Article

SÜREÇ (PROSES) FELSEFESİ IŞIĞINDA TANRI - ALEM İLİŞKİSİ

Authors:
To read the full-text of this research, you can request a copy directly from the author.

No full-text available

Request Full-text Paper PDF

To read the full-text of this research,
you can request a copy directly from the author.

... Mutlak Ben olan yaratıcı kudret zerreden kendisine kadar olan bir hiyerarşide benlik sahibi varlıklar yaratmıştır. 313 Eş'ari atomculuğu, İkbal'in ben düşüncesine etki eden pek çok amilden birisi olmuştur. Eş'arilere göre âlem, cevahir isminde atomlardan oluşmuştur. ...
Conference Paper
Full-text available
YILDIRIM, Ali (2014).“Mehmet Akif Ersoy’un Tanrı Anlayışının Felsefi Açıdan Değerlendirilmesi. Türk Dünyası Bilgeler Zirvesi: Gönül Sultanları Buluşması. 26-28 Mayıs 2014. Eskişehir 2013 Türk Dünyası Kültür Başkenti Ajansı (TDKB). Eskişehir, ss.159-175 (http://bilgelerzirvesi.org).
Article
İnsanın özgür iradesinin ispatı problemine yönelik çözüm denemelerinden biri Tanrı’nın kendisini gönüllü olarak sınırlaması anlamına gelen ilahi kendini sınırlama (divine self-limitation) yaklaşımıdır. Yahudi ve Hıristiyan teolojilerinde görülen bu perspektifle modern dönemde Süreç ve Kuantum felsefelerinde karşılaşılır. Bu çalışmada ilgili düşünce biçimi, Mu‘tezilî bilincin düşünce biçimiyle kıyaslanmıştır. Öncelikle Tanrı’nın kendini sınırlamasının imkânı, sınır teorisi varsayımıyla sorgulanmıştır. Buna göre ‘sınır’ evrene ve insana ‘yasa’ olarak içkindir. Evren de insan da fiziksel, kimyasal, biyolojik vd. yasalara/sınırlara tâbidir. Bu yasaların yaratıcısı olarak Tanrı da sorumluluğun kaynağı akıl da insanı sınırlar ve sınır demek kavram, anlam, amaç, sistem ve düzen/kozmos demektir. Bu düzenin toplumsal hali ise zaman ve mekân ile sınırlı insanın teklif sahibi kılınarak eylemlerinin de sınırlandırılmasıdır. Peki, akla sınırlama fonksiyonu veren Tanrı’nın da kendi iradesini, ilmindeki tasarımının bir sonucu olarak sınırladığı varsayılabilir mi? Yahudi teolojisinde bu sınırlama, onların inançlarıyla ilişkili yaşadıkları ıstıraplara karşı Tanrı’nın müdahale etmemesinin bir nedeni olarak görülmekle beraber sınırlı âlemlerin var olabilmesi için Tanrı’nın sonsuz ışığını daraltması ve geri çekilmesi olarak da anlaşılmıştır. Hıristiyan teolojisinde ise sonsuzluğun evreni yaratmasının keyfiyeti, Tanrı’nın Mesih ile enkarnasyonu, kötülük ve özgür irade problemlerini çözmek için bu teoriye başvurulmuştur. Tanrı’nın, vahiy aracılığıyla bildirdiği teklif, aynı zamanda insana akıllı, sorumlu, dolayısıyla özgür olduğunu da hatırlatmaktadır. Muhammed İkbal (öl. 1928) bu özgürlüğün insana ilahi kendini sınırlama teorisiyle verilebileceği kanaatindedir. Bu görüşle Mu‘tezilî bilincin Tanrı tasavvurunda sezilen sınırın birlikte düşünülmesi mümkün müdür? Zira tekliften doğan özgürlüğün gereği, Mu‘tezile’ye Tanrı’nın iradesinin ezeli olmadığını, tercihlerinin yaratıcısının insanın kendisi olduğunu düşündürmüştür. Yine tanrısal adaletin bir gereği olarak, insana kudretin fiilden önce verilmesi, nübüvvet ile va‘d ve vaidin gerçekleşmesi gibi teklife dair meseleler Tanrı hakkında zorunlu kabul edilmiştir. Bu bilinçte aklın sınırlama fonksiyonu Tanrı’ya taşınmış görünür. Tanrı insanın eylemlerinde etkin değildir, kötülüğü de yaratmaz. Hatta bazı isimlere göre kötülüğe güç dahi yetiremez. Tanrı’nın malumatının ve makduratının da bir sınırı vardır. Mu‘tezile’deki bu sınırlı Tanrı tasavvuru, söz konusu ‘özgür irade’ olduğunda ilgili teoriyle yeniden ifade edilirse, adil ve hakim olan Tanrı’nın, ilmindeki bilinçli/akıl sahibi/sorumlu/özgür insan tasarımının gerektirmesiyle gönüllü olarak kendi özgürlüğünü sınırladığı söylenebilecektir. Bu söylem, varoluşsal amaçlılık anlamında insanın neden özgür olduğunun değil, Tanrı’nın vahyettiğine inanılan bir evrende nasıl özgür olabildiğinin muhtemel cevaplarından biridir.
Article
Bu makalede, İkbal’in modern evrim teorisini kendine özgü yorumlaması, bu teorinin onun düşünce sistemindeki etkileri, inanç ve ahlâkî değerlerin bu teoriyle nasıl uzlaştırılmaya çalışıldığı ve bütün bunların arasında İkbal’in tutarlılığı sağlayıp sağlayamadığı ele alınmaya çalışılacaktır. İkbal’in yaratıcı evrim teorisi eleştirel bir açıdan irdelenmektedir. İkbal’in geçmişteki Müslüman düşünürlerden ve modern dönem Batılı düşünürlerden hangi ölçüde etkilenmiş olduğu yine onun eserlerinden yola çıkılarak karşılaştırmalı olarak ele alınmaktadır. Din-bilim krizinin belirgin bir şekilde görüldüğü evrim teorisi konusunda İkbal’in tercihleri ve yapmaya çalıştığı sentezci düşünceye dikkat çekilmekte, İkbal’in bu teori bağlamında inanç konularında getirmiş olduğu yeni yorumlar üzerinde durulmakta, İkbal’in ahlâk felsefesinin de yine bu teori bağlamında nasıl şekillendiği gösterilmeye çalışılmaktadır. İkbal’in metafizik bir içerikle modern evrim teorisini kendine özgü yorumlamasının etkileri, onun bütün düşüncelerine sirayet etmiştir. Düşünür evrim teorisinden kaynaklanan bu düşünceleri dolayısıyla eleştirilmektedir. Onun görüşlerinde kendi döneminin bilimsel ve felsefî gelişmelerin etkisi olduğu gibi Müslüman coğrafyanın içinde bulunduğu durumun da etkisi vardır. Yaratıcı evrim teorisinin yaşama uyarlanmasında pratik faydalar görmekte ve bu teorinin Müslüman toplumları uyandırıcı etkisinin olduğuna inanmaktadır. Söz konusu evrim teorisi güce ve mücadeleci yaşam felsefesine yaptığı güçlü vurguyla İkbal’in ilgisini çekmiş olmalıdır. İkbal için yaşam bir mücadele olarak görüldüğünden insanın başarı ve mutluluğu da bu hayat mücadelesindeki sertliğine bağlanmakta ve bu vurgu, değişik vesilelerle ve farklı bağlamlarla sürekli tekrar edilmektedir. Ona göre hayat bir kavgadır ve bu yaşam kavgasında başarılı olanlar bu kurallara riayet edenlerdir. Evrim teorisine uygun olacak şekilde düşünür, hak ve bâtılı dahi güce göre ayırmakta ve güçle haklılığı eşit görmektedir. Evrimsel sürecin ebedî hayat için de geçerli olan bir kanun olarak görülmesiyle bu teoriye metafizik bir anlam yüklenmekte ve bilimsel tartışmalara girilmemektedir. Evrim teorisi, İkbal’in ego felsefesinin, Tanrı-âlem-insan görüşünün de bilimsel ve felsefî temelini oluşturmaktadır. Ahiret hayatı, nübüvvet, irade özgürlüğü gibi birçok teolojik mesele bu teori bağlamında yorumlanmaya çalışılmaktadır. İkbal, evrim teorisiyle dini uzlaştırmak adına bazen dinî nasları te’vil etmekte, bazen de evrim teorisine metafizik bir anlam yükleyerek yeniden yorumlamaktadır. Evrim teorisini düşüncelerine bilimsel bir zemin olarak koyan düşünürün tutarsızlıklarının en önemli nedenlerinden birisi de onun yapmaya çalıştığı bu sentezci çabadır. İkbal, evrim teorisi konusunda geçmişteki Müslüman bilginlerden İbn Miskeveyh ve Mevlânâ’dan; modern dönem Batılı bilginlerinden ise özellikle Bergson ve Nietzsche’den etkilenmiştir. Onun modern evrim teorisine en temel itirazı ise bu kuramın hükmünün yaşamla sınırlı olması ve ölüm sonrasına aksetmemesidir.
Article
Full-text available
Düşünce tarihinin en çetrefilli problemlerinden biri, din-bilim ilişkisidir. Bu ilişkinin özellikle klasik sekülarizmin inşasında önemli bir tartışma konusu olduğu ve bu tartışmaların yine sekülarizm lehine sonuçlandığı vakıadır. Özellikle beşerin tarihsel dönüm noktalarını, insanın entelektüel gelişimine endeksli büyü, din ve bilimden oluşan bir evrimsel silsile üzerinden değerlendiren etnolojik, antropolojik ve analojik bağlamlı evrimci teoriler, bu tartışmaya ciddi bir arka plan oluşturmuştur. Her iki kavramın ontolojik, epistemolojik ve metodolojik farklılıkları, din ve bilim ilişkisinin mutlak uyuşmazlığı için ana argümanlar olarak kabul edilmiştir. Çatışma tezinin sonuçları da bu perspektifin ürünüdür. Bu sonuçları en verimli şekilde kullananlar ise kuşkusuz, iktidar ve onun kurumları olmuştur. Bir başka ifadeyle çatışmanın iktidar için anlamı, kitleleri daha kolay yönetebilme ereğiyle uyumlu siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel stratejilerle çekişmeyen ve çelişmeyen olaylar ve taraflar yaratmak için önemli bir aygıt olmasıyla doğrudan ilişkilidir. Bu makalenin amacı da bu iki olgunun hem ontolojik hem de epistemolojik içerikleri ve kaynakları dikkate alınarak, çatışma tezinin araçsallık, eklemlenme ve nihayetinde aldatmacaya dönüşme süreci, iktidar faktörü de göz ardı edilmeden, din ve bilim kavramlarının özgünlüğünden hareketle değerlendirmektir.
Article
Full-text available
Creation or becoming as a philosophical and theological problem has always been one of the main controversial issues of philosophers and theologians. It is sometimes defended that creation is an instant act or event; sometimes it is thought that creation is a process without a beginning. In this article, the approaches of Ibn Arabī and Ibn Taymiyya to the issue of creation are examined and compared. These two scholars mainly advocate that it is not possible for creation to begin at a certain time as an instant event. According to them, while nothing material can be co-eternal with God, He has always been creating and manifesting from eternity because of His perfection. This study argues that when this issue is taken in its various aspects, it will be seen that Ibn Arabī and Ibn Taymiyya stand together about the issue against both philosophers and theologians.
Article
ZET Bu makale, bir yandan Ġslâm kelâmında derin tartıĢmalara ve fırkalaĢmalara neden olan kader ve insan fiilleri iliĢkisi sorununu analiz etmeyi amaçlamakta, öte yandan kaderi inĢa"î bir süreç olarak değerlendirmektedir. Dolayısıyla, ka-derin bir süreç ve yaratıĢ oluĢuna bağlı olarak aslında her Ģey, ezelde vasfen, sûreten, amaçsallık ve hikmetlice belirlenmiĢtir. Bu bağlamda, her yaratığa doğuĢtan birtakım imkânlar ve yeteneklerin bahĢedildiği ön plana geçer ve in-san bunları yaĢamında etkin olarak kullanarak kendi yön ve geleceğini bir Ģe-kilde tayin eder. Dahası, tüm doğal ogular ile beĢeri yapıp etmeleri ve baĢarıları yöneten temel ilkeler ve kurallar, Levh-i Mahfûz"da tümel olarak yazılıp kaydedilmiĢtir. Allah katında ya da O"nun ilminde bu evrensel ilkeler asla değiĢmez. Evrende her Ģey kısmen bunların belli bir zaman ve mekân koĢulları altında bir gerçekleĢtirimi-dir. Bu makalede insanın sorumlu bir varlık olduğu açıkça vurgulanmaktadır. Çünkü insan eylemlerini serbestçe seçme gücüne sahip bir varlık olarak dona-tılmıĢtır ve onun asıl kaderi özgürlüğü yerli yerinde kullanmasıdır.
İkbal, ben'in yaratıcılığını ve hürriyetini korumakta o kadar titizlik gösteriyordu ki, sonunda Sünni anlayışa ters düşen sınırlı Tanrı fikrini kabul etmek durumunda kaldı
  • Kadir'e Göre
Kadir'e göre,' "İkbal, ben'in yaratıcılığını ve hürriyetini korumakta o kadar titizlik gösteriyordu ki, sonunda Sünni anlayışa ters düşen sınırlı Tanrı fikrini kabul etmek durumunda kaldı."134 M.S. Raschid'de, çok açık olarak, İkbal'in "esas ta ve temel de sınırlı bir uluhiyet anlayışı getirdiğini" söylemektedir.l35
Fakat lkbal sınırlı Tanrı kavramını şiddetle reddetti
  • Bir
Bir tek örnek yeterlidir. Nached Qutab şöyle yazıyor: "... Fakat lkbal sınırlı Tanrı kavramını şiddetle reddetti. "236
ın sınırlı Tanrı anlayışını savunduğunu öne sürenler, ne de bu görüşün doğru olmadığını kabul edenler, konuyu enine-boyu'na tartışma eihetine gitmektedirler. Her şeyden önce, bazı modern filozofların savundukları anlamda sınırlı Tanrı anlayışı, çok farklı çağrışımlan olan nisbeten
  • Görebildiğimiz
Görebildiğimiz kadarıyla, ne İkbal'ın sınırlı Tanrı anlayışını savunduğunu öne sürenler, ne de bu görüşün doğru olmadığını kabul edenler, konuyu enine-boyu'na tartışma eihetine gitmektedirler. Her şeyden önce, bazı modern filozofların savundukları anlamda sınırlı Tanrı anlayışı, çok farklı çağrışımlan olan nisbeten y.eni bir kavramdır.
Ferdiyet sonluluğu içermez mi? Ona göre, bu sorunun cevabı "hayır"dır. Tanrının yaratıcı kudreti her şeye nüfUz eder. Hiçbir şey O'nun karşısında "kapalı" veya "ulaşılmaz" değildir. Onun yaratıcı 132 A.g.e., s. 24. 133 M.S. Raschid, Iqbal's Concept of Gad
  • Tanrının İkbal
  • Bir Dile Getirdikten Sonra Şu Soruyu Sorar
İkbal, Tanrının bir "ferdiyeti" olduğunu dile getirdikten sonra şu soruyu sorar: "Ferdiyet sonluluğu içermez mi?" Ona göre, bu sorunun cevabı "hayır"dır. Tanrının yaratıcı kudreti her şeye nüfUz eder. Hiçbir şey O'nun karşısında "kapalı" veya "ulaşılmaz" değildir. Onun yaratıcı 132 A.g.e., s. 24. 133 M.S. Raschid, Iqbal's Concept of Gad, London, 1981, s. 59. 134 N.Qutah, "Prayer and the Pe,"onality of Gad", AI-Hikma, 1970, N.4.63,. 135 R, 64.
Mutlak" olması, O'nun sınırsız olması, O'na kapalı olan ve O'nun ulaşamadığı hiçbir şeyin bulunmaması anlamına gelir. Dini Düşiince'nin muhtelif yerlerinde (Bkz. s. 5, 6, 64, no, v.s.) "Sonsuz'un tezahürü
  • Şimdi Böyle Bir Tanrı Anlayışı Ne Ölçüde
  • Bir
Şimdi böyle bir Tanrı anlayışı ne ölçüde bir "Sınırlı Tanrı" anlayışıdır? İkbal'e göre Tanrının "Mutlak" olması, O'nun sınırsız olması, O'na kapalı olan ve O'nun ulaşamadığı hiçbir şeyin bulunmaması anlamına gelir. Dini Düşiince'nin muhtelif yerlerinde (Bkz. s. 5, 6, 64, no, v.s.) "Sonsuz'un tezahürü", "Sonsuz'un idraki", "Sonsuz -Olan'ın Sonluyu şefkatle kucaklaması", y.s. şeklinde ifadelere tesadüf etmekteyiz. Buna rağmen, mesela C.A. Kadir, M.S. Rasehid ve daha birçok yazar, İkbal'in Tanrı kavramında bir sınırlılığın olduğunu söylemektedirler.133
Iqbal's Concept of Gad
  • M S Raschid
M.S. Raschid, Iqbal's Concept of Gad, London, 1981, s. 59.
Prayer and the Pe,"onality of Gad
  • N Qutah
N.Qutah, "Prayer and the Pe,"onality of Gad", AI-Hikma, 1970, N.4.63,. 135 R, 64.