’de Diyanet İşleri Baş-
kanlığı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığı da bu kapsamda etkin
olarak hizmet veren kuruluşlar arasındadır.
Söz konusu kurullarda, genel prensip olarak alan uzmanlarından istifade edil-
mekte, özellikle tıp, iktisat, bankacılık gibi özel bilgi gerektiren konularda saha uzman-
136
Apaydın, “İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar”, 100.
137
Apaydın, “İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşımlar”, 100.
138
Ahmet Ünsal, “Mukayeseli Fıkıh Çalışmaları”, kıh, ed. İbrahim Çalışkan (Ankara: Ankara Üniversitesi
Basımevi, 2009), 215.
139
Ferhat Koca, “Fetvahâne”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1995), 12/496-
500.
140
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bk. Yaman-Çalış, İslam Hukukuna Giriş,131-132.
954 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
larının görüşlerine başvurulmakta, çağdaş fıkhî konularda bilimsel toplantılar düzen-
lemekte ve sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmaktadır. İstişârî nitelikli bu tür kararların,
bireysel fetvalara nispetle toplum üzerinde daha etkili olduğunu ve güven verdiğini
söyleyebiliriz. Yine ortak akılla çalışan bu tür kuruluşların, şâz denilebilecek bazı gö-
rüşlerle faydasız tartışma ve ihtilafların giderilmesinde olumlu katkılar sağladığı ifade
edilebilir.
Fetva merkezli çalışan söz konusu kurulların yanı sıra, üniversiteler bünyesin-
de yapılan bilimsel çalışmaların da günümüz fıkıh problemlerinin çözümüne ışık
tuttuğu, hukukî temelden yoksun ihtilafların ortadan kaldırılmasına yardımcı oldu-
ğu ve sağduyulu yaklaşımların gelişmesine katkı sağladığını söyleyebiliriz.
Sonuç
İnsanın doğuştan sahip olduğu kişisel özellikleri fıtratın bir gereğidir ve doğal
ihtilaf sebebidir. Tarih boyunca insanın olduğu her yerde ihtilaf olmuştur. İhtilafın
tarihi, insanın tarihi serüveni kadar eskidir. Fıkhî ihtilafların tarihsel süreci de fık-
hın tarihi ve gelişim süreciyle yakından ilgilidir. Bu itibarla sebepleri, sonuçları ve
İslam hukukuna yansımaları bağlamında bir “ihtilaf fıkhı”ndan söz edebiliriz.
İslam âlimleri ilk dönemlerden itibaren kesin bilgi ile sabit olan yoruma kapalı
itikadî, amelî konularda ve dinin temel sabitelerinde ihtilaf etmemişlerdir. İslam
toplumunda güven ve huzuru, birlik ve beraberliği zedeleyen, kin ve düşmanlığa
götüren ihtilaflar kabul görmemiştir. Ancak içtihada açık alanlarda doğruyu bulma
amaçlı çabalar sonucu oluşan fıkhî ihtilaflar tarih boyunca var olmuş ve ilkesel ola-
rak doğal karşılanmıştır. Sahâbe, tâbiîn ve müçtehit imamlar pek çok fıkhî konuda
ihtilaf etmişlerdir.
Hz. Peygamber döneminde ashap arasında yaşanan ihtilafları çözmede son
merci Allah’ın elçisidir. O’nun sahabe arasındaki ihtilaflı konularda verdiği kararlar,
Hz. Peygamberin hükmü olarak yansımıştır. Hz. Peygamberin sağlığında ashap
arasında yaşanan ihtilaflar, içtihada dayalı konularda farklı görüşlerin bulunabile-
ceğine delil olarak gösterilmiştir.
Sahâbe döneminde ihtilaf azdır. Özellikle Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemin-
de uygulanan şûrâ temelli kararlar, Medine’de hadis malzemesinin çok olması, önde
gelen sahâbe etrafında oluşan ilim meclisleri ve onların kararlarına tabi olma konu-
sunda duyarlı geniş kitleler, ihtilafın az olmasının başlıca sebepleri arasında zikredi-
lebilir. Sahâbenin fetva vermede temkinli davranması ve olabildiğince hüküm ver-
memeyi tercih etmesi de ihtilafı azaltan bir unsur olmuştur.
Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer döneminde ashâb, yeni ortaya çıkan meselelerin çö-
zümünü istişare yoluyla gerçekleştirmişlerdir. Bu dönemde bireysel içtihatlar yerini
şûrâya bırakmıştır. Şûrâ yöntemiyle alınan kararlar ihtilafların azalmasında etkili
olduğu gibi, sonraki dönemlerdeküm istinbâtında dikkate alınan bir delil vasfı
kazanmıştır. Hz. Peygamberin vefatından sonra farklı coğrafyalara yerleşen sahâbe,
Hz. Peygamberneminin canlı tanıkları venemin ilmî mirasının taşıyıcıları olarak,
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 955
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
görüş ve kanaatleriyle bulundukları yerlerde bir çekim merkezi ve dinî problemleri
çözmede birer başvuru mercii olmuşlardır. Sahâbenin bu süreçte ortaya koyduğu re’y
ve kanaatler, sonraki neslin fıkıh anlayışının şekillenmesinde büyük ölçüde etkili ol-
muştur.
Tâbiîn dönemi, içtihat faaliyetlerinin ivme kazanarak devam ettiği bir süreçtir.
Sahâbenin hüküm istinbâtında başvurduğu yöntemlere ve bıraktığı fıkhî kazanımla-
ra sahip olan tâbiîn fukahası, genişleyen İslam coğrafyası, artan fıkhî problemler ve
yoğun içtihat faaliyetiyle daha zengin bir fıkıh mirasına sahip olmuştur. Tâbiîn
dönemi, dinamik fıkhî yapısıyla İslam hukukunun teşekkülünde etkin bir süreci
temsil etmektedir. Sahâbe döneminden farklı olarak, bu dönemde farazî meseleler
üzerinde de görüş serdedilmiştir. Hicrî dördüncü asırdan itibaren artık her içtihadî
meselenin bir karşılığı ve çözümü olduğu ve yeni bir içtihada gerek kalmadığı şek-
lindeki kanaat gittikçe yerleşmiştir. Bu durum içtihat kapısının kapandığı yönünde-
ki kanaati de güçlendirmiştir. Tâbiîn döneminde yaşanan ihtilaflar, çoğunlukla
mekân ve bölgeye dayalı ithilâflardır. Sözün hakikat veya mecaz anlamında kulla-
nılması, hadisin bilinip bilinmemesi, hadisin sıhhati, içtihat usûlünün farklılığı ve
sosyal çevre gibi etkenler de başlıca ihtilaf sebepleri arasında yer almıştır.
Müçtehit imamlar dönemi, içtihat faaliyetinin yoğun olduğu, fıkhın en canlı
olduğu “altın çağ”dır. Bu dönemde hadislerin tedvin süreci tamamlanmış, sahâbe ve
tâbiînin görüşleri ilim merkezlerinde yaygın hale gelmiştir. Fıkıh malzemesinin
artması, ihtilafların çoğalmasını da beraberinde getirmiştir. Fukaha, ihtilafları orta-
dan kaldırmak amacıyla farklı görüşler arasında tercihte bulunmuş, şâz olan görüş-
leri değerlendirme dışı bırakmışlardır. Bu durum, her bölgede yaygın olan içtihatla-
rın öne çıkmasına, bir nevi bölgesel icmâ oluşmasına neden olmuştur. Bölgesel
kararlar, bireysel kanaatleri de etkilemiştir. Müçtehit imamlar dönemi, mutlak
içtihatın öne çıkması ve usûl kurallarının ortaya konulmasıyla da temayüz etmiştir.
Fikirler olgunlaşmış, liyakat sahibi âlimler fıkhî kanaatlerini özgürce ortaya koy-
muşlardır. Yine re’y içtihadı sistemleşmiş ve temel eğilimler etrafında bir ekolleşme
yaşanmıştır. Söz konusu ekoller içinden “mezhep” adıyla şahıs merkezli yeni bir
hukukî yapılanma ortaya çıkmıştır. Sahâbe döneminde ağırlıklı olarak hoca ve çevre
farkına dayanan ihtilaflar, Abbasiler ile birlikte daha çok prensip ihtilafına dönüş-
müştür.
Taklit döneminde, mutlak içtihat yerini belli bir mezhebe bağlanmaya bırak-
mış ve meselelerin mezhep içi kurallar çerçevesinde çözüme kavuşturma gayretleri
yoğunluk kazanmıştır. Mezhep hükümlerini yazan, bu doğrultuda fetva veren ve
uygulayan güçlü talebeler, mezheplerinin güçlenmesine katkı sağlamıştır. Bu du-
rum taklidin yerleşmesine de zemin oluşturmuştur.
Sahâbe ve tâbiîn ile sonraki dönemde gelen İslam hukukçuları, karşılaştıkları
meselelerde temel bir yaklaşım olarak öncelikle Kur’an ve Sünnet’e başvurmuşlar-
dır. İslam’ın ana kaynaklarıyla ters düşmediği, İslam hukukunun genel ilke ve kural-
larıyla çelişmediği sürece, zaman ve coğrafyanın tabii şartları içinde oluşan ve liya-
956 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
kat sahibi fakihler nezdinde vuku bulan ihtilaflar, müslümanlar için genişlik ve
kolaylık olarak görülmüştür. Ömer b. Abdülaziz’in şöyle söylediği rivayet edil-
miştir: “Eğer Allah Resulünün ashabı ihtilaf etmeselerdi üzülürdüm. Çünkü bir
kişinin sözü insanlar için darlık ve sıkıntı getirir. Onlar kendilerine tabi olunan
imamlardır. Onlardan herhangi birinin görüşünü almakla kişi için genişlik var-
dır.”
141
İçtihada açık konularda bütün müçtehitlerin aynı kanaate sahip olmasını veya
bir görüşe herkesin tabi olmasını beklemek, ihtilafı ortadan kaldırmak gibi temelde
iyi niyete dayalı bir düşünce olsa da bunun dinî, hukukî ve rasyonel zemini olmadı-
ğını ifade etmeliyiz.
Mezhepler arası ihtilaflar, genellikle müçtehitlerin benimsediği ilke ve usuller-
le ilgilidir. Müçtehidin bulunduğu yerdeki yaşantı biçiminden, örf-adet ve maslahat
gibi birçok hukukî gerekçe ile yakından ilgilidir. Bütün müçtehitlerin gayesi, içtiha-
da konu olan meselede “murâd-ı ilâhi”ye ulaşmaktır. Bu yüzden içtihat ehliyetine
sahip fakihlerce, usûlüne uygun şekilde yapılan her içtihat değerlidir ve başka bir
içtihatla nakzedilemez.çtehit, hata etse de ma’zurdur ve ecir alır. Müçtehidi
kararlarında özgür kılan, hatta bir nevi koruma altına alan şer’î müjdeyi, zımnen
belli ihtilafların her zaman bulunabileceğine ilişkin bir işaret olarak da değerlen-
dirmek mümkündür.
İhtilafı tamamen ortadan kaldırmaya çalışmak ve ihtilafsız bir dünya tasav-
vur etmek, yeni ihtilaflara kapı aralayacaktır. Aslolan ihtilaf gerçeğini kabul et-
mek, hukukî niteliğini kavramak ve farklı bir ufuk olarak değerlendirebilmektir.
İhtilafı, iftiraka ve fitneye dönüştürmemektir. Hatta bir “İhtilaf ahlakı” geliştire-
bilmektir.
Kur’an ve Sünnet’e aykırı olmadığı, icmâ ve hukukun temel ilkeleriyle ters
düşmediği sürece, fürû-ı fıkıhta oluşan ihtilaflar genişlik ve kolaylıktır. Zaruri
durumlarda çıkış yoludur. Hukukî problemleri çözmede değerli bir tecrübedir.
İslam hukukunda evrenselliğin ve sürekliliğin sağlanmasında önemli vasıtalardan
biridir. Bu yönüyle ihtilaf, rahmet kabul edilmiştir. “Doktrindeki ihtilafı anlama-
yan kişi, fıkhın gerçek kokusunu alamaz” ifadesi bu gerçeğin başka bir yansıması-
dır.
Etik Beyan / Ethical Statement
Bu çalışmanın hazırlanma sürecinde bilimsel ve etik
ilkelere uyulduğu ve yararlanılan tüm çalışmaların
kaynakçada belirtildiği beyan olunur/It is declared that
scientific and ethical principles have been followed while
carrying out and writing this study and that all the sources
used have been properly cited.
Yazar / Author
Yüksel Salman
141
Beyânûnî, Dirâsât, 16.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 957
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Kaynakça
Akman, Mehmet. “Örf”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 34/93-94. İstanbul: TDV
Yayınları, 2007.
Alevânî, Tâhâbir. Edebü’l-ihtilâf fi’l-İslâm. Amerika Birleşik Devletleri: Silsiletü Kadâel-
Fikri’l-İslâmî, 2. Basım, 1987.
Ali el-Hafif. Esbâbu ihtilâfi’l-fukahâ. Kahire: Dâru’l-Fikri’l-Arabî, ts.
Ali Hasan, Abdulkâdir. Nazratu’n-‘âmme fî târîhi’l-khi’l-İslâmî. Mısır: Mektebetü’l-Kahire,1956.
Apaydın, H. Yunus. İslam Hukuk Usûlü. Ankara: BİLAY, 5. Basım, 2018.
Apaydın, H. Yunus. “Re’y”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 35/37-40. İstanbul: TDV
Yayınları, 2008
Apaydın, H. Yunus. “İçtihat: Dinin Hayatla Buluşması”, İslam’a Giriş Ana Konulara Yeni Yaklaşım-
lar. ed. Bünyamin Erul. 81-101. İstanbul: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 4. Basım,
2008.
Avcı, Aykut. “Fıkhi İhtilafların Tarihsel Gelişimi”. Bozok niversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 8/8
(2015/8), 119-132.
Avvâme, Muhammed. Edebü’l ihtilâf fî mesâili’l-ilmi ve’ddîn. Beyrut: ru’l-Beşâir el- İslâmiyye,
1997.
Avvâme, Muhammed. Eserü’l-hadîsi’ş-şerîf fî ihtilâfi’l-eimmeti’l-fukaha. Beyrut: Dâru’l-Beşâir el-
İslâmiyye, 4. Basım, 1997.
Aynî, Mehmed Fıkhî. Risâle fî edebi’l-müftî. thk. Osman Şahin. İstanbul: TDV İslam Araştırma
Merkezi, 1. Basım, 1439/2018.
Bardakoğlu, Ali. İslâm Işığında Müslümanlığımızla Yüzleşme. İstanbul: Kuramer, 1. Basım, 2016.
Başoğlu, Tuncay. “Tahrîc”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 39/420-422. İstanbul: TDV
Yayınları, 2010.
Beyânûnî, Muhammed. Dirâsât fi’l-ihtilâfâti’l-ilmiyye. Kahire: Dâru’s-Selâm, 4. Basım, 2013.
Beyânûnî, Muhammed. Fıkhu’l-i’tilâf ve’l-ihtilâf. Riyad: Kürsiyyü’l-Emîr Sultan b. Abdilazîz li’d-
dirâsâti’l-İslâmiyye el-Muâsıra, 1431.
Bilmen, Ömer Nasuhi. Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu. İstanbul: Bilmen Yayınevi,
1985.
Bozkurt, Nahide. Abbâsîler (750-1258). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 5. Basım, 2018.
Buhârî, Muhammed b. İsmail. el-Câmi‘u’s-sahîh. 8 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2. Basım,
1992.
Cessâs, Ebû Bekir Ahmed b. Ali er-Râzî. Ahkâmu’l-Kur'an. 5 Cilt. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-
Arabî, 1405/1985.
Coulson, Noel J. İslam Hukuk Biliminde İhtilaf ve Gerilimler. çev. Ferhat Koca. Ankara: Ankara
Okulu Yayınları, 2016.
Cürcânî, Ali b. Muhammed b. es-Seyyid Şerîf. et-Ta’rîfât, b.y.: y.y., ts.
Çalışkan, İbrahim. “Fıkıh Mezheplerinin Oluşum Süreci ve Fakihler Arasındaki Fıkhi İhtilafla-
rın Sebepleri”. kıh. ed. İbrahim Çalışkan. 39-61. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi,
4. Basım, 2009.
Debûsî, Ebû Zeyd. Te’sîsü’n-nazar, thk. ve tsh. Mustafa Muhammed Kabbânî. İstanbul: Eda
Neşriyat, 1990.
Dehlevî, Şah Veliyyullah. Huccetullâhi’l-bâliğa. Beyrut: Dâru’l-tübi’l-İlmiyye, 1995.
Dehlevî, Şah Veliyyullah. Kitâbu’l-İnsâf. İstanbul: Hakikat Kitabevi, 1994.
Dehlevî, Şah Veliyyullah. Ikdu’l-d fî ahkâmi’l-ictihâdi ve’t-taklîd. İstanbul: Hakikat Kitabevi, 1994.
958 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
Demir, Halis. “Hanefi Mezhebinde Hilâf Literatürü”. Cumhuriyet niversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi 19/2 (Aralık 2015), 111-146.
Döndüren, Hamdi. “Sosyal Değişme Karşısında İslam Hukuku ve Yeni Yaklaşımlar”. İslam
Hukuku Araştırmaları Dergisi 1 (2003), 29-50.
Ebû Dâvûd, Hâfız Süleyman b. Eş’as es-Sicistânî. es-Sünen. 5 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2.
Basım, 1992.
Ebû Yûsuf, Yakûb b. İbrahim. Kitâbu’l-Harâc. Mısır: y.y., 1352.
Ebû Zehra, Muhammed. rîhu’l-mezâhibi’l-İslâmiyye fi’s-siyâse ve’l-‘akâid ve târîhi’l-mezâhibi’l-
fıkhiyye. Kahire: Dâru’l-Fikri’l-Arabî, ts.
Ebû Zehra, Muhammed. Muhâdarât fî Usûli’l-Ca’ferî. Mısır: y.y.,1956.
Efendioğlu, Mehmet. “Sahâbe”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 35/491-500. İstanbul:
TDV Yayınları, 2008.
Ekinci, Ekrem Buğra. İslâm Hukuku Tarihi. İstanbul: İstanbul Arı Sanat Yayınları, 2006.
Ensârî, Ahmed b. Muhammed. Âsâru ihtilâfi’l-fukahâ fi’ş-şerî‘a. Riyad: Mektebetü Rüşd, 1996.
Erdoğan, Mehmet. Fıkıh İlmine Giriş. İstanbul: Dem, 2019.
Gözler, Kemal. kıh-Hukuk İlişkisi zerine. Bursa: Ekin Basın Yayın Dağıtım, 1. Basım, 2019.
Günay, Hacı Mehmet. “Günümüz Fıkıh Problemleri: Sebepler, Yöntemler ve Yaklaşımlar”.
İslamHukuku. ed. Talip Türcan. 615-631. Ankara: Grafiker Yayınları, 2013.
Haçkalı, Abdurrahman. “Ehl-i Hadis-Ehl-i Re’y Ayrışması Fıkhî mi, İtikâdî mi?”, İslam Hukuku
Araştırmaları Dergisi 2 (2003), 59-68.
Hallâf, Abdülvehhâb. İlm-i usûli’l-fıkh. İstanbul: el-Mektebetü’l-İslâmiyye, 7. Basım, 1984.
Hallâf, Abdülvehhâb. Hulâsatu’t-teşrî‘il-İslâmî. Kahire: Matbaatu’n-Nasr, 7. Basım, 1956.
Hassan, Ahmed. İslam Hukuk Ekollerinin Doğuşu, çev. Ali Hakan Çavuşoğlu-Hüseyin Esen.
İstanbul: İz Yayıncılık, 1999.
Hudarî, Muhammed. Târîhu’t-teşrî‘il-İslâmî. Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî,7. Basım,1960.
Isfahânî, Ebu’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed Râgıb. el-Müfredât fî garîbi’l-Kur’ân. thk. Mustafa
el-Bâz. Mekke: Mektebetü Nezzâr Mustafa el-Bâz, 2009.
İbn Âbidîn, Muhammed Emîn. Reddü’l-muhtâr ale’d-dürri’l-muhtâr şerhu tenvîri’l-ebsâr. 6 Cilt. b.y.:
Matbai Âmire, 1272.
İbn Hazm, Ali b. Ahmed. el-İhkâm fî usûli’l-ahkâm. 2 Cilt. Beyrut: Dârü’l- tübi’l-İlmiyye, ts.
İbn Kayyım, Şemsüddîn Ebû Abdillah Muhammed b. Ebî Bekr. İ’lâmu’l-muvakkıîn an
Rabbi’l-Âlemîn. 4 Cilt. Beyrut: Dâru’l-Cîl, ts.
İbn Manzûr, Ebu’l-Fadl Cemâlüddîn Muhammed b. Mükrim. Lisânü’l-Arab, Kahire: Dâru’l-Fikr,
1.Basım, 1990.
İbn Nedîm, Ebu’l-Ferec Muhammed b. Ebî Ya’kûb en-Nedîm. el-Fihrist. Beyrut: Dâru’l-Ma‘rife,
ts.
İbn Teymiyye vd., İctihad, Taklîd ve Telfîk zerine Dört Risâle. haz. Hayreddin Karaman. İstanbul:
Dergâh Yayınları, 1982.
İzmirli, İsmail Hakkı. İlm-i Hilâf. nşr. Eşref Hudarî. Dersaâdet: y.y., 1330.
Kahraman, Abdullah. İslam Hukukuna Giriş. Ankara: BİLAY, 2. Basım, 2019.
Karaman, Hayreddin. İslam Hukukunda İctihad. Ankara: Emel Matbaacılık, ts.
Karaman, Hayreddin. İslam Hukuk Tarihi. İstanbul: Nesil Yayınları, 1989.
Karaman, Hayreddin. İslâmın Işığında Günün Meseleleri. 3 Cilt. İstanbul: İz Yayıncılık, 2001.
Karaman, Hayreddin. “Fıkıh Mezhepleri”. İctihad, Taklîd ve Telfîk zerine Dört Risâle. İbn Tey-
miyye vd.13-31. İstanbul: Dergâh Yayınları, 2. Basım,1982.
Salman, Ikhtilaf in Islamic Law in the Context of its Emergence and Historical Development 959
www.dergipark.org.tr/tr/pub/eskiyeni
Kardâvî, Yusuf. es-Sahve’l-İslâmiyye beyne’l-ihtilâfi’l-meşrû‘ ve’t-teferruku’l-mezmûm. Kahire:
Dâru’ş-Şurûk, 2001.
Kattân, Mennâ‘. rîhu’t-teşrî‘i’l-İslâmî. Kahire: Mektebetü Vehbe, 4. Basım, 1989.
Kerhî, Ubeydullah b. el-Hüseyin b. Dellâl. er-Risâle. thk. ve tsh. Mustafa Muhammed Kabbânî.
İstanbul: Eda Neşriyat, 1990.
Kılıçer, M. Esad. İslâm Fıkhında Re’y Taraftarları. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, 2.
Basım, 1994.
Kılıçer, M. Esad. “Ehl-i Re’y”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 10/520-524. İstanbul: TDV
Yayınları, 1994.
Koca, Ferhat. “Hilâf (Mukayeseli İslam Hukuku) İlminin Mahiyeti, Doğuşu, Gelişmesi ve Litera-
türü”. Mukayeseli İslam Hukuk Düşüncesinin Temellendirilmesi. Ankara: Ankara Okulu
Yayınları, 2018.
Koca, Ferhat. “Fetvahâne”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 12/496-500. İstanbul: TDV
Yayınları, 1995.
Koçak, Muhsin vd., İslâm Hukuku. İstanbul: Ensar Neşriyat, 2020.
Köse, Saffet. “Hz. Ömer’in Bazı Uygulamaları Bağlamında Ahkâmın Değişmesi Tartışmalarına
Bir Bakış. İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi 7 (Nisan 2006), 13-50.
Köse, Saffet. İslam Hukukuna Giriş. İstanbul: Hikmetevi Yayınları, 9. Basım, 2016.
Kur’ân-ı Kerîm Meâli. çev. Hayreddin Karaman vd. Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları,
7. Basım, 2017.
Mahmud Abdullatîf, Mahmud. el-İhtilâfâtu’l-fıkhiyye lede’l-itticâhâti’l-İslâmiyye el-muâsıra.
Mansûra: Dâru’l-Vefâ, 2. Basım, 2008.
Makdısı, George. “Şâfiî’nin Hukukî Teoloji Anlayışı: Usûl-i Fıkhın Kökenleri ve Önemi”. çev.
Sami Erdem, Marmara niversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 13-14-15 (1997), 263-294.
Mervezî, Ebû Abdillah Muhammed b. Nasr. İhtilâfu’l-fukahâ. thk. ve tlk. Muhammed Tâhir
Hakîm. Riyad: Dâru Advâi’s-Selef, 2000.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin Müslim b. Haccâc. el-Câmi’u’s-sahîh. 3 Cilt. İstanbul: Çağrı Yayınları, 2.
Basım, 1992.
Okur, Kaşif Hamdi. “İslam Hukukunun Oluşumu ve Tarihsel Gelişimi”. İslam Hukukuna Giriş. ed.
Hacı Yunus Apaydın. 22-61. Eskişehir: Anadolu Üniversitesi, 2019.
Öğüt, Salim. “Ebû Yusuf. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 10/260-265. İstanbul: TDV
Yayınları, 1994.
Özen, Şükrü. “İlm-i Hilâf Yahut Fukaha Metoduna Göre Cedel Hakkında Klasik Bir Metin:
Menşeu’n-Nazar”. Makâlât 2 (1992), 171-198.
Özen, Şükrü. “İhtilaf”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 21/565-568. Ankara: TDV Yayınları,
2004.
Sübkî, Tâcuddîn Abdülvehhâb b. Ali. Tabakâtu’ş-şâfi‘iyyeti’l-kübrâ. thk. Mahmut Muhammed et-
Tannâhî ve Abdülfettâh Muhammed. Kâhire: Dâru İhyâi’l- tübi’l-Arabî, 1918.
Şahin, Osman. “Sahabe ve Tâbiûn Müçtehitlerinin Yeni Gelişmeler Karşısındaki Tutumlarının
Hukuk Metodoloji Açısından Analizi”. Oş Devlet niversitesi İlahiyat Fakültesi İlmi Dergisi 9-
10 (2006), 45-74.
Şerefuddîn, Abdülazîm. Târîhu’t-teşrî‘i’l-İslâmî ve ahkâmu’l-mülkiyye ve’ş-şuf‘a ve’l-akd. Bingazi: y.y.,
1989.
Şevkânî, Muhammed b. Ali. Neylü’l-evtâr şerhu münteka’l-ahbâr min ehâdîs-i Seyyidi’l-Ebrâr. 8 Cilt.
Kâhire: Dâru’l-Hadîs, ts.
Taberî, Muhammed b. Cerîr. İhtilâfu’l-fukahâ. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, ts.
960 Salman, Doğuşu ve Tarihsel Gelişimi Bağlamında İslam Hukukunda İhtilaf
Eskiyeni 42 (Eylül/September 2020)
Tan, Oğuzhan. “Nevazil Fıkhının Ortaya Çıkışı, Mahiyeti ve Genel Özellikleri”. Fıkıh. ed. İbra-
him Çalışkan. Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 4. Basım, 2009.
Türkî, Abdullah b. Abdülmuhsin. Esbâbu ihtilâfi’l-fukahâ. Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 3. Basım,
1431/2010.
Üneys, İbrahim vd. el-Mu‘cemü’l-Vesît. 2 Cilt. İstanbul: el-Mektebetü’l-İslâmiyye, ts.
Ünsal, Ahmet. “Mukayeseli Fıkıh Çalışmaları”. kıh. ed. İbrahim Çalışkan. Ankara: Ankara
Üniversitesi Basımevi, 4. Basım, 2009.
Yaman, Ahmet-Çalış, Halit. İslâm Hukukuna Giriş. İstanbul: BİLAY, 5. Basım, 2013.
Zerkeşî, Bedruddîn. Hz. Aişe’nin Sahâbeye Yönelttiği Eleştiriler. r. Bünyamin Erul. Ankara:
Otto, 4. Basım, 2010.
Zeydan, Abdülkerîm. el-Medhal li dirâseti’ş-şerîati’l-İslâmiyye. Beyrut: Mektebetü’l- Kuds, 1986.
Zühaylî, Vehbe. Usûlü’l-khi’l-İslâmî, Dımaşk: Dâru’l-Fikr, 1986.
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Article
Full-text available
With the assembly of works of Canon Law, it took center stage the difference of opinion between the teachers of Canon Law. There was an increase in works about defence of denomination or difference of opinion because of fanaticism that occured after formation of denomınation. The books which were wrote about this subject were named as ‘ihtilâf (dispute), mesâil, mesâil al-hilâf, muftelef, tâ’lik, tâ’lika, tarîka, nuket’. Knowledge of Antonio that is about difference of opinion is the most written area in Canon Law. Some of works in this subject evaluated disputes in all areas in Canon Law and between the most of wises of Islam, some of works include limited wise of Islam and subject. Certain parts of works cite only opinions, some of them make opinions public with evidence, uphold the member of the denomination’s opinions with generality of author. There is an information about Knowledge of Antonio’s description, importance, nature, connection with similar knowledges and literature in this subject. Our aim is (generally) ingender the literature of Hanafi Works of Canon Law about which Knowledge of Antonio was written and describe the ones we reached.
Fıkhi İhtilafların Tarihsel Gelişimi”
  • Aykut Avcı
Avcı, Aykut. "Fıkhi İhtilafların Tarihsel Gelişimi". Bozok Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 8/8 (2015/8), 119-132.
Fıkhu’l-i’tilâf ve’l-ihtilâf. Riyad: Kürsiyyü’l-Emîr Sultan b. Abdilazîz li’d-dirâsâti’l-İslâmiyye el-Muâsıra
  • Muhammed Beyânûnî
Ikdu’l-cîd fî ahkâmi’l-ictihâdi ve’t-taklîd. İstanbul: Hakikat Kitabe-vi
  • Şah Dehlevî
  • Veliyyullah
Dehlevî, Şah Veliyyullah. Ikdu'l-cîd fî ahkâmi'l-ictihâdi ve't-taklîd. İstanbul: Hakikat Kitabevi, 1994.
Sosyal Değişme Karşısında İslam Hukuku ve Yeni Yaklaşımlar
  • Hamdi Döndüren
Döndüren, Hamdi. "Sosyal Değişme Karşısında İslam Hukuku ve Yeni Yaklaşımlar". İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi 1 (2003), 29-50.
Günümüz Fıkıh Problemleri: Sebepler, Yöntemler ve Yaklaşımlar”. İslam Hukuku
  • Hacı Günay
  • Mehmet
Ehl-i Hadis-Ehl-i Re’y Ayrışması Fıkhî mi, İtikâdî mi?
  • Abdurrahman Haçkalı
Haçkalı, Abdurrahman. "Ehl-i Hadis-Ehl-i Re'y Ayrışması Fıkhî mi, İtikâdî mi?", İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi 2 (2003), 59-68.
Târîhu’t-teşrî‘il-İslâmî
  • Muhammed Hudarî
İlm-i Hilâf. nşr. Eşref Hudarî. Dersaâdet: y.y
  • İsmail İzmirli
  • Hakkı
İstanbul: Nesil Yayınları
  • Hayreddin Karaman
  • İslam Hukuk
  • Tarihi