ChapterPDF Available

Anadolu ve Rumeli'de Derviş Seyahatleri ve Kırsal Toplum İçin Gördüğü İşlevler (13-15. yüzyıllar) 

Authors:
Anadolu ve Rumeli’de Derviş Seyahatleri ve Kırsal Toplum İçin
Gördüğü İşlevler (13-15. yüzyıllar)
Resul AY
Tasavvufi hayatın ortaya çıkışından itibaren İslam toplumlarında görme-
ğe başladığımız sufi gruplar, her ne kadar dünyayı ve toplumu terke dayalı
bir hayat biçimi seçmiş olsalar da, aşağı yukarı 12. yüzyılın sonlarından iti-
baren bütün geç ortaçağ boyunca neredeyse toplumsal işlevleri en belirgin
sosyal gruplar olarak ortaya çıkarlar. Bireysel kurtuluşu ya da en azından
bireysel bir çabayı, tecrübeyi ifade eden tasavvufi hayat bu dönemde insana
hizmet içerikli pek çok sosyal faaliyeti içine alan bir hayat tarzına dönüş-
müştü. Tabii bu dönüşümde tasavvufi ideallere ulaşmada uygulanan n-
tem ve benimsenen yaşam biçiminin insana hizmet anlayışıyla örtüştürül-
mesinin rolü büyüktür. Fakat bunun tek başına bir etken olmaktan çok mev-
cut durumu meşrulaştıran bir unsur olduğunu da dikkatten kaçırmamak ge-
rekir. Tekke ve zaviyelerin kuruluşuyla birlikte örgütlü ve kurumsal bir
kimliğe bürünen tasavvufi hayatın sahip olduğu potansiyel itibariyle kamu
hizmeti esaslı bir işleve evrilmesi kaçınılmaz gibi görünmektedir. Bunu der-
vişlerin toplumla ve devletle aralarında kurulan ilişkinin doğal bir sonucu,
bir başka ifadeyle halkın sadakalarının ve devletin vakıf sistemi üzerinden
sağladığı desteğin hem halka hem de devlete bir geri dönüşü olarak da dü-
şünmek mümkündür.
Tasavvufi hayattaki bu dönüşüm dervişleri bir taraftan mesleki hayatla-
rını sürdüren diğer taraftan da toplum yararına pek çok faaliyetin içinde yer
alan ve işlevler gören önemli toplumsal aktörler haline getirmişti. Dervişle-
rin tekkeler üzerinden halka verdikleri hizmetler pek çok çalışmaya konu
edilmiştir.
1
Bu yüzden bu çalışmada bunlar tekrar edilmeyecektir. Fakat on-
ların pek üzerinde durulmayan ama en az tekkelerdeki hizmetleri kadar
önemli olan toplum için gördüğü dolaylı işlevleridir. Özellikle seyyah bir
hayat süren dervişlerin sahip olduğu iletişim potansiyeli halk üzerinde,
özellikle de kendilerinin dışındaki dünyayla iletişimi kıt olan kırsal kesim
halkı üzerinde pek çok yönden etkili olmuştur. Her şeyden önce onların se-
Bu yazı 21. CIEPO Sempozyumunda (Budapeşte, 7-11 Ekim 2014) “Travel, Travellers and
Travel Culture on the Otoman Roads in the 14th-16th Centuries” konulu Panelde “The Travels
of Dervishes and Rural Society” başlıklı tebliğin gözden geçirilmiş ve muhtevası genişletilmiş
halidir.
 Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü.
1
Dervişlerin tekkeleri aracılığıyla halka yönelik sosyal, kültürel, siyasi pek çok türde hizmetleri
için bkz. A. Yaşar Ocak, “Zaviyeler” Vakıflar Dergisi, XII, 1978, s.254-268; “Selçuklu ve Osmanlı
Dönemi Tekkelerinde Dinî-Tasavvufî Eğitime Genel Bakış” Atatürk’ün 100. Doğum lında
Türkiye I. Din Eğitimi Semineri, Ankara 1981, s. 73-80; A. Yaşar Ocak-S. Faroqhi, “Zaviye” İA,
1986, s. 474-476; ayrıca bkz. Ömer Lütfü Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve
Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar ve Temlikler I: İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk
Dervişleri ve Zaviyeler” Vakıflar Dergisi II (1942), s. 279-304.
304 Resul Ay
yahatleri tekkelerde verilen hizmetlerin benzerinin halka ulaştırılması, bu
kapsamda teknik beceri gerektiren veya emek türü işlerde hizmet sunulması
gibi bir işlev de görürdü. Fakat sahip olduklailetişim potansiyeliyle der-
vişler halkın hem dünyayla irtibatının sağlanmasında hem de entelektüel ve
inanç dünyalarının şekillenmesinde önemli rol oynamaktaydılar. Kırsal ke-
sim toplumları söz konusu olduğunda seyyah dervişlerin sağladığı bu
imkân daha da büyük önem taşır. Zira bahsedilen tarzda işlevler için onlar
rsal kesim halkı için neredeyse tek kaynaktı. Bu yüzden bu çalışma önce-
likli olarak 13–15. yüzyıllar Anadolu’su ve Rumeli örneğinde dervişlerin kır-
sal alandaki seyahatleri ve kırsal topluluklarla kurdukları temaslar üzerinde
durmaya çalışacak, daha sonra da bu seyahatlerin kırsal toplum için ne an-
lamlar ifade ettiği, ne tür işlevler gördüğü incelenmeye çalışılacaktır.
Derviş Seyahatleri ve Kırsal Toplumla İlişkiler
XIII. yüzyılın başlarından itibaren İslam dünyasında görmeye başladığı-
mız sufi tarikatların pek çoğu seyahati tasavvufi hayatın önemli bir rüknü ve
en yaygın uygulanan bir pratiği haline getirmişti. Bu yüzden geç orta çağlar
İslam dünyasında bir kervanın arkasına takılmış şehirlerarası yollarda seya-
hat eden, şehir sokaklarında bir köşe başında kıvrılmış yatan, yine kırsal ke-
simin patikalarında tek başına veya gruplar halinde köyden köye dolaşan
seyyah dervişlere rastlamak her zaman mümkündü. Dervişlerin bu hali top-
lumun büyük bir kesimi tarafından da kanıksanmış, onların bu seyyah ya-
şam tarzına uhrevî anlamlar yüklenerek büyük hüsnü kabul gösterilmiştir.
Kutsal bir yolun yolcuları, hakikat arayıcısı Hakk âşıkları veya dostları ola-
rak kabul edilmiş, gönülleri hoş tutulmaya, sadaka talepleri karşılanmaya
çalışılmıştır.
Seyahat öteden beri tasavvufta bir olgunlaşma aracı olarak görülmüş ve
pek çok sufi tarafından sülukun bir aşaması olarak uygulanmıştır. Mesleğin
başlangıcında çoğu sufi bir mürşid-i kâmil bulmak veya seyahatin zorlukla-
bizzat yaşayarak nefsini terbiye etmek maksadıyla seyahat ederdi. Ol-
gunluk dönemindeki bazı sufiler ise fikirlerini/öğretilerini yaymak veya
sohbet arkadaşları bulmak düşüncesiyle yollara düşerlerdi. Seyahat bazen
Hakk’ı aramanın bir yoluydu. İnsanların geçmişine ait eserleri, izleri ve do-
ğadaki güzellikleri görmek ve onlar üzerinde düşünmek suretiyle onların
müessirini idrak edebilme yeteneği kazanmak amaçlanırdı. Tabii bunlara
başka gerekçeler de ilave etmek mümkündür. Bazı sufilerin halk arasında
unutulmayı veya bilinmemeyi tercih etmesi, insanların hüsnü kabul duygu-
ları karşısında nefsinin halkın teveccühüne olası meylini önlemek düşüncesi
de seyahate gerekçe olabilirdi.
2
2
Tasavvufi hayatta seyahatin yeri ve önemi hakkında toplu bilgi ve kaynakça için bkz. Resul
Ay, Anadolu’da Derviş ve Toplum (13-15. Yüzyıllar) Kitap Yayınevi, İstanbul 2008, s. 96-102.
Anadolu ve Rumeli’de Derviş Seyahatleri 305
Bu gibi tasavvufi sebeplerin yanında, sufi seyahatlerinin bir hayat tarzı
ve bir geçim aracı niteliğine dönüştüğü de bir gerçektir. XIII. yüzyıldan iti-
baren Anadolu’da faaliyet gösteren Kalenderi nitelikli sufiler fakirlik ve di-
lenmeyi meşreplerinin birer rüknü olarak benimsemekle seyyah bir hayatı
da kendilerine adeta zorunlu hale getirmişlerdi. Mal-mülk edinmeyi, bede-
nen çalışmayı ve para biriktirmeyi reddeden sufiler eğer yeterli vakıf geliri-
ne sahip değillerse yaşamak için Müslümanların sadakalarına bağımlı idiler.
Fakat sadaka ihtiyacı onların sürekli aynı kaynaktan beslenmesinde sorun
teşkil edebilirdi. Bu yüzden her defasında sadaka kaynaklarını çeşitlendir-
mek, gezi alanlarını genişletmek zorundaydılar.
3
Dervişleri seyahate sevk eden gerekçelerin çeşitliliği onların seyahat bi-
çimlerine de yansıyordu. Kimi sufiler mesleğinin olgunluk döneminde, il-
mini yaymak veya kendisine sohbet arkadaşı bulmak üzere daha çok şehir
merkezlerine seyahat eder ve oralardaki elit tabakadan kimselerle temas ku-
rardı.
4
Bazı dervişler de dünyadan kalbî alakayı kesercesine tamamen tanrı
düşüncesine odaklanmış bir haleti ruhiye içerisinde oradan oraya dolaşır
dururdu. Pejmürde kıyafetli ve meczup bir görüntü sergileyen bu dervişler
zaman ve mekân mefhumuyla pek de ilgilenmezler yol nereye götürürse
oraya gider, nerede hava kararırsa orada konaklarlardı. Bu yüzden onları
hem şehir sokaklarında hem de kırsal alanda görmek mümkündü. Konakla-
dıkları yerler bazen bir tekke veya hayırsever birinin evi olabileceği gibi ço-
ğunlukla da bir duvarın dibi, açık arazi veya mağaralardı. Özellikle dağ ve
ormanlarda dolaşanlar ağaç diplerinde, mağaralarda, şanslı olduklarında da
bir değirmende veya kulübede geceyi geçirirlerdi.
5
Bu tür dervişler 13. yüzyılın başından itibaren İslam dünyasında ve bu
arada Anadolu ve daha sonra da Rumeli’de yaygınlaşan ve seyahati önemli
bir rükn olarak benimseyen yeni zühd hareketine veya Kalenderiye zümre-
leri olarak adlandırılan tarikatlara mensup dervişlerdi. 13. yüzyılın başların-
dan itibaren Anadolu’da Kalenderi, Yesevî, Vefaî, Haydarî, Cavlakî gibi ta-
rikatlara mensup bu dervişler Ocak’ın tespitlerine göre, Babai isyanından
3
Ahmet T. Karamustafa, God’s Unruly Friends: Dervish Groups in The Islamic Later Middle Period,
1200-1550, University of Utah Press, Salt Lake City 1994, s. 14-15.
4
Resul Ay, “Ortaçağ Anadolusu’nda Bilginin Seyahati: Talebeler, Âlimler ve Dervişler” Tarih ve
Toplum Yeni Yaklaşımlar, sayı: 3, 2006, s. 36-44.
5
Sadi –i Şirazî, Bostan, (çev. Hikmet İlaydın), MEB yay., İstanbul 1992, s. 198; Gülistan, (çev.
Hikmet İlaydın), MEB.yay., İstanbul 1997, s. 40, 93, 115, 132. İbn Batuta, Clavijo ve
menakıbnameler de Anadolu’daki gezgin dervişlerin canlı bir manzarasını yansıtır. Bkz. İbn
Batuta, İbn Battûta Seyahatnâmesi I (Çeviri, inceleme ve notlar: A. Sait Aykut), YKY, İstanbul
2004, s 433, 441; R.G.Clavijo, Anadolu, Orta Asya ve Timur: Timur Nezdine Gönderilen İspanyol
Sefiri Clavijo’nun Seyahat ve Sefaret İzlenimleri, Terc. Ö.R. Doğrul, İstanbul: 1993, s. 88; Menâkıb-ı
Hacı Bektaş-ı Veli, “Vilâyetnâme”, (Haz. A. Gölpınarlı), İnkılap Yay., İstanbul 1991, s. 49, 63;
Ayrıca Otman Baba’nın vilayetnamesi başlı başına bu tarz gezgin bir hayatın yansımasıdır.
Bkz. Küçük Abdal, Otman Baba Vilâyetnamesi, Milli Kütüphane, Mikrofilm Arş. No: A-4985,1976.
(yeni harflerle basımı: Vilayetnâme-i Şahi: Göçek Abdal, (yay. Şevki Koca), Bektaşi Kültür Derneği,
2002).
306 Resul Ay
sonra genellikle Babai taifesi, 14. yüzyılda abdalan-ı rûm ve daha sonra da
Bektaşi olarak adlandırılmışlardı. Bunun yanı sıra, müşahhas bir gruba
yoksa grubun geneline yönelik mi olduğu kesin bilinmemekle birlikte onlar
için ışık, torlak, abdalân gibi farklı isimler de kullanılırdı.
6
Söz konusu derviş gruplarına şehirlerde de rastlamak mümkün olmakla
birlikte onların kırsal kesimde daha çok bulunduklarını ve faaliyet alanı ola-
rak buraları seçtiklerini görmekteyiz. En azından kırsal kesimde faaliyets-
teren dervişlerin büyük ölçüde bu gruplara mensup oldukları anlaşılmakta-
dır. Şüphesiz bu tercihte yerleşik dini inanış ve uygulamalara aykırı özellik-
lerinin şehirlerdeki merkezi kurumsal inanış mensuplarınca tepkiyle karşı-
lanması gibi muhtemel sebeplerin yanında kırsal kesimdeki halkla sosyal ve
kültürel uyumluluğun da etkisinden bahsetmek mümkündür.
7
Her ne se-
beple olursa olsun faaliyet alanı olarak kırsal kesimi seçen ve buralarda tek-
kelerini kuran dervişlerin bu çevre halkıyla yakın bir ilişki içerisinde olduğu
görülmektedir. Tekkelerini çevreleyen köylere, kasabalara hatta daha uzak
yerlere seyahat etmek suretiyle aralarında canlı bir iletişim ağı kurulmuştu.
Aslında henüz tekkeleri yokken bazı dervişlerin yukarıda bahsedilen tipik
kalenderi dervişler gibi hiçbir mekâna bağlı kalmadan sürekli seyahat halin-
de oldukları görülüyor. Meşhur Otman Baba ve Şucaüddin Baba’nın menkı-
bevi hayatı tam da böyle bir tabloyu yansıtır. Otman Baba uzun süre Balkan
6
Söz konusu derviş zümreleri ve onların kimliklendirilmeleri üzerindeki tartışmalar için bkz.
A. Y. Ocak, Osmanlı İmparatorluğu’nda Marjinal Sûfîlik: Kalenderîler (XIV-XVII. Yüzyıllar), TTK
Yay., Ankara 1992; Karamustafa, God’s Unruly Friends.. s. 51-84; Ahmet T. Karamustafa,
“Kalenders, Abdals,Hayderîs: The Formation of the Bektaşiye in the Sixteenth Century”
Süleyman The Second and His Time (ed. H. İnalcık, C. Kafadar), The Isis Pres, İstanbul, 1993, s.
121-129; Aynı yazar, “Yesevîlik, Melâmetîlik, Kalenderîlik, Vefâ’îlik ve Anadolu Tasavvufunun
Kökenleri Sorunu” Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler kaynaklar- doktrin-ayin ve erkân-
tarikatlar-edebiyat-mimari-ikonografi-modernizm, (Haz. Ahmet Y. Ocak) TTK, Ankara 2005, s. 61-88;
A. Y. Ocak, “Kalenderiler ve Bektaşilik” Doğumunun 100. yılında Atatürk’e Armağan, İstanbul
Ünv. Edb. Fak, İstanbul 1981, s. 297-300.
7
Söz konusu dervişlerin şehir merkezlerinde tutunamadığı veya buralarda hiç bulunmadıkları
iddia edilemez elbette zira yukarıda atıfta bulunulan Sadi-i Şirazi’nin eserlerinde ve diğer
literatürde onları şehirlerde resmeden hikâyelere rastlamak mümkündür. Ayrıca Cavlakilerin
Konya’daki varlığı ve Mevlana ve Mevlevilerle yakın ilişkisi bilinmektedir (Osman Turan,
“Selçuk Türkiyesi Din Tarihine Dair Bir Kaynak: Füstât ul-‘adâle fî Kavâ‘id is-saltana”.. s. 542).
Yine Mevlevi kaynaklarında kendilerinin hiç de hazzetmediği ama şehir halkı arasında epey
taraftarı olduğu anlaşılan Buzağı Baba ve Erzurumlu Hoca adlı kalenderi şeyhi örneklerini
verebiliriz. (Eflakî, Ariflerin Menkıbeleri I, MEB. Yay., İstanbul 1995, s. 323; II. Cilt, s. 448) Fakat
onlara bu çevrelerde sert tepkiler gösterildiği de malumdur. Ulemadan olduğu anlaşılan
“Füstât ul-‘adâle fî Kavâ‘id is-saltana” adlı risalenin yazarı Cavlakileri ve bunlar üzerinden
batınîler olarak adlandırdığı bütün Horasan mektebini hedef alarak onlara karşı etkin mücadele
için dönemin devlet adamlarını uyarmaktadır. (Turan, “Selçuk Türkiyesi Din Tarihine Dair Bir
Kaynak.., s. 531-552) Yine Otman Baba’nın Edirne’de gerek kılık kıyafetiyle gerekse
söylemleriyle çok garipsenmesi ve kadıya şikâyet edilmesi (bkz. Küçük Abdal, vrk. 117a-b)
şehir merkezlerinde onların pek de huzurlu olamayacakları intibaını uyandırıyor. Oysa aynı
dervişlerin kırsal kesimde büyük bir coşkuyla karşılandıkları, onlara olağanüstü anlamlar
yüklendiği görülmektedir.
Anadolu ve Rumeli’de Derviş Seyahatleri 307
dağlarında, bugünkü Bulgaristan ve Romanya’nın pek çok yerinde tek başı-
na meczubane dolaşırdı. Öyle ki, onu görenler ya divane ya da ‘kaçgun kul’
zannederlerdi. Hatta sıklıkla kaçgun zannedilip köylüler veya avcılar tara-
fından alıkonulurdu.
8
Otman Baba bu seyahatleri sırasında kimi zaman bir
mağarada, kimi zaman ormanda bir ağacın altında, şanslı olduğunda da bir
tekkede veya değirmende kalırdı. Şucaüddin Baba da Eskişehir civarında
uzun süre yalnız başına dolaşmış geceleri mağarada kalmıştır.
9
Fakat za-
manla her birinin tekkesi olunca bu sefer daha düzenli ve neredeyse rutine
bağlanmış günübirlik, bazen daha uzun süreli ve uzun mesafeli seyahatleri
olurdu.
Menakıbnamelerden yansıdığı kadarıyla bu seyahatler meşreplerindeki
seyahat rüknünü yerine getirmenin dışında ziyaret ve sadaka toplama mak-
satlıydı. Anadolu ve Rumeli’de derviş gruplarının aynı tarikata veya aynı
meşrebe mensup diğer derviş gruplarını sıklıkla ziyaret ettiği görülür.
10
Hat-
ta bazı grupların kış aylarını uzakta başka tekkelerde misafir olarak geçirdi-
ği de vakidir.
11
Fakat en organizeli ve en yoğun derviş sirkülasyonuna sebep
olan seyahat bazı ana dergah mahiyetindeki merkezlere yönelik yılda bir ke-
re toplanma geleneği kaynaklı seyahatlerdir. Kurban Bayramına tekabül
eden günlerde Seyyid Gazi türbesi etrafında, yine Muharrem ayının 10’na
tekabül eden günde de Hacı Bektaş dergâhında Anadolu ve Balkanlardaki
bu dergâhlara bağlı dervişlerin katılımıyla büyük buluşmalar gerçekleştiri-
lirdi. Bu buluşmalarda kurbanlar kesilir, ziyafetler çekilir ve sohbetler edi-
lirdi. Bu kadar erenin bir araya geldiğini fırsat olarak düşünen halktan bazı
kimseler de onların maneviyatından yararlanma, bu yolla dertlerinden kur-
tulma veya dileklerini gerçekleştirme umuduyla buralara gelirdi.
12
Dervişlerin en yoğun ve kırsal toplum açısından da en işlevsel olan seya-
hatleri tekkelerinin çevresindeki köylere, kasabalara ve yakın bölgelere yap-
8
Küçük Abdal, vrk. 25b-27a,29b-30b,34a, 44a,46b.
9
Küçük Abdal, vrk. 25b,26b, 28b, 32b, 88a;Yağmur Say, Kalenderî, Alevî ve Bektaşi Kültünde
Önemli Bir Alp-Eren Gazi Şuca‘eddîn Velî (Sultan Varlığı) ve Velâyetnâmesi, Eskişehir Valiliği,
Ankara 2010, s. 36, 38,106; Orhan F. Köprülü, “Velayet-nâme-i Sultan Şucaüddin” Türkiyat
Mecmuası 17 (1972), s. 183.
10
Bu uygulama aslında bütün derviş gruplarında görülür. Mesela İbn Batuta İzmir de bir grup
Rufaî dervişinin yine aynı meşrepten bir tekkeyi ziyaretine tanık olur (Bkz. İbn Battûta
Seyahatnâmesi I, s. 425). Horasan taraflarından bir Kalender topluluğunun Hacı Bektaş’ın
Sulucakaraöyük’teki tekkesine konuk olması (Menâkıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli, s. 63), Hacım Sultan’ın
halifesi olarak gösterilen Pakçe Sultan’ın Menteşe ilindeki tekkesinde Horasan’dan gelen bir
grup dervişi ağırlaması (Velâyetnâme-i Hacım Sultan (Das Vilâyet-nâme des Hadschim Sultan, nşr.
Rudolf Tschudi, Berlin 1914), s. 92; yine Otman Baba’nın sık sık meşreptaş olduğu anlaşılan
tekkelere ziyarette bulunması ve oralarda bir süre ikamet etmesi gibi örnekler çoktur (bkz.
Küçük Abdal, pek çok yerde).
11
Mesela Otman Baba abdallarıyla birlikte ziyaret ettiği Prevadi adlı bir şehirde kışa
yakalandığı için kışı orada bir tekkede geçir (Küçük Abdal, vrk. 101a).
12
Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli, s. 82; Velâyetnâme-i Hacım Sultan, s. 77-78, 82; Küçük Abdal,
vrk.51b.
308 Resul Ay
tıkları sadaka toplama maksatlı seyahatlerdi. Bu seyahatlerinde dervişler
tekkelerinin hem günlük ihtiyaçlarını ama daha da önemlisi yıllık ihtiyaçla-
rını halktan toplarlardı. Bunlar arasında her türde gıda ürünü, halı, çerak,
bilhassa küçük ve büyük baş hayvan önemli yer tutardı. Kurbanlık adı al-
tında toplanan hayvanlar çoğunlukla köylülerin adakları olarak nitelenirdi.
Halk arasında epey yaygın olduğu anlaşılan adak geleneği dervişlerin de
önemli bir geçim aracıydı. Köylüler gerçekleşmesini istedikleri bir dilek için
genellikle dervişlere bir kurban adarlardı. Dervişler köylere uğradıklarında
bu şekilde adağı olanlar ya da sadece sadaka mahiyetinde ve dervişlerin
himmetini umarak kurbanlıklarını onlara teslim ederdi. Bu gelenek öyle
yaygın olmalı ki dervişler çıktıkları seyahatlerinden neredeyse bir sürü ile
tekkelerine dönerlerdi.
13
Dervişlerle kırsal kesim halk arasında görünürde sadaka üzerinden kuru-
lan bu ilişkinin halk üzerindeki yansımaları veya halk için ifade ettiği anlam
daha boyutludur. Dervişler bu toplumun pek çoğu için manevi dünyalarının
beslenme kaynağı, bir takım uhrevî ve dünyevi beklentilerinin karşılanma
aracı anlamı taşıyordu. Onların keramet ehli Hak dostu olarak kabul edilme-
leri onlardan bu tür beklentilerinin gerçekleşeceğine dair umutlarını her za-
man canlı tutmaya yetiyordu. Somut bir isteği olmayanlar için bile şeyh, na-
zarıyla şifa kaynağıydı ve sırf bu yüzden coşkuyla karşılanırdı. Tabii şeyhin
keramet gücü aynı zamanda korkulması gereken bir güçtü. Onun gücendi-
rilmesinin mutlaka bir felakete sebep olacağına inanılırdı.
14
Toplum ve der-
vişler arasında karşılıklı ihtiyaç ve imgeler üzerinden kurulan bu tarz ilişki-
nin toplum için pek çok işlevinden bahsetmek mümkündür. Dervişlerin tek-
keleriyle kırsal kesim halkına verdikleri hizmetleri ya da onlar için gördük-
leri işlevleri bir kenara bırakırsak sadece belirli aralıklarla gerçekleştirdikleri
seyahatleriyle ve bu sayede kurdukları temaslarla kırsal kesim halkının zi-
hin ve inanç dünyasında ve belirli ölçülerde de sosyal ve ekonomik hayatla-
rında önemli rol oynarlardı.
Gezgin Dervişler, İletişim ve Kırsal Toplum Üzerindeki Etkisi
Kırsal kesimde yaşayan halkın hareket alanı tahmin edilebileceği gibi ol-
dukça sınırlıdır. Kendi yaşam alanlarının dışına çıkmaları ya yaylak kışlak
arası göçleri sayesinde ya da en yakın çarşı, pazar veya çevredeki bir türbeyi
ziyaret maksadıyla gerçekleşiyordu. Bu yüzden onların dış dünyayla teması
sadece bu alanla sınırlıydı. Bu noktada seyyah dervişler onların dış dünyay-
la iletişimini sağlayan önemli bir işlev görüyorlardı. Çoğu zaman çevre köy-
13
; Velâyetnâme-i Hacım Sultan, 56, 61, 68-70, Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli, s. 85; Küçük Abdal, vrk.
75a, 80b-81a, 102a).
14
Toplumda derviş algısı hakkında daha detaylı bilgi için bkz Resul Ay, Anadolu’da Derviş ve
Toplum, s. 139-149; Resul Ay, “Sufi Shaykhs and Society in Thirteenth and Fifteenth Century
Anatolia: Spiritual Influence and Rivalry”, Journal of Islamic Studies 2013, 24 (1), s. 7-13.
Anadolu ve Rumeli’de Derviş Seyahatleri 309
lerle bile iletişimin kıt olduğu bu dönemlerde dervişler adeta posta vazifesi
görüyorlardı. Bu yönüyle dervişler söz konusu halkın dış dünyaya açılan
pencereleriydi adeta. Aslında gezgin dervişlerin bu özelliği tıpkı diğer gez-
ginlerinki gibi toplumca bilinen ve çok değer verilen bir özellikti. Bilhassa
hükümdarlar kendi memleketlerinde ve çevre ülkelerde olup bitenler hak-
kında gezginlerin aktaracağı bilgilere çok önem verirlerdi. İbn Batuta Ana-
dolu’yu gezerken konakladığı tekkelerde veya bir beyin evinde, kendisine
sıkça gezdiği yerler ve oraların insanları hakkında sorular yöneltilirdi. Özel-
likle beyler (hükümdarlar) civar beyler veya İslam dünyasının değişik bölge-
lerindeki hükümdarlar hakkında meraklarını gidermeye çalışırlardı.
15
Yine
Sadi-i Şirazî’nin aktardığı bir hikâyede görüldüğü gibi birçok memleket
gezmiş bir derviş uğradığı bir şehirde oranın hükümdarıyla görüşürken
kendisine “nereden geliyorsun? Nasıl oldu da bize uğradın? Bu memlekette
güzelden çirkinden neler gördün?” gibi başından geçen olaylara ilişkin soru-
lar yöneltiliyordu.
16
Muhtemelen aynı hükümdarlar gezginlerin başka yer-
lerde kendileri hakkında da benzer sorulara muhatap olacaklarını tahmin
ediyorlardı. Sadi tam da bu noktada hükümdarları uyarmakta ve eğer adla-
rının iyilikle anılmasını istiyorlarsa gezginlere iyi davranmalarını tavsiye
etmektedir. Zira insana iyi veya kötü şöhreti onlar sağlar.
17
Bazı kaynaklarda
rastladığımız “dervişlerden işittim” şeklinde başlayan rivayetler onların ha-
ber trafiğinde sahip oldukları önemi göstermesi bakımından önemlidir. Me-
sela, Devletşah tezkiresinde Şems-i Tebrîzî’nin ölümüyle ilgili bilgi verirken,
bu bilgiyi dervişlerden ve yolculardan işittiğini belirtmektedir.
18
Dervişlerin
zaman zaman casus muamelesi görmesi de bu özellikleri yüzünden olmalı-
dır.
Bu işlevleri gören gezginler arasında dervişleri özel bir konuma yerleş-
tirmek gerekir. İslam dünyasının hemen her yerinde gezgin bir hayat süren
dervişlerin birbirleriyle olan etkileşimi, derledikleri bilgi ve haberlerin çok
daha geniş alanlara yayılmasına imkân tanıyordu. Bu bilgilerin meşreptaş
derviş grupları arasındaki rutin seyahatler veya gezgin dervişlerin seyahat-
leri sırasındaki konaklamaları sayesinde tekkelerde toplandığını düşünür-
sek, her bir tekkenin çevre kırsal alanla olan yoğun iletişimi sayesinde bu
bilgi ve haberlerin kırsal kesim halkına kadar ulaşmasında dervişlerin önem-
li bir aracılık rolü üstlendikleri tahmin edilebilir. Dervişler, her şeyden önce
ikamet ettikleri tekkelerde o tekkenin şeyhi hakkında bazı menkıbeler, yine
dolaştıkları çevrelerde halkın şifahi kültüründe yer etmiş ve dilden dile do-
15
İbn Batuta’nın Eretna Bey, Gerede beyi ve Kastamonu hükümdarının bu yöndeki sorularına
muhatap oluşu ve onlara cevapları hakkında bkz. İbn Batuta, İbn Battûta Seyahatnâmesi I (Çeviri,
inceleme ve notlar: A. Sait Aykut), YKY, İstanbul 2004, s. 416, 438, 440.
16
Sadi-i Şirazî, Bostan, (çev. Hikmet İlaydın), MEB yay., İstanbul 1992, s. 28.
17
A.g.e., s. 24. ayrıca bkz. V. Gordlevski, Anadolu Selçuklu Devleti, (Çev. Azer Yaran), Onur Yay.,
Ankara 1988, s. 210.
18
Devletşah, Devletşah Tezkiresi I, çev. Necati Lugal, MEB Yay., İstanbul 1994, s. 309
310 Resul Ay
laşan efsane nitelikli hikâyeler, kıssalar vs. dinlemekte, bunları gittikleri yer-
lere götürüp, kendileri de anlatmaktaydılar. Bostan ve Gülistan Yazarı Şeyh
Sadî-i Şirazî seyahatları sırasında duyduğu bu çeşit hikâyelerden eserlerinde
sıkça bahsetmektedir. Yine, Şems-i Tebrîzî, muhtemelen İran veya Horasan
civarlarında bir tekkede konakladığı sırada kendisine, Gazneli Mahmud
zamanında yaşamış Şeyh Ebül Hasan Harrakanî adlı ünlü bir zatın hikâyesi
anlatılmaktadır
19
.
Böylesine iletişim potansiyeline sahip olan dervişlerin kırsal kesimle te-
ması sadece haber akışı bakımından değil onların zihin dünyalarının şekil-
lenmesindeki rolleri itibariyle de önemlidir. Her şeyden önce içinde yaşadık-
ları coğrafyadaki topluluklar, siyasal idare veya idareler, kendilerinin de
mensubu oldukları İslam dünyası ve onun yerel kültürleri hakkında zihinle-
rinde bir imgenin oluşması büyük ölçüde bu dervişler sayesinde gerçekleşi-
yordu. Dervişlerin bu işlevi bir yönüyle yerel halkın daha büyük bir toplum-
la bütünleşmesinde ya da daha büyük bir topluma veya kültür alanına aidi-
yet duygusunun gelişmesinde önemli rol oynuyordu. İslam kültür alanının
ortak ve paylaşılan yüksek kültürüyle belirli ölçülerde temas halinde olan
dervişler bu kültürün olabildiğince popüler ve basite indirgenmiş halini kır-
sal toplumlara taşıyor, ya da en azından onların bu kültürle temasını sağlı-
yorlardı. Normalde formel eğitimle veya kitap yoluyla kurulan bu temas
dönemin ve faaliyet gösterilen sosyal kesimin koşulları göz önünde bulun-
durulduğunda sadece şifaî kanalla kurulabiliyordu. Bu bakımdan muhteme-
len kitap dolaşımının alabildiğine kıt veya hiç olmadığı, olsa da onları oku-
yup anlayabilenlerin bulunamayacağı bir toplumda dervişlerin oluşturduğu
bu şifai kanal büyük önem taşırdı.
Dervişlerin kırsal halkın zihin dünyasının şekillenmesindeki bu rollerini
onların inanç dünyasının oluşmasında da görmek mümkün. Özellikle göçe-
be ve yarı-göçebe yaşam tarzını sürdüren halkının inanç namına bildikleri
hemen her şeyin büyük ölçüde derviş kaynaklı olduğunu söylemek herhalde
yanlış olmaz. En azından yerel yerleşik din adamları zümresinin oluşmasına
kadar İslam inancının esaslarını ve bir takım dini uygulamaları öğrenebile-
cekleri başka da bir kaynak gözükmemektedir. Bu yüzden dervişlerle temas
halinde olan kırsal kesim halkın dini inanışlarının şekillenmesinde söz ko-
nusu dervişlerin temsil ettikleri dini ve tasavvufi anlayışlarının belirleyici bir
etkiye sahip olduğu rahatlıkla söylenebilir. 13–15. yüzyıllarda Anadolu ve
Rumeli’nin kırsalında faaliyet gösteren dervişlerin büyük ölçüde aynı yüz-
yıllarda İslam dünyasında yaygınlaşan kalenderi nitelikli veya yeni zahitlik
olarak adlandırılan tasavvufi hareketlerle ilişkisini düşünürsek söz konusu
çevrelerdeki halkın İslam anlayışında bu etkiyi aramak hiç de yanlış olmaz.
Bu yüzden zaman içerisinde farklı etkilere maruz kalmakla birlikte en azın-
19
Şems-i Tebrizî, Makâlat –Konuşmalar- (Çev. O.N. Gencosman), İstanbul 1974, s. 214.
Anadolu ve Rumeli’de Derviş Seyahatleri 311
dan 13-15. yüzyıl gibi erken dönemlerde dervişlerin sunduğu, dinin zahiri
yönünden ziyade batınını öne çıkaran, bu yüzden bazı zorlu amellerin ve
yasakların değişik tevillerle yumuşatıldığı ve alabildiğine evliya kültleriyle
yoğrulmuş bir dindarlık modelinin söz konusu çevrelerde de etkili olduğu-
nu düşünebiliriz. Bu tarz bir din anlayışının onların yaşam tarzına ve belki
kadim inanç geleneklerine uygun gelmesi de muhtemelen böyle bir etkile-
şimi kolaylaştırmıştır.
20
Dervişlerin iletişim potansiyelinin kırsal toplumla merkezi yönetim ara-
sındaki ilişkinin seyrinde de belirleyici bir etkiye sahip olduğu rahatlıkla
söylenebilir. İyi birer propagandacı ve kamuoyu oluşturucu da olabilen der-
vişler merkezi yönetimin buralardaki algılanma biçimine, zaman zaman bazı
siyasi reflekslerin/tavırların gelişmesinde rahatlıkla rol alabilirlerdi. Halka
hizmeti tasavvufi hayatlarının önemli bir rüknü haline getiren dervişlerin
yaşadıkları çevrede halkın sorunlarına kayıtsız kalmaları herhalde düşünü-
lemezdi. Merkezi idarenin etkisinden nispeten uzak bölgelerde yaşanan çe-
şitli türde sorunlar genellikle dervişler tarafından merkeze iletilir ve çözüm
talep edilirdi. Bu iş için merkezdeki tekkenin aracılık rolünden de faydalanı-
lırdı.
21
Fakat kronikleşmiş sorunlar karşısında onların da mağdur halktan
yana tavır geliştirdiklerini düşünebiliriz. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde
dervişlerin öncülük ettiği büyük isyan hareketlerini her ne kadar mehdilik
veya başka türde dini, siyasi iddialarla halkın mevcut sorunlarını manipüle
ederek ortaya çıkan şeyhlerin kişisel çıkışları olarak görmek mümkünse de,
aynı şeyhlerin sürekli iç içe olduğu halkın ıstırap boyutundaki sorunlarına
karşı sorumluluk duygusuyla hareket edip çözüm arayışı olarak da okuyabi-
liriz. Sebep her ne olursa olsun dervişler böylesine büyük isyan hareketlerini
sahip oldukları etkin propaganda ve kamuoyu oluşturma imkânları saye-
sinde gerçekleştirmişlerdi. Neşrî’nin Torlak Kemal örneğinde ifade ettiği gi-
20
Kırsal kesimde, özellikle de konar-göçerler arasında gelişen İslam anlayışı ile onlar arasında
faaliyet gösteren mezkûr dervişlerin ilişkisi hakkında bkz. Fuad Köprülü, Osmanlı Devleti’nin
Kuruluşu, TTK, Ankara, 1991, s. 97. Halk İslamı olarak adlandırılan bu çevrelerdeki din
anlayışının niteliği üzerine tartışmalar için bkz. Ahmet T.Karamustafa, “Hacı Bektaş Veli ve
Anadolu’da Müslümanlık” Hacı Bektaş Veli: Güneşte Zerresinden, Deryada Katresinden (Uluslar
Arası Hacı Bektaş Veli Sempozyumu Bildirileri), Der. P. Ecevitoğlu, A. M. İrat, A. Yalçınkaya,
Dipnot Yay., Ankara, 2010,s. 44-45,47. Karamustafa’nın ciddi itirazları olmakla birlikte söz
konusu halk dininin eski Türk inanışlarıyla ilişkisi hakkında da bkz. Fuad köprülü, Anadolu’da
İslâmiyet (Yay. Mehmet Kanar), İstanbul, 1996, s. 48-49.
21
Dervişlerin bu rolünü Osmanlı toplumunda görmek daha mümkündü. Suraiya Faroqhi’nin
tespitlerine göre onların taşradan başkente resmi kanallardan bağımsız bir bilgi akışı
sağladıkları, özellikle de taşra eşrafından halka zarar verenler olduğunda İstanbul’daki ana
dergâha haber vermek üzere bir dervişin aracılığından yararlanıldığı görülür. Şeyhin sarayla
olan ilişkisine göre de bu şikâyet divana kadar iletilir ve sonuç alınabilirdi. Bkz. Suraiya
Faroqhi, Osmanlı Kültürü ve Gündelik Yaşam: Ortaçağdan Yirminci Yüzyıla, (Çev. Elif Kılıç), Tarih
Vakfı Yurt Yay. İstanbul 1998, s. 77.
312 Resul Ay
bi dervişler (burada torlaklar ve ışıklar) çengler ve çegâneler ile illerde gezip
halka davalarını anlatmışlardı.
22
Selçuklu sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’e karşı büyük bir isyan çıkaran
Babailer hem Baba İlyas’ın müritleri hem de meşreptaş diğer tarikatların
gezgin dervişleri sayesinde uzun bir propaganda süreci geçirmiş olmalılar.
Muhtemelen hitap ettikleri kırsal toplulukların içinde bulundukları sosyal
ve ekonomik sıkıntıları da göz önünde bulunduran dervişler sultanın tasvip
edilmeyen yönetme tarzı, halkın sorunlarına ve dini anlayışa lakayt tavrı
üzerinden muhalif bir propaganda ile halkı isyana hazırlamışlardır.
23
Şeyh
Bedreddin ve halifelerinin isyanında da aynı yöntemi rahatlıkla görebiliyo-
ruz. Börklüce Mustafa’nın halkı isyana hazırlaması için propaganda ettiği
argümanlar büyük ölçüde ekonomik ve sosyal içerikliydi. Hem Hıristiyan ve
Müslümanların dinsel eşitliğine hem de ekonomik manada eşitliğe ve malla-
rın (zenginliğin) paylaşımına dayalı bir düzene atıfta bulunuyordu.
24
Dervişlerin bu özelliğinin farkında olan sultanlar sırf onların desteğini
sağlamak, menfi propaganda yerine onların halk nezdinde kendilerini meş-
rulaştıracak potansiyellerinden yararlanmak, ayrıca merkezi idarenin etki-
sinden nispeten uzak kırsal kesimde halkın devlete sadakatini etkileyebile-
cek bazı kamusal hizmetleri onlar eliyle sürdürebilmek üzere pek çok mad-
di imkân sağlıyorlardı. Hatta sultanın başarısı için sadece dua etmekle gö-
revli duagûyânlar görevlendirilir, bunlara düzenli maaş ödenirdi.
25
Gezgin Dervişler ve Gündelik Hayata Yönelik Bazı Hizmetleri
Gezgin dervişlerin kırsal halkın günlük hayatının işleyişinde onların ha-
yatlarını kolaylaştıran daha doğrudan ve daha pratik işlevleri de olurdu.
Dervişlerin her şeyden önce keramet gücüne sahip olduklarına inandıkları
için halk her türde hastalık veya sorunlar için onları şifa kaynağı olarak gö-
rürdü. Bu maksatla şeyhin dergâhını veya ölmüş ise türbesini ziyaret çok
yaygındı.
26
Köylerine bir şeyh veya derviş topluluğu geldiğinde bu onlar
için bulunmaz fırsattı. Büyüklü küçüklü hediyesini kapan herkes şeyhi kar-
şılamaya gider ve ondan şifa bulmaya çalışırdı. Şeyhin karşısında bulunmak
ve sadece onun nazarına muhatap olmak bile şifa bulmaya yeter görülürdü.
22
Neşrî, Kitâb-ı Cihan-Nümâ Neşrî Tarihi I (Haz. F.R. Unat- M.A. Köymen), TTK, Ankara 1995, s.
545-547
23
A. Yaşar Ocak, Babaîler İsyanı: Alevîliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslam- Türk
Heterodoksisinin Teşekkülü, Dergah Yay., İstanbul 1996, s. 113-116.
24
Michel Balivet, Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve İsyan, (Çev. Ela Güntekin), Tarih Vakfı Yurt Yay.,
İstanbul 2000, s. 75.
25
Halil İnalcık “Dervish and Sultan: An Analysis of the Otman Baba Vilâyetnâmesi” The Middle
East and the Balkans Under the Ottoman Empire, Essays on Economy and Society, Indiana Unv.,
Bloomington 1993, s. 26-27.
26
Kaygusuz Abdal’a ait Hastalar da gelür dermân isteyü/Sağlar gelür pîrim (Sultan) Abdal
Musa’ya” dizeleri buna güzel bir örnektir. Bkz. Kaygusuz Abdal (Alâeddin Gaybî) Menâkıbnâmesi,
(Yay. Abdurrahman Güzel), TTK, Ankara 1999, s. 130
Anadolu ve Rumeli’de Derviş Seyahatleri 313
Bu yüzden menakıbnameler tedavi yöntemi olarak genellikle bir bakış, do-
kunuş, nefes üfleme, bir dua veya bir meyve ikramı ya da büyüsel nitelikli
başka işlemlerden bahsederler.
27
Fakat dervişlerin birtakım hastalıkların ge-
leneksel tedavi yöntemleri hakkında bilgi sahibi olmaları da beklenebilir. Zi-
ra bu bilgilerin kültürel devamlılığı olan tekke hayatında veya uzun seyahat-
lerinde tecrübe edilmiş olması ve bunun kuşaktan kuşağa aktarılması muh-
temeldir. Şifa kaynağı olarak şeyhe mutlak bir inanç duyan hastanın telkinle
de şifa bulması, en azından psikolojik olarak rahatlaması beklenebilir. Tabii
önerdikleri bazı davranış yöntemleri veya beslenme rejimi de şifa nedeni
olabilirdi.
Dervişlerin muhtemelen tekke hayatının onlara sağladığı bilgi birikimi
veya çok gezmelerinin onlara kazandırdığı hayat tecrübesinden dolayı kırsal
kesimdeki halktan daha bilgili olduklasöylenebilir. Bu bilgi ve tecrübele-
rinden onları faydalandırdıkları tahmin edilebilir. Nitekim bazı menakıb-
namelerde onların seyahatleri sırasında bazı köylülere ev yapımında yar-
dımcı oldukları,
28
kimi zaman bir köprü veya yol yaptıkları,
29
bazen de kuyu
kazıp su çıkarttıkları görülmektedir.
30
Teknik bilgi ve beceri gerektiren bu
tarz işlerin yanında onların kas gücünden veya emeğinden tarım ve hayvan-
cılık faaliyetleri için de yararlanılırdı. Yine menakıbnamelerden yansıdığı
kadarıyla köye gelen bir grup dervişin tarla sürmede ve hasat kaldırmada
köylülere yardımcı oldukları görülmektedir.
31
Yalnız gezen dervişler de Ha-
cım Sultan, Otman Baba ve Koyun Baba örneklerinde görüldüğü gibi bazen
köylülerin hayvanlarını, kazlarını güder, köylülere bir süre çobanlık eder-
lerdi. Tabii onların bu işleri yoğun keramet motifleriyle süslü bir şekilde an-
latılır.
32
Sonuç
Görüldüğü gibi, gezgin dervişler yaşadıkları dönemde kimi toplum çev-
relerince iş kaçkını tembeller
33
veya Nasiruddin Tusî’nin dediği gibi âlemin
fazlalığı olarak nitelenseler de
34
aslında bugünden geçmişe doğru bakıldı-
27
Örnekler için bkz. Ay, Derviş ve Toplum, s. 150-151. Ayrıca bkz. Küçük Abdal, vrk. 59a,76a,
81a,
28
Mesela Abdal Musa bina yapan bir dedeye keramet yollu yardım ediyor. Sultan Abdal Musa
Velâyetnâmesi, (Haz. Abdurrahman Güzel), TTK, Ankara 1999, s. 146.
29
Otman Baba ormanda bir su üzerine köprü yapılmasına öncülük ediyor. Küçük Abdal, vrk.
31b
30
Küçük Abdal, vrk. 101a
31
Küçük Abdal, vrk 30b
32
Velâyetnâme-i Hacım Sultan, s. 26-28; Küçük Abdal, vrk. 44a,46b; Menakıb-ı Koyun Baba, vrk. 2b
33
Osman Turan, “Selçuk Türkiyesi Din Tarihine Dair Bir Kaynak: Füstât ul-‘adâle fî Kavâ‘id is-
saltana” Fuad Köprülü Armağanı, DTCF Yay., İstanbul 1953, s.538.
34
İlhanlı Hükümdarı Hülagu Suriye seferi sırasında Harran’da rastladığı bir grup Kalenderi
dervişinin kim olduklarını danışmanı ünlü âlim Nasiruddin Tusî’den sorar. Tusî de onların
hiçbir mesleki veya sosyal sınıfa ait olmadıklarını ifade ederek onları âlemin fazlalığı olarak
314 Resul Ay
ğında gerçeğin hiç de öyle olmadığı görülür. Hatta onların dünyayı (masi-
vayı) terke dayalı tasavvufi prensipleri gereği ne toplumun üretimine katı-
lan ne de kendileri için ekonomik faaliyette bulunan, yaşamlarını ise başka-
larının sadakalarıyla veya vakıflar üzerinden sürdüren özellikleri bile böyle
bir tespit için yanıltıcı olur. Aslında tasavvuf özünde halvet, uzlet, inziva gi-
bi dünyayı ve toplumu terke dayalı, bu yönüyle de bireysel kurtuluşu ya da
en azından bireysel bir çabayı, tecrübeyi ifade eden bir hayat öngörürdü.
Fakat bu çalışmanın da zaman dilimini kapsayan süreç içerisinde tasavvufî
hayat insana hizmet içerikli pek çok sosyal faaliyeti içine alan bir hayat tar-
zına dönüşmüştü. Adeta insana hizmet tasavvufi ideallere ulaşmanın bir
aracı olarak benimsenmişti.
Dervişlerin tekkeler üzerinden halka ne tür hizmetler verdikleri öteden
beri bilinmektedir. Fakat onların gezgin hayatları hem bu hizmetlerin halk
üzerindeki etkisini artıran hem de daha farklı bir boyut kazanmasını sağla-
yan bir işlev görmüştür. Her şeyden önce dervişler seyahatleriyle tekkelerde
verdikleri hizmetlerin benzerini doğrudan halka ulaştırmada önemli rol oy-
namışlardır. Bu hizmetler onların hayatını kolaylaştırmak, bazı müşküllerini
aşmalarını sağlamak ve bazı imkânlara kavuşturmak gibi anlamlar ifade
ediyordu.
Gezgin dervişlerin somut olmayan, çoğunlukla da amaçlanmayan ama
kurulan temasın doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan dolaylı işlevlerinin
kırsal kesim halk üzerindeki etkisi daha büyük olmuştur. Dervişlerin kırsal
kesim halkı için sağladığı iletişim imkânı hem söz konusu halkın dünya al-
gısı ve entelektüel birikimi üzerinde, hem de inanç dünyasının şekillenme-
sinde belirleyici bir etkiye sahipti. Bu kanalla dervişler onları inde yer al-
dıkları kültür alanıyla iletişime geçiren neredeyse tek etkili araçtı. Kırsal
halkın devletin muti ve sadık kulları veya isyancı tebaası olmalarında da yi-
ne bahsedilen gezginci dervişlerin rolü yadsınamaz. Aslında bu son işlev bi-
le dervişlerin kırsal kesim halkıyla ne tür bir yakınlık içinde olduklarını s-
terir. Onlar kimi zaman söz konusu halkın sorunlarının idare nezdinde ta-
kipçisi, kimi zaman da bu sorunları içselleştiren ve davaya dönüştürülme-
sinde aracılık eden figürler olarak karşımıza çıkmışlardır.
niteler. Osman Turan, Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yay., İstanbul 1993, s. 226-
227.
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
  • Michel Balivet
Michel Balivet, Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve İsyan, (Çev. Ela Güntekin), Tarih Vakfı Yurt Yay., İstanbul 2000, s. 75.
Dervish and Sultan: An Analysis of the Otman Baba Vilâyetnâmesi" The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire
  • Halil İnalcık
Halil İnalcık "Dervish and Sultan: An Analysis of the Otman Baba Vilâyetnâmesi" The Middle East and the Balkans Under the Ottoman Empire, Essays on Economy and Society, Indiana Unv., Bloomington 1993, s. 26-27.
Hastalar da gelür dermân isteyü/Sağlar gelür pîrim (Sultan) Abdal Musa'ya" dizeleri buna güzel bir örnektir
Kaygusuz Abdal'a ait "Hastalar da gelür dermân isteyü/Sağlar gelür pîrim (Sultan) Abdal Musa'ya" dizeleri buna güzel bir örnektir. Bkz. Kaygusuz Abdal (Alâeddin Gaybî) Menâkıbnâmesi, (Yay. Abdurrahman Güzel), TTK, Ankara 1999, s. 130