Content uploaded by Resul Ay
Author content
All content in this area was uploaded by Resul Ay on May 02, 2020
Content may be subject to copyright.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik: Fransisken ve Dominiken
Rahiplerinin Asya ve Yakındoğu’da Misyonerlik Faaliyetleri
(13-14. Yüzyıllar)
Resul AY*
Moğolların büyük bir güç olarak ortaya çıktığı tarihle Fransisken ve Do-
miniken tarikatlarının Benedictine geleneğinden farklı yeni bir dindarlık
modeli ve yeni bir öğretiyle ortaya çıktığı tarih neredeyse aynı döneme te-
kabül eder. Fransisken ve Dominiken rahiplerin XIII. yüzyıl başlarında Gü-
ney Avrupa’da Albigenlere ve benzer heretik gruplara, Doğu Avrupa’da
paganlara karşı yürüttükleri misyonerlik faaliyetlerini daha bu yüzyılın
ikinci yarısında bütün Asya’ya taşımaları, Moğolların bu sansasyonel çıkı-
şıyla ve bunun Avrupa’da yarattığı korkuyla yakından alakalıdır. 1240’lı yıl-
larda Moğolların Avrupa’ya yönelik oluşturduğu tehdidi önleme çabaları
çerçevesinde diplomatik bir misyonla başlayan bu süreç, kısa bir sürede dini
bir misyonerlik halini almıştı. İlkin Moğolların Avrupa’ya yönelik yeni bir
saldırısını önlemek, mümkünse onlardan Ortadoğu’da İslam’a karşı mütte-
fik olarak yararlanmak ve onları Hıristiyanlığa davet etmek gibi düşünceler-
le hareket edilse de daha sonraki yıllarda Moğolları vaftiz edip Hristiyanlaş-
tırmak başlıca amaç haline gelmişti. Nitekim Fransisken ve Dominiken ra-
hipler XIII. yüzyılın ikinci yarısında Moğol hakimiyet alanlarının hemen ta-
mamını faaliyet alanı olarak seçmişlerdi. Öncelikle Moğol hanlarını ve ha-
nedan üyelerini hedef alan bu yaklaşım daha sonra bütün toplumu içerecek
şekilde yaygınlaştırılmıştı. Rahiplerin hedef kitlesi arasında Nesturiler ve
Monofizitler gibi bölgenin kadim Hıristiyanları da vardı. Onları Latin Hıris-
tiyanlığına dahil etmek ve Papa’nın nüfuzunu onlara kabul ettirmek önemli
bir öncelik haline gelmişti. Bilhassa İlhanlılara yönelik faaliyetler çerçeve-
sinde veya bundan bağımsız olarak Yakındoğu’da, özellikle de Haçlı devlet-
lerinin yönetimindeki bölgelerde doğu Hıristiyanlığına mensup kiliseler ve
halklar da rahiplerin epey mesai harcadığı bir konu olmuştur. Katolik Hıris-
tiyanlığını bölgede hakim kılmak için büyük çaba gösterilmiştir. Hatta Müs-
lümanlar da bu misyoner faaliyetlerin hedef kitlesi haline gelmişlerdi çoğu
zaman.
I. Moğollar, Avrupa ve Katolik Dünyasının Yeni Misyoner Tarikatları
Avrupa’nın Moğol gerçeğiyle tanışması Moğolların 1241 yılının başların-
da Doğu Avrupa’yı kasıp kavuran saldırıları ile olmuştu. Bunun öncesinde
birtakım popüler efsanevi hikayelerin dışında
1
hiç kimse Moğollar hakkında
* Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü.
1
Bu hikayeler çok çeşitli, kaynağı belirsiz ve gerçeklikle ilişkisi epey sorunlu hikayelerdir.
Bunların en ünlüleri arasında ta Roma döneminden kalma Uzak Doğuda bir Hıristiyan kralın
yaşadığına, buralarda barış, zenginlik ve iyi yönetilen bir ülke olduğuna dair hikayelerle, haçlı
seferleri sırasında ortaya çıkan yine Uzak Doğulu gizemli bir Hıristiyan kral olan Prester John
efsanesi ve daha sonrasında bununla ilintili ve Hint menşeli Kral David efsanesi sayılabilir.
Ayrıntı için bkz. Charles F. Beckingham ve Bernard Hamilton (ed.) Prester John, The Mongols and
The Ten Lost Tribes, Variorum, Aldershot 1996, s. xi-xii; Igor de Rachewiltz, Papal Envoys to the
Great Khans, Standford Unv. Press, California 1971, s. 34-40; Bernard Hamilton, “Prester John
and the Three Kings of Cologne” Prester John, The Mongols and The Ten Lost Tribes, (ed. Charles F.
40 Resul Ay
bir şey duymamıştı. Cengiz Han’ın Asya ve Çin’deki fetihlerinden muhte-
melen Avrupa’nın haberi olmamıştı bile. İlk haberler Moğol kumandanları
olan Cebe ve Sübotey’den büyük darbe yiyen Ruslardan Avrupa’ya ulaşmış-
tı. Fakat bu haberlerin Avrupa’da pek de dikkat çektiği söylenemez.
2
Moğol-
lar hakkında ilk doğrudan bilgileri Macar kralı Bela’nın (1234-5 ve 1237) elçi-
si olarak Volga’nın öte yakasına seyahat eden Rahip John getirmişti. Her ne
kadar Batu Han’ın Rusya seferinin başlamasıyla diplomatik misyonu yarım
kalmış olsa da Moğollar ve onların Hıristiyanlık için oluşturduğu tehlike
hakkında ciddi haberlerle dönmüştü.
3
Fakat hiç bir haber 1241 yılının ilk ay-
larındaki Polonya ve Macaristan’ın Moğollar tarafından istilası kadar etkili
olmamıştı. Avrupa adeta şoka girmişti. Papa Gregorius Moğollara karşı he-
men bir haçlı seferi düzenlemek gerektiğini ifade ederek ilgili krallara çağrı-
da bulunmuştu. Kutsal Roma Germen İmparatoru II. Fredrich bu çağrıya
olumlu cevap vermekle kalmadı, kurulacak bir haçlı ordusunun başına ge-
çebileceğini bildirdi ve Avrupa’nın önemli yönetim merkezlerine mektuplar
yollayarak destek aradı. Fakat Moğollardan yeni bir saldırının beklendiği
böyle bir dönemde kendi iç karışıklıkları yüzünden saldırılara ara vermeleri,
Avrupa’daki bu girişimin de gevşemesine sebep olmuştu. Nitekim 1241 yılı-
nın kış aylarına doğru Moğol saldırısı yeniden başladığında Avrupa hazır-
lıksız yakalanmıştı.
4
Bu ikinci istila dalgasının da en büyük mağduru yine Macarlardı. Maca-
ristan’ın din merkezi Gran (Estergon) başta olmak üzere Buda, Gyor ve di-
ğer pek çok şehri yağmalandı, Macar devletinin hazinelerine el konuldu.
Macaristan’la yetinmeyen Moğol orduları bir kol halinde Viyana’ya doğru
ilerlerken, diğer bir kol da Güneybatıya, Adriyatik denizine doğru ilerlemiş
ve Venedik’e 100 km mesafeye kadar ulaşmıştı. Moğolların yeni hedefi olan
Orta Avrupa’da onları durdurabilecek hatta onların Atlas Okyanusu’na
ulaşmasını engelleyebilecek bir güç yoktu. Avrupa’nın böylesine büyük bir
tehlikeye açık olduğu bir durumda, hiç beklenmedik bir şekilde Moğollar
geri çekilmişlerdi. 1242 Mayısında gerçekleşen bu çekilme hiç şüphesiz Bü-
yük Han Ögedey’in ölmesi ve Karakurum’da yeni bir han seçmek üzere ge-
leneksel kurultayın toplanacak olması gerekçesiyleydi. Avrupa’daki Moğol
komutanlar kurultaya katılmak üzere bölgeyi terk etmişlerdi.
5
Moğol ordularının Avrupa’dan ayrılması hiç şüphesiz bir rahatlama ge-
tirmişti. Fakat onların yeniden gelebileceklerine dair endişeler kaybolmamış-
tı. Bu sorunu çözmek için Papalık makamının arayış içine girdiği görülüyor.
IV. Innocentius’un 1243 yılında papa seçilmesinden sonra somut adımlar
atılmaya başlandı. 1245’te Lyon’da toplanan konseyde Moğollara karşı bir
haçlı seferi düzenleme de dahil her türlü tedbir görüşüldü. Fakat önceliğin
diplomatik temasa verilmesi, Moğollarla anlaşma yollarının aranması görü-
şü öne çıktı. Papa Moğollara ulaştırılmak üzere yazdığı mektuplarla bir an-
laşma zemini aramaya, onları Avrupa’ya yönelik yeni bir istila girişiminden
Beckingham ve Bernard Hamilton) Variorum, Aldershot 1996 içinde, s. 171-185; Robert
Marshall, Doğu’dan Yükselen Güç: Moğollar (çev. Füsun Doruker), Sabah Kitapları, İstanbul 1995,
s. 69-70.
2
David Morgan, The Mongols, Basil Blackwell, Cambridge 1990, s. 178.
3
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 41-42; Morgan, The Mongols, s. 179; Leonardo Olschki, Marco Polo’s
Assia: An Introduction to His “Description of the World” Called “Il Milione” University of California
Press, California 1960, s. 54.
4
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 76-77; Marshall, Doğu’dan Yükselen Güç, s. 75-78.
5
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 81; Marshall, Doğu’dan Yükselen Güç, s. 78-80.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 41
vazgeçirmeye ve Hıristiyanlığa kazandırmaya çalışmıştı.
6
Kutsal çağrı olarak
adlandırılan bu girişim için seçilen elçiler rahiplerdi. Fransisken ve Domini-
ken tarikatlarına mensup olan bu rahipler XIII. yüzyılın başından beri bir tür
havari yaşam tarzı örneğinde gezgin, dilenci ve vâiz özellikleriyle dikkat çe-
kiyorlardı. Hıristiyanlığın Avrupa dışına yayılması için Ortadoğu, Kuzey
Afrika ve Doğu Avrupa’da misyonerlik faaliyetleri yürütmekte olan bu ra-
hipler bu iş için de en uygun kimselerdi.
7
Moğollarla kurulmaya çalışılan
diplomatik ilişkilerin kısa bir süre sonra dini bir boyut kazanması ve hem
Moğol yöneticilerine hem de onların hakimiyet sahasındaki halklara yönelik
yaygın bir misyonerlik hareketine dönüşmesi tesadüf değildir. Bütün zihin
dünyaları Hıristiyanlığı olabildiğince geniş alanlara yaymak idealiyle kaplı
olan rahiplere söz konusu diplomatik misyonları sadece ideallerini gerçek-
leştirmede bir kapı aralamış oldu. Nitekim onların ilk etaptaki diplomatik
misyonları pek de başarılı bir sonuç vermemişti fakat aktardıkları bilgilerle
kendi tarikat mensuplarına misyonerlik için güçlü bir motivasyon sağladık-
ları açıktır.
Papalık tarafından yazılan mektupları ve Batı’nın tekliflerini Moğollara
iletmek üzere heyetler oluşturuldu. Fransisken tarikatından Rahip Plano
Carpini’li John’un başını çektiği ve yol arkadaşlığını Macar Stephen ve Po-
lonyalı Benedict’in yaptığı bir heyet ilk yola çıkan ve Doğu Avrupa ve Rusya
üzerinden Moğollara ulaşmak isteyen grup oldu.
8
1246 yılının Bahar ayları-
na tekabül eden bu yolculukla eşzamanlı veya hemen ardından bu sefer Ak-
deniz yoluyla Moğol komutanlarına ulaşmaya çalışacak elçiler de peşi sıra
yola çıkıyordu. Bu sefer Dominiken rahiplerden seçilen bu elçiler arasında
ise Portekizli Lawrence, Longjumeau’lu Andrew ve Lombardiya’lı Rahip
Ascelinus’u görmekteyiz.
9
Gezi notlarından anlaşıldığı kadarıyla büyük zor-
luklarla ve ıstıraplarla gerçekleşen yolculukları diplomatik anlamda da so-
nuçsuz kalmıştı. Hatta Moğol hanlarının başat güç olarak konumlarının ye-
terince takdir edilmemesi, beklentilerinin karşılanmaması, yine hediyeleşme
ve kabul törenlerinde kültürel farklılıktan kaynaklanan adabı muaşeret so-
runları ve Papanın yazdığı mektupların içeriği ve üslubu yüzünden krizler
de yaşanmıştı. Rahip John Güyük Han’ın Karakurum yakınlarındaki karar-
6
Morgan, The Mongols, s. 179-180; William W. Rockhill, The Journey of William of Rubruck to the
Eastern Parts of the World 1253-55, Hakluyt Society, London 1941, s. xxi; C. H. Lawrence, The
Friars: The Impact of the Early Mendicant Movement On Western Society, Longman, London 1994, s.
206.
7
Thomas D. McGonigle, James F. Quigley, A History of the Christian Tradition From its Jewish
Origins to the Reformation, Paulist Press, New York 1988, s. 158-161; C. H. Lawrence, Medieval
Monasticism: Forms of Religious Life in Western Europe in the Middle Ages, Longman, London 1989,
s. 238; Lawrence, The Friars..., s. 206; Hubert Jedin, The Medieval and Reformation Church, An
Abridgment of History of the Church, vol. 4 to 6, New York 1993, s. 226-227; John Moorman, A
History of the Franciscan Order (From Its Origins to the Year 1517) Franciscan Herald Press,
Chicago, Illionis 1988, s. 226-232.
8
Plano Carpini’li John bu seyahati ile ilgili gezi notlarını kaleme almıştır. İngilizce ve Türkçe
çevirileri için şu kitaplara bakılabilir. The Journey of William of Rubruck to the Eastern Parts of the
World 1253-55, With two accounts of the Earlier Journey of John of Pian de Carpine) (William W.
Rockhill), Hakluyt Society, London 1941, s.1-39; Christopher Dawson, Mission to Assia,
University of Toronto Press, Toronto, 1987, s. 3-72; Türkçe çeviri için Ergin Ayan, Plano
Carpini’nin Moğolistan Seyaatnamesi (1245-1247). Ayrıca Bu seyahat hakkında geniş bilgi için şu
esere de bakılabilir: Igor de Rachewiltz, Papal Envoys, s. 89-102.
9
Lawrence’ın yolculuk akıbeti bilinmediğinden onun seyahatı ile ilgili bir kayıt da kalmamıştır.
Diğer elçiler için bkz Rachewiltz, Papal Envoys, s. 112-125.
42 Resul Ay
gahına vardığında hediyeleri Batu’ya bırakmak zorunda kaldığı için eli boş
geldiğinde büyük bir tepkiyle karşılanmış, kabulü geciktirilmek ve yiyeceği
de kısılmak suretiyle cezalandırılma yoluna gidilmişti.
10
Nihayet görüşme
gerçekleştiğinde Han’ın huzurunda okunan Papanın mektuplarından
Han’ın hiç de hoşnut olduğu söylenemez. Papanın biraz azarlayıcı bir üslup-
la Moğolların Avrupa’da verdiği zararlara değinmesi ve tekrarlanmamasını
istemesi, yine Papanın Moğolları vaftiz olmaya davet etmesi tepkiyle karşı-
lanmış hatta tehditkar cevaplar verilmişti. Güyük Han yazdığı cevabi mek-
tupta Avrupalıların başına gelenlerin Tanrının iradesiyle olduğunu, çünkü
Tanrının buyruklarını yerine getirmekle vazifeli Cengiz Han’a ve Hakan
Ögedey’e Avrupalıların sadakat göstermediklerini dile getirir. Vaftiz daveti
konusunda da mukabil bir davette bulunur ve biraz da tehditkar bir üslupla
Tanrının vazifelisi olan kendisine Papanın ve bütün prenslerin hizmet etme-
sini, aksi taktirde düşman olarak görüleceklerini ifade eder.
11
İran’a ulaşan diğer rahipler de benzer durumlarla karşılaşmışlardı. Özel-
likle Rahip Ascelinus’un seyahati tam bir diplomatik faciaya dönüşmüştü.
İran’daki Moğol komutanı Baycu’nun karşısında geleneksel selamlama şekli
olan diz çökmeyi reddetmesi ve uzlaşmaz bir tavır sergilemesi büyük bir
tepki görmesine sebep olmuştu. Ayrıca hediyesinin tatmin edici bulunma-
ması, Papadan “bütün insanların en büyüğü” olarak söz etmesi ve Baycu’yu
ve Moğolları Hıristiyanlığa davet etmesi tepkinin daha da sertleşmesine se-
bep oldu. Baycu önce sözlü olarak hakaretlerde bulunduktan sonra bütün
heyetin öldürülmesini emretti. Hatta Papaya ibret olsun diye derilerinin yü-
zülüp içlerinin samanla doldurulması ve bu şekilde Roma’ya geri gönderil-
meleri bile tartışıldı. Nihayet Baycu’nun karısının ısrarlı girişimleri sonu-
cunda hayatları bağışlanmış ve geri dönmelerine müsaade edilmişti.
12
Başarısızlıkla sonuçlanan bu ilk diplomatik girişimlerden sonra Avru-
pa’da Moğol istilasının tekrarına dönük kaygılar yeniden artmaya başlamış-
tı. Fakat tam da böyle bir dönemde beklenmedik bir gelişme oldu. 1248 yı-
lında İran’daki Moğol ordularının komutanı Elçigidey Mısır üzerine bir haçlı
seferi düzenleme hazırlığında olan Fransa kralı IX. Louis’ye iki elçi gönder-
di. Nesturilerden seçilen bu elçilerin getirdiği mesajlar büyük bir heyecanla
karşılandı. Mesajda Büyük Han’ın imparatorluktaki Hıristiyanların ve kilise-
lerin koruyucusu olduğu bildiriliyor, Memluklere karşı seferinde IX. Lo-
uis’ye başarılar dileniyordu. Ayrıca elçiler Güyük Han’ın ve Elçigidey’in Hı-
ristiyanlığı kabul ettiklerini de bildiriyorlardı. Sözlü olarak Müslümanlara
karşı bir ittifak önerisini de içeren bu girişime hemen bir mukabelede bu-
lunma hazırlığına girişiliyor. Papayı da durumdan haberdar ederek cevaben
10
Dawson, Mission to Assia, s. 66; Rachewiltz, Papal Envoys, s. 101. Ayrıca seyahat koşulları için
bkz. The Journey of William of Rubruck, s. 1-11; Dawson, Mission to Assia, 50-57, 79-80; Rachewiltz,
Papal Envoys, s. 89-96.
11
Güyük Han’ın cevabi mektubu için bkz. “Güyük Khan’s Letter to Pope Innocent IV (1246)”
Cristopher Dawson, Mission to Assia, içinde, s. 85-86; Marshall, Doğudan Yükselen Güç, s. 89;
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 102-103.
12
Rahip Ascelinus’un Baycu tarafından kabul edilişi ve sonrasındaki gelişmeler hakkında aynı
elçilik heyetinde yer alan Dominiken rahip Simon de Saint Quentin detaylı bilgi verir. Bkz.
Simon de Saint-Quentine, Histoire des Tartares (Historia Tartarorum), (yay. Jean Richard) Librairie
Orientaliste Paul Geuthner, Paris 1965, s. 25, 94-117. Eserin Türkçe çevirisi için bkz , Simon de
Saint Quentin, Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu 1245-1248 (yay. Tufan Karasu, çev.
Erendiz Özbayoğlu), Daktav, Antalya 2006, 70-90. Ayrıca bkz. Rachewiltz, Papal Envoys, s. 115-
118.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 43
öncelikle Hanın ve Elçigidey’in Hıristiyanlığı kabul etmelerinden dolayı bir
kutlama mektubu kaleme alınıyor. Bu mektupla birlikte ayinler için bir şapel
de hediye olarak hazırlanıp Longjumeau’lü Andrew’in liderliğindeki bir el-
çilik heyetiyle Büyük Han’a gönderiliyor.
13
1249 yılında Kıbrıs’tan hareket
eden ve yaklaşık bir yıl sonra Moğolistan’a ulaşan elçiler yine bir hayal kı-
rıklığıyla karşılaşıyorlar. Elçiler Moğolistan’a vardıklarında Güyük Han öl-
müş ve taht kavgaları başlamıştı. Elçiler Güyük’ün karısı Oğul Keymiş tara-
fından kabul edildiler fakat hiç beklemedikleri bir şekilde Fransa kralının
Büyük Han’a bağlılığını bildirmesi ve yıllık vergi ödenmesi talebiyle karşı-
laştılar. Aksi durumda kendilerine karşı saldırıya geçileceği ve işgale uğra-
yacakları bildiriliyordu.
14
Elçiler diplomatik anlamda büyük hayal kırıklığına uğramalarına rağmen
yine de Avrupa’ya müjdeli haberlerle dönmüşlerdi. Bu seyahatler onların
ilerdeki misyonerlik faaliyetleri için adeta keşif seyahatleri olmuştu. Zira
Moğol memleketlerinde çok sayıda Hıristiyan topluluğun (Nesturiler) yaşa-
dığına ve dinlerinde herhangi bir zorlamaya tabi tutulmadıklarına hatta
Moğolların teveccühünü kazandıklarına tanık olmuşlardı. Bu gözlemleri on-
ların söz konusu Hıristiyanların Papa’yı ve Roma kilisesini kabul edecekle-
rine dair kuvvetli umut beslemelerine yol açmıştı. Rahip John bir gün Gü-
yük Han’ın da Hıristiyanlığı kabul edebileceği olasılığından söz ediyordu.
15
Bütün bunlar Avrupa’da bir iyimserliğe yol açmıştı. Bununla birlikte, Orta
Asya’da yaşayan Hıristiyanların piskoposluk ihtiyaçlarına duyulan ilgi ve
Hıristiyan din adamlarının Moğol topraklarında vaaz verme ve Hıristiyan-
laştırma faaliyetlerinde bulunmalarının serbest olduğunu öğrenmiş olmala-
rı, hem IX. Louis’in etrafındaki gezgin ve vaazcı rahipleri hem de Avru-
pa’daki diğer Fransisken ve Dominiken rahiplerini harekete geçirmeye yet-
mişti. Ayrıca Batu’nun oğlu Sartak’ın Hıristiyanlığı kabul ettiği ve vaftiz ol-
duğu haberleri IX. Louis’yi yeni bir misyonun başlatılmasına ikna etmişti.
16
Bundan sonra bütün XIII. yüzyılın ikinci yarısı boyunca ve XIV. yüzyıl içeri-
sinde Latin dünyasının Moğollarla ilişkisi diplomatik ilişkilerin yanı sıra
ağırlıklı olarak misyonerlik faaliyetleri şeklinde olmuştur.
Şüphesiz bu misyonerlik dürtüsünün bu derece güçlü olması ve yüzyılı
aşkın bir süre boyunca çok yoğun bir şekilde devam etmesi, bazı koşulların
bir araya gelmesiyle ancak izah edilebilir. Yukarıda bahsedilen diplomatik
gereklilik ve siyasi gelişmeler elbette bir faktördür ama ondan daha güçlü
olan faktör herhalde havari tarzı bir yaşamı benimseyen ve kendilerini Hıris-
tiyanlığı yaymaya adayan, gerekirse bu uğurda şehit olmayı göze alan gez-
gin misyoner rahiplerin tam da bu dönemde en taze ve canlı haliyle Avru-
pa’da mevcut olmasıdır. XIII. yüzyılın başlarında Assisi’li Franciscus ve
Guzman’lı Dominucus’un öncülüğünde tarikat halinde gelişen bu hareket
aslında bir önceki yüzyılın Waldens ve Humiliati hareketlerinin bir deva-
mıydı.
17
Hz. İsa ve havarilerinin yaşam tarzını kendilerine örnek alan bu ta-
rikatlar mutlak fakirliği, dilenmeyi ve vaazı tarikatlarının vazgeçilmez pren-
sipleri haline getirmişlerdi. Klasik manastır geleneğindeki tefekkür, kişisel
ruhani olgunlaşma ve bunun için dua, itaat, tövbe ve el emeği ile geçinme
13
Lawrence, The Friars, s. 208; Morgan, The Mongols, s. 181-182.
14
Lawrence, The Friars, s. 209.
15
Marshall, Doğu’dan Yükselen Güç, s. 91.
16
Lawrence, The Friars, s. 209; Morgan, The Mongols, s. 182.
17
Lawrence, Medieval Monasticism, s. 242-243; Herbert Grundman, Religious Movements in the
Middle Ages, University of Notredame Press, Notredame 1995, s. 32-52.
44 Resul Ay
gibi önceliklerin yerini Fransisken ve Dominikenlerde vaaz alıyordu. Bu
yüzden durağan ve toplumdan tecrit bir hayat yerine sürekli seyahat halin-
de olmayı ve her ortamda Hıristiyanlığı anlatmayı amaç edinmişlerdi, Ge-
çimlerini sağlamak içinse genellikle kapı kapı dolaşarak dilenmeyi tercih
etmişlerdi.
18
Şüphesiz manastır geleneğindeki veya Hıristiyan dindarlık modelindeki
bu değişimi dönemin sosyal, ekonomik, siyasi ve dini koşullarından bağım-
sız düşünemeyiz. XI ve XIII. yüzyıllar, Avrupa’da şehirlerin yeniden ortaya
çıktığı, eski feodal sınıfların yanına gittikçe artan bir şehirli sınıfın da katıl-
dığı, tarımın yanında ticaretin ve para ekonomisinin yeniden ivme kazandı-
ğı, adem-i merkeziyetçi politik yapıdan monarşiye doğru bir evrilmenin baş-
ladığı bir dönemdi. Özellikle hızla artan şehir nüfusu Lawrence’ın ifade etti-
ği gibi, dinsel rahatsızlıklara ve ruhban karşıtı eğilime zemin oluşturuyordu.
Hıristiyanlık inancının temel dogmasına yönelik şüphecilik bu nüfus arasın-
da rahatlıkla yer bulabiliyordu. Eleştirel bir mantalitenin, okur yazarlığın ve
entelektüel seviyenin sürekli arttığı şehirlerde, kırsal kökenli nüfusun ihti-
yaçlarına hizmet etmek üzere kurulmuş olan kilise artık yetersiz kalıyordu.
19
Ayrıca heretik akımlar Güney Fransa’da ve kuzey İtalya şehirlerinde hızla
yayılıyordu. Languedoc bölgesinde Kathar hareketi kendi kilise hiyerarşisini
oluşturmuştu. Yine Güney Fransa’da Albigenler Maniciliğin etkisinde yeni
bir düalist hareket ortaya koyuyor, mevcut kilise kurumundan yabancılaşan
bir çok erkek ve kadın için dinsel bir alternatif sunuyordu.
20
Kilisenin hem
bu heretik akımların hızlı bir şekilde yayılması karşısında hem de gelişen
şehirlerin dinsel ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldığı böyle bir ortamda
klasik manastır geleneği dışından gelen Fransisken ve Dominikenler alterna-
tif bir dindarlık modeliyle ve dinsel organizasyonla yeni toplumun ihtiyaçla-
rını karşılamak üzere ortaya çıkmışlardı. Onlar kendi ruhani olgunluklarını
artırmanın bir aracı olarak İncil’i şehirlere taşıyorlar, vaazlarıyla heretikleri
yeniden “doğru inanışa” döndürmeye çalışıyorlardı. Öyle ki, daha XIII.
yüzyılın ilk yarısında manastır ağlarını Avrupa’nın hemen her yerine ulaş-
tırmışlardı. Güney ve Batı Avrupa’nın yanı sıra Doğu Avrupa’ya da taşan bu
faaliyet kısa sürede Kuzey Afrika ve Ortadoğu gibi Müslüman memleketleri
de içine almıştı.
21
Böylesine aktif oldukları bir dönemde Avrupa’nın günde-
18
McGonigle, A History of the Christian Tradition, s. 158-159; Father Cuthbert, Life of St. Francis of
Assisi, Longmans, London 1912, s. 15-25, ve eserin muhtelif yerleri; M. A. Deanesly, A History of
the Medieval Church 590-1500, London 1954, s. 157-158. Bu tarikatların bir adı da dilenci
tarikatlardır. Fakat Fransiskenler yoksulluk konusunda Dominikenlerden daha katı bir tutum
içerisindedirler. Bu yüzden onlara Hakir Braderler (Fratres Minores) adı verilir.
Dominikenlerde ise yukarıda sayılan bütün prensipler ortak olmakla birlikte onların Vaazcı
özellikleri daha öne çıkar ve genellikle Vaazcı Braderler olarak adlandırılırlar. Bu özelliklerinin
doğal bir tamamlayıcısı olsa gerek eğitime daha çok önem verirler, entelektüel düzeylerinin
yüksekliğiyle dikkat çekerlerdi.
19
R. W. Southern, Western Society and the Church in the Middle Ages, Penguin Books, London
1970, s. 274-277; Lawrence, Medieval Monasticism..., s. 239-240; McGonigle, A History of the
Christian Tradition, s. 157
20
Lawrence, Medieval Monasticism, s. 241; McGonigle, A History of the Christian Tradition, s. 157-
159; Grundman, Religious Movements, s. 13-15.
21
Fransisken ve Dominiken tarikatlarının Avrupa ve Avrupa dışındaki yayılmaları ve
teşkilatlanmaları hakkında bkz. Joseph H. Lynch, The Medieval Church: A Brief History,
Longman, London 1992, s. 232; Lawrence, Medieval Monasticism, s. 253; Southern, Western
Society, s. 285.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 45
mine gelen Moğollar ve ülkeleri bahsedilen coşkulu misyoner rahiplere yeni
bir dünya, yeni bir faaliyet alanı açmış oluyordu.
II. Rahipler Asya Yollarında
Avrupa’da bu derece aktif olan hatta Avrupa dışına da taşmış olan söz
konusu rahipler bahsedilen ilk elçilerin yerlerini almaya, bir an önce onların
misyonerlik için cezbedici haberler getirdiği ülkelere gitmeye gönüllüydü-
ler. 1253 yılında Rubruck’lu William’la başlayan bu faaliyet yüzyılı aşkın bir
süre bazı kesintilerle birlikte artan bir yoğunlukla devam etmiştir. Misyoner-
lik güzergahları ve yoğunlaştığı yerler Moğolların siyasal gelişimleri ile de
doğrudan alakalıydı. Moğol hanlarının ilk merkezi Karakurum ve sonra
Hanbalıq (Pekin) misyonerliğin de önemli merkezleriydi. Daha sonra impa-
ratorlukta Kıpçak, Çağatay ve İlhanlı şeklinde yeni bölgeler ve ağırlık mer-
kezlerinin oluşması, misyonerlik organizasyonlarının da buna göre şekil-
lenmesine yol açmıştı. Birisi Hanbalıq diğeri Sultaniye olmak üzere iki ana
merkez (başpiskoposluk) ve bunlara Kıpçak, Çağatay, Zeytun, Sumatra ve
Hindistan gibi bağlı piskoposluklar oluşturulmuştu. Kıpçak bölgesi, Kara-
deniz’in kuzeyi ve Hazar’ın kuzeyinden Moğolistan’a kadar olan saha ile
Çin, Hindistan ve adalar Pekin’deki baş piskoposa bağlıyken, İlhanlı ve Ça-
ğatay hanlığı da Sultaniye’deki kiliseye bağlıydı. Papalık bu merkezlerin
yönetimini rasyonel bir yaklaşımla Fransisken ve Dominiken tarikatları ara-
sında bölüştürmüştü. Öteden beri Doğu Avrupa’da daha yoğun faaliyet gös-
termiş olan Fransiskenlere birinci bölgenin yönetim sorumluluğu verilmişti.
İslam dünyasında ve İran’da daha aktif olan, bölgenin dilleri ve İslam dini
konusunda bilgi birikimi muhtemelen daha fazla olan Dominikenlere de
ikinci bölgenin yönetimi verilmişti.
Şüphesiz rahipler görev yaptıkları bölgelerde rakipsiz değillerdi. Kendi-
leriyle aynı amacı taşıyan başka mezheplere veya dinlere mensup din adam-
ları da vardı. Nesturi Hristiyanlar, Müslümanlar ve bölgesine göre Budistler
Katolik rahiplerin işlerini epey güçleştiriyordu. Nesturiler önceleri Katolik
rahipleri onları yeniden “doğru inanca” (Katolikliğe) döndürme konusunda
epey umutlandırmıştı, aralarında yakın ilişki kurulmuştu. Fakat ilerleyen
zamanlarda onları Roma kilisesine bağlama çabası bir yana, onların engel-
lemeleriyle mücadele etmek zorunda kalmışlardı. Kaldı ki Nesturiler bölge-
nin yerlileri olarak Katolik dindaşlarından daha elverişli koşullara sahiptiler.
İlhanlı sahasında ve Orta Asya’da Müslümanlar, uzak Asya’da ise Müslü-
manlarla birlikte Budist rahipler de çok etkindi. Bütün bunlarla rekabet ede-
rek inançlarını oralarda yerleştirmeye, Moğol hanlarını ve Hanedan üyeleri-
ni etkilemeye çalıştılar. Yer yer başarılı oldukları da söylenebilir. Zira yuka-
rıda bahsedilen bölgelerde kiliseler inşa ettiler; yerli halktan epey miktarda
insanı vaftiz etmek suretiyle belirli ölçüde bir Katolik cemaat de oluşturdu-
lar. Fakat bütün bunlar geçici başarılar olmaktan öteye geçemedi. Aşağıda
tartışılacak olan çeşitli sebeplerin etkisiyle onların başarıları uzun vadede
çok sınırlı kaldı.
Fransisken ve Dominiken rahiplerin bütün bu serüvenleri onların papa
veya kralları için kaleme aldıkları seyahat raporları, mektuplar ve tarih ki-
tapları sayesinde epey ayrıntılı bir şekilde bilinmektedir. Bu konuda Moğol-
lar arasındaki ilk misyonerlik deneyimlerini paylaşan Rubruck’lu William
olmuştur. Gördüğü yerler, halklar ve kültürler hakkında çok zengin bilgiler
sunmanın yanı sıra, adanmış bir din adamı olarak haleti ruhiyesi, çabaları,
faaliyetleri ve yöntemleri hakkında da epey bilgilenmemizi sağlar. Rahip
46 Resul Ay
William 1353’te Akra’dan Constantinopolis’e gelir ve aynı yıl buradan ge-
miyle hareket eder. Kırım’a ve oradan Güney Rusya stepleri üzerinden Sar-
tak’ın
22
ordugahına ulaşır. William her ne kadar diplomatik bir misyonla
gelmediyse de Sartak’a IX. Louis’nin bir mektubunu getirmişti. Mektupta
kral Sartak’tan Rahip William’ın ülkesinde kalmasına, İncil’i vaaz etmesine
ve oradaki Hıristiyanlara dini anlamda yardım etmesine izin vermesini rica
ediyordu.
23
Fakat Sartak onları babası Batu’ya gönderdi. Büyük Han’ın izni
olmadan kendi topraklarında kalmalarına müsaade edemeyeceğini bildiren
Batu ise, onları Moğolistan’daki Möngke (Mengü) Han’ın karargahına yön-
lendirdi. Zorunlu olarak iki arkadaşıyla birlikte Karakurum yakınlarındaki
karargaha ulaşan William, misyonerlik içerikli amacını açıklayarak, başken-
tinde kalmalarına müsaade edilmesini rica ettiler. Önce iki aylık bir ikamet
izni alan rahipler, altı ay kadar orada kaldılar ve kayda değer bir hareket
serbestisi elde ettiler.
24
William ve arkadaşları yolculukları sırasında pek çoğu yerli Nesturiler
olmak üzere Latin kilisesine mensup Kuman, Alan, Ermeni Macar vb. millet-
lerden Hıristiyanlara da rastlamışlardı. Bunlar Moğolların savaşlarda esir
aldıkları ve çeşitli zanaat kollarında Moğollara hizmet etmek üzere istihdam
ettikleri Hıristiyanlardı. Bu anlamda Karakurum daha da kozmopolitti. Bu-
rada Avrupalılardan oluşan bir koloni, Alan, Gürcü, Ermeni, İranlı, Türk ve
Çinliler iç içe yaşıyordu. William Karakurum’a geldiğinde burada on iki
adet Budist ve Taoist tapınağı, iki cami ve bir de Nesturi kilisesi bulmuştu.
Möngke yönetiminde Nesturilerin imtiyazlı bir konuma sahip oldukları, Bü-
yük Han’ın annesi, karısı ve diğer bazı hanedan üyelerinin ya tamamıyla Hı-
ristiyan oldukları veya sempati duydukları, yine memurlar arasında Nesturi
inancına sahip kimselere rastlandığı görülüyor.
25
Rahip William ilk zamanlarda Nesturilerle iyi ilişkiler kurmuştu. Onların
törenlerine katılıyor, zaman zaman da o törenleri yönetiyordu. Fakat Nestu-
riler arasında bulunmaktan pek de hoşnut olduğu söylenemez. Zira eserine
yansıdığı kadarıyla onların dini uygulamalarını her defasında eleştirmekten
geri durmuyor, zaman zaman düzeltme yoluna da başvuruyordu. Onların
Mezopotamya’daki esas kaynağından uzun zamandır uzak kaldıklarını ve
temel öğretilerden koptuklarını düşünüyordu. Rahip William Nesturileri et-
kilemede ve Katolik Hıristiyanlığını yaymada pek de başarılı olamamıştı.
Nitekim kendisinin de belirttiği gibi sadece bir Nesturi rahibini Katolik Kili-
sesine döndürmeyi, bir de Alman tutsakların çocuklarından altısını vaftiz
etmeyi başarmıştı.
26
William’ın başarısızlığının kaynağı, Rachewiltz’e göre, büyük ölçüde uz-
laşmaz tavrı ve gereğinden fazla ateşli yaklaşımıydı. Bu özelliği Müslüman-
ların düşmanlığını ve önceleri yakın ilişki içerisinde olduğu Nesturilerin de
tepkisini çekiyordu. Nesturiler onu artık problem kaynağı olarak görmeye,
22
Batu’nun oğlu olan Sartak’ın bu sıra Hıristiyan olduğuna dair Avrupa’ya haberler ulaşmıştı.
Epey heyecan uyandıran bu haberlerle yeniden umutlanan papalık bir an önce onunla temasa
geçmeye çalışmıştı. Bu heyetin yola çıkma gayesi de bir bakıma buydu. Bkz. Dn. 17.
23
The Journey of William of Rubruck, s. 105-106; Livarius Oliger, “Fransiscan Pioneers Amongst
the Tartars” The Catholic Historical Review, Vol. 16, No. 3 (Oct., 1930), s. 260.
24
The Journey of William of Rubruck, s. 173-176; Racheviltz, Papal Envoys, s. 126-127, 133;
Lawrence, The Friars, s. 210-211; Moorman, A History of the Franciscan Order, s. 234
25
Racheviltz, Papal Envoys, s. 129-130, 134-135; The Journey of William of Rubruck, s. 116-117, 176-
183.
26
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 136-137, krş. The Journey of William of Rubruck, s. 254.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 47
onun hakkında uygunsuz söylentiler yaymaya ve onun öğretisinin değerini
tartışmaya başlamışlardı. William’ın üslubu ve yöntemi hakkında bir başka
kaynak, William’dan kısa bir süre sonra Karakurum’u ziyaret etmiş olan Ki-
likya Ermenilerinin kralı Hetum’un tanıklığı önemli bir fikir verir. Ona göre
William, Möngke’yi tatlı dille değil de cehennem ateşiyle korkutarak Hıris-
tiyanlaştırmaya çalışmıştı. Bunun üzerine Möngke ona adeta yöntem dersi
vermişti. Bebeğin ağzına önce bir kaç damla süt akıtıldıktan sonra memeye
alıştırıldığını, kendilerini de tamamen yabancı oldukları bir öğreti konusun-
da basit ve akılcı bir yöntemle ikna etmesi gerektiğini hatırlattı.
27
Ülkesine
dönmeden önce Möngke’nin huzurunda diğer din temsilcileriyle katıldığı
bir münazara da onu tatmin etmemişti. Hatta münazaradaki yanlış tavırları
yüzünden Nesturileri ima yollu eleştirse de artık kendisi de Hıristiyanlığı
yayma konusundaki başarısızlığını kabul ediyordu. Bu münazaranın fiyas-
koyla sonuçlandığını “kimse ben inanıyorum, ben Hıristiyan olmak istiyo-
rum demedi” sözleriyle kendisi itiraf eder.
28
Her ne kadar elle tutulur bir başarı elde edilememiş olsa da papalığın
Fransisken ve Dominiken biraderler üzerinden girişimleri kesintiye uğra-
madı, aksine Moğollara yönelik misyonerlik faaliyeti adeta dört bir koldan
artarak devam etti. Doğu Avrupa’ya ilgi çok önceden başlamıştı; bu yüzden
Altın Orda hanlığı özellikle Fransiskenlerin ilgi gösterdiği bir alan olmuştu.
Gerçi bu yeni başlangıcın ilk çeyrek yüzyılı (1253-1278) hakkında fazla bir
şey bilinmiyor, sadece 1278 yılında Fransisken misyonerler eliyle Kıpçak
bölgesinde Kuman piskoposluğunun yeniden kurulma çabalarını görüyo-
ruz. Kırım’da kurulan bu piskoposlukla birlikte misyonerlik faaliyetlerinde
de aktif bir döneme girilmiş, faaliyetler buradan Altın Orda Hanlığının baş-
kenti Saray’a oradan da Altın Orda Moğollarına, Kumanlara, Kıpçak bozkır-
larında yaşayan diğer topluluklara yayılmıştı.
29
Kıpçak bölgesindeki Latin misyonerliği hanların tutumlarına göre inişli
çıkışlı bir seyir izler. Erken dönemde Müslüman olmuş Berke Han’ın 1257’de
tahta çıkması Hıristiyan misyonerleri için umut kırıcı olmuştur muhtemelen.
Ama onun Müslümanlığı seçmesi bütün Hanlığın İslam’ı benimsediği anla-
mına gelmiyordu. Bu yüzden Hıristiyan Misyonerler bölgede nüfuz oluş-
turmak için çaba göstermeye devam etmişlerdir. En büyük rakipleri hiç
şüphesiz sufi şeyhlerdi. Nitekim onların etkinliği karşısında William Adam
adlı bir Dominiken misyoner 1320 yılı civarında Volga bölgesinde artan
Müslüman etkisini kırmak için Hıristiyan misyonerliğini artırma çağrısında
bulunan bir risale kaleme almıştı.
30
Fransiskenler hanedan üyelerine yönelik
girişimlerden yine de sonuç alabiliyorlardı. Yaylak Hatun, Toktay Han
(1300-1312) gibi bir kaç hanedan üyesini vaftiz etmeyi başarmışlardı. İkti-
darda kim olursa olsun Moğol yasası gereği batılı misyonerlere tolerans po-
litikası çerçevesinde muamele edilmişti. Misyonerlik faaliyetleri için onlara
bir yarlık verilirdi. Fransiskenlere ilk yarlık bilindiği kadarıyla Möngke Te-
mur zamanında verilmişti. Sonraki hanlar da bu politikayı takip etmişlerdi.
Nitekim İslam’ı kabul eden ve onu resmi devlet politikası haline getiren Öz-
bek Han da bir yarlıkla ülkesindeki Fransiskenlere vaaz verme iznini yeni-
27
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 137; Oliger, Fransiscan Pioneers, s. 261.
28
Rachewilt, Papal Envoys, s. 234-235; Marshall, Doğu’dan Yükselen Güç, s. 99; Moorman, A
History of the Franciscan Order, s. 235.
29
Jedin, The Medieval and Reformation Church, s. 228; Rachewiltz, Papal Envoys, s. 156.
30
Richard Foltz, “Ecumenical Mischief Under the Mongols” Central Asiatic Journal, Vol. 43, No. 1
(1999), pp. 42-69, s. 56.
48 Resul Ay
lemişti (1314’te). Her ne kadar onun döneminde Katolik misyonerliğinin zo-
ra girdiği iddia edilse de Fransiskenler onun zamanında da çok etkindiler.
1318 yılı civarında Kefe’de piskopos olarak atanan Katalonya’lı Jerome adlı
Fransisken, Özbek Han’ın izniyle neredeyse bütün Kıpçak hanlığında geçerli
bir yetkiyle faaliyet göstermişti. Yine bu yıllarda hanlığın başkenti Saray’da
Fransiskenlere ait bir manastır restore edilmiş ve misyon Başkirtleri de içine
alacak şekilde genişletilmişti. Onun saltanatının ilk yıllarında hanlıkta Fran-
siskenlerin 17 dini kuruluşu vardı.
31
Özellikle iki papanın, XXII. John (1316-34) ve XII. Benedict (1334-42)’in
bölgeye çok ilgi duyduğu, çeşitli vesilelerle Hanlara ve bazı hanedan üyele-
rine özellikle de Hıristiyan Hatunlara mektuplar yazdıkları, Özbek Han’a
yazılan bazı mektuplarda ona yardımlarından dolayı teşekkür edildiği veya
daha fazla yardım talep edildiği görülmektedir. Fakat Hanlık yönetiminde
Hıristiyan etkinliğinin gittikçe azaldığı da bir gerçekti. Özbek Han’ın büyük
oğlu Tini Beg’e onun Hıristiyanlığı benimseyeceğine dair epey umut bağ-
lanmıştı. Fakat iktidarının (1341-1342) birinci yılında kardeşi Cani Beg tara-
fından devrilip idam edildi. Cani Beg koyu bir Müslümandı ve onun zama-
nında Hıristiyanlara baskı artmaya başladı. Zaten Tatarlar arasında İslam-
laşma da hızla artınca Hıristiyan Misyonerlerin faaliyetleri zora girmişti
32
.
Fransisken misyonerler benzer bir serüveni imparatorluğun merkezinde
ama aynı zamanda en uzak bölgesinde de yaşıyorlardı. Gerçi Rahip Wil-
liam’dan sonra Karakurum veya Hanbalık (Pekin)’ta Katolik misyonerliğine
dair herhangi bir bilgi yoktur. Ancak 1293’ün sonlarında Montecorvino’lu
John’la birlikte İmparatorluğun yeni merkezinde gerçek anlamda bir misyo-
nerlik faaliyeti başladığı görülüyor. Papaya yazdığı mektuplar sayesinde
onun bölgedeki faaliyetleri hakkında epey bilgi sahibiyiz.
33
Tebriz’den iki
arkadaşıyla birlikte yola çıkan Rahip John Hindistan’da 13 ay ikamet ederek
ilk ciddi çalışmasını burada yapmıştı. Yaklaşık yüz kişiyi vaftiz eder; Melia-
pur (Madras) yakınlarında bir de kilise inşa eder. Hanbalık’a vardığında Pa-
panın elçisi olarak Büyük Han (Temür Ölceytu) tarafından büyük itibar gö-
rür. Bu yakınlık orada kaldığı müddetçe de devam eder. Rahip John burada
biri Han’ın sarayının yakınında olmak üzere iki kilise inşa ettiğini, altı bine
yakın insanı vaftiz ettiğini söyler. Nesturilerin engellemeleri olmasaydı bu
sayının otuz bine çıkabileceğini de ifade eder. Rahip John mektubunda Nes-
turilerin kendisine nasıl zorluklar çıkardığından, ne çeşit iftiralar attığından
yakınır. Neyse ki hanın bu iftiralara itibar etmediğini hatta iftiracıları sürgün
ettiğini anlatır. Onun en büyük başarılarından biri de kurduğu kiliseler için
eleman yetiştirmek oldu. Yedi ve on bir yaşları arasında kırk pagan çocuğu-
nu satın alarak onlara Latince ve kilise ritüellerini öğrettiğini, onlardan bir
koro oluşturup ilahiler söylettiğini ve bu ilahilerden hanın da çok hoşnut ol-
duğunu anlatır.
34
Onun önemli başarılarından biri de Öngütlerin Georg adlı bir kralını
Nesturîlikten Katolikliğe ihtida ettirmesidir. Kendisiyle birlikte halkından
31
James D. Ryan, “Christian Wives of Mongol Khans: Tartar Queens and Missionary Expectati-
ons in Assia” Journal of the Royal Asiatic Society, Third Series, Vol. 8, No. 3 (Nov., 1998), s. 418;
Jedin, The Medieval and Reformation Church, s. 228.
32
Ryan, “Christian Wives..”, s. 419-420.
33
Bu mektupların İngilizce tercümeleri için şu esere bakılabilir. Christopher Dawson, Mission to
Assia, s. 224-231.
34
“The second Letter of John of Monte Corvino”, Christopher Dawson, Mission to Assia, içinde,
s. 224-225.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 49
çok sayıda insan da Katolikliğe geçmişti. Nesturilerin döneklik suçlamasına
maruz kalan bu kral bir savaş sırasında ölünce yerine geçen kardeşleri onları
yeniden Nesturiliğe döndürmüştü.
35
Bunun dışında İncil’i ve Tevrat’taki li-
rik şiirleri yerli dillere çevirdiği, eğitici resimli broşürler hazırladığı ve her
ortamda vaaz verdiği görülmektedir.
36
Her defasında yalnızlıktan ve yardımcıları olmaksızın çalıştığından yakı-
nan Rahip John mektuplarını papaya ulaştırma imkanı bulduğunda, Papa V.
Clement onun başarılarından çok etkilendi. Papa dört rahibi hem ona yar-
dımcı olsun diye hem de onu başpiskopos olarak kutsamak üzere 1307’de
Çin’e gönderdi. Zira Papa Çin’i de kilise hiyerarşisi içine alarak Pekin’i baş-
piskoposluk haline getirdi. Zeytun, Almalık, Kefe, Saray, Tana ve Kıpçak
piskoposluklarını da ona bağladı. Çin misyonu hem papanın gönderdiği
hem de John’un gönderdiği mektuplar neticesinde kendi Fransisken tarika-
tının gönderdiği rahiplerle takviye edildiği anlaşılıyor. Bu gelen rahiplerle
Fransisken misyonerliği Çin’in güneyine doğru yayılmaya başladı. Zeytun
önemli bir misyonerlik merkezi olarak ortaya çıktı. Castello’lu Rahip Pereg-
rine ve Perugia’lı Rahip Andrew bu misyonerliğin önemli isimleriydi.
37
Montecorvino’lu John 1328’de öldükten sonra Çin’deki misyonerlik geri-
lemeye başladı. Bölgedeki rahiplerin muhtemelen başsız kaldığı, 1326 tarihli
bir rapora göre Zeytun piskoposunun yeni piskopos gelene kadar onları yö-
nettiği anlaşılıyor. Rahip John’un ölüm haberi 1333’te Papalığa ulaştığında
bir başka Fransisken rahip, Nicolas, başpiskopos olarak onun yerine atan-
mıştı. Fakat Nicolas’ın Pekin’e gidip gitmediği veya ne zaman gittiği şüphe-
lidir zira 1338’de büyük hanın elçileri Avignon’a vardıklarında, Papadan
Rahip John’un yerine bir atama yapılmasını rica eden bir mektup getirmiş-
lerdi.
38
Bunun üzerine Papa Marignolli’li John’u büyük bir rahip grubuyla
Çin’e gönderir. Bir rivayete göre 50, başka bir rivayete göre 100 rahipten
oluşan bu grup Han’ın elçileriyle birlikte İstanbul, Kefe, Tana, Saray, Alma-
lıg güzergahını takiben Pekin’e varır. Almalıg’da bir yıl kadar kalarak Hıris-
tiyan misyonerliği burada yeniden canlandırmaya çalışırlar. Hanbalıg’a var-
dıklarında çok sıcak karşılanan John kısa sürede Montecorvino’dan beri de-
vam edegelen misyonerlik faaliyetlerine katılır. Sıkça Yahudilerle ve faklı
mezhepten Hıristiyanlarla tartıştığı, özellikle bu Hıristiyanlar üzerinde epey
etkili olduğu anlaşılıyor. Burada yaşayan ve önemli mevkilerde bulunan
Alanlardan 30 bin kişiyi de Roma kilisesine döndürdüğünden bahsedilir.
Rahip John 1346 yılında papa delegasyonunun başkanı olarak geldiği şehir-
den büyük hanın elçisi olarak ayrılır. Dönüş yolunda da misyonerlik faali-
yetlerine devam eder. Zeytun, Hindistan’da Madras, Sumatra, Malabur ve
bir fırtına yüzünden zorunlu olarak Seylan dönüş yolundaki uğrak yerleri-
dir.
39
Çin’deki Fransisken misyonerliği bundan sonra da devam eder. En son
35
“The second Letter of John of Monte Corvino s. 225-226.
36
“The Third Letter of John of Monte Corvino”, Christopher Dawson, Mission to Assia, içinde, s.
227-229; Montecorvino’lu John’un uzak doğudaki misyonerliğı için ayrıca bkz. Livarius Oliger,
“Fransiscan Pioneers Amonst the Tartars”, s. 264-267; Moorman, A History of the Franciscan
Order, s. 236-237; Rachewiltz, Papal Envoys, s. 164.
37
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 170-172; Moorman, A History of the Franciscan Order, s. 237-238;
Jedin, The Medieval and, s. 229. Her iki rahibin bölgelerindeki faaliyetleri ve misyonları adına
başarılarından bahsettikleri mektupları için bkz. Dawson, Mission to Assia, s. 232-237.
38
Marion A. Habig, “Marignolli and the Decline of Medieval Missions in China”, Franciscan
Studies, Vol. 26 (new series vol. 5/1), March 1945, s. 23; Lawrence, The Friars, s. 216-217.
39
Habig, “Marignolli and the Decline..”, s. 24-26.
50 Resul Ay
1370’te Papa V. Urban tarafından Pre’li William adlı bir başpiskopos’un bu-
raya atandığından bahsedilir. Fakat Çin Ming sülalesinin büyük hanı Pe-
kin’den kovmasıyla, koruyucusuz kalan Katolik misyonerler ve cemaati da-
ğılmaya yüz tutar.
III. İlhanlılar ve Yakın Doğu’da Latin Misyonerliği
Neredeyse bütün Asya’yı kapsayan Latin misyonerliği daha yoğun bir
çabayı ve etkili performansı İlhanlıların hakim olduğu sahada göstermişti.
Latin misyonerlerin tataria orientis olarak adlandırdığı ve bugünkü İran,
Türkistan’ın bazı kısımları, Ermenistan, Doğu Anadolu, Azerbaycan ve
Irak’ı içine alan bölge Büyük Han Möngke’nin kardeşi Hülegü (1256-1265)
tarafından bir hanlık olarak kurulduğunda Papanın ve Latin dünyasının
epey ilgisini çekmişti. Hülegü’nün 1258’de Abbasi Halifeliğinin merkezi
Bağdat’ı alarak halifeliğe son vermesi, yine hanlığın bölgedeki en ciddi
düşmanı olan Memluklerle sürekli savaş halinde olması, öteden beri Suriye
ve kutsal topraklarda varlık gösteren Papalık ve Latin dünyasında ortak
düşmana karşı Moğollardan müttefik olarak yararlanmak ve onları Hıristi-
yanlığa kazandırmak doğrultusunda güçlü bir umut ışığı doğurmuştu. Bu
elbette bölgedeki misyonerlik için tek motivasyon aracı değildi. Bölgedeki
Latin misyonerliği Moğollardan çok önce başlamıştı. Daha Fransisken ve
Dominiken tarikatları ortada yokken, bölgedeki Haçlı varlığı sayesinde hem
Doğu Hıristiyanlığıyla hem de Müslümanlarla dinsel anlamda temas ku-
rulmuştu. Latin Hıristiyanlığının bölgeye olan bu ilgisi XIII. yüzyılın ilk ya-
rısında Avrupa’da epey güçlenmiş olan söz konusu Tarikat mensuplarını da
etkisi altına almış, Moğollar bölgeye gelmeden önce tıpkı selefleri gibi Müs-
lümanları ve bölgedeki Nesturi, Yakubi ve Keldani Hıristiyanlarını misyon-
larının hedef kitlesi olarak belirlemişlerdi.
XI. yüzyılın sonlarından itibaren başlayan Haçlı seferleri neticesinde Su-
riye ve Filistin’de kurulan küçük Haçlı devletleri Katolik kilisesine kendini
orada yeniden tesis edebilmek için bir imkân vermişti. Hz. İsa’nın vatanını
Müslümanlardan geri kazanmak, farklı tarihsel koşullarda Roma Kilisesin-
den ayrı düşmüş kiliseleri yeniden Roma çatısı altında birleştirmek en bü-
yük hedefleri haline gelmişti. Fakat bu uğurda esas çaba için XIII. yüzyıl ve
bahsi geçen dilenci tarikatlarının ortaya çıkması beklenecekti. Hem Fransis-
kenler hem de Dominikenler bir taraftan Avrupa’da tarikatlarını yayarken,
diğer taraftan Avrupa dışına da taşmaya başlamışlardı. İslam dünyası ve
kutsal topraklara özel bir ilgi duyuyorlardı. Aziz Francis’in kendisi bizzat
kutsal topraklara yönelik bir misyonerlik seyahatine çıkıyor, Memluk Sulta-
nıyla bir görüşme yapıyor ve ona Hıristiyanlığı anlatıyordu.
40
Aziz Domini-
cus da Müslümanları Hıristiyanlığa ihtida ettirmek için büyük özlem duy-
muştu. Fakat Papa III. Innocentius onu Müslümanlar yerine Güney Fran-
sa’daki Albigenlere ve Lombardiya’daki benzer heretik gruplara yönlendir-
mişti. Onun Doğu’nun Hıristiyanlaştırılmasına dönük bu rüyası manevi to-
runlarına kalmıştı.
41
Fransisken ve Dominikenler XIII. yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Filistin’e
büyük kalabalıklar halinde geliyor ve oradan civar bölgelere yayılıyorlardı.
40
Basil Boyd, “Ricoldo of Montecroce - Dominican Missionary to the Near East, 1289 A.D”,
Dominicana, vol. XLII/II, 1957, s. 116.
41
James-Francis Friedenthal,”Dominican Involvement in the Crusader States”, New Blackfriars,
Vol. 75, No. 885 (September 1994), pp. 429-437, s. 429.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 51
Daha 1230’a varmadan veya o yıllarda Filistin Dominikenlerin Terra Sencta
adlı yeni bir tarikat bölgesi haline gelmişti. Kıbrıs krallığının sağladığı im-
kanlarla kurulan bu bölgenin merkezi Akka’ydı. Başlangıçta misyonerlik fa-
aliyeti Akka ve Celile ile sınırlıydı zira Kudüs bu sırada Müslümanların
elindeydi. Fakat misyonerlik kuzeyde kendine yeni bir yayılma alanı buldu.
Bir başka Haçlı devletinin kurulu olduğu Antakya’da Patriğin de himayesiy-
le yaygın bir faaliyet imkanı elde ettiler. Öyle ki, Patrik Albert kilise kurum-
larında kendi ruhban sınıfı yerine Fransisken ve Dominiken rahiplerini is-
tihdam ediyordu.
42
Latin misyonerliğinin Doğu Hıristiyanlığı bölgeleri olan Gürcistan, Er-
menistan (aşağı yukarı Sivas’tan Tiflis’e kadar olan bölge) ve kuzey Mezopo-
tamya’da da yine aynı tarihlerde, 1230’lu ve 40’lı yıllarda başladığını görü-
yoruz. Tiflis’in bu erken dönem Latin misyonerliği için önemli bir merkez
konumuna geldiği anlaşılıyor. İlkin Fransiskenlerin gelmiş olması kuvvetle
muhtemeldir zira Ruscono’lu James 1233 yılında Fransisken misyonerliğini
bölgede başlatmıştı.
43
Dominikenleri ise kesin olarak 1240’ta (veya 40’lı yılla-
rın başında) Tiflis’te görüyoruz. Bu tarihte Tiflis’te bir Dominiken manastırı-
nın kurulduğu ve Papa IX. Gregory’nin bir grup Dominiken rahibi buraya
gönderdiği biliniyor.
44
Papa’nın elçisi olarak Baycu’ya gönderilen Rahip As-
celinus’un misyon heyetinde yer alan ve uzun zamandır Kutsal topraklarda
bir Dominiken misyoneri olarak faaliyet göstermiş olan Saint Quentin’li Si-
mon seyahati sırasında Tiflis’teki manastıra da uğramış ve kuruluşundan
beri burada görev yapan Dominiken rahip Cremone’lu Guichard ile görüş-
müştü.
45
Rubruck’lu William de 1254 yılında Gürcistan ve Ermenistan üze-
rinden dönüş yolculuğu sırasında buralarda Dominiken rahiplere rastlamış-
tı. Bugünkü Nahçivan’da rastladığı Katalonya’lı Bernard esasında Tiflis ma-
nastırından olup bölgedeki Tatarlara kendi dillerinde vaaz veriyordu. Zira o
Tatarca’yı biraz öğrenmişti. Rahip William’ın aktardığına göre o daha önce
Tebriz’de de kalmıştı.
46
Moğollar tarafından 1243 yılında işgal edilene kadar Müslümanların yö-
netiminde olan eski Ermenistan (bugünün Doğu Anadolu’su), ancak bu iş-
galden bir kaç yıl sonra Rahip Orte’li Laurence tarafından Fransisken mis-
yonerliği ile tanışır. Fakat 1279 yılında Montefeltro’lu Markus tarafından Si-
vas’ta bir manastır kurulana kadar kurumsal alt yapıdan yoksundu. Kilikya
Ermeni kralı II. Hetum’un tahta geçtiği 1289 yılına kadar değişken bir seyir
izleyen Misyonerlik, bu kralla birlikte parlak bir dönem geçirmişti. Hetum
gençliğinden beri Aziz Francis’e özel bir bağlılık duyuyordu. Bu nedenle
Fransisken rahiplerin kendi memleketinde misyonerlik faaliyetinde bulun-
malarını teşvik ediyordu.
47
Yakın Doğu’daki Moğol işgallerinin ilkin onlardan bağımsız başlayan
misyonerlik faaliyetlerine büyük bir ivme kazandırdığı açıktır. 1245-1258 yıl-
42
A.g.m., s. 429-430.
43
Moorman, A History of the Franciscan Order, s. 235.
44
J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans and the Nestorian Church in the Thirteenth Century”,
Blackfriars, Vol. 19, No. 220 (July, 1938), pp. 517-523,s. 517; J. C. Marsh-Edwards,Dominicans
in the Mongol Empire, Blackfriars, Vol. 18, No. 209 (August 1937), pp. 599-605, s. 599
45
Simon de Saint-Quentine, Histoire des Tartares, s. 12-14.
46
Journey of William of Rubruck, s. 271. Rahip Bernard Sartak’a gitmek üzere Macaristan’dan
gelen bir grup Biraderle Tebriz’e gitmiş, geçişlerine izin verilmediği için geri gönderilmişlerdi.
Fakat Rahip Bernard dilini anlamadığı kilise dışından bir Almanla orada kalmıştı.
47
Moorman, A History of the Franciscan Order, s. 235.
52 Resul Ay
ları arasında Tiflis’teki misyon yeni rahiplerin gönderilmesiyle güçlendiril-
mişti. Bu rahipler misyonu daha doğuya, özellikle de Moğolların bölgedeki
başkenti Tebriz’e taşımışlardı. Hem Müslümanlar hem de Hıristiyanlar Mo-
ğol yöneticileri üzerinde etkili olabilmek için büyük uğraş veriyorlardı. Mis-
yonerlik faaliyeti de bundan doğrudan etkileniyordu. Yönetimde hangi dini
grubun etkili olduğu misyonerliğin seyrini de belirliyordu.
48
Daha önce de
İran’da misyonerlik faaliyetinde bulunmuş olan Montecorvino’lu John Çin’e
gönderilmek üzere Papa’nın elçisi olarak seçildiğinde, önce Tebriz’e gelmiş
ve burada birkaç ay kalarak vaaz vermekle meşgul olmuştu. Bu sırada (1291)
Tebriz’de Fransiskenlerin Dominikenlerle paylaştıkları bir manastırları ve
bir de kiliseleri vardı. Çin seyahatine başladığında yanında bulunun beş ar-
kadaşı İran’da kalmış ve orada faaliyetlerine devam etmişlerdi.
49
1289 sonla-
rında Tebriz’e gelmiş olan bir başka rahip Monte Croce’lu Ricoldo burada
altı ay geçirir. Beraberindeki Türk tercümanın da yardımıyla Türkmenlere
ve Moğollara vaaz verir. Ricoldo’nun buradaki çabalarının karşılığını ne de-
rece aldığı tartışılır zira muhatap olduğu Türk ve Moğollardan hiç de iyi iz-
lenimle bahsetmez.
50
Aslında XIII. yüzyılın sonlarına doğru İlhanlı sahasın-
da misyonerliğin hiç de beklendiği gibi gitmediği, İlhanlı yönetiminde İs-
lam’ın daha etkili olmasıyla büyük hayal kırıklıkları yaşandığı görülüyor.
Buna rağmen bölgeden asla vazgeçmediler. Zira Tebriz sadece İran için değil
Çin’e ve Hindistan’a uzanan misyonerliğin de hareket üssüydü.
51
Şüphesiz İlhanlı sahasında misyonerliğin başarı veya başarısızlığını belir-
leyen en önemli husus yönetimde hangi dini grubun etkin olduğuydu. Bu-
nun öneminin bilincinde olan Papalar hanların Hıristiyanlaştırılması işiyle
bizzat ilgileniyorlardı. 1278 yılında Papa III. Nicolas Abaka Han’ı Hıristiyan-
lığa davet için Fransisken ve Dominiken rahipleri görevlendirmişti. Yine IV.
Nicolas Argun Han’ın vaftiz olabileceği yönünde epey umutlanmıştı. Ona
gönderdiği bir mektupta açıkça vaftiz olma çağrısında bulunmuştu. Papala-
rın bu girişimlerini İlhanlılarla Batı arasında gelişen diplomatik ilişkilerden
bağımsız düşünemeyiz. İlhanlı Hanlarının Memluklere karşı Batıyla ittifak
arayışında olmalarının yarattığı olumlu atmosfer ve elçilerin getirdiği mek-
tuplarda geçen bazı ifadelerin ilgili hanın Hıristiyan olabileceğine dair intiba
yaratması, yine başka kanallarla onların Hıristiyanlığa eğilimli oldukları ve-
ya vaftiz olabileceklerine dair haberlerin Roma’ya ulaşması, Batıda böyle bir
beklentinin oluşmasında önemli rol oynamıştı.
52
Fakat ne bu intibalar ne de
haberler tam olarak gerçekliği yansıtabiliyordu. Papalar gerçekte Moğol
Hanlarının Hıristiyan olmak isteyip istemediklerini tam olarak öğrenemedi-
ler. Avrupa ile işbirliği politikasını devam ettirmek isteyen Gazan (1295-
1304) ve Olceytü (1304-1316) Hanlar gerçekte İslamiyet’i kabul etmiş olmala-
rına rağmen, Batı’da zaman zaman Hıristiyan veya en azından Hıristiyanla-
rın dostu olarak kabul edildiler. Nihayet XIV. yüzyılın ilk çeyreğinde, Papa-
lar İlhanlı Hükümdarlarını Hristiyanlaştırma teşebbüslerinin boşuna oldu-
48
A.g.e., s. 236.
49
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 160-161.
50
J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans and the Nestorian Church”, s. 518; J. C. Marsh-Edwards,
“Dominicans in the Mongol Empire”, s. 603.
51
Basil Boyd, “Ricoldo of Montecroce”, s. 123; J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans in the Mongol
Empire”, s. 602-603
52
Bertold Spuler, İran Moğolları: Siyaset, İdare ve Kültür – İlhanlılar Devri, 1220-1350 (çev. Cemal
Köprülü), TTK, Ankara 1987, s. 251-253; J. A. Boyle, “The Il-Khans of Persia and the Christian
West” The Mongol World Empire 1206-1370, Variorum Reprints, London 1977, s. 555-563.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 53
ğunu anlamaya başladılar. Fakat bu onları yine de vaz geçirmedi; en son Pa-
pa XXII. John 1322’de son İlhanlı hükümdarı Ebu Said’den Kilikya Ermenile-
rini koruması yönünde ricada bulunurken, onu Hıristiyanlığa davet etmek-
ten geri durmamıştı.
53
İlhanlı Hanlarının Hıristiyanlığa yakınlığı veya uzaklığı İran’daki misyo-
nerliğin seyrinde en önemli etken unsurlardan biriydi. Buna göre İlhanlı sa-
hasında misyonerler için en elverişli koşullar Argun Han zamanına kadarki
dönemdeydi. Moğolların bütün dinlere karşı geleneksel tarafsız ve müsa-
mahakâr tutumları, Müslümanların da henüz yönetimde etkili konuma ge-
lememiş olmaları bu elverişli koşulları yaratmış olmalıdır. 1284’te Argun
Han’la birlikte parlak dönem artık geride kalmıştır. Gerçi onun zamanında
Hıristiyanlık adına olumlu gelişmeler de yok değildir. Argun Han’ın iki ka-
rısı ve oğlu Olceytü Hıristiyanlığa kazandırılmışlardı. Fakat onun ölümün-
den sonra Müslüman bürokratların saraydaki ağırlığı artmaya başlamıştı.
Arada bazı ihtidalarla durum dengelenmeye çalışıldıysa da artık misyoner-
liğin zor koşullarda yürütüldüğü bir döneme girilmişti. 1289 yılından yüzyı-
lın sonuna kadar İlhanlı topraklarında misyonerlik faaliyetinde bulunan
Monte Croce’lu Ricoldo’nun çizdiği tablo da bu tespiti doğrular. Büyük
umut bağlanan ve prensken vaftiz edilen Olceytü 1304’te tahta çıktığında
önce Hıristiyanlığı reddedip Müslüman olmuş, ardından eski dindaşlarına
rahatsızlık vermeye başlamıştı.
54
Bütün bu olumsuz koşullara rağmen bölgedeki Latin misyonerliği çalış-
malarına devam etmişti. Papalık da bölgedeki misyoner rahipleri ve manas-
tırlarını daha etkili yönetebilmek adına 1318’de Hanlığın yeni başkenti Sul-
taniye’de bir metropolitlik (başpiskoposluk) kurmuştu. Burası daha önce
Tebriz’deki merkezin gördüğü işlevi görmüş ve çevredeki bütün misyoner-
lik merkezleri, kilise kuruluşları ona bağlanmıştı. Bunlar arasında ilkin İran,
Çağatay Hanlığı, Hindistan ve Etiyopya vardı. Daha sonra ise buna altı veya
dokuz piskoposluk daha katıldı. Fakat düzenli tayinlerin de yapıldığı bu
merkezlerin Katolik inancının yayılmasındaki başarıları sınırlı kalmıştır.
Spuler’in ihtiyatla aktardığı rakamlara göre, Tebriz’de bin, Sultaniye’de beş-
altıyüz, Ur şehrinde bin kadar Katolik inancına mensup kimse bulunuyor-
du.
55
Ebu Said Bahadır Han 1320’de Venediklilere verdiği bir fermanda La-
tin din adamlarına Tebriz’e kadar giden kervan yolu boyunca kilise ve ma-
nastır kurma hakkı tanımıştı. Yine XIII. yüzyılın ikinci yarısında Erzurum ve
Ani’nin de içinde yer aldığı bütün İlhanlı devleti sınırları dahilinde Fransis-
kenlerin on dört manastırı olduğu ifade edilir.
56
Dominikenleri de hesaba ka-
tarsak bu sayının daha fazla olduğu muhakkaktır. Jedin’in tespitine göre
1314 yılında her iki tarikatın bölgede on beşer manastırı vardı.
57
53
Spuler, İran Moğolları, s. 253-255.
54
J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans in the Mongol Empire”, s. 602-604. Ricoldo 1291’de son
Haçlı devleti Akka’nın düşmesinden sonra İslam dünyasında ya da en azından o sırada
bulunduğu Bağdat’ta Hıristiyan karşıtı bir hava esiyor. Öyle ki, Ricoldo daha önce Sivas’ta
yaşadığı böyle bir durumdan kaçınmak için şehri terk ediyor. Bkz. Basil Boyd, “Ricoldo of
Montecroce”, s. 129-230.
55
Spuler, İran Moğolları, s. 257-258, ayrıca bkz. J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans in the
Mongol Empire”, s. 604.
56
Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi II, Boğaziçi yay., İstanbul 1996, s. 160-
161.
57
Jedin, The Medieval and Reformation Church, s. 229.
54 Resul Ay
Latin misyonerlerinin İlhanlı sahasında ve kutsal topraklardaki varlığı
sadece Moğollara veya Hıristiyanlık dışı inanç gruplarına yönelik değildi.
Yukarıda değinildiği gibi, onların misyonerlik faaliyetlerinin önemli bir bo-
yutunu da bölgedeki Doğu Hıristiyanlığına mensup inanç gruplarına yöne-
lik çalışmaları oluşturuyordu. Hatta bölgedeki misyoner rahiplerin, özellikle
de Dominikenlerin kendi faaliyet raporlarına veya seyahat notlarına bakıl-
dığında söz konusu Hıristiyan gruplara daha fazla mesai harcadıklarını söy-
lemek herhalde yanlış olmaz. Latin misyonerler Katoliklik dışındaki bütün
kiliseleri hedef alanı olarak belirlemişlerdi fakat Yakubilere, Nesturilere ve
Marunilere daha fazla önem verdikleri anlaşılıyor. Grek ve Ermeni kilisele-
rini etkilemenin çok güç olduğunu zira onların kendi kilise öğretileri konu-
sunda çok donanımlı ve iyi eğitimli olduklarını fark ederler. Oysa diğerleri-
nin kaynak öğretiden epey uzak kaldıklarını ve kendi kilise öğretileri ve teo-
lojileri konusunda yeterli bilgi sahibi olmadıklarını görürler. Bu yüzden on-
ları yeniden Roma kilisesi ile birleştirmek konusunda daha umutludurlar.
58
Papa IV. Innocentius bu işle en çok ilgilenen Papalardan biridir. Bu görev
tarikatın bölgedeki varlığı açısından erken sayılabilecek bir tarihte Domini-
ken misyonerlere verilir. 1236’da Yakubilerin Patriği II. Ignatius hac maksa-
dıyla Kudüs’ü ziyarete gittiğinde bölgedeki Dominiken misyonerler onunla
epey ilgilenirler. Patriğin Roma kilisesine bağlanmaya istekli olduğu Papaya
rapor edilir. Papa IV. Innocentius Yakubi kilisesiyle ilişki konusunda olduk-
ça temkinli ve gerçekçi bir formül de yürürlüğe koyar. Buna göre Yakubiler
Roma’yla birleşmek için kendi kiliselerinden ve ritüellerinden vazgeçmek
zorunda olmayacaklardı. Bu minval üzere yürüyen birleşme çalışmalarında,
1246 yılında, II. Ignatius’la görüşmeleri yürüten Longjumeau’lü Andrew’in
çabaları neticesinde belli bir aşamaya gelindi. Fakat hazırlanan plan Patrik
tarafından kendi piskoposlarına ve ruhbanlarına götürülünce kabul görmedi
ve girişim sonuçsuz kaldı.
59
Kayda değer benzer bir girişimi Monte Croce’lu
Ricoldo’nun, Akka’dan başlayıp, kuzeyde Kilikya, Sivas, Erzurum, Tebriz,
Musul ve Bağdat güzergahını kapsayan meşhur gezisi sırasında, yeniden
başlattığını görüyoruz. 1290’a tekabül eden bir tarihte Yakubi Patriği Mar
Mattai ile Musul yakınındaki ikametgahında ve diğer temsilcilerle Musul’da
sıkı bir tartışmaya girer. Önceleri iyi karşılanan Ricoldo Katolik öğretiyi on-
ların Monofizit öğretisi üzerine hakim kılmaya çalıştığında protestolarla
karşılaşır. Hatta Patrikle bir birleşme formülü üzerinde anlaşmış olmasına
rağmen artan gerilim üzerine şehri terk etmek zorunda kalmıştı.
60
İlhanlı sahasında, hatta Ürdün’den Sarı Nehre, Seylan’dan Sibirya’ya ge-
niş bir alana yayılan ve Moğollar üzerinde de oldukça etkili olan Nesturiler
de hemen her Katolik misyonerin diyalog geliştirdiği, Katolikleştirmeye ve-
ya Roma’yla uzlaştırmaya çalıştığı diğer Hıristiyan gruptu. Nesturilerle bir-
leşme yönünde en ciddi adımlar Nesturi Patriği III. Mar Yaballaha zama-
nında atılmıştı. Rahip Ricoldo’nun gezi notlarına bakılırsa, bunda onun Pat-
rikle Bağdat’ta sık sık görüşmesinin ve ona Katolik inancını bir mantık çer-
çevesinde anlatmasının payının büyük olduğu anlaşılıyor.
61
Anlaşıldığı ka-
darıyla Mar Yaballaha samimi olarak Katolikliğe veya Roma’yla birleşmeye
sıcak bakıyordu. Bunun için yardımcısı Bar Sauma’yı Roma’ya gönderdi.
Papalıkta büyük sevinç uyandıran bu ziyaret kesin bir netice vermedi zira
58
J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans and the Nestorian Church”, s. 522.
59
James-Francis Friedenthal, “Diminican Involvement”, s. 434.
60
Basil Boyd, “Ricoldo of Montecroce”, s. 124-126.
61
J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans and the Nestorian Church”, s. 520.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 55
hazırlanan birleşme teklifleri Mar Yaballaha’nın piskoposları ve cemaati ta-
rafından kabul görmedi hatta önceleri iyi ilişki kurdukları Katolik misyoner-
lere karşı büyük tepki gösterdiler. Daha önce kiliselerine kabul ettikleri Ka-
tolik misyonerleri kiliselerden kovdular ve onların ardından “Roma kirini”
temizlemek üzere kiliselerini gül suyuyla yıkadılar.
62
Her ne kadar bu giri-
şim sonuçsuz kalsa da Uzlaşma arayışı yine de devam etti. 1314’te Mar Ya-
ballaha Papa XI. Benedict’e bir mektup daha yazdı. Bu mektuptaki ifadelere
bakılırsa Katolik inancını benimsemiş görünüyor. Baba ile oğulun aynı öz-
den olduğu, Meryem’e Katolikos (Tanrının annesi) ifadesini kullandığı, kısa-
cası İznik Konsili’nin kararlarını kabul ettiği anlaşılıyor. Fakat bu yaklaşım
da kendi cemaatinde karşılık bulmaz.
63
Katolik misyonerlerin bu çalışmaları her ne kadar sonuçsuz kalsa da ta-
mamen beyhude değildi. Her şeyden önce tarihsel çatışma yerini uzlaşıya
bırakıyordu. Ayrıca ileriye matuf tohumlar da ekilmiş oluyordu. Bu çalışma-
lar sonraki dönemlerde Roma Kilisesi yeniden doğu Hıristiyanlığına ilgi
duymaya başladığında ve temasa geçtiğinde önemli bir yardımcı unsur ola-
caktı. Nitekim 16. yüzyılda Nesturiler arasından Katolikliğe geçen ve Kelda-
ni olarak adlandırılan grup zamanla hem sayı hem de etkinlik olarak Nestu-
rileri geçmişlerdi.
64
. Yine Maruniler de bu dönemde atılan temeller sayesin-
de 15. ve 16. yüzyıllarda Roma Kilisesinin yine Fransiskenler üzerinden yü-
rüttüğü çalışmalar neticesinde Katolikliğe kazandırılmışlardı. Heraklius za-
manında Monofizit doktrinle Diofizit dokrini uzlaştırma çerçevesinde ortaya
atılan ve İsa’da tek tabiat yerine tek iradeyi esas alan Monotelitizm anlayışı-
nı benimseyen Marunilerle daha Haçlı seferleri sırasında temas kurulmuş ve
iyi ilişkiler geliştirilmişti. Rahip Ricoldo da Musul’dan Bağdat’a giderken
Tikrit’te onlarla yakın bir diyalog kurmuştu. Ricoldo Marunilerin Patriğinin
kendisi aracılığıyla Roma inancını kabul beyanında bulunduğunu belirtir.
65
Maruniler XIII. yüzyılda Roma kilisesinin otoritesini tanımakla birlikte ken-
di inanç ve uygulamalarına bağlılıklarını da sürdürüyorlardı. Fakat 1291’de
son Haçlı varlığının da bölgede sona ermesi ve Lübnan ve Suriye sahillerinin
Memluk hakimiyetine girmesinden sonra Roma’yla ilişkileri epey bir süre
kesintiye uğramıştı. 15. yüzyılın ilk yarısında yeniden başlayan ilişki Fran-
sisken misyonerlerin uzun çabaları sayesinde Katolikleşmeyle sonuçlanmış-
tı. Doktrin, inanış ve ritüeller itibariyle hala eski geleneklerini muhafaza et-
seler de Roma otoritesini kabul etmişlerdi.
66
IV. Sonuç Yerine: Misyonerliğin Akıbeti
Katolik misyonerliğinin uzun vadede Doğu Hıristiyanlığına yönelik bu
sınırlı da olsa başarıları Moğol yöneticileri ve tebaası için hiçbir zaman söz
konusu olamadı. Katoliklik adına yukarıda bahsedilen bazı başarılar ise sü-
rekliliği olmayan dönemsel başarılar olarak kaldı. Kabaca XIII. yüzyılın yarı-
sından itibaren başlayan ve kesintilerle birlikte yoğun bir şekilde devam
eden misyonerlik faaliyetleri XIV. yüzyılın yarısına doğru önce gerilemeye
62
A.g.m., s. 520; Basil Boyd, “Ricoldo of Montecroce”, s. 127, 131
63
J. C. Marsh-Edwards, “Dominicans and the Nestorian Church”, s. 523.
64
Basil Boyd, “Ricoldo of Montecroce”, s. 132
65
A.g.m., s. 126.
66
Ramazan Işık, “Marunileri Memlükler Döneminde Fransisken Misyoner Rahiplerin
Katolikleştirme Faaliyetleri” Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cit IX/1, s. 203-
218, s. 208-215
56 Resul Ay
başlamış, sonra da tamamen yok olmuştu. Bu misyonerlik hareketinin Mo-
ğollara ve onların tebaasına yönelik faaliyetleri itibariyle sonuçsuz kalma-
sında pek çok sebepten bahsetmek mümkündür. Tarihçiler XIV. yüzyıl orta-
larında meydana gelen büyük veba salgınının bütün misyonerlik çalışmala-
rını olumsuz yönde etkilediğinden bahsederler. 1348’deki salgının İran’da
misyonerlerin tamamına yakınını götürdüğü, Avrupa’da misyoner tarikatla-
rın manastırlarında rahip nüfusunun üçte iki oranında kayba uğradığı ifade
edilir. Öyle ki uzak bölgelerde (Moğol ülkeleri gibi) misyonerlik için gerekli
insan kaynağını temin etmek imkansız hale gelmişti. Fakat Moğol hakimiyet
alanlarında kesintisiz bir İslamlaşma hareketinin yaşanması, nihayet Timur
zamanında (1336-1405) Moğolların geleneksel dini hoşgörü politikası yerine
İslam fanatizminin öne çıkması herhalde daha belirleyici etkenler olmuştur.
Uzun süren Timur savaşlarının seyahatleri engellemesi veya zorlaştırması
da misyonerlerin faaliyetlerini en azından bu bölgelerde sona erdirmelerine
etki etmiş olmalıdır.
67
Fransisken ve Dominiken misyonerler Moğolları Hıristiyanlığa kazan-
dırmak için her şeyden önce Budizm ve İslam gibi diğer büyük din temsilci-
leriyle, hatta Nesturilerle rekabet etmek zorundaydılar. Bu rekabetin harare-
tini Rubruck’lu William’ın seyahatnamesinde açık bir şekilde görmek müm-
kündür. Kamusal alanda veya Hanların huzurunda söz konusu dinlerin
temsilcileri arasında düzenlenen münazaralar ve her birinin kendi dinini et-
kin kılma gayreti bu rekabetin yansımalarıdır.
68
Fransisken ve Dominikenler
rakipleri arasında en dezavantajlı konumda olan misyonerlerdi. Zira bölge-
ye epey uzak ve yabancı bir kültürden gelmişlerdi. Ayrıca Hıristiyanlık adı-
na Nesturiler onlardan çok önce yol almışlardı ve Moğollar nezdinde iyi bir
konuma sahiptiler. Nesturiler VIII. yüzyıl öncesinden beri Orta Asya’ya
açılmışlar, İncil’i Türkistan, Moğolistan ve Çin’e kadar yaymaya çalışmışlar
ve buralarda oldukça kalabalık Hıristiyan toplulukları meydana getirmiş-
lerdi.
69
Moğollar Batı Asya’ya doğru ilk yayılmaları sırasında düşman olarak
gördükleri Müslüman topluluklara karşı azınlık konumunda olan Nesturile-
re yakınlık göstermişler ve onlara bazı ayrıcalıklar vermişlerdi. Bu ayrıcalıklı
konumlarını iyi kullanan Nesturiler, Moğolları Hıristiyanlık lehine etkile-
meye çalışmışlardı. İlk Moğol Hanları arasında Hıristiyanlığa sempati du-
yanların çokluğu ve Moğol bürokrasisinde Hıristiyanların etkinliği göz
önünde bulundurulursa,
70
bu yönde önemli başarılar kazandıkları söylene-
bilir. Katolik misyonerler Nesturilerin bu başarılarından başlangıçta epey
umutlanmışlar, ilkin onların yakınlığını da görmüşlerdi. Fakat daha sonra
onların engellemeleriyle karşılaştıkları görülür.
Katolik misyonerlerin en azından Kıpçak, İlhanlı ve Çağatay Hanlıkla-
rında en güçlü rakipleri hiç şüphesiz Müslüman din adamları, özellikle de
sufilerdi. Bu hanlıklarda halkın kahır ekseriyet itibariyle Müslüman oluşu da
uzun vadede Moğol yönetiminde İslam’ın daha etkili olmasında önemli rol
oynamış olmalıdır. Gerçi Claude Cahen bu görüşü dile getirirken çok da
abartmamak gerektiğini ifade eder. Zira fatih azınlıkların her zaman hük-
mettikleri çoğunluğun dinini benimsemediklerini, Arapların buna örnek ol-
67
Jedin, The Medieval and Reformation Church, s. 230.
68
Journey of William of Rubruck, s. 176-183.
69
E. A. Wallis Budge, The Monks of Kublai Khan Emperor of China, London, 1928, s. 30-37.
70
İbnülibri Ebul Ferec, Tarihi Muhtasarüddüvel (çev. Ş. Yaltkaya), Maarif Vekaleti, İstanbul, 1941,
s. 22-23; Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 1980, s. 263, 268, 291-
295.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 57
duğunu hatırlatır. Cahen Moğolların İslamlaşmasını Türklerle izah eder.
Ona göre, Türkler İran’da olduğu gibi, Güney Doğu Rusya’da da Moğollar-
dan daha kalabalık idiler. Uzun süreden beri ve kesin olarak İslamlaşmış
olan Türkler yaşam tarzlarındaki benzerlikten dolayı Moğol fatihleri çok ön-
ceden asimile etmişlerdi. Modern İran Moğollara ait hemen hiç bir iz taşı-
mazken, Güney Rusya’da bugün Tatar olarak adlandırılanlar Türkçe konu-
şan insanlardır. Moğolların İslamlaşması bu nedenle onların Türkleşmesinin
bir yönü olarak görülmelidir.
71
XIII. yüzyılın sonlarına doğru İslam’ı benimsemiş Moğol hanlarının ikti-
dara gelmeye başlaması, yine bürokraside Müslümanların ağırlığının gittik-
çe artması, misyonerlik faaliyetlerinde bulunan rahiplerin işlerini zorlaştır-
mış olmalıdır. Gerçi onların faaliyetlerine bir yasak getirilmedi, engel de
olunmadı fakat eskisi kadar yönetimden destek bulamadıkları, himaye
edilmedikleri de bir gerçek.
72
Arada bazı devlet adamlarının İslam fanatizmi
şiddet olaylarına veya Hıristiyanlara yönelik baskılara da sebep olabiliyor-
du. Hanların veya prenslerin mensup oldukları din onların iktidar mücade-
lesinde de artık belirleyici olmaya başlamış, kitleler bu mücadeleye dahil
edilmişti. Mesela diğerlerine nazaran daha geç İslamlaşan Çağatay Hanları
arasında Tarmaş (1326-1333)’ın İslamiyet’i benimsemesi Moğolların isyanına
ve onun devrilmesine sebep olmuştu. Bunu Müslümanların karşı ayaklan-
ması takip etti ve pek çok Hıristiyan kılıçtan geçirildi. Bu arada Papa XII.
Benoit’nın Almalıg’a başpiskopos olarak gönderdiği Bourgogne’lu Richard
ve yol arkadaşları İli Müslümanları tarafından öldürülmüşlerdi.
73
Fransisken
ve Dominiken rahipler için şartların böylesine ağırlaştığı, Müslümanlara Hı-
ristiyanlığın anlatılmasının misyonerler için ölümlü vakalarla sonuçlanabile-
ceği riskli bir ortamda, her şeye rağmen onlar çalışmalarına devam etmek-
teydiler. Fakat Timur’un Asya’daki savaşları bu çalışmalara son darbeyi in-
dirdi. Bu darbe hem misyonerler için önemli olan kilise ve manastırların sa-
vaşlar sırasında tahrip edilmesi, hem de savaşlardan dolayı seyahatin engel-
lenmesiyle vuku bulmuştu.
74
Çin’de de Moğol karşıtı hareketlerin 1353’te güç kazanması ve takip eden
yıl iktidara gelmesi, ülkede Moğol yönetimini sona erdirmiş, kurulan yerli
Ming Hanedanı ülkede yabancı unsurların tasfiyesi bağlamında Moğol reji-
mi ile yakın ilişki içinde olan Katolik misyonerliğine de düşmanca tavır ta-
kınmıştı. Çin’deki misyonerliğin Batı’yla ilişkisi kesilince, buradaki Hıristi-
yan topluluklar asimile olmuş, kiliseleri ya yıkılmaya yüz tutmuş ya da Bu-
dist tapınaklarına dönüştürülmüştü. Katolik Misyonerlik Cizvitler aracılığıy-
la XVI. yüzyılda yeniden Çin’e ulaştığında eski misyonerlikten herhangi bir
işaret kalmamıştı.
75
71
Claude Cahen, “The Mongols and The Near East” A History of the Crusades (ed. Kenneth M.
Setton), Univ. Of Pensilvania Press, Philadelphia, 1962, s. 720.
72
Moorman, A History of the Franciscan Order, s. 433.
73
Jean Paul Roux, Aksak Timur: İslam’ın Kutsal Savaşçısı (çev. Ali Rıza Yalt), Milliyet yay.,
İstanbul, 1994, s. 239-241; Grousset, Bozkır İmparatorluğu, s. 327.
74
Moorman, A History of the Franciscan Order, s. 433; Jedin, The Medieval and Reformation Church,
s. 229-230.
75
Rachewiltz, Papal Envoys, s. 201-203; Jedin, The Medieval and Reformation Church, s. 230.
58 Resul Ay
Kaynakça
Ayan, Ergin. Plano Carpini’nin Moğolistan Seyaatnamesi (1245-1247), Gece Ki-
taplığı, (b.y), 2015.
Beckingham, Charles F. ve Bernard Hamilton (ed.). Prester John, The Mongols
and The Ten Lost Tribes, Aldershot: Variorum, 1996.
Boyd, Basil. “Ricoldo of Montecroce - Dominican Missionary to the Near
East, 1289 A.D”, Dominicana, vol. XLII/II, 1957.
Boyle, J. A.. “The Il-Khans of Persia and the Christian West” The Mongol
World Empire 1206-1370, London: Variorum Reprints, 1977.
Budge, E. A. Wallis. The Monks of Kublai Khan Emperor of China, London,
1928.
Cahen, Claude. “The Mongols and The Near East” A History of the Crusades
(ed. Kenneth M. Setton), Philadelphia: Univ. Of Pensilvania Press,
1962.
Cuthbert, Father. Life of St. Francis of Assisi, London: Longmans, 1912.
Dawson, Christopher. Mission to Assia, Toronto: University of Toronto Press,
1987.
Deanesly, M. A.. A History of the Medieval Church 590-1500, London, 1954.
Ebul Ferec, İbnülibri. Tarihi Muhtasarüddüvel (çev. Ş. Yaltkaya), İstanbul: Ma-
arif Vekaleti, 1941.
Foltz, Richard. “Ecumenical Mischief Under the Mongols” Central Asiatic
Journal, Vol. 43, No. 1 (1999), pp. 42-69.
Friedenthal, James-Francis.Dominican Involvement in the Crusader States,
New Blackfriars, Vol. 75, No. 885 (September 1994), pp. 429-437.
Grousset, Rene. Bozkır İmparatorluğu, İstanbul: Ötüken Neşriyat, 1980.
Grundman, Herbert. Religious Movements in the Middle Ages, Notredame:
University of Notredame Press, 1995.
Habig, Marion A.. “Marignolli and the Decline of Medieval Missions in Chi-
na”, Franciscan Studies, Vol. 26 (new series vol. 5/1), March 1945,
pp.21-36.
Hamilton, Bernard, “Prester John and the Three Kings of Cologne” Prester
John, The Mongols and The Ten Lost Tribes, (ed. Charles F. Beckingham
ve Bernard Hamilton) Aldershot: Variorum, 1996 içinde
Işık, Ramazan. “Marunileri Memlükler Döneminde Fransisken Misyoner
Rahiplerin Katolikleştirme Faaliyetleri” Cumhuriyet Üniversitesi İlahi-
yat Fakültesi Dergisi, Cit IX/1(2005), s. 203-218.
Jedin, Hubert. The Medieval and Reformation Church, An Abridgment of History
of the Church, vol. 4 to 6, New York, 1993.
Lawrence, C. H.. The Friars: The Impact of the Early Mendicant Movement On
Western Society, London: Longman, 1994.
Lawrence, C. H.. Medieval Monasticism: Forms of Religious Life in Western Eu-
rope in the Middle Ages, London: Longman, 1989.
Lynch, Joseph H.. The Medieval Church : A Brief History, London: Longman,
1992.
Marsh-Edwards, J. C., “Dominicans and the Nestorian Church in the Thirte-
enth Century”, Blackfriars, Vol. 19, No. 220 (July, 1938), pp. 517-523.
Marsh-Edwards, J. C.,Dominicans in the Mongol Empire, Blackfriars, Vol.
18, No. 209 (August, 1937), pp. 599-605.
Marshall, Robert. Doğu’dan Yükselen Güç: Moğollar (çev. Füsun Doruker), İs-
tanbul: Sabah Kitapları, 1995.
Moğollar ve Katolik Misyonerlik 59
McGonigle, Thomas D. Ve James F. Quigley. A History of the Christian Tradi-
tion From its Jewish Origins to the Reformation, New York: Paulist Press,
1988.
Moorman, John. A History of the Franciscan Order (From Its Origins to the Year
1517), Chicago, Illionis: Franciscan Herald Press, 1988.
Morgan, David. The Mongols, Cambridge: Basil Blackwell, 1990.
Oliger, Livarius. “Fransiscan Pioneers Amonst the Tartars” The Catholic His-
torical Review, Vol. 16, No. 3 (Oct., 1930).
Olschki, Leonardo. Marco Polo’s Assia: An Introduction to His “Description of
the World” Called “Il Milione”, California: University of California
Press, 1960.
Rachewiltz, Igor de. Papal Envoys to the Great Khans, California: Standford
Unv. Press, 1971.
Rockhill, William W.. The Journey of William of Rubruck to the Eastern Parts of
the World 1253-55, London: Hakluyt Society, 1941.
Roux, Jean Paul. Aksak Timur: İslam’ın Kutsal Savaşçısı (çev. Ali Rıza Yalt), İs-
tanbul: Milliyet yay., 1994.
Ryan, James D.. “Christian Wives of Mongol Khans: Tartar Queens and Mis-
sionary Expectations in Assia” Journal of the Royal Asiatic Society, Third
Series, Vol. 8, No. 3 (Nov., 1998).
Simon de Saint Quentin. Histoire des Tartares (Historia Tartarorum), (yay. Jean
Richard), Paris: Librairie Orientaliste Paul Geuthner, 1965.
Simon de Saint Quentin, Bir Keşiş’in Anılarında Tatarlar ve Anadolu 1245-1248
(yay. Tufan Karasu, çev. Erendiz Özbayoğlu), Antalya: Daktav, 2006.
Southern, R. W.. Western Society and the Church in the Middle Ages, London:
Penguin Books, 1970.
Spuler, Bertold. İran Moğolları: Siyaset, İdare ve Kültür – İlhanlılar Devri, 1220-
1350 (çev. Cemal Köprülü), Ankara: TTK, 1987.
The Journey of William of Rubruck to the Eastern Parts of the World 1253-55, With
two accounts of the Earlier Journey of John of Pian de Carpine) (William W.
Rockhill), London: Hakluyt Society, 1941.
Turan, Osman. Türk Cihan Hakimiyeti Mefküresi Tarihi II, İstanbul: Boğaziçi
Yay., 1996.