Tarihte “adalar”, genellikle, topografik yapıları nedeniyle “sürgün” mekanları olarak kullanılmışlardır. Kıbrıs adası da bu talihten kaçınamamış; 1755'de Sultan Üçüncü Osman Han tarafından sadrâzamlık makamına getirilen Hekimoğlu Ali Paşa’nın, bu görevden azlolunarak Kıbrıs’a sürülmesi; 1769 yılında Kırım Hanlarından Devlet Giray Han’ın, 1768-1774 tarihlerinde gerçekleşen Osmanlı-Rus Harbinde,
... [Show full abstract] Hotin Kalesi’nin düşmesi ve Rusların Tuna ırmağını geçmesi ile sonuçlanan askeri başarısızlığı nedeniyle Hanlıktan alınarak yine Kıbrıs’a sürülmesi; 1873’de, “Vatan Yahut Silistre” adlı oyunu tiyatroda oynanırken fazla ilgi görmesinden ve hürriyet, vatan ve İttihad-ı İslam hakkındaki yazılarından dolayı Namık Kemal’in Kıbrıs’a sürülen bir diğer önemli isim olması tarihe geçmiş bazı sürgün vakalarıdır. Bu olaylardan bir asır sonra ise durum tersine dönmüş; Rum idaresi tarafından 4 yıl boyunca Adaya girmesi yasaklanan Rauf Denktaş, anılarında Kıbrıs’dan uzakta, İstanbul’da geçirdiği bu süreyi, “sürgün” olarak tanımlamıştır.
Ama Kıbrıs denince, Osmanlı tarih yazıcıları, bir konuyu daha ele almadan geçemezler. O da II.Selim tarafından Kıbrıs’ın, “şarapları” için alınıp alınmadığına ilişkin tartışmadır. Bu denli stratejik bir adanın, “konumu” dışındaki bir “üstün özelliği” nedeniyle fethedilmesi yaklaşımı; tarih sayfalarının önemli “renk”lerinden birini oluşturmaktadır. Gerçekten, ünlü İtalyan yazar, Edmondo de Amicis’in, “İstanbul (1874)” eserinde, II.Bayezid’in Kıbrıs şaraplarıyla sarhoş olmasına” işaret edip de, “şarap içmeyi Tanrıya küfür olarak düşünen bir milleti idare eden hanedanın belki de Avrupa hanedanları arasında tarihe en çok sayıda sarhoş kaydettiren hanedan olması tuhaftır” noktasına kadar götüren yargılarını, tarihsel veriler doğrulamakta mıdır? Kıbrıs gerçekten böyle üstün bir “tarih yapıcı ürün”e sahip midir?
Ya, “Kıbrıs adasını düşmandan alırsam Allah rızası için bir cami yaptıracağım” diyen II Selim’in, Kıbrıs’ı fethedince vaadini unutması üzerine; bir gece rüyasında Hz. Muhammed’in kendisine, ''Ey Selim, Sözüne sadık ol, vaadettiğin camiyi buraya yaptıracaksın'' diye parmağı ile Edirne'yi göstermesi üzerine inşa edilen, Selimiye Camii’ne ne demeli?
Oral Sander’in belirttiği gibi, “Kıbrıs’ın Müslümanların eline geçmesinin, Hristiyan dünyasında yarattığı büyük bir üzüntü ve tepki sonucu gerçekleştirilen ve “hilal” ile “haç” arasındaki son büyük deniz savaşı olan, İnebahtı yenilgisi’nin, tüm Avrupa’da bir efsane biçiminde büyüyüp yaşadığı ve savaşa katılmış olan yazar Cervantes’in, Don Quixote adlı kitabında “Hristiyanlar için Türklerin yenilmez olmadığını gösteren en talihli gün” diye değerlendirildiği” hususu da atlanmaması gereken bir tarihi detay.
Elbette böyle bir yenilgiden, “Biz sizden, Kıbrıs’ı alarak, kolunuzu kestik; siz ise donanmamızı mağlup etmekle, sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilen kol yerine gelmez, lakin traş edilmiş sakal daha gür çıkar!” şeklindeki dahiyane vecizi üreten Sokollu Mehmet Paşa’ya, bu esini veren yerin de Kıbrıs olduğu asla unutulamaz.
Bu çalışma, Kıbrıs konusundaki tarih sayfalarından bazı “popüler tarih” ögelerini araştırarak, derlemek amacıyla hazırlanmıştır.