ArticlePDF Available

Orta Kızılırmak Vadisi’nde Üretici Şartlarında Yerel Kuru Fasulye Popülasyonlarının Doğal Kaynak Ekonomisi Açısından Genel Değerlendirilmesi

Authors:

Abstract

Albeit it is not the homeland of dry beans, Turkey is an important country by having its micro-gene centers, genetic diversity and food culture. This research was conducted in Middle Kızılırmak Valley where we have important place for dry bean production. In the study, 140 dry bean landrace (DBL) producers interviewed face to face for fulfilling the questionnaire forms. The producers divided into 2 groups as home garden type producers (HGP) and field type producers (FP). In this study, the general characteristics of DBL producers and produced DBL, and the reasons for choosing these populations were determined. In addition, the producers 'perspectives in terms of economic (economic aspect of rural development) and genetic resources (natural resources) have been investigated. As a result, 2-year production periods of the DBL producers in the research area were evaluated and it was found that there was a contraction in the dry bean landrace production area (about 50%). It has been determined that small farmers play an important role in the conservation, and they are more sensitive in the protection of genetic resources. We need to have more studies and policies that include conservation and sustainability with economically better potentials.
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
KSU J. Agric Nat 22(3): 389-398, 2019
DOI:10.18016/ksutarimdoga.vi.500621
Orta Kızılırmak Vadisi’nde Üretici Şartlarında Yerel Kuru Fasulye Popülasyonlarının Doğal
Kaynak Ekonomisi Açısından Genel Değerlendirilmesi
Mustafa KAN1, Ömer SÖZEN 2 , Arzu KAN3, Ufuk KARADAVUT4, Mehmet YAĞMUR5
1,3Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Kırşehir, 2,5Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi,
Tarla Bitkileri Bölümü, Kırşehir, 4Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni Bölümü, Kırşehir
1https://orcid.org/0000-0001-9198-5906, 2https://orcid.org/0000-0001-5528-7887, 3https://orcid.org/0000-0003-0788-6281,
4https://orcid.org/0000-0001-5362-7585, 5https://orcid.org/0000-0002-0136-4637
: mustafa.kan@ahievran.edu.tr
ÖZET
Ana vatanı olmadığı halde kuru fasulye için mikro gen merkezlerine
sahip olan Türkiye, hem genetik çeşitlilik hem de yemek kültürü
açısından önemli bir ülkedir. Araştırmada Türkiye’de kuru fasulye
için önemli bir yere sahip olan Orta Kızılırmak Vadisi’nde yerel kuru
fasulye popülasyonları (YKFP) üretimi yapan 140 üretici ile yüz yüze
görüşülerek anket soru formları doldurulmuştur. Üreticiler tarla tipi
üretim (TTÜ) yapan ve bahçe tipi üretim (BTÜ) yapanlar olarak iki
gruba ayrılmıştır. Bu çalışma ile YKFP üreticilerinin bu
popülasyonları tercih nedenleri ve üretmiş oldukları YKFP’nin genel
karakteristikleri ortaya konulmuştur. Ayrıca üreticilerin bu tür yerel
ürünlere ekonomik (kırsal kalkınmanın ekonomik boyutu) ve genetik
kaynak (doğal kaynak) açısından bakış açıları araştırılmıştır. Sonuç
olarak, araştırma bölgesinde üreticilerin iki llık üretim dönemleri
değerlendirilmiş ve yerel kuru fasulye ekim alanında daralmanın
olduğu (yaklaşık %50) tespit edilmiştir. Yerel popülasyonların ve
genetik kaynakların korunmasında küçük çiftçilerin önemli rol
oynadığı ve daha hassas oldukları ve bu değerlerin korunmasında ve
sürdürülebilir kullanımında ekonomik potansiyeli göz önüne alan
çalışmalara ve politikalara ihtiyaç olduğu belirlenmiştir.
Araştırma Makalesi
Makale Tarihçesi
Geliş Tarihi : 21.12.2018
Kabul Tarihi : 04.02.2019
Anahtar Kelimeler
Genetik kaynaklar
Kırsal kalkınma
Yerel popülasyon
Üretim stratejisi
General Evaluation of Dry Bean Landraces in Farmers’ Field in Terms of Natural Resource Economics
in The Middle Kızılırmak Valley of Turkey
ABSTRACT
Albeit it is not the homeland of dry beans, Turkey is an important
country by having its micro-gene centers, genetic diversity and food
culture. This research was conducted in Middle Kızılırmak Valley
where we have important place for dry bean production. In the study,
140 dry bean landrace (DBL) producers interviewed face to face for
fulfilling the questionnaire forms. The producers divided into 2 groups
as home garden type producers (HGP) and field type producers (FP).
In this study, the general characteristics of DBL producers and
produced DBL, and the reasons for choosing these populations were
determined. In addition, the producers 'perspectives in terms of
economic (economic aspect of rural development) and genetic
resources (natural resources) have been investigated. As a result, 2-
year production periods of the DBL producers in the research area
were evaluated and it was found that there was a contraction in the
dry bean landrace production area (about 50%). It has been
determined that small farmers play an important role in the
conservation, and they are more sensitive in the protection of genetic
resources. We need to have more studies and policies that include
conservation and sustainability with economically better potentials.
Research Article
Article History
Received : 21.12.2018
Accepted : 04.02.2019
Keywords
Genetic resources
Rural development
Landraces
Production strategy
To Cite : Kan M, Sözen Ö,Kan A, Karadavut U, Yağmur M 2019. Orta Kızılırmak Vadisi’nde Üretici Şartlarında Yerel Kuru
Fasulye Popülasyonlarının Doğal Kaynak Ekonomisi Açısından Genel Değerlendirilmesi. KSÜ Tarım ve Doğa Derg
22(3): 389-398. DOI: 10.18016/ksutarimdoga.vi.500621.
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
390
GİRİŞ
Toprak, hava, su gibi temel doğal kaynaklardan biri
olarak görülen genetik kaynaklar (Şehirali ve ark.,
2005; Karagöz ve ark., 2010) gelecek neslin
devamlılığının sağlanmasında elzem unsurlardan
biridir. İktisat biliminin tanımında yer alan sınırsız
ihtiyaçların sınırlı üretim kaynakları ile elde edilmesi
sırasında doğal kaynakların günümüz dünyasında
artık eskisi gibi sınırsız olmadığı, sürdürülebilirlik
kavramı ve çevre ile özdeşleştiği görülmektedir.
Günümüzde artık ülkelerin önemli politikaları
içerisinde genetik kaynaklar ve biyoçeşitliliğin
korunması ile devamının sağlanması yer almaktadır.
Bu bağlamda ülkelerin zenginliği ve geleceğinin
garantisi sahip olduğu başta hava, su, toprak, genetik
kaynakların varlığı ve kalitesi ile yakından ilişkili
olacaktır.
Doğal kaynakların varlığı ve kalitesi kadar
sürdürülebilir bir şekilde kullanılması ve korunması
da önemlidir. Bu nedenle ekonomi biliminin yakın
zamanda çevre ile entegrasyonu, kalkınma
kavramının sürdürülebilir terimi ile kullanılması var
olan doğal kaynak mirasının geleceğe aktarılma
gerekliliğinden doğmaktadır. Yeni iktisadi düşünce
devam eden bir fayda anlayışının anlık fayda
anlayışından daha önemli olduğuna dikkat
çekmektedir. 20. yüzyılın ikinci yarısında uluslararası
arenada gündeme gelen ve Roma Kulübü tarafından
hazırlanan “Büyümenin Sınırları” isimli raporda
devam eden büyümenin yanlış olduğu ve yüzyıllık bir
zaman diliminde çevre kirliliği, küresel iklim
değişikliği gibi nedenlerle duracağı belirtilmiştir.
Dünya artık yeşil ekonomi denilen bir sürece girmiş ve
bu süreç 2009 ve 2011 yıllarında Birleşmiş Milletler
Çevre Programı (UNEP) tarafından yayınlanan
raporlar ile yeni bir içerik kazanmıştır (UNEP, 2011).
Dolayısıyla çevrenin ve buna bağlı olarak doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımını göz ardı eden
hiçbir yaklaşımın uzun dönemde verimli olmayacağı
açıkça görülmektedir.
Türkiye, doğal kaynaklar içinde değerlendirilen
genetik kaynaklar konusunda özellikle bitki genetik
kaynakları açısından eşsiz bir coğrafyada
bulunmaktadır (Tan, 1998). Türkiye, ayrıca birçok
bitki türünün anavatanı olmasa da uzun yıllardır bu
bitkilerin yetiştiriciliğini yapması nedeni ile önemli bir
kültüre sahiptir. Bu türlerden biri olan fasulye
FAOSTAT 2017 yılı verilerine göre 136.947 ha üretim
alanı (%65.48’i kuru fasulye) ile Türkiye için önemli
olup, Türkiye yıllık kuru fasulye üretim miktarı
235000 ton, verimi ise 2654 kg ha-1’dır. (FAOSTAT,
2018). Türkiye kuru fasulye ekim alanı bakımından İç
Anadolu Bölgesi ilk sırada yer alırken, bunu
Karadeniz (Samsun, Gümüşhane) ve Ege Bölgesi
(Kütahya, Balıkesir, Bursa) izlemektedir (TÜİK,
2018). Yıllık kişi başı tüketim miktarı 3-4 kg olup,
Türkiye, ihtiyacı olan kuru fasulyeyi ithalat yolu ile
genellikle Arjantin, Kırgızistan, Kanada ve ABD’den
karşılamaktadır (ZMO, 2018). Türkiye 2005 yılından
itibaren kuru fasulye açısından net ithalatçı olan bir
ülke konumuna geçmiştir (ZMO, 2018).
Kuru fasulyenin ana vatanı olmasa da Türkiye’de kuru
fasulye tarımının diğer yemeklik tane baklagillerden
sonra başladığı ve yaklaşık 200 yıldan beri kültürünün
yapıldığı tahmin edilmektedir (Aydoğan ve ark., 2015).
Türk insanı gerek kuru fasulye üretimi gerekse
tüketimi açısından önemli bir kültüre sahiptir (Sözen
ve ark., 2012; Sözen ve Bozoğlu, 2013). Söz konusu
kültür kuru fasulyenin çok uzun süredir ülke
içerisinde birçok bölgede yetiştirilmesine olanak
sağlarken gerek bölgeler arasında gerekse çeşitler
arasında varyasyonun oluşmasına imkan vermiştir.
Günümüzde dünyada birçok ülkede görülen genetik
erozyon sorunu ile Türkiye’nin de karşı karşıya kaldığı
belirtilmektedir (Kan ve ark., 2016). Yerel çeşitlerin
korunması ve devamlılığının sağlanması çok sayıda
ülke için önemli bir tarım politikasını
oluşturmaktadır. Üreticilerin yerel çeşit ve
popülasyonları üretmek yerine modern çeşitlere
yönelmiş olması, genetik kaynaklar açısından önemli
olan bu bitki popülasyonlarının yok olma tehlikesi ile
karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Bu nedenle,
XIX. yüzyılın başlarında bu tehlikenin bilincine varan
pek çok ülkede bitki genetik kaynakları ve çeşitlilik
düzeyleri tespit edilmeye ve muhafaza altına alınmaya
başlanmıştır (Balkaya ve Yanmaz, 2001).
Türkiye’de diğer bitkilerde olduğu gibi kuru fasulye
bitkisi için de ıslah çalışmaları hızlı bir şekilde
ilerlemektedir. 2018 Eylül ayı itibariyle Türkiye’de
Tarım ve Orman Bakanlığı, diğer kurum ve kuruluşlar
ile özel sektöre ait 3 adet üretim izinli ve 36 adet
tescilli kuru fasulye çeşidi bulunmaktadır (TTSM,
2018). Geliştirilen yeni çeşitler büyük üretim
alanlarında üretim yapan çiftçiler için önemli bir
tercih sebebini oluştururken, küçük alanlarda
geçimlik üretimde bulunan üreticiler genellikle yerel
popülasyonları (çoğunlukla bir önceki yıldan elinde
kalan tohumları) üretme eğiliminde olmaktadır. Yeni
geliştirilen çeşitlerin verim potansiyelinin yüksek
oluşu yerel popülasyonların kaybolmasındaki en
önemli etkenlerin başında gelmektedir. Türkiye’de
gerek yerel popülasyonların kaybolması gerekse
baklagil üretimindeki azalmaların başlıca sebepleri
arasında maliyet yüksekliği, uygun olmayan fiyat
politikaları, fiyat dalgalanmaları, örgütlenme sorunu
ve ayrıca döllenme probleminden kaynaklanabilen
verim düşüklüğü yer almaktadır (Gaytancıoğlu, 2003;
Gündüz ve Esengün, 2004; Aydoğan ve ark., 2015;
Hasdemir ve ark., 2015; Bolat ve ark., 2017).
Son yıllarda genetik kaynak olarak ıslah
çalışmalarında önemli bir materyal olan yerel
popülasyonlar aynı zamanda kırsal kalkınmada
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
391
kullanılabilecek bir araç niteliğindedir. Hatta
Türkiye’de birçok bölgede yerel kuru fasulye
popülasyonları yetiştirildikleri alan ile özdeşleşmiş ve
geleneksel çeşitler arasına girmeye başlamıştır.
Bunun yanı sıra Türkiye’de Coğrafi İşaret sistemi
içerisinde çeşit olarak tescillenen kuru fasulye
popülasyonları bulunurken (İspir Fasulyesi, Hınıs
Kuru Fasulyesi, Çameli Fasulyesi, Akkuş Şeker
Fasulyesi vb.), yemek olarak tescillenen kuru fasulye
yemekleri de bulunmaktadır (Çayeli Kuru Fasulye
Yemeği, Antalya Piyazı vb) (TÜRKPATENT, 2018).
Kuru fasulye ürünü açısından çeşitliliğimizin bir
kültüre dönüşmesi ve bu kültürün markalaşma
yolunda farklı sistemlerle korunma altında olması
kırsal alanda genetik kaynakların korunması ve
katma değer oluşturulması açısından önem
taşımaktadır.
Bu çalışma ile halen yemeklik tane baklagil
üretiminde geçimlik üretimin yaygın olduğu
Türkiye’de yerel kuru fasulye popülasyonları üretimi
yapan üreticilerin ürettikleri yerel popülasyonları
tercih etme nedenleri ortaya konulmuştur. Çalışma,
Orta Kızılırmak Vadisi’nde yürütülmüş olup, biyolojik
çeşitlilik açısından dünyada önemli bir yeri olan
Türkiye’de (Davis ve ark., 1988; Ekim, 2005; Özhatay
ve Kültür, 2006; Özhatay ve ark., 2009) YKFP
yetiştiren üreticilerin genel durumlarının ortaya
konulması (işletme tipolojisi), yerel popülasyonlara
genetik kaynakların korunması yönü ile bakış
açılarının belirlenmesi, üretmeyi tercih ettikleri bu
popülasyonların genel özelliklerinin ve tercih etme
nedenlerinin neler olduğu gibi hususların doğal
kaynak ekonomisi açısından değerlendirilmesini
amaçlamaktadır.
MATERYAL ve METOD
Çalışmanın ana materyalini Orta Kızılırmak Havzası
içinde yer alan toplam 8 ilde (Ankara, Aksaray,
Çankırı, Kayseri, Kırıkkale, Kırşehir, Nevşehir, Sivas)
140 adet YKFP üreticisi ile yapılan anket çalışması
verileri oluşturmaktadır (Şekil 1). Üreticiler, 2016
yılında ön çalışma ile önceden belirlenmiş olup,
üreticilerin %78.21’ine ulaşılabilmiştir. YKFP üretimi
yapan aynı hanede yer alan hem aile reisi erkek hem
de kadınla anket soru formları yüz yüze görüşülerek
doldurulmuştur.
Şekil 1. Araştırma alanının haritası
Çalışmada YKFP üreticisi işletmeler YKFP yetiştirme
şekillerine göre bahçe tipi üretim (BTÜ) ve tarla tipi
üretim (TTÜ) şeklinde ikiye ayrılmıştır. BTÜ
şeklindeki üretim, evin önündeki bahçede ve genellikle
0.1 ha altı alanlarda yapılan üretim şekli olup, TTÜ ise
genelde 0.1 ha ve daha geniş arazilerde yapılan bir
üretim şeklini temsil etmektedir. Çalışmada yapılan
analizlerde bu iki tip ayrım dikkate alınmıştır. Ayrıca
çalışmada kesikli değişkenlerin analizinde
değişkenlerin birbirlerinden bağımsız olup
olmadıklarına dair bilgi edinme amacıyla Ki-Kare
Bağımsızlık testinden yararlanılmıştır (Çömlekçi,
2001). Sürekli değişkenlerin analizinde ise iki seviyeli
gruplar için parametrik durumlarda T Testi,
parametrik olmayan durumlarda ise Mann-Whitney
Testi (M-W) uygulanmıştır. İkiden fazla seviyeye sahip
gruplar arasında istatistiki olarak önemli bir fark
bulunup bulunmadığını belirlemek için parametrik
durumlarda Varyans Analizi, parametrik olmayan
durumlarda ise Kruskal-Wallis Testi’nden
yararlanılmıştır. İstatistiki olarak önemli fark
bulunması durumunda farklılığın hangi gruptan
kaynaklandığını ortaya koymak için ise Çoklu
Karşılaştırma Yöntemlerinden Duncan Analizi
uygulanmıştır (Kesici ve Kocabaş, 2007).
BULGULAR ve TARTIŞMA
YKFP Üreten Tarım İşletmelerinin Genel Özellikleri
Araştırma alanı içerisinde YKFP üretimi ile uğraşan
işletmelerin genel tarımsal yapılarını ortaya koymak
için tarımsal faaliyetleri ve bu faaliyetler içerisinde
yerel kuru fasulye üretiminin yeri belirlenmeye
çalışılmıştır (Çizelge 1).
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
392
Çizelge 1. YKFP yetiştiren tarım işletmelerinin arazi kullanımının illere göre dağılımı
Aksaray
Ankara
Çankırı
Kayseri
Kırıkkale
Kırşehir
Nevşehir
Sivas
Ort.
Arazi Varlığı (Ha)
55.51
17.50
19.85
37.79
20.58
69.02
24.58
15.85
28.07
Sulu Arazi Varlığı (Ha)
9.76
4.19
1.23
7.94
6.65
10.28
9.73
1.60
5.70
Sulu Mülk Arazi Varlığı
(Ha)
1.84
2.49
1.23
4.48
5.47
4.57
5.88
0.90
3.27
Mülk Arazi Varlığı (Ha)
7.99
10.94
11.39
17.50
13.46
21.53
18.17
6.92
12.76
Ortakçılıkla Kullanılan
Arazi Varlığı (Ha)
0.04
2.18
7.28
0.10
1.81
8.78
1.70
0.12
1.91
Kiralanan Arazi Varlığı
(Ha)
47.48
4.38
1.19
20.20
5.31
38.71
4.71
8.82
13.40
Sulanan YKFP Arazisi
(Ha)
0.77
1.08
0.03
1.03
0.69
2.69
0.41
0.13
0.73
Toplam YKFP Arazisi (Ha)
0.77
1.08
0.60
1.03
0.76
2.78
0.42
0.13
0.78
YKFP Araz. Toplam Arazi
İçindeki Oranı (%)
1.39
6.14
3.02
2.73
3.67
4.02
1.71
0.83
2.79
YKFP Araz. Toplam Sulu
Arazi Varlığı İçindeki
Oranı (%)
7.88
25.64
48.98
12.98
11.36
27.02
4.32
8.21
13.76
Çizelge 1 incelendiğinde Aksaray, Kayseri ve Kırşehir
illerindeki YKFP üreticilerinin büyük arazilerde
üretim yaptıkları ve bu arazilerin %50’sinden
fazlasının ise kiralık olduğu belirlenmiştir. Tarım
işletmelerinin toplam işletme arazisinin %3’ünden
daha azını YKFP üretimi oluşturmaktadır. Kuru
fasulye üretiminin sulu üretim sistemine dayanan
yemeklik tane baklagil bitkisi olması nedeni ile toplam
sulanan arazi içinde YKFP’nin payı incelendiğinde
%4.32 (Nevşehir) ile %48.98 (Çankırı) arasında
değiştiği, genel işletmeler ortalamasında ise %13.76
olduğu hesaplanmıştır.
YKFP Üreten Üreticilerin Genetik Kaynak Algısı
Araştırma alanında üreticilerden toplanan YKFP
sadece ürün olarak değil genetik kaynak açısından da
önemli bir materyaldir. Dünyada genetik kaynakların
korunması çalışmaları kapsamında önemli bir yeri
olan
in situ
muhafaza (yerinde muhafaza) ülkelerin
tarım politikalarında günden güne daha fazla yer
tutmaktadır. Bu nedenle genetik kaynakları gerek
kendi ihtiyaçları gerekse ticari amaçla üreten
üreticilerin desteklenmesi ve söz konusu
materyallerin genetik erozyona uğramaması açısından
önemlidir. Araştırma alanında görüşülen işletmelerde
YKFP’nın öncelikle ev ihtiyacının giderilmesi amacı ile
üretimlerinin yapıldığı belirlenmiştir.
Dolayısıyla bu çeşitlerin lezzet, tat ve aroma gibi
unsurlar açısından tüketicinin damak tadına uygun
olması nedeniyle üretilmesi öncelikli tercih nedenini
oluşturmaktadır. Fakat kuru fasulye üretiminde başta
fazla işgücü gerektirmesi gibi sorunlar üreticide
üretime devam etme istekliliğini düşürmektedir. Bu
nedenle araştırma alanında son iki yıl içinde
üreticilerin üretim desenleri belirlenmiş ve üretim
desenindeki değişim ortaya konulmuştur (Şekil 2).
Şekil 2. YKFP yetiştiren tarım işletmelerinde üretim deseninin değişimi (2015-2016 ve 2016-2017 üretim sezonu)
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
393
Sulu üretim sisteminde şekerpancarı, buğday, kuru
fasulye ve mısır başlıca üretilen bitkiler iken, kuru
üretim sisteminde ise daha çok nadas sistemi
içerisinde arpa, buğday, nohut başlıca bitkiler olarak
belirlenmiştir. Görüşülen YKFP yetiştiren
üreticilerden elde edilen iki yıllık (2015-2016 ve 2016-
2017) üretim dönemi içerisinde değişimlere
bakıldığında sulu üretim sistemi içerisinde YKFP ve
buğday üretiminde yarı yarıya bir azalma göze
çarpmaktadır. Toplamda ise üreticilerin sulu üretim
sisteminden uzaklaşarak kuru üretim sistemini
uygulamaya başladıkları görülebilir. Bir diğer bulgu
ise üreticilerin %41.43’ünün üretim alanlarını
küçültmesi olup, araştırma bölgesinde üreticiler ile
yapılan görüşmelerde her ne kadar üretim sistemleri
farklı olsa da nohudun kuru fasulye üretimine tercih
edildiği belirlenmiştir. Şekil 2’den de görüleceği üzere
2016-2017 üretim döneminde nohut üretim alanı
%46.03 oranında artmaktadır. Nohut üretiminin
makineli tarıma daha fazla uygun olması bu artışın
önemli nedenlerinden biridir.
Bölgede yerel kuru fasulye üretimindeki gerilemede
kuru fasulye tarımındaki zorlukların yanı sıra
üreticilerin genetik kaynaklara ve yerel
popülasyonlara bakış açısı da etkilidir.
Çizelge 2’de üreticilerin genetik kaynaklara ve yerel
popülasyonlara bakış açısını değerlendirmek amacı ile
bazı sorular ve bu sorulara karşılık üreticilerin verdiği
cevaplar sunulmuştur. Çizelge 2 incelendiğinde tarla
tipi üretiminde bulunan üreticilerin bahçe tipi
üretimde bulunan üreticilere göre üretimi daha fazla
ticari amaçlı düşünmelerinden dolayı bu
popülasyonlara bakış açılarının daha çok verim ve
fiyat odaklı olduğu belirlenmiştir. Küçük üreticiler ise
yerel popülasyonlar için bakış açısı daha fazla
korunması gereken, bunların ekonomik kazanç
sağlamada alternatif bir üretim olacağı, bu üretim
şeklinden para kazanılabileceği ve bu popülasyonların
özel genler barındırdığı şeklinde olduğu için daha
hassastırlar.
Tarımsal biyoçeşitlilik kırsal alanda yaşayan
topluluklar tarafından geleneksel ekolojik tarımsal
yöntemler ve uygulamalarla korunabilmekte ve
sürdürülebilir kılınmaktadır. Ancak günümüzde,
küresel öneme sahip birçok doğa ve insan dostu
ekolojik tarımsal üretim ve bilgi sistemleri ile
biyoçeşitlilik ve bunların yarattığı hizmet ve ürünler
çiftçi aileleri tarafından artık önemsenmeme, pazara
ulaşamama, yerel tarım tekniklerinin modern
teknikler ile yer değiştirmesi, örgütlenme ve kurumsal
finansman desteği yetersizlikleri gibi faktörler
nedeniyle ciddi tehdit altındadır (Kan ve ark., 2016).
Dünyanın karşı karşıya kaldığı bu tehdit genetik
erozyon, kültürel erozyon gibi birçok isimlerle
tanımlanmaktadır. Dolayısıyla var olan bu mirasın
korunması gerekliliği nedeniyle birçok kalite ve orijin
odaklı etiketleme ya da koruma sistemleri
geliştirilmiştir. Coğrafi işaret sistemi, küresel öneme
sahip tarımsal miras sistemleri, dağlık ürün, ada
ürünü gibi değişik ülkelerdeki farklı uygulamalar
yerel ürünler başta olmak üzere yerel bilginin ve hatta
genetik kaynakların korunmasını ve sürdürülebilir
kılınmasını hedeflemektedir. Türkiye’de coğrafi işaret
tescil sistemi konusunda yasal mevzuata sahip olan ve
bu sistemi ulusal ve uluslarara arenada tescil
ettirdiği ürünlerle devam ettirmeye çalışan ülkelerden
biridir. Türkiye’de Kasım 2018 itibari ile ulusal
sistemde coğrafi işaret tescilli 797 ürün bulunmakta
olup, bu ürünlerden 11 adedi fasulye ile ilgilidir.
Bunlardan 4 tanesi başvuru aşamasında olup tescilli
olanlardan sadece 1 tanesi mahreç işaretine sahip iken
6 tanesi menşei işaretine sahiptir. Ayrıca tescilli
fasulyelerin hepsi kuru fasulyedir (TÜRKPATENT,
2018).
Anavatanı olmamasına rağmen bu kadar zengin bir
varyasyona sahip ve yerel özellik kazanmış kuru
fasulyelere sahip Türkiye’de biyoçeşitliliğin
korunmasında ekonomik araçların kullanılması
önemlidir. Yerel popülasyonlarla ilgili yapılan
çalışmalarda popülasyonların önemini
kaybetmesindeki en önemli nedenlerin başında verim
düşüklüğü gösterilmektedir (Ehdaie ve ark., 1988;
Blum ve ark., 1989; Kan ve ark., 2016). Bu durum,
yerel kuru fasulye popülasyonlarının kalitesi, bölgeye
adaptasyonu, lezzet ve tatları gibi farklı kalite
parametrelerine sahip olmaları ve insanların yerel
ürünler üzerindeki pozitif yönlü algısı ve buna bağlı
olarak bu tür ürünlere daha fazla ödeme istekliliği gibi
hususlar göz önüne alındığında aşılamayacak bir
problem değildir. Dolayısıyla bu ürünlerin kırsal
alanlar için kalkınmada önemli bir rol oynayacağı
düşünülmeli ve ekonomik olarak değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda üreticilerin yerel çeşitleri ekonomik bir
değer olarak görüp görmedikleri sorulduğunda bahçe
tipi YKFP üretimi yapan işletmelerin tarla tipi YKFP
üretimi yapan işletmelere göre yerel çeşitlerden ticari
bir kazanç sağlama konusunda daha pozitif oldukları
gözlemlenmiştir. Bahçe tipi YKFP üreticilerinin
%52.83’ü, tarla tipi YKFP üreticilerinin ise %34.48’i
yerel popülasyonlardan para kazanılabileceği
düşüncesinde olup, bahçe tipi YKFP üreticilerinin
%24.52’i, tarla tipi YKFP üreticilerinin ise %34.48’i
yerel popülasyonlarla birlikte ticari çeşitlerin
üretimini iyi bir strateji olarak nitelendirmişlerdir
(Çizelge 2). Çizelge 2’den de görüleceği üzere yerel
çeşitlerin korunmasında üreticilerin daha fazla
sorumluluk alması gerektiği konusunda Bahçe tipi
YKFP üreten işletmeler daha hassastır. Bu üreticiler
aynı zamanda sahip oldukları arazi büyüklüğü
bakımından da tarla tipi YKFP üretim yapan
işletmelere göre yaklaşık yarı yarıya daha
küçüktür(Bahçe Tipi:8.83 ha, Tarla Tipi: 15.15 ha).
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
394
Çizelge 2. Üreticilerin yerel popülasyon ve genetik kaynak algısı
Değişkenler
Yetiştirme Tipi (%)
Ki Kare
Değeri
Bahçe Tipi
Tarla Tipi
Ortalama
Yerel Çeşitlerin Genel Durumuna Bakış
Yerel
çeşitlerin/popülasyonların
içinde çok özel genlerin
olduğunu düşünüyorum
Kesinlikle Katılmıyorum
1.89
12.64
8.57
13.14**
Katılmıyorum
0.00
6.90
4.29
Kararsız
37.74
29.89
32.86
Katılıyorum
33.96
17.24
23.57
Kesinlikle Katılıyorum
26.42
33.33
30.71
Yerel
çeşitlerin/popülasyonların
yerini birçok durumda ticari
çeşitler almıştır
Kesinlikle Katılmıyorum
9.43
9.20
9.29
7.38
Katılmıyorum
5.66
2.30
3.57
Kararsız
15.09
19.54
17.86
Katılıyorum
39.62
21.84
28.57
Kesinlikle Katılıyorum
30.19
47.13
40.71
Bölgede yerel
çeşitlerin/popülasyonların
kaybolmasında
piyasaya/bölgeye çok fazla
ticari çeşit girmesi etkilidir
Kesinlikle Katılmıyorum
0.00
6.90
4.29
21.51***
Katılmıyorum
0.00
5.75
3.57
Kararsız
22.64
4.60
11.43
Katılıyorum
26.42
12.64
17.86
Kesinlikle Katılıyorum
50.94
70.11
62.86
Yerel çeşitler/popülasyonlar
geliştirilmiş çeşitlere göre
bölgeye daha adapte olmuş
durumda
Kesinlikle Katılmıyorum
0.00
11.49
7.14
11.40**
Katılmıyorum
3.77
9.20
7.14
Kararsız
7.55
3.45
5.00
Katılıyorum
47.17
29.89
36.43
Kesinlikle Katılıyorum
41.51
45.98
44.29
Yerel çeşitlerin Korunmasına Bakış
Yerel
çeşitlerin/popülasyonların
korunması konusunda
köyümüzde hassasiyet var
Kesinlikle Katılmıyorum
28.30
43.68
37.86
4.98
Katılmıyorum
16.98
10.34
12.86
Kararsız
16.98
10.34
12.86
Katılıyorum
28.30
22.99
25.00
Kesinlikle Katılıyorum
9.43
12.64
11.43
Yerel
çeşitlerin/popülasyonların
korunmasında çiftçi olarak
sorumluyuz
Kesinlikle Katılmıyorum
3.77
8.05
6.43
3.72
Katılmıyorum
11.32
9.20
10.00
Kararsız
15.09
13.79
14.29
Katılıyorum
39.62
27.59
32.14
Kesinlikle Katılıyorum
30.19
41.38
37.14
Bu çeşitleri/popülasyonları
devlet korumalıdır. Çiftçinin
yapacağı bir şey yok
Kesinlikle Katılmıyorum
18.87
9.20
12.86
6.97***
Katılmıyorum
24.53
17.24
20.00
Kararsız
13.21
8.05
10.00
Katılıyorum
16.98
25.29
22.14
Kesinlikle Katılıyorum
26.42
40.23
35.00
Yerel Çeşitlere Ekonomik
Bir Değer Olarak Bakış
Bu çeşitler/popülasyonlar
sadece ev ihtiyacı için
üretiliyor. Bunlardan para
kazanılmaz.
Kesinlikle Katılmıyorum
18.87
22.99
21.43
8.04*
Katılmıyorum
37.74
21.84
27.86
Kararsız
15.09
12.64
13.57
Katılıyorum
13.21
9.20
10.71
Kesinlikle Katılıyorum
15.09
33.33
26.43
Sadece yerel
çeşitleri/popülasyonları
üretmek iyi bir strateji değil.
Muhakkak ticari çeşitler ile
birlikte üretilmeli
Kesinlikle Katılmıyorum
16.98
25.29
22.14
14.10***
Katılmıyorum
26.42
25.29
25.71
Kararsız
32.08
14.94
21.43
Katılıyorum
20.75
12.64
15.71
Kesinlikle Katılıyorum
3.77
21.84
15.00
*%90 Güven sınırında; ** %95 Güven sınırında; ***%99 Güven sınırında istatistiki olarak anlamlıdır.
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
395
Küçük işletmelerin bu hassasiyeti yerel
popülasyonların ve hatta genetik kaynakların
korunmasında söz konusu geçimlik üretim yapan
işletmelerin daha önemli rol oynadıklarını
göstermektedir. Bu konuda elde edilen sonuçlar, Kan
ve ark. (2016)'nın Türkiye’de yerel buğday
popülasyonları yetiştiren üreticilerle yaptıkları
çalışma ile de benzerlik göstermektedir.
YKFP Ait Bazı Üretim Özellikleri ve Bu Ürünlerin
Üretim Tercihinde Etkili Faktörler
Araştırma bölgesinde farklı yerel isimlerle toplanan
materyaller şekil, renk, boy gibi farklı fiziksel
özelliklere sahip olmalarının yanı sıra üreticilerin bu
popülasyonları tercih etmesinde de farklı nedenler
bulunmaktadır. Çeşit tercihinde çeşidin verim ve
kalite gibi özelliklerinin yanı sıra pazarlanabilmesi ve
pazardaki fiyat gibi ekonomik parametrelerde önem
kazanmaktadır. Araştırma bölgesinde YKFP
üreticilerinin YKFP’nın bazı verim, kalite ve ürünlerin
pazarlanması ile ilgili düşünceleri Şekil 3’te
sunulmuştur. Yapılan Mann Whitney U parametrik
olmayan test sonucunda popülasyonun hastalıklara
dayanıklılığı (Z:-2.074, p:0.038), dane büyüklüğü (Z:-
2.491, p:0.013), satışa uygunluğu (Z:-1.954, p:0.051) ve
pazar fiyatı (Z:-1.881, p:0.060) değişkenleri bahçe tipi
ve tarla tipi üretim şekline göre istatistiki olarak
önemli değişkenlik göstermektedir (Şekil 3).
Şekil 3. Üreticilerin kullandıkları yerel kuru fasulye popülasyonları hakkındaki düşünceleri
Her iki tip üretim şeklinde bu çeşitlerin tercihinde en
önemli hususlardan biri aile tüketimine uygunluktur.
Kan ve ark. (2016) Türkiye’de yerel buğdaylarla ilgili
yaptıkları çalışmada benzer bulgular elde etmiş olup,
çalışmada yerel buğday popülasyonlarının tercihinde
aile tüketimine uygunluk, tat, lezzet gibi hususların
ilk sıralarda yer aldığı belirtilmiştir.
YKFP üreticilerinin üretim sürecindeki yetiştiricilik
ile ilgili vermiş oldukları kararlar, bu popülasyonla
tercih ederken üreticilerin dikkat ettikleri hususlar
hakkında da genel bir bilgi vermektedir. Araştırma
Bölgesinde üreticiler çoğunlukla ekim için ilkbahar geç
donlarının geçmesini beklemektedir. Bu nedenle
üreticilerin ilkbahar geç donları, yetiştirdikleri bölge
rakımının yüksekliği gibi hususlar dikkate alındığında
Mayıs ayının ilk iki haftasını ekim için tercih ettikleri
belirlenmiştir. Hasat tarihleri ise genelde Eylül ayı
içerisinde yapılmakta olup, bazı geçci çeşitler Ekim
ayına kadar tarlada kalabilmektedir (Şekil 4).
Yetiştirilen popülasyonların ortalama yetiştirme
süreleri incelendiğinde ise bahçe tipi yetiştiricilik
yapan üreticilerin ortalama YKFP yetiştirme süresi
127.10±2.93 gün, tarla tipi yetiştiricilik yapan
üreticilerin yetiştirme süresi ise 134.41±2,04 gün
olarak bulunmuştur. Yapılan t testi sonucu iki farklı
tip üretim yapan işletmelerin yetiştirdikleri YKFP’nın
yetiştirme sürelerinin istatistiki olarak birbirinden
farklı oldukları belirlenmiştir (t değeri: 2.254, p:0.036).
Buna göre buradan iki farklı sonuç çıkmaktadır. Bahçe
tipi YKFP yetiştiren üreticiler daha erkenci
popülasyonları seçmekte ya da bu popülasyonların
yetiştirildikleri üretim alanları tarla şartlarına göre
daha fazla kontrollü olup yetiştirme periyotları
kısalabilmekte ve bu popülasyonlar daha erken
olgunlaşabilmektedir.
,00
,50
1,00
1,50
2,00
2,50
3,00
3,50
4,00
4,50
5,00
Verim Hakkında Genel
Düşünce
Kuraklığa Tolerans Hakkında
Genel Düşünce
Soğuk/Kışa Tolerans
Hakkında Genel Düşünce
Hastalıklara Tolerans
Hakkında Genel Düşünce
Zararlılara Tolerans
Hakkında Genel Düşünce
Dane Büyüklüğü Hakkında
Genel Düşünce
Satışa Uygunluk Hakkında
Genel Düşünce
Pazar Fiyatı Hakkında Genel
Düşünce
Aile Tüketimine Uygunluk
Hakkında Genel Düşünce
Pişirme Süresi Hakkında
Genel Düşünce
Bahçe Tipi Tarla Tipi
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
396
Şekil 4. Üreticilerin kullandıkları yerel kuru fasulye popülasyonlarının ekim ve hasat tarihlerinin dağılımı (%)
TÜİK verilerine göre Türkiye’de ortalama kuru
fasulye verimi son beş yıllık dönem için incelendiğinde
(2013-2017) ortalama 2502 kg ha-1 olarak
hesaplanmıştır. Araştırma bölgesindeki iller için ise
Nevşehir en verimli il iken (ortalama 3362 kg ha-1),
Aksaray ve Kırıkkale illeri Türkiye ortalamasına
yakın (ortalama 2263 kg ha-1) bir verime sahiptir.
Ankara ve Kayseri illeri 1871 kg ha-1 ve Kırşehir, Sivas
ve Çankırı illeri ise 1396 kg ha-1 ile kuru fasulye verimi
son beş yılda en düşük verime sahip iller içerisinde yer
almaktadır. Araştırma alanı genelinde son beş yıldaki
verim değeri 1977 kg ha-1 olarak hesaplanmıştır
(TÜİK, 2018). Araştırma alanı incelendiğinde YKFP
üreticilerinin genel olarak aldıkları ortalama verim
1901 kg ha-1 olarak belirlenmiş olup, bu değer TÜİK
tarafından belirtilen 2017 yılı bölge verim
ortalamasına yakın fakat Türkiye verim
ortalamasından daha düşüktür (Şekil 5).
YKFP üretici tiplerine re verimler arasında
istatistiki olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır
(tmaks.: 0.572; tort.: 0.265; tmin.: 1.151). Her ne kadar
ticari üretimde bulunan üreticiler için verim önemli
bir özellik olsa da yerel popülasyonları üreten
işletmelerde bu popülasyonların verim
potansiyellerinin düşük olması nedeni ile gerçekleşen
verim belirli bir sınırı aşamamaktadır. Bahçe tipi
üretimde kontrollü bakım şartlarına sahip olunsa da
tarla ve bahçe tipi üretimde elde edilen maksimum,
minimum ve ortalama verim arasındaki fark
istatistiki olarak anlamlı bulunmamıştır.
SONUÇ ve ÖNERİLER
Türkiye genetik çeşitlilik konusunda dünyada nadir
ülkelerden biri olup, gün geçtikçe yerel popülasyonlar
kaybolmakta ve yerlerini verim olarak yüksek
geliştirilmiş çeşitler almaktadır. Yerel
popülasyonların kaybolmasında birçok faktör etkili
olmakta olup yerel popülasyonlar daha çok aile
ihtiyacını gidermeye yönelik olarak üretilmektedir.
Verim düşüklüğüne bağlı gelir kaybı günümüzde
üreticileri geliştirilmiş çeşitlere yöneltmektedir.
Şekil 5. Üreticilerin kullandıkları yerel kuru fasulye popülasyonlarının maksimum, ortalama ve minimum verim
değerleri (kg ha-1)
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
397
Genetik kaynakların korunması ve var olanların ise
gerek çiftçi şartlarında yerinde (
in-situ
) gerekse gen
bankaları (
ex-situ
) gibi özel alanlarda muhafaza
edilerek sürdürülebilirliklerinin sağlanması
günümüzde devletlerin en önemli politikalarından biri
haline gelmeye başlamıştır. Bu tür yerel
popülasyonların gerek biyoçeşitlilik gerekse gen
havuzunun zenginleştirilmesi açısından varlığı,
ekosistem sağlığı ve teknolojik ilerlemeler açısından
da önem taşımaktadır. Türkiye’de bu konuda
yürütülen politikalarda önemli ilerlemeler sağlanmış
olup bitki genetik kaynaklarının korunması yönü ile
hem
in-situ
hem de
ex-situ
çalışmalar yapılmaktadır.
Bu konudaki en önemli eksiklik ise ürün bazında
üretim alanları ve yetiştiricilik koşulları ile ilgili
yeterli bir veri tabanının olmayışıdır. Bu nedenle bu
tip çalışmalar hem ülkenin bu konudaki durumunun
güncellenmesi hem de politika yapıcıların alınacak
önlemler hakkında bilgilendirilmesi açısından önem
taşımaktadır.
Çalışmadan da görüleceği üzere yerel popülasyonların
üretimi çoğunlukla ticari amaçlara dayanmamaktadır.
Bu nedenle Türkiye’nin gün geçtikçe bu tip üretimlerin
azalması sorunu ile daha çok karşı karşıya kalacağı
söylenebilir. Yerel ürünlerin korunması ve
sürdürülebilir üretiminin sağlanması bu ürünlerin
yerel kalkınma aracı olarak kullanılması ile
mümkündür. Ülke olarak genetik kaynakların
korunmasında
in situ
koruma olarak adlandırılan
çiftçi şartlarında korunması yöntemine daha fazla
odaklanılmalıdır. Bu amaçla organik tarım ve coğrafi
işaret sistemi gibi unsurlar yanında ülkemizde
uygulanmayan fakat AB ülkelerinde var olan dağlık
alan ürünü, ada ürünü gibi yerel üretimi koruyucu
uygulamaların daha da yaygınlaştırılması ve
etkinleştirilmesi önemlidir.
Yerel popülasyonların devamlılığında özellikle küçük
üreticiler önemli bir paya sahiptir. Bu üreticiler bu tip
üretimleri geçimlik yaptıkları için yerel
popülasyonların kaybolmasının önüne geçen en önemli
etmenlerdendir. Ticari kaygılarının olmaması daha
büyük alanlarda ticari amaçla üretim yapan
üreticilere göre genetik kaynakların korunmasında
daha fazla hassasiyete sahip olmalarını
sağlamaktadır. Bu tip üreticilerin yerel popülasyonları
tercih etmedeki en önemli etken parametreler aile
tüketimine uygunluk, tat, lezzet gösterilmiştir. Bu
nedenle Türkiye’de genetik kaynakların korunması ve
devamlılığın sağlanmasında küçük üreticilere hedef
alan özel politikalara ihtiyaç bulunmaktadır.
TEŞEKKÜR
Bu çalışmanın verileri Tarım ve Orman Bakanlığı,
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü tarafından desteklenen TAGEM / 16 / AR-
GE / 55 no’lu “
Orta Kızılırmak Vadisi Yerel Kuru
Fasulye Popülâsyonlarının Morfolojik ve Moleküler
Karakterizasyonu ile Kök Lezyon Nematoduna Karşı
Dayanıklı Genotiplerin Belirlenmesi”
isimli projenin
“Yerel Kuru Fasulye Popülasyonları Yetiştiren
İşletmelerin Sosyo-Ekonomik Özellikleri” İş
Paketi’nden derlenmiştir.
KAYNAKÇA
Aydoğan M, Demiryürek K, Abacı Nİ 2015. Türkiye’de
Kuru Fasulye Üretiminin Mevcut Durumu ve
Gelecek Dönemler Üretiminin Tahmin Edilmesi.
Türk Tarım Gıda Bilim ve Teknoloji Dergisi,
3(12): 962-968.
Balkaya A, Yanmaz R 2001. Bitki Genetik
Kaynaklarının Muhafaza İmkanları ve Tohum Gen
Bankalarının Çalışma Sistemleri. Ekoloji Çevre
Dergisi, 10 (39): 25-30.
Blum A, Golan G, Mayer J, Sinmena B, Shpiler L,
Burra J 1989. The Drought Response of Landraces
of Wheat From The Northern Negev Desert in
Israel. Euphytica, 43: 87-96.
Bolat M, Karabak S, Taşcı R, Aydoğan A, Küçükçongar
M, Aydoğan M, Taşdan K, Monis T, Özçelik H,
Yılmaz S, Başbağcı G, Çıkman A, Dellal İ, Akbay C,
Kan M 2017. Türkiye’de Yemeklik Dane
Baklagillerin Üretim ve Tüketimini Etkileyen
Faktörlerin Belirlenmesi Projesi
(TEAD/16/A15/P01/007) Sonuç Raporu. Tarımsal
Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü,
Ankara.
Çömlekçi N 2001. Bilimsel Araştırma Yöntemi ve
İstatistiksel Anlamlılık Sınamaları. Eskişehir:
Bilim Teknik Yayınevi, 325s.
Davis PH, Tan K, Mill RR 1988. Flora of Turkey and
the East Aegean Islands (suppl. 1). Vol. 11.
Edinburgh: Edinburgh University Press, 29-58.
Ehdaie BJ, Waines G, Hall AE 1988. Differential
Responses of Landrace and Improved Spring Wheat
Genotypes to Stress Environments. Crop Sci., 28:
838-842.
Ekim T 2005. Bitkiler, Tohumlu Bitkiler, Türkiye’nin
Biyolojik Zenginlikleri, Türkiye Çevre Vakfı Yayını,
Ankara,167-195.
FAOSTAT 2018. Dry Bean Production Data for 2016
Year. http://www.fao.org/faostat/en/#data/QC
(Erişim tarihi:15.11.2018).
Gaytancıoğlu O, İnan İH, Hurma H, Demirkol C 2003.
Türkiye’de Bakliyat Üretimindeki Sorunların
Çözümü ve Dışa Bağımlılığı Azaltacak Politikaların
Geliştirilmesi. İTO Yayınları. Yayın No: 2003- 30,
120s.
Gündüz O, Esengün K 2004. Türkiye’de Yemeklik
Tane Baklagiller Üretiminde Verim ve Fiyat Riski.
GOÜ. Ziraat Fakültesi Dergisi, 21(1): 33-41.
Hasdemir M, Miran B, Hasdemir M, Özüdoğru T 2015.
Türkiye’de Baklagil Üretiminde Sürdürülebilirlik
ısından Etkili Faktörlerin Analizi. International
KSÜ Tarım ve Doğa Derg 22(3): 389-398, 2019
Araştırma Makalesi/Research Article
398
Conference on Eurasian Economies, 9-11
September 2015, Kazan Russia.
Kan M, Küçükçongar M, Mourgounov A, Keser M,
Özdemir F, Muminjanov H, Qualset C 2016. Wheat
Landraces Production on Farm Level in Turkey:
Who is Growing in Where? Pak. J. Agri. Sci., 53(1):
159-169.
Kan M, Kan A, Gülçubuk B, Peker K 2016. Türkiye'de
Yerel Ürünlerin Bölgesel Kalkınma Dinamikleri
İçindeki Önemi. Ed(s) Ayşe Esra Peker, Bölgesel
Kalkınma, Çanakkale, Türkiye, 231-270.
Karagöz A, Zencirci N, Tan A, Taşkın T, Köksel H,
Sürek M, Toker C, Özbek K 2010. Bitki Genetik
Kaynaklarının Korunması ve kullanımı. Türkiye
Ziraat Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11 - 15
Ocak 2010, Ankara. http://www.zmo.org.tr/
resimler/ekler/ffbb6efd376d8db_ek.pdf Erişim
tarihi: 10.11.2018)
Kesici T, Kocabaş Z 2007. Biyoistatistik. Ankara
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayın No: 94,
Ankara, 369s.
Özhatay N, Kültür S 2006. Check-list of additional
taxa to the supplement flora of Turkey III. Turk J
Bot. 30:281-316.
Özhatay N, Kültür S, Aslan S 2009. Check-list of
additional taxa to the supplement flora of Turkey
IV. Turk J Bot. 33:191-226.
Sözen Ö, Bozoğlu H 2013. Bean Bio-Diversity in Artvin
Province. Journal of Field Crops, 22 (1): 1-5.
Sözen Ö, Özçelik H, Bozoğlu H 2012. Artvin ili fasulye
genetik kaynaklarının toplanması ve
karakterizasyonu, TAGEM/08/06/01/002. Samsun
Şehirali S, Özgen M, Karagöz A, Sürek M, Adak S,
Güvenç İ, Kenar D 2005. Bitki Genetik
Kaynaklarının Korunma ve Kullanımı. Türkiye
Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi, Ankara.
Tan A 1998. Current Status of Plant Genetic Resources
Conservation in Turkey. pp. 5-16 in: Zencirci N,
Kaya Z, Anikster Y, Adams WT (eds.), Proceedings
of the International Symposium on In situ
Conservation of Plant Genetic Diversity. CRIFC,
Ankara, Turkey.
TTSM (Tohum Tescil ve Sertifikasyon Müdürlüğü)
2018. Tescilli ve Üretim İzinli Milli Çeşit Listesi-
Kuru Fasulye. https://www.tarimorman.gov.tr
/BUGEM/TTSM/Menu/30/Kayit-Listeleri (Erişim
tarihi: 10.11.2018)
TÜRKPATENT (Türk Patent ve Marka Kurumu)
2018. Tescilli Coğrafi İşaretler. http://www.
turkpatent.gov.tr/TURKPATENT/ geographical
RegisteredList/ (Erişim tarihi: 10.11.2018)
TÜİK 2018. Bitkisel Üretim İstatistikleri.
https://biruni.tuik.gov.tr/medas/?kn=92&locale=tr
UNEP (United Nations Environment Programme)
2011. Towards A Green Economy: Pathways to
Sustainable Development and Poverty
Eradication.https://sustainabledevelopment.un.org
/content/documents/126GER_synthesis_en.pdf
(Erişim Tarihi: 13.11.2018).
ZMO (Ziraat Mühendisleri Odası) 2018. Kuru Fasulye
Raporu-2018. http://www.zmo.org.tr/genel/ bizden
_detay.php?kod=30014&tipi=17&sube=0 (Erişim
tarihi: 10.11.2018).
... On the other hand, registered cultivars are specifically bred for high yield and quality. While they are preferred in commercial farming for their stable yield and quality, local populations play a crucial role in preserving genetic diversity and promoting sustainable agriculture (Bayrak & Önder, 2017;Karaköy et al., 2017;Kan et al., 2019). ...
Article
Full-text available
Faba bean (Vicia faba L.) is a significant member of the Fabaceae family, known for its high protein content and rich phenolic compounds essential for human nutrition. These phenolic compounds, which belong to the group of secondary metabolites, serve as important dietary components. Secondary metabolites, act as plant defence mechanisms and can fluctuate under stress conditions. Weeds negatively impact the growth of cultivated plants by competing for nutrients and creating a stressful environment. This study evaluated the effects of weeds on the yield and quality parameters of faba bean. Conducted in Sakarya, the research aimed to determine how weed control frequency affects the yield and some secondary metabolites of faba bean. The experiment used a randomized block design with four replications and included four faba bean genotypes: two registered varieties (Eresen-87 and Salkım) and two local populations (Bilecik and Sakarya). Weed control treatments; comprised weedy control, hoeing every 15 days, and hoeing every 30 days. Measured parameters included plant height (cm), number of pods per plant, number of seeds per pod, 1000 seed weight (g), dry seed yield (g), and DPPH radical scavenging activity (%). Data were analyzed using Duncan's Multiple Range Test with SPSS, revealing statistically significant differences (p<0.05) in all measured parameters. The tallest plants were found in the Salkım×Control plot, while the shortest were in Sakarya×15. The highest number of pods occurred in Sakarya×30, and the lowest in Eresen-87×15. The highest number of seeds per pod was recorded in Bilecik×15, while the lowest was in all treatments of the Salkım variety and the Eresen-87×15 plot. The highest dry seed yield came from Bilecik×15, with the lowest from Eresen-87×30. DPPH activity peaked in Bilecik×Control, indicating significant differences in yield and nutritional content among faba bean genotypes. These findings indicate that different genotypes excel in various agricultural and nutritional characteristics, demonstrating that these differences can play an important role in shaping future production strategies.
... There have been numerous studies of foreign origin analyzing the importance of geographical indications for the rural development and their effect on increasing farmer income (Jena et al., 2012(Jena et al., , 2017Mesic et al., 2017;Ardana, 2019;Sitorus et al., 2020;Poetschki et al., 2021;Wang et al., 2021;Crescenzi et al., 2022). Although there have been domestic studies into the contribution of the GI products to the rural economy investigating their impact on sustainability (Özsoy, 2015;Arslan-Pauli, 2016;Pektaş et al., 2018;Arıkan and Taşçioğlu, 2019;Doğanlı, 2020;Everest et al., 2022) and analyzing the economic impact of the dry beans production (Direk et al., 2002;Çiftçi et al., 2012;Önder et al., 2012;Berk and Güngör, 2016;Efeoğlu et al., 2016;Kan et al., 2019;Küzeci et al., 2019;Ayçiçek and Karakaya, 2022), there have been no field studies to date analyzing the effects of the GI agricultural products on the farmers. In this regard, it is believed this study will fill a significant gap in the literature. ...
Article
Full-text available
Geographical indications (GIs) are defined as labels that show the relationship of a product with a certain region. They are of great importance in terms of distinguishing these products from the similar ones in terms of the quality that the characteristic features of the region bring to the product, making them stand out commercially, contributing to the rural development and preserving the cultural heritage. Dry beans cultivated by the farmers in the Gümüşhane province is newly recognized as a GI product that is unique in both taste and quality. This study is intended to identify the factors affecting the farmers’ decision to produce GI-labelled dry beans. The survey was conducted in January–March 2021. A sampling size of the participants consisted of 50 farmers who cultivated GI-labelled dry beans and 50 non-GI dry beans. A binary logistic regression analysis approach was employed to identify the factors affecting the likelihood of the farmers cultivating the GI dry beans. The results of the model indicate that the young farmers with the low educational level, the low property land size, the low yield per decare, and the large farmland, the high annual agricultural income and specializing in the dry beans production are more likely to engage in the production of GI dry beans. For the farms involving the GI product, agricultural associations can be advised with the farmers with the wider agricultural acreage and the high annual agricultural income, and that specialize in the production of such products. The participation of the farmers in the agriculture enterprises involving the GI dry beans will depend on them seeing positive widespread effects, which requires a long-term commitment.
... Although Turkiye is not the homeland of dry beans, it is an important country for beans in terms of both genetic diversity and food culture, as it has micro gene centers (Kan et al., 2019). Beans, which can be grown in every region of our country, are most common in Central Anatolia. ...
Article
This study was carried out to investigate the effects of 5 different doses of potassium (0, 15, 20, 25 and 30 kg da-1) on some yield and important yield components on 6 different dry bean genotypes of bean [Phaseolus vulgaris L.] in Yunak Town – Konya City (TURKIYE) ecological conditions. was made in 2018. The aforementioned research was designed with 3 replications based on "Split Plots in Randomized Blocks Trial Design". According to the results of the research, it has been determined that potassium applications at different doses are statistically significant in terms of emergence time, flowering time, pod setting time, and vegetation period. As a result of the research; the emergence period was 6.33 – 15.67 days, the flowering period 32.00 – 71.67 days, the pod setting time 48.67 – 88.00 days, the vegetation period 84.67 – 118.00 days, the spad value 41.57 – 53.87 spad, number of main branches per plant 2.90 – 5.00, first pod height 9.40 – 18.40 cm, root neck diameter of 4.97 – 31.50 mm, the number of pods per plant varied between 13.30 – 42.00, the number of seeds per pod varied between 3.20 – 5.67 values. When evaluated in general, emergence time, flowering time, pod setting time increased with increasing potassium application, while vegetation time, and first pod height (maximum value at 15 kg da-1 dose) values decreased. In the study, all of the shortest duration values in terms of all phonological observations emerged in the Akkiraz genotype, which was applied at a fertilizer dose of 15 kg da-1. The highest value for the first pod height was determined in the 25 kg da-1 fertilizer dose X Nirvana genotype, the highest pod number value in the 20 kg da-1 fertilizer dose X Nirvana genotype, the highest seed number value in 15 kg da-1 fertilizer dose X Nirvana genotype. For the consistency of the research findings, it can be said that longer-term studies and evaluation of different genotypes in different ecologies are required.
Article
Full-text available
zet Yerel mercimek (Lens culinaris Medik) genotiplerinin ıslahı için gerekli olan öncelikli özelliklerin belirlenmesi ve özelliklere ait kalıtım dereceleri ile genetik ilerleme değerlerinin ortaya konulması amacıyla yürütülen bu çalışma Ahi Evran Üniversitesinin Tarımsal Araştırma ve Uygulama arazisinde üç yıl süre ile sürdürülmüştür. Kırşehir ilinden toplanan ve tanımlaması gerçekleştirilen 31 adet yerel mercimek genotipi bu çalışmanın materyalini oluşturmuştur. Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre üç tekrarlamalı olarak kurulan çalışmada incelenen değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler ile değişkenlere ait varyanslar ve kalıtım dereceleri ortaya konulmuştur. Çalışma sonucunda bitkide bakla sayısı ile bitkide tane sayısı karakterlerinin kalıtım derecesi değerleri bakımından önde geldiği görülmüş olup bu karakterlerin aynı zamanda fenotipik, genotipik ve genotip x yıl etkileşim varyanslarına ait değişim katkılarının da yüksek olduğu ortaya konulmuştur. Buna göre yerel mercimek genotiplerinin ıslah programlarında daha başarılı bir şekilde değerlendirilebilmeleri için bu karakterler üzerinde özellikle durulması yararlı olacaktır. Anahtar kelimeler: Mercimek, genotip, karakter, varyans, kalıtım derecesi. Abstract This study was carried out for three years in Ahi Evran University Agricultural Research and Application area in order to determine the priority characteristics required for the breeding of local lentil (Lens culinaris Medik) genotypes and to determine the inheritance and genetic progress values of the traits. Material of this study consisted of 31 local lentil genotypes collected from Kırşehir province and identified. Descriptive statistics of the studied variables and variance and heritability of the variables were revealed in the study which was established in a randomized block design with three replications. As a result of the study, it was found that the number of pods per plant and number of grains per plant were leading in terms of heritability values and it was found that the contribution of change of phenotypic, genotypic and genotype x year interaction variants was high. Accordingly, local lentil genotypes can be evaluated more successfully in breeding programs, it will be useful to emphasize these characters in particular.
Article
Full-text available
Yerel mercimek (Lens culinaris Medik) genotiplerinin ıslahı için gerekli olan öncelikli özelliklerin belirlenmesi ve özelliklere ait kalıtım dereceleri ile genetik ilerleme değerlerinin ortaya konulması amacıyla yürütülen bu çalışma Ahi Evran Üniversitesinin Tarımsal Araştırma ve Uygulama arazisinde üç yıl süre ile sürdürülmüştür. Kırşehir ilinden toplanan ve tanımlaması gerçekleştirilen 31 adet yerel mercimek genotipi bu çalışmanın materyalini oluşturmuştur. Tesadüf Blokları Deneme Desenine göre üç tekrarlamalı olarak kurulan çalışmada incelenen değişkenlere ait tanımlayıcı istatistikler ile değişkenlere ait varyanslar ve kalıtım dereceleri ortaya konulmuştur. Çalışma sonucunda bitkide bakla sayısı ile bitkide tane sayısı karakterlerinin kalıtım derecesi değerleri bakımından önde geldiği görülmüş olup bu karakterlerin aynı zamanda fenotipik, genotipik ve genotip x yıl etkileşim varyanslarına ait değişim katkılarının da yüksek olduğu ortaya konulmuştur. Buna göre yerel mercimek genotiplerinin ıslah programlarında daha başarılı bir şekilde değerlendirilebilmeleri için bu karakterler üzerinde özellikle durulması yararlı olacaktır.
Article
Full-text available
Abstract: Neurodegenerative diseases such as Alzheimer disease and Parkinson disease are among the deadly disorders affecting the elderly population. Unfortunately, effective treatments and medications are still needed to combat these diseases. The ethanol extracts of the raw peeled acorns and acorn coffees from Quercus coccifera prepared by two different methods (boiled-roasted ground and roasted ground) were tested against acetylcholinesterase (AChE), butyrylcholinesterase (BChE), and tyrosinase (TYR), the enzymes associated with neurodegeneration. The acorns used in the present study were harvested from wild Quercus coccifera L. trees in Kilis Province, located in the Eastern Mediterranean region of Turkey in November 2016. Cholinesterase (ChE) and TYR inhibitory activity of the ethanol extracts prepared from raw material and two coffee samples were screened using an ELISA microtiter assay at 2 mg/mL stock concentration. Antioxidant effects of the extracts were also tested for their scavenging activity against DPPH, while total phenol and flavonoid quantities of the extracts were determined spectrophotometrically. Our results indicated that all of the extracts had notable AChE and BChE inhibition, while they were inactive against TYR. The most active extract against ChEs was prepared from the raw material, which led to 65.94 ± 3.59% and 85.04 ± 3.83% inhibition against AChE and BChE, respectively. Our data indicate that the fruit extract from Quercus coccifera is a source of promising ChE inhibitors and deserves future study. Key words: Alzheimer disease, cholinesterase inhibition, neurodegeneration, Quercus coccifera
Article
Full-text available
Son yillarda tarim alanlarinda kimyasal insektisitlerin yaygin kullanimina bagli olarak hastalik ve zararli turlerde ortaya cikan dayaniklilik, cevre kirliligi, kalinti ve benzeri sorunlar bitki koruma calismalarinda cesitli alternatif yontem ve insektisitlerin aranmasini zorunlu hale getirmistir. Bitkilerden elde edilen ve spesifik olan bitkisel insektisitler dogada bulunmalari nedeni ile dogada ek toksik madde yaymamakta, kisa zamanda dekompoze olarak cevre kirliliklerine yol acmamakta, urunler uzerinde kalinti olusturmamaktadir. Bu avantajlardan dolayi uzun yillardir zararlilarla mucadelede kullanilan bitkisel insektisitlere son yillarda yenileri eklenmis olup, arastirmalar devam etmektedir. Ozellikle entegre mucadele ve organik tarim anlayisinin gelistigi son yirmi yilda cesitli bitkisel kokenli sekonder bilesikler tarim alanlarinda kullanilmaktadir. Bu calismada insektisit aktivite gosteren bitkisel sekonder metabolitler, ucucu yaglar ve etki mekanizmalari hakkinda bilgiler derlenmistir.
Article
Full-text available
Turkey is one of the centers of origin for wheat which grows on 8.5 million ha and annually produces 20-24 million tons. Though modern varieties have been widely grown in most areas, some Wheat Land Races (WLR) are being planted in some niche locations, especially in remote and mountainous areas mainly for home consumption with limited marketing. It is a reality that WLR are no longer preferred by most producers because of the higher yield potential of modern wheat varieties. In fact, cultivation areas and production of WLR decreased dramatically which might lead to the loss of or even extinction of WLR. In this study, Ministry of Food Agriculture and Livestock (MFAL) researchers with ICARDA and CIMMYT scientists created a project to determine the current status of WLR compared to the national level in 2009. With contribution from FAO in 2012 and 2013, the project was finalized in 2014 and in total, 1873 questionnaire forms were completed with 1661 WLR producers via face to face interviews in 65 provinces of Turkey. Research areas were determined by using the “Purposive Sampling Method” by means of pre-interviews with different institutions. The results show that not only are agronomic characters affecting production process decision making but so are other factors like socio-economic, geographical and farm characteristics which are also affecting the household decision on maintaining the WLR production in Turkey. The farmers who are growing only WLR are allocating 40.43% of their land to the WLR and 16.73% of farmers are growing both WLR and modern wheat varieties (MWV). Farmers are producing WLR in general highland areas (more than 1,200 m) and the market places for these farmers is further than the other farmer’s settlements.
Article
Full-text available
The aim of this work was to study the effects of methanol extracts of ten plant species used in traditional medicine in Morocco (Peganum harmala, Ajuga iva, Rosmarinus officinalis, Lavandula stoechas, Lavandula dentata, Cistus ladanifer, Cistus salviaefolius, Cistus monspeliensis, Centaurium erythraea and Launaea arborescens) on Plodia interpunctella Hubner (Lepidoptera: Pyralidae) larvae. Firstly, we studied the effects of the ingestion of these extracts at 500 ppm on post-embryonic development parameters. Most plant extracts provoked a notable decrease of larval weight 8 days after treatment (up to 33% weight loss with C. erythraea) and caused significant alterations on pupation (ranging from 5% to 85%) and adult emergence (below 2.5% with R. officinalis, C. erythraea and A. iva). The plant extracts that showed strongest effects on post-embryonic development were selected to test their effects on the following physiological parameters: larval reserve substances (at 500 ppm); and midgut activities of hydrolytic and detoxification enzymes (at 500, 750 and 1,000 ppm). All treatments provoked a significant reduction of protein and carbon hydrate larval contents, the inhibition of proteases and alpha-amylase activities in a dose depended manner, and the induction of glutathione S-transferase and esterase (using MtB as substrate) activities, whereas the activity of cytochrome P450 monooxygenases and esterases (using 1-NA as substrate) increase or decrease depending on the extract concentration and the plant analyzed.
Article
Full-text available
The sixth check-list of the series entitled "Check-list of Additional taxa to the Flora of Turkey" comprises a total of 228 taxa based on the data given in 140 papers published the period between January 2011-November 2013. Additionally taxa which have not been recorded neither in the 11 volumes of the Flora of Turkey nor in the five previously published supplementary check-lists. With this paper the following are added to the Turkish flora. 186 taxa new to science and 42 taxa new record.
Article
Full-text available
Two-spotted mite, Tetranychus urticae Koch (Arac.: Tetranychidae), is an economic pest worldwide including Turkey, causing serious damage to vegetables, flowers, and fruit crops. In recent years, broad-spectrum insecticides/miticides have been used to control this pest in Turkey. Control is difficult mainly due to resistance to conventional pesticides. This study was conducted to determine efficacy of pesticides extracted from five different plants [i.e., Allium sativum L. (Amaryllidaceae), Rhododendron luteum S. (Ericaceae), Helichrysum arenarium L. (Asteraceae), Veratrum album L. (Liliaceae), and Tanacetum parthenium L. (Asteraceae)] against this mite. Bioassays were tested by two different methods to determine the effects of varying concentrations. Experiments were performed using 3 cm diameter leaf disk from unsprayed bean plants (Phaseolus vulgaris L.). In addition, the effects of the extracts on reproduction and oviposition were investigated. The extract yielded high mortality. In the lowest-concentration bioassays, the adult mites laid lower numbers of eggs compared to the untreated control. No ovicidal effect was observed.
Article
Ethanol extracts of five plants materials i.e. chervil (Anthriscus cerefolium), bay (Laurus nobilis), sage (Salvia officinalis), fennel (Foeniculum vulgare) and rosemary (Rosmarinus officinalis) against wheat granary weevil, Sitophilus granarius L. were tested to determine their insecticidal properties. The results revealed that all of the tested materials with some variations had repellent and lethal effects against the pest as compared with the untreated check. Considering the % mortality of the insect as a main index, rosemary proved to be the most effective of these five plant materials, showed 60.5 % mortality, followed by sage (46.6 %) and chervil (31.4 %), while bay (19.2 %) was found less effective followed by fennel (26.4 %).