ArticlePDF Available

ENDÜSTRİ DEVRİMİ VE OSMANLI İMPARATORLUĞU: ASKERİ FABRİKALAŞMA ÖRNEĞİ

Authors:

Abstract

Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayileşme hareketleri, Avrupa’dakine benzer bir yapıda oluşmamıştır. Endüstri Devrimi, özünde tarımsal üretimden makine teknolojisine geçişi ifade ederken, bu süreç Osmanlı’da daha farklı alanlarda tezahür etmiştir. Coğrafi sınırları itibariyle geniş bir alana sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, hükümran olunan coğrafyayı kontrol edebilmek askeri ve mali gücün işler ve sağlam bir yapıda olmasıyla mümkün olmuştur. Bu cihetle devlet bünyesinde bulunan fabrika ve imalathaneler daha çok askeri alet yapımında kullanılmak üzere inşa edilmiştir. 18. yüzyılda girişilen savaşlarda alınan mağlubiyetler, artık Osmanlı savaş toplarının yetersiz olduğunu, Avrupalı devletlerin askeri alanda teknikleşmeye gittiğini göz önüne sermiştir. Osmanlı’da ağır sanayi olarak, tersane, tophane, baruthane ve cebehane görülmekte ve bunlar genellikle İstanbul, Selanik, Gelibolu, Bor, İzmir gibi şehirlerde bulunmaktadır. Çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri alanlarda gerçekleşen endüstrileşmenin, Osmanlı ekonomisine ne ölçüde katkı sağladığı dönemin fabrika üretim verileri dikkate alınarak incelenmiştir.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
ENDÜSTRİ DEVRİMİ VE OSMANLI İMPARATORLUĞU:
ASKERİ FABRİKALAŞMA ÖRNEĞİ
Altuğ Murat KÖKTAŞ
1
Ali Gökhan GÖLÇEK
2
Özet
Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayileşme hareketleri, Avrupa’dakine benzer bir yapıda oluşmamıştır.
Endüstri Devrimi, özünde tarımsal üretimden makine teknolojisine geçişi ifade ederken, bu süreç Osmanlı’da
daha farklı alanlarda tezahür etmiştir. Coğrafi sınırları itibariyle geniş bir alana sahip olan Osmanlı
İmparatorluğu’nda, hükümran olunan coğrafyayı kontrol edebilmek askeri ve mali gücün işler ve sağlam bir
yapıda olmasıyla mümkün olmuştur. Bu cihetle devlet bünyesinde bulunan fabrika ve imalathaneler daha çok
askeri alet yapımında kullanılmak üzere inşa edilmiştir. 18. yüzyılda girişilen savaşlarda alınan
mağlubiyetler, artık Osmanlı savaş toplarının yetersiz olduğunu, Avrupalı devletlerin askeri alanda
teknikleşmeye gittiğini göz önüne sermiştir. Osmanlı’da ağır sanayi olarak, tersane, tophane, baruthane ve
cebehane görülmekte ve bunlar genellikle İstanbul, Selanik, Gelibolu, Bor, İzmir gibi şehirlerde
bulunmaktadır. Çalışmada Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri alanlarda gerçekleşen endüstrileşmenin,
Osmanlı ekonomisine ne ölçüde katkı sağladığı dönemin fabrika üretim verileri dikkate alınarak
incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Endüstri Devrimi, Osmanlı İmparatorluğu, Askeri Sanayi
Jel Kodları: B15, B11, H39
INDUSTRIAL REVOLUTION AND OTTOMAN EMPIRE:
EXAMPLE OF MILITARY FACTORY
Abstract
Industrialization movements in the Ottoman Empire that form the subject of study did not occur in a
structure similar to that in Europe. While Industrial Revolution was expressing the essence of the transition
from agricultural production to machine technology, this process was manifested in different areas in the
Ottoman Empire. It was possible to control the geography that was owned sovereign in the Ottoman Empire
that has wide range of geographical borders with a solid and working structure of military and financial
power. Hence the factories and mills located within the state were built to be used more in the manufacturing
of military tool. The defeats in the wars in the 18th century unrolled that Ottoman cannonballs were
insufficient; European states went into becoming technic in military area. Shipyard, armoury, gunpowder
factory and arsenal are considered as heavy industry in the Ottoman and these were usually formed in such
cities as İstanbul, Thessaloniki, Gelibolu, Bor, İzmir. In the study, to what extent industrialization took place
in the military field in the Ottoman Empire contributed to the Ottoman economy was examined by taking
plant production data of that period into consideration.
Key Words: Industrial Revolution, Ottoman Empire, Military Industry
Jel Codes: B15, B11, H3
Bu çalışma Ali Gökhan GÖLÇEK ’in “19. yy Osmanlı Devleti'nde Vergi Uygulamaları: Niğde Sancağı Temettüat Defteri Üzerine Bir
Değerlendirme” adlı yüksek lisans tezinden üretilmiştir.
1
Yrd. Doç. Dr., Ömer Halisdemir Üniversitesi, altugmuratkoktas@ohu.edu.tr, Ömer Halisdemir Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, Maliye Bölümü, Niğde.
2
Arş. Gör., Ömer Halisdemir Üniversitesi, aligokhangolcek@ohu.edu.tr, Ömer Halisdemir Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, Maliye Bölümü, Niğde.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
96
GİRİŞ
18. ve 19. yüzyıllarda özellikle Avrupa toplumlarını dönüştüren iki unsurdan bahsedilir.
Bunlardan birincisi, Fransa ve İngiltere’deki politik-idari yapı; ikincisi, İngiltere’de kapitalizmin
gelişmesidir. Buna bağlı olarak Karl Marx (1818-1883) Batı’nın yükselişini üç olguyla
açıklamıştır. Bunlar; şehirlerde uzmanlaşmış bağımsız sınai üretim, ticaret ve tefecilikten
kaynaklanan servet birikimi ve köylü sınıfının kısıtlı da olsa serbest kalmasına imkân sağlayan
kırsal yapı (Göçek, 1999: 13).
Ekonomik sistemin değişme sürecinde en önemli rolü oynayan aktör, burjuva sınıfı olmtur.
Hatta burjuvazi sınıfı, dünya pazarını ele geçirdikçe, her ülkenin tüketim ve üretim sistemlerinin
kozmopolit bir yapıya bürünmesine neden olmuştur (Marx-Engels, 2014: 41).
Üretim biçimleri değiştikçe, sınıf yapıları ve devlet türleri de değişim göstermiştir.
Neomarksist kuramcılardan Immanuel Wallerstein’a göre, değişen bu devlette ve coğrafyasında yer
alan tüccar ve üretici kesimin, dünyanın geri kalan bölgelerinde geliştirdikleri ilişkilere göre, söz
konusu ülkenin dünya ekonomisi içindeki konumu belirlenir. Bu konum bazen çekirdek, bazen
çevre veya yarı çevre şeklinde gerçekleşebilir. Ülkelerin konumlandığı yere göre devletlerin
örgütleniş biçimleri farklılık gösterebilmektedir (Tilly, 2001: 33-34).
İngiltere’de başlayan, daha sonraları Batı Avrupa ülkelerinde etki alanını genişleten Endüstri
Devrimi, Avrupa’nın mevcut sosyoekonomik yapısını değiştirerek büyük çaplı bir dönüşümü
başlatmıştır. İlk olarak İngiltere’de tarım sektöründeki artık değerin fark edilmesi ile başlayan bu
dönüşüm neticesinde, kent merkezleri yoğun olarak gelişme göstermiş ve kırsal alanlardaki bu artık
değer için bir pazar niteliği oluşturmuştur. Artan talep, sermaye birikiminin yeterli olması, sosyal
yapının değişime ayak uydurması gibi nedenlerden dolayı endüstrileşme Avrupa’da hızlı bir
şekilde etki etmiştir. Dokuma sektöründe yaşanan dönüşüm, endüstrileşmenin ilk nüvesi olmuş,
daha sonraları buhar gücü ile çalışan makinelerin icadı ile Endüstri Devriminin ilk evresi
tamamlanmıştır. 18. yüzyılda Avrupa’da pamuklu dokuma sektöründe, faaliyet gösteren fabrika
sayısı 900 civarındayken; 19. yüzyılda 1.500 civarına ulaşmıştır.
Sanayi Devrimi, bilindiği üzere önce İngiltere’de daha sonraları Batı Avrupa ülkelerinde etki
alanı oluşturmaya başlamıştır (Pamuk, 2005: 3). J. M. Roberts’e göre sanayileşme, “Avrupa
devletlerinde barbar istilalarından beri görülen en çarpıcı değişim”dir (Roberts, 2010: 443).
İngiltere’de gerçekleşen Sanayi Devriminin temelinde tarım sektöründe elde edilen artık değer
yatmaktadır (Yücekök, 1968: 381). Özellikle İngiltere bağlamında, 16. ve 17. yüzyıllarda ticaretin
kent merkezlerinde yoğun olarak gelişmesiyle söz konusu kentler, kırsal kesimdeki tarım ürünleri
için bir pazar haline gelmiş ve bu durum kapitalist işletmeciliğe dayalı bir tarım sistemine
geçilmesine neden olmuştur (Moore, 2011: 42).
I. ENDÜSTRİ DEVRİMİ ve AVRUPA
Endüstri Devrimi’nin ilk ve en önemli aşamaları İngiltere’de ortaya çıkmıştır.
Wallerstein’a göre, makineleşmenin İngiltere’de başlamasının nedenleri; artan talep, yeterli
miktarda sermayenin varlığı, tarımda gerçekleşen devrim ve demografik büyümeyi mümkün kılan
toprak-kira örüntülerinin gelişmesidir (Wallerstein, 2011: 16). Devlet müdahalesinin sınırlandığı,
özel sermayenin dolaşımının desteklendiği coğrafyaların başında gelen İngiltere’de, yeni buluşlar
ve toplumsal tetiklemenin de varlığıyla on sekizinci yüzyılın başlarında sanayileşme ve
üretimde teknikleşme görülmeye başlanmıştır.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
97
Ancak Sanayi Devriminin sadece İngiltere’den ibaret olduğunu varsaymak yanıltıcı
olacaktır. On sekizinci yüzyılın başlarından itibaren İngiliz pamuklu dokuma sanayisinin
gelişmesinde dış pazarların etkisi yadsınamaz bir etki bırakmıştır. Hatta on sekizinci yüzyılda
İngiltere, pazarı genişlememiş, bunun yerine Kuzey Amerika, Kıta Avrupası ve üçüncü dünya
bölgelerindeki pazarlara doğru bir büyüme gerçekleşmiştir (Pamuk, 2005: 3).
İngiltere’nin dokuma sektöründe kendisinden daha ilerde olan Hollanda’yı
geride bırakmıştır. Bunun en büyük nedeni, İngiliz dokuma sanayisinin tarımla içe olmasından
kaynaklanmaktadır. Bu sayede Akdeniz ve Levant bölgelerinde rekabeti İngiltere kazanmıştır
(Küçük, 1980: 86). Bununla birlikte ayrıca, İngiltere’de uygulanan İngiliz yasaları, ticaretin
ve manüfaktürün çıkarlarının özel olarak gözetilmesi, diğer Avrupa ülkelerinde, Hollanda’da dâhil,
görülmemiştir (Smith, 1997: 340). Bu durumun doğal sonucu olarak ticaret ve manüfaktür,
İngiltere’de diğer ülkelere nazaran daha hızlı bir şekilde ilerlemiştir.
On sekizinci yüzyıl boyunca Londra, en yakın rakibi olan yüksek finans merkezi
Amsterdam’dan daha fazla gelişme göstermiştir. Bunun nedeni, hem İngiltere’nin Avrupa dışındaki
dünya ile ticaret üzerindeki dışlayıcı denetim için Fransa ve daha ufak rakiplerle mücadele etmesi,
hem de Hollanda sermaye fazlasının İngiliz girişimlerine transferi olmuştur (Arrighi, 2000: 241).
Sanayi öncesi dönemde Avrupa’da özellikle İngiltere’de ve bunun yanı sıra Çin ve Osmanlı
İmparatorluğu’nda vergi oranları genel itibariyle düşük seviyelerde seyretmiştir. Daha çok tarıma
dayalı olan bu toplumlarda vergilerin düşük oranlarda olmasının nedeni olarak bahsedilen
ülkelerdeki yönetici sınıfların vergi gelirlerine başvurmadan da zengin gelir kaynaklarına sahip
olmaları gösterilmiştir. Söz konusu olan yönetici kesime bu zenginliği sağlayan unsur ise
topraklardır (Clark, 2013: 170). Bu durumun doğal sonucu olarak, ticaret teşvik edilmiş ve
sanayileşme önem kazanmaya başlamıştır.
Avrupa’da feodal sistem hüküm sürerken, toprak sahipleri yasa koyucu konumundaydı.
Değişen düzen ile birlikte tarımsal üretim yerini müteşebbislerin varlığıyla kurulan fabrika ve
sanayi sektörüne bırakmıştır. Bununla birlikte artık koyulan yasalar toprak sahiplerini değil, fabrika
sahiplerini korur hale gelmiştir.
Değişen bu hukuki zeminin toprak sahipleri tarafından fark edilmemesini Adam Smith
(1723-1790) şu sözlerle dile getirmiştir:
“Hırsın ve haksızlığın gözleri hep miyoptur, bu yüzden toprak sahipleri de bu
yasanın [tüccarı koruyan ve ticareti teşvik eden yasadan bahsediyor.] ilerlemeye ne
ölçüde ket vuracağını, dolayısıyla uzun vadede, toprak sahibinin gerçek çıkarını ne
ölçüde baltalayacağını önceden görememişlerdir” (Smith, 1997: 320).
Endüstriyel gelişmelerin başlangıcı olarak buhar gücü ile çalışan makinelerin icadı kabul
edilebilir. Buhar makinesi ilk kez Newcomen adlı mucit tarafından 1705 yılında icat edilmiş; ancak
bu icadın geliştirilmesi ve aktif olarak fabrikalarda yani üretimde kullanılmaya başlanması 1711
yılında İngiliz müteşebbislerinin gayretleriyle mümkün olmuştur(Türkcan, 2009: 48). Bütün bu
gayret ve çabalara rağmen, on sekizinci yüzyılın ikinci yarısındaki teknik yenilikler çok mütevazı
ve küçük ölçekli olmuştur (Pamuk, 2005: 2).
Endüstri anlamında gerçekleşen önemli icatlardan bazıları şöyle sıralanabilir; Darby’nin
1709’daki kok kömüründe ergitilmiş döküm demiri, Jethro Tull’un 1731’deki tohum ekme
makinesi, Kay’ın 1733’teki mekiği, Hargreayes’in 1765’teki çoklu iplik eğirme makinesi,
Arkwright’ın 1769’daki su tezgahı, Watt’ın 1775’teki buhar kazanı, Crompton’un 1779’daki iplik
sarma makinesi, Cort’un 1784’teki kızgın demirleri döverek birbirine tutturma tekniği, Jethro
Tull’un 1786’daki çırçır makinesi ve Roberts’in 1825’teki kendi kendine hareket eden selfaktörü
(Wallerstein, 2011: 34)
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
98
Benzer şekilde Adam Smith (1723-1790) 1776 yılında yayınladığı “Ulusların Zenginliği”
adlı eserinde, makineleşmenin ve işbölümünün öneminden bahsederek, üretim sürecinin kısalması
ve teknik hale gelmesinin olumlu sonuçlarından bahsetmiştir (Smith, 1997: 22-23). Alfred Marshall
(1842-1924) da teknik bilginin gelişmesi ile ilgili olarak, ekonomik gelişmenin ana tetikleyicisi
olduğunu söylemiştir (Freeman-Soete, 2003: 2-3). Bu bağlamda su gücü ile çalışan iplik makinesi
1767 yılında icat edilmesine rağmen, 6 (altı) yıl sonra yani 1773 yılında üretimde kullanılmaya
başlanması bilgi teknolojisinin yavaş bir zla da olsa geliştiğini göstermektedir (Türkcan, 2009:
48).
Merkantilist dönemin temel özellikleri arasında yer alan nüfus artışı desteklenmeli (Ekelund-
Hébert, 2014: 47) düşüncesi, sanayileşme ile sorgulanır hale gelmiştir. Nüfustaki her artış ücretleri
doğrudan olumsuz anlamda etkilemekte ve nüfusun çoğunluğu eskisi gibi tarımda değil sanayi
alanında istihdam edilmeye başlanmıştır (Clark, 2013: 211). Önceki feodal sistem içerinde toprakla
uğraşan, el tezgâhlarında çalışan nüfusun yerini, mekanik aletler, teknolojik buluşlar ve buhar gücü
ile çalışan makineler gibi cansız güçler almaya başlamış, insanların daha çok fabrikalarda
makinelerin çalışmasına yardımcı birer işçi konumunda çalıştırılması amaçlanmıştır (Berlanstein,
1992: 20-25). Bu şekilde dönemin fabrika sahipleri sermaye birikimi yaparak, yeni yerlere açılma
ve daha çok kar elde etme güdüsüyle sanayileşmeye ve bu anlamda fabrikalaşmaya daha da hız
vermişlerdir.
Sanayi Devrimi özellikle pamuklu dokuma sektöründe kendini göstermiştir. Bununla
birlikte, modern fabrika on sekizinci yüzyılın üçüncü çeyreğinde İngiltere’de kurulmuştur
(Wallerstein, 2011: 15). Bu anlamda, 1797 yılında pamuklu fabrika sayısı 900 iken, 1850’lerde bu
sayı 1.407’ye ulaşmıştır (Chapman, 1972: 70).
Pamuklu dokumanın Avrupa ülkeleri açısından bazı kolaylıkları vardı. Özellikle
hammaddenin neredeyse tümü dışarıdan geliyor ve Avrupa’nın yavaş tarım faaliyetlerinden ziyade
kölelik ve sömürge zihniyetiyle diğer ülkelerden elde ediliyordu. Bununla birlikte, ele geçirilen
geniş pazarlar ve değişmeyen fiyat enflasyonu, kar oranlarını oldukça yüksek boyutlara
ulaştırıyordu (Hobsbawm, 2012: 45).
Pamuklu dokuma sektöründe gelişme sağlanmasının nedeni, hammaddelerin bölge
coğrafyasına yakın yerlerde aktif olarak bulunmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Sanayi
Devriminin ilk nüvesi tekstil sektöründe ortaya çıkmıştır. Uzmanlaşma ve teknikleşme ile birlikte
sanayileşme hızı gittikçe artmış ve yatırım mallarının üretimine başlanmıştır. Bu sayede fabrika
sahipleri sermaye birikimi yaparak, sermaye-yoğun üretimlere yönelmişlerdir.
Endüstrileşmenin başlamasıyla (1750) Avrupa ülkelerinin imalat sanayii üretimleri
yükselmeye başlamıştır. 1750 yılında tüm Avrupa’nın toplam payı, dünyada % 23 dolaylarında
iken; bu rakam 19. yüzyılın başlarında % 28’e, 19. yüzyılın ikinci yarısında % 53,2’ye, 19. yüzyılın
son çeyreğinde ise % 61,3 oranına kadar yükselmiştir (Freeman-Louçâ, 2001: 183). Bu bağlamda
3. Dünya ülkelerinin himayesinde olan imalat sanayii, Avrupa devletlerinin tekeline geçmiştir.
Sanayi devriminin ekonomik boyutları olduğu gibi toplumsal ve düşünsel boyutları da
mevcuttur. Geçimlik ekonomiden, piyasa için tüketime evrilen insanlar, o zamana kadar yabancısı
olduğu bir olgunun peşinden hunharca gitmişlerdir: kar (Küçükkalay, 1997: 63). Karın teşvik edici
bir olgu olmasıyla toplumsal sınıflaşmalar belirgin bir şekilde görülmeye başlanmıştır. Zengin ile
yoksul kesimin hayat standartları arasındaki mesafe, 1800’den sonra muazzam bir uçurum haline
gelmiştir (Clark, 2013: 213).
Sonuç olarak piyasada sermaye-yoğun üretimlerin payının artması, teknikleşme, bilgi
birikimi ve kapitalist düşüncenin varlığı ile mümkün olmuştur. Bununla beraber Osmanlı
İmparatorluğu’nda sanayileşme hareketleri, Avrupa’dakine benzer bir yapıda oluşmamıştır.
Endüstri Devrimi, özünde tarımsal üretimden makine teknolojisine geçişi ifade ederken, bu süreç
Osmanlı’da daha farklı alanlarda tezahür etmiştir.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
99
II. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ENDÜSTRİYEL HAREKETLER
19. yüzyılda hüküm süren III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde Ruslarla olan savaşların
sürekli olarak kaybedilmesi ve iç ayaklanmaların artması nedeniyle Osmanlı ekonomisi daha
önceki yıllara oranla daha da kötüleşmiştir. Özellikle, II. Mahmut döneminde isyanların ağırlık
kazanması ve hatta Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması ayaklanmaların boyutunu
değiştirmiştir. Öte yandan, Mehmet Ali Paşa ayaklanması ile ilk kez Müslüman olan bir eyaletin
valisi merkezi yönetime karşı gelmiştir (Çadırcı, 2013: 103).
Sanayi kapitalizminin etki alanını genişlettiği 19. yüzyılda, diğer bir ifadeyle; modern
kapitalizm ile karşılaştığı dönemde Osmanlı İmparatorluğu, ekonomik gücünü kaybetmiş ve
bütünüyle bu sistemin etki alanına girmiştir.
Bununla beraber, pek çok iktisat tarihi yazarı 1830’a kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun
sağlam ve dirayetli bir iktisat politikasının olmadığını ileri sürmüşlerdir (Sayar, 1986: 111-112).
Osmanlı ekonomisi 16. yüzyılda Avrupa ekonomisi ile bütünleşmeye başlamış olsa da,
Osmanlı İmparatorluğu’nun kapalı haldeki ekonomisi tam olarak çözülmemiştir. Ekonomik
bütünleşme ülkelerin içsel dinamiklerine göre her ülke açısından değişiklik göstermiştir.
Osmanlı ekonomisinin dayandığı ana unsur iaşe ilkesidir. İaşe ilkesi, Provizyonizm veya
bolluk ekonomisi olarak da bilinmekle birlikte, iktisadi faaliyetlerin tüketici perspektifiyle ele
alındığı ve arz yönlü bir politikanın yansıması olarak açıklanabilir (Genç, 2013: 41). İaşe ilkesi,
özünde payitahtın diğer bir deyişle, İstanbul’un iaşe politikaları olarak da ele alınabilir. İstanbul’un
iaşesinde en göze çarpan sorun daha öncede bahsedilen deniz ticareti olmuştur. Örneğin, İstanbul
ile Karadeniz limanları arasında 1483 tarihli bir gemi resimleri defterine göre, bir yıl içerisinde
2.019 gemi ve 2.265 tane de küçük tekne gelmiştir (İnalcık, 2009: 230). Bununla birlikte, 16. ve 17.
yüzyıllarda kentin et ve tahıl ihtiyacının karşılanması son derece önemli bir unsur olarak
görülmüştür. Bu bağlamda, İstanbul kasaplarına koyun getirme görevi kentin iaşesini temin eden
tüccarların en zengininin görevi olarak kabul edilmiştir. 18. yüzyılda bu sistemde bir takım
değişiklikler meydana gelmiştir. Önceden Balkanlar’dan düşük fiyatlarla temin edilen hayvanlar,
artık daha önce bu koyunları temin etmiş yerlerden toplanan vergilerin mültezimliğini alan kişiler
tarafından, pazarlarda rayiç fiyat üzerinden satılır duruma gelmiştir. Bununla birlikte, aynı aracılar,
fahiş fiyatlarla donyağı, yağ ve diğer hayvansal ürünleri de satmaya başlamışlardır. Durumun
vahametini görebilmek adına, 18. yüzyılda İstanbul’daki peynir ve yumurta fiyatlarının
taşradakilerin iki-üç katı olduğu bilinmektedir (McGowan, 2006: 844).
17. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı İmparatorluğu, teknik bakımdan Avrupa’nın gerisinde
kalmaya başlamıştır. Ne var ki bu, Avrupalı devletler ile girişilen savaşlardan alınan
mağlubiyetlerden de anlaşılabilmektedir. Teknikleşme ve makineleşme, savaş tekniklerinin de
değişmesine yol açmış ve nitekim Avrupa topları, Osmanlı toplarından daha üstün bir konuma
gelmiştir (Tabakoğlu, 2014: 341).
Bahsedildiği üzere, Osmanlı İmparatorluğu’nda Avrupa’dakine benzer bir sanayi yapısı
oluşmamıştır. Sanayi Devrimi, özünde tarımsal üretimden makine teknolojisine geçişi ifade
ederken, bu süreç Osmanlı’da daha farklı alanlarda tezahür etmiştir. Coğrafi sınırları itibariyle
geniş bir alana sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, hükümran olunan coğrafyayı kontrol
edebilmek askeri ve mali gücün işler ve sağlam bir yapıda olmasıyla mümkün olmuştur. Bu cihetle
devlet bünyesinde bulunan fabrika ve imalathaneler daha çok askeri alet yapımında kullanılmak
üzere inşa edilmiştir.
Osmanlı’da ağır sanayi olarak, tersane, tophane, baruthane ve cebehane görülmekte ve
bunlar genellikle İstanbul ve bazı merkezlerde meydana getirilmiştir (Berkes, 1975: 132;
Kütükoğlu, 1994: 614). Örneğin; İstanbul, Sinop, İzmit, Gelibolu, Süveyş’te tersaneler bulunmakta,
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
100
bununla birlikte İstanbul, Selanik, Gelibolu, Bor, İzmir gibi şehirlerde de baruthaneler yer almıştır
(Agoston, 2006: 8; Kütükoğlu, 1994: 614-615).
III. OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA ASKERİ SANAYİ
Osmanlı İmparatorluğu’nun mevcut coğrafyasında kükürt, güherçile ve odun kömürü yoğun
olarak bulunduğundan ve bu madenler silahlı üretimlerde sık olarak kullanıldığından dolayı
Osmanlı endüstrisi, askeri alanda kendine yer bulabilmiştir (Agoston, 2006: 135-146). Devlet ve
askerin girişimciliği sayesinde büyük maden kaynakları işletmeye çevrilmiş ve üretim başlamıştır.
Özellikle madenlerin yoğun bulunduğu Niğde, Diyarbakır, İzmit, Basra, Kastamonu gibi bölgelerde
küçük çaplı maden işletmeleri ve buna bağlı olarak da askeri fabrikalar kurulmaya başlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nda askeri sanayinin genişliğini görebilmek adına, tophanelerin ve
baruthanelerin üretim kapasitelerini incelemek yerinde olacaktır. Bu niyetle, İmparatorluğun en
büyük tophanelerinden olan İstanbul’daki Tophane-i Amire ’de, üretilen topların sayıları
incelendiğinde Avrupa’daki hızlı değişim daha iyi anlaşılacaktır.
Tablo 1: Tophane’nin Üretimi, 1517-1519
Topun Tipi
Karış Cinsinden
Top Uzunluğu
Top Sayısı
Bacaluşka
30
8
Bacaluşka
25
8
Bacaluşka (iki parça)
25
1
Şayka
20
8
Şayka
18
6
Darbzen
17
1
Darbzen (iki parça)
14
25
Darbzen
?
550
Prangı
?
64
Havayi
?
2
Toplam
673
Kaynak: Agoston, 2006: 275.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
101
Tophane-i Amire’ de üretilen toplar, 16. yüzyılda 673 adetken, Temmuz 1684- Haziran 1685
yılları arası 785, Ekim 1685-Temmuz 1686 arasında 324, Aralık 1691-Nisan 1692 arasında 298,
Ağustos 1706-Aralık 1707 arası 177 adet, Temmuz 1756-Temmuz 1757 arası 47 adet şeklinde
gerçekleşmiştir (Agoston, 2006: 275-295).
Tophanelerin hammaddelerini oluşturan baruthanelerdeki üretimler ise, top üretiminin aksine
her yıl düzenli olarak olmasa da artış göstermiştir. Örneğin, İstanbul’daki baruthanelerin üretim
miktarlarına bakıldığında, 1571 yılında 97.000 ile 194.400 kg olarak gerçekleşen barut üretimi, iki
asır sonra 1793-94 yıllarında 84.000 kg seviyelerine inmiştir.
Bununla birlikte, yenidünyadan büyük miktarda altın ve gümüşün gelmeye başlamasıyla
değerli madenlerin fiyatları gerilemeye başlamıştır. Bu dönemin etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu
bünyesinde faaliyet gösteren gümüş madenleri azalma göstermiş ve nihayetinde 17. yy başlarında
kapanmaya başlamıştır (Pamuk, 2012: 151). Bu bağlamda tophanelerin yeterli kapasitede ve
zamanda çalışmamasından kaynaklanan bu üretim düşüklüğü, Osmanlı askeri sanayisini de
Avrupa’nın gerisinde bırakmıştır.
Tablo 2: İstanbul Baruthanelerinin Üretimi, 1570-1795
Baruthaneler
Üretim Tarihi
Üretim
(kantar/yıl)
Üretim (kg/yıl)
Kağıthane
1571
1800-3600
97.200-194.400
Şehir Karhanesi
1571
900-1800
48.600-97.200
İstanbul Toplamı
1571
2700-5400
145.800-291.600
Kağıthane
1683-85
2215
119.610
Şehremini
1689-99
1666
89.964
İstanbul Toplamı
1680’ler
3881
209.574
Bakırköy
1701-03
1215
68.500
Bakırköy
1734-35
1660
93.690
Bakırköy
1793-94
1500
84.600
Kaynak: Agoston, 2006: 182.
İstanbul baruthanelerinin üretim kapasitelerinin görüldüğü tablo 2’ye göre, her yıl artan bir
üretim söz konusu değildir. Bunun nedeni imparatorluğun verilen dönemler itibariyle savaş
yıllarında olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca, tophanelerin bir tam yıl çalışmak yerine sadece
6 (altı) ay üretimde bulunmasından kaynaklanmaktadır. Sonuç itibariyle top üretiminin
hammaddelerinden biri olan barut üretimi, 18. yüzyıl sonlarında doğru azalma eğilimi göstermiştir.
Sadece İstanbul’daki baruthanelerde değil, özellikle Bor, İzmit, Gelibolu ve Selanik’teki
baruthanelerde de yoğun bir üretim söz konusudur. Ateşli silahların savaş sahnesinde yerini
almasıyla da yıllar itibari ile yoğun bir şekilde üretimler artış göstermiştir.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
102
Tablo 3: 1570-1599 yılları arasında Osmanlı baruthanelerinin tahmini üretimi
Baruthaneler
Üretim Tarihi
Üretim (kg/yıl)
Kg olarak stok
Kağıthane
1571
97.200-194.400
86.400
Şehremini
1571
48.600-97.200
?
İstanbul
1594-95
-
240.840
Budin
?
54.000-108.000
162.000-216.000
Temeşvar
?
43.200-64.800
81.000-108.000
Bağdat
1570’ler
135.000-270.000
162.000-216.000
Mısır
1574
216.000
?
Mısır
1593-95
?
378.000
Mısır
1599
?
216.000
Halep
1570
54.000
54.000
Erzurum
1579
?
108.000
Kaynak: Agoston, 2006: 201.
Ağır sanayileşme hamleleri daha çok III. Selim döneminde atılmış olsa da, daha çok
1830’larda somut sonuçlar vermeye başlamıştır. Örneğin, askeri alana yapılmamış ilk büyük
fabrikalardan olan, 1835 yılında kurulan fes fabrikasının teknolojik altyapısı Belçika ve
İngiltere’den alınmıştır (Pektaş, 2016: 268). Sanayi Devrimi ile Avrupa pazarı genişlerken, ulaşım
ağında gelişmeler görülmüştür. Bu durum Osmanlı İmparatorluğu’nu olumlu etkilemiş, Avrupa ile
Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ticari ilişkilerin artmıştır (Akşin, 2002: 25).
Dönem itibariyle Osmanlı’da, Avrupa’da gerçekleşen anlamda bir sanayileşmeden çok, ara
malları ve teknolojiyi ithal eden bir hareketlenme yaşanmıştır. Daha sonraki dönemlerde, özellikle
Tanzimat sonrası, liberal düşüncenin de etkisiyle devlet, fabrika kurmak yerine müteşebbislere
yönelik teşvik politikaları izlemiştir.
Görüldüğü üzere, Osmanlı İmparatorluğu’nda fabrikalaşma daha çok askeri alanlarda
gerçekleşmiştir. Bununla birlikte, tarım teknolojisinin gelişmediği ve emeğin hem vasıf hem de
sayı olarak az olduğu görülmüştür. Bunlara ek olarak, diğer ülkelerde satılan malların fiyatlarının
yüksek olması ve ülke içindeki talebin yüksek olmasından dolayı, ülke içindeki üretim dışarıya
yönelmemiş; ülke içinde tüketilmiştir (Tabakoğlu, 1985: 214). Üretim yetersizliği ve
sanayileşememe Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıf olan ekonomisinin daha da kötüleşmesine yol
açmış ve modern anlamda bir ekonomik anlayışın sürdürülememesi sonucu, imparatorluk
içerisinde mali ve ekonomik anlamda büyük buhranlar yaşanmıştır.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
103
SONUÇ
Osmanlı İmparatorluğu’nda sanayileşme hareketleri, Avrupa’dakine benzer bir yapıda
oluşmamıştır. Endüstri Devrimi, özünde tarımsal üretimden makine teknolojisine geçişi ifade
ederken, bu süreç Osmanlı’da daha farklı alanlarda tezahür etmiştir.
Coğrafi hudutları itibariyle geniş bir alana sahip olan Osmanlı İmparatorluğu’nda, hükümran
olunan coğrafyayı kontrol edebilmek askeri ve mali gücün işler ve sağlam bir yapıda olmasıyla
mümkün olmuştur. Bu cihetle devlet bünyesinde bulunan fabrika ve imalathaneler daha çok askeri
alet yapımında kullanılmak üzere inşa edilmiştir. 18. yüzyılda girişilen savaşlarda alınan
mağlubiyetler, artık Osmanlı savaş toplarının yetersiz olduğunu, Avrupalı devletlerin askeri alanda
teknikleşmeye gittiğini göz önüne sermiştir.
Osmanlı’da ağır sanayi olarak, tersane, tophane, baruthane ve cebehane görülmekte ve
bunlar genellikle İstanbul, Selanik, Gelibolu, Bor, İzmir gibi şehirlerde meydana getirilmiştir.
Osmanlı tüccarlarının uluslararası ticareti, yeni bulunan ticaret yolları, deniz ulaşımının
ilerlemesi, sanayileşme ve kapitülasyonların da etkisiyle 18. yüzyılda iyice sönümlenmeye
başlamıştır. Ayrıca iç ticaret de gerilemeye ve piyasadaki küçük esnaflar da giderek azalmaya
başlamıştır.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
104
KAYNAKÇA
Agoston, G. (2006). Barut, Top ve Tüfek. (T. Akad, Çev.) İstanbul: Kitap Yayınevi.
Akşin, S. (2002). Fransız İhtilalinin II. Meşrutiyet Öncesi Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri
Üzerine Bazı Görüşler. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, 49(3), 23-29.
http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/42/465/5308.pdf adresinden alındı
Arrighi, G. (2000). Uzun Yirminci Yüzyıl. (R. Boztemur, Çev.) Ankara: İmge Kitabevi.
Berkes, N. (1975). 100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi (Cilt 2). İstanbul: Gerçek Yayınevi.
Berlanstein, L. R. (1992). The Industrial Revolution and Work in Nineteenth Century Europe.
London: Routledge Press.
Chapman, S. D. (1972). The Cotton Industry in the Industrial Revolution. London: Macmillan
Press.
Clark, G. (2013). Fukaralığa Veda. (E. Demircioğlu, Çev.) İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları.
Çadırcı, M. (2013). Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı. Ankara:
Türk Tarih Kurumu Basımevi.
Ekelund, R., & Hébert, R. (2014). A History of Economic Theory and Method. Illinois: Waveland
Press.
Freeman, C., & Louçâ, F. (2001). As Time Goes By: From the Industrial Revolutions to the
Information Revolution . New York: Oxford University Press.
Freeman, C., & Soete, L. (2003). Yenilik İktisadı. (E. Türkcan, Çev.) Ankara: TÜBİTAK Yayınları.
Genç, M. (2013). Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi. İstanbul: Ötüken Neşriyat.
Göçek, F. M. (1999). Burjuvazinin Yükselişi, İmparatorluğun Çöküşü. Ankara: Ayraç Yayınevi.
Hobsbawm, E. (2012). Devrim Çağı. (M. S. Şener, Çev.) Ankara: Dost Kitabevi.
İnalcık, H. (2009). Osmanlı İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (Cilt 1). (H. Berktay,
Çev.) İstanbul: Eren Yayıncılık.
Küçük, Y. (1980). İngiliz Endüstri Devrimi Öncesinde Avrupa'da Yünlü Dokuma Sanayii.
Ekonomik Yaklaşım, 1(2), 79-135.
Küçükkalay, M. (1997). Endüstri Devrimi ve Ekonomik Sonuçlarının Analizi. Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi(2), 51-68.
Kütükoğlu, M. S. (1994). Osmanlı İktisadi Yapısı. E. İhsanoğlu (Dü.) içinde, Osmanlı Devleti ve
Medeniyeti Tarihi (Cilt 1, s. 513-651). İstanbul: İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma
Merkezi.
Marx, K., & Engels, F. (2014). Komünist Manifesto. (N. Satlıgan, Çev.) İstanbul: Yordam Kitap.
McGowan, B. (2006). Ayânlar Çağı, 1699-1812. H. İnalcık, & D. Quataert içinde, Osmanlı
İmparatorluğu'nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi (A. Berktay, Çev., Cilt 2, s. 761-884).
İstanbul: Eren Yayıncılık.
Moore, B. J. (2011). Diktatörlüğün ve Demokrasinin Toplumsal Kökenleri. (Ş. Tekeli, & A. Şenel,
Çev.) Ankara: İmge Kitabevi.
Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Ekim 2016; 9(4)
105
Pamuk, Ş. (2005). Osmanlı Ekonomisinde Bağımlılık ve Büyüme 1820-1913. İstanbul: Tarih Vakfı
Yurt Yayınları.
Pamuk, Ş. (2012). Osmanlı İmparatorluğu'nda Paranın Tarihi. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt
Yayınları.
Pektaş, Ş. (2016). 100 Soruda Osmanlı Ekonomisi. İstanbul: Ulak Yayıncılık.
Roberts, J. M. (2010). Avrupa Tarihi. (F. Aytuna, Çev.) İstanbul: İnkılap Kitabevi.
Sayar, A. G. (1986). Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması. İstanbul: Der Yayınları.
Smith, A. (1997). Ulusların Zenginliği. (A. Yunus, & M. Bakırcı, Çev.) İstanbul: Alan Yayıncılık.
Tabakoğlu, A. (1985). Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Maliyesi. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Tabakoğlu, A. (2014). Türkiye İktisat Tarihi. İstanbul: Dergâh Yayınları.
Tilly, C. (2001). Zor, Sermaye ve Avrupa Devletlerinin Oluşumu. (K. Emiroğlu, Çev.) Ankara:
İmge Kitabevi.
Türkcan, E. (2009). Dünya'da ve Türkiye'de Bilim, Teknoloji ve Politika. İstanbul: İstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları.
Yücekök, A. N. (1968). Emperyalizm Yörüngesinde Osmanlı İmparatorluğu: 1838 Ticaret
Sözleşmeleri. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 23(1), 381-425.
Wallerstein, I. (2011). Modern Dünya Sistemi III. (L. Boyacı, Çev.) İstanbul: Yarın Yayıncılık.
Article
Full-text available
Before the Industrial Revolution, which is stated to have started in Great Britain in Europe in the 18th century, many social events occurred in different parts of the continent. As a result of these social events that lasted for at least two centuries, the capitalization process began, starting from the rural areas. As a consequence of the Industrial Revolution, searches for raw materials and markets and the competition in this field affected the Ottoman Empire the most. While the Ottoman Empire survived with traditional agricultural production methods until the 18th century, it was dragged into a state crisis after this date, especially due to the deterioration in the land regime and the lost wars. Being aware of the industrial movements in Europe, the Ottoman Empire gave priority to the fields of military industry. Established as the heir to the Ottoman Empire, the Republic of Turkey inherited an underdeveloped and economically bad legacy, whose industry was in the hands of non-Muslims. After the war of independence, the priority of Ghazi Mustafa Kemal and the founding staff was to catch up with the Industrial Revolution experienced in Europe and to establish a fully independent economy and a developed national industry despite all kinds of impossibilities.
Article
Gelecek kuşaklara yerel ve evrensel değerleri aktarmanın en önemli araçlarından birisi tarihtir. Özellikle yurt bağımsızlığı ve bütünlüğünün önemli olduğu dönemlerde verilen ortak mücadeleyle oluşan milli bilincin gençlere aktarılmasında tarih öğretimi önemli rol oynamaktadır. 1919-1922 sürecinde işgalcilere karşı verilen Milli Mücadele, imkânsızlıklara rağmen başarma, fedakârlık, vatan sevgisi, bağımsızlık gibi değerleri ön plana çıkardığından büyük önem taşımaktadır. Bu bağlamda Milli Mücadele ve mücadelenin zaferle sonuçlanmasını sağlayan değerlerin öğrencilere kazandırılması da son derece önemlidir. 1914-1918 arasında gerçekleşen I. Dünya Savaşı’nın kaybedilmesi ve imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin topraklarını işgale açık hale getirmiştir. İşgallere karşı öncellikle yerel direnişler başlamış, sonrasında direniş hareketi Mustafa Kemal’in liderliğinde örgütlenerek Milli Mücadele başarıya ulaştırılmıştır. İngiltere ve Fransa’nın desteklediği Yunanistan’a karşı kazanılan bu başarı, diğer sömürülen ülkelere örnek oluşturmuştur. Bu çalışmada Milli Mücadeleden hareketle gelecek nesillere vatan sevgisi, bağımsızlık, fedakârlık gibi milli ve manevi değerlerin aktarılmasının önemi ele alınmaktadır. Makale, betimsel tarama niteliğinde olup, doküman analizi yönteminden yararlanılmıştır.
Article
Full-text available
İnsanoğlunun hayatta kalabilmek için ihtiyaç duyduğu en temel gereksinimlerden biri yeme-içmedir. Günün şartları insanların evde yemek yapmalarına bazen olanak tanımamaktadır. Yoğun iş temposu ve stres insanların daha çok dışarıda yemek yemelerine neden olmaktadır. Bu noktada bireyler hizmet kalitesinin ve tatmininin yüksek olduğu yerleri tercih etmektedirler. Bu çalışmanın amacı, Kastamonu’da bulunan yiyecek-içecek işletmelerinde sunulan ürün ve hizmetin kalitesine koşut tüketicilerin doyumunu ölçmektir. Çalışmada, İlişkisel Tarama Modeli işe koşulmuştur. Araştırmanın evrenini Kastamonu’da bulunan yiyecek-içecek işletmelerini tercih eden tüketiciler oluşturmuştur. Araştırma örneklemi ise Kastamonu ve Daday İlçesindeki yiyecek-içecek işletmelerini ziyaret eden çok düzeyli örnekleme yöntemine göre belirlenmiş 400 müşteridir. Çalışmada yüz yüze ve bırak-topla anket teknikleri uygulanmıştır. Sonuçlar sosyal bilimlerde sıkça kullanılan bir istatistik paket programıyla çözümlenmiştir. Temel Bileşenler Analizi ile Keşfedici Faktör Analizi yapılmıştır. Bulgular, katılımcıların görüşlerinin 3 boyut oluşturduğunu ve bu boyutların İşlevsel Kalite, Teknik Kalite ve İmaj Kalitesi olarak adlandırıldığını ortaya koymuştur.
Book
Comprehensive survey of the development of economic analysis from earliest times to the present.
Article
Rethinking the Industrial Revolution - the present and the past of the English Industrial Revolution, 1880-1980 mechanization and hand labour in industrializing Britain social change in modern Europe - the big picture work experiences and protest women's work and industrialization patterns of proletarianization drink and industrial discipline in 19th-Century Germany the making of a working class the limits of labour protest uneven development, the autonomy of politics and the radicalization of workers on language, gender, and working class history.
Book
How can we best understand the impact of revolutionary technologies on the business cycle, the economy, and society? Why is economics meaningless without history and without an understanding of institutional and technical change? Does the 'new economy' mean the 'end of history'?an we best understand the impact of revolutionary technologies on business organization and the business cycle? These are some of the questions addressed in this authoritative analysis of modern economic growth from the Industrial Revolution to the 'New Economy' of today. Chris Freeman has been one of the foremost researchers on innovation for a long time and his colleague Francisco Louca is an outstanding historian of economic theory and an analyst of econometric models and methods. Together they chart the history of five technological revolutions: water-powered mechanization, steam-powered mechanization, electrification, motorization, and computerization. They demonstrate the necessity to take account of politics, culture, organizational change, and entrepreneurship, as well as science and technology in the analysis of economic growth. This is an well-informed, highly topical, and persuasive study of interest across all the social sciences. Available in OSO: http://www.oxfordscholarship.com/oso/public/content/economicsfinance/0199251053/toc.html
Article
Bu makale çalışmasında "Endüstri Devrimi" nin, bilinen diğer adıyla Sanayi Devrimi'nin analizi yapılacaktır. Bu analizde söz konusu devrim tanımsal olarak ayrıştırılacak, ne zaman ve hangi mekânda gerçekleştiği saptanarak bunların nedenleri belirlenecektir. Devrimin oluşma nedenleri ve olgunlaşması incelenerek, sonuç ve değerlendirme bölümünde ise, dünyadaki ekonomik dengeleri kökten etkileyen ve ekonomik-siyasal egemenlik merke¬zinin oluşmasında en büyük paya sahip olan Endüstri Devrimi'nin sonuçları değerlendirilecektir.
Uzun Yirminci Yüzyıl
  • G Arrighi
Arrighi, G. (2000). Uzun Yirminci Yüzyıl. (R. Boztemur, Çev.) Ankara: İmge Kitabevi.
100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi (Cilt 2)
  • N Berkes
Berkes, N. (1975). 100 Soruda Türkiye İktisat Tarihi (Cilt 2). İstanbul: Gerçek Yayınevi.