Content uploaded by Ilyas Altuner
Author content
All content in this area was uploaded by Ilyas Altuner on Oct 06, 2017
Content may be subject to copyright.
Kutadgubilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, Sayı 17, Mart 2010, s. 65-70
OLGULARIN DİLİYLE KONUŞMAK: TRACTATUS
ÜZERİNE BİR DENEME
İlyas Altuner*
SPEAKING WITH LANGUAGE OF FACTS: AN ESSAY
CONVERNING TRACTATUS
ABSTRACT
Wittgenstein, in his book Tractatus Logico-Philosophicus that is essay con-
cerning philosophical logic, analyzes philosophical problems as logical, in
one sense he tries to determine limits of the world, in another sense he defi-
nes limits of language. He says that things whereof can speak have to be li-
mited by facts, that since facts determine the world and a conception of
transcendental world does not correspond to any fact, metaphysical things
cannot be spoken of. According to him, speaking of anything is identical to
limning of that thing.
Keywords: Language, the world, logic, fact, the picture theory of meaning.
ÖZET
Wittgenstein, felsefî mantık denemesi olan Tractatus Logico-Philosophicus
adlı eserinde felsefî sorunları mantıksal açıdan çözümlemekte ve bir yandan
dilin sınırlarını çizerken diğer yandan da dünyanın sınırlarını belirlemeye
çalışmaktadır. O, üzerinde konuşulabilen şeylerin olguyla sınırlı kalması ge-
rektiğini, olgular dünyayı belirlediği ve aşkın bir dünya tasarımı herhangi bir
olguya karşılık gelmediği için metafizik şeyler üzerine konuşulamayacağını
söylemektedir. Ona göre bir şey hakkında konuşmak, o şeyin resmini yap-
makla aynı anlama gelmektedir.
Anahtar Kelimeler: Dil, dünya, mantık, olgu, anlamın resim kuramı.
* İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Öğrencisi.
66 İlyas Altuner
1. Dil-Dünya İlişkisi
Wittgenstein’ın Tractatus’ta ele aldığı temel sorun, dilin mantıksal yapısının
ne olduğudur. Bu kitapta o, dilin sınırlarını belirlemeye çalışırken, aynı zamanda
felsefenin sınırlarını da belirlemeye çalışır. Olgu ile değeri birbirinden ayıran
yapının ne olduğu, aklın ve bilginin sınırlarının nereye kadar ulaşabileceği soru-
nunu ciddi anlamda ele alan ve onu çözüme kavuşturmaya çalışan ilk filozof,
Kant olmuştur. Kant’a göre değer dünyasının akılla düşünülmesi sanıdan başka
bir şey değildir. Aklın kendisi, fenomenlere karşılık gelen kategorilerin dışında
bir “kendinde varlık” fikrini düşünmesiyle yanılsamaya düşer.1 Anglo-Sakson
felsefenin temel uğraşılarından olan olgu-değer ikileminin bir çözümünü vermeye
çalışan Wittgenstein, bilinebilecek şeylerin olguyla sınırlı kalacağı kanısına
ulaşmıştır. Olgular neyin olduğu gibi olduğunu ve neyin de olduğu gibi ol-
madığını belirleyen etkendir. Mantıksal uzam içindeki olgular da dünyayı oluştu-
rurlar.2
Görüldüğü üzere dünyayı oluşturan yahut dolduran olgular, değer alanını
dünyanın dışına sürüklemeye zorlanırlar. Dilin sınırlarını belirleyen etkenin olgu-
lar olması ve dünyanın da bu olgulardan oluşması, değer alanının dünyada yerinin
olmadığını zorunlu olarak söyler. Wittgenstein felsefesinin belirtmeye çalıştığı
temel nokta işte budur. Dil ile dünya arasında kurulan bağıntı, dilin de dünya gibi
olgusal olmasından değil, dilin dünyanın sınırları içinde yer almasından kaynak-
lanır. Olgusal olma ve dünyada yaşama arasındaki paralellik de buradan gelmek-
tedir. Wittgenstein gibi söylersek, dilin sınırları dünyanın sınırlarıdır.3
Dil, dünyanın sınırlarını belirlerken aynı zamanda olguların sınırlarını da be-
lirlemiş olmuyor mu? Aslına bakılırsa dilin dünyanın sınırlarını belirlediği de
yoktur. Çünkü dil dünyanın içinde var olmakla dünya tarafından sınırları çizilmiş
olmaktadır. Dünyanın sınırlarını çizen temel unsursa, olgudan başkası değildir.
Buradan dünya ile yaşamın aynı olduğu sonucu kolayca çıkar; Wittgenstein da
dünya ile yaşamı aynı sayar.4
2. Hakikat ve Anlam Sorunu
Wittgenstein’ın ilk dönem felsefesinin temel sorunlarının başında hakikat so-
runu gelir. Hakikat olarak zannedilen şeylerin hakikati var mıdır ve bu nasıl bili-
nir? Bu da anlamlı-anlamsız değerlendirmesini felsefenin gündemine getiren soru
olmuştur ve geçmişte yapılan doğru-yanlış değerlendirmesi bir yana bırakılmıştır.
Felsefede hakikatin mekanının cümle olduğunu söyleyen Gadamer’e koşut olarak
Wittgenstein da cümlenin hakikati oluşturan biricik unsur olduğunu belirtir. Çün-
kü dili oluşturan unsur, cümle yani önermedir. Gerçeklik dilde açığa çıkıyorsa, bu
1 Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi, 1993, B 307-8.
2 Ludwig Wittgenstein, Tractatus Logico-Philosophicus, trans. Charles Kay Ogden, London & New
York: Routledge, 2000, 1.12 vd.
3 Wittgenstein, TLP, 5.6.
4 Wittgenstein, TLP, 5.621.
Olguların Diliyle Konuşmak: Tractatus Üzerine Bir Deneme 67
ancak önermeler yoluyla olur: “Önermelerin toplamı dildir.”5
Erken dönem Wittgenstein felsefesindeki gerçeklik anlayışı, önermelerin an-
lamlı olup olmadığıyla ilgilidir. Bir önermenin doğru ya da yanlış olmasına
bakılmaksızın, anlamlı ya da anlamsız oluşuna göre gerçekliğinin olup ol-
madığına karar verilir. Daha sonra ise anlamlı olan önermenin doğruluğu savunu-
labilir. Önerme, gerçekliğin bir resmi olmakla doğru ya da yanlış olabilir.6 Böyle-
likle felsefede söylenebilir olanın ortaya konulmasıyla, söylenemez olanın alanı
da belirlenmiş olur. Başkaca söylersek, felsefenin ya da söylenebilir olanın alanı
dilden başkası değildir. Tasarımları dilde açığa çıkan şeylere ilişkin söylemlerin
konuşulması, onların olgusal gerçekliklerinin bulunduğunu gösterir. Dile gelme-
yen, yani anlamsal içerik olarak boş olan sözde-önermelerin gerçekliklerinin bu-
lunmadığını söylemek de bu anlamda doğrudur. Dile gelen ve içerik olarak olgu-
sal olan şeylerin gerçeklikleri vardır; dilde söylem olarak bulunsa bile, olgu
alanının dışında bulunan her türlü değer yargıları, kavramsal açıdan incelendiğin-
de boş yahut saçmadırlar. Bu tür önermelerin resimleri yapılamadığı ve ta-
sarımlanamadıkları için, bu önermeler saçma ya da sahte-önerme (pseudo-
proposition) sayılmıştır. Wittgenstein, Tractatus’un son cümlesinde bu durumu şu
şekilde özetler: “Üzerine konuşamadığımız şeyler hakkında susmamız gerek.”7
Çünkü değer yargıları, üzerine konuşulabilecek şeyler değildir ve bu konular
hakkında susmak gerekir.
3. Anlamın Resim Kuramı
Wittgenstein felsefesinin ilk döneminin daha çok “anlamın resim kuramı”
adıyla özdeş olarak anıldığı bir gerçektir. Bunu, Wittgenstein’ın “Olguların resim-
lerini yapmaya çabalarız”8 tümcesinden çıkarmak mümkündür. Bu resimlerin,
diğer deyişle tasarımların nesnelere uygun düşmesiyle “doğru”, aykırı düşmesiyle
de “yanlış” olduklarına karar verilir. Resim, nesne durumlarının olup olma-
masının olanaklarını ortaya koymak suretiyle gerçekliğin resmini çıkarır. Ancak
Wittgenstein’a göre, resmin kendisinden doğru veya yanlış olduğu anlaşılmaz;
zira a priori bir doğru resim yoktur.9 Resimlerin nesnelere uygunluğu, aynı za-
manda dil ve düşünceye uygunluğunu da gösterir. Tasarımların kendisi dünyayı
oluştururken, dilin de dünyayı biçimlendirdiği kanısını da unutmamak gerekir.
Düşünce ve söylemin aynı şey olduğunu çok önceleri Platon dile getirmişti. O,
düşünmeyi bir tür konuşma, yani içten ve sessiz konuşma olarak niteler.10 Cümle,
dile getirilen bir resimdir ve böylelikle resim, cümlenin anlamı sayılır. Cümle bir
nesnenin betimi olmakla, resmi yapılacak şey olgu olmaktadır.11
5 Wittgenstein, TLP, 4.001.
6 Wittgenstein, TLP, 4.06.
7 Wittgenstein, TLP, 7.
8 Wittgenstein, TLP, 2.1.
9 Wittgenstein, TLP, 2.201-03.
10 Platon, Sofist, çev. Cenap Karakaya, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 2000, 263e.
11 Ömer Naci Soykan, Felsefe ve Dil, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 1995, s. 53.
68 İlyas Altuner
Wittgenstein’ın felsefe alanında yaptığı devrim, bazılarına göre haddinden
çok fazla önemsenmiş olabilir. Ancak dikkat edilirse, asırlar boyu felsefenin te-
melini oluşturan metafizik ve diğer felsefî görüşlerin temelinde bulunan “töz”
fikrinin yerini “cümle” almıştır. Anlamın resim kuramına göre, bağıntı cümlesin-
de iki ismin birbiriyle olan ilişkisinin tespiti, gerçeklik ya da anlamlılık fikrini
ortaya koyar. Örneğin “Tanrı-evren ilişkisi”ni ele alırsak, Tanrı’ya “a” ve evrene
de “b” dediğimizde “aRb” ifadesine ulaşmış oluruz. Tanrı’nın belirgin olmaması,
kendisini dilde yani dünyada açığa vurmaması, bu ilişkinin doğruluğunun
kanıtlanamaz olduğunu gösterir. Böyle bir sonuç, “aRb” gibi bir ifadenin oluşa-
mayacağı anlamına da gelir. Tanrı-evren ilişkisinin kanıtlanamaması, “f(a,b)” gibi
bir fonksiyonu da olumsuz kılar. Kanıtlanabilen bir şeyin resmi de çizilir. Çünkü
Wittgenstein’a göre kanıt, aynı zamanda resimdir.12 Bundan kasıt, kanıtın bir
sentetik olguyu göstermesidir. Kanıt, yalnızca bir şeyin öyle olduğunu göstermek-
le kalmaz, aynı zamanda nasıl öyle olduğunu da gösterir. Bu bağlamda dil, ya-
şam, dünya, önerme, resim ve düşüncenin hep birbirlerini imledikleri görülmüş
olmaktadır.
4. Mantık Sorunsalı
Wittgenstein felsefesinde ele alınan önemli bir diğer konu da mantıktır.
Mantık, şimdiye kadar söylediğimiz şeylerle birebir ilişki içinde olmakla kendi-
sinden de üstü kapalı bir şekilde bahsettirmiş bulunmaktadır. Ancak biz mantığa
ayrı bir yer açarak, çalışmamızın ilerisi için önemli olan boyutlarına kısaca de-
ğinmek istiyoruz.
Wittgenstein’da mantığın temeli olgusal önermelere dayanır. Olgu önermesi
–buna “p” diyelim– başkalarını olgunun dışında bırakır: “~p”. Yani bir olgu
önermesinin dile getirdiği şey, olgu olmayanın da dışlanmasını şart koşar. Pears’a
göre “p” ve “~p” önermelerinin arasında “yarı-p” gibi bir önermenin bulunmayışı,
üçüncü şıkkın imkansızlığında dile gelen bir zorunluluktur.13 Bu da bize Aristote-
les mantığının uygulama alanının nasıl değiştiği hakkında bilgi vermektedir. Aris-
toteles, bir eylemin olmasının, diğer bir deyişle evetlemenin aynı zamanda değil-
lemeyi de kapsayacağını bildirmekle kalmamakta, ayrıca bir eylemin olması ve
olmaması dışında herhangi bir belirsizliğe de karşı çıkmaktadır.14 Halbuki Witt-
genstein, olgularla doldurulmuş bir dünya resminin yanında değerlerin bulunama-
yacağını göstermek amacıyla bu ilkeye başvurmuş görünür. Burada şunu da belir-
telim: bir “p” olgusunun “~p” ifadesini dışlaması, onun olgusallığının karakteris-
tik yapısında vardır. Bu bağlamda, olgusal olanın reel varlığı, olgusal olmayan
ideal düşünceleri dilin sınırlarına sokmamaya çalışır. Bir önermenin olguyu im-
lemesi, onun gerçek varlık alanını imlediğini gösterir. Böylece “~p” ifadesiyle
söylenmeye çalışılan şeyler, reel varlık alanına giremeyecek ve dışarıda kala-
12 Wittgenstein, Remarks on the Foundations of Mathematics, trans. G.E.M. Anscombe, London &
New York: Blackwell & Macmillan Company, 1956, III,22.
13 David Pears, Wittgenstein, çev. Arda Denkel, İstanbul: Afa Yayıncılık, 1985, s. 71.
14 Aristoteles, Yorum Üzerine, çev. Saffet Babür, Ankara: İmge Kitabevi, 1996, s. 8 vd.
Olguların Diliyle Konuşmak: Tractatus Üzerine Bir Deneme 69
caktır. Wittgenstein, olumlu ve olumsuz önermelerin varlığından değil, olgusun-
dan bahsetmektedir. Çünkü bir “~p” ifadesi, aynı zamanda bir “p” ifadesini de
varsayar; olumsuz bir şey-durumu, olumlunun varlığını da gerektirir.15 Dikkat
edilirse, olumsuzun varlığı olumluyu zorunlu kılarken, olumlunun varlığı olum-
suzu ancak mümkün kılmaktadır. Zira “~p” ifadesinin gerçeklikte hiçbir şey ta-
rafından karşılanmadığı bilinir.16
Wittgenstein’ın savunduğu mantık anlayışı ontolojik temellidir; çünkü
mantık, dünyanın bir yansımasıdır. Mantığın dünyayı doldurması, dünyanın
sınırlarıyla dilin sınırlarının bir olması, mantığın da dünya ile eşdeğer olmasını
gerektirir. Wittgenstein, mantığın sınırlarıyla dünyanın sınırlarını aynı sayar ve
mantıkta dünyanın içinde neyin olduğunu söylemenin imkansız olduğunu belir-
tir.17 Buna rağmen O, Tractatus’un bir yerinde “Mantık aşkındır”18 der. Mantığın
aşkın olmasıyla dünyayı doldurması arasında bir çelişki yoktur. Mantık dünyanın
yansıması olduğuna göre, dünyaya aşkın olacaktır. Dünyayı doldurmaktan maksat
ise, dünyada uygulanabilir olmasındandır.19 Dünyanın sınırlarının aynı zamanda
mantığın da sınırları olması, onun uygulama alanının yalnızca dünya ile sınırlı
olduğunu gösterir. Mantık dünyadan önce değildir, her ikisi birlikte vardır. Witt-
genstein burada şu soruyu sorar: “Bir dünya olmadığı halde bir mantık olsaydı,
öyleyse dünya varken bir mantık nasıl var olabildi?”20
Wittgenstein’a göre mantığın önermeleri totolojilerdir ve bu yüzden bir şey
söylemezler.21 Önerme bir resim olduğu sürece bir şey söyler; mantık önermeleri
ise resim değildir. Nesne durumlarının resmi bir şey dile getirirken, mantık nesne
durumu olmadığı için hiçbir şey dile getirmez. Bu anlamda mantık sadece gösterir.
“” ve “~
(ϕ.χ). ϕχ
”.
Bu ifadelerin hangisi totolojik ve hangisi çelişiktir? Wittgenstein’a göre, to-
toloji söyler göründüğü şeyi gösterirken, çelişme de söyler göründüğü şeyin
karşıtını gösterir.22 Açıktır ki, birinci ifade totoloji olmakla, diğer önerme de zo-
runlu olarak çelişik olmaktadır. Değilleme imi (~), bulunduğu önermenin diğerine
göre mantıksal olmadığını da imlemiş olmaktadır.
Gördüğümüz kadarıyla, mantığın bize gösterdiği şey, herhangi bir nesnenin
mantıksal düzlemde olabilmesi ve dünyada yer bulabilmesi için, totoloji olması
gerektiğidir. Biz biliyoruz ki, değer alanına ilişkin yargıların totolojik olması
imkansızdır. “Tanrı vardır” ifadesinin totoloji oluşturması, var olmanın Tanrı’yla
özdeş ve birlikte olmasını gerekli kılar. Oysa Tanrı idesi, var olmayı önceleyen
varlığa ait bir idedir.
15 Wittgenstein, Defterler 1914-1916, çev. Ali Utku, İstanbul: Birey Yayıncılık, 2004, s. 36. Krş.
TLP, 5.5151.
16 Wittgenstein, TLP, 4.0621.
17 Wittgenstein, TLP, 5.61.
18 Wittgenstein, TLP, 6.13.
19 Soykan, Felsefe ve Dil, s. 28.
20 Wittgenstein, TLP, 5.5521.
21 Wittgenstein, TLP, 6.1 ve 6.11.
22 Wittgenstein, Defterler, s. 22.
70 İlyas Altuner
KAYNAKLAR
Aristoteles, Yorum Üzerine, çev. Saffet Babür, Ankara: İmge Kitabevi, 1996.
Kant, Immanuel, Arı Usun Eleştirisi, çev. Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea Yayınevi, 1993.
Pears, David, Wittgenstein, çev. Arda Denkel, İstanbul: Afa Yayıncılık, 1985.
Platon, Sofist, çev. Cenap Karakaya, İstanbul: Sosyal Yayınlar, 2000.
Soykan, Ömer Naci, Felsefe ve Dil, İstanbul: Kabalcı Yayınevi, 1995.
Wittgenstein, Ludwig, Defterler 1914-1916, çev. Ali Utku, İstanbul: Birey Yayıncılık, 2004.
——, Remarks on the Foundations of Mathematics, trans. G.E.M. Anscombe, London & New York:
Blackwell & Macmillan Company, 1956.
——, Tractatus Logico-Philosophicus, trans. Charles Kay Ogden, London & New York: Routledge,
2000.