Content uploaded by Gonca Uncu
Author content
All content in this area was uploaded by Gonca Uncu on May 21, 2019
Content may be subject to copyright.
GENDER OF COLOR:
WHEN GIRLS AND BOYS STARTED TO WEAR
PINK AND BLUE
Gonca UNCU1
Gülsüm ÇALIŞIR2
Introduction
Every generation brought a new definition to the terms of femininity and masculinity. These definition
starts from the birth and continue among the lifetime. Community defines our behaviors, attitudes and looking.
Sex discrimination first appears starting with the birth and embodies in babies’ clothing. Community had decided
the colors of baby clothes. Every color has different meanings for the different cultures. But some certain colors
were identified for baby boys and girls and are commonly same worldwide. So the meaning of these specific
colors is also a discriminating tool of gender, starting from the beginning of very first days in someone’s life.
Human is forced to play the roles decided by others. Thought that given names are not enough to separate
gender. Except physical view, clothing and colors became distinctive characteristics of gender identification for
children. Common wisdom is pink for girls and blue for boys. This stereotype based on very late history. The
idea of pink and blue has first appeared in baby clothing at the middle of 19th century. However first use of color
in gender roles was way before I. World War.
Today, pink and blue colors are transformed to mouthwatering ingredients of consuming culture and
popular culture. Especially pink color is the most consuming material for female clothing and stuff. Pink
became a dominating color of female kingdom. Because, pink represents femininity and it is the major symbol
of being woman, being teenage girl, being a baby girl. All range of ages is merged under this color. Hereafter,
pink became the most symbolic and discriminating symbol of color palate. Defining man and woman by colors
are also directly effecting people’s consuming habits as much as their gender roles. As an example you may
rarely see a man wearing a pick blouse. Comparing to pink, blue is less restrictive color. According to the
researchers blue might be preferred for both genders but blue is still dominating color for males.
Discriminating gender by these specific colors is strongly criticized by conscious communities because
of its stimulating negative impact over consuming market. Also, these colors are growing as a pushing point in
marketing world. As a taught behavior starting from the first days of life, gender discrimination are coded to
children is still being discussed about if its necessity. The questions are, if there must be color separation of
gender, if color has a gender in its nature, if this separation is a real need for community. This issue will be
evaluated around these arguments. This study will be examined starting from the history of color representation
of gender and its processes in time.
Gender and Color
In the Western world, the word of ‘gender’ means ‘sex’ and it defines gender mainstreaming. The origin
of this word relies on 1970ies. Community consists of man and womankind and they are exposed to gender
discrimination. This discrimination is defined as a new cultural construction made on man and woman bodies
(Ökten, 2009: 303). All the altitudes, behaviors and manners are shaped by what exposed them by community.
So, it can be said that community designates the gender roles according to the expectations of its cultural
structure. Those expectations are taught to every member of community, considering cultural and traditional
norms during socialization processes of man and woman. In these cultural codes, woman is always the weak one
who needs protection by man. She is obedient and tenderhearted. Her physical look makes her a needy and
dependent personal. On the contrary to woman, man is always strong, brave and warier. His main role is being
powerful and protecting his women and his land. These gender roles sticks to man and women from the
beginning of humankind (Oglesby & Hill, 1993: 720). Early in history, those roles were decided according to
physical advantages of man and woman. After a long while, cultural determines started to shape definitions of
these roles. Community defined new archetypes for each personal and expected every member of community act
1 Dr. Arş. Gör., Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi, goncauncu@gmail.com
2 Doç. Dr., Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğretim Üyesi,
gulsumcalisir@gumushane.edu.tr; gulsumcalisir@yahoo.com
in this designated contents. These expectations make man and woman passive in community. Each gender lives
the roles that they are imposed and exhibiting learned behaviors. Women are mostly affected and destroyed
creature by these learned rules more than a man. How she is going to act, how she is going to walk, how she is
going to dress, and speak are all written up by invisible rules in community. Man can easily define woman as
weak and dependent. The terms of avocation of woman rights is a very new issue that women gather around
(Çalışır, ve Çakıcı, 2015: 7).
Man and woman are responsible of these rules. If they don’t accept to act with regarding to these rules,
they will face with exclusion and insulting attacks. Breaking the stereotype rules is always a very big challenge
and mostly time it is impossible (Henslin, 2003: 289). The one who breaks rules and acts the way he/she wants
will grow away from community and be labeled as a ‘marginal’. Those people live an isolated life are not
regarding and caring the social roles make them come up against to social pressure.
Her toplum kendi belirlediği kültürel normlar ile erkeklik ve kadınlık kimliklerini zamanın getirilerine
göre yeniden tanımlamaktadır. Cinsiyet rolleri ve seçimleri toplum tarafından belirlenen birey, doğduğu andan
itibaren ne giyeceğine ve nasıl davranacağına karar verilen edilgen bir varlık konumundadır. Çocuğun
doğumuyla beraber kendi cinsiyetine uygun renk ayrımı yoluyla fiziksel olarak görünür kılınan cinsiyet ayrımı
olgusunun nasıl çıktığı ve yayıldığı merak konusudur. Mavi ve pembe rengin kız ve erkek ayrımında ilk
kullanılışı I. Dünya Savaşı’ndan öncesine dayanmaktadır. Ancak kız çocuklarının pembe ile tanımlanması ilk
olarak 19. Yüzyıl ortalarında gerçekleşmiştir (Maglaty, 2011). 1800’lü yıllarda kız ve erkek çocuklarına beyaz
dantelli elbiseler giydirildiği görülmektedir. Bunun nedeni, beyaz rengin saflığın rengi olarak temizliği temsil
etmesidir. Beyazın bir diğer tercih edilme nedeni ise temizliğinin kolay olmasıdır.
Bir başka görüş, toplumsal cinsiyetin toplumsal ilişkileri ve bireylerin davranışlarını düzenleyici
olduğunu ve bu nedenle toplumsal düzen içinden gerekli ve faydalı olduğunu düşünmektedir. Kadın ve erkeğe
uygun üretilen toplumsal roller aynı zamanda birer kültür inşalarıdır. Oysaki kadın ve erkeği cinsiyet rolleriyle
tanımlamak belirli bir alana hapsetmek demektir. Kadın ve erkeği, toplumun belirlediği kültürel değişkenlerle
tanımlamak yetersiz kalmaktadır (Scott, 2007: 11).
Kültürel normlar ve inanışlar renk tercihlerini de değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Günümüzde birçok farklı
kültür, pembe rengi kız çocuklarıyla, mavi rengi erkek çocuklarıyla özdeşleştirmiştir. Dolayısıyla çocuk,
doğduğu andan itibaren bu renkleri görmekte ve bu renklerle çevrelenmektedir. Oysa çocuk bir yaşına basıncaya
kadar bu ayrımın farkında değildir. Yapılan bir araştırmaya göre, iki yaşına gelen bir erkek çocuğu, pembenin
kendine ait bir renk olmadığının ayrımına varabilmektedir. Kız ve erkek çocuklar iki yaşından itibaren cinsiyet
ayrımının farkına varmakta ve çevresinde gördükleriyle, kız-erkek tanımının nasıl olduğunu anlayabilmektedir.
Çocukların maruz bırakıldığı renk seçimleri, kendi davranışlarını olduğu kadar yetişkinlerin de çocuklara karşı
olan davranışını belirlemektedir (Hammond, 2014).
Fotoğraf 1: ABD 32. Başkanı Franklin Delano Roosevelt, New York, 1884 (Bentman, Corbis)
(https://www.buzzfeed.com/bennyjohnson/fdr-had-the-greatest-childhood-ever?
utm_term=.amDqqoLMP#.we0JJEwQG)
1800’lü yılların sonuna kadar cinsiyet farkı gözetilmemiş, tüm çocuklara zarif beyaz kolalı elbiseler ve
etekler giydirilmiştir. Çocukların saç kesimlerinde de cinsiyet ayrımı yapmaksızın uzun kâküllü kesimler yer
almaktadır. Tarihçi yazar Paotetti, ‘Pembe ve Mavi: Amerika’da Kız ve Erkek Çocukları İçin Anlamı’ (Pink and
Blue: Telling the Girls From the Boys in America) adlı kitabında, çocukların bu doğal beyaz kıyafetleri
giymekten ne zaman vazgeçtirilip, renklerle bir ayrıma itildiklerini ve bu dramatik değişimin aşamalarını
araştırmıştır. Yüzyıllar boyunca çocuklara, altı yaşına kadar beyaz elbise giydirildiğini belirten yazar,
ebeveynlerin bir yaştan sonra çocuklara giydirecekleri yanlış renklerin, çocuğu sapkınlığa iteceğinden
korktuklarına değinmiştir (Maglaty, 2011).
Renklerin cinsiyeti temsili 20. Yüzyıla ve Batı dünyasına ait terimdir. Bu dönemde, Endüstri
Devrimi’nin egemenliği ile beraber moda ve tekstil hızla yükselişe geçmiştir. Bu dönemde renkler çeşitlenmiş,
kız ve erkek çocuklarına özgü renkler önerilmeye başlanmıştır. 1800’lü yıllara kadar pembe, özellikle erkek
çocuğunun kullandığı bir renk olurken, mavi ise kız çocuklarının da giydiği bir renktir. 1918’de ‘Ladies Home
Journal’ adlı bir dergide, pembenin kararlı ve güçlü bir renk oluşundan dolayı erkek için daha uygun olduğu ve
mavinin de daha narin ve zarif görünmesinden dolayı kızlar için en uygun renk olduğu iddia edilmiştir (Frevele,
2011). Pembe ve mavi 1950’lere kadar kız ve erkek çocuklarıyla üniformalaşmamıştır. Nazi Almanya’sında
pembe renk, feminenlikle özdeşleştirilmiştir. Öyle ki Naziler, pembe üçken form kullanarak homoseksüelleri
işaretlemişlerdir. Ancak Alman Katolik geleneği ve diğer Avrupa ülkeleri, Hıristiyan inanışında Kutsal
Meryem’in mavi rengiyle tasvirinden yola çıkarak, mavinin kadınsı bir renk olduğuna inanmaktaydılar. O
dönemde, bu inanış dini bir zemine oturduğundan kız çocuklarına mavi giydirme ritüeli yaygınlaşmış ve
benimsenmiştir. Ancak bu görüş 1950’lerde pembenin kız çocuklarına, mavinin de erkek çocuklarına en uygun
renk olduğu düşüncesiyle kalıcı olarak değişecektir. Pembe’nin kadınla ilk özdeşleşmesi ile ilgili diğer bir iddia
ise, 1950’lerdeki ‘Funny Face’ filmiyle başladığı yönündedir. Feminenliğiyle meşhur Audrey Hepburn’ün filmde
giydiği pembe kıyafetlerin, kadın ve pembenin beraber anılmasında belirleyici olduğunu düşünülmüştür
(Frassanito & Pettorini, 2008: 881-882). Görülebileceği gibi, kız çocuklarının pembe ile özdeşleştirilmesi
yirminci yüzyıla ait olan ve tüketimin pençesinde kontrolsüzce yaygınlaştırılmış bir kavramdır. 1970’ler
pembenin kız çocuklarını kuşattığı dönemin başlangıcıdır. Artan seri üretim ve yükselen kapitalizmle beraber
çoğalan mağaza zincirleri, tüketim toplumunu beslemiş ve cinsiyete özel her türlü ayrım tüketimin elinde bir
araç olarak kullanılmıştır. Pembe renk bu ayrımı yapabilmenin ve tüketimi arttırabilmenin araçlarından biri
olmuştur. Günümüzde bu renk, kız çocuklarını pembenin sınırları içine hapsederek, tek tip bir kadın imgesi
yaratmaktadır. Oyuncak mağazalarının kız çocuğu reyonlarında, göz yorucu şekilde pembe renk hâkimdir. Erkek
çocuk reyonlarında ise daha özgür bir çeşitlilik vardır. Burada dikkat çekici bir tablo bulunmaktadır. Bu da mavi
rengin erkek çocuklar üzerindeki etkisinin, kız çocukların pembeyle tanımlanması kadar baskın olmayışıdır.
Erkek çocukları için kıyafet, renk ve oyuncak çeşitlerinde daha serbest bir seçim söz konusudur. Buna karşılık
kız çocuklarına ait hemen bütün oyuncaklar, kızların zihinsel gelişimlerine değil, dış görünüşlerine yönelik
tasarlanmıştır ve pembe tonlarındadır. ‘Pembe’ artık sadece bir rengin adı değil, kadının çocukluktan başlayarak
üzerine yapıştırılan bir etiket ve tüketime hizmet eden bir popüler kültür ikonuna dönüştürülmüştür (Arıcan,
2012). Arıcan (2012) bu konuyu şu şekilde eleştirmiş ve kızların çocukluktan itibaren kasıtlı olarak zihinsel
gelişmelerden alıkoyulduğuna vurgu yapmıştır:
Pembe renge bulanmış ve simlerle bezeli reyonda, Disney prenseslerine ilişkin
bebeklerin, prenses kıyafetlerinin, makyaj ve manikür setlerinin ve hatta üzerinde
Disney prenseslerinden birinin resmi olan oyuncak kredi kartlarının arasında kız
çocuklarını bilimle tanıştıracak, onları düşünmeye sevk edecek bir tane bile
oyuncak yoktu! Reyondaki tüm oyuncaklar adeta kız çocuklarına kafayı fazla
detaylı işlere takmadan giyinip, süslenip, tüllere ve simlere bulanıp, beyaz atlı
prenslerini beklemelerini öğretir gibiydi.
Renklerle cinsiyet ayrımının Amerikan kültüründe şekillendiği bilinmektedir. 1927’de Times dergisi
cinsiyete göre renk kullanılan kıyafetlerin olduğu Amerikan mağazalarının bir listesini çıkartmıştır. Bu
dönemdeki mağazaların birçoğunda erkek çocukları için pembe renkli kıyafetler önerilmekte ve satılmaktadır.
Bu tabloya göre, 1940’lara kadar da erkek ve kızlara belirli renk kalıpları dikta edilmemiştir. Artan seri üretimle
beraber çocuğun tarzı yeniden tanımlanmış ve cinsiyet ayrımı yapmak suretiyle giyim tercihleri kalıcı olarak
belirlenmiştir. Okula giderken, kızların anneleri gibi, erkeklerin ise babaları gibi giymeleri beklenmiştir. Ancak
kadınların bu tabuyu yıkışı, 1960’lardaki feminizm ve kadın özgürlüğü hareketleri ile değişmiştir. Bu dönemde
erkeklik tanımına kafa tutan ve eşit haklar isteyen kadınlar, ‘Tomgirl’ (Erkek Fatma) denen bir tabir ortaya
atmışlardır. ‘Tomgirl’, kadının toplumdaki yerine ve önemine vurgu yaparken aynı zamanda, kadının da daha
maskülen görünebileceği, sınırlamayan kıyafetler ve renklere bürünebileceği bir dönemi başlatmaktadır. Bu
dönemde kadınlar için, anti-feminen, moda mesajlarını önemsemeyen ve seksist olmayan bir moda anlayışı ve
görünüm yükselişe geçmiştir (Paoletti, 2013).
Dolayısıyla, salt maruz bırakma durumu olarak açıklanabilecek renkle cinsiyet ayrımı, popüler kültür
tarafından yaygınlaştırılmış ve bilinçli bir algıyla, pembe, kızlar için sembolik bir renk haline getirilmiştir.
Amerikan kültürü, pembenin popüler kültür ikonu olmasında büyük katkı sağlamıştır. Bunun en somut
örneklerinden biri Barbie bebek kültürüdür. Kız çocuklarının hayatında önemli yere sahip olan ve popüler
kültürün en etkili oyuncağı olarak eleştirilen Barbie bebek, 1940’lardan buyana kız çocuklarına kadın ve cinsiyet
rollerini tanımlamaktadır. Cinsiyet ayrımcılığı yaptığı yönünde yoğun eleştirilere maruz kalan Barbie bebek
logosundan ambalajına ve kıyafetlerine kadar çoğunlukla pembenin her tonunu kullanmaktadır (Uncu, 2015).
İstatistiki olarak, dünyada her üç saniyede bir Barbie bebek satılmakta ve bu bebek, hemen her kız çocuğunun
hayatına dokunmaktadır. Dolayısıyla Barbie’nin sahip olduğu toz pembe hayat, kız çocukların erken yaşlarından
itibaren pembeye hayranlık duymalarına sebep olmaktadır (Rogers, 1999: 15-20). Barbie pembesi olarak anılan
her türlü tekstil ve güzellik ürünü, kadın üzerinden yürütülen bir kültür bombardımanıdır. Kız çocuklarının
küçük yaştan itibaren maruz bırakıldığı bu pembe bombardımanı, tüketimin tüm araçlarıyla birbirlerini destekler
niteliktedir. Bu durum pembeye olan ilgiyi ve tüketimi de daha çok arttırmaktadır. Toplumsal cinsiyet
ayrımcılığının bilinçli olarak yarattığı bu renk dayatması, kız çocuklarını sınırlandırmakta ve niteliksiz bir yapıya
büründürmektedir.
Sonuç
Bu çalışmada, kız çocuklarının, içgüdüsel bir tercih olarak mı, yoksa tekstil ürünlerinin çoğunun pembe
oluşundan dolayı mı, bu renge yöneldikleri tartışmalarını anlayabilmek için renklerin tarihte ne ifade ettiğine dair
verilere ulaşılmıştır. Bu araştırma sonucunda görülmüştür ki renklerin cinsiyetle kimlikselleştirilmesi son yüzyıla
ait bir olgu olup, tüketim toplumunun bir sonucu olarak popülerleşmiş ve doğmuştur. Tüketim toplumu, reklam
aracılığıyla gücünü arttırarak, tüketicilere yeni alışkanlıklar ve yeni yaşam şekilleri sunmayı, kendi sürekliliği
için gerekli görmektedir. 1950’lerden başlayarak reklamlar insanlara yeni yaşam ve davranış şekilleri empoze
etmiş ve bunu tüketimle beraber yansıtacakları unsurlar sunmuştur. Kadını erken yaşlarından itibaren tüketimin
en önemli hedef kitlesi konumuna getirmek için canla başla çalışan bu anlayış, kadının sınırlarını çizerek ona
olması gereken görünümü empoze etmiş ve onu erkekten ayıran unsurlar bulmuştur. Renk, cinsiyet ayrımının
açık bir şekilde görülebileceği unsurlardan biridir. Yapılan bu ayrımla kadına dişiliği ve kadınsılığı
hatırlatılmaktadır. Böylesi bir ayrımla kadın, sosyal ekonomik alanda aktif bir demografik grup haline getirilmiş
ve modernizme ait bir ayrım da gerçekleştirilmiştir. Nitekim ortaçağ döneminde pembe, kırmızı ve mor gibi
parlak renkler ihtişamı temsil ettiğinden krallar ve aristokratlar tarafından tercih edilen renklerdir. Günümüze
baktığımızda denilebilir ki erkeklik ve kadınlığın inşası, tüketim toplumunun bir yansımasıdır. Bu yansımada
kadının pembeye büründürülmesi popüler kültürün bir dayatması olarak, hem kız ve erkek çocuklarını, hem de
yetişkinleri esir almıştır. Cinsiyete göre hediye ve giysi seçimi, bu klişenin tüketime yönelik tarafıdır. Oysa 19.
Yüzyıl ve öncesinde böyle bir ayrıma rastlanmamıştır. Çocuklara cinsiyet ayrımı yapmaksızın beyaz kıyafetler
ve dantelli elbiseler giydirilmiş, yıllar içinde beyazın yanında başka renkler yer almaya başlamıştır; ancak yine
de bu durum o dönemde doğrudan bir cinsiyet ayrımını doğurmamıştır. 1900’ler ise renklerin çocuk kıyafetlerine
daha fazla yansıtıldığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde günümüzün aksine erkek çocukları için pembe ve kız
çocukları için mavi renkler önerilmiştir. Hangi rengin hangi cinsiyet için önerildiği dikkate alınmaksızın bu
ayrımın yapılma ihtiyacı, kapitalizmin ve endüstrinin daha çok beslenmesi ve büyümesi için olduğu aşikârdır.
1920’li yıllara gelindiğinde, artık erkek çocuklarının giyim tarzı değişirken elbise sadece kız çocuklarına has bir
giysi olmuş, erkek çocukları ise pantolon giymeye başlamıştır. Bu ayrımların tümünde ise yine renk ayrımı tüm
kıyafetlere yansımıştır. 1940’larda ise tekstil firmalarınca, mavi ve pembe için kesin bir hüküm verilerek,
kızların pembe ve erkeklerin mavi renkle ayrımı benimsenmiştir. 1980’lere kadarki süreçte bu ayrıma karşıt
sesler ve kampanyalar yükselmiş olsa bile, tekstil endüstrisi renklerle yaptığı üretimi körükleyerek cinsiyete göre
giyim tarzı furyasını piyasaya hâkim kılmıştır. Öyle ki pembe renk giyinen bir erkek garip karşılanmakta, ‘kız
gibi’ giyim tarzı olarak yaftalamakta ve homoseksüel olabileceği düşünülmektedir. Renk çılgınlığı, gerek sektör
üreticileri gerekse reklamlar aracılığıyla tüm dünyaya pompalanarak kadını ve erkeği belli kalıplara hapseden bir
klişeden ibarettir. Günümüzde ise özgürce seçimlerini yapabilen ve istediği rengi giyinebilen kız ve erkek
çocukları yetiştirmesi hususunda birçok başkaldırı gerçekleşmektedir. Kız çocuklarını pembenin esaretinden
kurtarmak ne kadar önemli ise, erkek çocuklarının da pembe giyinebilme özgürlüklerinin olması o kadar
önemlidir. Renk, doğada var olan bir kavramdır ve tabiat insanlara böylesi bir ayrım dayatmamıştır. Bu ayrım
çabası insana dair yaratılan bir olgudur. Nedeni ise kapitalizmle yakinen ilgili olup, daha çok üretip daha çok
tükettirmek için yaratılan bir kalıptan ibarettir. Özgür ve bağımsız kadınlar yetiştirmek için bu kalıplara
sıkıştırılmayan, çok yönlü düşünebilen ve kendi tercihlerini yapabilen nesillere ihtiyaç vardır. Cinsiyet ayrımının
boyutlarından biri olarak sayılabilecek renk kavramı, bu açıdan önemlidir. Pembe çılgınlığının önüne geçmek
için belki de eski dönemlerdeki insanların yaptığını gibi, çocuklara özgürce istediği renk giydirilmelidir.
Referanslar
Arıcan, I. (2012, April 1). Kızlar Pembe Giyer, Erkekler Mavi. Retrieved April 03, 2017, from
http://www.acikbilim.com/2012/04/dosyalar/kizlar-pembe-giyer-erkekler-mavi.html
Çalışır, G. & Çakıcı, O. F., (2015). Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Sosyal Medyada Kurulan Benlik
İnşasının Temsili. Turkish Studies – International Periodical for the Languages,Literature and History of
Turkish or Turkic, Vol. 10 (10). DOI: http://dx.doi.org/10.7827/TurkishStudies.8525
Frassanito, P. & Pettorini, B. (2008). Pink and blue: the color of gender. Children’s Nervous System.
Vol. 24 (8), 881-882. DOI:10.1007/s00381-007-0559-3
Frevele, J. (2011, April 08). Tracing the Origins of Gender-Specific Clothing for Children. Retrieved
April 05, 2017, from https://www.themarysue.com/gender-specific-clothing-for-children/
Hammond, C. (2014, November 18). BBC - Future - The 'Pink Vs. Blue' Gender Myth. Retrieved April
03, 2017, from http://www.bbc.com/future/story/20141117-the-pink-vs-blue-gender-myth (Erişim: 3 Mayıs
2017).
Henslin, James M. (2003). Social Problems, New Jersey: Prentice Hall.
Oglesby, C.A.; Hill, K.L. (1993). Gender and Sport, Handbook of Resarch on Sport Pshchology, New
York: Macmillian Publishing Company.
Paoletti, J. B. (2013). Pink and blue: telling the boys from the girls in america. Indiana: Indiana
University Press.
Pomerleau, A., Bolduc, D., Malcuit, G. et al. (1990). Pink or blue: Environmental gender stereotypes in
the first two years of life. Sex Roles, A Journal of Research. Vol. 22 (5), 359. DOI:10.1007/BF00288339
Maglaty, J. (2011, April 07). When Did Girls Start Wearing Pink? Retrieved April 03, 2017, from
http://www.smithsonianmag.com/arts-culture/when-did-girls-start-wearing-pink-1370097/
Rogers, M. (1999). Barbie Culture. Londan: SAGA Publications.
Scott, J. W., (2007). Toplumsal Cinsiyet: Faydalı Bir Analiz Kategorisi, Çeviren: Aykut Tunç Kılıç,
İstanbul: Agora Kitaplığı.
Uncu, G. (2015). 1. Uluslararası Oyun ve Oyuncak Konfersansı. Popüler Kültür İkonu Olarak ‘Barbie’
Bebek; Toplumsal Cinsiyet Bağlamında Yaratılan Yeni Kadın İmgesi. Erzurum.