Content uploaded by Nesrin Duman
Author content
All content in this area was uploaded by Nesrin Duman on Jun 20, 2018
Content may be subject to copyright.
A preview of the PDF is not available
Peri Masalları ve Çizgi Animasyon Filmlerindeki Zihin Durumlarının İncelenmesi (Investigating Mental State Terms in Fairy Tales and Animation Movies)
Abstract
Mentalization can be defined as "keeping one’s own state, desires, and goals in mind as one addresses one’s own experience; and keeping another’s state, desires, and goals in mind, as one interprets his or her behavior”. In recent years, the importance of the mentalization term is emphasized in bullying-aggression studies, therapy and intervention programs, affect regulation, and personality disorders, especially borderline personality disorders. Having an affect on imagination, fairy tales which are used in parent-child interaction are the perfect starting point for mentalization. From this point, fifteen fairy tales from both eastern and western cultures have been investigated in order to assess their mentalization contribution. However, nowadays technological developments have caused changes in sociocultural lives. These changes have led to the replacement of fairy tale books with animation movies. With new and readily available animation technology, children are watching animation movies rather than having stories read to them. For that reason, animation movies are accepted as the postmodern versions of fairy tales and are included in this study. Fifteen most popular animation movies worldwide were picked for the third group. The mental state terms in the texts of animation movies and fairy tales were coded by CS-MST coding system into five main categories, and three groups' results were compared. In conclusion, fairy tales are found to have more mentalization contribution compared to animation movies, and are seen to be precious tools to be used in the improvement of the capacity of mentalization
... Mentalizasyon, "kişinin kendisindeki ve başkalarındaki inançlar, niyetler, duygular, motivasyonlar gibi duygusal ve düşünsel süreçleri kavrayabilme, bunları birbiriyle ilişkilendirebilme ve buna göre davranabilme becerisi" olarak tanımlanmaktadır (akt. Duman ve Oral, 2018). Hughes ve Dunn (1998) "insanların zihin durumlarını anlamanın günlük sosyal ilişkiler için elzem olduğu"nu belirtmektedir. ...
... (2000) yapılan çalışmalar sonucunda; 2-6 yaş arası çocukluk döneminin diğer insanların ruhsal durumlarını anlamada büyük adımların atıldığı bir süreç olduğu görülmüştür (akt. Duman ve Oral, 2018). ...
... Balıkçı et al. (2017) showed that mothers of schizophrenia patients performed significantly worse in the Reading the Mind in the Eyes Test and had lower mentalization capacity. Using the Coding System for Mental State Talk in Narratives, Duman and Oral (2018) have demonstrated that tales contribute to the mentalization ability more than animated films and consequently that they are helpful for improved mentalization. ...
Objective:
This study, aims to translate the Mentalization Scale (MentS) into Turkish and investigate the reliability and validity of the Turkish version.
Method:
The participants, consisting of 615 (310 female and 305 male) Turkish speaking adults, were asked to complete the MentS and the Emotional Intelligence Feature Scale-Short Form (EIFS) and the Borderline Personality Inventory (BPI).
Results:
The factor structure of the scale was investigated by exploratory and confirmatory factor analysis. Similar with the original scale, findings demonstrated a three-factor structure, namely, 'the self,' 'others' and 'motivation'. Corrected total score correlations for each item were between 0.28 and 0.52. The MentS score showed positive correlations with the EIFS score (r=0.49; p<0.001); and negative correlations with the BPI score (r=-0.37; p<0.001). Cronbach's alpha internal consistency coefficient was calculated as 0.84 for the total score, 0.78, 0.80, and 0.79 for MentS-S, MentS-O, and MentS-M, respectively.
Conclusion:
The findings show that the 25-item MentS Turkish form has sufficient psychometric properties. Our data supports the use of the Turkish version of MentS in future studies for assessment of mentalization capacity.
... Verilerin analizi için öncelikle ilgili veri setinin normal dağılım gösterip göstermediğinin tespiti yapılmıştır. Birçok paket programda yer alan en popüler normal dağılıma uygunluk testleri (Duman, 2018:79;Duman ve Oral, 2018). Yapılan analizlerde veri setinin basıklık-çarpıklık değerlerinin normal dağılım aralığında olmadığı (±1,5) anlaşılarak analizler için non-parametrik testler kullanılmıştır. ...
Bu araştırma kırsal ve kentsel bölgede yaşayan bireylerin çocuk evliliklere yönelik tutumlarının
incelenmesini amaçlamaktadır. Bu amaçla yaşları 18-60 yaş arası değişen 78 katılımcıya Kız
Çocuk Evliliklerine Yönelik Tutum Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma sonucunda katılımcıları
çocuk evliliklere yönelik desteklemeyen tutumlarının olduğu, bu yaklaşımın kırsal ve kentsel
bölgede yaşayan bireylerde anlamlı düzeyde farklılaşma göstermediği ortaya konulmuştur.
Ölçek puanları sosyo-demografik değişkenlere göre incelendiğinde sadece yaş ve gelir
değişken gruplarında ölçek puanlarının anlamlı düzeyde farklılaştığı tespit edilmiştir.
Farklılaşmanın yönü incelendiğinde kırsal bölgede yaşayan düşük gelir seviyesine sahip
kişilerin yüksek gelir seviyesine sahip bireylere göre anlamlı düzeyde daha fazla çocuk
evlilikleri destekleyici tutumlarının olduğu görülmüştür. Yaş grupları incelendiğinde ise kentte
19-29 yaş grubu ile 30-39 yaş grupları arasında anlamlı farklılaşma tespit edilmiştir. 30-39 yaş
grubunun 19-29 yaş grubuna göre çocuk evliliklere yönelik daha fazla destekleyici tutumlarının
olduğu görülmüştür. Kırsal bölgede ise 30-39 yaş grubu ile 50-59 yaş grubu arasında anlamlı
farklılaşma tespit edilmiştir. 50-59 yaş grubunun 30-39 yaş grubuna göre çocuk evliliklere
yönelik daha yüksek destekleyici tutumlarının olduğu görülmüştür. Çalışmanın çocuk
evliliklere yönelik güncel ve kapsamlı araştırmalara kaynak niteliğinden olması
hedeflenmektedir.
... Mentalizasyon, "insan davranışlarını niyetsel zihin durumları (ihtiyaçlar, arzular, duygular, inançlar, hedefler, amaçlar ve nedenler vb.) açısından algılamamıza ve yorumlamamıza imkân veren hayali bir zihinsel faaliyet" olarak tanımlanmaktadır (Şekil 1) (akt. Bateman ve Fonagy, 2012:4;Duman & Oral, 2018). ...
Dünya Sağlık Örgütü'ne göre ölüm ve sakatlanmalarda önemli bir sebep olan şiddet, uluslararası bir toplum sağlığı problemidir. Şiddeti ve toplumsal çerçevede bakıldığında şiddetin sonucu olan suçlu davranışı önlemede, bu davranışa neyin öncülük ettiğini belirlemek önemlidir. İnsanların neden suç işlediği ve suçlu davranışın nasıl önleneceği, dünya genelinde birçok çalışmanın yapılmasına ve fazla sayıda teorilerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Mentalizasyon da, şiddet ve saldırganlık üzerine ileri sürülen nedenlerden önemli bir tanesidir. Mentalizasyon, yaşamımızı idame etmede, psikolojik sağlığımızda ve sosyal bir varlık olan insanın, diğer insanlarla bir arada yaşayabilmesinde, insan ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesinde çok önemli bir yerde durmaktadır. Bu kavram son dönemlerde saldırganlık ve şiddet üzerine yapılan çalışmalarda, duygudurum düzenlemesi konusundaki araştırmalarda, kişilik bozukluklarının sağaltımında mentalizasyon destekli müdahale ve terapi programlarının oluşturulmasında önemle vurgulanmaktadır. Bu derleme çalışmasında mentalizasyonun psikopatoloji, duygudurum düzenleme, saldırganlık ve şiddet davranışındaki yeri ve rolünün incelenmesi amaçlanmıştır. Anahtar Kelimeler: Mentalizasyon, psikopatoloji, duygudurum düzenleme, saldırganlık, şiddet.
According to the World Health Organization (WHO), violence, an important reason of death and injury, is an international public health problem. It is important to explore what leads to violent behaviors in order to prevent violence and crime. Reasons of committing crime and prevention of criminal behavior have inspired several studies around the world and the emergence of a large number of theories. Mentalization is the one of the most important concepts which is asserted to explain violence and aggression. Mentalization takes a crucial place in psychological wellbeing and social existence, in regard of living with other people and maintaining healthy interpersonal relationships. In recent years, many researches on aggression and violence, emotion regulation, mentalization-based intervention and therapy programs in the treatment of personality disorders took attention to the importance of mentalization. In this review, it is aimed to examine the role and importance of mentalization in terms of relationship among psychopathology, emotion regulation, aggression and violent behavior.
Araştırma; üniversite öğrencilerinin mental iyi oluşları ile psikolojik dayanıklılıkları arasındaki ilişkiyi bazı demografik değişkenlere göre incelemeyi temel almıştır. Bu amaçla yaşları 18-24 arası değişen 57 üniversite öğrencisine Psikolojik Dayanıklılık Ölçeği” ve “Warwick-Edinburgh Mental İyi Oluş Ölçeği” uygulanmıştır. Demografik bilgilerin tespiti için ayrıca “Kişisel Bilgi Formu” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin mental iyi oluşlarının (51.85±9.99 puan ile) ve psikolojik dayanıklılıklarının “iyi” düzeyde olduğu görülmüştür. Mental iyi oluş ve psikolojik dayanıklılık ölçeğinden elde edilen puanların cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı tespit edilmiştir. Öğrencilerin mental iyi oluşları ve psikolojik dayanıklılıkları arasındaki ilişki incelendiğinde; Psikolojik Dayanıklılık Ölçeğinin ‘’sosyal kaynaklar’’ alt başlığının mental iyi oluş ile negatif yönlü, düşük şiddetli ve anlamlı bir korelasyonel ilişki içerisinde olduğu görülmüştür. Diğer alt ölçeklerle mental iyi oluş arasında anlamlı bir korelasyonel ilişki görülmemiştir
OZET Bireyin en önemli ihtiyaçları arasında olan gece uykusu, bütün yaşlarda sağlık ile nitelikli yaşamın önemli etkilerinden kabul edilmektedir. Uyku niceliksel ve niteliksel bakımdan "kaliteli" ya da "iyi" olmadığında duygusal değişkenlikler, dikkat ve hafıza bozuklukları, ileri boyutlarda ise halüsinasyon ve sanrılara sebep olmakta; standart çalışma verimi düşmektedir. Üniversiteye devam eden öğrencilerin uyku durumuna bakıldığında, öğrencilerin eksik uyuduğuna dair genel bir inanış bulunmaktadır. Özellikle uyku kalitesinin son yıllarda bozulduğuna ilişkin bulgular dikkat çekmeye başlamıştır. Bu araştırma üniversite öğrencilerinin uyku kalite düzeylerini incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaçla yaşları 18-24 arası değişen Psikoloji Bölümü'nde okuyan 48 üniversite öğrencisine "Pittsburgh Uyku Ölçeği" ve Kişisel Bilgi Formu uygulanmıştır. Araştırma sonuçlarında öğrencilerin "kötü" uyku kalitesinde uyku uyudukları ortaya konulmuştur. Bulgular öğrencilerin en sık 02:00'de uyuduklarını, sabah ise 10:00'da uyandıklarını göstermiştir. Öğrencilerin en sık (%16,7) 7 saat uyku uyudukları görülmüştür. Öğrencilerin uyku süreleri ortalamaları incelendiğinde öğrencilerin ortalama 8,06±1,55 saat uyudukları anlaşılmıştır. İndekste yer alan oda arkadaşı veya eş/partnerden alınan yanıtlar incelendiğinde öğrencilerin en sık olarak uyurken bacaklarda seğirme veya sıçrama davranışlarının olduğunu görülmüştür. Araştırma sonuçlarının gençler arasında uyku kalitesine dair farkındalığın arttırılmasına yardımcı olması, öğrencilerin kaliteli uyku uyumaları hususunda bilgilenmeleri esas alınmıştır. Bu bilgiler ışığında hedef,
Atatürk, 1. Dünya Savaşı sonrası, Türk ulusunun bağımsızlığı adına milleti
için büyük mücadeleler vermiş, Türkiye Cumhuriyeti devletini kurmuş ve
devletin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi için birçok alanda
reformlar yapmış eşsiz bir liderdir. Atatürk, Cumhuriyet’i kurmasının
ardından bu sistemin korunması ve gözetiminde gençlere önemli görev ve
sorumluluklar vermiştir. Bu nedenle Cumhuriyet’in geleceğinde yeni neslin
özellikle gençlerin önemli bir yeri bulunmaktadır. Araştırma bu noktadan
hareket alarak, gençliğin Atatürk’ün düşünce sistemini ve yaptıklarını
kavrama düzeyinin ne olduğu üzerine yoğunlaşmıştır. Zira Atatürk’ün ne
yaptığını bilmeyen, temel ilkelere uygun olarak yapılan reformları
özümseyemeyen ve Atatürkçü düşünce sistemini kavrayamayan bireyler
geçmişi, şimdiyi ve geleceği düzgün şekilde anlaması beklenemez. Bunlar
devletin ve milletin hayatta kalması için önemlidir ve yeni kuşaklara
öğretilmelidir. Bu araştırmada üniversite öğrencilerinin Atatürk’ün
yaptıklarına, düşüncelerine bakış açısı ve Atatürk’ün kişiliğinin üniversite
öğrencileri üzerindeki etkisi incelenmiştir. Bunun için yaşları 18-24 arası
değişen 45 üniversite öğrencisine Dönmez ve Hamarat (2014) tarafından
geliştirilen “Atatürk Algısı Ölçeği” uygulanmıştır. Araştırma sonucuna göre
üniversite öğrencilerinin Atatürk algısı ortalama 125,71±20,12 puan ile
yüksek düzeydedir. Atatürk’ü, reformlarını ve düşüncelerini algılayış
cinsiyete ve gelir düzeyine göre anlamlı düzeyde farklılaşmamıştır.
Çalışmanın bundan sonra gençler üzerinde yapılacak araştırmalara kaynak
niteliğinde olması hedeflenmektedir.
ÖZ: Partner ilişkilerinde fiziksel ve psikolojik saldırganlığa başvurma oranları ortalama olarak %30-40 ile %70-80 arasında değişmektedir. Fiziksel ve psikolojik saldırganlığa yönelik tutumlar, partner şiddetini önleyici ve iyileştirici türdeki programlarda üzerinde en çok durulan değişkenlerdir. Bu araştırma üniversite öğrencilerinin partner ilişkilerindeki şiddet algılarını ve şiddete yönelik tutumlarının bazı demografik değişkenlere göre incelemeyi esas almıştır. Bu amaçla yaşları 18 ile 24 arasında değişen 64 üniversite öğrencisine "Yakın İlişkilerde Şiddete Yönelik Tutum Ölçeği-Gözden Geçirilmiş Formu" uygulanmıştır. Araştırma sonucunda öğrencilerin partner ilişkilerindeki şiddete yönelik kabul görmeyen bir tutuma sahip olduğu görülmüştür. Ölçeğin şiddet, kontrol ve istismar alt başlıkları incelendiğinde; fiziksel şiddetin en kabul edilemez davranış olduğu; psikolojik şiddete ilişkin tutumun (kontrol) orta sınırda, istismarın düşük-orta sınırda olduğu görülmüştür. Cinsiyet, yaş, gelir durumu, anne ile ilişki, baba ile ilişki, ebeveynlerin birbiriyle ilişki durumuna göre partner ilişkilerindeki şiddet algıları ve şiddete yönelik tutumların anlamlı farklılaşma göstermediği tespit edilmiştir. Araştırmanın bundan sonraki partner şiddeti alanında yapılacak çalışmalara kaynak niteliğinde olması hedeflenmektedir. Anahtar Kelimeler: Yakın ilişki, şiddet, yetişkin, eş, partner, flört.
ABSTRACT: The average rates of physical and psychological aggression in partner relationships vary between 30-40% and 70-80%. Attitudes towards physical and psychological aggression are the most emphasized variables in programs that prevent and improve partner violence. This research is based on the analysis of university students' perceptions of violence and their attitudes towards violence according to some demographic variables. For this purpose, 64 university students whose ages ranged from 18 to 24 were subjected to the Intimate Partner Violence Attitude Scale. As a result of the research, it was seen that students have an unacceptable attitude towards violence in partner relations. When the subtitles of violence, control and abuse of the scale were examined; that physical violence is the most unacceptable behavior; psychological violence attitude (control) was found to be in the middle level and abuse was in the low-medium level. Gender, age, income, relationship with the mother, relationship with the father, the perception of violence in the partner relationships and attitudes towards violence did not differ significantly according to the relationship status of the parents. The research is aimed to be a source for future studies on partner violence.
Siber zorbalık günümüzde özellikle ergen yaş gruplarında dikkat çeken bir olgudur. Bu nedenle son yıllarda literatürde siber zorbalığı ele alan çalışmalar sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde de bu konu başat bir çalışma alanı haline gelmekle birlikte siber zorbalığa duyarlılığı büyük bir çalışma grubu ile inceleyen çok az araştırma yapılmıştır. Bu araştırmanın temel amacı, siber zorbalık duyarlılık düzeyinin ortaokul ve lise öğrencilerindeki durumunu bazı demografik değişkenler açısından incelemektir. Araştırma İstanbul Kadıköy'deki ortaokul ve liselerde yapılmıştır. Araştırmaya 1752 öğrenci katılmıştır. Çalışmada demografik bilgiler için oluşturulan Kişisel Bilgi Formu ile birlikte Siber Zorbalığa Duyarlılık Ölçeği kullanılmıştır. Araştırmada öğrencilerin demografik bilgilerinin, aile yapısının ve teknoloji kullanımının, siber zorbalığa duyarlılık ile ilişkisi incelenmiştir. Araştırma sonucunda siber zorbalığa duyarlılığın cinsiyete, ebeveyn eğitim düzeyine, internet denetiminin varlığına, internete giriş amacına, günlük internet kullanım süresine ve öğrencilerin kişisel cep telefonuna sahip oluşuna göre anlamlı düzeyde farklılaştığı ortaya konulmuştur. Çalışma kızların erkeklere göre siber zorbalığa duyarlılıklarının daha yüksek olduğunu; 6. sınıf öğrencilerinin 11. sınıf öğrencilerine göre daha yüksek duyarlılığa sahip olduğunu; internete giriş denetimin olması halinde duyarlılığın arttığını; internette geçirilen sürenin az olduğu durumlarda duyarlılığın yüksek olduğunu; kişisel cep telefonuna sahip olan öğrencilerin siber zorbalığa daha duyarlı olduklarını göstermiştir. Araştırma çocuk ve ergenlerin siber zorbalığa duyarlılık düzeyini görebilmek ve siber zorbalık ile ilişkilendirilen diğer etmenleri anlamak, çevrimiçi dünyadaki siber zorbalık davranışlarını tanıma ve önleme çalışmaları açısından önem taşımaktadır.
Anahtar sözcükler: Siber zorbalık, duyarlılık, internet, teknoloji, zorbalık.
Abstract: Cyber bullying is a phenomenon that attracts attention especially in adolescent age groups. Therefore, in recent years, studies focused on cyber bullying has become one of the top research topics in the literature. Although this issue has become a major field of study in our country, very little research has been conducted to examine cyber bullying sensitivity with wide sample. The main purpose of this study is to investigate the status of cyber bullying sensitivity in middle and high school students in terms of some demographic variables. The research was conducted in secondary and high schools in Kadikoy, Istanbul. 1752 students participated in the study. In the study, a Personal Information Formprepared for gathering demographic information and Cyber Bullying Sensitivity Scale were used. In this study, the relationship between the sensitivity to cyberbullying of students and their demographic information, family structure and technology usage were investigated. Results revealed that sensitivity to cyberbullying was significantly different according to gender, education level of parents, presence of internet control, the purpose of internet access, length of daily internet usage and owning a personal mobile phone. Results of the study showed that girls demonstrated more sensitivity to cyberbullying than males; 6 th grade students have higher sensitivity than 11 th grade students; students illustrated increased sensitivity when there is parental control of internet access. Students who spent less time on the internet showed more cyberbullying sensitivity. Students who have personal cell phones have shown that they are more sensitive to cyberbullying. The research is important for children and adolescents to see the level of sensitivity to cyber bullying and to understand other factors associated with cyber bullying, to recognize and prevent cyber bullying behaviors in the online world.
Parents’ ability to recognize children’s mental states and use mental state language in their interactions are associated with children’s mentalization, affect regulation, and symbolization in play. However, the relations among these constructs have not been investigated in school-age children with behavioral problems. This study examined the association between 53 Turkish mother-child and 40 father-child dyads’ mental state talk, children’s play characteristics, and behavioral problems at the beginning of psychotherapy. Results indicated that parents’ and children’s play-related mental state talk was associated with children’s interactive role-play, and mothers’ mental state talk was associated with children’s affect regulation in play. Moreover, mental state talk through pretend play was linked with fewer internalizing symptoms; yet a direct focus on children’s mental states out-of-pretend play was correlated with more behavioral problems, highlighting the multidimensional nature of the mentalization construct. These results are discussed taking into account the socio-cultural variations of the Turkish culture highlighting the unique characteristics of the parent-child play in context. The clinical implications point to the importance of parental and child mentalization within pretend play, that provide opportunities for affect processing, which could promote symptomatic improvement.
Literature has shown the importance of mentalizing techniques in symptom remission and emotional understanding; however, no study to date has looked at the dynamic relations between mental state talk and affect regulation in the psychotherapy process. From a psychodynamic perspective, the emergence of the child’s capacity to regulate affect through the therapist’s reflection on the child’s mental states is a core aspect of treatment. In an empirical investigation of 2 single cases with separation anxiety disorder, who were treated in long-term psychodynamic play therapy informed with mentalization principles, the effect of therapists’ and children’s use of mental state talk on children’s subsequent capacity to regulate affect in play was assessed. One case was a positive outcome case, whereas the other did not show symptomatic improvement at the end of treatment. Children’s and therapists’ utterances in the sessions were coded using the Coding System for Mental State Talk in Narratives, and children’s play was coded by Children’s Play Therapy Instrument, which generated an index of children’s “affect regulation.” Time-series Granger Causality tests showed that even though both therapists’ use of mental state talk significantly predicted children’s subsequent affect regulation, the association between child’s mental state talk and affect regulation was only supported for the child who showed clinically significant symptom reduction. This study provided preliminary support that mental state talk in psychodynamic psychotherapy facilitates emotion regulation in play.
Although the field of emotion regulation in children and adolescents is growing, there is need for age-adjusted measures that assess a large variety of strategies. An interesting instrument in this respect is the FEEL-KJ because it measures 7 adaptive and 5 maladaptive emotion regulation strategies in response to three different emotions. However, the FEEL-KJ has not yet been validated extensively. Therefore, the current study aims to test the internal structure and validity of the FEEL-KJ in a large sample of Dutch-speaking Belgian children and adolescents (N = 1102, 8–18 years old). The investigation of the internal structure confirms earlier reports of a two-factor structure with Adaptive and Maladaptive Emotion Regulation as overarching categories. However, it also suggests that the two-factor model is more complex than what was previously assumed. The evaluation of the FEEL-KJ validity furthermore provides evidence for its construct and external validity. In sum, the current study confirms that the FEEL-KJ is a valuable and reliable measure of emotion regulation strategies in children and adolescents.
Fairy tales were not initially intended for children. “Originally told at fireside gatherings or in spinning circles by adults to adult audiences,” as Maria Tatar points out, “fairy tales joined the canon of children’s literature (which is itself of recent vintage) only in the last two to three centuries.”
This study examined the validity of the Child Reflective Functioning Scale (CRFS: Ensink,
Target, & Oandason, 2013, Child reflective functioning scale scoring manual: for application to
the Child Attachment Interview. London, UK: Anna Freud Centre – University College
London), a measure designed to assess reflective functioning (RF) or mentalization during
middle childhood. Participants were 94 mother–child dyads divided into two subgroups;
46 dyads where children had histories of intrafamilial (n = 22 dyads) or extrafamilial
(n = 24 dyads) sexual abuse, and a community control group composed of 48 mother–
child dyads. RF of children and their mothers was assessed using videotaped and
transcribed data gathered using the Child Attachment Interview and the Parent
Development Interview (PDI: Slade, Aber, Bresi, Berger, & Kaplan, 2004, The parent
development interview-Revised. New York, NY: The City University of New York). The
findings indicate that the CRFS proved reliable, with excellent intraclass correlation
coefficients for general RF, as well as RF regarding self and others. Significant differences in
RF were found between sexually abused children and the control group, and also between
children who had experienced intrafamilial and extrafamilial sexual abuse. This provides
support for the discriminant validity of the CRFS. Furthermore, maternal RF was
associated with child RF. Both abuse and maternal RF made significant contributions to
predicting children’s RF regarding themselves, but child sexual abuse was the only variable
that made a significant contribution to explaining variance in children’s RF regarding
others.
To determine whether child maltreatment has a long-term impact on emotion processing abilities in adulthood and whether IQ, psychopathology, or psychopathy mediate the relationship between childhood maltreatment and emotion processing in adulthood. Using a prospective cohort design, children (ages 0-11) with documented cases of abuse and neglect during 1967-1971 were matched with non-maltreated children and followed up into adulthood. Potential mediators (IQ, Post-Traumatic Stress [PTSD], Generalized Anxiety [GAD], Dysthymia, and Major Depressive [MDD] Disorders, and psychopathy) were assessed in young adulthood with standardized assessment techniques. In middle adulthood (Mage=47), the International Affective Picture System was used to measure emotion processing. Structural equation modeling was used to test mediation models. Individuals with a history of childhood maltreatment were less accurate in emotion processing overall and in processing positive and neutral pictures than matched controls. Childhood physical abuse predicted less accuracy in neutral pictures and childhood sexual abuse and neglect predicted less accuracy in recognizing positive pictures. MDD, GAD, and IQ predicted overall picture recognition accuracy. However, of the mediators examined, only IQ acted to mediate the relationship between child maltreatment and emotion processing deficits. Although research has focused on emotion processing in maltreated children, these new findings show an impact child abuse and neglect on emotion processing in middle adulthood. Research and interventions aimed at improving emotional processing deficiencies in abused and neglected children should consider the role of IQ.
In their 2004 article, J. R. Allen, Bennett, and Kearns invited us to carry on their exploration of “thinking psychologically.” In this article, the author does so by offering further reflections about mentalization, a quality that psychotherapists seek to develop in most of their patients. The article explores meanings of this term, sums up current hypotheses about the way it develops, and draws parallels with some transactional analysis concepts. Material from the novel The Stranger by Albert Camus (1942/1988) is used to illustrate the impact of impaired mentalizing.