ArticlePDF Available

Dinçer, B., L. Slimak, 2007 "Trakya'nın Paleolitik Çağ Kültürleri", Arkeoloji ve Sanat 124: 1-12

Authors:
Trakya, birbirinden farklı pek çok coğrafi
bölge arasındaki konumuyla, arkeolojik açı-
dan çok büyük bir öneme sahiptir. Günü-
müzde, insanların Afrika’dan çıkıp Eski
Dünya’ya yayılımında izlediği rotalarla ilgili
pek çok yayında, Anadolu’nun kuzeybatı
ucundan Avrupa’ya geçiş için en uygun böl-
gelerden birisi olarak Trakya gösterilir (ba-
kınız: Bar-Yosef-Belfer-Cohen 2001; Schick-
Toth 1994; Darlas 1995). Ancak, yakın za-
mana kadar bu bölgenin Paleolitik Çağ’daki
kültürlerini anlamaya yönelik arkeolojik
araştırmalar yapılmamıştı. Mehmet Özdo-
ğan’ın 1980’lerde başlayan ve bölge için bü-
yük önem taşıyan araştırmaları sonucunda,
İstanbul Boğazı çevresinde pek çok Paleoli-
1
tik Çağ buluntu yerine rastlanmıştı (Özdo-
ğan 1996; Runnels-Özdoğan 2001). İstan-
bul Boğazı çevresinde, Terkos-Selimpaşa
hattının doğusunda bulunan Paleolitik bu-
luntu yerlerine karşın, Trakya’nın geriye ka-
lan hiçbir yerinde bu çağa ait buluntularla
karşılaşılmaması, bu hattın doğusu ile batı-
sının birbirinden farklı jeolojik geçmişlere
sahip olduğunu akla getirmişti (Özdoğan
1989).
2000 yılına kadar İstanbul Boğazı çevresin-
deki buluntuları saymazsak, Türkiye Trak-
yası olarak da bilinen bölgede, Terkos-Se-
limpaşa hattının batısından bilinen Paleoli-
tik buluntular, Kırklareli ve Edirne çevrele-
TRAKYA’NIN
PALEOLİTİK ÇAĞ KÜLTÜRLERİ*
BERKAY DİNÇER1- LUDOVIC SLIMAK2
* Aynı araştırmalara dayanan, ayrıntılarıyla farklı bir başka yazı, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeoloji Dergisi’nde
İngilizce olarak yayımlanacaktır.
1. Berkay Dinçer, Arkeolog, Fevzi Çakmak C. 53, Bahçelievler, İstanbul. berkay@paleoberkay.cjb.net
2. Dr. Ludovic Slimak, Maison Méditerranénne des Sciences de l’Homme, Aix-en-Provence Cedex 2, France. sli-
mak@mmsh.univ-aix.fr
Résumé
Le Paleolithique de la Thrace turque
L’Anatolie a toujoutrs été considérée come une aire de circulation incontournable pour les popula-
tions humaines pléistocènes se déplaçant depuis l’Afrique vers l’Eurasie. Face à ces questionnements
concernant ce qui souvent considéré par les chercheurs comme un véritable “out of Africa”, la
Thrace a un rôle particulier à jouer eu égard à sa position géographique, véritable passage naturel
entre l’Europe d’une part, et l’Asie. Si quelques gisements Pléistocènes ont été découverts dans la
région du Bosphore ces dix dernières années, aucun gisement paléolithique n’était connu en Thrace
turque jusqu’àlors. Les industries nouvellement reconnues se caractérisent par la forte représenta-
tion d’oùtils sur galets de type chopper ou chopping-tool. Ces séries semblent présentent certains
liens techniques avec l’industrie de la Grotte de Yarımburgaz et peuvent être, selon toute vraisem-
blance, replacées dans un Pléistocène moyen.
Diner, B., L. Slimak, 2007 "Trakya'nın Paleolitik a Kltrleri", Arkeoloji ve Sanat 124: 1-12.
rinden elde edilmiş “şüpheli” parçalardan
ibaretti (Özdoğan 1996). Bu hattın batısın-
da, Paleolitik buluntuların birdenbire orta-
dan kaybolması, bugüne dek bu hattın
önemli bir jeolojik sınır olduğunu düşün-
dürmekteydi. Ancak Trakya’da Paleolitik
Çağ buluntularının yokluğunun temel ne-
deni olarak, her şeyden çok, bu döneme yö-
nelik araştırmaların eksikliğini görmemiz
gerekir. Mehmet Özdoğan’ın yürüttüğü ni-
telikli araştırmalara rağmen Trakya’da he-
nüz arkeolojik açıdan araştırılmamış alanlar,
araştırılmış alanlardan çok daha fazladır
(Özdoğan 2003; Runnels-Özdoğan 2001).
Araştırılmış alanlarda gerçekleştirilen çalış-
maların da doğrudan doğruya Paleolitik
Çağ’a yönelik olmadığını belirtmemiz yerin-
2
de olacaktır. Tekirdağ’da 2000 yılından beri
tarafımızdan keşfedilen üç Paleolitik Çağ
buluntu yeri (Yatak, Kuştepe ve Balıtepe),
Trakya’nın büyük kısmında Paleolitik bu-
luntuların yokluğunun asıl nedeninin böl-
gede Pleistosen arkeolojisine yönelik araş-
tırmaların eksikliği olduğunu ortaya çıkar-
dı. Bu buluntu yerlerinin sistematik bir
araştırmayla değil de rastlantılar sonucu
keşfedilmiş olmaları, Paleolitik Çağ’a yöne-
lik olarak bölgede gerçekleştirilecek sistem-
li araştırmaların çok daha fazla buluntu ye-
rini ortaya çıkarabileceğini düşündürmekte-
dir. İstanbul Boğazı çevresinde, Paleolitik
Çağ’ın (Geç Üst Paleolitik hariç) bütün te-
mel dönemlerini yansıtan buluntu yerleri
mevcuttur (Runnels-Özdoğan 2001). Tekir-
dağ’daki buluntularla aynı döneme, Alt Pa-
leolitik Çağ’a ait olanlardan, clacton türü iri
yongalar ve satır/kıyıcı satır türü aletler içe-
ren Eskice Sırtı buluntuları, bölgenin olası-
lıkla en eski Paleolitik Çağ buluntularıdır
(Özdoğan 1985). Bunun yanında, Gümüş-
dere, Karababa ve Davutpaşa adlı buluntu
yerlerindeki çekirdek aletler de Alt Paleoli-
tik Çağ ile ilgili önemli buluntulardır (Esin
1994). 1988-90 yılları arasında kazılan Ya-
rımburgaz Mağarası, o yıllara kadar bölgede
sadece yüzey araştırmalarından bilinen Alt
Paleolitik kültürlerin anlaşılmasına önemli
katkıda bulundu. Yarımburgaz taş aletleri il-
kel görünüme sahiptir. Ancak taş alet tekno-
lojisinde sadece yapılması gereken yapılmış
ve gereksiz ayrıntılarla fazla uğraşılmamıştır
(Arsebük-Özbaşaran 1995). Bu işleyimde
düzeltili yonga aletler baskındır. Satır/kıyıcı
satır gibi çekirdek aletler az sayıdadır (Kuhn
et al 1996, 1998). Yarımburgaz’da belirli alet
türleri için, belirli tür hammaddelerin seçil-
miş olması söz konusudur (Arsebük-Özba-
şaran 2000). Yarımburgaz işleyiminde el
baltası olarak da adlandırılan iki yüzeyli
aletler ya da Levallois tekniğinin kullanımı
yoktur (Arsebük 1998). Yarımburgaz işleyi-
mi, Anadolu ve Yakındoğu’dakilerden çok,
Balkanlar ve Doğu Avrupa’daki Orta Pleisto-
sen kültürleriyle benzerlik gösterir (Arsebük
2003). Kuzeybatı Anadolu’da ve Balkan-
lar’da iki yüzeyli işleyimlerinin yayılımı ol-
dukça karmaşık bir sorundur. İki yüzeyli iş-
leyimler Yakındoğu, Levant ve Güneydoğu
Anadolu’da yaygınca bulunur (Yalçınkaya et
al. 1997). Orta Anadolu yer alan Türki-
ye’nin olasılıkla bilinen en eski Paleolitik
Çağ buluntu yeri olan Kaletepe’de de iki yü-
zeyliler bulunur (Slimak-Dinçer baskıda).
Batı Avrupa’da da iki yüzeyliler bulunur
(Taşkıran 1998). Kuzeybatı Anadolu ve Bal-
kanlar’da bu tür aletler sadece seyrek olarak
bulunmuştur (Darlas 1995; Runnels 2003).
İstanbul Boğazı’nın doğusunda (Jelinek
1980; Özdoğan 1986) ve Kocaeli Yarımada-
sı’nda da iki yüzeyliler bulunur (F. Ertunç ile
özel görüşme). Pleistosen’de yaşamış insan
türleri için İstanbul Boğazı’nın aşılamaz bir
engel olduğunu söyleyemeyiz (Dinçer
2001a). Dolayısıyla Trakya’da da iki yüzeyli-
lerin olması şaşırtıcı olamaz. Ancak tipik Ac-
heul kültürleriyle en azından kısmen çağdaş
olan Doğu Avrupa’dan ve Yarımburgaz’dan
bilinen ve iki yüzeylilerin bulunmadığı kül-
türlerin birbirinden farklı olduğunun da
unutulmaması gerekir. Bu farklılığın neden-
leri hakkında henüz fikir sahibi değiliz.
TEKİRDAĞ’DA PALEOLİTİK ÇAĞ
Tekirdağ, tüm Trakya’da arkeolojik olarak
en az araştırılmış yerlerin başında gelmekte-
dir. 2000 yılında yazarlardan biri (BD) tara-
fından rastlantı sonucu Karansıllı Köyü’nde
Paleolitik aletler içeren bir taş yığını ve son-
rasında da köylülerce Yatak olarak adlandı-
rılan mevkide bulunan Paleolitik Çağ bu-
luntu yerinin fark edilmesiyle, Trakya’da
Terkos-Selimpaşa hattının batısındaki ilk
Paleolitik Çağ buluntuları açığa çıkarılmış
oldu. Böylelikle, Trakya için daha önce öne
sürülmüş olan, Paleolitik Çağ buluntu yer-
lerinin bölgedeki jeolojik hareketler sonucu
kaybolduğu şeklindeki (Özdoğan 1996) yo-
rumların da gözden geçirilmesi gerektiği an-
laşıldı. Yatak, bulunan ilk Paleolitik buluntu
yeri olarak, bölgede bu döneme ait izlerin
hâlâ bulunulabileceğini göstermesi açısın-
dan oldukça önemliydi (Dinçer 2001b). İlk
bulunuşundan 2006 yılına kadar Yatak pek
çok kez ziyaret edildi. 2004 yılı sonunda
gerçekleştirilen bir ziyaret sırasında aynı kö-
yün kuzeybatısında Kuştepe olarak adlandı-
rılan yerde de Paleolitik Çağ buluntuları
keşfedildi. 2005 yılında ise, Malkara yakın-
larındaki Balıtepe’de Paleolitik aletlerin bu-
lunmasıyla, Tekirdağ’da hepsi rastlantı so-
nucu keşfedilmiş olan toplam üç adet Pale-
olitik Çağ buluntu yeri belgelenmiştir (ayrı-
ca bakınız: Dinçer-Slimak baskıda). Tekir-
dağ’daki bu buluntu yerleri, bölgenin bu
döneme ait arkeolojik verileri hâlâ çok zen-
gin olarak barındırdığını kanıtlamaktadır.
Üç buluntu yeri de Ganos Dağları’nın kuzey
eteklerindeki yüksek platoda yer almakta-
dır. Bu yüksek plato, Tekirdağ şehir merke-
zinin hemen batısında başlayıp Keşan’ın
3
birkaç kilometre doğusunda sona ermekte-
dir. Bu yüksek plato doğu-batı doğrultusun-
da yaklaşık 75 km’dir. Paleolitik buluntula-
rın olduğu bu alan, Mehmet Özdoğan’ın yo-
ğun olarak araştırmalar yaptığı Trakya’nın
diğer bölgelerinden farklı bir jeolojik yapıya
sahip olabilir. Üç buluntu yerinde insanla-
rın alet yapımında kullandığı çakıllar, işlen-
memiş olarak da bolca bulunmaktadır. Bu,
söz konusu buluntu yerlerinin olasılıkla
Pleistosen öncesi eski bir akarsu yatağı üze-
rinde olduğuna işaret etmektedir. Taş aletler
için hammadde olarak Paleolitik Çağ insan-
larının ilgisini çekebilecek kuvars, kuvarsit
gibi taş türleri Tekirdağ ve çevresinde de ol-
dukça yaygındır.
YATAK
Yatak, Tekirdağ’ın yaklaşık 30 km batısında
bulunan Karansıllı Köyü’nün yaklaşık 350
m güneydoğusunda yer almaktadır. Köy-
den, köy mezarlığına giden yolun yaklaşık
100 m kuzeydoğusundadır. Denizden yük-
sekliği yaklaşık 230 m olan buluntu yerinde
hem taş aletler hem de bu aletlerin yapıldı-
ğı türden hammaddeler bolca bulunmakta-
4
dır. Buluntu yerinin kuzey ve kuzeydoğu-
sundan bir sel yatağı geçmektedir. 2000 yı-
lında buluntu yerinin keşfedilmesinin nede-
ni, bu mevkiden toplanmış olduğu anlaşılan
bir taş yığınıydı. Paleolitik aletler de içeren
bu taş yığını, buluntu yerini her ziyaret etti-
ğimizde biraz daha büyüyordu. Keşfini izle-
yen beş yıl boyunca buluntu yerinin bulun-
duğu tarladan taşların toplanması sonucun-
da, Yatak Mevkii’nde 2000 yılındaki yoğun-
lukta taş aletler bulunmamaktadır. 2005 yı-
lındaki ziyaretlerimizden birinde, taş yığını-
nın bir inşaat etkinliğinde kullanılmış oldu-
ğunu öğrendik. Yatak, tarım ve inşaat etkin-
liklerinin Paleolitik buluntu yerlerini ne ka-
dar süratle ve geride neredeyse hiçbir iz bı-
rakmadan yok edebileceğini gösteren ilginç
ve bir o kadar da üzücü bir örnektir. Ya-
tak’ta değişik türde hammadde kullanımı
konusunda belirgin farklılıklar vardır. Ku-
varsit yongalar, tek yüzeyli çekirdeklerden,
kuvars yongalarsa diskoid çekirdeklerden
ve örs üzerinde yongalama yoluyla elde
edilmiştir. Örs üzerinde yongalanan çekir-
dekler yaklaşık 10 cm boyutlarındadır ve
bunlardan çıkan yongalar büyükçe olmalı-
Yatak’ın görünümü.
dır. Bu çekirdeklerden bir tanesi net bir şe-
kilde darbe izlerine sahiptir ve aynı zaman-
da çekiç taşı olarak da kullanılmıştır. Kıyıcı
satırlar çoğunlukla kuvarstan yapılmıştır.
Kuvars satırlar ve kıyıcı satırların kesitlerin-
de bazı farklılıklar da mevcuttur. Kuvars sa-
tırların kesidi sarp ve küttür. Kuvarsit satır-
ların yapımıyla daha fazla uğraşılmıştır ve
bunların keskin olacak şekilde yongalanmış
olmaları nedeniyle, kesmeye yönelik etkin-
liklerde daha başarılı olarak kullanılmış ol-
duklarını söyleyebiliriz. Kuvars satırların bir
kısmının bir aletten çok bir çekirdeği andır-
dığını da eklemeliyiz. Kuvarsta alet/çekir-
5
Yatak’ta bulunmuş iki yüzeyli aletin ön ve arka görünümü.
Buluntu yerinin durumu.
dek ayrımını yapmak oldukça güçtür. Bu
farklılıklar hammaddelerin morfolojik fark-
lılıklarından kaynaklanmaktadır: Kuvarsit-
ten en belirgin aletler, yassı çakıllara yapıl-
mıştır ve bu tür yassılık hammadde olarak
kuvarsta mevcut değildir. Her ne kadar bu-
nu kesin olarak söyleyebilmek için deneysel
arkeolojik yöntemlerin uygulanması gerekli
olsa da, çevrede bulunan çakmaktaşı ilk ba-
kışta çok yüksek kalitede görünmemekte-
dir. Bulunan az sayıdaki çakmaktaşı alet de,
hem hammadde biçimleri olarak hem de
alet türleri olarak kuvarsitle benzerlik göste-
rir. Çakmaktaşı işleyimi aynı zamanda ku-
vars işleyimiyle de benzerlik göstermekte-
dir. Çakmaktaşından da diskoid türde üre-
tim yapılmış basit çekirdekler mevcuttur
(Slimak 1998-1999 ve 2003). Bu diskoid
çekirdeklerde vurma düzlemi hazırlanma-
mıştır. Bu tür hammaddede düzgün bir
alüvyal korteks, türdeş bir yapı oluşturdu-
ğundan, yongalama daha uygun bir yapı
sağlamıştır (Mourre 1994). Çakmaktaşı
yongalardan bir tanesi, kullanılmış olduğu-
na dair izler taşımaktadır.
Çakmaktaşından bir adet iki yüzeyli aletin
varlığı önemlidir. Gerçek bir “el baltası” ola-
rak tanımlayamayacağımız bu alet, sert bir
vurgaçla doğrudan vurularak yapılmıştır ve
bu yolla kenarları keskinleştirilmiştir. An-
cak yine de üzerinde geniş doğal yüzeyler
bulunmaktadır. Bu parça, elimizde olan
şimdilik tek iki yüzeyli alettir. 2000 yılında
bulunan bir başka iki yüzeyli alet, onu tes-
lim ettiğimiz resmi makamlar tarafından
kaybedilmiştir (Dinçer 2001a, 2001c). Ti-
pik iki yüzeyli aletlerin Anadolu’daki yayılı-
mına baktığımızda, obsidien ve kaliteli çak-
maktaşının da bu yayılımda etkili olduğunu
söyleyebiliriz. Trakya’da tipik olsun olma-
sın, iki yüzeyli aletlerin dağılımını ne gibi
etkenlerin belirlediğini söyleyebilmemiz
için, sadece bir tek buluntu yerinden tek bir
örneğin yeterli olmadığı açıktır.
KUŞTEPE
Kuştepe, Karansıllı Köyü’nün yaklaşık 300
m kuzeybatısında, küçük bir vadiye bakan
bir tepenin üzerinde yer almaktadır ve de-
nizden yaklaşık 210 m yüksektedir. Hem
taş aletler hem de onların yapıldığı türde
hammaddeler Kuştepe’de bol olarak bulun-
6
Kuştepe’nin görünümü, arkada Karansıllı Köyü.
maktadır. Kuştepe taş alet işleyimi çoğun-
lukla kuvarstandır. İşleyimde, kuvars satır-
lar ve Yatak’takilerle aynı özelliklere sahip
diskoid çekirdekler baskındır. Bunlar, vur-
ma düzlemi hazırlanmamış ve yongaların
doğrudan doğruya korteksli yüzeyden çıka-
rıldığı çekirdeklerdir. Satırlardan bir tanesi,
bu tür bir korteksli yongadan sarp bir yon-
ga çıkarımıyla oluşturulmuştur. Üzerinde
şiddetli darbelere ait izler taşıyan bir adet
örs de buluntular arasındadır. Bu izler, 10
cm boyutundaki bir çakılın üzerinde 2 cm’
lik bir alanda yoğunlaşmıştır. Kuştepe’de
çakmaktaşı ve kuvarsit buluntular az sayı-
dadır ve bunlar birkaç satırla temsil edil-
mektedir.
7
Kuştepe’den, örs olarak kullanıldığına dair izler taşıyan parçalar; örs olarak da kullanılmış bir satır ve bir örs.
Buluntu yerinin durumu.
BALITEPE
Balıtepe, Tekirdağ’ın yaklaşık 50 km batı-
sında, Malkara’nın yaklaşık 6 km doğusun-
da bulunan Çavuşköy’ün 450 m kadar do-
ğu-güneydoğusunda bulunmaktadır. Bu-
luntu yerinin 100-150 m kuzeyinden günü-
müz Tekirdağ-Malkara karayolu geçmekte-
dir. Buluntu yeri, denizden yaklaşık 200 m
yüksektedir. Yakınlarında bir tümülüs de
bulunmaktadır. Balıtepe buluntuları çoğun-
lukla kuvarsittendir ve bunların içinde satır-
lar baskındır. Balıtepe’de işlenmiş kuvarsit-
lerin mineralojik ve biçimsel özellikleri Ya-
tak’takilerle aynı olmasına rağmen, Balıtepe
işleyiminde kıyıcı satırlar bulunmamakta-
dır. Ancak yine de kuvars işleyiminde Ya-
tak’takiyle benzer bir örs üzerinde yongala-
ma tekniğinin burada da kullanılmış oldu-
ğunu belirtmemiz gerekir.
TARİHLEME
Trakya ve Balkanlar’da Orta Pleistosen’e ta-
rihlenen kazılmış dört Paleolitik Çağ bulun-
tu yeri vardır: Yarımburgaz (Türkiye), Petra-
lona (Yunanistan), Gajtan (Arnavutluk) ve
Sandalja (Hırvatistan) (Darlas 1995). Bal-
kanlar’daki tüm Alt Paleolitik Çağ buluntu
yerleri göreli olarak bu dönemin daha geç
evrelerine tarihlenmektedir (Runnels 2003).
Trakya’da Paleolitik Çağ’la ilgili tek arke-
ometrik tarihleme Yarımburgaz Mağara-
sı’ndan elde edilmiştir. İnsan işleyimiyle ay-
nı tabakada bulunan küçük memeli faunası-
na göre Yarımburgaz, Orta Pleistosen’in or-
talarındaki soğuk bir döneme tarihlenmek-
tedir (Santel-Keonigswald 1998). Çizgisel
radyasyon emilimi (linear uptake) kabul
edildiğinde, üst tabakalardaki aletlerle bir-
likte ele geçen Ursus deningeri dişlerinin ESR
(Electron Spin Resonance) tarihlemesi 200-
220±20-30 bin yıldır. Yakın zaman radyas-
yon emilimi (recent uptake) kabul edilirse bu
tarihler 270-390±40-60 bin yıl öncesine
işaret etmekte ve bu tarihleme, faunayla da
uyum içinde olmaktadır (Arsebük-Özbaşa-
ran 1999). Yarımburgaz’daki Tayac benzeri
Alt Paleolitik işleyim, oksijen izotopu 7 veya
8 dönemine aittir (Arsebük 2003). Bu nok-
tada, Yarımburgaz’da düzeltili yongaların
baskınlığıyla belirlenen işleyimin teknolojik
olarak Alt Paleolitik kadar Orta Paleolitik’le
uyumlu olduğunu da belirtmemiz gerekir
8
Balıtepe’nin görünümü.
(Kuhn 2003).Trakya’daki Alt Paleolitik işle-
yimleri tarihlemek, bölgeden bilinen az sa-
yıdaki buluntu yeri ve görece az örnekler
yüzünden oldukça güçtür. Eskice Sırtı ve
Göksu buluntularının Yarımburgaz’dan da-
ha eski oldukları düşünülmektedir (Run-
nels-Özdoğan 2001). Boğazın doğusunda
yer alan Göksu’da iki yüzeyliler de mevcut-
tur ve bunlar olasılıkla Riss buzuluna ya da
Riss-Würm buzularasına tarihlenebilir (Esin
1992). Yunanistan’daki Kokkinopilos iki
yüzeylileri 250-300 bin yıl öncesine aittir.
Arnavutluk’taki Gajtan buluntuları da Hols-
tein buzularasına tarihlenir (Darlas 1995).
Bölgedeki iki yüzeyli işleyimlerin, çekir-
dek/satır işleyimlerinden daha farklı ve ola-
sılıkla daha geç bir döneme ve kültürlere ait
olması söz konusudur (Arsebük 1998). Te-
9
Balıtepe’den küçük boyutlu iki satır.
Buluntu yerinin durumu.
kirdağ’daki buluntuların hepsi, tipolojik
olarak Alt Paleolitik Çağ’a aittir ve bunlar
olasılıkla bu dönem içinde oldukça uzun bir
süreyi yansıtmaktadır. Tipolojik olarak, ku-
vars ve kuvarsitten satırların bölgedeki en
eski buluntulardan olduğunu rahatlıkla söy-
leyebiliriz. Tekirdağ buluntularının Eskice
Sırtı ve Yarımburgaz buluntularıyla karşılaş-
tırılması, bunların Orta Pleistosen’in ilk ya-
rısına ait olabileceklerini düşündürmekte-
dir. Bu buluntuların Anadolu’da kazılmış en
uzun ve güvenilir tabakanmaya sahip Kale-
tepe Deresi 3’ün ikinci evresinin başlarıyla
çağdaş olması söz konusudur (Slimak et al.
baskıda). Tipik Acheul el baltalarına pek
benzemeyen iki yüzeylilerin ise, Yarımbur-
gaz sonrası bir döneme tarihlendirilmesi
mümkündür. Yine de burada, sadece yüzey
buluntularının tipolojisine bakılarak varılan
sonuçların, arkeometrik yöntemlerle yapı-
lan tarihleme kadar güvenilir olamayacağını
da hatırlatmamız gerekir. Bölgenin kronolo-
jisiyle ilgili önemli sorunlardan bir tanesi
de, Tekirdağ’daki üç buluntu yerinin sadece
Alt Paleolitik Çağ’a ait buluntulara sahip ol-
masıdır. İstanbul Boğazı çevresinden varlığı-
nı bildiğimiz Orta ve Üst Paleolitik Çağ bu-
luntularının Tekirdağ Bölgesi’nde bulunup
bulunmadığı da, bölgeyle ilgili sorulması
gereken bir sorudur.
SONUÇLAR
Bölgede Paleolitik Çağ’a yönelik sistematik
bir araştırma henüz gerçekleştirilmemiştir
ve sözü geçen üç buluntu yeri de rastlantı-
lar sonucu ortaya çıkarılmıştır. Bu, bölgede
yapılacak bir yüzey araştırmasının bu döne-
mi çok daha iyi aydınlatabileceğini de gös-
termektedir. Tarımsal etkinlikler ve şehirleş-
me, Klasik Dönem yerleşmeleri ya da hö-
yükler gibi görsel olarak kolayca fark edilip
belgelenemeyecek türde olan Paleolitik Çağ
buluntu yerlerini, geride hiç iz bırakmadan
süratle tahrip etmekteyken, sistematik bir
10
Tekirdağ’daki buluntu yerlerinden satır örnekleri. (Soldan sağa) Üst sıra: Yatak, Kuştepe, Kuştepe; Alt sıra: Balıtepe,
Balıtepe
bilimsel araştırma acil bir ihtiyaçtır. Ortaya
çıkarılan buluntu yerleri, bölgenin Paleoli-
tik Çağ’la ilgili olarak yeniden gözden geçi-
rilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır.
Özellikle, bölgede Paleolitik Çağ buluntula-
rının eksikliğini jeolojik farklılıklarla açıkla-
yan teorilerin bir kez daha sınanması gerek-
mektedir.
Üç buluntu yerinde de taş alet işleyiminde
satırlar baskındır. Bunların içinden sadece
Yatak’ta kıyıcı satırlar da sayıca fazladır. Ba-
lıtepe’de, şimdilik bildiğimiz kadarıyla, hiç
kıyıcı satır yoktur ve Kuştepe’den de sadece
birkaç örnek bilinmektedir. Bu, buluntu
yerlerinin belirgin bir farklılığıdır ve bunun
araştırmalarımız sırasında yapılan örnekle-
meden kaynaklanmamış olduğu fikrinde-
yiz. Yine de, buluntu yerlerinin daha sık
araştırılması gerektiğini vurgulamalıyız. Ar-
keolojik ve antropolojik kanıtlar, 1,8-0,7
milyon yılları arasında Afrika’dan çıkan üç
göç dalgasına işaret etmektedir (Bar-Yosef-
Belfer-Cohen 2001). Şu andaki araştırmala-
ra göre, Trakya’da Orta Pleistosen öncesinde
insan etkinliğine ait elimizde bir kanıt oldu-
ğunu söyleyemeyiz. Uzun yıllardan beri
Trakya, insanların Afrika’dan çıkıp Eski
Dünya’ya yayılışında temel yollardan biri
olarak gösterilirken, elimizdeki buluntular,
bu en eski kültürleri yansıtmamaktadır. Bu
buluntular, Alt Paleolitik Çağ’ın görece daha
geç dönemlerine aittir. İnsanlığın en eski taş
alet kültürü olan ve Afrika’da 2,6 milyon yıl
önce ilk kez ortaya çıkan Oldowan işleyim-
leri (Baykara-Oğuz 2005) Trakya’ya bu ta-
rihlere ve Afrika dışındaki en eski buluntu-
lara göre oldukça geç gelmiş görünmekte-
dir. Tipik Acheul işleyimleri Batı Avrupa ve
Yakındoğu’da yaygınca bulunurken, Trak-
ya’nın da içinde olduğu Doğu Avrupa’da bu
kültürün belirleyici aletleri olan iki yüzeyli-
ler çok seyrek ve genellikle atipik olarak bu-
lunmaktadır. Bu da, Acheul kültürünün
bölgeye geç geldiğinin ve/veya bölgede bu-
lunmadığının bir göstergesi olarak algılan-
malıdır. Pleistosen’in erken dönemlerinde
Trakya, henüz anlayamadığımız bir neden-
den dolayı insan hareketlerine kapalı gö-
rünmektedir. Dolayısıyla yapılacak yeni
araştırmaların Avrupa’nın ilk iskanıyla ve
insanların Afrika’dan çıkıp Eski Dünya’ya
yayılımı gibi konularda pek çok yeni bilgi
sağlayabileceği açıktır.
KATKILAR
Bölgede yaptığı araştırmalardan ve buluntu-
larımız hakkındaki fikirlerinden büyük öl-
çüde ilham aldığımız Mehmet Özdoğan’a;
buluntu yerlerine yaptığımız gezilerden bi-
rine katılarak engin deneyiminden fayda-
lanmamızı sağlayan Harun Taşkıran’a; M.
Akif Işın şahsında Tekirdağ Müze Müdürlü-
ğü’ne; araştırmalarımızda bize destek olan
dostlarımız Olcay Avcı, Burcu Yavaş, Rana
Dinçer, Murat Başlar ve Ozan Özbudak’a te-
şekkür ederiz.
KAYNAKÇA
ARSEBÜK, G. 1998, “Yarımburgaz Mağarası, Ple-
istosen Arkeolojisi ile İlgili Son Çalışmalara
1997 Gözüyle Özet Bir Bakış”, Türkiye Bilim-
ler Akademisi Arkeoloji Dergisi 1: 9-25.
ARSEBÜK, G. 2003, “Plio-Pleistosen’de Olası Ya-
şam Biçimleri ve Ülkemizde Paleolitik Çağlar:
Bir Deneme”, Colloquium Anatolicum 2: 111-
126.
ARSEBÜK, G.; M. ÖZBAŞARAN, 1995, “İstan-
bul’un En Eski Yerleşim Yeri: Yarımburgaz Ma-
ğaraları”, Focus 2: 78-82.
ARSEBÜK, G.; M. ÖZBAŞARAN, 1999, “Pleisto-
cene Archaeology at the Cave of Yarımburgaz
in Eastern Thrace/Turkey: Preliminary Results”,
The Palaeolithic Archaeology of Greece and
Adjacent Areas. G. N. BAILEY; E. ADAM; E.
PANAGOPOULOU; C. PERLES; K. ZACHOS
(Eds.), Athens, British School of Archaeology:
59-72.
ARSEBÜK, G.; M. ÖZBAŞARAN, 2000, “Yarım-
burgaz Mağarası (1988-1990 Yılları) Pleistosen
Arkeolojisi Çalışmaları”, Türkiye Arkeolojisi
ve İstanbul Üniversitesi. O. BELLİ (Ed.), An-
kara, İÜ Rektörlük Yayınları: 5-8.
BAR-YOSEF, O.; A. BELFER-COHEN, 2001,
“From Africa to Eurasia – Early Dispersals”,
Quaternatary International 75: 19-28.
BAYKARA, İ.; M. T. OĞUZ, 2005, “İnsanın Ev-
rimsel Gelişiminde Önemli Bir Aşama: Oldo-
wan Aletler ve Oldowan Öncesi Alet Yapımı”,
Antropoloji 21: 59-88.
DARLAS, A., 1995, “The Earliest Occupation of
11
Europe: The Balkans”, The Earliest Occupati-
on of Europe. W. ROEBROEKS; T. VON
KOLFSCHOTEN (Eds.), Leiden, University of
Leiden Press: 51-59.
DİNÇER, B. 2001a, “Trakya’da Yeni Bulunan Pa-
leolitik Çağ Buluntu Yeri: Yatak”, Bilim ve
Ütopya 81: 72-77.
DİNÇER, B. 2001b, “Yatak Paleolitik Çağ Bulun-
tuları”, Toplumsal Tarih 101: 68-69.
DİNÇER, B. 2001c, “Tekirdağ’da Yeni Bir Paleoli-
tik Çağ Buluntu Yeri: Yatak”, Çapa-Mala 3: 14-
17.
DİNÇER, B.; L. SLIMAK, baskıda “The Paleolit-
hic of Turkish Thrace: Synthesis and Recent
Results”, Türkiye Bilimler Akademisi Arkeolo-
ji Dergisi.
ESİN, U. 1992, “İstanbul’un En Eski Buluntu Yer-
leri ve Kültürleri”, S. Eyice Armağanı İstanbul
Yazıları. İstanbul, TTK Yayınları: 55-71.
ESİN, U. 1994, “Yazı Öncesi Çağlar”, Dünden
Bugüne İstanbul Ansiklopedisi. c. 7: 450-455.
JELINEK, A. J. 1980, “İstanbul Boğazı’nın Doğu
Yakasındaki Vadilerden Paleolitik Buluntular”,
Güneydoğu Anadolu Tarihöncesi Araştırma-
ları. H. ÇAMBEL, R. J. BRAIDWOOD (Eds.),
İstanbul, Edebiyat Fakültesi: 309-315.
KUHN, S. 2003, “Flexibility and Variation in the
Lower Paleolithic: A View from Yarımburgaz
Cave”, Archaeological Essays in Honour of
Homo amatus: Güven Arsebük. M. ÖZBAŞA-
RAN; O. TANINDI; A. BORATAV (Eds.), İstan-
bul, Ege Yayınları: 149-157.
KUHN, S.; G. ARSEBÜK; F. C. HOWELL, 1996,
“The Middle Pleistocene Lithic Assemblage
from Yarımburgaz Cave, Turkey”, Paléorient,
22/1: 31-48.
KUHN, S.; M. C. STINER; F. C. HOWELL, 1998,
“Middle Pleistocene Hominids and Bears at Ya-
rımburgaz Cave (Thrace, Turkey)”, Préhistoire
d’Anatolie, Genèse de deux mondes. M. OTTE
(Ed.), Liège, Eraul: 579-598.
ÖZDOĞAN, M. 1985, “1983 Yılı Trakya ve Doğu
Marmara Araştırmaları”, Araştırma Sonuçları
Toplantısı II (1984): 221-232.
ÖZDOĞAN, M. 1986, “1984 Yılı Trakya ve Doğu
Marmara Araştırmaları”, Araştırma Sonuçları
Toplantısı III (1985): 409-420.
ÖZDOĞAN, M. 1989, “1987 Edirne ve Balıkesir
İlleri Yüzey Araştırması”, Araştırma Sonuçları
Toplantısı VI (1988): 571-590.
ÖZDOĞAN, M. 1996, “Tarihöncesi Dönemde
Trakya. Araştırma Projesinin 16. Yılında Genel
Bir Değerlendirme”, Anadolu Araştırmaları
XIV: 329-360.
ÖZDOĞAN, M. 2003, “Paleolitik Çağ, İstanbul
ve Yarımburgaz Mağarası. 16 Yıl Sonra Yarım-
burgaz’ın Düşündürdükleri”, Archaeological
Essays in Honour of Homo amatus: Güven Ar-
sebük. M. ÖZBAŞARAN, O. TANINDI, A. BO-
RATAV (Eds.), İstanbul, Ege Yayınları: 179-
183.
MOURRE, V. 1994, Les industries en quartz au
Paléolithique moyen. Approche technologique
de séries du sud-ouest de la France. Paris, Uni-
versité Paris X – Nanterre, Mémoire de Maîtrise.
RUNNELS, C. 2003, “The Lower Paleolithic of
Greece and NW Turkey”, Archaeological Es-
says in Honour of Homo amatus: Güven Arse-
bük. M. ÖZBAŞARAN; O. TANINDI; A. BORA-
TAV (Eds.), İstanbul, Ege Yayınları: 195-202.
RUNNELS, C.; M. ÖZDOĞAN, 2001 “The Pala-
eolithic of the Bosphorus Region, NW Turkey”,
Journal of Field Archaeology 28/1-2: 69-92.
SANTEL, W.; W. VON KOENIGSWALD, 1998,
“Preliminary Report on the Middle Pleistocene
Small Mamal Fauna from Yarımburgaz Cave in
Turkish Thrace”, Eiszeitalter und Gegenwart
48: 162-169.
SCHICK, K. D.; N. TOTH, 1994, Making Silent
Stones Speak. New York, Simon and Schuster.
SLIMAK, L. 1998-1999, “La variabilité des débi-
tages discoïdes au Paléolithique moyen : diver-
sité des méthodes et unite d’un concept.
L’exemple des gisements de la Baume Néron
(Soyons, Ardeche) et du Champ Grand (Saint-
Maurice-sur-Loire, Loire)”, Préhistoire Anthro-
pologie Méditerranénnes 7-8: 75-88.
SLIMAK, L. 2003, “Les débitages Discoïdes mo-
usteriens : évaluation d’un concept technologi-
que”, Discoïd Lithic Technology, Advences and
Implications. M. PESERANI (Ed.), Oxford,
BAR International Series: 33-65.
SLIMAK, L.; B. DİNÇER, baskıda “Kaletepe Dere-
si 3, Orta Anadolu’nun İlk Paleolitik Çağ Taba-
kalanması”, Türkiye Bilimler Akademisi Arke-
oloji Dergisi.
SLIMAK, L.; S. L. KUHN; N. BALKAN-ATLI; D.
BINDER; M. GRENET; B. DİNÇER, baskıda
“Kaletepe Deresi 3, de l’Acheulléen au Mousté-
rien en Anatolie Centrale”, Anatolia Antiqua.
TAŞKIRAN, H. 1998, “The Distribution of Bifaces
in Anatolia”, Préhistoire d’Anatolie, Genèse de
deux mondes. M. OTTE (Ed.), Liège, Eraul:
569-577.
YALÇINKAYA, I.; M. OTTE; H. TAŞKIRAN; B.
KÖSEM; K. CEYLAN, 1997, “1985-1995 Kara-
in Kazıları Işığında Anadolu Paleolitiğinin Öne-
mi”, Kazı Sonuçları Toplantısı XVIII (1996):
1-9.
12
Article
Full-text available
Tunceli, arkeolojik kalıntılara sahip olduğu bilinmekle birlikte Keban projesinden bu yana sistematik araştırma yapılmamış bir bölgedir. 2015 yılında Dr. Yasemin YILMAZ başkanlığındaki bir ekip tarafından Tunceli’de başlatılan yüzey araştırmasıyla; arkeolojik kalıntıların Prehistorik Çağlardan Orta Çağ’a kadar uzanan zengin bir çeşitliliği barındırdığı belirlenmiştir. Özellikle Paleolitik Çağ’la ilgili yeni keşifler dikkat çekicidir. 2020 yılı sezonuyla beş yılı tamamlanan çalışmalarda; Pertek, Mazgirt, Çemişgezek ve Ovacık ilçelerinde bulunan yontmataşların 1167’si ayrıntılı olarak incelenmiş ve bunların 922 adedi Paleolitik Çağ’a tarihlenmiştir. Paleolitik buluntu alanları, İ. K. Kökten’in de dikkat çektiği gibi, tarih öncesi höyüklere yakındır. Yüzey araştırmasında bulunan en eski aletler Oldowan yontuk çakıllarıdır. Ayrıca, belgelenen birçok Acheulean alan; az sayıda iki yüzeyli el baltası, Levallois tekniğinin kullanımı ve birincil çakmaktaşı kaynaklarına yakınlığıyla dikkat çekmektedir. Tunceli’deki Acheulean endüstrileri bu özellikleriyle, Güneydoğu Anadolu Alt Paleolitik buluntu topluluklarıyla benzerdir ve söz konusu endüstrinin 600-200 bin yıl öncesine ait olabileceği söylenebilir. Tunceli, Orta Paleolitik’i Levallois tekniğinin düşük oranda kullanımı ve yonga üretimiyle karakterize bir teknolojik yapıyla temsil edilir. Yontmataş endüstrisinde özellikle dilgisel taşımalıkların varlığı, Üst Paleolitik veya Orta Paleolitik sonlarıyla iliş- kili olabileceğine işaret etmektedir. Afrika’dan Kafkasya’ya uzanan doğal kara yolları üzerinde bulunan Tunceli’nin ilk araştırma sonuçları, Paleolitik boyunca erken insanların hareketliliklerini kanıtlayan önemli kültür kalıntılarına ulaşılmasını sağlamıştır. /// Although Tunceli is known to have archaeological remains, it has not been systematically researched since the Keban Dam Project. Many Paleolithic sites as well as late prehistoric and protohistoric sites were discovered as a result of the fieldwork initiated by Dr. Yasemin YILMAZ in 2015. During the five-year fieldwork, 1167 lithic pieces identified in the districts of Pertek, Çemişgezek and Ovacık were examined in detail and it was concluded that 922 of them belonged to Paleolithic technologies. One of the most important aspects of the Paleolithic finds in Tunceli is their correlation with the late prehistoric mounds. İ. K. Kökten had also pointed out this phenomenon. Typologically the oldest artifacts in Tunceli are Oldowan pebble tools. Also, many Acheulean sites have been documented. These sites are characterized in their close relation with primary chert sources and low percentages of bifacial hand-axes and Levallois products. This situation is compatible with the Southeastern Anatolia Lower Paleolithic assemblages. Based on this, we estimate that the age of Acheulean industries in Tunceli could be between 600-200 thousand years ago. Middle Paleolithic of Tunceli is characterized in the flake assemblages with low portions of Levallois products. The laminar components of the assemblages also could well point to the late Middle Paleolithic or Upper Paleolithic. Located directly on the natural land routes from Africa to Caucasus, the initial survey of Tunceli province has provided access to important cultural remains that prove the mobility of humans throughout the Paleolithic.
Article
Full-text available
Excavations in the lower chamber of Yanmburgaz cave, located a short distance west of the city of Istanbul, have yielded a large assemblage of stone artifacts and a fauna dominated by Ursus deningeri. The strata yielding these materials are of probable Middle Pleistocene age. The lithic assemblage consists primarily of steeply retouched and often extensively modified flake tools, along with smaller numbers of unifacial choppers. Neither bifaces nor Levallois technology are represented. A striking aspect of the Yanmburgaz assemblage is the variety of methods used to manufacture flakes and tool blanks. Variation in the technology of flake production is strongly linked to the type of raw material.
Article
Full-text available
The dispersals of early hominins in the late Pliocene or early Pleistocene into Eurasia were essentially sporadic. Little geographic and temporal continuity is observed between the various dated archaeological contexts, and the lithic assemblages do not demonstrate a techno-morphological continuity. The archaeological evidence from 1.8 to 0.7 Ma indicates at least three waves of early migrations. The earliest sortie involved bearers of core-chopper industries sometime around 1.7–1.6 Ma. Early Acheulean producers followed possibly around 1.4 Ma. The third wave occurred sometime around 0.8 Ma, and is represented by Acheulean groups who manufactured numerous flake cleavers. The geographic scope of each of these waves is not yet well known.The reasons for ‘why’ early humans dispersed from Africa into Eurasia include the ‘push’ of environmental change and relative ‘demographic pressure’, as well as the opening of new niches. Humans may have gained their meat supplies either from carcasses or through active predation. The archaeological and fossil records demonstrate that Homo erectus was a successful species, and like other successful species it enlarged its geographic distribution at all costs. Even if the trigger for the initial dispersal of Homo erectus remains unknown or controversial, the success of the hominid occupation of the Eurasian habitats was not primarily facilitated by the availability of food, or the human flexibility in food procuring techniques, but by the absence of the zoonotic diseases that plagued and constrained hominins in their African ‘cradle of evolution’. Once humans succeeded in crossing the disease-plagued belts of Africa the chances for survival of many more members of their groups rose steeply. It was only thereafter that humans could exploit their latent capacities and came to enjoy their global colonization.
Plio-Pleistosen'de Olası Yaşam Biçimleri ve Ülkemizde Paleolitik Çağlar: Bir Deneme
  • G Arsebük
ARSEBÜK, G. 2003, "Plio-Pleistosen'de Olası Yaşam Biçimleri ve Ülkemizde Paleolitik Çağlar: Bir Deneme", Colloquium Anatolicum 2: 111-126.
Yatak Paleolitik Çağ Buluntuları
  • B Dinçer
DİNÇER, B. 2001b, "Yatak Paleolitik Çağ Buluntuları", Toplumsal Tarih 101: 68-69.
İstanbul'un En Eski Buluntu Yerleri ve Kültürleri
  • U Esin
ESİN, U. 1992, "İstanbul'un En Eski Buluntu Yerleri ve Kültürleri", S. Eyice Armağanı İstanbul Yazıları. İstanbul, TTK Yayınları: 55-71.
Middle Pleistocene Hominids and Bears at Yarımburgaz Cave (Thrace, Turkey)
  • F C Howell
F. C. HOWELL, 1998, "Middle Pleistocene Hominids and Bears at Yarımburgaz Cave (Thrace, Turkey)", Préhistoire d'Anatolie, Genèse de deux mondes. M. OTTE (Ed.), Liège, Eraul: 579-598.
Yılı Trakya ve Doğu Marmara Araştırmaları
  • M Özdoğan
ÖZDOĞAN, M. 1986, "1984 Yılı Trakya ve Doğu Marmara Araştırmaları", Araştırma Sonuçları Toplantısı III (1985): 409-420.