ArticlePDF Available

Kemalettin Kamu'nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili

Authors:
Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013, p. 1-17, ANKARA-TURKEY
KEMALETTİN KAMU’NUN HAYATI, SANATI, ŞAHSİYETİ VE HİCRET
ŞİİRİNİN TAHLİLİ*
Ahmet ADIGÜZEL**
ÖZET
Her insan bir dünyadır. Bu dünyanın sınırlarını belirleyen ise o
insanın evreni kaplayan tahayyülleri ve tasavvurlarıdır. O insanın hayat
hikâyesini inşa eden, hadiselerin çeşitliliği ve zenginliğidir. Alelade
yaşanan bir hayat hikâyesi mahduttur, fakat sanatkârane yaşanan bir
hayat hikâyesinin oluşturduğu dünyaya sınırlar koymak ki bu yüksek
seviyede bir sanatkâr kudreti ise muhaldir. Sanatkârane farkındalık
hayatın her safhasına yansımıştır. Eser-müessir bağlamında bu
farkındalık daha şeffaf gözlemlenebilir. Sanatkârı farklı kılan, onun
duyuş ve algılayışıdır. Ahmet Haşim dolunaya bakınca “mehtab”ı duyar,
algılar, oysa alelade bir bakışa sahip fert, dolunayı “kabak” olarak
algılayabilir. Bu perspektifin, müessiri ve inşası nedir, nasıldır?
Konumuzu zorlayan, çerçevesinden taşıyacak bir mevzudur. Zira üslup,
dil, musiki, tema, konu ve diğerleri sanatın çatısı altında bulunan
birimleridir. Bu malzemelerden her biri kuvvetine ve kelime servetine
göre bir ehemmiyet arz etmektedir. Bir birini tamamlayan ve aynı
zamanda o bütünün her bir özelliğini, vasfını kendisinde taşıyan ve
temsil eden birer uzuvdur. Sanatçının üslubuna, fikir, duygu, his
dünyasına ve felsefe anlayışına yerleşen bu malzemeler aslında
bütünsel bir terkipten ibarettir. Yalın, salt yavan ve tek başlarına
vücuda gelmiş değillerdir. Bunların varlığına, oluşumuna saikler
çeşitlidir. İşte biz böyle bir donanıma sahip bir sanatkârın hayat
hikâyesine, dahası onun şahsiyetine bir yorum getireceksek sadece
manay-ı ismi ile değil manay-ı harfiyle de ele almalıyız. Ancak, biz bu
durumda sağlıklı bir sonuç elde edebiliriz
Kemalettin Kamu; ihtilallerin, savaşların, yıkılışların, çökülüşlerin
“Hicret” ve kuruluşların yaşandığı bir iklimin ve atmosferin insanıdır.
Bütün bunların boyası ile boyanmış, bütün bunları derinlemesine
yaşamış içli bir sanatkârıdır. O, böyle bir dünyaya doğdu ve bu duruma
uygun olan mizacı gereği de doğduğu bu dünyanın bir parçası oldu. Bu
dünyanın bütün olumsuzluklarını, bedbinliğini, yalnızlığını, göçünü
derinden hissetti, yaşadı ve bunları en ince çizgileriyle şiirine bir siluet
olarak resmetti, onun şiir muvaffakiyeti Milli Mücadele yıllarındaydı.
Neden? Çünkü Anadolu insanı, sadece maddi düşmanları olan Yunan,
Rus, Ermeni, İngiliz, Fransız ve İtalyanlar ile savaşmıyordu; kıtlıkla,
yoklukla, sürgünle, göçle de mücadele ediyordu. Mekân, zaman, olay ve
diğer malzemeler Kamu’nun sanat heybesini lebalep dolduracak bir
fırsatlar zenginliği, imkânlar yumağı ve serveti sağlamıştı.
*Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu
tespit edilmiştir.
** Doktora Öğrencisi, Girne Amerikan Üniversitesi, Yeni Türk Dili, El-mek: aadiguzel@hotmail.com
2 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
“Şiir, hüzünden ziyade ruhun kanatlandığı anı benimser.Kamu
dünyasının esiri değil de müessiri olmuş olsaydı, bu hislerin,
duyguların bir parçası değil de onları benlik potasında eriten yüksek bir
seviyeye ulaşabilseydi; Bâkî, Fuzulî, Yahya Kemal, Tanpınar, Malermé
ve Valéry ayarında sanatını icra edebilirdi. Bu durum, biraz da kabiliyet
gerektiren, şairlik melekesinin oluşumuna ve inkişafına bağlıdır.
Kemalettin Kamu, Doğu medeniyeti içerisinde yetişmiş Arapça ve
Farsçayı iyi bilen bir şairdir. Onun Batı tarafını tamamlayacak bir fırsat
olarak gördüğümüz beş yıllık Paris ikametiydi. Evet, Paris, 18-19. Ve
20. Yüzyıl Avrupa, hatta Dünya medeniyetinin, plastik sanatlarının,
fikriyatının beşiği olan bereketli 16. Yüzyılın İstanbul’u olan Paris,
Kemalettin Kamu, bu zenginliği barındıran zaman ve zemine sahipti,
ama Kemalettin Kamu bu zengin ve büyük sanat çeşmesinden badesini
doldurmadı, dolduramadı. İki uygarlığın (doğu-batı) imtizacıyla sanatı
yüksek seviyede teganni edecek bir şiiriyet oluşturabilirdi. Kamu, beş
yılda iki üç şiirle yetindi. Paris’te âdeta şairliğin defterini dürdü. Paris
yılları ve yurda dönüş sonrası bu durgunluk maalesef ölümüne kadar
devam etti. Onun sanat mirası, gençliğinde yazdığı Milli Mücadele
ağırlıklı şiirlerinden oluşmaktadır. Kamu, âdeta şiir istidadını prangaya
vurmuş, sanat ruhunu iğdiş etmiştir. Şiiriyeti bazı şiirlerinde veya bazı
şiirlerinin bazı mısralarında yüksek seviyede terennüm etmektedir.
Nicelik olarak da az şiir yazan Kamu; içli, saf, samimi duyguları, duru
akıcı Türkçesi ve yaşadıklarını şiirlerinde yaşatmayı başaran
Cumhuriyetin ilk şairlerindendir. Farklı bir yol haritasıyla Türk
Edebiyatının kilometre taşı olabilecek imkân ve talihe sahip olmasına
rağmen o iklimi oluşturamadı, o atmosfere sahip olamadı.
Anahtar Kelimeler: Kemalettin Kamu, üslup, şiir, hicret,
unsurlar, sanat.
THE LIFE, ART, PERSONALITEY OF KEMALETTİN KAMU AND THE
ANALYSIS OF HIS POEM "HİCRET"
ABSTRACT
Each people is an earth. the human’s thoughts and imaginations
determine this world’s borders. The happenings variety and wealth
build the life’s story. The life which live quickly, restricted, but it is
useless to put obstacles a good artistry life. Artistry diffrentiation
spread to every phase of life. This differentiation might be observed
more clear in work. The artist’s perception and sensation which make
him worth.
When AHMET HAŞİM looks at the moon, he percevies moonlight
as “kabak”with a quick glance. What is this perspective’s inventor and
How is…? But genre, langue, music, thema, topic and the other are
under the of art. These features also consist which settle down the
artist’s genre, idea, sense and the percperktive of philosphy. İt doesn’t
happen plain, frail and lonely. There are different ideas to exit these. If
we want to comment about the artist’s life of story and his personality,
we should get not only him with “manayi ismi” but also “manayi harfı”.
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 3
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
In this situation, we may take only a good result. Kemalettin
Kamu is a person who live in reforms, wars, collapres. He was born in
such a World and become part of this World. He felt all the bad things,
loneliness of World and wrote about these negative things in his poem.
His poem had a worth during the indepence war. Why? Because,
Anatolia people struggled not only with their enemies which ara
Russians, Armanians, Greeks, but also with famine exile and migrotory.
Place, time event and the other things made the richness for Kemalettin
Kamu’s art. The poem adpots the moment apart from gloom, If Kamu
didn’t have a part of his inwardness, feelings, he could rise like Baki,
Fuzuli, Yahya Kemal, Tanpınar, Malerme, Valery in his art. This is
depent on skill poetess.
Kamu was a poet who spoke Arabic and Persion and grew up in
civilization of east. He also lived in Paris for 5 years. And he knew the
civilization of West. Yes, Paris was art’s thought’s centre in 18.19.20
centuries even civilazition of World. But Kemalettin Kamu couldn’t take
advantage of art in Paris. Perhaps he could have done the art in a high
leval, but he couldn’t. He only wrote two or three poems in five years.
Nearly he finished his poetess. Unfortunately, this duration contunied
until his death.
When he was a young in peroid of indepence war, he wrote several
poems which was his heritage. Nearly he gyved his poetess and finished
the art. His poetess was excellent in same poems. He was one of the
first poet of the history republic and wrote poems sincerely. Although he
had some oppornities and luck to be a master in Turkish literatüre, he
couldn’t compose it and catch that atmosphere
Key Words: Kemalettin Kamu, Genre, Poem, Abroad, Art.
Kemâlettin Kamu’nun Hayatı
15 Eylül 1901 Bayburt, 6 Mart 1948 Ankara, Arapça ve Farsçayı iyi derecede öğrenir.
İlkokulu dışarıda bitirir. Ortaokulda şiirler yazmaya başlar. Rusların (1915’te) Erzurum’u işgali
haberiyle babası kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder.15 yaşındaki Kemalettin Kamu, bu acıyı 38
yaşında dul kalan annesiyle paylaşmak zorundadır. Aile reisliğini üstlenir, kısa süre sonra işgalden
dolayı Refahiye’den ayrılıp önce Sivas’a oradan da Kayseri’ye göç ederler. Genç yaşta Erzurum’a
gidemeyişin acısını, ata yurdunu da annesi gibi algılayıp soyut vatan sevgisini somut olarak
terennüm ediyor. Ağabeyinin okulu birincilikle bitirip Bursa’da öğretmenliğe başlamasıyla
Kemalettin Kamu’nun öğrenimini devam ettirmesine, abisi yardımcı olur. Ağabeysisinin
aracılığıyla İstanbul Erkek İlk Öğretmen okuluna başlar. Ne var ki birbirini takip eden felaketler
peşini bırakmaz. Okulu bırakmak durumunda kalır, çünkü müttefik orduları İstanbul’u işgal ediyor
(16 Mart 1920). İstanbul’dan Bursa’ya gelen Kemalettin Kamu, düşmanın Bursa’ya ilerlemesi ile
Ankara’ya geçer. İlk görevi olan istihbarat kâtipliğine atanır. Milli Mücadele zaferle sonlanır.
İstanbul’a giderek sınavlarını başarıyla verir. Mezun olup orta öğretmen okuluna devam etmek
ister, Anadolu Ajansı onu Ankara’ya çağırınca okulu bırakır. Kemalettin Kamu Ankara’da çevre
edinir, dürüstlüğü ve çalışkanlığı kadar şiirleriyle de dikkat çeker. Aruzu bırakıp heceyle yazmaya
devam eder.
Sözcükleri tek tek seçer, onları bir kuyumcu titizliğiyle işler, mısraların üzerinde gecelerce
düşünür, yazdıklarını kolay kolay beğenmez. Kendisi için müşkülpesenttir. Geceleri geç saatlere
kadar hem okur, ama çok okur; hem de yazar, ama az yazar. Mısraları üzerinde günlerce durur,
4 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
onları bir kuyumcu titizliğiyle işler... Yazdıklarını zor beğenir. Fakat bitirdiği ve her nasılsa
beğendiği şiirlerini de, evinin balkonunda yüksek sesle okur (Samanoğlu, 1986, 18).
Dürüst ve çalışkan olan Kemalettin Kamu, Cumhuriyetin inkılaplarını içselleştirmiş,
onların yılmaz savunucusu olmuştur. Anadolu Ajansının neşriyat ve istihbarat müdürlüğü görevine
atanır. Kurtuluş Savaşı yıllarında sayalı gazeteciler arasında yer alan Kemalettin Kamu
“Hâkimiyeti Milliye” ve “Yenigün” gazetelerinde yine gönüllü olarak yazılar yazmakta ve şiirler
yayımlamaktadır.1933 yılında Anadolu Ajansı temsilcisi olarak Fransa’ya gönderilir ve yüksek
tahsilini orada tamamlar.
Paris’te beş yıl kalan şair, Fransızcasını ilerletir, Avrupa’yı tanımaya çalışır; fakat şiirle
fazla iştigal etmez. Yalnızlığı seven şair, orada münzevi bir hayat geçirir. Sessiz sedasız bir beş yıl.
Zaten o süre ile ilgili pek bir bilgi de mevcut değildir. Kemallettin Kamu’nun Paris’te memleket
hasretiyle kıvrandığını Behçet Kemal Çağlar’ın bir yazısında öğreniyoruz. Soyadı kanunu
çıktığında o Paris’teydi. Abisi ile soyadı üzerine ortak bir karara varamazlar. Bingöl
Çobanları’ndan olsa gerek önce “Bingöl” daha sonra “Bingöl’ü” değiştirerek “Kamu” soyadını
aldığı tahmin edilmektedir. Çünkü o dönemde yazılan şiir antolojilerinde şairin adı Kemalettin
Kami Bingöl, diye geçmektedir.
Çok sevdiği, yürekten bağlandığı Atatürk’ün ölümünden altı gün önce (4 kasım 1938)
İstanbul’a döner, sonra Ankara’ya çağırılır.1939’da Rize milletvekili olarak TBMM’ye girer. Bu
arada Anadolu Ajansıyla ilişkisi sürer, ayrıca Türk Dil Kurumu’nda, Terimler Kolu başkanlığı
yapmaktadır. Bütün bu meşakkatler ve yoğunluklar onu sanattan, çok sevdiği şiirden uzaklaştırmış.
Paris’te bulunduğu yıllar ve yurda dönüşü onun kalemi ve şiiri için durağan, durgun yıllardır.
Siyasî Hayat; siyaset, meslek ve sanat sahiplerini kendine çekiyor. Ellerinden meslek ve
sanatı aldığı için bunların asıl hüviyetleri kayboluyor. Siyasî fırkalar, hem insanı kendi sahasında
kullanmak çaresini aramalı hem de sanatlarını icraya bir çözüm bulmalıdırlar.
Kemâlettin Kamu, hayatının ikinci devresinde daha iyi hazırlanmış bulunmasına rağmen,
maalesef birincisine nispetle az parlayabildi. Sebebi de siyasetin, kendisini, istidatlı bulunduğu
sahalardan koparıp alması, başka istikametlere sevk etmesi; onun sahalarına ise kalem ve kâğıtla
ilgili olmayanları göndermesidir. Politikanın elinde Kemâlettin Kamu gibiler vardı; keza, radyo,
rotatif, düz makine ve diğer türlü imkânlar vardı. Fakat politika, Kemâlettin Kamu'yu başka
yaradılıştaki insanlarla garip becayişlere tâbi tutmuş; bahçıvana aşçılık, aşçıya bahçıvanlık
ettirmiştir. Neticede, yemekler lezzetsiz olmuş, tarhlar çiçeksiz kalmıştır (Akşam Gazetesi-9 Mart
1948).
Yalnız ve hasta Kemalettin Kamu, kendisini siyasetin akışına bırakır, hasta olduğu kadar
yalnızdır, istediği hayat arkadaşını bulamayan sanatkâr, onun tesellisi olan şiirden de uzaklaşmış,
sevgisini, farklı objelere yönelerek mutluluğu yakalamaya çalışmıştır.
1943 yılında TBM 'nin 7. Dönemi için yapılan seçimde, yine Rize milletvekili olmuştur.
Bu sırada, İstanbul'da ağabeyinin yanında bulunan annesinin ölüm haberini alır. On beş yaşında
babasız kalan, bekâr ve hasta Kemâlettin Kami Kamu, annesini de kaybedince bütün sevgisini
ağabeyinin çocukları, kendisinin yeğenleri, Osman ve Pervin üzerinde toplar. Onların düzgün ve
güzel Türkçe ile konuşmalarına dikkat eder, öğretici ve terbiyevî hikâyelerle yetişmelerini ister.
Çocukları sevdiği kadar, kedilere de düşkündür. Ankara'nın cins kedilerini evinde misafir eder,
âdeta onlarla dertleşir (Samanoğlu, 1986, 25/26).
Mizacı gereği duygu yoğunluğu yaşayan Kamu, kendisini sarıp sarmalayacak kıpır kıpır bir
hayattan, sıcacık bir yuvadan mahrum, yalnızlığı, kimsesizliği ömrü boyunca rtında bir gömlek
gibi taşımış ve yaşama da öyle veda etmiş:
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 5
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
6 Mart 1948 Cumartesi günü, Ankara'daki Erzurumlu Yüksek tahsil gençlerinin
hazırlamakta oldukları, “Erzurum Gecesi”nin iyi olması için, var gücüyle çalışmıştır. Saat 18.00'de
Ulus semtinde bulunan ve bir nevi «otel-pansiyon» gibi kullanılan Evkaf apartmandaki odasına
yorgun dönmüştür. Şenlikle ilgili olanlara telefonla, o gün yapılan, ertesi gün yapılacak olan leri
bildirdikten sonra, oda hizmetlisinden bir kahve ister. Pişirilip getirilen ve masa üzerine konulan
fincana saat 18.30 sularında uzanan el, kavuşamaz. Zira yalnız ve duygulu şair, ani ve şiddetli bir
kalp kriziyle yere düşmüştür. Teşhiste yanılmışlar, mideden değil, kalp rahatsızlığı yüzünden, kırk
yedi yaşında ve yanında hiç kimse yokken, hayata veda etmiştir (Samanoğlu, 1986, 26/27).
Sanatı, Şahsiyeti ve Şiirleri
On beş-otuz üç yılları şairin velut dönemidir. Fransa da bulunuşu ve Fransa’dan
dönüşte politikaya atılması onu şiirden uzaklaştırdı. Öğrenci iken aruz vezni ile şiire başlayan
Kemalettin Kamu, Arapça ve Farsçayı iyi derecede öğrenmiş, aruzla yazmasına rağmen şiirleri
sadedir. Gerek babasının zengin kütüphanesi, abisinin İstanbul’dan gönderdiği kitaplar gerekse
şairlik yetisi, onun şiire olan hevesini arttırmış, şiir yazmayı hevesin ötesine taşıyarak şairliği
benimsemiştir. Aruzla yazdığı ilk şiirlerinde, ilk olmaları hasebiyle şairliğe girizgâh
niteliğindedir. Bunlara şiir denemeleri demek, vezin acemiliklerini hoş görmek gerekir. Buna
rağmen, o tarihte, o yaşta, aruz vezniyle ve sade bir dil ile yazılan:
Rast geldim o dilber kıza görmüştüm esasen,
Tül perdeli bir pencereden baktığı akşam!..
«Takip edeyim» hükmü kopup geldi içimden,
ruhumun şişme şimşeklerinin yaktığı akşam.
(Dergâh Dergisi'nde yayımlanan TAKİP adlı şiirinden)
Gibi mısralar, bu gencin şiir alanındaki istidadını göstermektedir. Bu mısralar aynı
zamanda, on yıl kadar sonranın değerli şairi Kemâlettin Kâmi'nin habercisidir. İstanbul'a geldikten
sonra, aruzla birlikte hece veznini de kullanan ve yirmi bir yaşından itibaren sadece, Türk dilinin
kendi iç musikisine daha çok uyan millî vezinle; hece vezniyle, yazacak olan Kemâlettin Kâmi'nin
aruz vezinli ilk şiirlerinin sayısı yedidir. Bunlardan üçünü («Lâle Devri İçin», «Benim Aşkım» ve
yukarıya ilk dörtlüğü alınan «Takip»), henüz milletçe acısı çekilen felâket haberlerini duymadan
önce yazdığı anlaşılmaktadır (Samanoğlu, 1986, 28/29).
Hece Veznine Geçiş
Kamu dilde var-ıdı zabt u usul
Bunlara düşmüş idi cümle ‘ukûl
Türk diline kimsene bakmazdı
Türklere hergiz gönül akmaz ıdı
Türk dahı bilmez idi ol dilleri
İnce yollı ol ulu menzilleri
Âşık Paşa
Yeni lisan makalesiyle başlayan dilde sadeleşme, millileşme hareketi, Cumhuriyetin
kuruluşundan önce gelişimini, oluşumunu tamamlamış, hakir görülen, hor karşılanan hece vezni,
dönemin entelektüellerince benimsenmiştir. Hatta hece vezni, devrin mergup metaı olmuştur.
6 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Özellikle Mehmet Emin Yurdakul, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Ziya Gökalp ve Fuat Köprülü’nün
samimi ve ilmi gayretleri, bu veznin daha iyi anlaşılmasını ve yaygınlaşmasını sağlamıştır. Beş
hececilerden sonra dönemin önemsenen ve dönem için bir kıymet olarak görülen şair Kemalettin
Kamu’dur. Kemalettin Kamu, artık, sadece hece vezni kullanır. Hecenin daha çok klasik olan
kalıbı: on birliyi (4+4+3/6+5 ) kullanmakta, daha çok koşma tarzına ilgi duymaktadır.
Görüşler ve Değerlendirmeler
Kemalettin Kamu’nun sanatı, üslubu ve şiirleriyle ilgili detaylı bir çalışma günümüze kadar
yapılmamış. Yapılan değerlendirmeler de daha çok öne çıkan şiirleriyle ilgili yorumlardır. Birkaç
istisna dışında yapılan yorumlar, genellikle benzerlik arz etmektedir. Bu görüşlerden
ulaşabildiklerimizi aktaralım:
İlk şiirlerini mütareke devrinde yazmaya başlamış olan şair, asıl şöhretini Millî Mücadele
ralarında yazdığı manzumelerle sağladı. Sayıca az olan, lirik ve çok samimî duygular taşıyan ve
çoğu yurtseverlik çerçevesi içinde yazılmış bulunan şiirlerini kitap halinde toplamış değildir
(Akyüz, 1985).
Kamu, savaş, yurt, gurbet ve aşk konularında dil ve ahengi sağlam, lirik-epik, hece
şiirleriyle tanındı (Necatigil,1985, 174).
Kemalettin Kamu, lirizm ve samimiliği elden bırakmaksızın, Anadolu dertlerine ve yurt
manzaralarına ilk açılan şairlerden biridir (Kabaklı, 1978, 559).
Şiirlerini muhteva itibariyle üç grupta toplamak mümkündür:
1.Gurbet, hicret, hasret şiirleri,
2. Aşk ve tabiat şiirleri,
3. Zafer ve memleket şiirleri. Bunlar arasında ilk göze çarpanları mütareke, Millî Mücadele
Türkiye'sinin içinde yaşadığı zor günlerin hatıralarını yansıtmaktadır... Şairin gurbet, hasret,
kimsesizlik gibi duygu tarafı ağır basan lirik şiirleri ve bunlar arasında özellikle «Gurbet» şiiri
oldukça yaygınlık kazanmıştır. Bu iki yönü ile “Gurbet ve Vatan Şairi” olarak tanınır (Türk Dili ve
Edebiyatı Ansiklopedisi, 1982).
İçli ve samimî bir ifade, hakiki sanat titizliği ve itinası, onun şiirlerinde göze çarpan
başlıca hususiyetlerdir... Şiirlerinin başlıca vasfı, lirik olmasıdır (Evrimer,1949).
Kemalettin Kamu’nun ölümünden bir yıl sonra (1949) Rıfat Necdet Evrimer tarafından
hayatı ve şahsiyetinin geniş bir şekilde anlatıldığı şiirlerinin tamamının toplanmaya çalışıldığı ve
değerlendirildiği bir kitap yayımlanmıştır. Daha sonra Necmettin Esin, şahsi hatıralarını ekleyerek
ve yine bu esere dayanarak bir kitap hazırlar. Mustafa Gökçe de şairle ilgili bir kitapçık yayımlar:
Kemâlettin Kâmi Kamu'nun şiirleri hakkında görüş ve değerlendirmeler bulunan iki
kitaptan ilkinde, özetle : “...Ona büyük şair diyemeyeceğiz, fakat şiirleri sevilen, dilden dile
dolaşan bir şair demeye hakkımız vardır...” Kemalettin Kamu'da dil temiz ve güzeldir. Son
şiirlerinin bazılarında simge gibi yadırgadığımız kelimelerle karşılaşıyoruz. Bu da herhalde Dil
Kurumu'ndaki çalışmaların tesirinden doğmuş bir temayüldür. Şair umumiyet itibariyle dil ve
üslûp üzerinde durmuş ve çalışmıştır.
...Şiirlerinin başlıca vasfı lirik olmasıdır. İnsan, ruhunun derinliklerinde duyabileceklerini:
Aşkı, teessürü, sevinci, hazzı, elemi, ümidi, ümitsizliği, inkisarı, huzuru, nikbinliği, bedbinliği
Keimâletttin’in şiirlerinde buluyoruz. Kendi içinde yaşamanın “autisme” yaptığı iç huzursuzluğu
şairden hiç ayrılmamıştır.
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 7
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Kemâlettin, daima romantik yaşamış ve öyle kalmıştır. Onun tek farklı tarafı, memleket
sevgisini mısralarında en iyi işlemesidir. Bütün şiirlerinde bu asil sevginin renkli ve çekici
pırıltılarını görüyoruz, onlarda, ülküsüne bağlanmış bir şairin kuvvetli inanışları yaşar.
Buna mukabil ikinci kitapta, ise: Türkçesi, çoğunun yaşça kendisinden büyük ve küçük
bütün şairlerimizi aşacak kadar sade ve güzeldir. Kelimeleri ev içinden, halkın dilinden seçmiştir.
...Şairin hemen bütün şiirlerinde kalbe dokunur, kuvvete heyecan veren, gönülleri huzur ve
tesellinin ipek örtüsünde dinlendiren sıcak bir lirizm hâkimdir (Samanoğlu, 1986, 42).
Milli Mücadele’nin ilk gazetecilerinden olan Kemalettin Kamu, daha sonra gönüllü olarak
yazılar yazmış, şiirlerini yayımlatmış. Şairin bu durumu Milli Mücadele yıllarına göre son derece
sönük, bu her ne kadar bilinen bazı nedenlere bağlansa da –özellikle şiirden uzaklaşması- tatmin
edici olmadığı düşüncesini doğuruyor. Şair, çeşitli dergi ve gazetelerde şiirlerini yayımlıyor: Bu
dergiler yıllara göre şöyledir; 1924, 1925, 1928 ve 1933 yıllarına ait «Türk Yurdu», 1933 ve 1934
yıllarına ait «Varlık», 1933, 1944 ve 1946 yıllarına ait «Ülkü», 1939 yılma ait «Kalem» ve
«Oluş».
Sözcükler, bizim hayal, algı ve fikir dünyamızın, yani soyut düşüncelerimizin somut
tezahürüdür. Her kelime manasıyla vardır. Kelimenin sözlük ve gramer görevleri evrenseldir,
bunların görev ve manaları mahduttur, sanatkâr bu kelimelere, edatlara ve söz varlıklarına kendi
mitoslarını, deruni oluşum ve hislerini yükleyerek, şekilsel olarak birer sembol olan bu sözcük veya
ifadeleri canlı, sıcak birer mesaja dönüştürür. Fikir ve hayallerine, yaşamının izdüşümü olan
üslubuyla onlara ruhunu “espiriti”ni üfler, onun bir parçası olan yansımalardır. Bahsettiğimiz
duygu, his, fikir ve hallerinin önünde kuru bir yaprak gibi sürüklenmeyip kendisi, onlara
hükmedebiliyorsa, yönetilen makamından, yöneten mertebesine terakki etmişse “şiir dil”ini
yakalamış yüksek sanatkârdır. Kelime seçimi bir tercihtir. Tercih, üslup ve onun alt unsurlarını
oluşturan, kompleks yapı olan varlığımızın bütün cüzlerini barındırır. Seçimimizin kaynağı bu
teşekkülden ibarettir.
Her sanatkâr gibi Kemalettin Kamu da, soyut fikir ve hislerini kelime libasıyla
okuyucusuna takdim etmektedir: Her şair gibi Kemâleitin Kâmi Kamu da, kendi şiir dünyasını,
hayat felsefesi ve san'at anlayışına uygun gelen kelimeleri seçmek suretiyle kurmuştur. Kullandığı
kelimeleri gramatikal ve varlık kategorilerine re ele alan bir incelemede şairin, şiirlerinin top-
landığı adı belirtilmeyen bir kitapta kullandığı kelime sayısı, 4344 olarak tespit edilmiştir. Bunların
1893'ü isim (% 43,5) 832'si sıfat (% 19) 8711 fiil (% 20); geriye kalan 748'i ise (% 17) bu üç
kategorinin dışındaki kelimelerdir. Üç kategori içinde tekrar edilen kelimelerin sayısı 2932 ( %
67), bir defa kullanılanlardan 418'i isim (% 9), 126'sı sıfat (% 3) ve 121'i fiil (% 3)tür.
Kemâlettin Kâmi Kamu'nun- en çok kullandığı kelimeler isim, sıfat, fiil olarak şöyle
sıralanmıştır: İsim: göz «32», gün «27», baş «26», yol «26», gönül «23», anne «18», yüz «18»;
«sıfat», bir «173», bu «62», her «28», sevgili «25», var «25», yok «24», artık «13», güzel «12»,
beyaz «11», yas «11»; «fiil», olmak «47», kalmak «21», demek «20», etmek «20», ağlamak «19»,
geçmek «19», görmek «17», gelmek «16», bilmek «15», gitmek «14» (Önder, 1975, 62).
1901’de doğan Kemalletin Kamu, Ömer Bedrettin gibi şairler üzerinde Faruk Nafiz’ in
bariz bir tesiri olmuştur. O dönemde doğal olan bu etkilenme Kemalettin Kamu’da daha çok sade
ve duru bir Türkçe ile sınırlı kalmaktadır. Bu özellik de onun aruzla yazdığı şiirlerinde bile
kendisinin hissettirmektedir.
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde
8 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Ne kadar alıştığımız bir dil ve munis bir güzellik. Şair bir daha bu beytin kuvvetine
erişememişse ve bu âdeta irticalı güzellik şiirlerinin arasında biricik kalıyorsa bunun kabahati
kendisinde değil, belki beyittin kurduğu yüksekliktedir.
Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde:
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Başucumda-biri bana “su; yok” desin
Bu dörtlük yüksek sanatı tüm kudretiyle terennüm etmekte, şiir dili inşa edilmiş bir öz
niteliğindedir.
Şiir, hüzünden ziyade ruhun kanatlandığı anları benimser. Güzel şiirler, hislerimizin bizi
yendiği ve yahut yener gibi göründükleri anları değil, bizim onları yenerek efendisi olduğumuz
zamanlarındır (Tanpınar, 2000).
Bazı mısraların kesafeti, yoğunluğu onun şiirinin muhtevasını hülasa eder. Bunun en somut
örneği “Hicret” şiiridir. O, bütün hayat görüşüne ve duyuş tarzına tesir eden büyük hadiseyi, çok
canlı bir tablo gibi tasvir eder.
Çoğu şiirinde bir mısra, ender de olsa bir dörtlük öne çıkmakta, âdeta şiirin bütün
güzelliğini kendisinde mezc etmektedir. Bunların şiir dili oldukça yüksek seviyededir. Yukarıda
Tanpınar’ın da belirttiği gibi bazı mısralar tek başına alınırsa çok güzeldir. Geriye kalan mısırlar
daha yavan; manzum ifadeden ziyade mensur ifadelerdir. Mensuriyeti aşıp şiiriyet seviyesine
çıkamadıkları gözlemlenebilir. Kamu’nun hemen hemen bütün şiirleri; saf, halis, samimi
duyguların tezahürüdür. Zira bu hislere iştirak etmemek mümkün değildir.
Bu tezahürlerin yeterli inkişaf edemeyişi, kısmi olan şiir dilinin bütün mısralara aks
edemeyişi, onun deruni tekevvünden yoksun oluşundan ziyade, kemale ermiş bir şiir dilinin
sanatkârda mısra bazında kalmasıdır. Şiirin tamamında kuvveye geçemeyişindendir. Kamu’nun
ayrılığı, gurbeti ve vatanı yücelten şiirleri arasında bir bütün yani, bir kalite bütünlüğü, seviye
birliği yoktur. Şiirlerine kaybolan asude bir hayatın, vuslatın hüznü, karamsarlığı ve umutsuzluğu
hâkimdir.
Dili, aruz vezni ile yazılan şiirlerinde bile sadedir. Yaşadığı devrin dilini sade, duru bir
biçimde başarıyla kullanmıştır.
Üslûp
Üslubunda bireysellik, çoğu şiirinde gereğinden fazla öne çıkarılmıştır.”Şiir hüzünden
ziyade ruhun kanatlandığı anı benimser.” Kamu, hüznü önüne katamamış, hüzün ona istikamet
verdiği için, hüznünü, ıstırabını, firakını şekillendiremediği için, gizli mitolojiyi, deruni tekevvünü
daha sığ, sathi işlemiştir. Bu da yüksek şiir dilinin, şiiriyetin oluşmasına gölge düşürmüştür.
Ayrıca, derin bir medeniyet anlayışının izleri daha seyrek gözlemlenebilmektedir.
Türk edebiyatında, onun kadar içinde yaşadığı devrin musibetlerini, menfiliklerini,
felaketlerini bütün teferruatı ile hisseden, yaşayan ve yazan çok az sanatkâr vardır, denilebilir. Bu
yönü ile Mehmet Akif’e benzetebiliriz. O da devrin bütün ayrıntılarını hem hissetti, hem de
eserlerinde başarlı bir biçimde tematik olarak işledi.
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 9
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Duygulu, içli ve samimi olan sanatkâr, millî ve mahalliyi “iç” olarak duyuşuyla,
algılayışıyla şiirlerinde işlemiştir. Muhtevada millîyi, konu bütünlüğü yakalamasına karşın şiir
dilinde cezir, med’e daha baskındır. Arzu ettiği yükselişi yakalayamadı.
Kamu, biraz da hatıra ve hayalleriyle yaşamaktadır. Duygusunun kaynağı, bireyi, yani
mizacı olduğu gibi aynı zamanda hatıraları ve hayalleridir. Kamu şiirin bir duygu veya fikir
meselesi arasında med cezirler yaşamış, fakat bu duygulara o hâkim olamamış; duyguları sanatına,
şiirine hâkim olunca, şiir güzelliği, tarafı eksik kalmış. Şiirlerinde işlediği muhteva hakikattir,
yaşanmıştır, zira bu yaşanmışlıklar şiiriyet mertebesine terakki etmek için, şiirin estetik tarafını
oluşturan; musikiye, korelasyona, makyaja ve süse ihtiyaç duyar. Şiirde “Güzellik, hakikatten daha
tesirli olmuştur.” Denilmekle beraber kanaatimce ikisinin harmanlanması bütünlük arz eden şiir
disiplinin gereğidir.
Muhteva Unsurları
1.Dış Âlem Unsurları:
1.a. Karanlık-Aydınlık Unsurlar: Kullandığı kelime ve söz varlıkları
Estetik ve ruhî sebepler, şairin ruh halini ve mizacını tayin eden faktörlerdir. Kendisine
mahsus kurduğu yalnızlık duygusunun mekânı, sanatkâr için, yüreğidir, yani gurbet ki, o bir gurbet
şairidir. Karanlık ve aydınlıkla ilgili ifadeler mecazi manalar için kullanılmaktadır.
1.b. Renkler: Sanatkâr, nicelik olarak az şiir kaleme almasına rağmen şiirleri zengin bir
içeriğe sahiptir. Şiirlerinde birçok farklı konuya yer vermiştir. Renkleri önemsemiş, Paris’teyken
temaşa ettiği vitrinin aksesuarı olan renklerde vuslatı yaşamış, her bir renkte Anadolu’nun bir
parçasını görmüş.
“Bana bu renkler hep memleketi hatırlatıyor, dedi.
Yeşil, bir köşedir bana Bursa'dan;
Kara, Erciyas'ın yarları gibi;
Sarıda gözü var Uzunyaylanın;
Beyaz, Erzurum'un karları gibi,”
1.c. Zaman: Kamu, bazen felsefe kokan ve metafiziğin kırıntılarının hissettirildiği zaman
kavramını daha çok yaşadığımız maddi zaman olarak irdelemektedir. Yahya Kemal, Tanpınar ve
Necip Fazıl ile Arif Nihat Asya’nın zaman mefhumuna giydirdikleri libas manaları arasında
gelgitler yaşamakla beraber, Kamu’da deruni bir tekevvün yoktur. O derinlemesine bir yorumdan,
tetkikten ziyade, Arif Nihat Asya gibi genişlemeyi, etrafa yayılmayı önemser, maddi zamanı işler,
zamanın zaman ötesine çıkamaz.
2.İç Âlem Unsurları:
Dış âlem unsurlarında “tespit”, iç âlem unsurlarında ise “tercih” esastır (Yıldız, 1997).
2.a. Tespit: tespit “dış” tır. Şairin ruh penceresi olan gözüyle baktığı zaviyede
gördükleridir. Tercih ise “iç”dir. Sanatkârın ruh penceresinde içeri süzülen maddiyatın, şairin iç
âlemini oluşturan, onun gizli mitolojisini kuran hisler duygular ve letafetlerle harmanlanmasıdır.
Yani, “iç” in “dış” ı algılayışı ve duyuşudur. Sanatkârın “espriti” dir. İç ve ş sanatkârın gizli
mitolojisinin asli unsurlarıdır. Mana servetinin menbaı hükmüne geçerek bir temerküz
oluşturmaktadır. Kemalettin Kamu’nun santimantal duyuş tarzında yaşadığı devrin ve şahsi
mizacının da büyük payı var (Tanpınar, 2000, 397/398).
10 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
2.b. Aşk-Kadın: Kamu, hayatı boyunca hiç evlenmemiş, nişanlanmak üzereyken yaşanan
talihsiz olay, onun naif, belki de inatçı kişiliğini bir hayli sarsmış, uzak olduğu yaşama sevincinden
büsbütün uzaklaştırmıştır. Abisinin ısrarlı evlilik baskısına “evet, dul bir kadınla evleneceğim…”
kinayeli cevabını vermesi onun haleti ruhiyesinin panoramasını gözler önüne sermektedir. Şair,
şiirlerinde yaklaşık olarak 4344 kelime kullanmıştır. Kadın ve aşk kelimeleri, bunların yaklaşık
olarak yüzde ikisine tekabül etmektedir. Şairin aşk ve kadın temleri; cinselliği, erotizmi çağrıştıran
tensel anlamlar içermemektedir. Maddi görünen aşk, platonik aşkın bakiyeleri hissini vermektedir.
2.c. Yaşama Sevinci: Sanatkârın gönlüne “gurbet ve hüzün“ taht kurmuş. Devrinin
felaketleri, babasının beklenmedik erken vefatı, savaşlar ve gurbet; Kamu’nun bu güzel ve huzur
dolu duygu olan yaşama sevincini, ona tattırmamış, yaşanan olaylar, onun mizacı ile simetrik
olarak vuku bulmuştur. Mizacının boyasıyla boyanan sanatkârlar, duygu yoğunluklarını “en”lerde
yaşarlar. Şahsiyetini oluşturan mizacın önde olan tarafı sanatkârın âdeta sanat kompozisyonudur:
Tevfik Fikret’in sevgi ve aşk şiirleri, nefret şiirleri kadar güzel midir? Sanatkârın ebenced olan
duyuşu, onun başarılı tarafını oluşturur. Vatan şiirlerinde yüzeysel soyut bir sevinç
gözlemlenmektedir. Fakat bunun dışında diğer şiirlerinde bu duyguya pek rastlamamaktayız. Aşk,
mutluluk, istikbal, başarı, sevgi ve kavuşma gibi insanı hayata bağlayan unsurlar, Kamu’da, âdeta
misafir duygulardır.
Kemalettin Kamu’nun aşkı dahi hüzün kokar. Şahsi tali ekseninde bu müspet duygular,
onun yaşam ve sanat iklimine münasip duygular değildir. Bu duyguları, nüveden kuvveye
çıkaramamıştır, yaşama sevinci maalesef onda bodur kalan bir duygudur. Arzularını gerçekleştirme
imkânına sahip olamadıkları için ruhları daima uzak ve müphem özlemlerle doludur (Kaplan,
2005).
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı.
Kaplan’ın ifadesi âdeta Kemalettin Kamu’nun psiko-biyografisini özetlemektedir. O,
birçok arzusunu, isteğini gerçekleştiremiyor. Onun ruhu müphem özlemlerle, isteklerle dolup
taşmaktadır. Bu müphemliği şiirinde, zaman zaman yer verdiği “kuru yaprak” ifadesiyle
özetlemektedir. Hayat, onun için bir kuru yaprağın ötesine geçememiştir. Kuru yaprak ifadesi Halk
edebiyatında ve Milli edebiyatta mazmun olarak kullanıla gelmektedir, bu ifade, pesimistliğin dışa
vurumudur.
2.d. Gurbet-Yalnızlık: Gurbet ve yalnızlık işte, Kemalettin Kamu’yu özetleyen, onun
şahsiyetinin hayat hikâyesinin özeti, bu iki kelimeden ibarettir. O, fıtratı ve yaradılışı gereği
yalnızdır. Onun yalnızlığı belki de sonradan ortaya çıkan, yaşanan bir duygu değildir. O, bu
duyguyu dünyaya beraberinde getirdi. Gurbet ve yalnızlık, onda mevcut olan, hazır bulunan
duygulardır. Misafir olan veya sonradan kazanılmış, öğrenilmiş duygular değildir, O, âdeta bu
duyguları edinim yoluyla kazanmıştır. Edebiyatımızda birçok sanatkâr bu duyguyu yoğun
yaşamıştır. Fakat Kemalettin Kamu, bu duygunun ta kendisidir. Gariplik, yalnızlık ve gurbetin
beslediği camit, soğuk, kasvetli ve menfi kelimeler onun şiirinin demir başları, “ebenced” leridir.
Bu durumuna, devrin sosyal şartlarını, Kamu’nun içe kapalı mizacı ve hastalığını da ilave
etmeliyiz.
2.e. Ölüm ( Varlık-Yokluk): Ölüm duygusu, çocuk yaşta babasını kaybederek, genç
denilebilecek yaşta ve genç annesini kaybetmesi ölümün soğukluğunu, Kemalettin Kamu, derinden
hissetmiş, firak ve vuslat onun iç çatışmalarının iki temel fonksiyonuydu. Kamu, ayrılığı ve
gurbeti, hayat hikâyesinin ana teması yapmış. Bu duygular onun yaşamına taht kurmuş, hiçbir
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 11
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
zaman da onu yalnız bırakmamış. Bu durumun varlığı, bir sanatkâr için şanstır, talihtir; fakat
sanatkâr bu duyguları yönettiği sürece, oysa Kamu, onların önünden sıyrılıp onları önüne
katamamış. Böyle olsaydı yüksek başarısı birkaç şiirle veya her şiirde bir iki mısraya bağlı
kalmazdı. Şiiriyeti bütünlük arz eden bir başarı terkip yumağı vasfına mazhar olurdu.
Evet, kelimeler, sanatkârın eserindeki siluetidir:
Şairin ölümü üzerine kaleme alınan yazıdan bir parça: .”…Onu Paris'te bir yaratıcı
'daüssıla' içinde gördüğüm günleri hatırlamıştım: Birkaç yıldır, orada, hem ajans muhabiri olarak
bulunuyor, hem Siyasî İlimler Okuluna devam ediyordu. Londra'ya giderken Sofya'dan kendisine
yarı manzum Fransızca bir telgraf çektim.
Kemâlettin Kami L'ambassa de Turquie? Paris Venezaia gare, Lundi soir, pour me
voir.
Onu istasyonda bekliyor görünce ne kadar sevinmiştim. Geniş alnında; düşünce, mavi
gözlerinde; sevinç, çizgili yüzünde; kaygı, tam bir sanatkâr görünüşüyle beni karşılamıştı. Paris'in
İhtişamlı vitrinlerini seyrederken, “Bana bu renkler hep memleketi hatırlatıyor, dedi.
Yeşil, bir köşedir bana Bursa'dan;
Kara, Erciyas'ın yarları gibi;
Sarıda gözü var Uzunyaylanın;
Beyaz, Erzurum'un karları gibi,
Gurbetin bir renginde yurdun bir tarafını gören ve bütün memleketi hayalde canlandıran bu
mısralarla içime bir yurt hasreti döküvermişti. O, her zaman, zaten böyle içli mısralarla büyük
dertleri, insanın içinde depreştirir, ince şiirlerde büyük davaların en iyi tercümanı olurdu” (Ulus
Gazetesi, 9 Mart 1948),
2. f. Vatan Sevgisi: Kemalettin Kamu, bir gurbet şairidir. Onun kişilik, şahsiyet tarafını
oluşturan temel unsurdur. Onun şiirlerinin birincil konusu gurbettir. Gurbet, vatanın üzerinde inşa
edildiği tohum, çekirdektir. Hatta ikisi birbirine geçmiş ve harmanlanmış asli hislerdir. Bu gurbet
vatandan ayrılıştır, kopuştur. Ondaki vatan sevgisi bağımlılık derecesinde olup platonik bir
sevgiden ziyade somut bir bağlılıktır. Çünkü şiirinde “Vatan” bir ana unsurdur. En değerli varlık,
vatandır. Balkan Harbinin cemiyet hayatında getirdiği sarsıntıyı, yaşı gereği sonradan öğrenen
Kamu, aşk derecesinde sevdiği memleketi Erzurum’un işgali ve babasının kalbinin buna
dayanamayarak Kamu’yu babasız bırakması, onun vatanseverlik duygusunu daha da perçinlemiştir.
Vatanın yaşadığını, ailesi birebir hissediyor, hatta yaşıyor. Onda vatan bir motif, argüman değildir;
muhtevadır, temadır.
Kemalettin Kamu, vatanının işgaline şahit olmuş, doğduğu yer (Bayburt) gibi, okumakta
olduğu şehri de (İstanbul) terk etmek zorunda kalmıştır. Memleketinden ayrılıp batıya gitmek
zorunda kalan Kamu, burada derin bir yalnızlık yaşar ve bu yalnızlığı içinde büyütür. Mizacına
uygun olan ve yabancısı olmadığı bu duyguyu estetik bir yaklaşımla şiirlerine teme olarak işler.
Belki de Cumhuriyet öncesi birikim ve tarihsel süreç, devrin resmi ideolojisi gereği Kamu, güncel
zaviyeden meseleleri irdelemektedir. Mizacını ve perspektifini daha iyi tanımamız için bir hatırayı
nakletme ihtiyacı duyuyoruz:
Uçağa binmekten korkan Kemalettin Kamu, Ataçı bundan vazgeçirmek isterken yanlarına
gelen Yahya Kemal ile tarih hakkında bir münakaşa başlamıştır: “Yahya kemal, tarih bilmenin
iyiliklerini söylüyor. Kemalettin de dünü bırakıp bugünle uğraşalım diyordu.” Tartışma sonuçsuz
kalır ve Yahya kemal Ataç’ın da hak verdiği anlaşılan şu cümleyi sarf eder: “böyledir bunlar (…)
tarihi de kabul etmezler tayyareyi de “ (Enginün, 2011)
12 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
HİCRET
Allahım ne bunaltıcı, ne boğucu bir gece…
Gözlerimiz bulutlandı arabaya binince
Karanlıkta kaçıyoruz, çoğalıyor korkumuz,
Umulmadık bir felâket geçiriyor ordumuz.
Fakirleri yalınayak, zenginleri atında,
Yollar uzun bir inilti yıldızların altında.
Gönüllerin gözyaşına inandığı bir anda,
Çok sevgili yuvamızı yâd ellere bıraktık;
Dirseğimi dayayacak bir pencerem yok artık,
Elveda ey harap olan baba evi elveda!
Bütün gece yol alırken tehlikeler içinde,
Ellerimi unutmuşum kardeşimin dizinde.
Arkamızda kayboluyor beldemizin bağları,
Arkamızda beyaz başlı Anadolu dağları
Sanki: gece yolcuları gitmeyiniz, diyordu.
Arkamızda bizim gibi gurub eden bir ordu!
Arkamızda neler yok ki dokunmasın insana,
Viran bir köy önlerinde indik eski bir hana
Gönüllerin gözyaşına inandığı bir anda
Bin bahçeli beldemizi yâd ellere bıraktık,
Gölgesinde barınacak tek ağacım yok artık,
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda!
1. İçerik:
Şiirin Yazılış Sebebi: Balkan savaşları felâketi, ardından Birinci Dünya Savaşı; Rusların
Doğubayazıt, Ağrı ve Pasinler’i ele geçirmeleri ve hele Erzurum’un düşmesi -ki, Osmanlı’nın doğu
kalesi, Anadolu’ya açılan kapı- Ermeni çetelerinin azgınlığı, Kemalettin Kamu’nun ailesini
derinden sarsmış, altmış beş yaşına gelen baba, bu ağır felâketlere dayanamayıp kalp krizi
geçirerek vefat ediyor. On beş yaşındaki Kemalettin kamu canından çok sevdiği ata yurdunu ve
babasını kaybetmenin acı hüznünü yaşarken yüreğinde yaşadığı gurbette varlığını da göçüyor.
Gözü ve yüreği arkada kalarak “Hicret” ediyor.
Konu: Hicret, zorunlu göç
Tema: Bir toprak parçasını vatan niteliği, vasfı taşıması için, onu yurt edinen milletin
orayla hem hal olması, fedakârlık bilincinin oluşması ve bütünleşmesi o toprağın da o milleti
yeniden yaratmasıdır. Birbirlerinin birer uzvu olmasıdır.
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 13
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Düşünce: Metin, barındırdığı düşünce unsuru bakımından ağırlıklı olarak ata yurdundan
ayrılma zorunluluğudur. Âdeta vatandan bir kaçıştır. On beş yaşında ve aile reisliği yükü
omuzlarında ata yurdunu canlı yaşayarak, olayları sonradan duyarak değil, bizatihi yaşayarak
“Hicret”te bulunuyor.
Karanlıkta kaçıyoruz, çoğalıyor korkumuz
Mısraı, şairin şiirinde, ata yurdunun yaşadıklarını ve şairde bıraktığı izlenimi fotoğraf ize
ediyor.
Olay: Şiir, manzum hikâyemsi bir vasfa sahiptir, dolayısıyla başı ve sonu belli bir hikâye
anlatılıyor. Yaşanan bir hikâye, yaşayan şairin kendisi. Anadolu insanının maruz kaldığı felaket,
serhatlılar, ebencetleri serhatin, tüm bu yaşananları yüreklerinde yaşıyor.
Fakirleri yalın ayak, zenginleri atında
Sadece Rus, Ermeni, Yunan ile savaşmıyor.
Yoksulluğu, sırtlarındaki gömlek, yalın ayaktaki nasır gibi vatan uğruna, vatan için
beraberinde taşıyor. Anadolu insanının olağan dışı özverisini ve feragatini, yurt bilincini ifade
ediyor. Olay unsuru ve düşünce birazda iç içe geçmiş asıl olan olay “Hicret” duygusunun iz
düşümüdür.
Varlık: Şiirde yaygın olarak gördüğümüz somut nesneler: ata yurdu, ata yurdunu terk
etmek zorunda kalan vatandaşlar: fakir, zengin, gözyaşı, yuva, araba, gece, pencere, belde, dağlar,
ordu, köy, han, gölge, ağaç… Birçok nesne veya varlık bulunmaktadır. Dolayısıyla maddi varlık
olarak vatan ve insan vardır. İnsanın âdeta bir uzvu olan vatandan zorunlu göçü “hicret” vardır.
Şiirin dokusunu oluşturan ana varlık hicrettir.
Duygu: Şiirde esas itibariyle hamasi bağlamda hüzün duygusunu hissediyoruz. Şair, ata
yurdu işgali kara haberiyle kaybettiği bir babanın oğludur. Vatan duygusu, ailede en üst
seviyededir. Kayıp bir vatan ve o kaybedişin bedeli bir babanın yaşamı yitirmesi, genç yaşta dul
kalan anne, bütün olumsuzluklar ittifak etmiş hem de en kutsal ve en değerli varlıklar üzerine. Şair,
böyle bir haleti ruhiye ile yaşadığı duygu yoğunluğu tezahürlerini deruni bir tekevvün ile teşekkül
etmektedir.
Görüntü: Arka fonda hicret edilen ata yurdu; yuva, belde, beldenin bağları, beyaz başlı
Anadolu dağları, içinde bulunulan mekân vardır ve yaşanan an ise; viran bir köyde eski bir han ve
gecedir.
Arkamızda beyaz başlı Anadolu dağları
Sanki gece yolcuları gitmeyiniz, diyordu.
Canlı, sıcak, somut bir görüntü, yaşanarak, tadılarak kaleme alınan sıcacık ifadeler;
yaşanan, gerçek ve nesnel görüntülerde içselleştirilen bir “hicret” bu zorunlu kopuşun, koparılışın
derin izleri nakşedilmiştir. Şiirin bir tarafını oluşturan resim, olduça iyi işlenmiş. Pitoersk disiplini
iyi derecede uygulanmış, tema, mana, mekân, zaman, duyuş ve manzara (resim) şiirin tüm
unsurları, şiiriyet için ittifak etmiş bir terkiptir. Başarılı bir tenasüp ve tasvir uygulanmıştır.
Simge ve İmgeler:
Allah’ım ne bunaltıcı, ne boğucu bir gece
Gece kavramı anlamsal olarak olumsuzluk içeren bir sözcüktür. Siyahtır, zulmettir, gece.
Şair bu anlamsal kesafeti daha da yoğunlaştırmak için, bunaltıcı ve boğucu sıfatlarını miktar zarfı
“ne” ile katmerli hali getirmektedir.
14 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Gözlerimiz bulutlandı, arabaya binince
Ata yurdunda kopuşun ilk adımı olan hicret için, arabaya binmek tahassüslerin
yoğunlaşması, kabarması ve dışa vurumu olan bulutlanan gözler.
Karanlıkta kaçıyoruz, çoğalıyor korkumuz
Gece ve karanlık bu iki kelime, kasvetli, soğuk ve camid manalara gelmekle beraber “
karanlıkta kaçıyoruz” söz varlığı burada iki anlamı terennüm etmektedir. Ön plana çıkarılmak
istenen karanlığın bir örtü, koruyucu; tehlikelere karşı bir sığınma yeri, tahasüngah olmasıdır.
Yollar uzun bir inilti, yıldızların altında
Şair, doğa ve mekân ile bütünleşmiş ve yaşanan derin ıstırabın gözlüğüyle etrafa baktığı
için, yüreğindeki hüznü çevresine aksettiğini düşündürmektedir. Aslında zünlü olan mekândır,
Anadolu’dur, çünkü “ebenced” leri Onu terk etmek zorunda. Bin yıllık sahipleri onu bırakıyor,
bırakmak zorunda bırakılıyor. Şiir, hemen hemen her tarafı bütünlük arz eden estetik bir
kompozisyondur. Böylelikle hem teşbih hem teşhis sanatına başvuruluyor.
Gönülleri gözyaşına inandığı bir anda
Hicret şiirinin bütün kudretini bu mısrada görmek mümkündür. Yüksek seviyede bir
şiiriyet ve mânia içermektedir. Kemalettin Kamu’nun birçok şiirinde, bu özelliğini görmek
mümkündür. Bir mısra âdeta şiirin bütün kuvvetini kendisinde mezc etmektedir. Şiirin kolektif
taraflarını, deruni tekevvünü ve şiirin mit’ini bir mısrada görmek mümkündür. Şair, bir mısra ile o
şiiri hulasa ediyor. Bu hulasa sadece konu yönüyle değil: tema, üslup, dil, biçim ve ahenk
bakımlarında, yüksek sanatın icra edildiği bir mısradır. Yani bu mısra “Hicret” in “yek avazı” dır.
Çok sevgili yuvamızı yâd ellere bıraktık;
Dirseğimi dayayacak bir pencerem yok artık,
Elveda ey harap olan baba evi, elveda!
İçli, narin bir mizaca sahip şair, babayı, baba evini ve ata yurdunu kaybediyor: Yuvamızı
yâd ellere bıraktık, yok artık sözcükleri şairin mahzun, muzdarip, firak acısıyla yüklü benliğinin
somut tezahürü olan kelimelerdir. Bir bırakış, terk ediş duyuşu, başarıyla resmetmektedir.
Arkamızda neler yok ki, dokunmasın insana
Şair, geride bıraktıklarının ehemmiyetini, hayatındaki en değerli varlıkların geride
kaldığını, yâd ellere terk edildiklerini vurguluyor. Bunlar: şairin ata yurdu, baba ocağı, yuvası
çocukluğu, hatıraları ve hayalleri yani, bir bireyin bütünü, her şeyidir.
Gölgesinde barınacak tek ağacımız yok,
Dallarında bülbül öten bahçelere elveda
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 15
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
Birinci mısrada şair, kaybettiklerinin farkında, onların hayatında nedenli bir önem ve
kıymete sahip olduğunun şuurunda olmakla beraber bir de zaman zarfı “artık” sözcüğünü
kullanıyor. Bu sözcükle şairin yüreğinde temerküz eden ıstırabın, daüssılanın tezahürü,
ümitsizliktir, belki de bir daha kaybettiklerine kavuşamama hissi duyulmaktadır. Şair, ata yurdunu
terk ederken Refahiye’den Sivas’a hicret eder. Orada aruzla “Hicret Akşamları” şiirini yazar, yıllar
sonra depreşen duygularını âdeta o gün yeniden yaşıyormuş gibi sıcak, canlı ve taze bir panorama
olarak fotoğrafize etmektedir.
Dil ve Üslup: Şiirin dili, son derece yalın akıcı, açık ve saf Türkçedir. Dil sapmalarına pek
rastlanmıyor. Türkçeye mal olmamış kelime yoktur. Yerli ve halka mal olmuş kelimeler,
kullanılmıştır. Şair, düzgün, duru ve iyi bir Türkçe kullanmak gayreti içerisindedir. Kemalettin
Kamu’da dil temiz ve güzeldir. Lirik vasfı, bu şiirde net gözlemlenebilir. İnsan ruhunun
derinliklerinde duyabileceklerini: teessürü, elemi, ümitsizliği, inkisarı, bedbinliği, kasaveti ve
hicreti bu şiirinde en yüksek manada bulmak mümkündür. Kendi içinde yaşadığı “autisme” yaptığı
huzursuzluğu, bu şiirde, her ifade ile harmanlamış, nakşetmiştir. Hicret şiiri, Kamu’nun psiko-
biyografisi için bir nüve teşekkül edebilecek duygu ve malzemeyi barındırmaktadır.
Ahenk ve Ritim: Şair, kafiye, redif ve vezin sistemlerinden faydalanarak şiirini ahenkli
kılmayı başarmıştır. Türkçenin doğal zenginliğinden ve söz varlığından kaynaklanan ses tekrarları
yanında Kemalettin Kamu’nun şiirin müzikalitesini, armonisinin temel unsuru olan bilinçli ses
tekrarlarına “c,k,r,ş,t” başvurduğunu söyleyebiliriz. Kullanılan kelimelerin içerdikleri sesli veya
sessiz harflerin oluşturduğu musiki olay-tema-ritm bağını oluşturduğu ve uygunluk dokusunun
örüldüğü, his edilmektedir. Nizamlı ve sistemli olmasa da ses tekrarı şiirde armoni ve ritm
zenginliği oluşturarak müzikaliteyi arttırabilir.
Kelimeler: Şair, bu şiirde toplam 123 kelime kullanmıştır. Olumsuzluk ifade eden “ne ne”
bağlacına yer verilmiştir. Sanatkâr, şiirin muhtevasına uygun kelimeleri organizeli bir biçimde
kullanmıştır.123 sözcükten 16 tanesi Kamu’un ruh haritasını çiziyor: bunaltıcı, boğucu, karanlıkta,
kaçıyoruz, korkumuz, felaket, fakirler, inilti, yok, eski, viran, harap, elveda gibi. Söz varlığı olarak
kullanılan kelimeler: ne boğucu bir gece, göz yaşına, yok artık, yad ellere, kayboluyor, göz yaşına
gibi.
Sonuç: 1901’de dünyaya gelen Kemâlettin Kamu, toplumun asude bir yaşamdan, huzurdan
izole edildiği sosyo-ekonomik, politik, psikolojik kaosların ve olumsuzlukların ördükleri bir
dokunun mevcut olduğu devrin çocuğudur. Erzurum’dan Bayburt’a, Bayburt’tan Refahiye’ye
taşınmaları, on beş yaşında ata yurdunun ve babanın yitirilişi, henüz kişilik evresini
tamamlayamayan Kamu’nun melankolik, mahzun ve narin bir mizaç edinmesine neden oldu.
İçinde bulunduğu bütün bu olumsuzluklara rağmen, babasının zengin kütüphanesi ve abisinin
İstanbul’dan gönderdiği kitaplar, aldığı Arapça ve Farsça dersler, onun doğu medeniyetini
tanımasına vesile oldu. Okuma ve yazmaya meraklı olan Kamu, ortaokulda ilk şiirlerini aruzla
yazmaya başladı, aruzla başladığı şiirlerinde hoş karşılanabilecek bazı acemiliklere rağmen iyi,
sade ve doğru bir Türkçeyle yazma gayreti içerisindedir. Milli şair, gurbet şairi, duygulu şair olarak
adlandırılan Kamu “millî, yalnız ve duygulu” bir şairdir. On beş yaşında babasız kalan, bekâr ve
hasta Kemalettin Kamu, annesini de kaybedince hayatta tutunduğu dallar tek tek koparılmakta,
yaşama sevinci tattıracak yeni bir yaşam bağı, dalı bulamamaktadır. Bütün bu yaşananlar,
Kamu’nun mizacını, gizli mitolojisini, deruni tekevvününü ve kolektif yapısını dokuduğu gibi onun
konu seçimini de oldukça etkilemiştir. Şair, eksik kalan öğrenimini tamamladıktan sonra, Anadolu
Ajansı temsilcisi olarak Fransa’ya yüksek tahsile gider. Dönüşünde politikaya atılan Kamu’nun
yoğun, yorucu iş hayatı başlar. Aynı zamanda Türk Dil Kurumu’nda Terim Kolu başkanıdır.
1934’e kadar Kemalettin Kamu, muttasıl şiir yazar; fakat Paris’te kaldığı süre zarfındaki durumu
durgunluktan ziyade sanattan ve şiirden uzaklaşmadır. Yurda dönüşünde de eski velutluğu
16 Ahmet ADIGÜZEL
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
yoktur.19. ve 20.yüzyıl şiir merkezi diyebileceğimiz Paris’e, Valery, Malermy, Baudlaire beşiklik
eden bu bereketli şiir bostanından mahrum kaldığını görmekteyiz. Kemalettin Kamu, Arapça ve
Farsçayı, yani Doğu tarafını tamamlamış, Batı’da bu şansı yakalayarak sanatını kemale
erdirebilirdi. İki medeniyetin mezcinden edebiyatımıza yüksek seviyede, nitelikli şiirler
kazandırabilirdi. Olgunluk devresinde, şiirden uzaklaşması, hem kendisi hem de edebiyatımız için
belki de bir talihsizliktir. Özellikle politika, onu çok sevdiği sanattan, şiirden uzaklaştırmıştır. İlk
şiirlerini mütareke yıllarında yazmaya başlayan şair, asıl ününü, şöhretini Milli Mücadele’de
yazdığı manzumelerle elde etti. Sayıları az olan; lirik, sade, samimi ve içli duygular taşıyan ve
çoğu yurtseverlik çerçevesi içerisinde bulunan şiirlerini, kitap halinde yayımlamamış. Böylece
ekmel manada sanatını terennüm edemedi, sanat kozası yarım kaldı.
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına, diyor. Yalnızlık, kimsesizlik ve gurbet de
Kemalettin Kamu’nun yaşam gönlüne taht kurdu. Yalnız, kimsesiz ve gurbet duygularıyla
harmanlanan kısa bir ömür, yalnızlığın, kimsesizliğin ve gurbetin hâkim olduğu loş bir pansiyon
odasında hayata veda etti:
Gözlerimde parıltısı bakır bir tasın,
Kulaklarım komşuların ayak sesinde:
Varsın yine bir yudum su veren olmasın,
Başucumda-biri bana «su; yok» desin.
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” sözü adeta Kemalettin Kamu için söylenmiştir.
KAYNAKÇA
AKYÜZ, Kenan, Batı Tesirinde Türk şiiri Antolojisi Ankara Üniv. Yayınları, Ankara, 1953
AKYÜZ, Kenan, (?), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul
ALTIN KAYNAK, Hikmet, Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, Doğan kitap, İstanbul,
2007
BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Devlet Kitapları, İstanbul,1983
ÇINARLI, Mehmet, Sanatçı Dostlarım, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1979
EDİPOĞLU, Baki Süha, Bizim Kuşak ve Ötekiler, (?), 1968
ENGİNÜN, İnci, Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2003
ENGİNÜN, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2001
ERSAVAŞ, Fahri, Tanzimat’tan Bu Yana Hamasi Türk şiiri Antolojisi, (?), İstanbul, 1997
ESİN, Necmettin, Kemalettin Kamu, Toker Yayını, İstanbul, 1975
EVRİMER, Rifat Necdet, Hayatı, Şahsiyeti ve Şiirleri, Üçler Basımevi, İstanbul, 1949
GÖKÇE, Mustafa, Kemalettin Kamu, Güvercin Yayını, Ankara, 1958
GÖZLER, H. Fethi, Yunus’tan Bugüne Türk şiiri, İnkılâp ve Aka, İstanbul, 1981
Hayat Ansiklopedisi Cilt IV, (?), İstanbul
KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı Cilt III,(?), İstanbul, 1978
Kemalettin Kamu’nun Hayatı, Sanatı, Şahsiyeti ve Hicret Şiirinin Tahlili 17
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/7 Summer 2013
KAPLAN, Mehmet-Necati BİRİNCİ, Atatürk Şiirleri TDK yayınları, Ankara, 2008
KAPLAN, Mehmet, Şiir Tahlilleri II, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2001
KARAALİOĞLU, Seyit, kemal, Resimli Türk Edebiyatları Sözlüğü, İnkılâp ve Ak, İstanbul, 1982
Meydan Larousse Cilt VI, İstanbul, 1971
NAYIR, Yaşar Nebi, Yeni Türk şiiri Antolojisi (Cumhuriyetten Bugüne Kadar) Varlık yayınları, ,
1954İstanbul
NECATİGİL, Behçet, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü, Varlık Yayınları, İstanbul, 2004
ÖNDER, Ayşe, , Kemalettin Kamu’nun Şiirlerinin Lügati, İTÜ Yayımlanmamış Mezuniyet Tezi,
1975, İstanbul
ÖZKAN, Abdullah-Refik DURBAŞ, Cumhuriyetten Günümüze Türk şiiri Antolojisi, Boyut Dosya
yayınları, Ankara, 2003
ÖZÖN, Mustafa Nihat, Son Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul,1945
ÜNLÜ, Özcan, 100 yıllık Türk şiir Atlası II, Birey yayıncılık, İstanbul,2004
ÜNLÜ, Mahir Ömer Özcan, 20. Yüzyıl Türk Edebiyatı (1900-1910), İnkılâp yayınları, İstanbul,
2003
SAMANOĞLU, Gültekin, Kemalettin Kâmi Kamu’nun Hayat’ı Sanatı ve Şiirleri, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Ankara, 1986
SEVÜK, İsmail Habib, Türk Teceddüt Edebiyatı,(?), İstanbul,1925
Tercüman Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul,1985
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul,1982
Türk Ansiklopedisi Cilt V, Ötüken Yayınları, İstanbul, 1985
YILDIZ, Saadettin, Arif Nihat Asya’nın Şiir Dünyası, Milli Eğitim Yayınları, İstanbul, 1997, Not:
Ayrıca Saadettin Yıldız’ın Doktora ve Yüksek Lisans Ders Notları
ResearchGate has not been able to resolve any citations for this publication.
Batı Tesirinde Türk şiiri Antolojisi Ankara Üniv
  • Kenan Akyüz
AKYÜZ, Kenan, Batı Tesirinde Türk şiiri Antolojisi Ankara Üniv. Yayınları, Ankara, 1953
Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri
  • Kenan Akyüz
AKYÜZ, Kenan, (?), Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul ALTIN KAYNAK, Hikmet, Türk Edebiyatında Yazarlar ve Şairler Sözlüğü, Doğan kitap, İstanbul, 2007
  • Nihat Banarli
  • Resimli Türk Edebiyatı Sami
  • Tarihi
BANARLI, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Devlet Kitapları, İstanbul,1983
  • İnci Enginün
  • Yeni Türk Edebiyatı
  • Araştırmaları
ENGİNÜN, İnci, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2001
Yunus'tan Bugüne Türk şiiri
  • H Gözler
  • Fethi
GÖZLER, H. Fethi, Yunus'tan Bugüne Türk şiiri, İnkılâp ve Aka, İstanbul, 1981
  • Ahmet Kabakli
KABAKLI, Ahmet, Türk Edebiyatı Cilt III,(?), İstanbul, 1978