Gestasyonel diabetes mellitus (GDM), gebelik sırasında saptanan geçici
bir hiperglisemi durumudur. Gestasyonel diabetes mellitus (GDM), prevalansı
gebeliklerin yaklaşık %5-20'sini etkileyen, giderek artan bir halk sağlığı
sorunudur. Büyüyen fetüsün taleplerini sürdürmek için hamilelik sırasında
derin hormonal, metabolik ve immünolojik değişiklikler meydana gelir.
Birinci trimester, fetal gelişim için yeterli bir enerji kaynağı depolamak için
maternal insülin sekresyonunun ve adipoz doku tarafından glikoz alımının
arttığı bir anabolik durum olarak adlandırılır. Böylece hamile kadınlar kilo
almaya başlayacaktır. Gebelik ilerledikçe, plasental ve metabolik hormonların
yanı sıra proinflamatuar sitokinlerin seviyeleri artar ve böylece gebeliğin
ikinci yarısında maternal insülin duyarlılığını azaltır. Üçüncü trimesterde,
maternal insülin duyarsızlığı glukoneogenezi ve lipolizi uyarır, bu da maternal
plazma glukoz ve serbest yağ asitleri (FFA) düzeylerinin yükselmesine yol
açar. Bu aşama, sağlıklı fetal gelişim için yeterli enerjiyi sağlamak üzere
maternal plazma glukozunun plasenta yoluyla taşındığı katabolik bir durum
olarak adlandırılır ve GDM preeklampsi, sezaryen doğum, fetal makrozomi,
omuz distosisi ve neonatal hipoglisemi gibi birçok olumsuz maternal ve
neonatal sonuçla ilişkilidir. GDM genellikle doğumdan sonra düzelir, ancak
ne yazık ki uzun dönem sonuçlarda annede tip II diabetes mellitus (T2DM) ve
kardiyovasküler hastalık, artmış adipozite ve hatta obezite, bozulmuş glukoz
metabolizması, hipertansiyon, hiperlipidemi gibi uzun süreli metabolik ve
kardiyovasküler komplikasyonlara neden olabilir. Ayrıca, GDM'li anneden
doğan bebeklerin, GDM'si olmayan anneden doğan bebeklere göre iki ila
sekiz kat daha fazla obezite, metabolik sendrom, tip 2 diyabet ve bozulmuş
insülin insidansı ve duyarlılığı riski ve karaciğer yağlanması ve erken ergenlik
gösterdiği bildirilmektedir.
Şimdiye kadar, gestasyonel diyabetin geniş çapta birçok risk faktörü
tanımlanmıştır. Hamilelik sırasında aşırı kilolu olmak veya annede obezite,
birinci veya erken ikinci trimesterde artmış kilo alımı, ileri üreme yaşı, ailede
tip 2 veya gestasyonel diyabet öyküsü, önceki gebelikte fetal makrozomi ve
polikistik over sendromu bu hastalığa zemin hazırlayan önemli faktörler
olarak kabul edilir. Çok sayıda risk faktörü tanımlanmış ve yüksek risk
gruplarında tarama başlatılmış olmasına rağmen, gestasyonel diyabet
prevalansındaki artış eğilimi ve komplikasyonları hala devam etmektedir. Bu
nedenle, GDM'nin erken tespiti ile ilgili hassas ve spesifik biyobelirteçlerin
tanımlanmasına acil bir ihtiyaç vardır.
-SAĞLIK & BİLİM 2023: Ebelik-I- 26
Gestasyonel diyabetus mellitusta maternal hipergliseminin uygun
yönetimi, hem maternal hem de yenidoğan morbiditesini azaltabilir, tıbbi
beslenme tedavisi (TBT) GDM tedavisi için birinci basamak yaklaşımdır.
Gebelikte tanı konan kadınların diyet uygulaması çoğu durumda, kan glukoz
seviyelerini kontrol etmek için tek başına yeterlidir, ancak kadınların yarısı iyi
bir metabolik kontrol sağlayamaz ve insülin ya da hipoglisemik ilaçlarla
tedavi gerektirir. TBT'nin GDM tedavisinde evrensel olarak kabul edilen
önemine rağmen, maternal gliseminin sürdürülmesine en iyi şekilde izin veren
optimal diyet makrobesin bileşimi hakkında bir fikir birliği yoktur.
Bağırsak mikrobiyotası, sindirim sisteminde bulunan
mikroorganizmaların toplanmasını ifade eder. Bakteriler, arkealar, virüsler ve
ökaryotik mikroplar dahil olmak üzere yaklaşık 100 trilyon bağırsak
mikrobiyotası, insan bağırsağında, özellikle distal kolonda bulunur. Sağlıklı
yetişkinlerde, baskın bağırsak mikrobiyota bileşimleri Bacteroidetes ve
Firmicutes filumlarını barındırmaktadır. İnsan bağırsağı mikrobiyotası iki ana
gruba ayrılır: kommensal simbiyontlar ve patobiyontlar. Kommensal
simbiyontlar genellikle sağlıklı bir popülasyonda baskındır ve konakçı ile
simbiyotik bir ilişki sağlar. Pathobionts, patojenik bir inflamatuar yanıtı
tetikleyen ve yükseldiğinde konakçı üzerinde zararlı etkilere neden olan bir
bakteri grubudur. Değişmiş normal bağırsak mikrobiyota bileşimi veya
disbiyoz, kommensal simbiyontlar ve patobiyontlar arasındaki bir
dengesizliği ifade eder. Önceki çalışmalar, bağırsak mikrobiyota disbiyozu ile
enflamatuar barsak hastalığı, obezite ve T2DM gibi bozukluklar arasında
pozitif bir ilişki olduğunu bildirmiştir. Bunun yanısıra bağırsak
mikrobiyotasının GDM gebeliklerinde insülin direncini ve enflamatuar yanıtı
modüle etmedeki kritik rolü, birkaç çalışma tarafından bildirilmiştir. Diyetin
mikrobiyota bileşimini birkaç gün içinde hızla değiştirebildiği iyi
bilinmektedir. Ortaya çıkan kanıtlar, belirli besinlerin bireysel mikrobiyal
modele dayalı olarak metabolik sonuçlar üzerinde farklı bir rol oynadığını
göstermiştir. Spesifik diyet müdahalelerinin bağırsak bakteri bileşimi ve işlevi
üzerindeki potansiyel etkisi, GDM'yi önlemek ve tedavi etmek için en uygun
strateji arayışında büyük ilgi görmektedir. Ancak, şu anda çok az sayıda ve
tartışmalı veri mevcuttur.