Article

Onaltıncı Yüzyıl Başlarında Amid Sancağı Yer ve Şahıs Adları Hakkında Bazı Notlar

Authors:
To read the full-text of this research, you can request a copy directly from the author.

Abstract

Bizans, Arap, Selçuklu, Artuklu, Eyyubi, Akkoyunlu ve Osmanlı gibi çeşitli devletlerin yönetiminden geçen ve Müslümanlarla Hıristiyanların yanyana aynı köyde aynı mahallede yaşadığı Amid sancağı (bugünkü adıyla Diyarbakır vilayeti) asırlar boyunca bu devletlerin tesiri altında kalmıştır. Bu tesir bölge halkının sosyal yaşantılarında örf ve âdetlerinde ve burada konumuzu teşkil eden yer ve fertlere vermiş olduğu adlarda kendini apaçık gösterir. Konumuzun ana kaynağını Amid sancağının 924/1518 tarihli olan ilk tapu-tahrir defterinde ki yer ve önemli gördüğüm şahıs isimleri teşkil etmektedir.

No full-text available

Request Full-text Paper PDF

To read the full-text of this research,
you can request a copy directly from the author.

... Erzincan ve Kemah şehirleri kişi adları arasında dikkat çeken ön adlardan bir tanesi olan Şah ön adlı isimlerdir. Kelime olarak Sanskritçe'den türediği bilinmektedir (Gündüz, 2018). Bu ismin (Biz severiz şah-ı merdan Ali'dir) türküsünde olduğu gibi Hz. ...
Article
Adbilim çalışmalarının son yıllarda özellikle Osmanlı dönemi şehir tarihinin kaynaklarından olan tahrir defterlerine dayalı olarak yeni bir ivme kazandığı görülmektedir. Özellikle yıllar önce Yılmaz Kurt’un çok sayıda makalesi ile gelişme seyrine katkıda bulunduğu ve Mehdi İlhan’ın birkaç çalışma ile çalışmaların evrilmesi gereken yön bağlamında katkı sağladığı adbilim konusunda, mevcut literatüre rağmen, halen analitik çalışmaların yapıldığını söylemek mümkün değildir. Belki bu tür çalışmaların yapılması için burada olduğu gibi örneklerin biraz daha artması gerekmektedir. Bu çalışmanın konusunu, Osmanlı hâkimiyetine nispeten geç, XVI. yüzyılın başlarında ve Çaldıran Savaşı sürecinde dâhil olan iki şehir oluşturmaktadır. Çalışmada kullanılan kaynaklar fetihten üç yıl sonra hazırlanan 1518 tarihli tahrir defteri ile 1530 tarihli mufassal defterlerdir. Çalışmanın arkasında dikkat çekmek istediğimiz bazı isimlerin kullanımı hakkında küçük bir liste veriyor olmakla beraber benzer bazı araştırmalarda yapıldığı gibi isimlerin kullanım yüzdeleri vs. gibi bir tarzı tercih etmedik. Bu çalışmanın amacı XVI. yüzyılın hemen başlarında Safevîlerden Osmanlılara intikal eden iki Safevî/Osmanlı şehrindeki kişi adları içerisinde yer bulan bazı nitelikli isimler ile hemen aynı tarihlerde diğer birçok Osmanlı şehrinde yaygın olarak kullanılmakta olup bu kazalarda pek tesadüf edilmeyen isimler konusunun altını çizmektir. Buradan hareketle, bu iki şehir ahalisinin önemli bir kısmı itibariyle, Osmanlı toplumunda daha sonraki dönemlerde Alevi olarak adlandırılacak zümreleri oluşturmakta oldukları, dolayısıyla bu ad verme geleneğinin muhtemelen bir Savefî/İran/Türkmen geleneği olarak değerlendirilebileceği savı da geliştirilebilir. Türkmen aşiret ve cemaatleri, bilindiği gibi XVI. yüzyılda Anadolu’nun hemen her tarafında yaşamaktadır. Ancak bu gruplar içerisinde kullanılan isimlere baktığımız zaman bahse konu şehirlerin ahalilerinin kullanmakta oldukları bazı isimleri bu oranda tercih etmedikleri görülür. Dolayısıyla bu çalışma, kişi isimlerinin etnik/dinsel bir aidiyetle beraber, coğrafi/siyasi bir anlam da taşıdığı kanaatini de tespit edebilmeyi amaçlamaktadır.
... The 16 th century archival material includes a significant onomastic, ethnic, cultural and socio-economic data and analysis of these data is going to be summarized in tables and graphs (for the onomastic studies made on Ottoman surveys see, Kurt 1993, Kurt 1995, İlhan 1990, Yediyıldız 1984. Contrary to the 15 th century data focusing on re-population and demographic recovery, the 16 th century registers include names of Muslim peasants, nomadic tribes and religious groups. ...
Article
Full-text available
After the Ottomans' conquest of the last Bulgarian castle, Nikopol, migration movement of Muslim Anatolians to the new administrative district of the Ottoman frontier, Nigbolu Sandjak, started in the late 14th century. In 15th and 16th centuries, policies of the Ottoman central authority played a determinant role on the profile of Muslim immigrants and settlement network of the region. In the 15th century, Muslim immigrants were populous nomadic tribes and they were settled in depopulated old villages to create more timar lands to finance the provincial army but as a result of the westward expansion policies of the Ottomans, characteristics of the new settlements and profile of the Muslim immigrants significantly changed in the 16th century. New Muslim settlements in the uninhabited lands of the Nigbolu Sandjak consisted of small villages producing weapons and necessities of the army on campaign. Settlers of these new settlements were Anatolian nomadic tribes divided into clans and families in the 16th century. These Muslim settlement regions formed the core of the Turkish presence in the region up today.
Article
Kiğı ve çevresinin Osmanlı İmparatorluğuna katılması, 1514 yılında Sultan I. Selim’in kuvvetlerinin Şah İsmail’e karşı zafer kazandığı Çaldıran Savaşı sonrasındaki askeri seferlerin doğrudan bir sonucudur. Başlangıçta idari olarak Diyarbekir eyâletine bağlı klasik bir sancak olan Kiğı, daha sonra 1535 yılında aynı idari yapı altında Erzurum eyâletine bağlanmıştır. Bölge 1518, 1523 ve 1553 yıllarında sistematik tahrirlere tabi tutulmuş ve bulgular ilgili defterlerde titizlikle belgelenmiştir. Her üç defterde de Kiğı’ya bağlı bir nahiye statüsünde yazılan Göcek’in, Kiğı merkez kazasından sonra en kalabalık nahiye olarak ortaya çıkması dikkat çekicidir. Göcek, aynı zamanda, hayvancılıkla geçinen konar-göçer aşiretler için bir merkez olma rolüyle öne çıkmıştır. Coğrafi olarak Göcek nahiyesi, günümüzde Bingöl ilinin kuzeybatısındaki Yayladere ilçesi ve Tunceli ilinin Nazımiye ilçesi olarak bilinen bölgeleri kapsamakta ve Kiğı sancağındaki aşiret ve cemaatler için birincil yerleşim alanı olarak hizmet vermekteydi. 1518 ve 1553 yılları arasında Göcek nahiyesi yaklaşık %110’luk kayda değer bir nüfus artışına tanık olurken, başta gelir kaynakları olmak üzere ekonomik tabanı da tahminen %20 oranında genişlemiştir. Bu demografik ve ekonomik büyüme, nahiyenin yüzyılın başlarında Osmanlı-İran çatışmalarından zarar görmesine rağmen, Osmanlı yönetiminin sağlamlaşmasının ardından bu olumsuzlukların üstesinden yavaş yavaş geldiğini göstermektedir. Bu ilerlemeye rağmen, Göcek nahiyesi tam teşekküllü bir idari merkez olmaktan ziyade bir kasaba niteliğini korumuş, idari işlevlere sahip önemli kurumsal yapılardan yoksun kalmıştır.
Article
XVI. yüzyılın ikinci yarısında Atak sancağı, gayrimüslim nüfus yönüyle öne çıkan Osmanlı sancakları arasında yer almaktadır. Gayrimüslimler, şehir merkezi olarak adlandırılan nefs-i Atak’ta şehir nüfusunun %98’ini oluşturdukları gibi kırsal alanda da nüfusun %76’sını teşkil etmeleri yönüyle Atak sancağının sosyoekonomik hayatında önemli role sahip olmuşlardır. Gayrimüslimlerin köylerde toplu olarak yaşadığı bilinmekle beraber az da olsa Müslümanlarla beraber yaşadıkları köyler mevcut idi. Sancaktaki gayrimüslimlerin, Türk isimlerinden olan Budak, Karaca, Murad, İskender gibi adları kullanmaları, Türk kültüründen etkilendiklerinin göstergesi olmalıdır. Diğer taraftan gayrimüslim şahıslardan bazılarının baba adı Şah Emir olarak kaydedilmesi ve şahıs adları arasında Şah Kıyal, Zeynelabidin gibi isimlerin olması, bölgedeki Şii-Safevi kültür kalıntılarının etkisinden kaynaklı olabileceğini düşündürmektedir. Gayrimüslimlere ait şahıs adları arasında, Aleksin, Serkis, Haçik, Kirkos, Avani, Abraham, Yakop, Kirkor, Kirsid adlarının yaygın kullanımda olduğu tespit edilmektedir. Tarımsal faaliyetlerin yanı sıra küçükbaş hayvancılık, arıcılık ve bal üretimi ile de uğraştıkları bilinen gayrimüslimlerin, ürettikleri ürünlerden ödedikleri öşür bedeli yanı sıra kendilerinden tahsil edilen şahıs başı vergiler ile de sancak ekonomisi için ciddi boyutta gelir kalemi oluşturmakta idi.
Article
Full-text available
Temettuat Defterleri aşiretlerin (Barak Türkmen aşireti gibi) yerleştiği yöreleri göstermesi, bölgenin Türk ve islam niteliğini göstermesi açısından son derece önemlidir. Temettuat Defterleri; Göynük’e çok uzak yerlerden insanların göç ettiğini göstermesi açısından da önemlidir. Ancak temettuat defterleri sadece vergi yükümlüsü kişileri kapsadığından kadın adları konusunda herhangi bir değerlendirme yapamamaktayız. Türk milleti tarih boyunca muhtelif sülale ve kişi adları kullanmıştır. Adların kullanımında mesleki kariyer, millet ve yer adları, hayvan adları ve kişinin bedensel veya diğer bazı özellikleri etkili olmuş olmalıdır. Çakal oğlu, Kuşçu oğlu; Topal oğlu, Tenbel oğlu gibi. Türk kültür hayatında pek fazla yer tutmayan adlar da bazen ad olarak kullanılmıştır. Aslan, porsuk, karga ve çakal gibi. Günümüzde lakap geleneği kırsal alanlarda hala yaşamaktadır. Adların kullanımında ilk zamanlarda kişisel nitelikler önemli iken zaman içinde, Türk örf ve geleneğini yaşatma arzusu ve mensup olunan din (islam Dini) etkili olmuştur. Dolayısıyla adlar zamanla asıl kullanım sebepleri olan kişinin fiziki ve karakteristik özellikleri dışında, geleneksel kültürü yaşatmak gayesiyle kullanılmış olmalıdır. Veriler incelendiğinde kent merkezinde ve kırsal kesimde (köylerde) sülale adlarında benzerlikler görülmüştür. Bu durum göç olgusuyla açıklanabilir. Dillerin söz dağarcığının oluşumunda, yaşam koşullarının önemli bir yeri vardır. Nalbant oğlu ve Arabacı oğlu sülalesi gibi. Ata yurt orijinli millet ve hayvan adlarının, sülalelerin adlarında kullanılması da yaşam koşullarının dile yansımasının bir göstergesi olmalıdır. Bölgedeki soyadlarının kayıtlara Müslüman adları olarak yansıması Türkleşme ve islamlaşma olgularını göstermesi açısından önemlidir. Yörede erkeklere verilen adlar mensup olunan dinin etkisinde kalındığını göstermektedir (Din büyüklerinin adlarının kullanılması gibi). Erkeklerin adları islam orijinlidir. Bununla birlikte İsa, Yusuf gibi adların verilmesi de diğer toplumların peygamberlerinin adlarının benimsendiğini göstermektedir. Temettuat Defterleri’nde kayıtlı sülale ve erkek kişi adları gerek kişisel adların gerekse de soyadlarının, 19. yüzyıl Göynük kırsalında, Türk-islam geleneksel yapısına uygun olarak sürdürüldüğünü göstermektedir.Ancak temettuat defterleri sadece vergi yükümlüsü kişileri kapsadığından kadın adları konusunda herhangi bir değerlendirme yapamamaktayız. Türk milleti tarih boyunca muhtelif sülale ve kişi adları kullanmıştır. Adların kullanımında mesleki kariyer, millet ve yer adları, hayvan adları ve kişinin bedensel veya diğer bazı özellikleri etkili olmu olmalıdır. Çakal oğlu, KuĢçu oğlu; Topal oğlu, Tenbel oğlu gibi. Türk kültür hayatında pek fazla yer tutmayan adlar da bazen ad olarak kullanılmıştır. Aslan, porsuk, karga ve çakal gibi. Günümüzde lakap geleneği kırsal alanlarda hala yaşamaktadır. Adların kullanımında ilk zamanlarda kiisel nitelikler önemli iken zaman içinde, Türk örf ve geleneğini yaşatma arzusu ve mensup olunan din (islam Dini) etkili olmuştur. Dolayısıyla adlar zamanla asıl kullanım sebepleri olan kişinin fiziki ve karakteristik özellikleri dışında, geleneksel kültürü yaşatmak gayesiyle kullanılmış olmalıdır. Veriler incelendiğinde kent merkezinde ve kırsal kesimde (köylerde) sülale adlarında benzerlikler görülmüştür. Bu durum göç olgusuyla açıklanabilir. Dillerin söz dağarcığının oluşumunda, yaşam koşullarının önemli bir yeri vardır. Nalbant oğlu ve Arabacı oğlu sülalesi gibi. Ata yurt orijinli millet ve hayvan adlarının, sülalelerin adlarında kullanılması da yaşam koĢullarının dile yansımasının bir göstergesi olmalıdır. Bölgedeki soyadlarının kayıtlara Müslüman adları olarak yansıması TürkleĢme ve ĠslamlaĢma olgularını göstermesi açısından önemlidir. Yörede erkeklere verilen adlar mensup olunan dinin etkisinde kalındığını göstermektedir (Din büyüklerinin adlarının kullanılması gibi). Erkeklerin adları Ġslam orijinlidir. Bununla birlikte Ġsa, Yusuf gibi adların verilmesi de diğer toplumların peygamberlerinin adlarının benimsendiğini göstermektedir. Temettuat Defterleri’nde kayıtlı sülale ve erkek kiĢi adları gerek kiĢisel adların gerekse de soyadlarının, 19. yüzyıl Göynük kırsalında, Türk-Ġslam geleneksel yapısına uygun olarak sürdürüldüğünü göstermektedir.
ResearchGate has not been able to resolve any references for this publication.