Content uploaded by Filiz Arslan
Author content
All content in this area was uploaded by Filiz Arslan
Content may be subject to copyright.
40
C.Ü. Hemşirelik Yüksek Okulu Dergisi, 2000, 4 (2)
1-3 YAŞ DÖNEMİNDEKİ ÇOCUĞUN OYUN VE OYUNCAK
ÖZELLİKLERİNİN GELİŞİM KURAMLARI İLE AÇIKLANMASI
Filiz ARSLAN*
__________________________________________________________________________________________
ÖZET
Oyun sağlıklı bireylerin gelişiminde önemli bir
öğedir. Çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı
fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin
temeli olan oyun, gerçek yaşamın bir parçası ve
etkin bir öğrenme sürecidir. Yüzyıllar boyunca
kuramcılar tarafından incelenmiştir. Oyun ve oyun-
cak özellikleri çocuğun gelişiminden etkilenirken,
onun gelişimine de etki etmektedir. Çocukta iki yaş
dolaylarında dramatik oyun başlar. Yetişkinin taklit
edilmesi ve yaratıcı öğeleri olan dramatik oyun
yoluyla çocuk, bağımlılık-bağımsızlık çatışmalarını
çözümler ve öz denetim kazanır. Ayrıca çevresinde
gördüğü ve yaşadığı olayları tekrarlayarak gerçek
yaşamda kendisine konulan sınırları dener ve doğru-
yanlış kavramlarını pekiştirir. 2-4 yaş arasında
konuşma ve sembolik düşünce gelişir. Buna paralel
olarak çocuk, eşya ve değişik nesnelerle konuşur.
Sembolik oyun, çocuğun sorular sorup, yanıtlar
almasını sağlar. Sonuçta çocuğun düşünme sistemi
gelişir.
Anahtar Sözcükler: Oyun, çocuk gelişimi,
gelişim kuramları
SUMMARY
Identification of the features of child’s games
and toys, aged between 1-3, through the develop-
ment theory
Game is a significant component in the develop-
ment of healthy individuals. Children take parts in
various games willingly and enthusiastically. Games
are a part of life, which are the basis of physical,
cognitive, language, emotional and social develop-
ment, and they are also effective learning process.
Theoreticians have studied this process throughout
the centuries. The characteristics of games and toys
have reciprocal influence with the child’s develop-
ment. Dramatic games start at the two years old.
The child resolves the conflicts of being dependent
and independent, and gains self control by imitating
adults and playing dramatic games which have
creative elements. Besides, the child examines the
given limits by repeating the daily events that have
been experienced by himself or by others in his
environment, and strengthens the concepts of right
and wrong. Symbolic thought and speaking abilities
develop between the 2-4 years old. In paralell to
this, the child talks with the goods and various
objects. Symbolic game enables child to ask
questions and receive the answers. In conclusion of
this, the child’s way of thinking makes progress.
Key Words: Game, child development, develop-
ment theory
_________________________________________________________________________________________________________________
Oyun sağlıklı bireylerin gelişiminde önemli
bir öğe olmasına karşın oldukça soyut, anlaşıl-
ması güç bir kavramdır (Schuster 1980).
Yüzyıllar boyunca kuramcılar tarafından ince-
lenmiştir. Oyun, belli bir amaca yönelik olan ya
da olmayan, kurallı ya da kuralsız gerçekleş-
tirilen fakat her durumda çocuğun isteyerek ve
hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil,
duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan,
gerçek yaşamın bir parçası ve etkin bir öğrenme
sürecidir (Bilir 1995).
Çocuk büyüdükçe oyunun özellikleri değişir
ve uygun oyun oynama olanağına sahip olduğu
ortamlarda gizil güçlerini en üst düzeye geliştir-
me olanağına sahip olur. Çocuk oyun aracılığıy-
la duygusal yönden rahatlar ve çevresindeki
bireylerle ilişkisinde kendisine düşen rolü oyna
yarak kişilik gelişimini sürdürür (Thompson
1990). Özellikle, iletişim sırasında tepkileri açık
olmayan çocuklara yardımcı olmak güçlükleri
olan bir süreç olduğundan, bu çocuklara yardım
etmede oyun türü, oyun sırasındaki ifadeler,
____________________________________________________
* GATA Hemşirelik Yüksekokulu Çocuk Sağ. ve Has. Hem. ABD, Ankara
41
çizdiği resimler çocuğun ruhsal durumunu
ortaya koymada önemlidir (Bilir 1995). Hasta-
nedeki çocukların fiziksel ya da psikolojik
nedenlerle çevreleri ile etkileşimlerinin engel-
lendiği, ya da oyun oynayamadıkları durumlar-
da, depresyon, yetersiz büyüme, gelişme ve
öğrenme, stres ya da oryantasyon bozukluğu
gibi sorunlar yaşadıkları bilinmektedir (Gillis
1989). Barnes’ın (1992) bildirdiğine göre,
çocuğun hastanedeki kısıtlılıkları nedeniyle
istem dışı yaşadığı fiziksel ve sosyal izolasyon
da oyun aracılığı ile azaltılabilmektedir.
Daha önce yatar konumda olan çocuklar, 1-
3 yaş döneminde yürümeye başlamaları ile çok
hareketlenirler. Bu dönemdeki zihinsel gelişim-
lerinin artması ile de deneme-araştırma özellik-
leri önem kazanır. Deneme-yanılma yoluyla da
çocuk basit sorunları çözmeye başlar.
Çocukta 2 yaş dolaylarında dramatik oyun
başlar. Dramatik oyunun iki öğesi vardır:
1. Yetişkinin taklit edilmesi (gerçek),
2. Yaratıcı oyun (gerçek olmayan).
Dramatik oyun ile çocuk fiziksel atılganlık,
yaratıcı yetenek ve sosyal beceriler sergiler.
İstek ve gereksinimlerini karşılamak için sihirle
gerçeği birleştirerek kendi dünyasını yetişkin-
lerin dünyası ile bütünleştirir (Schuster 1980).
Erikson’a göre oyun, çocuğun yenilgiler,
acılar ve yaşamda karşılaşılan hayal kırıklık-
larına kendini hazırlamak için kullandığı bir
araçtır (Schuster 1980). Bu yaş döneminde öz-
denetim kazanmaya çalışan çocuk, dramatik
oyun yoluyla sınırlarını, sınırsızlıklarını tanıyıp,
kontrol edip, duygularını sınama olanağı bulur.
Oyunda kontrolün çocuğun kendisinde olması,
kararları kendisinin vermesi öz-denetim duygu-
sunun gelişmesine katkı sağlar. Çocuğa bu
nitelikte bir oyun oynama olanağının sağlan-
ması ve aynı zamanda atılgan davranışlarının
desteklenmesi özellikle bu dönemde öz-
denetime karşı gelişecek utanma ve kuşku
duygusunun gelişmesini önleyerek çocuğun öz-
denetim kazanmasına katkı sağlar (Schuster
1980, Uluğ 1997). Çocuğa dramatik oyunda
kullanabileceği küçük (minyatür) ev aletleri,
oyuncak bebekler, çeşitli sahneler yaratabile-
ceği araç-gerecin sağlanması bu yönden önem-
lidir. Bu tür araç-gereçle çocuk, dramatik
oyunun yetişkini taklit etme ve yaratıcı ögele-
rini daha kolay yerine getirebilir. Erikson’a
göre birey yaşamı boyunca çevre ile etkileşim
içinde büyür ve gelişir. Bu etkileşim ise
çocukluk döneminde, en etkili bir biçimde oyun
yoluyla yaşanır (Schuster 1980). Erikson,
kişilik gelişimini inceleyen ve kişiliğin temel
gelişiminde bebek ve çocukluk yıllarının
önemini belirten ilk kuramcı olan Freud’un
psikoanalitik kuramını daha genişletmiştir.
Freud’a göre 1-3 yaş anal dönemdir. Bu
dönemde anal bölge önem kazandığı gibi
kontrol kazanma duygusunun başlangıcı da bu
dönemdedir. Tuvalet eğitimi sırasında gaitayı
tutma-bırakmayı öğrenme sürecinde anne ile
yaşanan çatışmalar çocuğa bir yandan bağımlı-
lık duyguları, öte yandan ayrılma, bireyselleşme
ve bağımsızlaşma duygularını içeren ikilemler
yaşatır (Schuster 1980, Uluğ 1997). Çocuğun
yaşadığı bağımlılık-bağımsızlık ikilemleri, bu
dönemde dramatik oyun aracılığı ile çözülebilir.
Gaitayı tutma-bırakma ile eş zamanlı olarak,
çocuk kendi bedeni üzerinde kontrol kazanmayı
ve oyunundaki tekrarlarla da, duygu ve korku-
larını oyuna aktararak toplumsal kurallar için
sağlıklı duygu ve tutumlar geliştirmeyi öğrenir.
Oyun çocuğun kontrol edebildiği ve kurallarına
kendisinin karar verdiği bir uğraştır. Çocuğun
bu kontrolü sağlayabildiğini hissetmesi ise her
dönemde önemlidir. Bu yolla çocuk bağımsız-
laşma duygusunu da geliştirir. Yine oyunun
sınırlarını kendisi çizdiği için bu bağımsızlığı
geliştirirken kendini güvende hisseder. Çocuk
dramatik oyun yoluyla da kimse ile çatışmak
zorunda kalmadan bu kontrol duygusunu yaşa-
dığından, güven içinde, anneden ayrı bir birey
olmaya başlar (Foster 1989, Schuster 1980,
Uluğ 1997).
Bu yaş döneminde çocuk tek başına oynar
ve oyunu kuralsızdır. Bunun en önemli neden-
lerinden biri çocuğun değerleri yönünden, “neyi
istiyorsam ve seviyorsam” ilkesine göre hareket
etmesidir (Schuster 1980). Kohlberg’e göre bu
düşünüş biçimi, manevi gelişimin, gelenek
öncesi döneminin başlangıç aşamasıdır. Çocuk
incinmeye öfke ile, hazza sevgi ile tepki verir.
İki yaşlarında çocuk bu dönemin birinci aşama-
sına geçer. Burada incitilme korkusu, çocuk
için neyin doğru, neyin yanlış olduğunu
belirlemede en önemli etmendir. “Eğer yaptı-
ğım şey için cezalandırılacaksam yanlıştır,
cezalandırılmayacaksam doğru olmalıdır” ilkesi
geçerlidir (Schuster 1980, Wong 1999). Çocuk
dramatik oyun yoluyla çevresinde gördüğü ve
yaşadığı olayları tekrarlayarak ebeveynlerin
42
gerçek yaşamda kendisine koyduğu sınırları bu
ortamda dener, doğru ve yanlış kavramlarını
pekiştirir.
Çocuğun oyun sırasında gerçek yaşama
benzer ya da hayali oyun sahneleri yaratması,
farklı bir çok olay ve sorunu ortaya koymasını
ve oyun içinde kararlar vermesini sağlar. Bu
durum, çocuğun sorulara yanıt bulması için
bilişsel yeteneklerini kullanmasını gerektirir.
Yeni durum ve sorular bilişsel düzeyi zorla-
yarak çocuğa manevi gelişimin bir sonraki
aşamasına geçmesi için ortam yaratır (Schuster
1980, Yiğit 1995).
Çocuklar manevi değerlerinin bir kısmını da
oyun sırasında diğer çocuklarla etkileşimleri
sonucunda geliştirirler. Başka çocuklarla birlik-
te oynama 1-3 yaş döneminden sonra görülür.
Kurallı oyunlar ise özellikle ilkokul döneminde
önem kazanır (Schuster 1980, Yiğit 1995).
Piaget’in oyun kuramı, zeka gelişimi ile
yakından ilişkilidir. Piaget her organizmanın
gelişiminde asimilasyon (özümleme, benzetme,
uydurma, sindirme) ve akomodasyon (uyma,
uyuşma, yerleşme) olarak iki temel öğenin
önemi üzerinde durur (Foster 1989, Uluğ 1997,
Yiğit 1995).
Piaget çocuğun bilişsel tasarımlarına
“şema” adını vermektedir. Çocuğun çevresine
uyumunun sağlıklı olabilmesi için, çevresi ile
bir denge içinde olması gerekmektedir. Denge
ise, çevreden gelen etkilerin, çocuğun bilişsel
gelişimini sarsmayacak biçimde, bilişsel örün-
tüsünce özümlenmesi ve bilişsel örüntüsünün
bu etkilere uymasıdır. Asimilasyon (özümle-
me), çocuğun duyu organları yoluyla algıladığı
bilgileri, önceden geliştirdiği bilişsel örüntü
içine sindirmesidir. Asimilasyon ile çocuk, daha
önceki bilgilerini, karşılaştığı bir kavramı,
uygun yeni bilgilerle genişletir. Asimilasyonun
en basit örneği yemektir. Besin bedene alın-
dığında değişime uğrar ve artık organizmanın
bir kısmıdır. Akomodasyon (uyuşum) ise
çocuğun bilişsel örüntüsünün, çevreden gelen
bilgilere uyum sağlaması için değişikliğe
uğramasıdır. Akomodasyonun asimilasyondan
çok daha zor oluştuğu bir gerçektir. Çünkü
akomodasyon sürecinde çocuğun daha önce
geliştirmeye başladığı kavramların, yeni bilgi-
lere uyarlanıp değiştirilmesi gerekir (Foster
1989, Schuster 1980, Uluğ 1997).
Piaget’e göre, bebek çeşitli duyguların
etkisi altında yaşama başlar. Zamanla duygu ve
hareketler arasında bağlantılar kurar. Eşyaları
fark edip, onlara zaman ve mekan içinde
dokunmaya ve aralarındaki ilişkiyi öğrenmeye
yönelir. On iki-on sekizinci aylarda çocuklar
çok etkin ve hareketlidirler. Merakları artmıştır.
Dolap ve çekmeceleri karıştırırlar. Piaget’nin
bilişsel gelişim aşamalarına göre çocuk,
duyusal motor döneminin üçüncül döngüsel
tepkiler aşamasındadır. Bu dönem deneme-
araştırmalarla karakterizedir. Çocuk deneme
yanılma yoluyla basit sorunları çözebilir ve
değişik şekil ve büyüklükte çeşitli araç-gereci
manipüle ederek, şemalarını genişleterek ya da
yeni şemalar oluşturarak bilişsel gelişimini
sağlar. Bu dönem için karton kutular, basit yap-
bozlar, fırça ya da kürek gibi küçük (minyatür)
eşyalar, gösterişli resimli kitaplar, mum boyalar
uygun oyun araç-gereçleridir (Bilir 1995, Foster
1989, Schuster 1980, Thompson 1990, Uluğ
1997).
Çocuğun daha sonraki yaşlarda çevresel
uyumunun sağlıklı olabilmesi için bu dönem-
deki deneme-araştırma girişimlerini rahatlıkla
yürütebileceği ortam ve araç-gereçlerin sağlan-
ması önemlidir. Yap-boz, çeşitli şekil ve büyük-
lükte kutu, kitap gibi çeşitli oyuncaklar çocuğun
tekrar tekrar denemeler yapmasına ve böylece
şemalarının gelişmesine katkıda bulunur (Bilir
1995, Thompson 1990).
Duyusal motor dönemin sorun çözme
(zihinsel birleştirmelerle yeni yöntemler bulma)
dönemi 18-24 aylar arasıdır. Çocuk önceden
elleriyle dokunarak sorun çözmeye çalışırken
bu dönemde, eski deneyimlerinden yararlanarak
sorunları çözmek için yeni yollar aramaya
başlar. Bu dönemde anımsama, plan yapma,
hayal etme, sembolik oyun ve taklitler önemli
olmakla birlikte henüz mantıklı davranışlar
sergilenmez. Yine bu dönemde çocuk “drama-
tik oyunu” oynamaya başlar. Çocuğun dramatik
oyununa katılmak, onun yaşadıklarını anım-
sama, oyun için plan yapma ve hayal etme gibi
sembolik oyun etkinliklerini geliştirmesine ve
daha sonraki dönemlerinde giderek mantıklı
olmasına olanak sağlar (Uluğ 1997).
İşlem öncesi (sembolik-sezgisel) dönem
ise2-4 yaş arasıdır. Bu dönemde sembolik
düşüncenin yanında konuşma becerisinin de
gelişmesi ile çocuk oyuncak, eşya ve değişik
nesnelerle sürekli konuşur. Çocuk tek başına
43
oyun oynasa da oyunda başka kişiler varmış
gibi onlarla konuşur. Sembolik düşüncenin
oldukça iyi gelişmiş olmasıyla da çocuk
görmediği şeyleri bile hayal eder. Sembolik ve
yaratıcı oyun, çocuğun çeşitli sorular sorup
yanıtlar almasını sağlar. Çocuğun çevreye
yönelik izlenimleri de bu şekilde gelişir. Sayı,
alan, nicelik gibi kavramlar sembolik ve “farz
ederek” oynanan oyunun yedi yaşına dek
sürmesi sonucunda zaman içinde giderek
gelişir. Bu oyun şekli tam anlamı ile bir
asimilasyon olayıdır. Sonuçta çocuk, daha önce
benimsediği imge ve sembollerle, düşünme
işlemini tekrarlar ve yeni düzenlemeler yaparak
düşünme sisteminin gelişimini sağlar (Foster
1989, Schuster 1980, Uluğ 1997).
Uluğ’a (1997) göre Piaget, oyuna biyolojik
bir işlev gözüyle bakarak, oyunun aktif olarak
tekrarlandığını, çeşitli deneyimlerle oluştuğunu
ve yeni durum ve deneyimlerin psikolojik
olarak sindirilme olanağını sağladığını savunur.
Piaget bebeklikle birlikte, tıkırdatılan oyuncak
ile başlayan oyunun, bir öyküyü canlandırma ya
da satranç oynamaya dek gidebileceğini vurgu-
lar (Schuster 1980).
Çocuk sağlığı hemşireliği, çocukların aile
ve toplum içinde, fiziksel, entelektüel, duygusal
ve sosyal yönden en üst düzeyde gelişmesini
sağlamayı amaçlamaktadır. Çocukların sağlıklı
gelişiminde temel unsurlardan birisi olan
oyunu, hemşirelerin tüm yönleriyle tanıması ve
çocuklarla ilgili uygulamalarında kullanması
çocuk hemşireliğinin amacına ulaşmasında
önemli katkılar sağlayacaktır.
KAYNAKLAR
Barnes LP (1992) Don’t forget the play, The
American Journal of Maternal/Child Nursing,
17:183-184.
Bilir Ş, Dönmez B (1995) Hastanede Oyun-Yaş
Gruplarına Göre Hastanede Yatan Çocuklar, Çocuk
ve Hastane, 2. baskı. Ankara, Sim Matbaacılık, s.65-
78.
Foster RL (1989) Promoting Healthy Play and
Exercise, Family Centered Nursing Care of
Children, W.B. Saunders Company, s.662-685.
Gillis AJ (1989) The effect of play on immobilized
childen in hospital, International Journal of Nursing
Study, 26(3):261-269.
Jesse PO (1992) Nurses, children and play, Issues
Comprehensive Pediatric Nursing, 15(4):14-16.
Schuster CS, Ashburn SS (1980) Play During
Childhood: The process of Human Development,
Brown and Company, s.290-310.
Thompson J (1990) Playing at work, Community
Outlook, April:15-17.
Uluğ OM (1997) Oyun Psikolojisi: Niçin Oyun?
Çocuğun Gelişiminde ve Çocuğu Tanımada Oyunun
Önemi, 1. baskı, İstanbul, Göçebe Yayınları, s.48-
61.
Wong DL (1999) Growth and Development of
Children: Nursing Care of Infant and Children, sixth
edition, Mosby Company, s.134-148.
Yiğit R (1995) Hastanede yatan çocuk için oyunun
önemi, Hacettepe Üniversitesi Hemşirelik Yükseko-
kulu Dergisi, 2(2):18-24.