ArticlePDF Available

Figures

No caption available
… 
No caption available
… 
Content may be subject to copyright.
25
GÜZ 2013 / SAYI 67
25-48
bilig
Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını
Aşmak ve Çözüm Süreci
Havva Kök Arslan
Fırat Çapan
Öz
Türkiye’nin Kürt meselesi Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa bir
çözüm eksenine girmiş bulunmaktadır. Devlet yetkililerinin İm-
ralı ile açıktan görüşmeleri, PKK liderinin Diyarbakır’dakinevruz
bayramında silahlara veda edilmesi gerektiği çağrısı yapması ve
buna bağlı olarak PKK elemanlarının sınır dışına çekilmesinin bir
takvime bağlanması gibi konuların konuşulmaya başlanması, ça-
tışma ve kanla anılan bir sorunun, barışçıl bir şekilde çözüleceği
umudunu doğurmuştur. Bu makalede genel olarak Kürt mesele-
sinde yaşanan travmaya bağlı olarak şiddet sarmalının nasıl aşıla-
cağı, siyasal meselelerin, toplumsal boyutlarının da göz önünde
tutularak, çözümü sadece siyasal aktörlerle değil toplumsal kat-
manlarda da bir sonuca vardırmanın neden gerekli olduğu, ‘Barış
ve Çatışma Çözümü’ çalışmalarının sunduğu bilimsel araçlarla
açıklanmaya çalışılacaktır. Kürt Meselesinin çözümünde ‘Barış ve
Çatışma Çözümü’ çalışmalarının yaklaşımıyla şiddet sarmalı, şid-
det sarmalının nasıl aşılacağı ve çatışma süresince ve çatışma son-
rası dönem için çözülmesi gereken öncelikli sosyal ve psikolojik
konuların neler olduğuele alınacaktır. Bir başka deyişle bu maka-
lenin son yıllarda akademi alanında yaygınlık kazanan Barış ve
Çatışma Çözümü Çalışmaları yaklaşımının Kürt meselesine uyar-
lanması çabası olduğu söylenebilir.
Anahtar Kelimeler
Barış, Çatışma Çözümü, şiddet sarmalı, Kürt sorunu, PKK
_____________
Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü– Ankara / Türkiye
hkok@hacettepe.edu.tr
 Araş. Gör., Hacettepe Üniversitesi,İktisadi İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü – Ankara / Türkiye
fcapan2003@yahoo.com
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
26
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
Giriş
Kürt meselesi tırmanış ve yumuşama dönemleriyle beraber, Türkiye’nin
ana siyasal sorunlarından birini oluşturmaktadır. Cumhuriyet tarihi bo-
yunca isyanlar ve bu isyanların devlet tarafından bastırılması şeklinde cere-
yan eden Kürt meselesindeki gerilim, yerini bir süre sessizliğe bıraktıktan
sonra, PKK örgütünün 1984’te gerçekleştirdiği Şemdinli ve Eruh baskınla-
rıyla tekrar tırmanmıştır. Ancak bu kez diğer isyanlardan farklı olarak,
PKK hareketi çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bölgelerde etkili olmuş ve
önceki isyanlara oranla çok daha yaygın bir kitleye ulaşmayı başarmıştır.
PKK örgütünün geniş bir alanda ve geniş bir kitle üzerinde etkili olabilmesi-
nin en büyük sebeplerinden birisi, 1980 darbesinin ülkede yarattığı ve özellik-
le Kürt bölgelerinde etkili olmuş olan baskıcı yönetimdir.Bu dönemde, Di-
yarbakır cezaevinde yaşanan insanlık dışı işkenceler ve 1983'te yürürlüğe
konulan ve özel hayatta dahi Kürtçe konuşulmasına yasaklama getiren
düzenleme, Kürt kitleler ile devlet arasında yaşanan muazzam yabancılaş-
manın en büyük sebeplerinden biri olmuştur.
Böyle bir dönemde ortaya çıkan PKK örgütünün diğer isyanlardan farkı,
belirli bir coğrafi bölge ile sınırlı kalmayıp, sadece yerel düzeyde değil,
bölgesel olarak da bir etki uyandırabilmiş olmasıdır. Bu husustan kaynak-
lanan bir diğer farklılık da, örgütün verdiği büyük kayıplara rağmen, halen
varlığını devam ettirebiliyor oluşudur. Bu bağlamda, PKK örgütünün
silahlı bir örgüt olarak faaliyet göstermekle kalmayıp, siyasi anlamda da
faaliyetler yürüterek, ihtiyaç duyduğu desteği her zaman yenileyebilmesi,
bu durumun temel sebebi olarak gösterilebilir. PKK örgütünün siyasal
faaliyetleri, Avrupa'daki Kürt diyasporasının örgütlenmesi ve onlardan
lojistik ve finansal destek alınması, televizyon kanalları ve gazeteler aracılı-
ğıyla fikirlerinin yayılmasının sağlanması ve çeşitli dernekler yoluyla kitle-
lerin mobilize edilmesi suretiyle yönetilmektedir. Türkiye’nin çabalarıyla,
daha önce Amerika'nın terör örgütü listesinde yer alan PKK, 2004'te Av-
rupa Birliği'nin de terör örgütü listesine girmiştir. Buna rağmen, Orhan
Miroğlu'nun deyimiyle "Son iki yüzyıl içinde yeryüzünde bu kadar yalnız-
laştırılmış ama muadilleriyle kıyaslandığında da zayıflamadan süren bu
kadar büyük bir isyan hareketi olmamıştır" (2012: 34).
Mesut Yeğen'in isimlendirmesiyle Son Kürt İsyanı’nın (2011) Türkiye'nin
sosyal, ekonomik ve kültürel alanlardaki diğer sorunlarını da etkileyebili-
yor olması göz önüne alındığında, bu meselenin Cumhuriyet tarihinin en
önemli siyasal sorunu olarak görülmesi mümkündür (Miroğlu 2012: 12).
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
27
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
Her ne kadar tartışmalı bir konu olsa da, PKK örgütünün; Kürtlerin etnik,
kültürel ve kimliğe ilişkin karşılanmayan taleplerinin sonucu doğduğu söy-
lenebilinir. Bu anlamda, PKK örgütüne katılım ve desteğin, yaşanan mağdu-
riyetlerden olduğu kadar, devlet görevlilerinin halka kötü muamelesinden de
kaynaklandığı iddia edilebilir. Kürt meselesi ve PKK arasındaki bu neden-
sonuç ilişkisinin yıllar geçtikçe ve sorunun çözülmesi uzadıkça daha da kar-
maşık bir hale geldiği gözlemlenmektedir. Kürt meselesini daha iyi kavraya-
bilmek için, bu meselenin temel problemleri üç ayrı başlıkta incelenebilir.
1. PKK Sorunu
2. Kürtlerin Temel Hak ve Özgürlükleri Sorunu
3. Türk Kamuoyunu İkna Etme Sorunu
Bu üç kategori de kendi içinde birçok alt başlığa ayrılabilir. PKK ve Kürt
meselesinin ayrı ele alınıp alınmaması gerektiği tartışması ise çözüm için
herhangi bir öneme sahip değildir. Bu sorunlar birbirlerinden ayrı olsalar
da olmasalar da her halükarda, çözülmek zorundadır. Üçüncü başlık olan
Türk kamuoyunu ikna etmesorunu ise üzerinde en az durulan mesele-
dir.Oysa Kürt meselesi aynı zamanda bir Türkiye sorunudur. Ali Bayra-
moğlu’nun dediği gibi:
“Kürt sorununun Güneydoğu merkezli, Kandil Dağı'na sıkışmış bir so-
run olmaktan çıktığını yana yakıla anlatmaya çalışıyor birçok insan.
Kürt sorunu siyasi açıdan artık bir kent ve ülke sorunu... Kürt sorunu
sadece Yüksekova, Van, Diyarbakır'da değil, İstanbul, Mersin, İzmir,
Adana'da baş gösteren bir sorun...” (18 Şubat 2012).
Bu sorunun barışçıl yöntemlerle çözülebilmesi için Türk kamuoyunun
rızası, meselenin çözümünde hayati öneme sahiptir. Meselenin bugüne
kadar çözülememesinin en önemli sebebi, yürütülen politikaların, mesele-
nin sadece bir yönüne ilişkin çözümler sunmaya yönelik olmasıdır. Oysa
meselenin kalıcı bir şekilde çözülebilmesi için, yukarıda belirtilen üç temel
sorunun da aynı anda ele alınması ve çözüme ilişkin eşgüdümlü ve çok
yönlü politikaların izlenmesi gerekmektedir. Bunu başarmak çok kolay
olmasa da, imkânsız da değildir. Dünyada, çok sancılı çatışmaların yaşan-
dığı ve çözüm umudu yokmuş gibi gözüken yerlerde dahi, barışçıl çözüm-
lerle sorunların üstesinden gelinebilindiği görülmektedir.
Kürt Sorunu ile İlgili Raporlar ve Raporların Değişen Dili
Kürt meselesi ve bu meselenin çözümüne ilişkin, bu güne kadar gerek dev-
let organları gerek siyasi partiler gerek de sivil toplum kuruluşları tarafından
birçok rapor hazırlanmıştır. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
28
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
Vakfı'nın (SETA) Şark Meselesinden Demokratik Açılıma, Türkiye'nin Kürt
Sorunu Hafızası adıyla yaptığı çalışmada Cumhuriyet’ten günümüze kadar
Kürt meselesi ile ilgili 70 adet rapor hazırlandığı, 1990'lara kadar bu rapor-
lar daha çok devlet kurumları tarafından hazırlanırken, 1990'lar sonrasında
siyasi partilerin, çeşitli sivil toplum örgütlerinin ve düşünce kuruluşlarının
da birçok rapor hazırladığı belirtilmektedir (Yayman 2011: 12). Bu durum-
la bağlantılı olarak, raporların içeriği ve üslubu da zaman geçtikçe değişim
göstermiştir. Bu raporlarda Cumhuriyet'in ilk kuruluşundaki dönemlerin-
de, Kürt meselesi daha çok asayişin ve homojen bir ulus yaratmanın önün-
deki engellerin kaldırılması sorunu olarak ele alınırken; çok partili hayata
geçiş sürecinde hazırlanan raporlarda, meselenin yönetimdeki aksaklıklara
ilişkin olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır. 1990'lardan sonra, sivil top-
lum kuruluşlarının da rapor hazırlamaya başlamasıyla birlikte, sorunun
siyasi ve kültürel yönlerine de vurgu yapılarak, Kürt meselesinin çözümü bu
çerçeveden tartışılmaya başlanmıştır (Yayman 2012: 12).
Tüm bu raporlarda, meselenin; güvenlik, ekonomik, siyasal ve kültürel
yönleri tartışılarak çözüm önerileri sunulmuştur. Bir anlamda, meselenin
tartışılmayan hiç bir yönü kalmamıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz rapor-
larda, bu tür tartışmalara yeteri kadar yer verilmiştir. Bize göre; Cumhuri-
yetle yaşıt olan Kürt meselesinin çözümüne uyuşmazlık çözümü ve barış
çalışmaları paradigmalarını dâhil etmenin zamanı gelmiştir. Nasıl ki, Kürt
meselesine ilişkin yaklaşımlarda kullanılan paradigmalar asayiş sorunu ve
geri kalmışlık ile başlayıp, yönetimdeki aksaklıklarla devam etmiş ve
1990'lı yıllardan günümüze kadar, meseleye sivil ve siyasal çözümler çerçe-
vesinde yaklaşılmışsa; yeni dönemde de meseleye, uyuşmazlık çözümü ve
barış çalışmaları perspektifi ile yaklaşılması gerekmektedir.
Barış ve Uyuşmazlık Çözümü Çalışmaları
İkinci Dünya Savaşından sonra, uluslararası ilişkiler disiplini içerisinde
kendisine ilginin artmaya başladığı barış ve çatışma çözümü çalışmaları;
çoğunlukla çatışmaların hangi koşullar altında ve hangi metotlarla çözülebi-
leceğine dair veri inceleme çalışmaları yaparak, kalıcı bir barışın temel ko-
şullarını araştırmıştır (Aydın 2011: 33) Barış ve çatışma çözümü çalışmaları
ise; sorunların çözümünde savaş, devletlerarası ilişkiler, diplomasi gibi alan-
lara odaklanan geleneksel uluslararası ilişkiler disiplinine, normatif ve disip-
linlerarası bir boyut kazandırmıştır. Bu boyut dar kapsamlı ulusal boyutun
ötesinde; global gelişmeleri de göz önüne alan, evrensel bir bakış açısı geliş-
tiren, savaş ve barış şartlarını; ekonomik eşitsizlik, cinsiyet ilişkileri, kültür-
ler arası iletişim ve diğer sosyal ilişkilere de yer veren bir boyuttur (Aydın
2011: 11) Geleneksel uluslararası ilişkiler disiplininde barış kavramı, şidde-
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
29
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
tin yokluğu olarak tanımlanırken (Bayer 2009: 36); barış ve çatışma çözü-
mü çalışmaları, barış tanımını bunun ötesine taşıyarak, kalıcı barış için
çatışmanın bertaraf edilmesinin yanında, siyasal, sosyal ve ekonomik uyu-
mun da sağlanması gerektiğini vurgulamıştır. Bu bağlamda, yalnızca ulusal
ve uluslararası çatışmalarla sınırlı kalmakla yetinmeyerek, bireysel veya kül-
türel şiddet ve çatışma konularıyla da ilgilenmiştir. Disiplinlerarası bir yak-
laşımı benimseyen barış ve çatışma çözümü çalışmaları; psikoloji, tarih,
ekonomi, sosyoloji, antropoloji gibi çok çeşitli alanlardan faydalanarak,
şiddetin temelini ve barış şartlarını incelemektedir. Normatif bir çalışma
alanı olarak barış ve çatışma çözümünün, incelediği konular, sadece betim-
leyici olmakla sınırlı kalmayıp, belirli amaçlara da yönelmiştir. Bu amaçlar;
şiddetin ortadan kaldırılması, sosyal adalet ve kalıcı barışın sağlanması gibi
hedefleri içerir. Bu yönüyle barış çalışmaları, teorik olduğu kadar, uygula-
maya yönelik de çözümler üretmektedir. Bir başka deyişle, Barış ve Çatışma
Çözümü Çalışmaları, mevcut uluslararası sistemi değişime zorlamaktadır.
Barış ve Çatışma Çözümü Çalışmalarının tarihsel gelişimini incelendiğinde,
barış ve barışa yönelik düşünceler çok eskilere dayansa da, bu alanda aka-
demik olarak belirli metot ve yaklaşımların geliştirilmesi ancak İkinci Dün-
ya Savaşından sonra başlayabilmiştir. Bu disiplinin, 1. ve 2. Dünya savaşla-
rının neden olduğu büyük tahribatın sonrasında, bu tür savaşların sebepleri
ve nasıl engellenebileceği üzerine yoğunlaşarak, soğuk savaşın yarattığı yeni
durumla ortaya çıkan, kutuplararası denge, nükleer savaş tehdidi gibi konu-
lar üzerinden daha da yaygınlaşma imkânı bulduğu söylenebilir. Özellikle
soğuk savaş döneminin yarattığı uluslararası politikada, olası bir üçüncü
dünya savaşının neden olabileceği yıkımın engellenebilmesine yönelik ola-
rak, Barış ve Çatışma Çözümü çalışmalarının çok daha önem kazandığı
söylenebilir. Davranışsalcı yaklaşım ekseninde, 1957’de Kenneth Boul-
ding’in kurduğu Çatışma Çözümü Dergisi (The Journal of Conflict Resolu-
tion) ve 1962'de Johan Galtung'un kurduğu Barış Araştırmaları Dergisi
(Journal of Peace Research) bu alanın öncü yayınları olmuştur. 1960’ların
sonunda ortaya çıkan öğrenci hareketleri, Vietnam Savaşı ve siyahi özgürlük
hareketleri, çatışma çözümünün daha da derinleşerek, sosyal çatışmaları ve
topluluklararailişkileri de inceleme alanına dâhil etmiştir. Yaşanan olay-
lar, aynı zamanda, yapısal şiddet ve demokrasi konularını da gündeme ge-
tirmiştir. 1990’lı yıllar sonrası Uluslararası İlişkiler disiplininde, barış çalış-
maları ve çatışma çözümüne gösterilen ilgi daha da artmaya başlamış, Ber-
lin Duvarı'nın yıkılması ve Soğuk Savaş'ın sona ermesi ile ortaya çıkan
etnik ayrılıklar, özellikle Balkanlar'da ve Afrika'da, yaşanan kanlı çarpışma-
lar; topluluklararası nefret ve siyasi şiddetin nasıl önlenebileceği; insan hak-
ları, kalkınma ve kalıcı barış anlaşmalarına nasıl ulaşılabileceği sorularını
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
30
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
gündeme getirmiştir.Barış Çalışmalarına giderek artan ilgiyle birlikte, ko-
nuya daha normatif yaklaşılmasının; bir başka deyişle, çatışmanın yalnızca
neden ortaya çıktığının, nasıl önlenmesi gerektiğinin de araştırılması gerek-
tiği; bu nedenle de ‘Barış Çalışmalarının (Peace Studies) geleneksel ulusla-
rarası ilişkiler disiplininden farklı olarak çalışılması gerektiği ileri sürülmeye
başlanmıştır (Aydın 2001: 9). Günümüzde oldukça genişlemiş olan çatışma
çözümü çalışmaları; cinsiyet ve şiddet, çevre ve barış benzeri modern çalış-
ma alanlarıyla, disiplinlerarası bir uğraş haline gelmiştir.
Barış İçin Temel Koşullar
Çatışma halindeki taraflar için, barışın temel koşulları vardır. Barışçıl bir
çözüme ancak bu koşullar sağlandığında varılabilir. Bu koşulların en ba-
şında da tarafların barış için hazır ve istekli olmaları yer almaktadır (Wal-
lensteen 2002: 50). Dayatma, tehdit ya da güç kullanımıyla tarafları barış-
tırmak, uzun vadeli ve kalıcı bir çözüm sağlamaz. Barış için, öncelikle
güçlü bir irade ve istek mevcut olmalıdır. Bu konuyu daha ayrıntılı ince-
lemek üzere barışın oluşması için gerekli olan beş temel koşul şunlardır:
1. Tarafların Diğer Tarafın Kimliğini ve İnsanlığını Kabul Etmesi
Bu şart, karşı tarafı gayri-insanileştirilmiş vasıflarından arındırarak, meşru
bir güç olarak kabul edip ortak kimliğin bir parçası haline getirebilmeyi
amaç edinir. Bu doğrultuda, tüm tarafların aidiyet ve kimlikleri meşru
kabul edilmeli ve tanınmalıdır. Taraf olarak kabul edilmeyen bir aktörle
barış yapmak mümkün değildir. Tarafların birbirinin varlığını toplum
olarak kabul etmesi ve saygı göstermesi barışın temel şartlarından biridir
(Kelman vd. 2002: 212).
2. Barış İçin Müşterek Bir Ahlaki Zeminin Geliştirilmesi
Barış için bir diğer şart da stratejik ve pragmatik bir hedefin ötesinde, barı-
şın ilkesel bir am olarak görülmesidir. Yani barış, toplumsal olarak da
kabul görmüş olan, taviz verilmeyecek ahlaki ve ilkesel bir duruş haline
gelmelidir. Barış, tüm siyasi çıkarların ötesinde, toplumda müşterek bir
ahlaki temel olarak kabul görmelidir. Bunun tam karşıtı olan şiddet ise,
gayri ahlaki ve gayri insani olarak kabul edilmelidir. Bir başka deyişle,
barışa bağlı kalınmalı ve barış ilkesinden taviz verilmemelidir. Bu şartın
sağlanması, barış görüşmelerinin etkili olabilmesini kolaylaştıran bir zemin
yaratacaktır (Kelman vd. 2002: 122).
3. Tarihle Yüzleşmek
Yaşananların tam olarak ne olduğuna, bir diğer ifadeyle, çatışma süresince
neler yaşandığına ilişkin gerçeklerle yüzleşmek, barış girişiminin başarıya
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
31
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
ulaşması için gerekli olan bir diğer şarttır. Neler yaşandığına ilişkin her
kesimin ayrı bir gerçekliği olduğundan ve taraflar neler yaşandığına ilişkin
çelişkili görüşler ileri sürdüklerinden, bu şartı sağlamak çok kolay olmaya-
bilir. Fakat yine de tüm taraflar, yaptıklarının objektif olarak ortaya çıkarı-
lıp, bilinir hale getirilmesine ve bunlarla yüzleşmeye hazır olmalıdır. Haki-
kat ortaya çıkmadan barış olmaz (Kelman vd. 2002: 122).
4. Sorumluluğu Kabul Etmek
Barış için bir diğer şart, tarafların yaptıkları yanlışların sorumluluğunu kabul
etmesidir. Sorumluluğu kabul etmek, tarafların yanlış fiillerini kabul etmesi-
ni ve bunları telafi edebilecek, özür dileme ve tazminat gibi yollara başvur-
masını gerektirebilir. Tarafların yanlışlarını kabul etmesi ve bunları, inti-
kamcı yöntemler kullanmadan çözüme kavuşturmaya çalışmaları, barış giri-
şimini başarıya ulaştıracak önemli bir koşuldur (Kelman vd. 2002: 123).
5. İşbirliği Mekanizmaları İçin Kurumsal Altyapının Oluşturulması
Tüm bu şartlar ancak, siyasi uzlaşma yoluyla oluşturulmuş mekanizmalar
aracılığıyla sağlanabilir. Bu mekanizmalar, toplumsal ihtiyaçların ve hedef-
lerin karşılanabilmesi için, eşitlik ve mütekabiliyet ilkelerine bağlı olmalı-
dır. Bu tür mekanizmalar, anlaşmazlıkların şiddet yoluyla değil, yapıcı bir
yolla çözülmesini sağlayacak olan altyapıyı oluşturacaktır. Çatışma çözme
mekanizmalarından biri olan, problem çözme çalıştayları, barış girişimleri
için uygun çerçeveler sunabilir (Kelman vd. 2002: 125).
Bu şartlar bir barış girişiminin şartlarını belirledikleri gibi, belirli bir süreci
de ifade edebilir ve bunların oluşturulması zaman alabilir. Barış bir anda
ulaşılabilecek bir hedef değil, zaman isteyen uzun soluklu bir süreçtir. Yıllar
süren çatışmaların ve bunun sonucunda yaşanan acıların, bir günde çözüme
kavuşturulması düşünülemez. Kalıcı barış için, uzun zaman düşmanca sür-
dürülen ilişkilerin, işbirliğine dönüştürülmesi gerekir. Bunun da, uzun so-
luklu bir süreç olacağı ve psikolojik bariyerleri aşmayı gerektirdiği aşikârdır.
John Paul Lederach, kalıcı bir barış sürecinin, yukarıdaki şartlara paralel
olarak, birbirini takip eden 4 aşamadan oluştuğunu savunmaktadır. Bunlar:
a. Hakikat: Yapılan yanlışların kabul edilmesi,
b. Sevgi/Af: Yapılan yanlışlarla yüzleşilmesi, bunların aşılması ve ilişkiler
açısından yeni bir başlangıç yapılması,
c. Adalet: Ezilen ve baskı görenlere yönelik, yeni hakların ve programla-
rın tesisi,
d. Barış: Herkesin güvenliğinin sağlanması ve bununla gelen uyum ve
hoşgörü (1997: 29).
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
32
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
Kürt meselesi, bu dört başlık göz önüne alınarak incelediğinde, öncelikli
olarak yapılması gerekenler arasında, çatışmaların yoğun olarak görüldüğü
90'lı yıllarda, neler yaşandığına dair hakikatin ortaya çıkarılması gelmekte-
dir. Bu dönemde işlenmiş faili meçhul cinayetlerin, gözaltındaki kayıpların
ve gizli kalmış diğer suçların -kimin yaptığına bakılmaksızın- aydınlığa
kavuşturulması gerekmektedir. Neler yaşandığına ilişkin gerçeklerin gizli
kalması, acı ve kayıplar yaşayan insanların mağduriyetlerinin devam etme-
sine, şiddet ve çatışmanın temel sebeplerinin sürmesine neden olacaktır.
Gerçekler ortaya çıkarıldıktan sonra ise, tarafların toplumsal olarak birbirleri-
ni affetmesini sağlayacak mekanizmalar geliştirilmeli, şiddet dolayısıyla mağ-
duriyet yaşamış olan kesimlerin acısını telafi edecek düzenlemeler yapılmalı-
dır. Çatışma süresince mağdurların ihlal edilmiş olan hakları tekrar kullanabi-
lir hale getirilmelidir. Bu şartlar sonucunda, herkesin güvende olduğu, düzen
ve uyumun sağlandığı, siyasal bir barış ortamına ulaşılabilecektir.
İstatistiklere göre; dünyadaki uluslararası barış girişimlerinin ve müzakere-
lerin %50'si başarısızlıkla sonuçlanmaktadır (Botcharova 2002: 279). Bu
başarısızlığın temel sebebinin, ilişkisel ve psikolojik sorunları çözmeden,
sadece temel sorunları çözmeye yönelik olan anlaşmalardan kaynaklanmış
olması muhtemeldir.
Şiddet Sarmalı, İntikam ve Barışın Yedi Aşaması
Kürt meselesinde yaşanan kanlı bir tarih ve bu tarihin hafızalara kazıdığı acı
deneyimler, tarihle hesaplaşmadan çözüme ilişkin herhangi bir ilerleme sağ-
lanabilmesini imkânsız hale getirmiştir. Hesaplaşma kavramından, intikam
duygularıyla tarihin ele alınması anlaşılmamalıdır. Yaşanan acı ve mağduri-
yetler barışçıl bir gelecek için toplumsal bir iyileştirmeye tabi tutulmalıdır.
Bu kısımda, Olga Botcharova’nın geliştirdiği ve şiddet sarmalının sürmesi-
nin sebeplerini açıklayan intikamın yedi aşaması ile bu sarmalı aşmanın yolu
olarak sunduğu barışmanın yedi aşaması, Kürt meselesi çerçevesinde incele-
necektir. Botcharova, intikamın 7 aşaması modelinde; bir insanın incinme,
adaletsizlik ve mağduriyete karşı tabii tepkisinin onu bir mağdurdan bir
saldırgana nasıl dönüştürebildiğini gösterirken, barışın yedi aşaması mode-
linde ise; şiddet sarmalından sıyrılarak, yaşanan mağduriyetlerin ve acıların
iyileştirme, affetme, dönüştürme süreçleri ile üstesinden gelinerek, barışa
nasıl ulaşılabileceğine ilişkin yolları gösteriyor. Kürt meselesinde açıklayı
olacağı düşünülen bu iki modeli şimdi ayrıntılarıyla incelemekte yarar var.
İntikamın 7 Aşaması
Barış sürecinin en zor aşaması, acı çekmiş ve mağdur olmuş kesimlerin,
atacakları adımları düşman olarak algıladıkları ve çektikleri acıya sebep
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
33
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
olduklarını düşündükleri kişilerle, işbirliği yapmak olarak algılamalarıdır.
Bunun temel sebebi, acıyı yaşamış ve mağdur olmuş kişilerin, adaletin
yalnız şiddet ve intikam ile sağlanacağını düşünmeleridir. Bu inanç, top-
lumların ve bireylerin şiddet sarmalından kurtulmalarına engel olmaktadır.
Aşağıdaki diyagramda, mağdur olmuş ve acı çekmiş kişileri şiddet eylemi-
ne sürükleyen psikolojik süreç resmedilmiştir. Bir yandan kişinin yaşadığı
acı ve mağduriyet açıklanırken, diğer yandan bu acı ve mağduriyete verilen
tepkinin nasıl şiddet eylemine dönüştüğü gösterilmektedir.
1. İncinme, Acı, Şok, Ret
Şiddete maruz kalan kişi, öncelikle yaşadığı fiziksel veya psikolojik hasar
sonucu büyük bir acı hisseder. Bu acıya genellikle şok ve ret aşamaları eşlik
eder. Kişi ilk başta duyu kaybına uğrar ve gerçekliği tam olarak algılayamaz.
Yaşanan kaybın yarattığı büyük boşluğu kapatabilmek için kişi “böyle bir şey
olamaz” gibi tepkilerle yaşananları reddeder (Botcharova 2007: 645).
2. Kaybın Fark Edilmesi, Panik
Kişi kaybın gerçek olduğunu anladığında, bu dayanılmaz gerçekle (bir
yakının ölmesi, yerinden edilme gibi) ve bu gerçeğin gelecekteki yansıma-
ları ile yüzleşmekten büyük korku duyar. Başta yaşanan gerçekliğin reddi,
yerini kaybın fark edilmesiyle yaşanan endişenin ve kederin reddine veya
bastırılmasına bırakır (Botcharova 2007: 645).
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
34
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
3. Kederin ve Korkuların Bastırılması
Reddetme veya bastırma, öyle bir noktaya varır ki, duygular, yaşanan kay-
bın bizzat sebebi olarak algılanmaya başlar. Bu durum, kişinin endişesini
daha da artırır. Kederin bastırılması, aynı zamanda aidiyet ve özgüvene
zarar veren, utanç hissinin de gizlenmesine hizmet eder. Bu bastırmanın
birçok haklı sebebi olsa da, kederin ve duyguların bastırılması ne kederi ne
de duyguları yok etmez (Botcharova 2007: 645).
4. Öfke “Neden Ben”
Bastırılan öfke, saldırgan veya onunla ilgili herhangi bir şeye duyulan öf-
kenin daha da artmasına neden olur. Bu öfke, yaşananları engelleyemeyen
herhangi bir etnik veya dini bir gruba ya da aynı kaybı yaşamayan kimsele-
re yönelebilir. Başka bir deyişle, tüm dünya düşman olarak algılanabilir.
Bu aşamada, mağdur kişi öfkesine gömülmüştür ve mağduriyetin getirmiş
olduğu ıstırapla yaşamaktadır. Bu aşama, “neden ben” sorusunun soruldu-
ğu aşamadır (Botcharova 2007: 645).
5. Adalet-İntikam Arzusu
Acının temel kaynağını yok etme ihtiyacı, mağduru katı bir adalet arayışı-
na sürükler. Artan öfke, acıya sebep olanın yok edilmesiyle giderilebileceği
düşüncesini doğurur. Yaşayan mağdurun gözünde; intikam, adalet, iyileş-
me, ceza, hatta sorunun çözümü arasında herhangi bir fark bulunmamak-
tadır (Botcharova 2007: 645).
6. “Haklı” Bir Tarih Oluşturma
Bu aşamada, özellikle şiddetin devam ettiği durumlarda, mağdur kendisinin
daha da haksızlığa uğradığını hisseder ve adaletin hiçbir zaman tesis edil-
meyeceğini düşünür. Hatta adalet tesis edilse dahi, asla mağdur olarak çe-
kilmiş olan acıyı telafi edebilecek düzeyde görülmez. Bunun sebebi kaybın
acısını giderebilecek, bu yönde bir iyileştirme sürecinin başlamasını sağla-
yabilecek bir adalete ulaşılamayacağı düşüncesidir. Adaletin yokluğunun
yarattığı öfke, mağduru haklılaştırılmış bir saldırganlık fiiline açık hale
getirir. Adalet arayışı intikam isteğine dönüşür (Botcharova 2007: 645).
7. Şiddet Eyleminin Meşrulaştırılması
Bu noktada, intikam eyleminin haklılığına ilişkin şüphelerin giderilmesi
için belli bir süre beklenir. Şayet şüpheler galip gelirse, intikam eylemi hiç
gerçekleşmeyebilir. Ancak bu şüpheler bertaraf edilirse, planlanan eylem
için uygun bir zemin oluşmuş olur. Böyle bir durumda, saldırgan insaniye-
te ilişkin muhtemel tüm işaretlerden arındırılmış bir şekilde tasvir edilmiş;
acınma hissi, suçlama ve adalet arayışı pekiştirilmiş; kahramanları ve efsa-
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
35
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
neleriyle bir çatışma tarihi yaratılmış ve bu çatışmanın karmaşık ilişkileri,
diğer tarafça işlenmiş olan şiddet eylemleri zinciri şeklinde sunulmuştur.
Bu aşamada çatışmanın ‘siyah-beyaz’ şeklinde algılanması, farklı seslerin
duyulma olasılığını ortadan kaldırır (Botcharova 2007: 645).
Sonuç olarak, mağdur “haklılaştırılmış” şiddet eylemini işlediğinde, inti-
kam ve şiddet sarmalındaki başlangıç rolleri tersine dönmüş olur. Başlan-
gıçta mağdur durumunda olan kişi, saldırganın hissettiği gibi hissetmeye
başlayarak, intikam arayışına girecek ve fırsat bulduğunda da bunu yapa-
caktır (Botcharova 2007: 645).
Yukarıda resmedilen ve çok genel olarak anlatılan şiddet sarmalı her zaman
bu şekilde sonuçlanmayabilir. Bir diğer ifadeyle, tüm mağdurların muhak-
kak saldırgana dönüşeceği varsayılamaz. Yine de resmedilen sarmal, mağdu-
riyet ve şiddete yönelik genel bir eğilimi göstermesi bakımından önemlidir.
Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalı
Kürt sorununu bu çerçevede düşünüldüğünde, yaşanan acı ve mağduriyet-
lerin büyüklüğü, şiddet sarmalının devam etmesinin en büyük sebebidir.
Son otuz yıllık çatışma sürecinde, kırk bine yakın insanın hayatını kay-
betmesi Türkiye coğrafyasını, acı ve mağduriyetler coğrafyasına dönüştür-
müştür. http://siyaset.milliyet.com.tr/28-yilin-aci-bilancosu-35-bin-300-
kisi-teror-kurbani-oldu/siyaset/siyasetdetay/16.08.2012/1581690/def
ault.html (12.08.2012).
Kürt meselesi nedeniyle, nüfusun büyük bir bölümünde acı ve keder dolu
bir hafıza oluşmuş durumdadır. Ölen her insan, ardında acı çeken ve bu
acıyı geleceğe taşıyan birçok kişi bırakmaktadır. Sadece ölümler değil, üç
bine yakın köyün boşaltılması, birçok insanın büyük şehirlere göç etmek
zorunda kalışı ve buna bağlı olarak yaşanan ekonomik ve sosyal sorunlar;
acı ve mağduriyetlerin artarak devam etmesine neden olmuştur.
http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/kararlar/karar8.pdf
(08.08.2013)
Nefreti her geçen gün artan, intikam ateşiyle yanan ya da çaresizliğe ve
duyarsızlığa yenik düşen bu insanlar aracılığıyla, şiddet her geçen gün ade-
ta yeniden doğmaktadır. Böyle bir ortam, insanların ortak bir zeminde
buluşabilme yetilerini kaybetmelerine ve intikam hislerinin daha da artma-
sına neden olmaktadır. Adaleti tesis etmek için girişilen, intikam hissinin
şiddetle buluştuğu eylemler, şiddetin başka mağdurlar yaratarak, artarak
devam etmesine neden olmaktadır. Adaletin ancak intikamla sağlanabile-
ceği düşüncesinin, devlet yönetiminin en üst kademelerine kadar yansıdığı
görülmektedir. Cumhurbaşkanı, Hakkari Çukurca’da, 18 Ekim 2011’de,
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
36
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
PKK örgütü mensuplarının saldırısı sonucu 24 askerin hayatını kaybettiği
çatışmanın ardından yaptığı açıklamada; bu saldırılarla devleti sarstıklarını,
hizaya getirdiklerini zannedenlere karşı “intikamın çok büyük ve misliyle
olacağını” belirtmiştir. http://www.radikal.com.tr/turkiye/gul_intikam_bu
yuk_ve_misliyle_olacak-1066835 (19.10.2011)
Bu açıklamaların ardından yapılan birçok operasyonda, onlarca PKK men-
subu öldürülmüştür. İntikam kaynaklı şiddet eylemi, yaşanmakta olan acı
ve mağduriyetleri Türkiye’nin her yanına yayarak, intikam hisleriyle dolu
insanların şiddeti haklılaştırmasına ve bir kısmının da şiddet eylemlerine
girişmesine neden olmaktadır. Türkiye’de Kürt sorununda şiddetin hala
devam ediyor oluşunun, bu şiddet sarmalının aşılamamasından kaynak-
landığı ortadadır. Bu şiddet, eğer önüne geçilmezse, bir süre sonra geri
dönülemez bir şekilde insanların birbirlerinden kopmasına neden olacak-
tır. Bu bağlamda, bazı siyasetçilerin dile getirdikleri “Biz son kuşağız. Biz-
den sonra gelenler duygusal kopuş içinde... Diyalog kurabilecek, konuşabi-
lecek ve sorunun çözümünü sağlayabilecek son kuşak biziz..." açıklamaları,
Türkiye’de yeni kuşağın; şiddet ortamı içinde, acı ve mağduriyetlerle bü-
yüdüğünün başka bir ifadesidir. http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/
ovur/2009/09/19/barisi_mi_savasi_mi_besliyoruz (19.08.2009)
İntikam eylemleri, her ne kadar kişiyi kısa vadeli olarak rahatlamış ve güçlü
hissettirse de, kaybedilenlere ilişkin bir iyileştirme sağlamamakta ve toplumsal
barışa zarar vermektedir. Üstelik intikam hislerinin sonucunda görülen şiddet
içerikli eylemler, toplumlarda bir tür bağımlılığa dönüşmekte ve her şiddet
eyleminden sonra, toplumların intikam alma isteğini daha da arttırmaktadır.
Oysa bu durum, acıları ve kayıpları geri getirmediği gibi, yeni acı ve kayıplara
da yol açmaktadır. Gandi’nin ifade ettiği gibi; “göze göz anlayışı dünyayı kör-
leştirmektedir”. www.gandhianpeace.com/ quotes.html (06.09.2013)
Kürt meselesinde izlenecek strateji, daha fazla mağduriyet ve acıya sebep
olacak uygulamalardan vazgeçmek ve geçmişte yaşanmış olan acıların iyi-
leştirilmesine yönelik programlar ve projeler geliştirmek olmalıdır. Ortak
bir geleceğin inşası ancak acıların ortaklaştırılması ve düşmanlık duygula-
rının bertaraf edilmesiyle sağlanabilir.
Şiddet Sarmalını Aşmak ve Barışın Yedi Aşaması
Önceki bölümlerde, barış süreçlerinin başarısız olma sebeplerinden ve
başarısızlık ihtimalini artıran stratejilerden bahsedilmişti. Oysa barış süreci
aşağıda açıklanacağı gibi belirli aşamaları takip etmelidir. Aksi halde, süre-
cin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmaz olur. Çatışan taraflardan bekle-
nilen, rasyonel davranarak çatışmayı durdurmaları ve taraflar arası çözüme
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
37
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
ilişkin işbirliğine gitmeleridir. Ne var ki, her şey dışarıdan bakıldığı kadar
kolay değildir. Barış sürecinin zorunlu kıldığı psikolojik aşamalar vardır.
İnsanlar çatışma halindeyken, rasyonellikten çok çatışmanın getirdiği duy-
guların etkisindedir. Bu sebeple, bu psikolojik süreçlerin göz ardı edilme-
mesi büyük önem taşır. Bu çerçevede Olga Botcharova’ın geliştirdiği ve
barışa ulaşmanın 7 aşaması olarak tarif ettiği modelden yola çıkılarak Kürt
meselesi çerçevesinde değerlendirilmeye çalışılacaktır.
Kaynak: Botcharova, Olga, Justice or Forgivenes http://cojcr.org/vol8no2/623-650.pdf
Yukarıdaki diyagramda, barışın sağlanabilmesi için izlenmesi gereken aşa-
malar resmedilmiştir. Şimdi bu aşamalar tek tek incelenecektir.
1. Yas Tutma, Kederin Dışa Vurulması
Saldırganlık ve şiddet gözlemlendiğinde ve buna karşı, mağdur tarafın
herhangi bir mukabele şansı olmadığında, kayıp fark edildiği anda acı
duyma süreci başlar. Bunu, şiddet sarmalındaki gibi; acının fark edilmesi
ve ertesindeki acının reddedilmesi ve bastırılması sürecinin tersine; yas
tutma süreci izler. Bu süreç, kaybı yaşayan kişinin acısını hissetmekte ol-
duğu yas tutma ve ağlama sürecidir. Bu süreçte biraz zamana ihtiyaç duyu-
lur. Mağdur duygularını ne kadar sağlıklı bir şekilde ifade edebilirse, kendi
öfke duygusu üzerinde de o kadar kontrol sahibi olabilir. Bu süreçte mağ-
dur kişinin diğerlerinden beklentisi; acısının anlaşılması, acısına ilgi göste-
rilmesi ve saygı duyulmasıdır. Mağdur yas tutarak acısını gizlemek ve erte-
4.Vazgeçme, Affetme
Seçeneği ve Risk
Alma Taahüdü
3. “Neden Onlar?”
Düşmanın
İnsanileştirilmesi
2. Kaybın Kabulü,
Korkularla Yüzleşme
1. Yas Tutma,Kederin
Dışa Vurulması
6. Adaletin Tesisi:
Geçmişle Hesaplaşma,
Müzakere ve İşbirliği
5.Adaleti Tesis Etme:
Suçun Kabulü,
Kamusal Özür
7. Barışma
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
38
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
lemek yerine, onunla yaşamayı öğrenir ve bir anlamda geçmişi kabullene-
rek acıdan kurtulmuş olur. Acı ile bağlantı kurulduğunda, ondan kurtul-
ması da kolaylaşır (Botcharova 2007: 646).
2. Kaybın Kabulü ve Korkularla Yüzleşme
Mağdurun iyileşme sürecindeki ilk adımı; mağduriyete sebep olan eylemden
ötürü kaybedilen öz saygının tekrar kazanılmasıdır. Şiddete maruz kalmak,
bir aşağılanmışlık ve utanç duygusu yaratır. Bu aşağılanmışlık ve utanç duy-
gusu ile yüzleşmek zor bir süreç olsa da, yaraların kapanması için bu yüzleş-
menin yaşanmazorunludur. Yeni gerçekliğin korkularıyla yüzleşmek, bu
korkuları dile dökmeyi ve onları birer birer kabul etmeyi gerektirir. Korkula-
rın bizleri kontrol altına alması ancak bu yolla engellenebilinir. Duyulmakta
olan korkunun asıl nedeni yeni gerçekliğin yarattığı duygulardır. Bunların
kabulü ve sağlıklı bir şekilde ifade edilmesi, bu duyguların öfkeye dönüşme-
sini engeller. Bu zor ve cesaret isteyen ama aynı zamanda, kişinin korkuları
olumlu yönde dönüştürmesini sağlayan bir süreçtir (Botcharova 2007: 646).
3. “Neden Onlar” Düşmanın İnsanileştirilmesi
Şiddet ve intikam sarmalında sorulan “neden ben?” sorusu, cevabı olma-
yan bir sorudur ve kişinin kendi gerçekliğini kabul etmesini engeller. Sal-
dırganın gayri-insani özelliklerle vasıflandırılması ve onun ötekileştirilmesi,
ondan nefret edilmesi ve öfkenin saldırgana yönlendirilmesini kolaylaştır-
maktadır. Mağdur bunu aşabildiğinde, maruz kalınan saldırganlık her ne
kadar vahşi, acımasız ve gayri insani olsa da, bu fiillere sebep olan duygula-
rın- ki genellikle korku ve çaresizlikle ilgilidir- kendi duyguları ile benzeş-
tiğini fark edecektir. Mağdur ile saldırgan arasında duygusal bir etkileşimin
yaşanması gerekir. Kişisel hikâyelerin bilinmesi, bu sürecin başlamasının
önünü açacaktır. Böylece, duyguların reddedilmesi yerini yavaşça benzeş-
me ve acıma hislerine bırakacaktır. Saldırganlık fiili hala zalimce ve acıma-
sızca görülse de, saldırganın kendisi, içindeki iyi duygularla ilişkisini yitir-
miş bir birey olarak kabul edilerek, daha insani bir kategoriye yerleştirilir.
Bu sayede saldırgan ile saldırganın yapmış olduğu fiil birbirinden ayrılır.
Nefret, yerini acıma duygusuna bırakır. Saldırgan artık insani duygularıyla
bağı kopmuş, korkuları tarafından esir edilmiş ve yaptığını yanlışı kavraya-
bilmesi için sevgiye ve yardıma ihtiyacı olan bir kişi olarak algılanır. Böyle-
likle, saldırganın kendi içinde, bir daha aynı fiili işlemesine engel olacak
iyiliği bulması da sağlanmış olur (Botcharova 2007: 646).
4. Vazgeçme, Affetme Seçeneği ve Risk Alma Taahhüdü
Diğer tarafı anlama ve onu insanileştirme, intikam alma hissinin azalmasını
sağlar. Mağdur, korkulara dair saldırganla benzer bağları olduğunu ve bu
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
39
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
korkuları yapıcı bir yolla ifade etme yetisinden nasıl yoksun kalınabilindiğini
keşfeder. Başlangıçta görülen, öfkeden vazgeçme konusundaki isteksizlik,
yerini içsel bir dönüşüme bırakır. Diğer tarafın iç dünyası ile bütünleşmesi
affetme ile sonuçlanır. Affetme, mağduru geçmişi umutsuzca değiştirme
isteğinden kurtararak, mevcut durumun kabul edilmesini ve mağdurun
belirsiz bir geleceğe açık hale gelmesini sağlar. Affetme, mağdurun iyileşme
sürecinin nihayete erdiğinin ve mağdurun mağdurluk durumundan sıyrıldı-
ğının göstergesidir. Böylece, mağdurun parçalanmış aidiyetinin yeni bir
aidiyete dönüşmesinin yolu açılmış olur. Geçmiş değiştirilemez ama kişi
iyileşme süreci sonunda, artık bu geçmişe ihtiyaç duymayan bir kişiye dö-
nüşmüş olur. Bu bağışlama, saldırganın pişman olması veya af dilemesine
bağlı değildir. Bağışlama aynı şekilde, yanlış fiili işlemiş kişiyi de, benzer bir
sürece yönelmesi konusunda cesaretlendirebilir (Botcharova 2007: 647).
5. Adaleti Tesis Etme, Suçun Kabulü, Kamusal Özür:
Affetme, doğası gereği şartsız olmalıdır. Barışma ise iki şarta bağlıdır: affetme
ve adalet. Affetme, adaletin tesisinde, saldırgan ve mağdur tarafından düzen-
lenen yeni ve güvenilir bir işbirliği ve etkileşim ortamı sağlar. Bu aşamada
adalet, saldırganın suçunu kabul etmesi odaklıdır, ve geleceğin inşa edilme-
sindeki temel rolü mağdur üstlenmektedir. Ceza, saldırganın fiilinden dola
utanç duyması ile bir bakıma yerine getirilir. Utanç ve pişmanlık duygusu
saldırganın içsel dönüşümünü sağlayacaktır (Botcharova 2007: 647).
6. Adaletin Tesisi: Geçmişle Hesaplaşma, Müzakere ve İşbirliği
Adaletin tesisi için bir diğer önemli bileşen, geçmişle hesaplaşmaktır.
Geçmişle hesaplaşma, çatışmanın tüm taraflarının, yaralarının göz önüne
alınması ve karşılıklı sorumluluğun kabul edilmesini içerir. Gelecek, geç-
mişin öğrenilmesinden korkularak inşa edilemez. Acı veren hatıralar z-
den geçirilmeli ve önyargılardan uzak, ortak bir tarih yazılmalıdır. Şiddetin
devam etmesi, bu yaraların sarılmamasıyla doğrudan ilişkilidir. Sessizlik,
korkuların sürekli bastırılmasına sebep olur. Tarihin tekrar yazılması; acı-
ların karşılıklı olarak tanınıp saygı duyulmasını sağlayacak ve bu koşula
dayanan işbirliği yaklaşımının önünü açacaktır (Botcharova 2007: 647).
7. Barış
Diğer aşamalar kat edilip, bu son aşamaya gelindiğinde, artık uygulamaya
yönelik olarak, tamir edilmiş ilişkilerin korunması ve sosyo- kültürel çev-
renin dönüştürülmesi ile ilgili müzakerelere başlanılıp, gerçek bir barışa
ulaşılabilinir (Botcharova 2007: 647).
Kürt Meselesinde Barış Aşamaları
Türkiye’nin Kürt meselesi ile ilgili hafızası, barış aşamaları çerçevesinde
değerlendirildiğinde, ilk aşamayı dahi gerçekleştiremediğimiz göze çarp-
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
40
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
maktadır. Uzun süre boyunca, yaşanan acıların ve kayıpların yası tutul-
mamış; tam tersine bu yas tutma ve kaybın kabul edilmesi süreci sürekli
ertelenmiş ve bu erteleyişin gelecek kuşaklara aktarılmasına devam edilmiş-
tir. Yas tutma, Vamik Volkan’ın ifadesiyle, kaybın olduğunu kabul etmek
ve kaybı kabullendiğinde yaşanılan süreçle birlikte, buraya verilen ruhsal
enerjinin başka, daha olumlu, yapıcı, hayata bağlı süreçlere yansıtılmasıdır
(Sevimay 2009: 160). Vamik Volkan’ın deyişiyle, yaşanan yasın ve tutulan
matemlerin kolaylaşması ve normale dönmesi için sosyal, kültürel ve poli-
tik yollar bulunmalıdır (Sevimay 2009:160). Bu süreçte, acıların dinlenil-
mesi, acılara saygı gösterilmesi ve acı çeken kişi ile özdeşleşebilinmesi çok
önemlidir. Bir başka ifadeyle, acı çeken tarafa yanında olunduğunu gös-
termek, bu aşamada hayati bir öneme sahiptir. Acı yaşayan kişinin bunu
ifade edebilmesi için, güven duyabileceği ve kendini zayıf hissetmeyeceği
bir ortamın yaratılması gerekir. Kişisel öykülerin paylaşılıp taraflarca din-
lenilmesi, yas tutma sürecinin sağlıklı olarak tamamlanmasına katkı sağla-
yacaktır. Yaşanan acılara ilişkin kişisel hikâyelerin anlatılarak, bu hikayele-
rin kamuoyu tarafından bilinmesini sağlamak, kişiyi rahatlatacak ve kişiyi
bu acıların bastırılması ile güçlenen grup kimliği vurgusu yerine, bireysel
kimliğe odaklanmaya yöneltecektir.
Kürt meselesinde de böyle bir süreci takip etmek, barış açısından zorunlu-
dur. Bu nedenle, örneğin; faili meçhul cinayetlerin aydınlığa kavuşturularak
sorumlularının bulunması; ailelerin acılarına değer verildiğinin ve bu acıla-
rın paylaşıldığının gösterilmesi adına çok önemlidir. Bir mezarı bile olma-
yan kayıpların yasının tutulması ve bu sayede yas tutma sürecinin sağlıklı
bir şekilde sona erdirilebilmesi gereklidir. Bu kayıplara ilişkin ciddi ve sis-
temli bir girişimde bulunulması, barışçıl bir gelecek açısından çok önemli-
dir. Bu gibi acıları sadece tazminat ödeyerek gidermeye çalışmak (ki barış
aşamaları açısından, daha sonra atılması gereken bir adımdır) sorunu çözme
konusunda bir ilerleme sağlamayacaktır. İnsanlara acılarını ifade etme ve
yas tutma imkânı sağlamadan tazminat ödemek, mağdur tarafın kendini
daha da çaresiz hissetmesine ve acıların daha da katlanmasına neden olur.
Bunun trajik bir örneği Uludere’de yaşanan olaydan sonra görülmüştür.
Öncelikle, yakınlarını kaybetmiş kişilerin yanında olup, onların acısını
paylaşması gereken devlet yetkilileri; olayı kamuoyuna aktarırken, yakınla-
rını kaybedenleri daha da incitebilecek ifadelerden kaçınmaya yeterince
özen göstermemiştir. Meydana gelen olay aktarılırken, öldürülenlerin ka-
çakçılığına vurgu yapılması gibi olayın vahametini hafifleteceği düşünülen
ifadeler, kayıp yakınları için incitici olmuştur. Bu gibi ifadeler mağdurun
anlaşılamama duygusuna kapılmasına ve öfkesine sebep olarak, daha önce
dile getirdiğimiz gibi, şiddet sarmalının tetiklenmesine neden olur. Yıllar-
dır yaşanan acıların anlaşılmadığı duygusu, bu acıların ifade edilmesini
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
41
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
önlemekte ve sağlıklı bir yas tutma sürecini engellemektedir. Bunu aşabil-
mek için, Kürt meselesinde yaşanan acıların karşılıklı olarak paylaşılması
ve tarafların karşılıklı olarak yaşanan bu acıları içselleştirilebilmesi gerekli-
dir.Buna yönelik olumlu bir adımı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
2005’te Diyarbakır’da yaptığı mitingde gözlemlemek mümkündür. İlgili
konuşmasında, Erdoğan şöyle diyordu:
Her ülkede geçmişte hatalar yapılmıştır. Her ülke geçmişinde zor gün-
ler yaşamıştır. Türkiye gibi büyük bir devlet ve güçlü ülkede pek çok
zorluğun harmanından geçerek bugünlere geldik. O nedenle geçmişte
yapılan hataları yok saymak büyük devletlere asla yakışmaz. Büyük
devlet, güçlü millet kendisi ile yüzleşerek, hatalarını ve günahlarını ma-
saya yatırarak geleceğe yürüme güvenine sahip millet ve devlettir. İkti-
darımız bu bilinçle ülkede hizmete soyunmuştur. Ben milletimin ve
devletimin öz güvenine, tarih bilincine ve coğrafya şuuruna inanan bir
kadronun Başbakanı olarak huzurunuzdayım.
Başbakan’ın “tarihle yüzleşmek”, “yapılan hataların kabulü” gibi barışın
tesisi açısından çok önemli unsurlara vurgu yapmış olması çok önemlidir.
Hatırlanabileceği gibi, o dönemde, Başbakanın bu konuşması Güneydo-
ğu’da çok büyük yankı bulmuş ve yaşanan acıların, ülkenin en üst düzeyde
bulunan kişisi tarafından kabul edilmesi olumlu bir atmosferin oluşmasını
sağlamıştır. Bu gibi konuşmaların arkası getirilmeli ve böylece acılar payla-
şılmalıdır. Acıların paylaşılması, mağdurun hissettiği zayıflığı şiddet yoluy-
la yenmeye çalışmasını engelleyecek, kendisini yeniden güvende hissedebi-
leceği bir ortam yaratacak; bu sayede, şiddeti besleyen bir diğer etken olan
kişinin kendisini zayıf ve çaresiz hissetmesinin önüne geçilmiş olunacaktır.
Acıların dinlenilmesi, kamuoyu tarafından bilinmesi ve acı çeken taraflara
değer verildiğinin hissettirilmesi, bir sonraki aşama olan kaybın kabulü ve
af sürecini de kolaylaştıracaktır. Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun bir
süre önce başlattığı; aydınlarlın da katılımıyla gerçekleşen, kayıp yakınları
ile görüşmelerin düzenlenmesi, bu yönde atılmış çok önemli bir adımdır.
Bu tür uygulamalar, mağdurun yıkılmış aidiyetinin tekrar onarılmasını
sağlar ve çaresizlik duygusunun nefrete dönüşmesini engeller.
Hiç şüphesiz, bu tür uygulamaların acı çeken kişinin acısını ifade ederek
kendisini daha da çaresiz hissetmesini engellemek için, uzmanlar tarafın-
dan yapılması gerekir. Bu süreç, bir bakıma, kişinin yıkılmış aidiyet duy-
gusunun tekrar geri kazandırılması sürecidir ve bu sebeple üzerinde dikkat-
le durulması gerekir. Kişiyi itham edici ya da suçlayıcı ifade ve sorular,
şiddet ve intikam sarmalına geri dönülmesine sebep olacaktır. Mağdurun
bu süreçten destek bulmuş ve güçlenmiş olarak çıkabilmesi için, acıların
ifade edileceği ortamın çok iyi düzenlenmiş olması gerekir. Mağdurun
kayıpları kabullenme süreci ancak bu şekilde, şiddeti tekrar doğurmayacak
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
42
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
bir biçimde gerçekleşmiş olur. Bu sayede, kişi nefret yerine kendi duygula-
üzerinde yoğunlaşabilecek ve mağduriyete sebep olan kişinin düşman
olarak tanımlanmadan, insanileştirilmesi imkânı doğacaktır.Bir diğer
ifadeyle, “saldırganı bu fiile yönelten sebep neydi?” sorusunu sorma ihti-
mali olacaktır. Böylece, yaşanan şiddete geri dönülmesi ihtimali azaltılmış
olacaktır.
Kürt meselesinde af söz konusu olduğunda, kimin kimi affetmesi gerektiği
sorusu akla gelebilecek olan bir diğer sorudur. Bu soruya, karşılıklı bir
affetme sürecine girilmesinin, toplumsal barışı sağlamanın teminatı olacağı
şeklinde cevap verilebilir. Kürt meselesinde acılar karşılıklı olarak yaşan-
mıştır ve acıları kıyaslamanın hiçbir faydası yoktur. Bu süreci mümkün
kılmak için tarihle ve tarihte yapılmış olan yanlışlarla yüzleşme zorunlu-
dur. Bu yüzleşme, ortak bir gelecek inşa etmenin ve geçmişte yaşananların
gelecekte tekrar yaşanmayacağını taahhüt edebilmenin temel şartıdır. Bu
süreçte yapılan yanlışlardan dolayı özür dilemek ve mağdur edilmiş kişilere
yaşanan acıların tekrarlanmayacağı güvencesini vermek, bu insanların aidi-
yet duygularını da güçlendirecektir.
Kürt meselesinde, 90’lı yıllarda uygulanan güvenlik eksenli politikalar,
günümüzde yerini sivil ve demokratik bir siyasal ortama bıraktığı ve bun-
dan ötürü şiddeti sürdürmenin anlamsız olduğuna ilişkin kısmen haklı
argümanlar olsa da, gerek bu yıllara gerekse Uludure olayı gibi son dönem-
lere ilişkin yaralar sarılmadığı ve acıların hale taze olarak yaşandığı gerçeği-
ni göz önüne aldığımızda şiddetin neden devam ettiğini anlayabiliriz.
Kısacası, Kürt meselesinde barışçıl bir çözüme kavuşulması ve yeniden
şiddete dönülmesinin engellemesi için siyasal ve sosyal ortamın yumuşa-
tılması ve psikolojik bariyerlerin aşılması gerekmektedir. Ancak o zaman,
PKK örgütünün silahsızlandırılması, anadilde eğitim, genel af gibi temel
meselelerin müzakere edilebilmesi için gerekli olan güvenli bir ortam sağ-
lanabilir. Bu konuların çözümü, yaratılacak olan bir güven ortamında çok
daha kolay olacaktır. Toprağı ekine hazır hale getirmeden, gübrelemeden,
tohumları torağa ekmek, nasıl ki ürün almayı sonuçsuz bırakırsa; Kürt
meselesi gibi çetrefilli, tarihsel ve çok yönlü bir meseleyi de hazırlık yap-
madan çözmeye girişmek sonuçsuz kalmaya mahkûm edilmiş olur. Gele-
cekte tehlikeli sonuçlar doğurabilecek yaklaşımlardan uzak, barışçıl bir
çözüm, barışcıl bir gelecek oluşturulabilmesi için, bütün bir Türkiye hal-
kının gerçeklerle yüzleşmesi, yaşanan acı ve mağduriyetlerin ifade edile-
bilmesini sağlayacak bir güven ortamının oluşturulması, öfkenin; empati
ve anlayışa dönüştürülmesi gerekmektedir. Bu hedeflere ulaşılabilmesi
halinde, mevcut temel anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak daha kolay
olacaktır.
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
43
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
Şiddet Sarmalını Aşmak İçin Gerekli İhtiyaçlar
Karşılanmamış ihtiyaçlar bireyleri, grupları, toplumları ve devletleri, şiddet
kullanımı ile ihtiyaçlarının karşılanması yoluna götürmektedir. Kürt soru-
nu da bu bağlamda incelenebilinir. Bir yandan büyük bir imparatorluktan
ulus-devlet yaratmaya çalışan ve daha fazla toprak kaybetme/bölünme
korkusu ile toplumu homojenleştirmeye çalışan Türk toplumunun ve
devletinin ihtiyaçları; diğer yandan ise farklı bir etnik kökene sahip olup
kimliklerinin asimile/yok edilmesine karşı çıkan Kürt toplumunun var
olabilme ihtiyaçları sorunun temelini oluşturmaktadır. Bu iki ihtiyacın
uyuşmazlığında, baskın grup olan Türk toplumunun ve devletin ihtiyaçları
karşılanırken; bununla çeliştiği düşünülen Kürt toplumunun dil, kültür ve
kimlik ihtiyacı bastırılmaktadır. Bunun sonucu olarak, karşılanmamış olan
ihtiyaçlar, kendilerini şiddet yoluyla ifade etmeye başlamışlardır. Temel
insan ihtiyaçları teorisi tarafların bu ihtiyaçlarını ifade edebilecekleri siya-
sal, sosyal, kültürel ve ekonomik kanalların açık olması halinde, şiddet
eğilimini azalacağını öngörmektedir (Coser 1967: 106). Bu açıdan, tarafla-
rın siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik erişimlerinin önündeki engellerin
kaldırılması, şiddetin önüne geçilebilmesi için en önemli araç olmaktadır.
Temel İnsan İhtiyaçları Teorisinin önemli isimlerinden John Burton, in-
sanların ihtiyaçlarını; evrensel olanlar, kültürel olanlar ve geçici olanlar
şeklinde sınıflandırmıştır. Daha sonra da bu kategorileri; ihtiyaçlar, değer-
ler ve çıkarlar diye isimlendirmiştir. Buna göre, ihtiyaçlar her insan için
ortaktır ve değişmez. İhtiyaçlar bu bakımdan evrenseldirler. Dolayısıyla
ihtiyaçlar müzakere ve pazarlık konusu edilemezler. Şayet bu ihtiyaçlar
karşılanmazsa, kişi veya grupların bu mahrumiyetleri onları mevcut kural-
ların dışında davranışlara sürükleyecektir. Değerler ise daha çok kültüre
ilişkin özelliklerdir ve ihtiyaçlar gibi evrensel değillerdir. Coğrafyadan coğ-
rafyaya farklılık gösteren değerler, yine ihtiyaçlar gibi pazarlık konusu
edilemezler ama ihtiyaçlardan farklı olarak, sonradan kazanılabilir ve za-
manla değişebilirler. Dil, din, etnik kimlik bu gibi değerleri ifade eder.
Çıkarlar ise bireyin ya da grubun, kendi sosyal, ekonomik veya askeri ko-
numlarına ilişkin, istek ve arzularıdır. Bunlar sürekli değillerdir ve değişe-
bilmektedirler. Çıkarlar, üzerlerinde yoğun rekabetin yaşandığı konulara
ilişkindir. John Burton’a göre, müzakere ve pazarlık konusu edilebilecek
olanlar çıkarlardır. İhtiyaçlar ve değerler hayati öneme sahip olduklarından
bunların bastırılması ya da reddedilmesi, sorunu hiçbir şekilde çözmeye-
cektir. Bireylerin ve grupların ihtiyaç ve değerlerinden güç yoluyla vazgeçi-
rilmeleri mümkün değildir. Öte yandan, çıkarlar müzakerelerin konusu
yapılabilir ve bunlar üzerinde farklı çözümler üretilebilir (1999: 36-38).
Kürt meselesine bu perspektifle ihtiyaçlar, değerler ve çıkarların neler ol-
duğuna baktığımızda, Kürt diline ve kimliğine ilişkin taleplerin ihtiyaçlara
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
44
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
ve değerlere ilişkin olduğunu ve bunların karşılanmasının pazarlık ve mü-
zakere konusu edilmemesi gerektiğini net olarak görebiliriz. İnsan ihtiyaç-
ları teorisyenlerinin maddi ihtiyaçlarının yanında (Maslow hariç diğer
teorisyenler ihtiyaçları bir hiyerarşiye sokmamaktadırlar), tanımladıkları en
önemli ihtiyaçlar; saygı, güvenlik, tanınma, katılım ve aidiyet gibi ihtiyaç-
lardır. Bunların çoğu, Kürt meselesinde de karşımıza çıkmaktadır. Dil ve
kültüre ilişkin talepler ise Kürt meselesinin değerlere ilişkin yönünü teşkil
etmektedir. Bunların karşılanmasına ilişkin politikalar, aynı şekilde, pazar-
lık konusu edilmemelidirler. Bunların karşılanmasının taviz olarak değer-
lendirilmemesi gerekmektedir. Bunlara ilişkin değişiklikler, diğer vatandaş-
ların haklarında bir azalmaya sebep olmayacaktır. Silahların susturulması,
siyasi gücün nasıl şekilleneceği, ekonomi politikaları gibi “çıkarlar”a ilişkin
konular ise pazarlık konusu edilebilir ve bunlara ilişkin pragmatik bir yol
izlenebilir. Çıkarlara ilişkin stratejiler ve politikalar yer ve zamana göre
değişiklik gösterebilir. Kürt meselesinde de tartışılması gereken konular,
çıkarlara ilişkin olanlar olmalıdır. İhtiyaçlar ve değerler, siyasi polemik
konusu haline getirilmemeli ve bunların nasıl karşılanacağına ilişkin strate-
jiler belirlenmelidir. Temeli Cumhuriyet öncesine dayanan ve PKK’nın
ortaya çıkışından sonraki 30 yılda 40 bin dolayında insanın öldüğü, Kürt
sorununun temelinde, Türk ve Kürt toplumunun karşılanmayan ihtiyaçla-
rı yatmaktadır. Her ne kadar, ihtiyaçların sınırsız, imkânlarınsa sınırlı
olduğu tezinden yola çıkılarak, tek çözüm yöntemi şiddet olarak sunulsa
da, gerçekte çatışmayı ortadan kaldıracak olan ihtiyaçlardır. Dünyadaki
bütün insanların ihtiyaçları, temelinde aynıdır ve sınırsız değildir. Bir diğer
ifadeyle, şiddet sarmalının aşılarak şiddetin sona erdirilmesi ve kalıcı barı-
şın sağlanması imkânsız değildir. Sadece hangi aşamalarda, hangi ihtiyaçla-
rın söz konusu olduğuna odaklanılması gereklidir.
Yaşadıkları ortak tarih kadar, yaşadıkları ve birbirlerine yaşattıkları acı ile
de birbirlerine çözülmez bağlarla bağlanmış olan Türk ve Kürt toplumu-
nun, halk tabanından başlayarak, şiddet sarmalından çıkıp nihai bir barış
inşa edebilmesi, uzun soluklu bir süreci gerektirir. Bu sürecin etkili ola-
bilmesi için, daha önceden de belirtildiği gibi, öncelikle tarafların geçmişle
yüzleşmesi ve her iki tarafın da acılarını paylaştıkları zeminlerin oluşturula-
rak, çözüm isteğinin tabana yayılabilmesi gerekir. Çatışmada çocuğunu
kaybetmiş annelerin hisleri aynıdır: Kaybetme duygusu. Bunların ihtiyaç-
ları da aynıdır: Acısına saygı duyulması ve kendisinden özür dilenmesi. Bu
noktada, gerek devlet erklerinin gerekse PKK ve TSK’nin, Türk ve Kürt
toplumundan karşılık olarak yaşanan bütün kayıplar için özür dilemeleri,
her iki tarafın da anlaşılma ve acısına saygı duyulma ihtiyaçları karşılamış
olacak ve bu sayede toplumda kin ve nefret yerine ‘barış umudu’ uyanma-
ya başlayacaktır.
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
45
GÜZ 2013 / SAYI 67
bilig
Sonuç
Yüzyıllardır aynı coğrafyayı paylaşan, ortak bir kültür paylaşan Türkler ve
Kürtler özünde farklı iki etnik kökendir. Osmanlı Devleti’nin yıkılması son-
rasında, yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti, yeni bir ulus-devlet yaratma
ihtiyave daha fazla toprak kaybetme korkusu ile yıllarca Kürt kimliğini
bastırma ve asimilasyon politikaları ile Kürtleri Türkleştirilmeye çalışmıştır.
Ulus devletin güçlendirilmesi ve birliğin sağlanması adına yapıldığı söylenen
bu politikalar, amaçlananın tersi etkiler doğurmuş ve belirli bir kesimin, dev-
letle olan aidiyet bağını zayıflatmıştır. Buna insani ve ekonomik kayıplar da
eklenince, geçmişteki bu politikaların işe yaramadığı ortaya çıkmıştır.
Bu noktada, Kürt meselesinde temel bir paradigma değişikliğine ihtiyaç
duyulduğu açıktır. Bu makalede ancak kısmen değinilen, barış ve çatışma
çözümü çalışmalarının sunduğu araçlar, bu paradigma değişikliği ihtiyacı-
na cevap verecektir. Kürt sorununda yalnızca silahların susmasını içeren
bir negatif barış değil; toplumun bütün katmanlarının ihtiyaçlarına cevap
verebilen bir pozitif barışın sağlanması için bu paradigma değişikliğine
ihtiyacımız vardır. Oysa kalıcı bir çözüm ve barış, Türkiye’yi bölgesinde
oldukça güçlendirecektir.
Kaynaklar
Abraham, Maslow (1954). Motivation and Personality. Reading: Addison-Wesley
Publishing Company.
Ağırdır, Bekir (2012). “Kürt Meselesinde Yarın için Yeni bir Dil ve Düşünme Modeli
Önerisi”. http://t24.com.tr/yazi/kurt-meselesinde-yarin-icin-yeni-bir-dil-ve-
dusunme-modeli-onerisi/3169 (05.03.2012).
Aydın, Mustafa (2001). Barış Çalışmaları ve Çatışmaların Çözümü. Ankara: Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay.
Akyeşilmen, Nezir (Der.) (2013). Barışı Konuşmak, Teori ve Pratikte Çatışma Yöneti-
mi. Ankara: Odtü Yay.
Beriker, Nimet (Der.) (2009). Çatışmadan Uzlaşmaya, Kuramlar Süreçler ve Uygula-
malar. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yay.
Bayramoğlu, Ali (2012). “Kürt Sorunu Unutulmaya Yüz Tutarken”. Yeni şafak Gaze-
tesi 18 Şubat 2012.
Botcharova, Olga. “Justice or Forgivenes? In Search of A Solution”
http://cojcr.org/vol8no2/623-650.pdf (04.03.2012).
Burton, John (1990).Conflict: Resolution and Provention. London: Macmillan Press.
Coser, Lewis A. (1967). Continuities in the Study of Social Conflict. New York: Free
Press.
Daniel, J. Christe (1997). “Direct and Structural Violence: The Human Needs The-
ory”. Peace and Conflict: Journal of Peace Psychology 3 (4).
Arslan, Çapan, Kürt Meselesinde Şiddet Sarmalını Aşmak ve Çözüm Süreci
46
bilig
GÜZ 2013 / SAYI 67
Funk, Nathan C. (2012). “Peace Paradigm: Five Aproaches to Peace”.
http://www.mkgandhi.org/nonviolence/peace%20paradigms.htm
(05.03.2012)
Galtung, Johan (1967). A Synthetic Approach to Peace Thinking. Oslo: International
Peace Research Institute.
Grewal, Baljit Singh (2012). “Johan Galtung. Positive and Negative Peace”.
http://upeaceap.org/hando_upfiles/FCPC_RM_06_1.pdf (03.04.2012).
Helrnic G, S. Reymond and L. Petersen Rodney (Der.) (2002). Forgiveness and Recon-
ciliation: Religion, Public Policy &Conflict Transformation. Philadelp-
hia&London: Templetion Foundation Press.
Kök, Havva (2012). “Çatışma Çözüm Yolları ve Demokratik Açılım”. Röportaj:
Gamze Coşkun, USAK Gündem, 29 Aralık 2009. E.T. 07 Nisan 2012
http://www.usak.org.tr/makale.asp?id=1260 (03.04.2012).
Lederach, John Paul (1997). Building Peace: Sustainable Reconciliation In Divided
Societies. Washington DC: United States Institute of Peace.
Miroğlu, Orhan (2012). Silahları Gömmek. İstanbul: Everest Yay.
Övür, Mahmut (2009). “Barışı mı Savaşı mı Besliyoruz?”.Sabah Gazetesi. 19 Eylül 2009.
Sandıklı, Atilla ve Kaya Erdem (2012). Çatışma Çözümü ve Türkiyede Kürt Meselesi.
İstanbul: Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Yay.
Sandy Leo R., and Ray Perkins Jr. (2012). “The Nature of Peace and Its Implication
for Peace Education”. http://www.trinstitute.org/ojpcr/4_2natp.pdf
(03.04.2012).
Sevimay Devrim (2009). Süreç, Kürt Sorunundan 29 Temmuz Sonrası Tartışmalar.
İstanbul: Özgür Yay.
Petersen, Rodney (Der.) (2002). Forgiveness and Reconciliation: Religion, Public Policy
&Conflict Transformation. Philadelphia&London: Templetion Foundation
Press.
Tov-Yacoov, Bar-Siman (Ed.) (2004). From Conflict Resolution to Reconciliation.
Oxford: Oxford University Press.
Yeğen, Mesut (2011). Son Kürt İsyanı. İstanbul: İletişim Yay.
Yayman, Hüseyin (2011). Şark Meselesinden Demokratik Açılıma, Türkiye'nin Kürt
Sorunu Hafızası. Ankara: Seta Yay.
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/11/23/basbakan-erdogan-konusuyor-
410701598106# (04.06 2012).
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=106683
5&Date=18.11.2011&CategoryID=77 (04.07.2012).
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ovur/2009/09/19/barisi_mi_savasi_mi_besliyoruz
(19.08.2009).
www.gandhianpeace.com/quotes.html (06.09.2013).
http://siyaset.milliyet.com.tr/28-yilin-aci-bilancosu-35-bin-300-kisi-teror-kurbani-
oldu/siyaset/siyasetdetay/16.08.2012/1581690/default.html (12.08.2012).
http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/kararlar/karar8.pdf (08.08.2013).
47
AUTUMN 2013 / NUMBER 67
25-48
bilig
Overcoming the Cycle of Violence in the
Kurdish Problem and the Resolution Process
Havva Kök Arslan
Fırat Çapan
Abstract
For the first time in the history of the Republic, Turkey’s Kurd-
ish problem seems to be on its way towards resolution. Open
negotiations between the state authorities and Abdullah Ocalan,
a call for a farewell to arms by the PKK Leader during the
Nevruz holiday in Diyarbakır, and discussions concerning the
dates for the withdrawal of PKK members from Turkey – all
these have created the hope that a conflict directly associated
with blood and violence can eventually be resolved peacefully.
This article will make use of the scientific tools of “Peace and
Conflict Resolution” studies in order to explain how the cycle
of violence related to the trauma experienced with regard to the
Kurdish problem can be overcome and why it is necessary to re-
solve political problems not only through political actors but al-
so at the level of social strata. Adopting the perspective of
“Peace and Conflict Resolution” studies, the article will attempt
to explain the cycle of violence and how it can be overcome,
and identify the significant social and psychological issues that
need to be resolved both during and after the conflict. In other
words, this article is an attempt to adapt the “Peace and Con-
flict Resolution” approach, which has recently become popular
in the academy, to the Kurdish problem.
Keywords
Peace, Conflict Resolution, cycle of violence, Kurdish prob-
lem, PKK
_____________
Assoc. Prof. Dr., Hacettepe University, Faculty of Economics & Administrative Sciences, Department of
International Relations – Ankara / Turkey
hkok@hacettepe.edu.tr
 Research Assistant, Hacettepe University, Faculty of Economics & Administrative Sciences, Department of
International Relations – Ankara / Turkey
fcapan2003@yahoo.com
48
oceнь
2013
/ Выпусĸ
67
25-48
билиг
Преодоление проблемы насилия в курдском
вопросе и процесс урегулирования
Хавва Кок Арслан
Фырат Чапан
Аннотация
Впервые в истории Турецкой Республики курдский вопрос
вступил в полосу ее мирного урегулирования. Начало
обсуждения таких вопросов, как открытые переговоры
государственных чиновников с Имралы, призыв лидера
Рабочей партии Курдистана бросить оружие на праздновании
праздника наурыз в Диярбакыре и соответственно создание
графика вывода за рубеж членов РПК поселило надежду на
мирное решение этого спорного и «кровавого» вопроса. В
этой статье на основе использования научных методов,
предложенных работами «мирного разрешения конфликтов»,
показаны пути преодоления насилия, связанного с травмой в
курдском вопросе в целом; принимая во внимание
политические вопросы и социальные размеры проблемы
раскрыты причины необходимости решения этой проблемы
не только в диалоге с политическими субъектами, но и с
определенными слоями населения. В работе сделана попытка
раскрытия понятия «замкнутого круга насилия», путей его
преодоления, определения неотложных социально-
психологических проблем конфликтного и постконфликтного
периода с точки зрения работ «мирного разрешения
конфликта». Другими словами, эта статья является попыткой
адаптирования приобретающего все большую популярность в
академических кругах подхода «мирного разрешения
конфликта» к курдскому вопросу.
Ключевые Слова
мир, урегулирование конфликта, замкнутый круг насилия,
курдская проблема, РПК
_____________
Доц. док. университет Хажеттепе Факультет экономики и административных наук, факультет
международных отношений – Анкара / Турция
hkok@hacettepe.edu.tr
 научный сотрудник, университет Хаджеттепе Факультет экономики и административных наук,
факультет международных отношений – Анкара / Турция
fcapan2003@yahoo.com
Article
Full-text available
AKP’nin ikinci iktidar döneminde, 2009 yılı Ağustos ayından itibaren önce “Kürt Açılımı”, sonrasında “Demokratik Açılım” ve nihayetinde “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adı altında kamuoyuna sunulan, 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de açıklanan mutabakat metni ile birlikte devam eden açılım tartışmaları üzerinden gerçekleştirilecek politik söylem analizi, bu çalışmanın ana konusunu oluşturmaktadır. Makalede öncelikle çalışmanın arka planını anlamlı hale getiren metodolojik ayrıntılara yer verilmiştir. Bu bağlamda söylem, politik söylem, anlam üretme biçimleri grup konuşmalarına referansla tartışmaya açılmıştır. İkinci olarak Mutabakat Metni üzerinde durulmuştur. Bahsi geçen metin Kürt sorununun çözümünde İslamcı bakış açısının ne ölçüde işlevsel olduğu sorusunun çevresinde somutlaşan bir dizi meseleyi ön plana çıkarır. Makalede son olarak terör-demokrasi ikilemine değinilecektir. AKP’nin sürece yüklediği anlam özgür bir politik düzenin inşası ve demokrasinin derinleşmesiyle yakından ilgilidir. Ancak muhalif partiler gerçekleşmekte olan şeyin demokrasi inşası değil ulus devletin tasfiyesi olduğunu düşünmektedir.
Book
Full-text available
Dünya Uluslararası İlişkiler yazınında kendisine önemli bir yer edinmiş, fakat Türkiye'de hakettiği ilgiyi bulammış Barış Çalışmaları ve Çatışmaların Çözümü konusunu, tarihi gelişimi içerisinde konuya yabancı okurlara tanıtmayı amaçlayan bu çalışma, alanında Türkçe'de yayımlanan ilk çalışma niteliğini taşımaktadır.
Book
Full-text available
Dünyada çatışma yönetiminin barışçıl metotları giderek yaygınlaşırken, her sorununu çatışmaya dönüştürme becerisini gösteren ülkemizde, bu disiplin uzun bir süre hem uygulamada hem de literatürde görmezden gelindi. Türkiye her sorununu bir çatışmaya dönüştürmede oldukça yeteneklidir, fakat yeteneği bununla da sınırlı değildir: Hiçbir sorununu çözmemekte de büyük bir maharet sahibidir. Sorunların barışçıl yollarla çözülmesi öğrenilen bir şeydir ve tercih edilmelidir. Üstünde yaşadığımız bu coğrafyada maalesef çok uzun bir süredir çatışmacı bir kültür hâkimdir. Sadece içerimiz değil dört bir tarafımız da çatışmalarla doludur. Çatışmanın barışçıl yollarla çözülmesi mümkün ise bu işe Barışı Konuşmakla başlanabilir. Bu kitap içerdiği teorik ve kavramsal analizler, değerlendirmeler, dünyadaki belli başlı çatışmaların çözülme yöntemleri, barışa giden yolda tekrar eden desenler ve çıkarılan derslerle az da olsa ülkemizdeki barış eğitimine, bilincine, kültürüne, ahlakına ve toplumda barışçıl ilişkilerin gelişmesine katkı sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Sayfa Sayısı: 472 Baskı Yılı: 2013 Dili: Türkçe Yayınevi: ODTÜ İlk Baskı Yılı : 2013 Sayfa Sayısı : 472 Dil : Türkçe
Article
Full-text available
Human needs theory offers insights into a range of peacebuilding processes that are involved in the reduction of both direct and structural violence. Human needs theory helps explain why needs for security and identity are often prepotent in interstate wars and in destructive identity conflicts. Because these needs are built into the organism, 1 challenge for peace psychologists is to invent peaceful means for people to satisfy their security and identity needs. In contrast to direct violence, structural violence occurs when economic and political structures systematically deprive need satisfaction for certain segments of society. When economic deprivation occurs, the need for well-being is not satisfied, resulting in deficits in human growth and development. Politically, structural violence engenders the systematic deprivation of the need for self-determination. Six propositions on direct and structural violence are advanced, including the proposition that a just and sustainable peace will require, at a minimum, the equitable satisfaction of human needs for security, identity, well-being, and self-determination.
Article
While conflict resolution is believed to cause temporary settlements and brief periods of peace in volatile situations, conventional conflict resolution techniques are not capable of building longterm stability. Instead, this book contends, practitioners of conflict resolution need to focus more on reconciliation (the restoration of confidence, friendship, and harmony between rivals) than on mere conflict resolution. Whereas traditional conflict resolution has focused primarily on halting quarrels with agreements between leaders on each side of a conflict, reconciliation techniques shift the focus in two ways. First, they take more of a grassroots approach, building agreement among the members of rival communities, not only between leaders. Second, reconciliation takes a longterm view of dispute resolution. While the book acknowledges that the role of traditional conflict resolution is important in stopping violence and tension, it argues that negotiators and practitioners of conflict resolution must focus on what is to be done after an agreement is reached.
Article
A major work from a seminal figure in the field of conflict resolution, "Building Peace" is John Paul Lederach's definitive statement on peacebuilding. Marrying wisdom, insight, and passion, Lederach explains why we need to move beyond "traditional" diplomacy, which often emphasizes top-level leaders and short-term objectives, toward a holistic approach that stresses the multiplicity of peacemakers, long-term perspectives, and the need to create an infrastructure that empowers resources within a society and maximizes contributions from outside.Sophisticated yet pragmatic, the volume explores the dynamics of contemporary conflict and presents an integrated framework for peacebuilding in which structure, process, resources, training, and evaluation are coordinated in an attempt to transform the conflict and effect reconciliation."Building Peace" is a substantive reworking and expansion of a work developed for the United Nations University in 1994. In addition, this volume includes a chapter by practitioner John Prendergast that applies Lederach's conceptual framework to ongoing conflicts in the Horn of Africa.
Article
Our scientific power has outrun our spiritual power. We have guided missiles and misguided men."neutrality." Likewise, the peacemaker is the pacifier, mediator, intermediary, and intercessor. While some of these descriptions are appropriate, they are still quite limited in describing both the nature of peace and the role of the peacemaker. Any attempt to articulate the nature of peace and peacemaking, therefore, must address those conditions that are favorable to their emergence. Freedom, human rights, and justice are among such prerequisites. Also included are proactive strategies such as conflict resolution, nonviolent action, community building, and democratization of authority. The peace process additionally must acknowledge and contend with its alternative – war – because of the high value status of violence. For example, while war has brought out the worst kind of behavior in humans, it has also brought out some of the best. Aside 1 Several years ago Leo Sandy entered into dialogue with fellow veterans to explore the nature of peace and, based on their own experiences of war, to provide a satisfactory account that could serve as a guide for all peacemakers who seek a world without war. This paper draws, in part, on that dialogue, and references to participants and ideas are duly noted.
Article
A SERIES OF INTERRELATED ESSAYS IN THE FIELD OF CONFLICT THEORY. SOCIAL CHANGE IS ANALYZED BY THE USE OF A CONFLICT THEORY. SOCIAL CHANGE IS ANALYZED BY THE USE OF A CONFLICT MODEL, AND COSER'S PREVIOUS IDEAS ARE EXTENDED INTO THE RANGE OF CHANGE OF ENTIRE SOCIAL SYSTEMS AND THE FUNCTION OF VIOLENCE IN THIS PROCESS. THE THOUGHTS OF BOTH DURKHEIM AND MARX ARE EXAMINED FROM THE VIEWPOINT OF CONFLICT THEORY. POLITICAL MODELS OF TOTALITARIANISM, AUTHORITARIANISM, AND DEMOCRACY AND THE USE OF THESE BY DEVELOPING NATIONS ARE ANALYZED. ALSO DISCUSSED ARE THE REVOLUTIONARY IDEAS OF FRANTZ FANON AS COMPARED TO THOSE OF SOREL, THE RELATIONS OF THE USSR TO ITS SATELLITE NATIONS, AND THE DYSFUNCTION OF MILITARY SECRECY. (PsycINFO Database Record (c) 2012 APA, all rights reserved)