Content uploaded by Tom Smith
Author content
All content in this area was uploaded by Tom Smith on Mar 03, 2016
Content may be subject to copyright.
A preview of the PDF is not available
American Sexual Behavior: Trends, Socio-Demographic Differences, and Risk Behavior
... Bireylerin eğitim seviyesi ile aldatma davranışları arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar birbiri ile çelişen sonuçlar ortaya koymuştur. Bazı araştırmalar daha düşük eğitim seviyesine sahip bireylerin partnerlerini aldatma sıklıklarının daha fazla olduğunu bulurken (Smith, 1998), diğer çalışmalar da eğitim seviyesi arttıkça aldatma davranışının arttığını rapor etmiştir (Atkins ve ark., 2001). Bu alandaki ilginç bir diğer bulgu, partnerlerin eğitim seviyesi arasındaki farkların önemine işaret etmektedir. ...
... Aldatmanın hem yaygınlığında (örn., Atkins ve ark., 2001;Wiederman, 1997) hem de niteliğinde (örn., Garver-Apgar ve ark., 2006; Glass ve Wright, 1985 görülen cinsiyet farkları, aldatma davranışının biyolojik temelleri olduğunu düşündürmekle beraber, bu cinsiyet farklarının toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi ile birlikte giderek kapanması (Oliver ve Hyde, 1993) aldatmanın aynı zamanda sosyal bir olgu olduğuna da işaret etmektedir. Benzer şekilde, eğitim ve gelir seviyesinin aldatma sıklığı ile yüksek derecede ilişkili olması (örn., Atkins ve ark., 2001;Buunk ve van Driel, 1989;Janus ve Janus, 1993;Smith, 1998), ayrıca dindar çevrelerde yaşayan kişilerin daha az aldatma davranışı rapor etmesi (örn., Atkins ve Kessel, 2008; Burdette ve ark., 2007) sosyal faktörlerin de aldatmada önemli rol oynadığını göstermektedir. Bununla beraber, dışa dönüklük, nörotisizm, narsisizm, psikopati, uyumluluk ve öz disiplin gibi kişilik özellikleri de aldatma davranışını güçlü şekilde yordamaktadır (örn., Altgelt ve ark., 2018; Brewer ve ark., 2015; Buss ve Shackelford, 1997;Schmitt, 2004). ...
... Bireylerin eğitim seviyesi ile aldatma davranışları arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar birbiri ile çelişen sonuçlar ortaya koymuştur. Bazı araştırmalar daha düşük eğitim seviyesine sahip bireylerin partnerlerini aldatma sıklıklarının daha fazla olduğunu bulurken (Smith, 1998), diğer çalışmalar da eğitim seviyesi arttıkça aldatma davranışının arttığını rapor etmiştir (Atkins ve ark., 2001). Bu alandaki ilginç bir diğer bulgu, partnerlerin eğitim seviyesi arasındaki farkların önemine işaret etmektedir. ...
... Aldatmanın hem yaygınlığında (örn., Atkins ve ark., 2001;Wiederman, 1997) hem de niteliğinde (örn., Garver-Apgar ve ark., 2006; Glass ve Wright, 1985 görülen cinsiyet farkları, aldatma davranışının biyolojik temelleri olduğunu düşündürmekle beraber, bu cinsiyet farklarının toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi ile birlikte giderek kapanması (Oliver ve Hyde, 1993) aldatmanın aynı zamanda sosyal bir olgu olduğuna da işaret etmektedir. Benzer şekilde, eğitim ve gelir seviyesinin aldatma sıklığı ile yüksek derecede ilişkili olması (örn., Atkins ve ark., 2001;Buunk ve van Driel, 1989;Janus ve Janus, 1993;Smith, 1998), ayrıca dindar çevrelerde yaşayan kişilerin daha az aldatma davranışı rapor etmesi (örn., Atkins ve Kessel, 2008; Burdette ve ark., 2007) sosyal faktörlerin de aldatmada önemli rol oynadığını göstermektedir. Bununla beraber, dışa dönüklük, nörotisizm, narsisizm, psikopati, uyumluluk ve öz disiplin gibi kişilik özellikleri de aldatma davranışını güçlü şekilde yordamaktadır (örn., Altgelt ve ark., 2018; Brewer ve ark., 2015; Buss ve Shackelford, 1997;Schmitt, 2004). ...
İnsanların inançları, yaşamlarını sürdürdükleri coğrafya, kurmuş oldukları toplumsal düzen, diğer topluluklarla kurmuş oldukları ilişkiler, teknolojik gelişmeler toplumların hayatlarını doğrudan veya dolaylı olarak etkilemiştir. Doğal olarak da toplumların çocuklara bakış açıları da değişime uğramıştır. Tarihe bakıldığında çocukluk kavramının yetişkinlik kavramından farkının olmadığı, sonraki süreçlerde ise bu kavramın toplumların yaşamış oldukları değişim süreciyle başkalaşıma uğradığı göze çarpmaktadır. İlk toplumlarda fiziksel, duygusal ve davranışsal açıdan yetişkinlerden farklılıkları olmasına rağmen çocuklar çocuk olarak kabul edilmemiş, her bakımdan minyatür birer yetişkin olarak görülmüşlerdir. Çocuklar ne kadar seviliyor olsalar da bütün toplumlarda çocukluk bilincinin geçmişte de günümüzde de eksik olduğu göze çarpmaktadır. Dünyadaki toplumlar çocuk hakkında tarihsel süreç içinde yeterli bilgiye sahip olamamış ve bu bilgi eksikliği ne yazık ki günümüzde de devam etmektedir. Dünya genelinde yapılan ve yapılmakta olan başarılı uygulamaların çok az sayıdaki çocuklara ulaştığı ve çocuk eğitim programlarının da bunun etkisiyle istenen seviyelere gelmediği söylenebilir. Bu nedenle çocukların eğitimi söz konusu olduğunda birçok problemin tarih boyunca çocukların karşısına çıktığı görülmektedir. Bir toplumun çocuğa olan bakış açısı o toplumda var olan çocuk eğitim programına yansımaktadır. Çocukluk kavramı birçok araştırmaya konu olmasına rağmen çocuk eğitim programlarının bu araştırmalardan nasibini alamadığı önemli bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmada da bu problem göz önünde bulundurularak Dünyada ve Türkiye’de çocukluk kavramının tarihsel gelişimi ve bunun eğitim programlarına nasıl yansıdığı tartışılacaktır.
... Bireylerin eğitim seviyesi ile aldatma davranışları arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmalar birbiri ile çelişen sonuçlar ortaya koymuştur. Bazı araştırmalar daha düşük eğitim seviyesine sahip bireylerin partnerlerini aldatma sıklıklarının daha fazla olduğunu bulurken (Smith, 1998), diğer çalışmalar da eğitim seviyesi arttıkça aldatma davranışının arttığını rapor etmiştir (Atkins ve ark., 2001). Bu alandaki ilginç bir diğer bulgu, partnerlerin eğitim seviyesi arasındaki farkların önemine işaret etmektedir. ...
... Aldatmanın hem yaygınlığında (örn., Atkins ve ark., 2001;Wiederman, 1997) hem de niteliğinde (örn., Garver-Apgar ve ark., 2006; Glass ve Wright, 1985 görülen cinsiyet farkları, aldatma davranışının biyolojik temelleri olduğunu düşündürmekle beraber, bu cinsiyet farklarının toplumsal cinsiyet rollerinin değişmesi ile birlikte giderek kapanması (Oliver ve Hyde, 1993) aldatmanın aynı zamanda sosyal bir olgu olduğuna da işaret etmektedir. Benzer şekilde, eğitim ve gelir seviyesinin aldatma sıklığı ile yüksek derecede ilişkili olması (örn., Atkins ve ark., 2001;Buunk ve van Driel, 1989;Janus ve Janus, 1993;Smith, 1998), ayrıca dindar çevrelerde yaşayan kişilerin daha az aldatma davranışı rapor etmesi (örn., Atkins ve Kessel, 2008; Burdette ve ark., 2007) sosyal faktörlerin de aldatmada önemli rol oynadığını göstermektedir. Bununla beraber, dışa dönüklük, nörotisizm, narsisizm, psikopati, uyumluluk ve öz disiplin gibi kişilik özellikleri de aldatma davranışını güçlü şekilde yordamaktadır (örn., Altgelt ve ark., 2018; Brewer ve ark., 2015; Buss ve Shackelford, 1997;Schmitt, 2004). ...
... She writes of four ways in which this may occur. 109 First, they may weaken or destroy their capacity for self-assertion, since consenting to undesired and unpleasurable sex involves acting, not on the basis of, but in spite of one's own felt pleasures and pains. Yet, acting on the basis of one's own felt pleasures and pains is a significant aspect of asserting oneself-or so West maintains. ...
... To wit, according to one study on the extent to which individuals engage in sexual activity, 18-to 29-yearolds do so roughly 84 times a year, 40-to 69-year-olds do so about 63 times a year, and 70-year-olds and up do so roughly 10 times a year. 109 Over the course of, say, a 70-year life, then, the average sexually active individual engages in sexual activity over two thousand times. And however pleasurable sexual activity may be, it is hard to believe that it is pleasurable enough so as not only to overcome the aversion to being treated by the other, and treating the other, as something to be cast aside when sucked dry, as it were, but to do so over two thousand times over the sexually active individual's lifetime. ...
In this chapter, I critique three religious nonconsequentialist arguments for the immorality of prostitution. As religious, they are arguments wherein a claim regarding the immorality of prostitution is derived from at least one religious claim. And as nonconsequentialist, they are arguments wherein a claim regarding the immorality of prostitution is derived from at least one nonconsequentialist moral claim and no consequentialist moral claims whatsoever.
... She writes of four ways in which this may occur. 109 First, they may weaken or destroy their capacity for self-assertion, since consenting to undesired and unpleasurable sex involves acting, not on the basis of, but in spite of one's own felt pleasures and pains. Yet, acting on the basis of one's own felt pleasures and pains is a significant aspect of asserting oneself-or so West maintains. ...
... To wit, according to one study on the extent to which individuals engage in sexual activity, 18-to 29-yearolds do so roughly 84 times a year, 40-to 69-year-olds do so about 63 times a year, and 70-year-olds and up do so roughly 10 times a year. 109 Over the course of, say, a 70-year life, then, the average sexually active individual engages in sexual activity over two thousand times. And however pleasurable sexual activity may be, it is hard to believe that it is pleasurable enough so as not only to overcome the aversion to being treated by the other, and treating the other, as something to be cast aside when sucked dry, as it were, but to do so over two thousand times over the sexually active individual's lifetime. ...
In this chapter, I critique seven nonreligious nonconsequentialist arguments for the immorality of prostitution. As nonreligious, they are arguments wherein a claim regarding the immorality of prostitution is derived from at least one nonreligious claim and no religious claims whatsoever. And as nonconsequentialist, they are arguments wherein a claim regarding the immorality of prostitution is derived from at least one nonconsequentialist moral claim and no consequentialist moral claims whatsoever.
... She writes of four ways in which this may occur. 109 First, they may weaken or destroy their capacity for self-assertion, since consenting to undesired and unpleasurable sex involves acting, not on the basis of, but in spite of one's own felt pleasures and pains. Yet, acting on the basis of one's own felt pleasures and pains is a significant aspect of asserting oneself-or so West maintains. ...
... To wit, according to one study on the extent to which individuals engage in sexual activity, 18-to 29-yearolds do so roughly 84 times a year, 40-to 69-year-olds do so about 63 times a year, and 70-year-olds and up do so roughly 10 times a year. 109 Over the course of, say, a 70-year life, then, the average sexually active individual engages in sexual activity over two thousand times. And however pleasurable sexual activity may be, it is hard to believe that it is pleasurable enough so as not only to overcome the aversion to being treated by the other, and treating the other, as something to be cast aside when sucked dry, as it were, but to do so over two thousand times over the sexually active individual's lifetime. ...
In this chapter, I offer two direct arguments—one consequentialist, the other nonconsequentialist—for the ultima facie moral permissibility of prostitution. One is a consequentialist argument and, as such, an argument wherein a claim regarding the moral permissibility of prostitution is derived from at least one consequentialist moral claim and no nonconsequentialist moral claims whatsoever. The other is a nonconsequentialist argument and, as such, an argument wherein a claim regarding the moral permissibility of prostitution is derived from at least one nonconsequentialist moral claim and no consequentialist moral claims whatsoever.
... Once couples become committed to each other, they are more likely to engage in pre-marital sex. Dating and going steady are so common that, nowadays, a majority of teenagers report having had sexual relationships (Guttmacher Institute, 2017;Laumann et al., 1994;Smith, 2006). Indeed, having premarital sex is acceptable in most situations to a majority of adults (National Opinion Research Center, 1999), as is cohabitation (Saad, 2001). ...
Research reveals a vibrant courtship process during adolescence in the United States. Fewer studies exist, however, on the courtship process in China, a country which is undergoing tremendous economic change, and even fewer studies employ a cross-cultural approach to examine dating during adolescence. One such study from nearly two decades ago found more liberal attitudes and behavior regarding dating among American college students compared to their relatively conservative Chinese counterparts. In the same spirit, the present study investigates similarities and differences in the dating process between American and Chinese college students and changes over time. The Chinese sample (N = 240) was collected at convenience from three Chinese universities located in two large cities in central China. The American sample (N = 405) was gathered from a 4-year public university located in the Mid-Atlantic. The findings reveal that considerable differences in courtship processes continue to persist despite unprecedented economic development in China. The American students continue to use a dating script that is far more liberal. They also initiate the dating stage at much younger ages. Although not exhibiting norms similar to the American students, the Chinese students were not strongly shackled to conservative Chinese traditions either. Cultural differences in approaches to dating, family and education are likely responsible for the persistent gaps.
Aim: This research was done with the aim of revealing the concerns of unmarried girls before marriage. Methods: The phenomenological method was used to conduct this research. For this purpose, a semi-structured interview was conducted with fifteen 20–30 year-old single girls on the verge of marriage who reported having conflicts with their parents about marriage. The data was analyzed using content analysis, based on the Claysey analysis method. Findings: In this study, 2 main themes and 20 sub-themes were extracted, which include: a). parents' perceived concerns (with 6 sub-themes); and b). girls' concerns (with 14 sub-themes). The results of the analysis showed that the perceived concerns of parents in the field of marriage include: parents' belief that youngsters seek excitement, fear of the girl getting older, fear of the girl being helpless and alone, wrong selection by the daughter, and lack of readiness and maturity, and unfamiliarity with the boy dating. The worries of single girls on the verge of marriage include: compatibility with the husband's family, problems after marriage, fear of marriage, difficulty in compatibility with the future spouse, worry about the future, feeling of being limited in marriage, lack of progress after marriage, prediction of dissatisfaction after marriage, moving away from family, fear of future spouse's possible betrayal, lack of another date in the future, excessive negligence by parents in marriage and the effect of negative characteristics of the girl in marriage and marriage with an ideal person. Conclusion: It seems that girls on the verge of marriage suffer from a fear and worry about marriage and its related issues, which brings annoying consequences such as delay in marriage, therefore changes in the organization of attitudinal-cognitive and behavioral patterns it is needed.
Aim: This study was conducted to investigate the precipitating and exhibiting factors of marital infidelity. Methods: This was a qualitative study based on grounded theory and semi-structured and problem-oriented interviews and investigated the process of emergence of marital infidelity. For this purpose, 12 women and 15 men who experienced marital infidelity and were willing to cooperate with the researcher were selected as the sample by purposive sampling. The subjects were examined in depth using semi-structured interviews. Data were analyzed using grounded theory. Results: After analyzing the data obtained from interviews with women and analyzing them through open coding, 100 initial codes, 14 axial codes, and 3 main codes were extracted. In this way, sensation-seeking, low self-esteem, negative self-image, and suppressed excitement were classified as the initial codes, intrapersonal causes, non-satisfaction of emotional needs, inconsistency of desires and goals, lack of attention to boundaries, marital disputes, revenge on the spouse, and lack of attractiveness of the spouse were classified as the axial codes, and marital conflicts, curiosity about sexual experiences, premarital sexual experiences, and sexual failure were classified as the main codes. 76 initial codes, 13 axial codes, and 3 main codes were extracted as a result of content analysis on interviews with men in open coding. Causes of male infidelity were categorized as emotional causes (marital conflicts, life crises, loss of self, and sharing feelings and thoughts), sexual causes (lack of freshness and happiness due to a boring marriage, gaining new sexual experiences, lack of wife care of her body, and sensation-seeking), and external causes (power, having the opportunity to commit marital infidelity, receiving support from friends, rightfulness, and disinhibition due to substance abuse). Conclusion: The results indicated that men and women involved in this relationship initiated marital infidelity against this phenomenon. The consequences of these strategies were disclosure, divorce, concealment, and the discontinuity of married life.
The abstract for this document is available on CSA Illumina.To view the Abstract, click the Abstract button above the document title.