ArticlePDF Available

Aile Aidiyeti Ölçeği: Bir Ölçek Geliştirme Çalışması

Authors:

Abstract

he aim of this study is to develop a scale for determining the individual’s sense of belonging to their family. At the end of the study, we obtain ive point likert scale, which consists of 17 items and is thought to represent family sense of belonging. he scale was performed on 1579 college students studying at diferent universities in Konya. In order to assess the suitability of factor analysis of the data, Kaiser-Meyer-Olkin (KMO) and Bartlett’s test is conducted prior to principal component analysis. he test results indicate the signiicance in KMO 0,96 and Bartlett Sphericity Test chi-square value 16943,875 (p< 0,001). As a result of the factor analysis and varimax rotation, the scale is determined the two factors structure (family sense of belonging and sense of self-belonging) acounting for the 60%of the total variance. he overall Cronbach-alpha coeicient of the scale was high (α=0,94). Family Sense of Belonging Scale (AAO) is found to be valid and reliable instrument which can be used in all ields for families particularly in family counselling.
AAÖ
Açıklama: Lütfen aşağıdaki ifadeleri okuyarak düşüncelerinizi ( X ) işareti ile belirtiniz.
İfadelerin doğrusu veya yanlışı yoktur. Bu nedenle ifadeyi okuduğunuzda aklınıza gelen ilk cevap
sizin tutumunuzu en iyi yansıtan olacaktır.
Lütfen bir ifadeyi okuduktan sonra aklınıza ilk gelen seçeneği işaretleyiniz. İşaretsiz ifade
bırakmayınız. Size verilen kağıt üzerine adınızı yazmayınız, kimliğinizi belirtecek herhangi bir
işaret koymayınız.
Sorular
Hiç katılmıyorum
Katılmıyorum
Kararsızım
Katılıyorum
Tamamen katılıyorum
1. Aileme güçlü bir şekilde bağlılık hissediyorum.
2. Ailemde hayır deme hakkımız hep korunur.
3. Ailemin önemli bir parçasıyım.
4. Ailemin beni desteklediğini hissediyorum.
5. Ailemde birçok kişi benim için bazı zevklerinden vazgeçmez.
6. Ailemde kendimi değerli hissediyorum.
7. Ailemin bana güvendiğini hiç hissetmedim.
8. Ailemin bana saygı gösterdiğini hep görmüşümdür.
9. Ailemde kararları birlikte almayız.
10.
İhtiyaç içinde ve hasta olduğumda ailem hemen destek olur.
11.
Ailemle birlikte zaman geçirebiliyoruz.
12.
Kendimi evimde ve ailemle birlikte mutlu hissetmiyorum.
13.
Sevgi ve hoşgörü ailemin önemli bir parçasıdır.
14.
Ailem bana özen gösterir.
15.
Bende aileme özen gösteririm.
16.
Ailemde eleştiri hakkımız özenle korunur.
17.
Bir daha dünyaya gelsem aynı ailede doğmak isterdim.
Puanlama
Bireylerin aile aidiyet duzeylerini olcmek uzere geliştirilen olcekte,
toplam 17
madde bulunmaktadır. Maddelerin 13’u olumlu, 4’u olumsuz olarak
yazılmıştır.
Beşli likert şeklinde oluşturulan olcekte maddelerde belirtilen
duşunceye,
bireylerden “tamamen katılıyorum (5), katılıyorum (4), kararsızım (3),
katılmıyorum (2), tamamen katılmıyorum (1)” olmak uzere beş
derecede goruş
bildirmeleri istenmektedir. 5, 7, 9 ve 12. maddeler olumsuz maddeler
olup tersten
hesaplanmaktadır. Ters cevirme işlemi tamamlandıktan sonra 1, 3, 4,
6, 7, 10, 11,
12, 13, 14, 15 ve 17. soruların toplamı “kendilik aidiyeti alt boyutu”nu
olcerken 2,
5, 8, 9 ve 16. soruların toplamı “aile aidiyeti alt boyutu”nu
olcmektedir. Bununla
birlikte her ikisinin toplamı “aile aidiyeti toplam puanını” vermektedir.
Puan arttıkca aile aidiyeti de artmaktadır.Sayfa 1
... Bireylerin aile aidiyet düzeylerinin belirlenmesi için Mavili, Kesen ve Daşbaş (2015) tarafından geliştirilmiştir (22). Ölçek beşli Likert tipinde (1 = Tamamen Katılmıyorum; 5 = Tamamen Katılıyorum) toplam 17 maddeden oluşmaktadır. ...
... Bu damgalanma bağımlı kişilerde aile aidiyetini zayıflatmakta, tedavi ve rehabilitasyon süreçlerinde önemli koruyucu faktör olan aile desteğinin oluşumuna engel olabilmektedir. Bunlara karşılık bağımlı bireylerin bağımlılığın getirdiği olumsuz psikososyal durumlar, damgalanma ve aile içi paylaşımların azlığı nedeniyle aile bağlarının oldukça zayıf olduğu alan yazına yansıyan bilgilerde belirtilmiştir (22). Danışmaz Sevin ve Erbay (2019)'a göre alkol ve madde bağımlılığının yarattığı negatif sosyal etkinin toplum kadar aile içerisinde de yaşandığı vurgulanmıştır (30). ...
Article
Amaç: Bu çalışmada İstanbul Büyükşehir Belediyesi SUDEM’e başvuran alkol/madde bağımlısı olan bireylerde aile aidiyeti, kişilerarası problem çözme ve bilişsel duygu düzenleme arasındaki ilişkilerin incelenmesi amaçlanmaktadır. Yöntem: Bu amaçla yürütülen çalışmada katılımcılara içerisinde demografik bilgi formu, Aile Aidiyeti Ölçeği, Kişilerarası Problem Çözme Envanteri ve Bilişsel Duygu Düzenleme Ölçeği’nin bulunduğu anket uygulanmıştır. Yapılan çalışmaya 28 kadın ve 60 erkek olmak üzere toplam 88 kişi katılmıştır. Bulgular: Korelasyon analizi sonucunda kavramlar arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. İlişkilerin dinamik yönlerinin incelenmesinde çoklu doğrusal regresyon analizleri kullanılmıştır. Regresyon analizleri sonucunda, aile aidiyeti ve olumlu problem çözme arasındaki ilişkide bilişsel duygu düzenlemenin kısmi aracılık rolünün anlamlı olduğu görülmüştür. Bunun yanında aile aidiyeti ve olumsuz problem çözme arasındaki ilişkide bilişsel duygu düzenlemenin kısmi aracılık rolünün anlamlı olduğu görülmüştür. Tartışma: Bireylerin problem çözme becerilerindeki sorunların ve duygu düzenleme becerilerindeki eksiklerin aile aidiyetine olumsuz etkileri olabileceği saptanmıştır.
... Aidiyet duygusunun yüksek olduğu ailelerde hem bireysel işlevsellik hem de ailenin bütününe ilişkin işlevsellik artmaktadır. İşlevselliği yüksek ailelerde de suça sürüklenene ya da sorunlu davranışlar sergileyen üyelerin olma riski daha düşük olmaktadır (Mavili, 2014). ...
... Aile işlevselliğinin yüksek olmasında aile aidiyetiyle (Mavili, 2014) birlikte umudun (Tarhan & Bacanlı, 2015) rolünün olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda bu değişkenler arasındaki ilişkilerin belirlenmesinin önemli olduğu düşünülmektedir. ...
Conference Paper
Full-text available
Aile aidiyeti, bireyin kendisini ailesine ait hissetmesi olarak açıklanmaktadır. Bireyin aile içinde değerli, anlaşılmış, değer görmüş, huzurlu vb. hissetmesi aile aidiyeti düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir. Umutlu olmak ise bireyin şimdiki ve gelecekteki yaşamına ilişkin olumlu duygular içinde olmasını belirtmektedir. Umutlu bireyler, hem olumlu hem de olumsuz yaşam deneyimleri karşısında hayata ilişkin pozitif bir bakış açısı sergilemeye yatkın olmaktadır. Bu araştırmanın amacı aile aidiyeti ile umut düzeyleri arasındaki ilişkilerin belirlenmesi ve aile aidiyeti ile umut düzeylerinin bazı demografik değişkenlere göre alt gruplarda farklılaşıp farklılaşmadığı incelenmektedir. Araştırma ilişkisel tarama modelinde yürütülmüştür. Araştırmanın evreni yetişkin bireylerden oluşmaktadır. Araştırma grubu Van, Muş, Antalya ve İstanbul illeri merkez ilçelerinden 71 kadın, 49 erkek toplam 120 yetişkinden oluşmaktadır. Katılımcıların %75’i bekâr, %24.2 evli ve %0.8’i boşanmıştır. Katılımcıların ebeveynlerinin %85’i evli, %11.7’si vefat etmiş ve %3.3’ü boşanmıştır. Katılımcıların %86.7’si orta sosyo-ekonomik düzeye sahip ve yaş ortalamaları 27.3’tür. Araştırmada veri toplama araçları olarak Kişisel Bilgi Formu, Aile Aidiyeti Ölçeği ve Sürekli Umut Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma verileri çevrimiçi olarak toplanmıştır. Elde edilen veriler analiz edilmeden önce varsayımların karşılanıp karşılanmadıkları incelenmiş ve sözü edilen varsayımların karşılandığı tespit edilmiş ve buna bağlı olarak analizlerin parametrik testler kullanılarak yürütülmesine karar verilmiştir. Verilerin analizinde Pearson Korelasyon Testi ile bağımsız gruplar t testi yapılmıştır. Analizler sonucunda aile aidiyeti toplam puanı ve alt boyutları ile umut toplam puanı ve alt boyutları arasında istatistiksel olarak anlamlı ve orta düzeyde pozitif ilişkiler tespit edilmiştir. Aile aidiyeti toplam puanı ve alt boyutlarında cinsiyet ve medeni durum değişkenlerine göre gruplar arasında anlamlı fark bulunmamıştır. Umut toplam puanı ile alt boyutlarında medeni duruma göre gruplar arasında fark saptanmazken, alternatif yollar düşüncesi alt boyutunda cinsiyetler arası fark saptanmıştır. Buna göre alternatif yollar düşüncesi alt boyutunda erkeklerin puanları, kadınların puanlarından anlamlı düzeyde yüksektir. Ulaşılan sonuçlar alanyazın ışığında tartışılmıştır.
... FSBS was developed by Mavili et al. (2014). The scale includes two dimensions: family belonging and self-belonging. ...
Article
Full-text available
In this study, adolescents’ excessive use of technology (EUT) and social media disorder (SMD) levels were examined using variables such as gender, age, academic achievement, mental illness, perceived social support, family belonging, school belonging, self-control, and social problem-solving skills, which are thought to predict technology use in adolescents. Two structural equation models were established with the variables. The study was conducted with high school students, and a total of 1971 high school students from 12 provinces of Turkey participated. Excessive use of technology was found to be positively correlated with age and impulsive and avoidant problem solving, and negatively correlated with family belonging, school belonging, self-control, and perceived support from the family. Social media disorder was found to be positively correlated with impulsive and avoidant problem solving and negatively correlated with family belonging, school belonging, self-control, and perceived social support from family and friends.This study suggest that self-control plays a critical role in use of technology and social media. Therefore, interventions and future research need to further examine adolescents’ development of self-control skills, family relationships, and problem solving styles.
Article
Amaç: Aile aidiyeti kavramı, bir aile üyesinin kendini aile biriminin bir parçası olarak hissetmesi ve aile üyeleri arasında sağlam ilişkilerin olduğu bir ortamı ifade eder. Aile aidiyeti ve tükenmişlik arasında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Özel gereksinimli çocuğu olan ailelerde, çocukların ihtiyaçlarına duyarlı ve destekleyici bir aile ortamı, aile aidiyetini güçlendirirken; zorlayıcı veya stresli bir çocuk yetiştirme deneyimi aidiyeti zayıflatabilir ve tükenmişliği arttırabilir. Bu çalışmanın amacı işitme kayıplı ve normal işitmesi olan çocukların ebeveynlerinin aile aidiyeti ve tükenmişlik düzeylerinin geçerlilik ve güvenilirliği yapılmış ölçekler yardımıyla belirlenmesi ve karşılaştırılmasıdır. Yöntem: Çalışmaya 11-14 yaş arası işitme kayıplı çocuğu olan 100 ebeveyn çalışma grubu ile normal işiten çocuğa sahip 100 ebeveyn kontrol grubu olarak dahil edilmiştir. Bireylere Aile Aidiyet Ölçeği ve Anne-Baba Tükenmişlik Ölçeği uygulanmıştır. Bulgular: Çalışma ve kontrol gruplarının Aile Aidiyet Ölçeği ve Anne-Baba Tükenmişlik Ölçeği skorlarına göre karşılaştırılması sonucunda tüm alt ölçek skorları, kontrol grubu skorlarına göre anlamlı düzeyde düşük olarak bulundu (p
Article
Full-text available
Family functioning is crucial protective factor that supports a healthy family structure, fosters emotional growth, and enhances quality of life. This study examines the psychometric properties of the General Functioning Scale of the Family Assessment Device within a Turkish sample to evaluate its validity in evaluating family functionality. Two studies were conducted with distinct sample groups: Study-I (N = 424, 70.3% women, 29.7% men, mean age = 25.65) tested the factorial validity and measurement invariance, while Study II (N = 709, 65.9% women, 34.1% men, mean age = 22.63) examined structural relationships between family adaptability, belongingness, and mental well-being using structural equation modeling (SEM). Study I confirmed the 12-item unidimensional structure via confirmatory factor analysis (CFA), utilizing maxiumum likelihood robust (MLR) estimator to accommodate ordinal data. Furthermore, reliability assessments showed acceptable internal consistency and measurement invariance analyses indicated that the scale could give similar results. Family functioning correlated positively with family adaptability, communication, life satisfaction, openness, conscientiousness, extraversion, and agreeableness, while showing a negative correlation with neuroticism. Study-II revealed that family functioning and mental well-being are mediated by family belongingness and adaptability. These findings affirm that the General Functioning Scale of the Family Assessment Device is a robust and reliable instrument for assessing family functionality within this cultural context.
Preprint
Full-text available
English is widely used as a lingua franca in scholarly communication, yet preserving local languages is vital to reaching a broader audience. Disseminating research in multiple languages can help ensure equitable access, a responsibility shared by both publishers and authors. This study examines the practices of both groups to identify any notable differences. Several academic social networks, preprint servers, and repositories are analysed to evaluate the resources currently available and their existing policies. Additionally, journals that actively promote multilingual dissemination are reviewed to understand their implementation strategies and how these align with the standards set by the DOI Registration Agency (DOI RA). From the author's perspective, differing policies across platforms can heavily influence decisions, mainly because not all platforms provide relationship metadata. Publishers face similar challenges, underscoring the urgent need for standardisation. Moreover, the lack of consistency creates opportunities for unethical practices in academia, such as counting total of citations originating from the same article in different languages. This highlights the importance of a more comprehensive approach to evaluating research beyond citation and document counts. Collaboration among publishers, authors, and other stakeholders is essential to fostering greater understanding and preventing misconceptions in the academic landscape.
Conference Paper
Full-text available
Aile aidiyeti bireyin ilk sosyalleştiği ortam olan aile içinde bireyin aidiyet duygusu hissetmesini ifade etmektedir. Bireyin içine doğduğu aileye kendini ait hissetmemesi, yaşadığı topluma karşı da yabancılaşmasına neden olabilmektedir. Psikolojik iyi oluş, sağlıklı ruh halinin çok önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkmakta ve aile ortamının bireyin psikolojik iyi oluşunu önemli ölçüde etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu bağlamda mevcut araştırmanın amacı aile aidiyeti ile psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Araştırmada ayrıca bireylerin aile aidiyeti ve psikolojik iyi oluş düzeyleri ile bu düzeylerin demografik değişkenlere göre alt gruplarda farklılaşıp farklılaşmadığının incelenmesi amaçlanmaktadır. Araştırma ilişkisel tarama modelinde tasarlanmıştır. Araştırmaya Van, Antalya, Muş, Bitlis ve İstanbul illerinden 94 kadın ve 48 erkek toplam 142 birey katılmıştır. Katılımcıların 77’si bekâr, 62’si evli ve 3’ü boşanmıştır. Katılımcıların ebeveynlerinin 120’si evli, 4’ü boşanmıştır ve 18 katılımcının anne ya da babası vefat etmiştir. Katılımcıların 116’sı orta, 12’si yüksek ve 14’ü düşük sosyoekonomik düzeye sahip olduğunu belirtmiştir. Araştırmada verilerin toplanması amacıyla Kişisel Bilgi Formu, Aile Aidiyeti Ölçeği ve Psikolojik İyi Oluş Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma verileri toplanmadan önce ölçme araçlarının kullanımı için gerekli izinler alınmış ve veri toplama araçları çevrimiçi ortama aktarılarak veriler çevrimiçi ortamda toplanmıştır. Verilerin analizleri yapılmadan önce ön koşullar incelenerek varsayımlarının karşılanıp karşılanmadığı değerlendirilmiştir. Verilerin varsayımları karşıladığı belirlenmiş ve buna bağlı olarak analizlerde parametrik testlerin kullanılmasına karar verilmiştir. Verilerin analizinde aile aidiyeti ve psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkinin belirlenmesi için Pearson Korelasyon katsayısı hesaplanmış, ayrıca gruplar arası farkların saptanması için Bağımsız gruplar t- testi ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) testi kullanılmıştır. Elde edilen bulgulara göre aile aidiyeti toplam puanı, kendilik aidiyeti ve aile aidiyeti alt boyutları ile psikolojik iyi oluş arasında pozitif yönde orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişkiler tespit edilmiştir. Ayrıca aile aidiyeti ve psikolojik iyi oluşun; cinsiyet, medeni durum ve kardeş sayısına göre gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılaşmadığı tespit edilmiştir.
Article
Bu çalışma yetişkinlerin aile aidiyeti, mutluluk ve dindarlık düzeyleri arasındaki ilişkileri incelemektedir. Nicel araştırma yönteminin uygulandığı çalışmada, 510 katılımcı yer almıştır. Bulgular katılımcıların cinsiyeti ile aile aidiyeti, kendilik aidiyeti ve aile aidiyeti alt boyutları ile dinin etki-sini hissetme puan ortalamaları arasında anlamlı farklılıklar olduğunu göstermiştir. Katılımcıla-rın yaş durumuna göre aile aidiyeti, kendilik aidiyeti ve aile aidiyeti alt boyutları, dinin etkisini hissetme ve mutluluk puan ortalamaları arasında anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Medeni durum aile aidiyeti, kendilik aidiyeti ve aile aidiyeti alt boyutları, dinin etkisini hissetme ve mutluluk puan ortalamalarını anlamlı düzeyde etkilemiştir. Katılımcıların eğitim düzeyi ile aile aidiyeti, kendilik aidiyeti ve aile aidiyeti alt boyutları arasında anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Çocuk sahibi olma ile aile aidiyeti, kendilik aidiyeti ve aile aidiyeti alt boyutları, dinin etkisini hissetme ve mutluluk puan ortalamaları arasında anlamlı farklılıklar saptanmıştır. Çocuk sayısı aile aidiyeti, kendilik aidiyeti alt boyutu, dinin etkisini hissetme ve mutluluk düzeyleri üzerinde anlamlı farklılıklar göstermiştir. Evlilik süresi aile aidiyeti, kendilik aidiyeti alt boyutu ve dinin etkisini hissetme üzerinde anlamlı farklılıklar sunmuştur. Aile aidiyeti, dinin etkisini hissetme varyansının %14,0’ını açıklamaktadır ve bu etki pozitif yönde anlamlıdır. Aile aidiyeti, mutluluk varyansının %28,5’ini açıklayarak mutluluğu pozitif yönde etkilemektedir. Aile aidiyeti ve dinin etkisini hissetme birlikte mutluluk varyansının %29,6’sını açıklamakta, dinin etkisini hisset-me/dindarlık ise aile aidiyeti ile mutluluk arasındaki doğrudan etkiyi azaltarak kısmi aracılık rolü üstlenmektedir.
Article
Full-text available
Aidiyet, bireylerin yaşamlarında en temel ihtiyaçların başında gelerek oldukça önemli bir yere sahiptir. Bireylerin aidiyet duygularının geliştiği, güçlendiği ve şekil aldığı ilk yer ailedir. Aile, bireylerin çeşitli ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırken, bununla beraber bir gruba katılma ve bağlı hissetme ihtiyaçlarını da karşılamaktadır. İş hayatında yapılan işle ilgili görev ve sorumluluklar yerine getirildiğinde çalışanların tatmin duygusu artacak ve işin gerektiği gibi yapılması sağlanmış olacaktır. Bu görev ve sorumlulukları yerine getiren çalışanların duymuş oldukları haz, mutluluk, memnuniyet veya memnuniyetsizliği ise iş doyumunu oluşturmaktadır. Performans ise, bireyin yaptığı işin başarısının ve bir hedefe ulaşma çabasının ölçüsü olarak tanımlanabilir. İş performansı ise çalışanların bulundukları organizasyonlarda bir görevi veya işlevi gerçekleştirme sürecidir. Bu bağlamda çalışmanın amacı çalışanların aile aidiyetlerinin iş doyumu ve iş performansını nasıl etkilediğini ortaya koyabilmektir. Bu çalışma 411 çalışan ile gönüllülük esasında kolayda örnekleme yöntemiyle anket kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen verilerin analiziyle yapılan regresyon analizinde çalışanların aile aidiyetinin; iş doyumu üzerinde (F=21,797; p
Article
Full-text available
How a chronic environmental stressor can interfere with the buffering effects of social support by eroding social support was analyzed in this prospective, longitudinal study. A classic buffering effect of support was found after 2 months of exposure to the stressor, household crowding. Crowded residents with low perceived support had greater increases in psychological distress than did crowded residents with high perceived support. However, after 8 months exposure the buffering effect disappeared. Moreover, greater crowding had become directly associated with lower support, which in turn was associated with greater increases in psychological distress. All analyses controlled for prior distress. Under some types of chronic stress, the buffering effects of social support may be short-lived because the stressor eventually erodes social support.
Article
Full-text available
Using a diverse sample of university students, this article describes outcomes of a confirmatory factor analysis and a group invariance analysis conducted to validate the factorial structure of the Sense of Belonging Scales. Accordingly, a modified factor structure departing significantly from that of the original authors is proposed.
Article
Full-text available
Aile Destek Ölçeği (ADO) yetersizliğe sahip çocuğu olan anababaların sosyal destek algılarını ölçmeyi amaçlamaktadır. Bu makalede ADO'nın faktör yapısı, geçerliği ve güvenirliği ile ilgili çalışmaların sonuçları özetlenmiştir. Faktör analizi sonucunda duygusal destek, bilgi desteği, bakım desteği, yakın ilişki desteği ve maddi destek olarak kavramsallaştırılan 5 alt boyut bulunmuştur. Hesaplanan test-yeniden test, iki yarım güvenirliği ve Cronbach Alfa güvenirlik katsayıları doyurucu düzeydedir. Çok boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği ile yapılan geçerlik çalışması iki araç arasındaki ilişki katsayısının anlamlı ve yüksek olduğunu göstermiştir. Algılanan anababa desteğinin çocukların yaşlarına ve cinsiyetlerine göre farklılaştığı bulunmuştur. Family Support Scale (FSS) ıs developed to investigate the perceived social suport of parents' with disabled children. The aim of this article is to summarize the results of studies related with factorial structure, reliability and validity of the FSS. The results of factor analysis indicated that the FSS had fiv e factors which were conceptualized as emotional support, informational support, caregiving support, intimate relations support and financial support. According to the results of reliability studies, the internal consistency and test-retest reliabilities of both total and subscale scores were quite high. The criterion validity study showed that the correlations between FSS and Multidimensional Percieved Social Support Scale scores were significantly high. Perceived parental support varied by the gender and the ages of the children.
Article
Full-text available
Sense of belonging is a concept that has not been researched in psychiatric nursing practice. Using a concept-analysis strategy proposed by Walker and Avant, the authors present a detailed description of the concept that evolved from a series of inductive and deductive strategies. Sense of belonging is defined as the experience of personal involvement in a system or environment so that persons feel themselves to be an integral part of that system or environment. Sense of belonging has important applicability for clinical use as well as continued theory development in psychiatric nursing.
Article
Sense of belonging has recently been described and defined as one specific interpersonal process that influences health. The purpose of this study was to examine the relationships between sense of belonging and personal characteristics and selected indicators of social and psychological functioning in men and women. Using a sample of 379 community college students, sense of belonging was examined in relation to social support, conflict, involvement in community activities, attendance at religious services, loneliness, depression, anxiety, history of psychiatric treatment, and suicidality. Results indicated that sense of belonging is closely related to indicators of both social and psychological functioning. These relationships were generally stronger for women than for men. It appears that sense of belonging is a useful concept pertinent to exploration of social and psychological functioning.