Engelli bireylerde sosyal ilişki geliştirme noktasında spor önemli bir etkinliktir. Bu çalışmaya Bingöl ilinde bulunan akademisyen, öğrenci, sporcu, antrenör, beden eğitimi öğrencisi, beden eğitimi öğretmeni ve memur grubundaki bireylerden rastgele tarama yöntemi ile 1190 kişiye yapılmıştır. Eksik ve yanlış anket doldurmalar çıkartılarak toplamda 946 (673 erkek, 273 kadın) kişinin anket verileri değerlendirmeye alınmıştır. Literatür taraması Demiröz, V. M. tarafından (2009) yılında geçerlilik ve güvenirliliği yapılan spor tesisleri ve işletmeciliği anketi kullanılmıştır. Elde edilen veriler değerlendirilmesinde SSPS 22.0 istatistik paket programı kullanılarak tasnif edilip, frekans ve yüzde dağılımları ile tek Yönlü Varyans Analizi (one-way) testi yapılmıştır. Ortalamalar arasında gözlenen farklılıkların hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek için, Scheffé ve LSD ve Tukey testleri uygulanmıştır. Bingöl ilindeki spor tesislerinin engelli spor dalları için yeterlilik düzeylerinin kadın ve erkek kullanıcılar açısından karşılattırılması için yapılan t testi sonucunda anlamlı bir farklılık bulunamamıştır (p>0,05). Bingöl ilindeki spor tesislerinin engelli spor dalları için yeterlilik düzeylerinin mesleğe yönelik tutum puanlarının karşılaştırılması belirlemek amacıyla yapılan varyans analizi sonucunda meslek türüne göre tutum puanları ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (F0.05:6-938, p
INTRODUCTIONPre-participation screening has been largely accepted as a means to identify those athletes at risk of cardiovascular diseases which are responsible for sudden cardiac death. The objectives of athlete screening are to reduce injuries and prevent sudden. However, there is no single commonly adopted protocol to screen athletes. Although the European Society of Cardiology and the American Heart Association recommend the routine screening of athletes to prevent sudden death, there is significant disagreement regarding use 12 lead ECG. FIFA has recommend the inclusion of an Echocardiography (ECHO) in screening protocol.PURPOSEExplore the debate regarding differences between European and the USA pre-participation screening protocol for sudden death while also considering pre-competition medical assessment protocol used by the Libyan Football Federation. To provide evidence based recommendations on the best protocol to be used for pre-participation screening, and thus to standardize the screening method.MATERIALS and METHOD1236 male athletic received a medical history, general physical examination, cardiovascular and musculoskeletal examination, 12 lead ECG, blood laboratory test, and echocardiography.FINDINGS1235 athletics were found to be eligible to participate in sport and were given a full medical clearance. One athletic was diagnosed with second degree heart block by ECG while his medical history, physical examination, echocardiograph, and blood test were normal.DISCUSSIONEchocardiography alone do did not identify pathological condition and using echocardiography is still controversial and clinically not effective in young athletesCONCLUSION
The Screening protocol should include a combination of medical history, physical examination and ECG due to the high sensitivity found, and thus it was able to identify all athletes at risk for the disease.
GİRİŞ:Antrenman sırasında alınan eksojen karbonhidratın yorgunlukta gecikmeyi, egzersiz sonrası algılanan yorgunlukta azalmayı ve egzersiz performansında artışı sağladığına dair birçok çalışma mevcuttur. Rowlands ve arkadaşlarının çalışmasında egzersiz sırasında alınan maltodextrin:fruktoz karbonhidratın yorgunlukta gecikmeyi sağladığı rapor edilmiştir. Ayrıca çeviklik, dribling ve atış kabiliyetlerinde de egzersiz sırasında karbonhidrat alımı ile artış rapor edilmiştir(1).AMAÇ: Bu çalışmanın amacı, sporcu içeceklerinin, suyun ve plesebo içeceğinin (tuzlu su) antrenman sonrası yorgunluk algısına olan etkilerini kıyaslamaktır.GEREÇ-YÖNTEM: Osmanlıspor FK altyapı gruplarında (U17-U19-U21) oynayan ve çalışmaya katılmayı kabul eden 17-21 yaş arası 42 lisanslı erkek futbolcu çalışmanın örneklemini oluşturmuştur. Sporcular aynı yaş gruplarında eşit sayıda kişi(14) olmak üzere 3’er gruba ayrılmış ve gruplara sporcu içeceği, su ve plasebo (tuzlu su) içecekleri verilmiştir. Bu çalışmada veriler 6 soru ve geçerliliği kanıtlanmış Modifiye Borg Skalası içeren anket formu ile gözlem altında toplanmıştır. Veriler SPSS17.0 paket programı ile değerlendirilmiştir. Katılımcıların en az 0 en çok 10 puan verebildikleri Modifiye Borg Skalasında; yükselen puanlar antrenman şiddet ve yoğunluğunun daha fazla algılandığını göstermektedir. BULGULAR: Sporcu içeceği, su ve plasebo içeceği verilen gruplarda Modifiye Borg Skalası ortalama puanları sırasıyla 2.89, 3,39 ve 3,00 olarak saptanmıştır. Bu çalışmada sporcu içeceği verilen gruplarda skala puanı diğer gruplara kıyasla daha düşük saptanmıştır. Bu sonuçla, sporcu içeceği verilen grupta egzersiz sonrası şiddet ve yoğunluğunun daha az algılandığı saptanmıştır.TARTIŞMA/SONUÇ: Çalışmalar, yorgunluğun önemli bir nedeni olan hipogliseminin, kas glikojen depolarının sakınımı ile giderilebilmesi üzerine odaklanmıştır. Buna göre kas glikojen depolarının, egzersiz öncesi ya da sırasında karbonhidratlı içecekler ile desteklenmesinin performans ve yorgunluk üzerine olan olumlu etkilerini kanıtlar niteliktedir(2). Sonuç olarak sporcu içecekleri sporcuya egzersiz sırasında az miktarda karbonhidrat ve terle kaybettiği elektrolitleri de sağladığı için önerilmektedir. 1 saat veya daha fazla süren müsabakalarda ve antrenmanlarda %4-8 oranında karbonhidrat ve elektrolitleri içeren sporcu içeceklerinin kullanılması uygundur(3).Gruplara göre Modifiye Borg Skalası ortalama puanlaraıModifiye Borg Skalası Ortalama puanlarıSporcu içeceği verilen grup2,89Su verilen grup3,39Placebo(tuzlu su) verilen grup3,00
AMAÇ: Düzenli fiziksel aktivitenin 8-12 yaş arası Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı alan ve en az 6 ay stimülan tedavi kullanan çocuklar üzerindeki etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.YÖNTEM: Randomize kontrollü olarak planlanan çalışmaya DEHB tanısı alan, 8-12 yaş arası, 46 erkek çocuk dahil edildi. 23 olgu kontrol grubu, diğer 23 olgu ise düzenli fiziksel aktivite (DFA) grubu olmak üzere randomize edildi. Tüm olgulara DuPaul DEHB Değerlendirme Ölçeği, Çocuk için Yaşam Kalitesi Ölçeği (ÇİYKÖ) 8-12 yaş grubu Ebeveyn ve Çocuk Formu ve Güçler Güçlükler Anketi (GGA) uygulandı. Kontrol grubu 10 hafta boyunca mevcut stimülan tedaviyi almaya devam etti ve herhangi bir ek müdahale yapılmadı. DFA grubuna ise en az 60 dakika süren futbol antrenmanı, haftada 3 gün, 10 hafta boyunca yaptırıldı. DFA grubunda, izlemde 19 olgu düzenli fiziksel aktiviteye devam edebilmiş ve çalışmayı tamamlamıştır. 10 hafta sonunda tüm olgulara DuPaul DEHB Değerlendirme Ölçeği, ÇİYKÖ 8-12 yaş grubu Ebeveyn ve Çocuk Formu ve GGA tekrar uygulandı.BULGULAR: Çalışmamızda DFA grubu ve kontrol grubu yaş ortalamaları, DEHB alt tipleri ve Komorbidite dağılımları birbirine benzerdi. DFA grubunun fiziksel aktivite öncesi ve sonrası testleri karşılaştırıldığında; GGA alt ölçeklerinde duygusal, davranış, dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik, akran ilişkileri ve toplam güçlük puanlarında anlamlı azalma (p
AMAÇ: Kanat Skapula gelişen olguyu değerlendirmek. GİRİŞ: Kanat skapula, Skapulotorasik bölge hastalıklarından biridir ve skapulanın medial kenarının veya inferior açısının göğüs duvarından uzaklaşmasıdır. Omuzda fonksiyon kaybı, preskapular ağrı ve asimetri ile kendini gösterir. Primer, sekonder ve volunter kökenli olabilir. Primer neden olan Nörolojik kökenlilerden en sık uzun torasik sinirin etkilenmesi görülür. Bu sinirin künt travmaları veya aşırı gerginliği sonucu nöropraksia gelişimi görülebilmektedir. Uzun torasik sinirin hasarında serratus anterior kası etkilenir.GEREÇ, YÖNTEM-BULGULAR: 25 yaşında herhangi bir sağlık problemi olmayan erkek olgu, motosiklet kazasından (sol tarafı üzerinde 40 metre sürüklenmiş) 5 yıl sonra fitness salonunda ağırlık egzersizleri yapmaya başlamış. Hastanın yaklaşık 1 ay içinde sol omuzda ağrısı olmuş ve sırtta şekil bozukluğu gelişmiş. Sağ tarafta kuvvet antrenmanlarıyla kaslarda hipertofi olurken solda olmamış. FM: Sol omuzda ve sırtta atrofi. Üst ekstremitenin aktif elevasyonu sırasında skapula torakal bölgeden sağ tarafa göre daha fazla uzaklaşmakta. Hasta şınav çektiği sırada sol skapula belirginleşmekte ve hafif ağrı oluşmakta, duvar itme sırasında skapula belirginleşmekte. İğne EMG: solda uzun torasik sinirin kronik nörojenik etkilenmesine işaret eden elektrofizyolojik bulgular mevcut. Omuz MR: normal. Tedavide hastaya serratus anterior kası özellikli olmak kaydıyla omuz çevresi kasları güçlendirici egzersizler verildi.TARTIŞMA, SONUÇ: Bu olguda günlük yaşamda fark edilmeyen sinir hasarının etkileri, olgunun ağırlık egzersizi yapmaya başlaması ile belirginleşmiştir. Sağ tarafında kas gelişimi çok iyi olan hastanın solunda kaslarının atrofik kalması hastayı estetik açıdan rahatsız etmiş ve doktora başvurmasını sağlamıştır. Eğer hasta motosiklet kazası sonrası birkaç ay içerisinde ağırlık antrenmanlarına başlasaydı erken tanı konulabilir, sinirin iyileşme gösterebileceği kritik zamanlarda daha iyi tedavi olabilirdi. Her trafik kazası sonrası, tüm sistemlerin çok iyi fizik muayenesi yapılmalıdır, muayeneler hastanın sadece şikayetlerine göre bakılmamalıdır.Kanat skapula etyolojisi
1. Nörolojik kökenlia. Uzun torasik sinir (serratus anterior paralizisi)b. Dorsal skapular sinir (Rhomboideus paralizisi)c. Spinal aksesuar sinir (Trapezius paralizisi)A. PRİMER2. Osseos kökenlia. Osteokondromlarb. Malunionlar3. Yumuşak doku kökenlia. Kontraktürelb. Kas avülsiyon veya agenezisic. Skapulotorasik bursitB. SEKONDERC. VOLUNTER
Bu çalışma, Türkiye Boks Federasyonu’nun amatör boks lisansına sahip erkek boksörlerin gövde ve alt ekstremite esnekliği ile denge arasındaki ilişkinin belirlenmesi amacıyla planlandı. Değerlendirmeye 21 gönüllü boksörün (BKİ: 22.53kg/m2; yaş:21.3± 2.9 yıl; spor yaşı:7.24±2.77 yıl) %72.4’ü sağ bacak dominanttı. Boksörlerin esnekliklerini değerlendirmek için gövde lateral fleksiyon, gövde hiperekstansiyon, gövde rotasyon, quadriseps ely’s, hamstring ve gastroknemius esneklik testleri kullanıldı. Dengenin değerlendirilmesinde Biodex Denge Sistemi (Biodex Medical Systems, Inc., Shirley, NY) kullanıldı. Dinamik ve statik denge sırasında stabilite limitleri, atletik tek bacak ve duyusal entegrasyon testleri kullanıldı. Normal dağılan parametrelere Pearson Korelasyon katsayısı, normal dağılmayan parametrelere Spearman Rho İlişki Katsayısı verildi. İstatistiksel anlamlılık düzeyi p
AIM: To examine the differences in the neuromuscular and kinematic response in middle distance runners when the step rate was increased to 5% and 10% respectively of the preferred step rate.MATERIALS AND METHODOLOGY: 80 middle distance runners (40 males and 40 females) participated in the study. EMG of 8 muscles (rectus femoris, medial and lateral hamstrings, medial gastrocnemius, tibialis anterior, gluteus medius and maximus), kinematic changes at the lower limb joints during stance and swing phase of running, foot pressure readings and spatiotemporal gait pa-rameters were recorded as each participant ran at their preferred speed, 5% increase in preferred speed and 10% increase in their preferred speed while keeping the treadmill speed constant.RESULTS: Kinematic analysis showed an increased knee flexion angle at initial contact (p < 0.001) and decreased knee flexion angle during swing phase (p < 0.001), Ankle showed reduced dorsiflex-ion angle at initial contact (p
Amaç; 12–14 yaş erkek futbolculara uygulanan kombine antrenmanlarının kuvvet ve bazı fizyolojik özelliklere etkisini araştırmak. Materyal ve Yöntem; Araştırmaya Isparta Gülspor kulübünde futbol oynayan 30 çocuk gönüllü olarak katıldı. Futbolcular, kombine antrenman (bileşik) yapan (KAG) grup (n:15) ve konvansiyonel (alışılagelmiş) antrenman yapan grup (NAG) (n:15) olarak iki gruba ayrıldı. Kombine antrenman grubu (n:15) futbolcularının ortalama yaşı 13,3±0,7 yıl, boy ortalaması 158,1±9,9 cm, vücut ağırlığı 48,2±11,4 kg’dır. Konvansiyonel antrenman grubu (n:15) futbolcularının ortalama yaşı 13,2±1,5 yıl, boy ortalaması 154,7±15,1 cm vücut ağırlığı 44,2±11,4 kg’dır. Her iki gruba da, fiziksel (boy,kilo), fizyolojik (K.A.S., tansiyon, vücut ısısı), biyomotorik (kuvvet, sürat, esneklik) ve teknik (futtek) testler uygulandı. Her iki gruba da altı (6) haftalık antrenman uygulandı. Grupların son testleri bağımsız örneklem t testi ile karşılaştırıldı.Bulgular; İki gurubun karşılaştırılması sonucu biyomotorik özellikler arasında sayılan şınav, dikey sıçrama, yatay sıçrama arasında; fizyolojik özellikler arasında sayılan vücut ısısı başlangıç değerleri arasında anlamlı fark olduğu bulundu (p
AMAÇ Bu olgudaki amacımız bir kadın futbolcuda kronik pelvik ağrı sebebi olarak tespit edilen, egzersiz ve kinesiotape uygulaması ile başarılı tedavi edilen iliopsoas sendromu olgusunu sunmak ve tanıdaki gecikmenin sebeplerini tartışmaktır.OLGUSon 1 yıldır sağ kasık bölgesinde ağrı şikayeti olan 26 yaşında, 8 yıldır aktif futbol sporu yapan bayan hasta, çeşitli kliniklerde üreter taşı, inguinal herni, non-spesifik alt bel ağrısı ve osteitis pubis ön tanıları ile değerlendirilmiş. Yapılan muayene, laboratuvar ve görüntüleme incelemelerinde ağrıyı açıklayacak bir sorun tespit edilmemiş. Son olarak jinekoloji kliniğinde kronik pelvik ağrı tanısı konarak, analjezik ve oral kontraseptif tedavi denenmiş. Verilen tedaviye cevap vermeyen hasta, spor hekimliği bölümüne refere edilmiş. Hastada tek taraflı (sağ) kasık ağrısı, uzun süre oturduktan sonra kalktığında dik olabilmede zorluk ve bazen bu şikayetlerine eklenen alt bel ağrısı yakınmaları vardı. Bilateral alt ekstemite kuvvet muayenesi, tendon refleksleri normal olarak tespit edildi. Muayene bulguları: sağ iliopsoas kas trasesinde insersiyoya yakın bölgede derin palpasyonda hassasiyet, belde lordoz artışı, sol pelvik antero-superior tilt, sol kalçada piriformis trasesinde hassasiyet, sağda daha belirgin olmak üzere bilateral pozitif Thomas testi, sağ kalçada tüm yönlere doğru eklem hareket açıklığının son derecelerinde azalma. Kan, idrar, konvansiyonel grafi, USG ve MR incelemelerinde hastanın şikayetlerini açıklayacak patolojik bir sorun tespit edilemedi. İliopsoas sendromu tanısı konuldu. Tedavide günlük germe egzersizleri önerildi ve beşer gün aralarla kinesiotape uygulaması yapıldı (Resim 1). Ağrı düzeyi Vizüel Analog Skala (VAS) skoru ile değerlendirildi. Dördüncü seanstan sonra ağrının tamamen ortadan kalkması ile tedavi sonlandırıldı. Tedavinin bitiminden üç ay sonra hastanın aktif şikayeti olmadığı görüldü. TARTIŞMAKadınlarda kronik pelvik ağrı yönetiminde muskuloskeletal sebepler sıklıkla atlanmaktadır. Bu nedenle, başta spor yapan hastalar olmak üzere tüm hastalar da jinekolojik sebeplerin dışında iliopsoas sendromu gibi muskuloskeletal sebepler de akılda tutulmalıdır. Fonksiyonel bir problem olan İPS’nun, tanısı konulduğunda kinesiotape uygulaması ve germe egzersizi tedavisi ile hızlı ve anlamlı derecede tedavisi mümkün olabilmektedir.
GİRİŞ-AMAÇ: Plantar topuk ağrısı(plantar fasiit) atletik ve sedanter popülasyonda topuk ağrısının sık görülen sebeplerinden biridir. Kalkaneal başlangıç bölgesinde tekrarlayan mikrotravmalar sonrasında oluşan dejeneratif değişikliklerle karakterize bir sendromdur. Steroid olmayan anti inflamatuar ilaçlar, ortezler, fizik tedavi, ESWT gibi konservatif yöntemlerle %80 oranında rahatlama sağlanmaktadır. Bu çalışmada ketoprofen ile fonoforez uygulamasının etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmamızda en az 4 hafta süreyle semptomları olan 15(13 kadın, 2 erkek) plantar fasiit tanısı almış hasta değerlendirilmiştir. Hastaların ilk adım ağrı düzeyleri Nümerik Derecelendirme Ölçeği (NDÖ), fonksiyonel değerlendirmeler Alt Ekstremite Fonksiyonel Skalası (AEFS) ve Ayak Fonksiyon İndeksi (AFİ) ile yapılmıştır. Tedavi başlangıcı, 1. ay ve 3. ay olmak üzere veriler toplanmıştır. Tedavi 3 gün/ hafta olmak üzere 4 hafta süreyle uygulanmıştır. Ketoprofen jel ile 1 Mhz, 1 W/cm², 1:4 kesikli modda 7 dakika fonoforez uygulaması, plantar fasya, kalf kaslarına yönelik germe egzersizleri ve intrinsik ayak kaslarına yönelik kuvvetlendirme egzersizleri uygulanmıştır. Ayrıca yaş, cinsiyet, vücut kitle indeksi ve kalkaneal spur varlığı ile plantar fasiit ilişkisi değerlendirilmiştir.BULGULAR: Hastaların yaş ortalamaları 47,9 yıl, vücut kitle indeksi ortalamaları 29,7 kg/m² ve semptom süreleri ortalamaları 8,5 ay olarak bulundu. 11 hastada (%73,3) kalkaneal spur mevcuttu. NDÖ, AEFS ve AFİ’de 0-1.ay ve 0-3.ay arasında istatistiksel anlamlı fark bulunurken (p< 0.05), 1-3. ay verileri karşılaştırıldığında AEFS dışında istatistiksel fark saptanmadı (p=0.022). Uygulanan tedavi sırasında herhangi bir yan etki saptanmadı.TARTIŞMA/SONUÇ: Ketoprofen ile fonoforez uygulaması; 3 aylık takip sonucunda plantar topuk ağrılı hastalarda ağrıda azalma ve fonksiyonel durumda artma sağlamıştır. Erken dönem sonuçlarıyla etkin bir tedavi yöntemi olarak görülebilir. Ancak daha fazla hasta sayısını içeren, uzun dönem sonuçları içine alan çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Purpose: The study aimed to analyze the average daily step counts of 12- and 13-year-old children in all-day or double-shift schools for defined periods.
Materials and Methods: Sixty students (30 all-day, 30 double-shift) participated in the study; their mean age was 12.5±0.5 years. Children were asked to wear FitbitFlex 2 accelerometer on their dominant wrist. Data were collected from children for a minimum of eight hours for seven days (minimum of four weekdays and a weekend day).
Findings: It was observed that the daily average step count of boys was higher than girls for after school, outside school, the weekend, and the entire week (p
GİRİŞ: Her spor dalında olduğu gibi futbolda da futbol oynama amacı, bireysel psikolojik farklılıklar futbolcunun lig performansını etkileyebilmektedir. Özellikle adolesan döneminde fiziksel ve psikolojik farklılıklar oldukça yoğun ve labil yaşanmaktadır. Bu değişikliklerin futbolcunun lig performansına yansıması çoğu zaman kaçınılmaz olabilmektedir. AMAÇ: Aynı kronolojik yaşta milli takım seçilme kampına davet edilmiş erkek futbolcuların lig performansları ve psikolojik duygu durum ilişkilerini incelemektir.GEREÇ-YÖNTEM: 2016-2017 sezonunda U-14 yaş kategorisinde milli takıma seçilme kampına davet edilen 288 sporcudan akademi liglerinde oynayan 158 erkek futbolcu çalışmaya dahil edildi. İlk yarı dönemdeki maç, gol, toplam dakika, sarı/ kırmızı kart sayıları sporda güdülenme ölçeği (SGÖ), kovaks depresyon anketi (KOVAKS), çocuklarda anksiyete tarama ölçeği (ÇATÖ) kullanılarak psikolojik duygu durum ilişkisi incelendi. Nicel veriler ortalama ± Standart Sapma (SS) ile özetlendi. Gruplar arası farklılıkların saptanmasında chi-square, Mann-Whitney, ANOVA, post hoc Tukey, korelasyon için Spearman testleri kullanıldı. P0,05). SDÖ puanları ile maç (r=-0,136, p=0,045), toplam oynadıkları dakika (r=-0,149, p=0,032), gol sayıları (r=-0,139, p=0,043) arasında düşük negatif korelasyon saptandı. 1. yaş çeyreğinde olanlarda daha fazla patolojik KOVAKS puanı (p=0,003). 1.yaş çeyreğinde SDÖ puanları 2.yaş çeyreğine göre düşüktü (p=0,041).SONUÇ: Spocuların oynadıkları maç sayısının azalmasıyla sporda güdülenmemenin artığı ve attıkları gol sayısıyla özdeşimler düzenlemenin arttiğı saptandı. Psikolojik duygu durum dalgalanmasının sık yaşandığı adolesan döneminde yarışma kaygısı futbol gibi takım oyununda oyuna yansıması kaçınılmaz olabilir. Çalışmanın geniş kitlelerde yapılarak hassas bir dönem olan adolesan döneminde uzun soluklu profesyonel futbolcu kazanmak için psikolojik alt yapı sağlamlaştırılmasına yönelik öneriler oluşturulması, planlanması faydalı olacaktır.
GİRİŞ: Son yıllarda sporda yetenek seçimi ve geliştirme programları gündemdedir. Futbolda da yeteneğin seçilmesinde, geliştirilmesinde pratik uygulamada kabul gören tek bir rehber yoktur. Fakat tercih edilen erken dönem futbola başlanması, yeteneğin ortaya çıkarılması ve antreman programlarıyla geliştirilmesidir. Bu adolesan dönemde kolay görülmemektedir. Aynı yaş gruplarındaki fiziksel farklılıklar, performans test kriterleri, adolesan sporcunun potensiyelinin anlaşılmasını zorlaştırmaktadır.AMAÇ: U-14 yaş erkek futbolculardan milli takım seçmelerine davet edilen ve sonrasında milli takıma seçilen ve seçilmeyenler arasında lig maçlarındaki durumları ile atletik performans test sonuçlarının seçim kriterleri olarak kullanılabilirliğini değerlendirmek.GEREÇ-YÖNTEM: 2015-2016 sezonunun U-14 milli takım seçme kampına davet edilen ve 2016-2017 sezonun ilk yarısında aktif futbol oynayan sporcuların maç, toplam dakika, sarı/kırmızı kart, gol sayısı ve sporcuların kamp esnasında ölçülen MaxV02, agility test, atlama, sürat ve YOYO IRT1 dayanıklılık testleri ile karşılaştırıldı. Nitel veriler % olarak özetlendi. Gruplar arası farklılıkların saptanmasında Mann-Whitney testi kullanıldı. P
GİRİŞ: Tibia ve fibulayı birbirine bağlayan, interosseöz membran ve anterior, posterior tibiofibular bağlardan oluşan fibröz yapı "tibiofibular sindesmoz" olarak adlandırılır. Sindesmoz yaralanması dendiğinde genellikle, ayak bileği inversiyon torsiyonu sonrası meydana gelen üst ayak bileği yaralanmaları akla gelir. Literatür incelendiğinde tibiofibular dislokasyon olmaksızın proksimal sindesmoz bağ yaralanmasının oldukça ender rastlanan bir durum olduğu görülmektedir. Burada, Türkiye Süper Liginde mücadele eden profesyonel bir futbol oyuncusunda meydana gelmiş proksimal sindesmoz yaralanması sunulmaktadır.OLGU: 26 yaşında erkek futbol oyuncusu, maç sırasında rakibinin yaptığı müdahale sonucu oyuna devam edememiştir. İlk muayene neticesinde menisküs ve bağ testlerinin normal olduğu gözlenmiş ancak fibula başı düzeyinde ödem, palpasyon ile ağrı ve perküsyon ile tinel bulgusu saptanmıştır. Ayrıca fibula başının mobilitesinde artış olduğu gözlenmiştir. Sırasıyla bilateral diz grafisi, EMG, BT ve diz MRG tetkikleri yapılmıştır. EMG sonucunun normal olması ile superfisyal peroneal sinir yaralanması ekarte edilmiş olup görüntüleme tetkikleri neticesinde sol fibula başının sağa kıyasla posterolaterale deviye olduğu ancak disloke olmadığı, interosseöz membranda intensite değişiklikleri olduğu rapor edilmiştir. Sporcuya, fizik muayene ve radyolojik görüntüleme tetkikleri sonucunda "Proksimal Sindesmoz Sprain Evre-2" tanısı koyulmuş ve 4-6 hafta iyileşme süresi öngörülmüştür. Sporcu, rehabilitasyon süreci neticesinde 30 gün sonra takımla birlikte çalışmaya başlamıştır. TARTIŞMA: Klasik ortopedi ve spor hekimliği ders kitaplarında Proksimal tibiofibular eklem (PTFE) yaralanmalarını açıklayacak spesifik klinik test ve radyolojik belirtilerle ilgili bilgi olmadığı görülmektedir. Bu nedenle oldukça ender görülen PTFE yaralanmaları, bilgi ve deneyim eksikliği ile birleşince sıklıkla gözden kaçabilmektedir. Proksimal sindesmoz yaralanması ise daha da nadir görülmekte ve bu nedenle klinik olarak şüphe duyulmadığı için teşhis ve tedavide zorluklar yaşanmaktadır. Literatürde PTFE yaralanmaları incelendiğinde, bu vaka dislokasyon olmaksızın sindesmoz yaralanmasına değinen iki olgudan biridir.SONUÇ: Proksimal sindesmoz yaralanması ile ilgili daha geniş serilerle yapılacak çalışmalar, hekimlerin bilgi ve deneyim eksikliğini gidermesine yardımcı olacak, ayrıca tedavide izlenecek yolun belirlenmesi ve daha kısa sürede, daha efektif yanıt alınmasını sağlayacaktır.
PURPOSE: To compare the lateral abdominal muscle thickness and other possible functional risk factors in young soccer players with and without low back pain (LBP).METHOD: In total, 30 young soccer players between 16 and 20 years old, with and without LBP, from the premier league participated in this study. The thicknesses of external oblique, internal oblique and transversus abdominis on both sides were measured via ultrasound imaging. In addition, hamstring flexibility, active lumbar forward flexion, and isometric muscle endurance of trunk extensors were measured and were compared regarding the history of LBP.RESULTS: Mean ± SD age of the subjects was 17.4 ± 1.1 years. There was no statistically significant difference regarding age, BMI, weekly training hours and age of starting to compete between groups. Subjects with sports-life, last year and last month history ofLBP had a statistically significant lower external oblique muscle thickness in both right and left side, and both dominant and non-dominant feet (p
GİRİŞ: Fiziksel olarak aktif kişilerde ve sporcularda hamstring yaralanmaları yaygın görülür. Yetersiz ısınma, esnekliğin az olması, kas imbalansı, nöral gerginlik ve daha önce geçirilen yaralanmalar hamstring yaralanmalarına zemin hazırlar. Hamstring yaralanmasına neden olan faktörler arasında posterior kompartımanın yetersiz esnekliği en yaygın kabul gören nedenlerden biridir ve fiziksel aktiviteden önce germe uygulanmasının kasın, fasyanın ve nöral dokuların esnekliğini artırarak yaralanma riskini azaltacağı önerilmektedir. AMAÇ: Bu çalışmanın amacı futbolculara uygulanan üç farklı germe tekniğinin hamstring esnekliğine etkisini incelemektir.GEREÇ YÖNTEM: Çalışmaya yaşları 16 ile 20 yıl arasında olan 38 erkek futbolcu dahil edildi. Katılımcılar 3 gruba ayrıldı: 1. gruba sırtüstü pozisyonda statik hamstring germe, 2. gruba siyatik sinir nöral mobilizasyonu, 3. gruba mulligan yöntemine göre traksiyonla düz bacak kaldırma tekniği uygulandı. Uygulama süresi her 3 teknik için de 60 saniye olarak belirlendi. Uygulama öncesi ve sonrası katılımcıların dominant alt ekstremitesi gonyometre kullanılarak düz bacak kaldırma testi ile aktif ve pasif olarak değerlendirildi. Sonuçlar derece olarak kaydedildi.BULGULAR: Düz bacak kaldırma testi başlangıç değerleri karşılaştırıldığında müdahale öncesinde gruplar arası fark olmadığı görüldü. Uygulamalar sonrası her 3 grupta düz bacak kaldırma testinin aktif ve pasif eklem hareket açıklığında (EHA) istatistiksel olarak anlamlı artış saptandı (p
Objective: COVID-19 pandemic has affected many people as well as athletes and healthcare professionals mentally. Although there are many studies examining the effect of the pandemic on the mental status of athletes and hospital staff, its effect on the psychological status of professionals providing athlete health care is unknown. This study investigates the effect of the pandemic on the mental health status of health workers of employed in sports clubs.
Method: A total of 192 physicians, physiotherapists and masseurs employed in four different sports branches (football, basketball, volleyball, handball) participated in this survey study, which was conducted one year after the outbreak of the pandemic. Three questionnaires, including Depression Anxiety Stress Scale-21 (DASS-21), Coronavirus Anxiety Scale, and Coronavirus Fear Scale were administered to evaluate the mental status of the participants.
Results: Physiotherapists' DASS-21 total and stress subgroup scores were found to be higher than those of masseurs (p=0.013, p=0.016, respectively). When compared by sports branches, the measurement results of healthcare professionals were similar (p>0.05). The DASS-21 anxiety subgroup scores were found to be higher in those who had COVID-19 infection than in those who did not (p=0.004). Nevertheless, the mean scores of the participants were in the normal range.
Conclusion: In this study, which was conducted about a year after the beginning of the pandemic, the COVID-19 pandemic and the coronavirus infection did not have a significant effect on the mental state of the sports health workers. This can be attributed to the fact that healthcare professionals have adapted to the pandemic process.
Objective: The study aims to compare swimmers’ daily sport life changes caused by the COVID-19 pandemic in the pre-restriction restriction periods.
Material and methods: Two hundred fifty-one competitive swimmers participated in this study (117 females), aged 12-33 years, who had at least 3-year sport experience. Data were collected via a Google Forms survey. Statistically, before using a parametric test, the assumption of normality was verified using the Shapiro-Wilk test. A paired t-test was performed for one variable. Variables were presented as frequencies and percentages, according to feedbacks received. The Chi-square test was used to compare variables.
Resultsː There were no significant differences related to the changes caused by COVID-19 between genders (p>0.05). Statistically significant increase in training frequency, decrease in swimming training sessions, increase in dry-land training sessions, and changes of daily training time periods occurred during restriction compared with the pre-restriction period.
Conclusionsː Findings of this study reveal that the swimmers' athletic lives were negatively affected during the restriction period due to COVID-19.
GİRİŞ: Myositis Ossifikans(MO) iskelet kası,ciltaltı dokusu ve tendona yakın fibröz dokularda oluşan benign heterotopik kemik formasyonudur. Heterotopik ossifikasyon(HO) nörojenik heterotopik ossifikasyon, travmatik heterotopik ossifikasyon, miyozitis ossifikans progresiva olarak genelde üç grupta incelenir[1].Travmatik form özellikle sporcularda posterior uyluk kaslarında ve jokeylerde adduktor longus tendonunun osifikasyonuna bağlı olarak ‘binici kemiği’ şeklinde ortaya çıkabilir.Heterotopik ossifikasyon genellikle travmadan 1-4 ay sonra görülürken,birkaç yıl sonra da gelişebilir[2].Muayenede ağrı,eklem sertliği ile birlikte;nörovasküler yapılara kompresyon gözlenmektedir.Semptomlar sıklıkla lezyonun matürleşmesinden sonra azalır.Tanıda görüntüleme yöntemleri;özellikle malignensilerden ayırmak için yardımcıdır.Tipik patern sınırları belirgin,periferi yüksek dansiteli,merkezi düşük dansiteli kitledir.HO tedavi seçenekleri arasında eklem hareket açıklığının korunması,ilaç tedavisi,radyoterapi ve cerrahi eksizyonu yer almaktadır.Fizyoterapi,asetik asit iyontoforez,magnezyum ve etidronate disodyumun tedavide efektif olduğu bildirilmiştir[3].Bifosfonatlar ve non-steroid antienflamatuar ilaçlar (özellikle indometazin)erken dönem tedavide ve profilakside fayda göstermektedir.Cerrahi rezeksiyon maturasyon tamamlandıktan sonra uygulanabilir.Bu hastalık sıklıkla travmaya bağlı diğer hastalıklarla karışabilmektedir.Biz de bir hastamızla bu konuyu sizlere tekrar hatırlatmak istedik.METOD-BULGULAR: Otuzüç yaşında erkek hasta spor hekimliği polikliniğine 3 aydır geçmeyen kalça ağrısı ile başvurdu.Öyküsünde haftada 3 gün 1 saat bisiklete bindiğini ve haftada 2 gün futbol maçı yaptığını belirten hasta,4 ay önce bisikletten düştüğünü belirtti.Dış merkezde osteitis pubis tanısıyla fizik tedavi gören hastanın,muayenesinde iç rotasyon kısıtlılığı bulunmaktaydı.Hastanın röntgeninde sağ kalça supra asetabular alanda lezyon görüldü ve MR istendi[Şekil1-2].MR’da,sağ kalça eklemi lateral superior komşuluğunda supraasetabular alanda kortekste belirgin kalınlaşma ve yumuşak dokular içerisinde kalça anterioruna doğru uzanan, kas yapılarda ve fasiyal planda geniş kalsifikasyonlar izlendi.Bulgular heterotopik kalsifikasyon ile uyumlu idi.BT de ise;acetabuler çatı lateral kesimi boyunca kaudale uzanan kraniokaudal hatta uzanımı,yaklaşık 70 mm ye kadar ulaşan heterotopik ossifikasyon ile uyumlu görünüm mevcuttu[Şekil3-4].Travmatik HO tanısı konulan hastaya;buz,istirahat,ilaç tedavisine başlandı.Bir ay sonra şikayetleri gerileyen hastaya eklem hareket açıklığı, izometrik, izotonik ve dinamik egzersizleri içeren progresif rehabilitasyon programı verildi.SONUÇ: Spor hekimliği polikliniklerinde sıklıkla travmalarla karşılaşmaktayız.Bu gibi durumlarda ileri görüntüleme yöntemleriyle doğru tanı ve tedaviyi uygulamalıyız.
INTRODUCTION/ PURPOSE: The purpose of the current study was to investigate the effects of a 12Wweek upper extremity plyometric training program on upper body explosive power, strength and endurance in pediatric overhead athletes. MATERIALSWMETHOD: TwentyWeight female pediatric volleyball players participated in the study. The participants were randomly divided into two study groups: an intervention group (upper extremity plyometric training, n = 14) and a control group (n = 14). All of the participants were assessed before and after a 12Wweek training program for upper body explosive power, strength and endurance. Statistical comparison was performed using an analysis of variance test. FINDINGS: Comparisons showed that after a 12Wweek training program, the upper body plyometric training program resulted in more improvements in an overhead medicineWball throwing distance and a pushWup performance when compared to control training. DISCUSSION / CONCLUSION: Compared to regular training, upper body plyometric training resulted in additional improvements in upper body power and strength and endurance among female pediatric volleyball players. The findings of the study provide a basis for developing training protocols for pediatric volleyball players.
Bu çalışmanın amacı; sağlıklı kişilerde triseps surae kasına uygulanan kinesio tape ve rijit tape uygulamalarının dikey sıçrama ve dinamik denge üzerine anlık etkilerini karşılaştırmaktır. Yeditepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde eğitime devam eden, iki yüz on beş (n: 215; K/E: 165/50) öğrenci ile başladığımız çalışmanın I. aşamasında bireylerin fiziksel özellikleri, sosyodemografik ve genel sağlık durumları, sağlık davranışları sorgulandı. Fiziksel aktivite durumlarını sorgulamak için ‘Uluslararası Fiziksel Aktivite Anketi (UFAA)’nin kısa formu kullanıldı. Yapılan anket taramaları ve dışlanma kriterlerine göre yüz kırk altı (n=146; K/E:109/37) kişi çalışmadan çıkartıldı. Çalışmanın II. aşamasında, çalışmaya devam etmek istemeyen yirmi altı ve akut sakatlanma yaşayan üç, toplamda 29 birey çalışmadan çıkartıldı. Çalışmanın III. aşamasında; kırk (n=40; K/E:27/13) olgu randomize şekilde ‘I. Grup’ (n=20; K/E:13/7) ve ‘II. Grup’(n=20; K/E:14/6) olarak ayrıldılar. Tüm bireylere alt ekstremiteye yönelik esneklik değerlendirmeleri ve deri altı yağ dokusu kalınlığı ölçümleri yapıldı. I.Gruptaki olgular vertikal sıçrama testi (AP: ortalama anaerobik güç; PP: maksimum anaerobik güç) 3 yönlü olarak Yıldız Dinamik Denge Testi (YDDT) ile 1. gün bantsız (U1), triseps surae kasına ikinci gün sham tape (U2) ve üçüncü gün kas fasilitasyon tekniği ile kinesio tape (U3) uygulandıktan sonra değerlendirildiler. II. Gruptaki olgulara da sırasıyla, üç bantlama yöntemi, 1.gün U1, ikinci gün rijit tape (U4) uygulaması, üçüncü gün de U3 uygulamaları yapıldı. Tüm olgulara U1, U4 ve U3 den sonra AP, PP veYDDT testleri gerçekleştirildi. I. Grupta U2 ve U3 den sonra PP, AP, YDDT skorları arasında istatistiksel olarak farklılık görülmüştür. U2 sonrasında sonuçlar I.Grupta anlamlı derecede artmıştır (p≤0.05). Ayrıca II. Grupta da U3 ve U4 uygulamalarından sonra yapılan karşılaştırmalarda sonuçlar PP, AP, YDDT’de II. Grupta U4 (rijit tape) den sonra anlamlı derecede arttığını göstermiştir (p≤0.05). Dikey sıçrama ve dinamik dengenin anlık olarak arttırılmasında rijit tape uygulamalarının kinesio tape uygulamalarına göre daha etkin olabileceği görüldüğü söylenebilir.
Bu çalışmanın amacı; izole ön çapraz bağ (ÖÇB) veya ön çapraz bağ ile birlikte menisküs yaralanması geçiren kişilerin, hamstring tendon otogrefti ile ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu sonrasında modifiye ve hızlandırılmış fizyoterapi ve rehabilitasyon programının propriosepsiyon, dinamik denge üzerine etkilerini araştırmaktır. Çalışma artroskopik Hamstring Tendon Otogrefti ile Ön Çapraz Bağ Rekonstrüksiyonu Cerrahisi Geçiren 20 kişi (n=20 K/E: 2/18) ile gerçekleştirilmiştir. Tüm olguların operasyon öncesinde (preop) diz propriosepsiyon değerleri gözler açık ve kapalı olarak 15, 30, 45 ve 60 derecede Dijital Gonyometre ile ölçüldü. Operasyon sonrası (postop) tüm olgular modifiye, hızlandırılmış fizyoterapi ve rehabilitasyon programına alındı. Operasyon sonrası 3., 6., 12. hafta ve 6. Ay’da propriosepsiyon ölçümleri tekrar edildi.Dinamik denge ölçümleri 3., 6., 12. hafta ve 6. Ay’da horizontal, sağ oblik, sol oblik ve tek ayak denge ölçümleri olarak yapıldı. Fonksiyonel seviyelerini değerlendirmek için Lysholm skoru ve ağrıyı değerlendirmek için VAS (Visual Ağrı Skoru), olguların fonksiyonel performansları durumlarını değerlendirmek için tek ayak atlama, çift ayak atlama ve çapraz atlama testleri uygulandı. Çalışmamızda olguların gözler açık ve kapalı durumda propriosepsiyon (15°, 30°, 45° ve 60°) ölçüm sonuçları postoperatif dönemde preoperatif döneme göre 12. Hafta ve 6. Ayda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düzelme göstermiştir (p
GİRİŞ-AMAÇ: Uluslararası Olimpiyat Komitesine (IOC) göre hentbol, yüksek yaralanma riskine sahip bir olimpik spordur. Bu oyun yüksek tempo, seri hareket değişiklikleri, yere sert inmeyle sonlanan sıçramalar, sporcular arasında sık sık gerçekleşen temas, tekrarlayan diz ve omuz stresi ile karakterizedir. Yaralanmaların önlenmesi her sporda, fizyoterapistlerin birincil sorumluluklarındandır. Bu da ancak detaylı ve bütüncül bir analiz ile mümkün olmaktadır. Fonksiyonel Hareket Analizi (FMS) yüksek seviye fonksiyonlarda yer alabilmek için gerekli olan yetenekleri değerlendirmek için tasarlanmıştır. FMS, üç hareket düzleminde de hareket edebilme kabiliyetini değerlendirir. Deep squat, yüksek adımlama, tek çizgide hamle, omuz mobilitesi, aktif düz bacak kaldırma, gövde stabilite şınavı ve rotasyon stabilitesi testlerinden oluşur. Her test için 0-3 arasında bir skor verilir. Düşük skor(
GİRİŞ: Popüler bir takım sporu olan futbolda gruplandırma kronolojik yaş esas alınarak yapılmaktadır. Aynı kronolojik yaşta doğum tarihi erken olanların geç olanlardan daha avantajlı olduğunu gösterir çalışmalar vardır. Yetenekli futbolcunun desteklenmesi, elenmemesi için relatif yaşın spora spesifik özelliklere, performans testlerine etkisi bilinmelidir.AMAÇ: Aynı kronolojik yaştaki erkek futbolcularda relatif yaşın futbol spesifik özelliklere, atletik performans testlerine ve birbirleriyle olan ilişkisini incelemektir.Gereç ve YÖNTEMLER: 2015-2016 sezonunda akademi liginde U-14 kategorisinde milli takıma seçilme kampına davet edilmiş 164 futbolcunun atletik performans göstergeleri ile 2016-2017 sezonun ilk yarısında futbol performansları, oynadıkları maç ve dakika sayıları, gol sayıları incelendi ve aralarındaki ilişkiye bakıldı. Gruplar arası farklılıklar Mann-Whitney, Kruskal-Wallis testi, değişkenler arası ilişki spearman korelasyon testi ile incelendi.BULGULAR: Orta saha oyuncuların diğer pozisyonlarda oynayan sporculara göre daha kısa boy ve daha düşük kiloya sahip olduğu görüldü (p
Bu çalışmanın amacı grekoromen stil güreş yapan sporcularda vertimax çalışmalarının anaerobik güce ve bacak kuvvetine etkisinin belirlenmesidir. Çalışmaya 18-25 yaşları arasında, aktif olarak en az üç yıldır spor yapan ve müsabakalara katılan grekoromen stil güreşçilerden oluşan 32 erkek sporcu katılmıştır. Erkek sporculardan 17 ‘si deney grubunda yer alırken 15 ‘i ise kontrol grubu olarak yer almaktadırlar. Deney grubunda yer alan katılımcıların boy değerleri (n=17) 175,82 ± 6,92 cm, vücut ağırlığı (n=17) 75,88 ± 10,67 kg; kontrol grubunda ise (n=15) 177,4 ± 5,47 cm, vücut ağırlığı (n=15) 75,6 ± 10,35 kg olarak tespit edilmiştir. Katılımcıların vertimax platformunda haftada üç gün toplamda sekiz haftalık uygulanan direnç egzersizleri sonucunda çalışma öncesi ve sonrası anaerobik güç ve bacak kuvvet değerleri tespit edildi. İki yönlü varyans analizi (two-way repeated measures of ANOVA) sonucunda, deney ve kontrol grubu sporcuların wingate testine ait absolute anaerobik güç (F=16.352; p
Scientifically recording a movement and giving feedback by evaluating it is an indispensable element of the sports and sports education. In sports, making the movement analysis outside the laboratory environment would allow us to minimize the adverse effects, such as restrictions and unobservability of the movements due to nature of the sports. Today, monitoring of athletes' movements using video recorder systems and analyzing them by photogrammetric methods overlap different disciplines in terms of study area and reveal quite successful results in many applications. The photogrammetric techniques are based on the measurement and interpretation of the objects from images. The camera parameters are mathematically determined using the camera calibration or the values specified by the camera-manufacturing companies. Then the analytical relationship between the image coordinates and the three-dimensional space coordinates is modelled and the conversion process is performed. This allows to model objects without making physical contact and, thus, to obtain their metric information.
Nowadays, the three-dimensional and real-time display of a movement of the athletes is getting more important. This review aims to examine identification of athlete movements through photogrammetric methods in the light of previously conducted researches. Depending on the information obtained from these studies, a system that allows for a real-time analysis of the athletes' movements is designed.
AMAÇ: Sağlıklı genç erişkinlerde vücut kompozisyonun her iki kol kan basıncı ile ilişkisini değerlendirmektir.YÖNTEM: Çalışmaya 18-25 yaş arasında, Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisi, 121 (63 kadın, 58 erkek) kişi gönüllü olarak katıldı. Biyoempedans vücut kompozisyon analiz cihazı (Inbody 720) ile katılımcıların boy, vücut ağırlığı, vücut kitle indeksi (VKİ), toplam vücut kas kütlesi (VKK), toplam vücut yağ kütlesi, vücut yağ yüzdesi (VYY), visseral yağ alanı (VYA), sağ kol kas kütlesi, sol kol kas kütlesi ölçüldü. Katılımcılar beş dakika oturur pozisyonda dinlendikten sonra iki adet otomatik kan basıncı ölçüm cihazıyla (Omron 705IT) sağ ve sol kol kan basınçları aynı anda ölçüldü. Elde edilen veriler SPSS 22.0 paket programında değerlendirildi. BULGULAR: Katılımcıların yaş ortalaması kızlarda 20,2 ±1,5, erkeklerde 20,5 ±1,8’ ti ve aralarında anlamlı fark yoktu (p=0,218). Ortalama vücut ağırlığı kızlarda 57,4 ±7,8, erkeklerde 74,6 ±10,4; ortalama VKİ kızlarda 21,7 ±2,8, erkeklerde 23,8 ±2,7 idi. Ortalama sol kol sistolik arteriyel kan basınçları kızlarda 113 ±9, erkeklerde 127 ±9; ortalama sol kol diyastolik kan basınçları kızlarda 72,4±7,6, erkeklerde 75,2±8,6 idi. Sağ kol - sol kol kas kütlesi farkı, sağ kol - sol kol sistolik arteriyel kan basıncı farkı ile ilişkili bulundu (p
Objective: The main purpose of this study was to investigate the acute effects of static and dynamic stretching exercises on dynamic balance.
Materials and Methods: Sixty-seven recreational athletes (33 males aged 20.5 ± 2.3 yrs) and 34 females aged 21.4 ± 3.0 yrs) were tested in three different protocols including the control condition, static stretching, and dynamic stretching exercises on three separate days, 48-72 h apart. Before and after each protocol, double limb dynamic balance was tested on an isokinetic balance system. Each protocol involved warm-up for 5 min using the bicycle ergometer at 50-60 rpm and 70 W. Stretching exercises were applied bilaterally on four different lower extremity muscle groups. For the control condition, after warm-up, subjects rested for 12 min and 45 s. The time period between the two dynamic balance measurements was equal for each protocol.
Results: All three protocols positively affected dynamic balance performance (p0.05).
Conclusions: Static stretching after warm-up, dynamic stretching after warm-up, and warm-up alone have positive effect on dynamic balance. Static or dynamic stretching after warm-up do not potentiate positive effect of warm-up alone on dynamic balance.
Objective: The aim of this study is to adapt the “Sport Injury Anxiety Scale” (SIAS) developed by Rex and Metzler (2016) to the Turkish language, and to test the validity and reliability of the adapted version.
Material and Methods: The original form of SIAS consists of 21 items and seven sub-scales, and it is a five-point Likert-type scale (1: strongly disagree, 2: disagree, 3: neutral, 4: agree, 5: strongly agree). The sub-scales are: Loss of Athleticism, Being Perceived as Weak, Experiencing Pain, Letting Down Important Others, Reinjury, Loss of Social Support and Having an Impaired Self-Image. There is no negative item in the scale. In the study, firstly the English scale was translated into Turkish, and the Turkish scale was prepared according to experts’ opinions. Correlation analysis was used for language equivalence of the scale. Exploratory factor analysis and confirmatory factor analysis methods were used in order to reveal the measurement structure, and to examine the construct validity, respectively. The reliability analysis of the scale and its sub-scales were firstly examined by calculating the Cronbach α coefficient, which is the indicator of internal consistency. Then, the reliability of the scale was examined by calculating the stability coefficients of the scale and its sub-scales, by the test-retest method.
Results: It was determined that the Turkish version of the scale has language equivalence, and that the measurement structure of the adaptation scale consisted of 19 items and six sub-scales, and explained 65% of the total variance. According to confirmatory factor analysis, the six-factor measurement structure had a good fit with the data. Cronbach α coefficients of the sub-scales were calculated as: 0.724 for Loss of Athleticism, 0.645 for Being Perceived as Weak, 0.780 for Experiencing Pain, 0.876 for Letting Down Important Others, 0.608 for Reinjury, and 0.812 for Loss of Social Support, respectively. Accordingly, it was determined that the scale and its sub-scales had high internal consistency and reliability. Stability coefficients of the scale and its sub-scales were found to be high.
Conclusion: It can be said that the Turkish version of the Sports Injury Anxiety Scale is a valid and reliable scale for measuring anxiety of athletes.
Objective: Epicardial adipose tissue (EAT) represents a proportion of visceral fat distributed around the heart. Measurement of EAT thickness is important for the diagnosis of visceral obesity. Skinfold thickness has been used in both clinical and research settings for visceral obesity diagnosis. The aim of this study is to evaluate the correlation between skinfold and EAT thickness in healthy professional male soccer players.
Material and Methods: A prospective, cross-sectional study was conducted with twenty professional male soccer players (mean age, 22.50+2.80 years). Anthropometric data was collected for all patients and skinfold measurements were obtained with a caliper. EAT thickness was assessed in parasternal long axis view by transthoracic echocardiography.
Results: Mean body mass index and waist circumference were 22.81±2.1 kg/m2 and 78.80±6.59 cm, mean EAT thickness and body fat ratio were 3.45±0.94 mm and 10.89±4.04%, respectively. EAT thickness was significantly correlated with body fat percentage (r=0.518, p=0.019). EAT thickness was also significantly correlated with age, body mass index, body surface area and waist circumference. EAT thickness did not showed any correlation with systolic and diastolic blood pressure.
Conclusion: This study has shown that there was a relationship between body fat ratio and EAT thickness in male soccer players who are considered to be healthy and physically fit.
AMAÇ: Pediatrik spor yaralanmaları,epifizyel ve apofizyal diz eklemi çevresindeki kırıklar oldukça tuhaf yaralanmalardır. Çoğunlukla diz çevresindeki anatomik yapılarda görülür.Fizisin bütünlüğünü ve fonksiyonunu korumaya duyulan ihtiyaç, hangi tedavi metodunu kullanmayı tercih etmede önemlidir.Bu nedenledir ki; eminentia interkondiler kırığı tanısı alan 3 hastada uygulanan cerrahi tedavi ve sonuçları sunulmuştur.YÖNTEM: 2012-2016mayıs ayları arasında spor faaliyetlerinden kaynaklanan diz travması ile 10-16yaşları arasında 3güreş sporu yapan hastalar tedavi edildi.Travmatik tibial eminentia interkondiler kırık tespit edildi.Meyers ve McKeever sınıflandırması Tip IIIB olan hastalar artroskopi yardımlı perkütan redüksiyon yapıldı. Tibia anteriorunda eminentiaya doğru 2 adet paralel 2.4mm'lik tünel açılarak ön çapraz bağ (ACL) fiber wire sütür ile tespit yapıldı. Artroskopik ve C kollu skopi aracılığıyla kontrol yapılıp kırık stabil olduğu gözlemlendikten sonra 6 hafta uzun bacak breys uygulandı. 4.haftadan itibaren parsiyel,6 haftadan sonra tam yük verildi. Sportif faaliyatlerine 3.ay sonrasında dönüşe izin verildi.SONUÇ: Takip süresi ortalama 29 (12-48)ay olarak tespit edildi. 3 hastamızda da elde edilen sonuçların mükemmel olduğu görüldü.Takip sırasında enfeksiyon, redüksiyon kaybı gözlenmedi.Ortalama 12-14.ayda sportif egzersizlere dönmelerine izin verildi.TARTIŞMA:Çocukluk ve ergenlik dönemde spor daha sıklıkla ve rekabetçi seviyede uygulanmaya başladığından 10-15yaş arası erkek çocuklarda daha sık görülmektedir.Bu yaş grubundaki spor travmatolojisindeki gelişmeler fizis hatlarının iatrojenik olarak zarar vermeden çocukların anatomi ve fizyolojisine uygun tedavi seçenekleri sunmaktadır. Proksimal tibia büyüme plağının çekirdeği posteriordan mediale doğru kapandığından bu alan BT ile değerlendirilmeli ve tespit sırasında dikkate alınmalıdır.Artroskopik teknikler gittikçe yaygın olarak kullanılmasına rağmen fiksasyonda, vida ve dikiş arasındaki ideal yöntem tanımlanmamıştır.Artoskopik vida teknikleri metal, emilebilen veya emilemeyen malzemeler kullanılmakta, ancak kırık fragmanın parçalanması vida stabilitesi nöromusküler yaralanma gibi ve transfizial fiksasyondan dolayı çeşitli komplikasyonlar oluşabilmektedir. Artroskopik sütüre teknikleri,son yıllardaki sütür metaryallerindeki değişiklikler ile; kanüllü vida ile olan tespitten anlamlı bir fark olmadığı gösterilmiştir. Bu nedenledir ki sütür metaryali ve artan dikiş fiksasyonu tekniği nedeni ile tercih edilebilecek bir yöntem olduğu kanatindeyiz.
Objective: The aim of this study was to investigate the factors that increase the risk of injury in adolescent basketball players.
Materials and Methods: A total of 43 volunteer basketball players with a mean age of 12.7 ± 1.5 years participated in the study. The balance of the participants was evaluated by means of the Y-Balance balance test, trunk muscles endurance by static and dynamic curl-up and prone plank tests. Q angles, hip external and internal rotations, abduction degrees were measured with goniometer. Functional movement screen test for injury risk factor detection was applied. Regression analysis was used to analyse the data.
Result: Participants were divided into two groups as those with functional movement screen total score of 14 or less and those with a score more than 14. Assessing the differences between the two groups, Y-balance for anterior right (p=0.046), posterolateral left (p=0.021) and posterolateral right (p=0.040); prone plank time (p=0.005) and age (p=0.023) were found statistically significantly different. According to the results of the regression analysis, higher age (p=0.028), increased prone plank time (p=0.010), increase in the reach of the posterolateral component of the Y-Balance (right p=0.049; left p=0.030) reduce the injury risk. Effect of other factors on injury risk were not determined (p> 0.05).
Conclusion: Lower age in adolescent basketball players was associated with higher injury risk. High core endurance and high posterolateral extension distance, which is one of the determining parameters of dynamic balance, appeared to lower the injury risk.
Objective: Effects of regular physical activity on the human health is an important factor for the life quality parameters. The present study aimed to determine effects of moderate aerobic exercise on the life quality and human health.
Materials and Methods: There were three groups (competitive cyclists, recreational cyclists and control) who voluntarily participated in this study. The cyclists of the National Bicycle Federation who could continue trainings during the Corona virus pandemic (n: 50), cyclists of the amateur clubs (n: 50) and 50 sedentary adults (≥19 years) were enrolled (n:150). World Health Organization Quality of Life Questionnaire Abbreviated Version - WHOQOL-BREF-TR was used to determine participants' life qualities.
Results: Competitive cyclists trained for 13.33 (±7.24) hours per week and they had 4798 min/week MET values. Subgroup scores of WHQOL-BREF-TR (physical, psychological, social, environmental, national environment, general life quality and health) were found to be higher in competitive cyclists than others (recreational cyclists and sedentary adults). In addition, the values of competitive and amateur cyclists in the physical health level parameters were higher than the control group. Competitive cyclists had higher scores for psychological, social health and general life quality subgroups than others (p<0.05).
Conclusion: The present study showed that if physical activity level increases, general health status and life quality increase. As a result of the study, it was found that moderate-intensity aerobic exercise (2600-4800 MET-min/week energy expenditure) between 7-13 hours a week supports the protection of general health and has positive effects on life quality. There is a need for future research to determine different exercise types, intensity, frequency and their effects on the general health status and life quality.
Objective: Extracorporeal shock wave therapy (ESWT) is a commonly used treatment modality in the treatment of epin calcanei. The aim of this study was to investigate the factors that were influencing the results of ESWT treatment on the patients with symptomatic calcaneal spurs.
Material and Methods: 54 patients with symptomatic calcaneal spur who were administered ESWT treatment out of ninety-two patients who admitted to our clinic with heel pain were included in this study. The initial post treatment VAS scores, Roles and Maudsley score, age, height, body weight, body mass index, gender, calcaneal spur size (mm) of the patients were examined. The effects of gender, body mass index (BMI), age and spur length on efficacy of ESWT treatment have been investigated.
Results: At the end of ESWT treatment, the VAS score and the Roles and Maudsley Pain Scale scores were significantly decreased (p < 0.001). On the other hand, there were no significant differences between subgroups in means of treatment efficacy (p> 0.05).
In patients with symptomatic calcaneal spur, spur length was found to be moderately positively correlated with VAS score before treatment and one week after treatment. No correlation was found between other factors and clinical follow-up data (p>0,05).
Median values of spur length were higher in females and older patients (above 40 years of age) (p <0.05). It was shown that there was a moderate positive correlation between gender and age (r = 0.4, p < 0.01). There was also a nonlinear relationship with body mass index (r = 0.06, p > 0.7) when there was a low negative correlation between body height (r = -0.31, p >0.05) and moderate negative correlation between body weight (r = -0.4, p <0.02).
Conclusion: Extracorporeal shock wave therapy treatment is effective in the treatment of epin calcanei. There is a positive relationship between the spur length and clinical results at the first week. Single-session ESWT treatment in individuals with longer spur size may decrease patient satisfaction. Therefore, ESWT treatment in these patients should be planned as multiple sessions.
GirişD vitamini; son zamanlarda, birçok alanda araştırma yapılan bir konu haline gelmiştir. Sporcularda kemik yapısı, kas gücü ve iyileşmesi, hatta performans üzerine de etkili olduğu düşünülmektedir. Çalışmamızda spora yeni başlamış olan ve uzun süredir spor yapan sporcularda d vitamini düzeyi arasında fark olup olmadığını araştırdık. Gereç ve yöntemBaltalimanı Kemik Hastalıkları E.A.H Spor hekimliği polikliniğine Nisan 2015-2016 tarihlerinde; başvuran 447 Kadın, 679 Erkek (kadın 16,2±9,2;erkek 15,8±8,9 yaş) toplamda 1126 sporcu çalışmaya dahil edildi. Bu grupta 17 farklı dalda sporcu bulunmaktaydı. Sporcuların D Vitamini düzeyleri değerlendirildi (Tablo 1).25(OH) D vitamini düzeyleri Zivak Tandem Gold LC-MS/MS (Istanbul-TURKİYE) sıvı kromotografi- mass spektrometri ile ölçüldü. Referans aralığı olarak; D Vitamini40 ng/mL (100 nmol/L) yeterli olarak tanımlandı. İstatiksel analizde, SPSS 16,0 programı ve Kruskal Wallis,Anowa ve t testi ile tanmlayıcı istatistikler yapıldı. BulgularAraştırmaya katılanların % 39,7’si kadın iken % 60,3’ü erkekti. Yaş dağılımlarına göre bakıldığında her iki cinste de yarıdan fazlası 11-20 yaş sporculardan oluşmakta idi. Araştırma grubunda kadın ve erkek arasında boy ve kilo bakımından anlamlı fark vardı (p=0,03 ve p=0,00). Sporcuları; spora başlama yıllarına göre sınıflandırdık. Gruplar arasında D vitamini düzeyleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamadı(Tablo 2). Spora yeni başlayanları D vitamini düzeyleri düşük olmasına rağmen diğer gruplar ile karşılaştırıldığında anlamlı bir fark elde edemedik(P=0,577) (Tablo 2). Kadınlarda ve erkeklerde spora başlama yıllarına göre ALP, F osfor, Ca ve PTH değerlerine bakıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır.SonuçSporcularda D vitamini düzeyinin önemi gün geçtikçe artmaktadır. Çalışmamızda uzun süredir spor yapanların D vitamini düzeyleri dahi yeterli bulunamadı. Spora yeni başlayanlar ve devam edenlere D vitamini önemini aktarmak biz hekimlerin bir görevidir.Branşlara göre D vitamini değerleriBranşnD vitSu sporları26023,8±12,6Basketbol21922,4±12,2Futbol21423,4±11,2Hentbol, voleybol14524,3±14,5Savunma Sporları9219,0±9,5Fitness7020,7±12,0Atletizm6919,6±11,1Salon Sporları (Bale, Dans, jimnastik vb.)5719,1±9,7Toplam112622,4±12,2Spora Başlama Yıllının Cinsiyete Göre Dağılımları ve D Vitamini DüzeyleriSpor yılıKadınErkekND vitamini Mean ± Std. Dev.ND vitamini Mean ± Std. Dev.Yeni (
The rapid increase in the world’s population leads to an increase in food demand. As a matter of fact, it is predicted that consumption of animal protein will double by 2050. However, increased consumption of animal protein raises climate crisis concerns as it may lead to an increased carbon and water footprint and more land use. Therefore, a sustainable sports nutrition concept is emerging for athletes with high animal protein consumption. As an alternative to animal protein sources, new protein sources are considered that can be used in athletes. In this review, the effects of plant, insect, fungal and algae-based protein sources on body composition, performance, and recovery by athletes were examined. Findings from the limited current literature reveal that: 1) vegetable protein sources are cost-effective and environmentally friendly, but they are low in sulfur containing essential amino acids, and must be consumed in large portions; 2) insect-based products have higher quality and higher protein content, but there is no consumption habit in many cultures; 3) although mycoproteins and microalgae have high protein content, they are not widely used yet due to their high production costs. In the future, it is expected that with the increase in awareness of the possible effects of animal protein production on the climate crisis, interest and research on alternative protein sources for sustainable sports nutrition will increase.
Sports are divided into sub-headings according to structural characteristics as team sports and individual sports; according to the physiological characteristics as aerobic- and anaerobic-based sports. In addition, they may be described as "in-door" and "out-door", as well. While basketball, handball, volleyball are classified as "in-door" sports; cross country, mountaineering, skiing are classified as "out-door" sports. Football is one of the outdoor sports, and is highly influenced by external factors. Indeed, beyond affecting players’ performance, sometimes these factors may lead to unwanted consequences regarding the athlete’s health. In this review, it is targeted to examine the effects of different environmental conditions such as cold, heat and altitude on soccer players' performance and health, through referring to the results of previous studies.
Objective: To explore menstrual irregularity rates in female professional basketball and volleyball players and investigate the relationship with Anti-Müllerian Hormone (AMH), ghrelin, leptin levels and biochemical parameters.
Material and Methods: Forty-one professional female athletes and forty-one non-athlete controls aged 18-35 years participated in the study. Questioning of menstrual function has been performed and whole blood counts, AMH, leptin, ghrelin and other endocrine and metabolic parameters were evaluated.
Results: 41% of female athletes and in 24% of non-athlete controls revealed menstrual irregularities. AMH, ghrelin, leptin levels were similar in athletes and control group (p>0.05). While athletes with menstrual irregularities tend to have lower ghrelin and leptin levels and higher AMH than athletes without irregularities, the difference was not statistically significant (p>0.05). No significant difference was found between the groups in terms of endocrine and other metabolic parameters (p>0.05). There was a significant negative correlation between ghrelin and menstrual irregularity (r=-0.240, p=0.031) and a statistically significant positive correlation between AMH and testosterone levels (r=-0.247, p=0.025). There was no significant relationship between other parameters (p>0.05).
Conclusions: Although it was not significant, athletes were found to have more menstrual irregularities. The leading factors and preventive measures should be investigated in detail.
Objectives: The purpose of this study was to evaluate the reliabilities of the Biosen C Line (BCL) laboratory and Lactate Scout (LS) hand-held portable lactate analyser within a wide range lactate concentration. LS analyser was compared to the BCL analyser (reference method) to evaluate its validity.
Materials and methods: Blood samples were taken during an incremental treadmill test under laboratory conditions. In order to evaluate reliability, 99 blood samples with lactate concentrations changed between 0.8-11.1 mM were measured twice.
Results: For the LS analyser, intraclass correlation coefficient (ICC) was 0.994; typical error of measurement (TE) and coefficient of variation (CV) were 0.200 mM and 2.95%, respectively. For the BCL analyser, ICC was 1.000; TE and CV were 0.044 mM and 0.50%, respectively. LS hand-held portable- and BCL laboratory analysers’ reliability results show perfect accordance. In order to evaluate LS analyser reliability, 99 blood samples with lactate concentrations between 0.8-11.1 mM were also measured, giving a high validity coefficient of 0.976. Validity was also separately assessed for the three sample ranges of 5.0 mM, yielding ICC values of 0.862, 0.903 and 0.783, respectively. Comparing with the Bland & Altman method, LS and reference method mean lactic acid concentration difference was -0.097 mM, and limits of agreement -1.342 and 1.147 mM.
Conclusion: The results of the study revealed that the LS analyser has high validity, however at concentrations higher than 5.0 mM, its measures are found significantly lower than those of the reference method.
Objective: Losses in muscle strength and decreases in physical functions, and therefore a decrease in quality of life, have been observed in prostate cancer patients receiving androgen deprivation therapy (ADT). Irisin is a new exercise-induced myokine, released from the muscles. It is predicted that muscle tissue irisin release as a result of muscle loss, may be affected in patients receiving ADT. The aim of this study is to compare irisin levels, together with muscle strength and physical functions, in patients receiving ADT, patients not receiving ADT, and healthy individuals.
Material and methods: A total of 21 healthy individuals (control group: CG); 28 local- or local-advanced prostate cancer patients, not receiving ADT (non-ADT group); and seven prostate cancer patients receiving luteinizing hormone releasing hormone agonist (ADT group) were included in the study. Blood biochemistry (lipid profile, hormones, prostate specific antigen, glucose, insulin, and creatine phosphokinase) and irisin analyses were conducted. Physical functions were assessed by using the Five Times Sit to Stand (5TSTS), climbing stairs, walking pace, and functional reach (FRT) tests. Lower extremity isometric muscle strength was measured using an isokinetic dynamometer.
Results: It was observed that the 5TSTS test results were higher (p=0.03), but FRT results were lower (p=0.04) in the ADT group. It was found that isometric muscle strength in lower extremities was significantly lower in the ADT group (p˂0.05). Plasma irisin levels did not reveal a significant difference between the groups (p=0.31).
Conclusion: It was determined that muscle strength and physical function test performances of prostate cancer patients receiving ADT were worse, but their irisin levels were similar to patients who were not receiving ADT, and the healthy CG. Muscle strength and physical functions of patients who are receiving ADT, and who will start receiving ADT should be monitored, and protective measures should be taken.
Objectives: The study examines whether isokinetic training at various angular velocities is also effective at angular velocities which are not usually preferred for training and testing purposes.
Materials and Methods: The study was carried out with isokinetic strength training and measurement of 18 lower extremities of nine healthy individuals (three males and six females) with a mean age of 27.1 ± 3.5 years. Individuals who were prescribed isokinetic training for two days a week for a total of six weeks were evaluated before and following the study. The evaluation protocol was designed as a set of five repeats at 60°/s angular velocity, single sets of 10 repeats each at 120°/s and 180°/s angular velocities, single sets of 15 repeats each at 240°/s and 300°/s angular velocities. The isokinetic training protocol was applied as three sets of 10 repeats at an angular velocity of 60°/s and three sets of 15 repeats at an angular velocity of 180°/s, in the concentric-concentric mode.
Results: Average peak torque scores increased significantly (p0.05).
Conclusion: It was shown that angular velocity is important in isokinetic training, and that training at high angular velocities provides strength increases at lower angular velocities, but would not increase strength at angular velocities above the training level. For this reason, it is thought that in the preparation of an isokinetic strength training protocol, angular velocities need to be taken into account. For any athlete, the force at the angular velocity required in her/his sports branch needs to be considered.
GİRİŞ: Kasık ağrıları futbolda önemli sağlık problemlerindendir. Nedenleri arasında sıklıkla kas-tendon zorlanmaları, avülsiyon kırıkları, osteitis pubis, inguinal herni (gerçek herni kesesi varlığı) ve sporcu hernisi (gerçek herni kesesi yokluğu) bulunmaktadır.AMAÇ: Bu çalışmada osteitis pubis tanısı almış futbolcularda eski veya mevcut inguinal herni varlığını araştırmak amaçlandı.GEREÇ-YÖNTEM: Spor hekimliği polikliniğine 2011-2016 yılları arasında kasık ağrısıyla başvurmuş ve osteitis pubis tanısı almış erkek futbolcuların arşiv kayıtları retrospektif olarak tarandı. Sporcuların demografik özellikleri, MR görüntüleri ve varsa inguinal USG tetkik sonuçları incelendi. BULGULAR: Arşiv kayıtlarından profesyonel veya rekreasyonel olarak futbol oynayan 51 osteitis pubisli sporcunun MR görüntülerine ulaşıldı. Yaş ortalaması 24.5 (±7.7) yıl bulundu. İnguinal herniyle ilişkili 8 (%15.6) osteitis pubis olgusu bulundu. 3 sporcu (%5.8) polikliniğimize başvurmadan önce inguinal herni operasyonu geçirmişti. 26 sporcuya ise kasık ağrısıyla beraber herni semptomları da (valsalva ile artan inguinal ağrı ve/veya şişlik) tarifledikleri için herni muayenesi ve inguinal USG uygulanmıştı. Bunların sadece 5’i (%9.8) gerçek herni kesesi saptanarak cerrahiye sevk edilmişti. 8 olgunun 7'sinde inguinal herniyle ipsilateral osteitis pubis bulguları kontrlateraldekinden daha belirgindi.TARTIŞMA: Çalışmamızın sonuçları osteitis pubisli futbolcularda eş zamanlı inguinal herni olabileceğini ve önceden inguinal herni tamiri geçirmiş bir futbolcuda osteitis pubis gelişebildiğini göstermiştir. Bunun yanında, inguinal duvardaki defektle ipsilateral pubik ramusta daha belirgin osteitis pubis bulgularının oluşu iki patolojiye yol açan mekanizmaların ortak olabileceğine işaret etmektedir. İnguinal herninin tedavisinde cerrahi girişim esastır ve sıklıkla konservatif yöntemlerle tedavi edilen osteitis pubisin hem ayırıcı tanısında düşünülmeli hem de ona eşlik edebileceği unutulmamalıdır. Komorbid olgularda iki tanıdan birinin atlanması tedavinin başarı şansını azaltacaktır.İnguinal herni ile ilişkili osteitis pubis olgularıFutbolcuKasık ağrısıOsteitis pubisİnguinal herni1sağsağ>solsağ (opere)2sağsağ>solsağ (opere)3solsol>sağsol (opere)4solsol>sağsol5sağsağ=solsağ6solsol>sağsol7solsol>sağsol8sağsağ>solsağ
Arterial stiffness is closely associated with increased cardiac mortality and morbidity risk. Thus, targeting multiple modifiable risk factors has become the main therapeutic strategy to decrease arterial stiffness in patients with high cardiovascular risk. Due to its clinical significance, several indices have been developed during the last two decades to assess arterial stiffness in a non-invasive manner. The measurement of pulsewave velocity (PWV) in central arterial segments (i.e., aorta and its main branches) is considered as the ‘gold standard’ estimation of arterial stiffness. PWV is an independent predictor of cardiovascular events in patients with overt cardiovascular disease as well as in healthy adults. There is a growing interest in therapeutical strategies aiming at reducing arterial stiffness. Among them, regular aerobic exercise such as walking, jogging or cycling is known to prevent or even reverse arterial stiffening in healthy adults. On the other hand, they are important in terms of inducing strength gain and increased lean body mass, although the effects of resistance exercises on arterial stiffness are controversial. The combination of aerobic and resistance exercises seems to be the most convenient method for the improvement of the cardiovascular and musculoskeletal functions and for the maintenance of well-being.
İntrakranial arteriovenöz malformasyonlar (AVM) beyin içindeki kapiller damarların olmamasından dolayı arterlerin direkt olarak yanındaki venlere bağlanması ile oluşan nadir bir durumdur. Arteriovenöz bağlantının doğrudan olması özellikle venlerde fibromusküler kalınlaşmaya ve dayanıksız elastik laminaya neden olur. Damarların basınç artışına veya travmaya maruz kalmaları AVM’nin yırtılmasına neden olabilir. Arteriovenöz malformasyonun genel popülasyondaki bildiren prevalansı 0.001-0.50% arasında değişmektedir. AVM yirmili yaşlara kadar belirti vermeden kalabilir. En sık görülen bulgusu 20-40 yaşlarındaki hastalarda oluşan intrakranial kanamadır (50%). Yırtılmamış AVM’ye bağlı en sık görülen şikayetler nöbet (25%) ve baş ağrısıdır (15%). AVM tedavisindeki başlıca amaç tamamen yok edilmesidir. Tedavi seçenekleri arasında cerrahi rezeksiyon, endovasküler tedavi (embolizasyon) ve stereotaktik radyasyon cerrahisi gibi işlemler bulunmaktadır. Bu çalışmadaki olgu Türkiye 2. Futbol Liginde oynayan 32 yaşında futbolcuydu. Soy geçmişinde ve öz geçmişinde herhangi bir özelliği ve travma öyküsü olmayan futbolcunun yaklaşık 15 gündür devam eden baş ağrısı, başının bir bölgesinde yanma ve uyuşma şikayetleri mevcuttu. Fizik muayenesi normal olarak değerlendirilen sporcuya şikayetlerine yönelik ilaç tedavisi düzenlendi. Şikayetlerinde gerileme olmaması nedeni ile kontrol amaçlı yapılan MRI ve MRI anjiyo tetkikleri sonucunda sağ serebral hemisfer temporal lob yüzeyel bölümünde yaklaşık 2 cm boyutunda AVM olabileceği düşünülen lezyon görüldü. Bunun üzerine tanısal amaçlı serebral anjiyografi tetkiki yapılan futbolcuda yüzeyel ve derin venöz sisteme drene olan Spetzler Martin Grade II AVM nidusu saptandı. Beyin cerrahisi kliniğine yönlendirilen olguya cerrahi rezeksiyon işlemi uygulandı. Ameliyattan 6 hafta sonra yapılan kontrol serebral anjiyografi tetkiki sonucunda AVM ile ilişkisi olabilecek herhangi bir oluşum saptanmayan futbolcunun kontrollü olarak antrenmanlara başlamasına müsaade edildi. İntrakranial arteriovenöz malformasyonlarda kanamaya neden olmadan önce tanı koymak önemlidir. Açıklanamayan baş ağrısı veya nöbet benzeri şikayeti olan hastalarda AVM tanısını ekarte etmek için ileri görüntüleme tetkikleri yapılmalıdır. AVM tanısı konulduğunda uygun seçenek belirlenerek tedavisi yapılmalıdır. Küçük boyutta AVM’si olan sporcularda cerrahi rezeksiyon seçeneğinin tercih edilmesi kişinin en kısa sürede yarışmalı sporlara katılmasına olanak sağlayabilir.